BaLaBaN 6 Report post Posted July 5, 2008 Ortada bi savaş yok savaş varsada Askerler polisler savaşıyor bi sadece dua ediyoruz, biz savaşırsak bunun adına yıgy denir. neretva kardeşim elimize silahı alıp savaşalım demiyor. O sadece "teşbih" te bulundu. hem Selahaddin arkadaşımızın dediğide doğru; şuanda rusyadan tut güney afrikaya kadar türk okullarında öğretmenlik yapan, abilik yapan abilerimizde chadını böyle veriyor. Quote Share this post Link to post Share on other sites
BaLaBaN 6 Report post Posted July 15, 2008 İddanamenin mahkemeye verildiği dün açıklandı. bakalım neler olucak Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted July 15, 2008 Ehl-i kalender kardeş, siyasetle meşgul olduğumuz falan yok. Ülkemizde cereyan eden hadiselerle ilgilenmek/fikir alışverişi yapmak ne zaman siyaset oldu? Öyle olsa burdakilerin çoğu Bakan, Milletvekili olurdu maazAllah Sadece konuşuyor ve paylaşıyoruz. Erenlerin himmeti falan diyorsun, eyvallah. Lakin görünen ve görünmeyen mücadele tarzı vardır. Kimisi duasını, kimisi alınterini, kimisi kalemini, kimisi de başını koyar bu işe. Allah (c.c) saflarımızı iyi belirginleştirsin ve bozmasın diyelim. Quote Share this post Link to post Share on other sites
EŞREF 2 Report post Posted July 15, 2008 İnşallah bu devletin kendi içinde bir temizlik işidir yoksa birileri bir yerleri boşaltıyorsa yerine de başka bişiler koymak gerekir. Bu işi kimin yaptığı yada yaptırılmasına yol verdiği çok çok önemli. Özel harp dairesi falan deniyor niye bu daireyi dağıtmak istesinler yada dedim ya buna yol versinler ki? Amerika gerçekten demokrasiye mi inanır oldu yoksa? Bu kadar güçlü bir örgüt, düne kadar bırakın dokunmayı kimse yan gözle bile bakamıyordu bu adamlara birden bire ne oldu ki? ordu içerisinde natocular- kemalistler çekişmesi olabilir ama bu mesele sadece askerlerle ilgili değil ki , bu daha buz dağının görünen kısmı. Hem bu adamları bitirmez iseniz bu operasyonla daha da güçlendirirsiniz. YY. rektörü gibi dokunulmaz olduğunu ıspatlarsınız yada aklamış olursunuz. Ben son derece temkinli olarak olayları seyrediyorum bir taraftanda ABD ve ortadoğuyu da izlemeye çalışıyorum. Bu davayla akp kapatma davasını birebir zıt kutup diye ele almak yanlış olur. Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted July 17, 2008 Eğer bu meseleyi; ''Ergenekon yurdun adı, Börteçine kurdun adı'' şiirindeki gibi birşey sanıyorlarsa durum daha da zorlaşır. Kangren varsa kesilmeli, yoksa ameliyat bir işe yaramaz. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Selahaddin 0 Report post Posted July 17, 2008 Bu günkü haberlere göre Ergenekon İBDA-C'ye birlikte çalışmayı teklif etmiş... ATV Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted September 3, 2008 Buyur, buradan yak (!) Quote Share this post Link to post Share on other sites
ilcege 36 Report post Posted September 3, 2008 Başbuğ Paşa'nın ilk atraksiyonu, bakalım daha neler göreceğiz?.. Hadi 'karşı devrimci medya (!)'da çıkan 'ağlama duvarı' önündeki fotoğraf mevzuunu geçtim, matbuat aleminden duyduklarıma göre bu paşamız, konuşmalarında günümüzün en popüler filozofu Habernas’tan, düşünür Fukuyama’dan, Karl Popper’den, Robert Antonio’dan bahsediyormuş, bu bir nebze olsun ümitlendirmişti beni.Eski kafanın değişeceğine dair ümidim vardı azda olsa.Peki şimdi bu ziyarette nerden çıktı, anlayabilmek mümkün değil!.Desenize ordunun işleyişi eski tas eski hamam... Quote Share this post Link to post Share on other sites
kiara 1 Report post Posted September 4, 2008 ...haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.ergeç her haksızlık her zulum açıga çıkar ve çıkacaktır da...bir zamanlar koltuklarında emir yagdıran insanlar bugun parmaklıkların arasından bakıyorlar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
