Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Yeniçeri

Recommended Posts

O soruyu başa koysaydım uslup sahibi olacakmışım. Sona koyduğum için olamamışım.

 

Üstad ile tarih anlayışınız müşterek noktada niçin buluşmadığını sordum. Bu soruyla meselenin şahsileştirlmesiyle ne alakası var?

 

Bir yoruma katılmıyorsanız bunun sebebi olmalıdır. Bu sebeblerde hükümleri teşkil eder. Bizde bu sebebleri soruyoruz. Yorum yapınca illa hüküm çıkarılmaz diye bir kaide mi var?

 

Siz analizlerimde ve üslûbumda sürçlerimi görmüşsünüz. Ben menfi birşey görünce herşeyiyle açıklıyorum. Siz kayılmıyorum diyerek yorum yapıyor ve hüküm koymuyorsunuz.

 

Umumi bir görüşü dar kalıplara soktuğumu düşünmüyorum. O görüşün oraya nasıl yansıdığını belirttim.

 

Elbette bir tarih anlayışım var. Bu tarih anlayışım Üstad ile çelişmiyor.

 

"Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet.......""

 

Buna katılmadığınızı belirtmişsiniz. Bu toprak eksenli bir görüş değil. Osmanlı tarihinin devreleriyle alakalı bir görüş. Osmanlı'nın tarihi devreleri tamamiyle toprak eksenli devrelere bölünmemiştir.

 

Değerli kardeşim yazdıklarımı iyi idrak edemiyorsun galiba tekrar başa dönmek istemiyorum..

Bu başlık altında değil özel msj ile kafana takılanları yazarsın artık..

 

Selametle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın Yeniçeri adlı eserini tartışmaya açmayı çok seven, sırf kabul etmediği için üstadın yazdıklarına muhaliflik yapma gayretine giren şahıslara itibar etmeksizin eserin önemine dem vuruyoruz. Muhakeme ve değerlendirme yeteneği belli bir çerçevede olanların sınırlı idrak yetenekleriyle ahkam kesmelerini uygun bulmuyor ve kabul etmiyoruz. Siz değerli üyelerimizin düzeyli fikir alış verişlerini görüp sevinerek konuya biz de ara ara eklemelerde bulunacağız.

 

Saygılarımızla...

 

İlk Levha

 

Fatih'in 200 bine yaklaşık ordusu Topkapı'dan İstanbul'a girmekte... Üzerinde Tevhid Kelimesi yazılı yeşil sancak Fatih 'in önünde, Fatih beyaz atının üstünde ve tuğlar havada... İstikâmet, çarpıcı bir düzen içinde, Ayasofya...

 

Fatih, sanat harikası büyük mabedi hayranlıkla seyretti ve sonra ferman eyledi:

 

-Bir müezzin duvara çıkıp ezan okusun!..

 

Bu fermanda "Feth-i Mübin" gayesine bağlı bütün bir mâna... Gür sesli müezzin, Bilâl Habeşî hazretlerinden şu kadar asır sonra Allah adını kokmuş Bizans havasına yayarken, ebediyet davasının dünyaya ve dünyanın kilit noktası İstanbul'a ait büyük aksiyonu karşısında herkes vecde batmış...

 

Hiç kimsenin hasis ve nefsânî bir şey düşünemeyeceği bu anda Fatih ne görse iyi:

 

Bir Yeniçeri, Fatih'in gözleri önünde, heybesine atmak üzere mâbed duvarından kıymetli bir çiniyi söküyor.

 

Fatih, Yeniçerinin başına topuzla vurdu ve haykırdı:

 

-Ben size, şehirde ganimet malına el uzatmanız için izin verdim ama, unutmayın ki, mülk hazinenindir! Ne kadar tekrarlasak yeridir ki, Fatih'den Kanuni sonlarına kadar Yeniçeri hep bu topuz altında yürüdü; sonra topuzu eline aldı ve gerisi malum...

 

Yukarıdaki basit levha, hilâle esir düşen salibin belirttiği mâna önünde başını yükseklere kaldıracağı yerde, o salibin mekanındaki maddeyi aşırmaya bakan Yeniçeriden, gizli Yeniçerilik tıynetinden ne müthiş işaret!

