Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Vakıf Ahmet

Peygamberimizden 101 Hatıra

Recommended Posts

65 / KOMŞULARININ NE DEDİĞİNE BAK

 

Abdullah ibni Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor

 

Bir adam Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in

huzuruna gelerek

"Ey Allah'ın Elçisi!

Yaptığım zaman Cennete gireceğim bir şey söyle bana"

dedi.

 

Peygamber Efendimiz ona,

"İyilik yapmaya bak" buyurdu.

 

Bu defa adam

"İyilik mi, kötülük mü yaptığımı nasıl bilebilirim?"

diye sordu.

 

Hz. Peygamber ona şu cevabı verdi:

 

"Komşularına kulak ver;

eğer onlar sana "İyi yaptın" diyorlarsa,

iyilik yaptığını öğrenmiş olursun.

Komşuların sana "Kötü yaptın" diyorlarsa,

kötülük yaptığını anlamış olursun."

 

İbni Mace, Zühd 25; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 402; Hakim, el-Müstedrek, I, 543; Elbani, Silsele'tül-ehadisi's-sahiha; III, 317, nr. 1327.

Share this post


Link to post
Share on other sites

66 / AĞIZSIZ, DİLSİZ HAYVANLAR

 

Sehl ibni Hanzaliyye el-Ensârî radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sabahın ilk saatlerinde ihtiyacını görmek için dışarı çıktı; mescidin kapısına çökertilmiş bir deve gördü.

 

Peygamber Efendimiz günün son saatlerinde yine oradan geçti; deve aynı vaziyette duruyordu.

 

Allah'ın Elçisi, ''Bu devenin sahibi nerede?'' diye sordu.

 

Devenin sahibini bulamadılar.

 

Devenin aç, susuz bırakılmasına öfkelendiği anlaşılan Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

''Allah'tan korkunuz da, derdini anlatamayan bu hayvanlara haksızlık etmeyiniz. Onlara güçlü, kuvvetli ve semiz oldukları zaman bininiz.''

.................

Ahmed b. Hanbel. Müsned, IV, 181.

Share this post


Link to post
Share on other sites

67 / ''BEN CAHİL BİR ADAMIM''

 

Muâviye ibni Hayde radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gittim ve, ''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''Senin yanına gelmeyeyim, senin dinine girmeyeyim diye, şu parmaklarımın sayısından çok yemin etmiştim. Ben câhil adamın biriyim. Allah'ın ve Resûlünün bana öğreteceklerinden başka birşey de bilmiyorum. Şimdi Allah rızası için söyle:

 

Rabbimiz seni ne ile gönderdi?''

 

''İslamiyet ile gönderdi.''

 

''Bir insanın Müslüman olduğunu gösteren belirtiler nelerdir?''

 

''Kendini Allah'a teslim ettim, demelisin, Allah'tan başka kendisine tapılan herşeyle ilgini kestiğini söylemelisin; namazını kılmalısın; zekâtını vermelisin; Müslümanların birbirine haksızlık etmesini Allah'ın yasakladığını, Müslümanların birbirinin kardeşi ver yardımcısı olduğunu kabul etmelisin; Bir kimse şirki bırakıp İslâmiyet'e girdikten sonra, Allah'tan başkasını tanrı yerine koyanlardan ayrılıp Müslümanlar arasına dönmedikçe, onun yaptığı hiçbir iyiliği Allah Teâlâ'nın kabul etmeyeceğini bilmelisin.''

 

''Ey Allah'ın Elçisi! Eşimizin bizim üzerimizdeki hakkı nedir?''

 

''Yediğinden ona da yedirmelisin, giydiğinden ona da giydirmelisin, yüzüne vurmamalısın, yaptığın işin ve kendisinin çirkin olduğunu söylememelisin, onu yatağında yalnız bırakarak cezalandırmak gerekirse bu işi yalnız ev içinde yapmalısın.''

.....

Nesâî, Zekât 1, 73; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 446, V, 5; Elbânî, Silsele'tül-ehadisi's-sahiha, I, 712.

Share this post


Link to post
Share on other sites

68 / ZİNA ETMEK İSTEYEN DELİKANLI

 

Ebû Ümâme el-Bâhilî radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir delikanlı, Resûl-i Ekrem sallallahu alyhi ve sellem'in huzuruna çıktı ve, ''Ey Allah'ın Elçisi! Zina etmeme izin ver!'' dedi.

