Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
onüç

Başörtüsü Konusundaki 'aykırı' Sesler üzerine, Traji-komik Tespitler.

Recommended Posts

`Demir ağlarla ördükleri kendi kafaları be azizim!´

 

2002118841406237619_rs.jpg

 

 

 

Başörtüsü konusundaki 'aykırı' sesler üzerine, traji-komik tespitler.

 

 

 

 

 

 

Çocukluğumdan hatırlarım. Fatih'te postane binasının önündeki telefon kulübelerinden memleket hasreti giderirdi civarda yaşayanlar. Telefon kulübelerine bir avuç dolusu jetonla girenler, jetonların bitmesini müteakip ellerinden itibaren üşümeye başlarlardı yeniden. Ahizeden gelen son sesin yarıda kalmasıyla boğazlar düğüm düğüm olur, ele avuca bakılır, Fatih'in soğuk sokaklarında buğulu gözlerle eller cepte yitilip gidilirdi en azından bir sonraki telefon görüşmesine kadar. Telefon kulübesinin dışındaki kuyrukta bekleşip duranlar, içeridekinin görüşmesinin uzamasını anlayışla karşılar, sıranın kendilerine bir an evvel gelmesini ümitlenirlerdi. İşte bu yüzden olsa gerek telefonların ahizeleri hiç mi hiç soğuma fırsatı bulamazdı. Kimi anasıyla, babasıyla konuşurdu, kimi yavuklusuyla. Kimi öğrenciydi mesela Hukuk Fakültesi'nde, kimi de Sofular'ın kebapçılarında komi... Kimse ötekinin kimliğiyle ilgilenmez, öteki berikinin neliği üzerine kafa yormazdı. Maksat aynıydı aşağı yukarı; memlekettekilerle hasret gidermek! Bu maksat etrafında gecenin en acımasız saatlerine kadar toplaşılır durulurdu kulübelerin önlerinde.

 

Zaman zaman Kürtçe konuşulduğunu duyardık kulübelerden. Ola ki densizin biri duyar da bir tatsızlık yaşanır kaygısıyla telefon ahizeleri iyiden iyiye ağza yapıştırılır, mümkünse diğer elle ağız kapatılırdı. Ama karşı taraftaki anasının kulakları ağır işitince ne yapsın çocuk? Anasını kıracak değil ya. Verirdi Kürtçeyi PTT'nin köhnemiş kablolarına, tadından yenmez konuşmalar yaşanır giderdi. Yasaktı o devirlerde Kürtçe konuşmak, bilen bilir. Resmi kıyafetli biri geçse kulübenin önünden, bir postacı görünse köşeden, zabıta hızlı adımlarla seyretse durağın arkasındaki yoldan, ya da mesela takım elbise giymiş sıradan bir vatandaş kulübe civarında görüş alanına girse Kürtçe konuşan delikanlının kulübeden bir süre ses gelmezdi. Kürtçe yasaktı çünkü.

 

Kürtçenin yasak oluşunun da bazı gerekçeleri vardı elbette resmi ideolojinin kara defterinde. Bölücülük, dilde birlik, birbirine benzemeyenleri aynileştirme kaygısı, zaten sistemce ötekileştirilmiş olanları konuşmalarını dahi engelleyerek kekemeleştirme azmi v.s. v.s. v.s. Sonra ne oldu peki. Kürtçe yasak olmaktan çıktı. Ne oldu? Bölündük mü? Birbirimize mi girdik? Mahalle baskısı mı kurdular üzerimizde? Türkçe konuşan bizler kendimizi Kürtçe konuşmadığımız için ezik mi hissettik? Birden bire Kürtçe konuşmaya mı başladık? El cevap: Hayır! O günün yasakçıları, o günlerdeki yasağın ne kadar anlamsız olduğunu, şimdi yapayalnız kaldıkları ihtiyar odalarında, buruşmuş elleriyle kavradıkları çay bardaklarını güç bela ağızlarına götürmekteyken kendilerine itiraf ediyorlardır herhalde.

 

Başörtüsü yasakçıları da artık ezber cümleler kurmanın ötesinde bir şey söyleyebilecek durumda da değiller hani. Yasakçıların gerekçelerini hemen hepimiz şöyle bir çırpıda sayabiliriz, öyle değil mi? ‘Başörtüsü takan takmayana karşı vicdani baskı unsurudur'dan, ‘başörtüsü siyasi bir simgedir'e kadar... Son zamanlarda bu söylemlerin yanına ‘yeni şeyler söylemek lazım cancaazım' düsturundan hareketle yeni şeyler ekleme girişimleri oldu bazılarının. ‘Başörtülerinin altından kulaklık yardımıyla kopya çekerler bunlar' dedi rektör olacak herifin teki. Bakın bu diğerlerine nazaran daha çok dikkate alınacak bir yasak girişimidir. Bunun elle tutulur bir yanı var hiç olmadı. Bu ifadesinden ötürü sayın rektörümüzü tebrik ediyorum ve laik cumhuriyetimizin yetiştirdiği bu büyük adamlarla sırf bu önemli cümlelerinden ötürü gurur duyuyorum. "Oh be, bu adamlar ezber cümleler dışında cümle kurmaya da başladılar sonunda" demekten de kendimi alamıyorum.