Share this post


Link to post
Share on other sites

kitapdan aldığım notları ve diğer tarihçilerin görüşlerini içeren bir yazı hazırlamaktayım...inşallah burada da yayınlarım.fakat bir ön cevap olarak size birkaç misal sunayım.

 

Öncelikle üstadın kitapta bahsi geçen osmanlı padişahları hakkında kullandığı sıfatlar ve aşağılamalar,her ne olursa olsu bir osmanoğluna yani hanedan üyesine yapıldığı için hoş olmuyor...

ben bunu derken üstadın dediklerinde haksız olduğunu söylemiyorum(...)sadece osmanlıyı tanımayan bir gencin yada bir yabancının kitabı okurken gerçekten osmanlıya karşı ilgi değil nefret duyacağını söyleyebilirim...ele aldığı padişahların hepsinin eksik noktalarını bulup o nokta üzerinde eleştiri oklarını yöneltmiş üstad...ayyaş tabiri nerdeyse her padişah için kullanılmış..

 

özellikle ve özellikle 4.murat hakkındaki bölümleri okuduktan sonra vakit kaybetmedne bd'ye mail attım ve bahsi geçen bölümlerin kaynaklarını istedim.4.Murad'a atfedilen bölümlerdeki kısa mesellerin kaynakları nedir bunu merak ediyorum...bir padişah ki,zamanımızın tüm tarihçileri tarafından üstün dehası ve yaptığı işler takdir edilmiş,kendi çapında büyük işler başarmışken,üstad dördüncü murad'a neredeyse hakarete varacak sıfatları neden layık görüyor?neden onu tamamiyle bir katil olarak gösteriyor..

tezatlarda mevcut...bahsi geçen bölümün başında dördüncü murad kadınlara iltifat etmez derken vefat sebeplerinden birine de kadınları eklemesi,üstadın tezat içinde kalmasına misal değil midir?

 

Ayrıca üçüncü murad'ın yüzyirmi çocuğu olması ne kadar inandırıcı ve hangi tarihi kaynakta yazılı?

Ben şahsen üstadın bu eseri yazarken kullandığı kaynak eserleri merak ediyorum çünkü yazılanlardan(bahsettiklerimden ve gibilerinden)kuşkuluyum...

 

yazdıklarıma eserden örnekler vermedim,sadece size kısa bir cevap vermek istedim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

4.Murad konusu, evet, bazıları için çok ağır gelebilir fakat çoğu tarihçiler dahi, özellikle içki meselesini ne tümüyle kabul ediyor ne de tümüyle reddedebiliyor.

Gönül ister ki içmemiş olsun demekten alıkoyamıyoruz kendimizi.

 

Zamanımızın tüm tarihçileri tarafından üstün dehası ve yaptığı işler takdir edilmiş, bu doğru ama Üstad'a da haksızlık etmeyelim. 4.Murad'ı tüm yönleriyle ele alırken, dehasını, komutanlığını birtakım yaptığı işleri, açıkça takdir ediyor. Ama gözüme ilk çarpan, örneğin, şehzadelerin boğdurulması olayı. Bu vahşete öteden beri karşıyım. En nefret ettiğim konu budur Osmanlı tarihinde. Mesela Kanuni'nin kendi öz oğlunu boğdurtmasının geçerliliğini hiçbir aklıselim bana anlatamaz.

4. Murad'ın, belki de kendisini bir linçten kurtaran kardeşi Beyazıd'ı boğdurtması da keza. Misalen, ortalık iyice yumuşamış ve kontrol tamamen elinde iken, kendisinden sonra halef olarak Beyazıd'ın üstüne titreyip, Osmanlı'yı şaha kaldırabilirdi. Nitekim, tarihçiler de Kanuni'nin oğlu Mustafa örneğinde olduğu gibi, Bayezid örneğinde de "katledilmeselerdi çok büyük hükümdar olabilirlerdi, o yeteneğe sahiptiler" diye de görüş bildiriyorlar.

 

Osmanlı padişahlarını dönemleri, karakterleri ve hata yapabilecekleri pay oranı ile değerlendirmek gerekir.