AhıskaLı 28 Report post Posted October 13, 2008 Ergenekon, İT (İttihat Terakki) zihniyetinin halkı 80 yıldır adam yerine koymadığını, alavere dalavere ile laga luga ile, lâiklik, çağdaşlık, irticâ diyerek zorla şerle iktidar olmasını, müslüman çocuklarının 12 yaşından önce Kur'an öğrenmelerinin yasak olduğunu ve söylenmesi yasak olan şeyleri anlıyorum. Uyuz uyuz Görevli Savcı'ya yüklenilmesini seyrediyorum ve Bu Savcı'ya dua ediyorum. Kartel Medyası,yargı Kastı, Bürokratik Oligarşi onu da Ferhat Sarıkaya gibi harcayacak diye korkuyorum.Benim gibi sigarayı bile balkonda içen adamdan ne olur ki? Ancak söylenmesi serbest olan şeyleri söyleyebiliyorum. Yazıklar olsun şu dünya ve can sevdâsına. şeytan diyor, git Taksim'de bağır: 'Kral Çıplak Ulan! ! ! ...' diye Quote Share this post Link to post Share on other sites
deniz_mavidir 8 Report post Posted October 13, 2008 ya benim aklıma takılan bir şey var:) malumunuz tuncay özkan göz altına alındığında evinde 7saat civarı arama yapılmıştı...pek güzel...iyi de tuncay özkan zaten bir gün sıranın ona geleceğini biliyordu hatta bununla ilgili kendi yaptığı açıklamalar vs de var...yani bağıra bağıra beni de beni de beni de diyordu:) ii de,sıranın ona geleceği belliyken bu adam zaten evindeki tüm delilleri yok etmemiş midir?ne aradılar okadar saat içerde valla anlamadım:) Quote Share this post Link to post Share on other sites
deniz_mavidir 8 Report post Posted October 22, 2008 A.TURAN ALKAN Neydi o fıkra yahu; dilimin ucunda... Okul binaları bir, adliye binaları iki; bu yapıları inşa ederken cici paracıklara kıymakla kalmayıp, proje beğenmezlik gıcıklığının müntehâsında karar kılacak; "üstümüzde bir dam, etrafımızda bir duvar olsun yeter" demeyeceksiniz. Öyle ki, Mekteple Adliyeyi bir kilometre uzaktan gören kravatının düğümünü gırtlağına oturtup ceket düğmelerini huşû ile ilikleyecek. Mehâbet denilince evvel emirde adliyeyle maarifin zevâhirini kurtaracaksınız. Zevâhir? Evet, düpedüz zevâhir, yani görüntü, yani şekil ve kabuk. Zevâhir önemsiz olsaydı giyim-kuşam sektörü acından ölmez miydi? "Sen benim kalbime bak; niyetim hâlis benim, iki gönül bir olunca samanlık seyran olur" edebiyatının işlemediği yerdir buraları; gönülden evvel gözü doyuracak, hürmetten önce mehâbet telkin edeceksiniz. Lâzımdır: En kıytırık ilçenin ilköğretim okuluna, adliyesine bile mehîb bir üslûp giydireceksiniz. Olmazsa ne olur; "Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü Duruşma Salonu" olur! Diyeceksiniz ki, Silivri dediğin İstanbul'un gözden uzak bir ilçesi, ne yani, bütçeyi mütevazı tutmayıp da oracığa müheykel bir adliye sarayı mı konduracaktık? Konduracaktınız; Eruh'a da, Hafik'e de, Elmalı'ya, Yusufeli'ne de... Bakın, "İlk gün fiyasko" diye manşet çekiyor bir kısım medyanın "basınç" işçileri, "Aa, Ergenekondu" diyorlar, "kargaşa"dan dem vuruyorlar. Haksız da değiller hani. Mâdem dava büyük, mâdem dava Cumhuriyet tarihinin en kritik duruşmalarına sahne olacak, tedbirini önceden alacak, sızıltıya, "lavaboda sabun bulamadım, bu ne rezâlet" yollu mıymıylanmalara mahal bırakmayacaktınız. Görevlilerin organizasyon kabiliyeti kifayet etmiyorsa, özel sektörden danışmanlık, hatta düpedüz düzenleme hizmeti satın alacaktınız. * Bakınız, 27 Mayıs Darbecileri bu konuda daha beceriklilerdi. Marmara Denizi'nin ortasındaki salon fevkalâde havadar ve genişti. Sanıklara ayrılan yer gayet yeterli olduğu gibi her sanığa bir tahta iskemle bile tahsis edilebilmişti. Sanık yakınları ve avukatları gayet disiplinli bir şekilde Dolmabahçe rıhtımında tekneye bindiriliyor, yolda hiçbir tâcize uğramıyor ve kendilerine ayrılan yerden duruşmaları izleyebiliyorlardı. Yassıada sanıklarının baş kişisi devrin başvekili bile avukatlarının "Nasılsın?" sorusuna, "iyiyiz, kumandanlarımızın sayesinde çok iyiyiz" diye cevap veriyor, duruşma esnasında azarlanmıyor ve sonrasında herhangi bir baskı veya insanlık dışı muameleye mâruz kalmıyordu. Tabiatıyla duruşma salonunun dışında köfteci, gazeteci, televizyoncu, destekçi, köstekçi kalabalığı da bulunmuyordu. O zamanlar ülkede "milli birlik" âmil, 5'i general, 8'i albay, 7'si yarbay, 10'u binbaşı, 8'i yüzbaşıdan müteşekkil Milli Birlik Komitesi de egemendi. Duruşma salonunun müştemilatındaki lavabolarda sabun bulunup bulunmadığını bilmiyorum; böyle ayrıntıları o vakitler başvekil'in avukatıyken sonradan siyaset "mütayit"liğine razı olan bir kısım eşhas daha iyi bilir; onlara sormalıdır. * Ergenekon duruşmalarının ilk günü, bundan sonrasının basına nasıl aksedeceği konusunda ilginç işâretlere sahne oldu; bu noktada şaşırtıcı olan şey, bir kısım -üstelik kat'iyyen dinci olmayan- basının, "beceremediler işte, zaten iddialar da fasafiso, ne düzen var, ne ciddiyet" yollu tavrını devam ettirmesidir. Öyle anlaşılıyor ki bu Ergenekon yapılanması, zannettiğimizden daha büyük ve daha kapsamlıdır. Çıkan sesler bu mânâyı ihsâs ediyor; nitekim bu hususta bir Nasreddin Hoca ile bineği arasında cereyan eden, "ben nerene vurdum, sen nereden ses verdin?" meâlinde bir hikâyesi olacaktı ama şimdi ayrıntılarını hatırlayamadım; bilenler bilmeyenlere anlatsın. 22 Ekim 2008, Çarşamba Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted November 29, 2008 Sanırım bu dava malum sebeblerle unut(tur)ulacak gibi. Onlarca yılın, siyasi cinayetlerin, ihtilallerin/ihtilal teşebbüslerinin ilgili olduğu dava eskisi gibi gündemde değil. Öyle bir hava oluşturuldu/oluşturuluyor ki; sanki birileri mantar tabancasıyla bir kaç eylem yapmış, bir kaç emre itaatsizlik meydana gelmiş, devlet sırrının ifşası falan fistan vs. Bir komedi durumu, alakasızlık, ciddiyetsizlik almış başını gidiyor memlekette. Lakin Mümtaz'er Türkone'nin dediği gibi (ki bu davaya en alakadar kişilerden biridir): Davanın ve dava sürecinin emin ellerdeki hakim/savcılarda olduğundan şüphemiz yok. Bu biraz bizi rahatlatıyor, ama tam olarak değil. Umarım bu davanın müsebbiblerinin, kirli emel ve karanlık dünyalarının faturasını millete çıkartmazlar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted November 29, 2008 Bence ortada illegal bir yapı ve onun kolları var. Tuncay Özkan da o kollardan biri... Bu tip kişilerin yakalanması veyahut bir takım evlerin basılması, yine bu illegal yapının işine geliyor. Meseleyi bir noktada düğümlüyorlar ve sıranın kendilerine gelmelerini engelliyorlar. Adamlarını feda ederek... Mesela Ergenekon Terör örgütünün üzerine kim gidiyor, hiç düşündünüz mü? Hükümet mi? Hayır... Artık kontrolden çıkmış birtakım mihrakları, bu illegal yapı, devre dışı bırakmak istiyor. Tuncay Özkan ve onun gibilerin içeriye alınmaları, işte bu kontrol dışı unsurlar oldukları içindir... Bu süreç Hükümetin işine geliyor bir anlamda... Hükümetin samimiyeti ise bu işin sonunda, asıl derinlerde kalmış bu derin yapıyla uğraşması belirliyecek. Yani Ergenekon bir terör ögütü, bu kabulüm... Ama hepsi bu kadar değil... Anayasamızı hiç okudunuz mu? Mesela Adalet mekanizmasına baktınız mı? Ya Yök sistemi... Bir de özerk konumuna sahip kurumlarımız var tabi... Daha neler, neler... Her şey ortada, o kadar ortada ki; işte o yüzden görünmüyor hiçbir şey... Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted March 12, 2009 Cesur savcılar İlk iddianamenin açıklanmasının üzerinden tam sekiz ay geçti. Bu sekiz ay zarfında, savcıları yıldırmak, yargıçları etkilemek için söylenmedik lâf, girişilmedik teşebbüs kalmadı. Bu kadar hacimli bir iddianame ile, teknik olarak bir davanın görülemeyeceği itirazı ile başlayan, iddianamenin her ayrıntısını yerden yere vuran ve peşinen Ergenekon'u hâyâl, sanıkları suçsuz ilan eden kampanyaları hatırlayalım. Genelkurmay Başkanı'nın resmî talimatı ile, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsilen tutuklu sanıklara yapılan kor düzeyindeki ziyaret başta olmak üzere, yargıya doğrudan müdahaleler yapıldı. Sağlık gerekçesiyle yapılan tahliyelerin arkasında çevrilen dolapların ayrıntıları basına düştü. CHP lideri kendisini Ergenekon'un avukatı ilan etti. Türkiye'yi iç savaşa sürükleyecek kanlı komplolar, bu komplolar için hazırlanan silah depolarının ortaya çıkartılmasına rağmen yargı baskı altında tutuldu. Tek tek kim nerede, hangi suçu işlemiş? Bu sorunun cevabını yargı verecek. Biz sadece netlik kazanan fotoğrafı görüyoruz. Ahtapot gibi kollarını her yana uzatmış; devletin karanlıklarına yerleşmiş kanlı bir terör örgütü bu. Acımasız, pervasız ve üstelik akılsız. Bu acımasızlığı ile ortalığı kan gölüne çevirip, Türkiye'yi Türk-Kürt savaşına, Alevi-Sünnî çatışmasına sürükleyerek iktidarı ele geçirmeye niyetlenecek kadar gözü dönmüş. Devletten güç alarak her yeri haraca bağlamış, beğenmediğini ortadan kaldıran, suç dünyasına racon kesen bir korku imparatorluğu bu. Bu dehşetengiz örgüt, birkaç savcının ve onların emrinde delillerin ve zanlıların peşinde koşan polislerin marifetiyle bir kolundan yakalandı ve sanık sandalyesine oturtuldu. Üzerine projektörler çevrildi. Hepimiz dikkatle ve merakla izliyoruz. Önceki gün mahkemeye sevk edilen ikinci iddianamenin içeriği, en geç iki hafta içinde belli olacak. Ama, Başsavcılık tarafından açıklanan teknik özellikleri bile bize önemli şeyler anlatıyor. Bu önemli şeylerin başında, hepimizin dilinin ucunda bekleyen o kritik soruya verilen cevap yer alıyor. Sorumuz şuydu: "Devamı gelecek mi?", "Bu dava sonuna kadar gidecek mi?" İkinci iddianame bu soruya tatminkâr bir cevap veriyor. Savcıların, iki önemli sanık için istedikleri "ağırlaştırılmış müebbet" cezası, iddianamenin içeriği hakkında şüphe bırakmıyor. Ergenekon davası, gündelik tartışmaların çok ötesinde, basit komplo teorilerinin çok dışında kendi mecraı içinde ilerliyor. İkinci iddianame bizi zaman zaman karamsarlığa sevk eden yanılsamaları düzeltiyor. Sanki iki ayrı dünya var. Birincisinde bizler komplolar arasında gidip geliyor ve makul olanı imkânsız görüyoruz. "Eyvah" diye saçımızı, başımızı yoluyoruz. İkincisi ise hiç konuşmayan, basına demeç vermeyen hakimlerin ve savcıların dünyası. Her şeyin milimetre ile ölçüldüğü, kuyumcu terazisinde tartıldığı, buz gibi soğukkanlı ve ölçülü hukukçuların yer aldığı, hukuk kurallarının işlediği adaletin dünyası bu. Ek iddianame, her şeyin bu ikinci dünyada olup bittiğini, gözü hukuktan başka bir şeye takılmayan cesur hukuk adamlarının işbaşında olduğunu anlatıyor. Hukuk galip geliyor ve hukuk hakim oluyor. Türkiye elinde silah, sağa sola yerleştirdiği patlayıcılar ve suikast planları ile hüküm süren terörün ve çetelerin sultasından kurtuluyor. Akla gelen ve gelmeyen her şeyin mümkün olabileceği bir ülkenin yerini, tek ihtimalin, yani hukuka uygun olanın hüküm sürdüğü bir ülke alıyor. Kaos yerini düzene bırakıyor. Terörün yol açtığı korku, yerini hukukun sağladığı huzur ve güvene terk ediyor. Akla zarar komploların yerini akla uygun hesaplar ve gerçekliğe uygun planlar alıyor. Bütün bu dönüşümü, tek başına Ergenekon davası gerçekleştiriyor. Türkiye, Ergenekon savcıları eliyle hukukun egemen olduğu medenî bir düzene kavuşuyor. Cesaret bugün savcıların yüreğinde somutlaşarak, bize onurlu, güvenli ve mutlu bir dünya vaat ediyor. İkinci iddianame savcıların, kimseye aldırmadan sadece işlerini yaptıklarını gösteriyor. Mümtaz'er TÜRKONE 12.03.2009 - Zaman Quote Share this post Link to post Share on other sites