 

Anlamsız cümlelerini mahkemelerde gerekçeli karar haline getirerek yasakçılığa soyunanlara Kürtçenin yasak olduğu dönemlerdeki savlarını hatırlatmalı tam da şimdi. Birinde devletin üniter yapısından endişe ediyorlardı ötekinde cumhuriyetin laiklik ilkesinin yok olmasından. Bu yasak da öyle ya da böyle kalkacak. Şimdi geriye dönüp baktığımızda telefon kulübesinde sesini kısarak konuşulmuş yılların boşa harcanmış yıllar olduğunu fark ettiğimiz gibi, başörtüsünün de yasak olduğu yıllara ileriden baktığımızda kim bilir nasıl güleceğiz acı acı. O tarihlerde, "İnanamıyorum ya, adam başörtüsünün altından kopya çekerler serbest olmasın demişti ya..." dediğimizde kopuverecek kahkaha.

 

Bunların en delikanlıları Ahmet Necdet Sezer ne demişti bir hatırlayalım; "Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir." Başörtüsü ile sorunları tam da bu noktadandır işte. Gerisi işin fasasıdır fisosudur... Bu uğurda Türkan Saylan gibileri de "Bizim istemediğimiz bir şeyin Türkiye'de olması mümkün değil." diyecek kadar edepsizleşebiliyorlar. Bunların demir ağlarla ördükleri kendi kafaları be azizim! Bunlar birbiriyle asker ağzıyla konuşuyorlardır muhtemelen; örneğin kaç kişi olduklarına dair nüfus sayımı yaptıkları cep telefon numaralarının tasnifi için biri şu cümleyle talimat veriyor da olabilir; "Türkan!..Say lan kaç kişiyiz!"

 

(Jerfi Qazaq - Gerçek Hayat)

 

 

 

 

http://www.habervaktim.com/haber1.php?id=9380

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bunların en delikanlıları Ahmet Necdet Sezer ne demişti bir hatırlayalım; "Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir."

 

Allah'ın emirleri hem ferd hem cemiyet içindir. Ölüm de Allah'ın emri mesela... Ölüm vakti gelince, ben laikim sayın Azrail, benim canımı alamazsın mı diyecek bu zihniyet. Canımı alarak toplumsal yaşamıma ket vuramazsın mı diyecek? Laikim diyenler bile laik olamaz haddizatında. Dünyada tevellüt eden en abes kelimelerden biri olsa gerek bu laiklik ifadesi. Nefes alıp veriyor insan, kalbi çalışıyor hiç durmadan. Nasıl? Allah'ın kudretiyle değil mi tüm bunlar. Ben laikim, Allah nefes alıp vermeme karışmasın, kalbimi çalıştırmasın, ben çalıştırırım desin hadi laikler. Allah benim toplumsal yaşamıma karışmasın manasının tüttüğü yukarıdaki kelamın çıktığı zihniyet, öldüğü vakit, ne olur dünyaya bir daha dönelim, kafamızı secdeden kaldırmayacağız, diyen zavallıların dünyadaki versiyonu. Allah ıslah etsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Asıl niyetlerini gizlemeye çalışarak amaçlarına ulaşabilmelerine yardımcı olacak yolda ilerleyenler ve onlara canı gönülden inanacak kadar gözlerini her şeye kapatmış,ruhlarını en aşağılara taşımış olan insanların hedefleri ne kadar komik ve akıl almazsa,bu hedef için çıkardıkları sesler de,sergiledikleri davranışlar da,ortaya koydukları tepkiler de o kadar komiktir...

 

Geçmişte ve günümüzde bu tür yasakların savunuculuğunu yapanlar sağlıklı yaşanabilecek duygulardan mahrum değillerse eğer öyle ya da böyle,şimdi ya da sonra pişman olmaya mahkumdurlar,tabi bir gün yaptıklarını farkedebilecek insanlığa erişebilirlerse...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kürtçenin yasak oluşunun da bazı gerekçeleri vardı elbette resmi ideolojinin kara defterinde. Bölücülük, dilde birlik, birbirine benzemeyenleri aynileştirme kaygısı, zaten sistemce ötekileştirilmiş olanları konuşmalarını dahi engelleyerek kekemeleştirme azmi v.s. v.s. v.s. Sonra ne oldu peki. Kürtçe yasak olmaktan çıktı. Ne oldu? Bölündük mü? Birbirimize mi girdik? Mahalle baskısı mı kurdular üzerimizde? Türkçe konuşan bizler kendimizi Kürtçe konuşmadığımız için ezik mi hissettik? Birden bire Kürtçe konuşmaya mı başladık? El cevap: Hayır! O günün yasakçıları, o günlerdeki yasağın ne kadar anlamsız olduğunu, şimdi yapayalnız kaldıkları ihtiyar odalarında, buruşmuş elleriyle kavradıkları çay bardaklarını güç bela ağızlarına götürmekteyken kendilerine itiraf ediyorlardır herhalde.

 

Sadece gülüyorum.. ve alkışlıyorum bu aykırı insanları.. (!) öyle bir ülkedeyiz ki, -demokratik, çağdaş, sosyal, ileri dönük-çıkarlara ters düşen her bir düşüncenle, her bir kelimenle, herr bir hissedişinle onun da tabiriyle öz yurdunda paryasın..

Bütünleştirici olmayı savunan ama daima aykırı davranan ve kendi düşüncelerinden başka hiçbir düşünceyi dinlemeden geri tepen saçma sapan insanlarla muhatap olmak gerçekten ne acı !

Arkalarında Cumhuriyet, dillerinde uygar dünya, ellerinde de belge diye gösterdikleri bir takım karalama kağıtları...

Bir avuç insan.. Fazla değil.. Oynamayı seven, safsata düşkünleri..[

ama onlar hala çağdaş, hala uygar ve hala ... :)

 

dua ile.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...