 

Bana kalırsa şayet, Osmanlı'da, Yıldırım Han (iyi-kötü hakkında ne denirse densin) da dahil ilk dokuz padişah ve II.Abdülhamid Han ile Sultan Vahideddin dışında hem dönemleri ve hem de karakterleriyle örnek bir padişah mevcut değildir.

Bizce nazik nokta işte burada, dönem ve karakter beraber değerlendirilmelidir. Karakteri iyi olabilir ama yaptığı bir icraat hemen hiç yoktur. İcraatı iyi olabilir ama karakter de sorun vardır. Ya da en kötüsü hiçbiri.

 

Bu arada kitabı okuyalı uzun zaman oldu. Çok fazla ayrıntıya giremeyeceğim bu yüzden.

Share this post


Link to post
Share on other sites

4.Murad konusunda üstad bazı hikayeler vermiş.Gerçekten bırakın bir Osmanlı Padişahını,Cengiz Han'ın yapmaya tenezzül etmeyeceği iğrenç hareketler...ben bunları kabul etmiyorum...zira ortada dönemi anlatan bir kaynakta yok.Ne naima tarihi,ne peçevi tarihi,ne seyahatname hiçbirşey.Üstad o misalleri nereden buluyor merak ettim..

 

Yıldırım Bayezid hakkında da şunları söylüyor:

'Niğbolu kahramanı koca Yıldırım,ne hazindir ki,devlet reisliği planında ilk bozulma örneğidir.Babasının naşı soğumadan öldürdüğü şehzadeyle,sarayda kardeş katilliğinin yaygınlaştırırken,yabancı kadın alarak hanedan kanına ilk zehirleyici kanı aşılayan,ilk defa içki içen ve kılığından edasına ve deli saçması fermanlarına kadar kör bir azamet tavrı takınan hep o'Yıldırım Bayezid zamanında,bütün bir meziyet ve fazilet ve redaet yemişleri tomurcuklanmaya başlamıştır.' (s.21)

 

Yıldırım Bayezid'İn içki içtiğine dair bir kaynak yok...Üstad bunu nereye dayanarak söylüyorlar...

 

3.Muradın çocuklarının sayısı abartmayı da geçmiş:

(Böyle bir zamanda Üçüncü Mehmed Mudanya yoliyle Manisa'dan İstanbul'a geldi ve ilk iş olarak,112 kardeşinden artakalan 19 erkeği birer birer öldürttü.) (s.48)

 

bu hangi tarihi kaynakta yazıyor...120 sayısı olağanın üstünde ve inanılması çok güç ve hiçbir kaynakta yazılı olmayan bir rakam...

örnekleri uzatabiliriz..demek istediğim,bu kitapta üstad hislerinin etkisinde kalmış,tarihi konularda da eksik olduğunu bizzat şahsi olarak ben tespit etmiş oldum.

Osmanlı Padişahlarından Sultan İbrahim'e deli ve daha yine hoş olmayan sıfatları layık gören üstad,şuan en basit tarihçinin bile bildiği bir gerçeği,yani Sultan İbrahim'in deli olmadığını bilmemesi böyle bir eseri yazarken eksiklik arz eder..yine Sultan İbrahim basit bir padişah olarak gösterilmiş,gerçek bu değildir.TTK'nun sitesine girin ve okuyun neler yapmış Sultan İbrahim...

 

Neyse..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu hakkındaki görüşlerimi içeren yazıyı da ekleyip nokta koyuyorum...

 

Necip Fazıl Kısakürek'in Yeniçeri isimli eserini,ele aldığı konuya denk olarak öfke kıvılcımları içerisinde yazdığını,kitabı okurken kolayca anlayabiliyoruz.

Eserin 4.Murad dışında konu aldığı padişahlar hakkında mevcut kıymet hükümleri hakkındaki eleştirilerimi konu dışında tutarak sadece 4.Murad hakkında yazılanları ele alacağım.

Eserde bahsi geçen neredeyse her Osmanlı padişahı üstadın öfke damlayan kaleminden nasibini aldığı halde Dördüncü Murad'ın diğerlerinden ziyade daha bir sert üslubla eleştirildiğini hemen fark ediyoruz.Öncelikle eserin bahsi geçen yerlerinden alıntılarla misallerimizi sunalım.

