BDG 76 Report post Posted April 24, 2008 Uyku İsterse dünya güllük, gülistanlık olsun; ben başımı yastığa koyduğum zaman, derinlerde vıcık vıcık kaynaşan, solucanlar gibi kıvranan yer altı insanlığından çığlıklar duyuyorum. Gökler gözlerime mil çekti. Allah'ın âlemleri her ân yok edip, her ân var ettiğini görür gibi oluyorum. Öyle bir istinatsızlık vehmine düşürdü ki, beni Allah, dünyayı altımda bir top kadar küçülmüş hissediyor ve yuvarlanmamak için karyolama tutunuyorum. Ahşap tavandaki budak çizgileri bile hayalime Allah'ın esrar ve kudretinden hiyeroglifler çiziyor. Yalnız hayret, haşyet, dehşet... Başka mâna tanımıyorum. Uyuyabilir miyim? 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
görünmez 54 Report post Posted May 9, 2011 “Davamın çapı, kainatın ta kendisi.” diyen Üstad elbette uyuyamazdı. Yatak bir kefen; uyku da karanlık bir ormanda ele geçirilmesi imkansız bir av gibiydi onun için. Bu yüzden Hüsrev’e : “Yataklar beni almıyor” dedirtmiş; bu sebeple Naci’yi yakıcı ıstıraplarla sabahlatmıştı… Kainat kadar büyük olan davası; onu evinden, barkından, çocuklarından yıllarca ayrı bıraktı, ki hususi hayatı da yoktu zaten. Bir de bıçağın deştiği yerden akan kanı; beyni kanatan düşünceler denizinde yüzüyor oluşu da sıcak bir yastığı ve rahat bir yatağı; buzdan soğuk ve dikenden acıymış gibi hissettiriyordu. Bir de arayış ki, onu da yolculuk şiirinin ikinci kıtasından okuyalım : Altımdan kaydırdı bir el minderi; Herkes yatağında, ben ayaktayım. Bir gece, rüyada gördüğüm yeri, Gözlerim yumulu, aramaktayım. 4 Quote Share this post Link to post Share on other sites
muhalif 48 Report post Posted March 22, 2012 Bu nasıl idrak,nasıl şuurdur?! İzdırapta,çilede nasıl bir hemhal olmuşluk.. Bir de dönüp bakınca insan kendine fersah fersah uzaklık,mesafeler.. Ahh tadamasak bile tatmışın dilinden o demleri şöyle bir kapıdan gizlicene bakabilmek ne bahtiyarlık.. Boşuna mürşidin demedi seninki Imam-ı Gazali'ninkini geçti diye.. Yıllardır Bab-ı Ali'nin o sokaklarında ruh açlığı ve mana arayışı, boş boş gezdin.. Rabbim sonra öyle bir yakaladı ki ruhundan,sürüklendin ki öyle bir; düşmüş şeyhinin kabrine kalkamamıştın sonraları.. Keşke hiç dizinin dibinden ayrılmasam demiştin.. Huzur o kutlu insanların eteğine tutunmakta değil mi babacığım.. Hastanede doktorun bu kadar sigara içmeye nasıl yaşıyorsunuz diye taaccüp ettiğinde; tebessüm etmiş; yakın o zaman bir tane demiştin. Cennette de içiyor musun Üstadım? Ne tutkulu bir şeydi sende öyle.. Hele aynı beyaz kumaştan onlarca takım elbise diktirip haftalarca birini giyip kirleninad aynısından olan bir diğerini giymeni unutamıyorum. Görenler ne şaşırıyordu. Üstad filinta gibi,jilet gibi tertemiz,ütüsü hiç bozulmadan nasıl muhafaza etmeyi başarıyor diyorlardı. Sonraları bunu çocuk neşesinde kahkahalar içinde anlatacaktın.. Mizahın da bambaşkaydı babacığım. Büyüdükçe seni daha çok özlüyorum... Quote Share this post Link to post Share on other sites