 

Dördüncü Murad,başı ezen yumruğu devlet şahmerdanı altında ezdikten sonra,birdenbire Osmanlı tarihinin en kanlı sultanı oluverdi.Bu halinde,mizaç ve hilkati kadar,asi akseden ruhunda birikmiş hınç tepkisinin de tesiri bulunduğu muhakkaktır.Yeniçeri felaketi onu öylesine sarsmıştı ki,şimdi en masum insanların bile kanını bile dökerken sanki Yeniçeriden intikam alıyormuş gibi,marazi bir zevk ve şevk içindeydi. (s.143)

Adeta bir yamyam betimlesi içinde gösterilen Dördüncü Murad.

 

Dördüncü Murad, denilebilir ki,ahlakı bile kan dökmeye vesile diye kullanıcı bir hunhardır. (s.144)

 

Böylece Dördüncü Murad ilmiye sınıfını da yüreğine indirecek mikyasta apıştırıp sindirdikten sonra,artık tahtında dediği dedik ve astığı astık bir zulüm ve cebbarlık heykeli gibi boy göstermiş ve önünde hiçbir mania bırakmamış bulunuyordu.(s.146)

 

Çıktığı Revan seferinde sebepli sebepsiz kestirmediği kelle bırakmadı (s.148)

 

Buraya kadar öfke damlayan ve gerçeklerin öfkeyle yoğrulmasından doğan muhtelif satırlar...Payitaht Yeniçeri gibi bir belayla muzdarip,Anadolu isyanlarla,çapulcularla,eşkıyalarla dolu iken tahttaki padişahın gözü ve kalbi eğer biraz memleket meselelerine malik ise bu padişahtan hoşgörü beklemenin akıl karı olmayacağını belirtelim.Konuyla ilgili yorum ve bazı görüşleri alıntılarımızın sonunda vermek üzere saklıyorum.Şimdi daha uzun ve olay çapında iki örnek daha:

 

Bilhassa «ulema» sınıfını yıldırışı o kadar zalimcedir ki, ceddi Yavuz Sultan Selim'in üstüne, din adamının bindiği attan çamur sıçramasına karşı «ulema atının ayağından sıçrayan çamur

şerefimizdir» demesine mukabil, Dördüncü Murad onları bindiği atın yanında, yaya ve perişan,sürü hayvanı gibi yedeğinde çekmekte haya etmez.Bir akşam, «tebdil» gezerken Allâme Şeyhi'nin konağı önünden geçer. Kapıda atını durdurur ve Şeyhi çağırmalarını emreder. Konağın kapısı önünde Padişah bulunmasından ve kendisini aşağıya çağırmasından müthiş bir taaccüp ve heyecana düşen şeyh, başına kavuğunu geçirdiği gibi hemen fırlar, Sultanın özengisine atılıp ayağım öpecek olur. Fakat henüz hareket imkanını bulmadan sultanın atını yürüttüğüne ve kendisine söyle hitap ettiğine şahit olur:

Ayağımın hizasından yanım sıra yürü! Allâme Şeyhi yaşlıca ve çok şişman bir adam... Murad genç ve at sırtında... Atı da «âdeta» yürüyüşün açık temposiyle sürüyor... İnsan koşarcasına yakın bir hızla yürümeli ki, sultana refakat edebilsin...

İşte Murad Allâme Şeyhi?ni bu vaziyette koca kavuğunun altında sıçrata hoplata suallerine cevap alarak neredeyse yere kapaklanıp bir daha kalkamayacak şekilde yarım saat yürüttürüyor. Biçare adam, hafakanlar içinde ve kalbi her an durma tehlikesinde, sultanın yanında astığı yarım saatlik mesafeyi iki buçuk saatte alabiliyor.

Zulmün, gurur ve istihza ile karışık bu derecesindeki hissizlik,Genç Osman?ın baldırını sıkan Yeniçeriyle,Dördüncü Murad?dan başka kimsede bulunmaz. (s.148)

 

Baharda Bağdad seferi...

Bu defa öyle bir vak'a olacaktır ki, Dördüncü Murad'ın âdi hunhar değil, kan dökme cinneti içinde korkunç bir deli olduğunu gösterecektir.Yolda, arkasından bir müjdeci geliyor:

Sultanımızın bir çocuğu dünyaya geldi: müjdeler olsun!

Kız mı, erkek mi?

Müjdeci yutkunuyor, ya doğan çocuğun cinsiyetini bilmiyor, yahut da korkusundan söyleyemiyor ve:

Erkek!

Diye cevap veriyor.

Hakikat öğrenilinceye kadar müjdecinin hapse atılması emrediliyor. Doğan çocuğun kız olduğu anlaşılınca da, zavallı müjdeci, kılıçla veya iple değil, canlı canlı kazığa oturtularak öldürülüyor. (s.149)

 

 

Yukarıdaki satırları okuyan herhangi bir genç yada tarih bilmez bir ademoğlu,kendi devrindeki en muteber ve muhteşem padişah dördüncü Murad'ı adeta bir katil,ruhi dengesi bozuk ölüm makinesi şeklinde tasvir etmez mi?

Üstadın en son verdiğimiz iki örnekteki olayları hangi kaynaktan araştırıp bulduğunu ne yazık ki bilemiyoruz.Ve bunun sonucunda da şahsi olarak ben bunlara inanamıyorum.Zira bir padişaha,kaldı ki Dördüncü Murad gibi bir padişaha layık sözler değil bunlar?

Şimdi biraz da tarihçilere kulak verelim ve adı geçen hünkar hakkında üstadın sözlerine karşı çıkışımızı destekleyecek somut örnekler verelim:

 

4.Murad'ın son 7-8 yıl içinde devlet otoritesini sağlayabilmek için 20.000 kişiyi öldürttüğünden bahsedilir.Tabii bu hesaplanmış bir rakam değildir.Fakat binlerce kişinin bu yolda hayatını kaybettiği muhakkaktır.Richelieu'nun devlet otoritesinin kudretini zirvesine çıkardığı ve 14.Louis monarşisine yol açtığı bu yıllarda 4.Murad da devlet otoritesini hakimiyeti altına almayı bilmiştir.

 

4.Murad,cihanın en kalabalık şehri olan başkentte eski asayişi sağladıktan sonra taşrada da aynı başarıyı gösterdi.Bütün imparatorlukta şahsına bağlı bir haberalma şebekesi kurdu.Her yerdeki zorbaları,zalimleri öğrendi.Seferlerinde belirli şehirlerden geçerken o şehirdeki bütün zorbaları ismen tanıdığı için derhal öldürtmesi bu yüzdendir.

 

Osmanlı teşkilatını taklid ederek İran'da ortaçağ feodal nizamına son veren ve büyük başarılar kazanan Şah Abbas'ın eseri 4.Murad tarafından yıkılmış ve İran'ın Irak'a müdahalesi yüzlerce yıl için önlenmiştir.

 

Kanuni'den beri hiçbir Osmanoğlu,ordu tarafından 4.Murad derecesinde sevilmemiş ve saygı görmemişti.Sonsuz cesareti,kahramanlığı,her türlü meşakkate tahammülü,büyük zekası,birçok hüneri,askeri dehası,çok takdir ediliyordu.

 

Muharebe meydanlarında askerine karşı çok şefkatliydi.Her gün seyyar ordu hastanelerini,yaralı çadırlarını ziyaret eder,gazilerin dertlerine çare bulmaya çalışırdı.(Zalim ve gaddar bir ölüm makinesi halinde tasvir edilen 4.Murad?ın şefkatine dair küçük bir misal)

 

Tahta geçtiği zaman tamtakır olan hazine,öldüğü zaman ağzına kadar doluydu.Şeyhülislam Yahya Efendi?ye karşı zaafı vardı.Kendisinden 59 yaş büyük olan bu zata hürmet gösterir ve baba derdi.(Üstadın kitabında allame şeyhini yanında koşturduğuna dair yazdıklarına en güzelinden bir cevap.Ulemaya saygısının derin bir şahsiyet etrafında toplanması.)

 

Ölümünde,içte huzur ve asayiş içinde,dışta kelimenin tam manasıyla şevketli bir Türkiye bırakmakla kalmamış,cihanın en büyük vurucu kuvveti olan Türk ordusunu dehşetli bir harb makinesi haline getirmiş,Türk maliyesini ıslah etmişti.Hazinede ölümünde yalnız altın olarak 15 milyon bırakmıştı; akça denen gümüş para bunun haricindeydi.Avrupa'daki Türk casus teşkilatını yeniden düzenlemiş,Kanuni devrindeki derecesine getirmişti.

(Yılmaz Öztuna,Genç Osman ve 4.Murad,BKY,Sh.142-43-45)

 

Devletinin en güzel adamı ve en şeci askeriydi;zira beden kuvveti derecesinde çehresinde şevket ve mehabet vardı.Fikri daimi şekilde devlet işleriyle meşguldü ve her şeyi bilmek,her şeyden haberdar olmak isterdi.

(Hammer,Osmanlı Tarihi)

 

 

4.Murad,17.asırda gelmiş olan Osmanlı padişahları arasında en değerlisidir.

(İ.H.Uzunçarşılı,Osmanlı Tarihi,3.Cild,Sh.586)

 

Karakter ve kabiliyet bakımından dedesinin dedesinin dedesi olan Yavuz'a fevkalade benzeyen 4.Murad,Yavuz?un tahta geçtiği zaman bulduğu vaziyeti bulmadı.Ordu nizamsız,asayiş bozuk,maliye perişandı.Yavuz gibi en olgun yaşta(42) değil,çocukken tahta geçti.Yavuz'un o yaşa kadar kazandığı tecrübelerden mahrumdu.Onun için bir cihangir olamadı.Fakat her alanda pek büyük başarılar kazandı.Büyük kumandan,büyük devlet adamı,büyük diplomattı.Haklı söze gücenmez,değerli mütalaalardan faydalanırdı.Etrafındaki devlet adamları,eskiler derecesinde kıymetli şahsiyetler değildi.Eğer öyle olsaydı,kendisinden önce gelen Osmanlı hükümdarlarını geride bırakabilirdi.

(Naima tarihi)

 

 

Hunhar,hissiz,zalim,zulüm ve cebbarlık heykeli gibi türlü sıfatlarla ele alınan Dördüncü Murad,Üstadın kitap boyunca hakaret ettiği yeniçerileri yola getirirken kullanmak zorunda olduğu sertlik yüzünden mi bu sıfatlara layık göründü?

Her gün saraydan kelle isteyen,Payitahtta ve Anadolu?da halkın huzurunu kaçıran,ırz ve namus düşmanı,eşkıya sürüsü,devletin işgalcisi konumundaki asi yeniçeriyi yola getirirken kullandığı sertlik yüzünden mi?

Yoksa Devletin her yanında baş gösteren hırsız,çapulcu,isyancı güruhunu yapması gerektiği gibi sert bir hamleyle temizlediği için mi?

Yavuz Sultan Selim?in de aynı yollara başvurduğunu ve Dördüncü Murad'ın atasınınkinden kat ve kat daha kötü bir ortamda padişah olduğu hatırlarsak zulüm ve barbarlık olarak gördüklerimizin gerekli olduğunu kavrayabiliriz.

Genç Osman'ı kaba etlerini ellemek suretiyle uyuz bir eşekle zindana götürüp boğduran bir güruhun etrafını sarmış olduğu Murad Han'ın,en sevdiği yakınlarını bu güruha katledilmek üzere vermek zorunda kalan Murad Han?ın haklı ve sonuca ulaşınca geçici öfkesini anlamalıyız.Devletin o zamanki toplum yapısındaki bozuklukları gördükten sonra bu yapılanın gerekli olduğunu herkes idrak edecektir.Savunduğumuz,insanları katletmek olmayıp,kangren olmuş uzvu kesmekten ibarettir.Hastalık bünyeye girdikten sonra aşı yapılarak tedavi olunmaz.

Devletin o devirde içinde bulunduğu hali okuduktan sonra Dördüncü Murad'ın 3.Selim misali bir acıma duygusu ve ruhi yumuşaklık ile devleti yönettiğini düşünün.Osmanlı padişahlarını en fazla yirmiye kadar sayardık.

Selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...