 

Sahâbiler onu ''Sus! Sus!'' diye azarladılar.

 

Hz. Peygamber o delikanlıyı ''Hele şöyle gel!'' diye yanına çağırdı.

 

Delikanlı yanına gelip oturdu.

 

Peygamber Efendimiz onunla konuşmaya başladı:

 

''Söyle bakalım. Bir başkasının senin annenle zina etmesine razı oolur musun?''

 

''Canım sana fedâ olsun, hayır, olmam.''

 

''Zatan hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz. Peki, kızınla zina edilmesini ister misin?''

 

''Uğrunda öleyim yâ Resûlallah! Hayır, istemem.''

 

''Öyleyse hiç kimse kızıyla zina edilmesini istemez. Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister misin?''

 

''Yoluna fedâ olayım, hayır, istemem.''

 

''Hiçbir kimse koz kardeşiyle zina edilmesini istemez. Peki, halanla zina edilmesi seni memnun eder mi?''

 

''Canım sana fedâ olsun, hayır, kesinlikle.''

 

''Halasıyla zina edilmesi hiç kimseyi memnun etmez. Peki, birinin teyzenle zina etmesine razı olur musun?''

 

''Uğrunda öleyim, hayır, buna da razı olmam.''

 

''Teyzesiyle zina edilmesine kimse razı olmaz.''

 

Bu konuşmadan sonra Resûl-i Ekrem elini delikanlının omuzuna koydu ve, ''Allahım! Bunun günahını bağışla! Kalbini temizle! İffetini koru!'' diye dua etti.

 

Artık o günden sonra bu delikanlı öyle işlerle ilgilenmedi.

...........

Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256-257; Elbâni, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, I, 712-713.

Share this post


Link to post
Share on other sites

69 / DİLİN HEP ALLAH'I ZİKRETSİN!

 

Abdullah ibni Büsr radıyallahu anh şöyle diyor:

 

Bir bedevî, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna gelerek, ''Ey Allah'ın Elçisi! İslâmiyetin emirleri çoğaldı. Bana dört elle sarılağım birşey söyle!'' dedi.

 

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

''Dilin hep Allah'ı zikretsin!''

.........

Tırmizî, Daavât 4; İbni Mâce, Edeb 53.

Share this post


Link to post
Share on other sites

70 / NAMAZI KISA KILDIRMALI

 

Ebû Mes'ûd el-Ensârî radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir adam, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek, ''Falan kimse bize namazı çok uzun kıldırıyor; bu yüzden bazan sabah namazına gidemiyorum.'' dedi.

 

Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i hiçbir konuşmasında o günkü kadar öfkeli görmedim.

 

Şöyle buyurdu:

 

''İnsanlar! İçinizde cemaati nefret ettirenler var! Kim imamlık yaparsa, namazı kısa kıldırsın; (1) çünkü cemaat içinde, yaşlısı var, çocuu var, iş güç sahibi olanı var.''

...........

Buhârî, İlim, 28, Ezân 61-63, Edeb 75, Ahkâm 13; Müslim, Salât 182-185; İbni Mâce, İkâme 48.

 

(1) Hz. Peygamber sabah namazını uzun kıldırır, bu sırada genellikle otuz âyetten 100 âyete kadar okur, bazan da oldukça kısa yirmi dokuz âyetten ibaret Tekvîr Sûresi gibi sûrelerle yetinirdi. Diğer namazlarda ise otuz âyetten elli âyete kadar okuduğu olurdu. Öğle namazında kimi zaman on dokuz âyet olan A'lâ, yirmi bir âyet olan Leyl sûrelerini okur, yatsı namazında sekiz âyetlik Tin Sûresiyle yetinirdi. (Buhârî, Ezân 104, Cum'a 10, Sücûdü'l-Kur'ân 2, Megâzî 12, 84, Tefsîr52/1, Tevhîd 52; Müslim, Salât 156-157, 164, 168, 170-172).

Share this post


Link to post
Share on other sites

71 / DİL BELÂSI

 

Ubâde ibni's-Samit radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem devesinin üzerinde, arkdaşları da onun önünde gidiyorlardı.(1)

 

Muâz ibni Cebel, ''Ey Allah'ın Elçisi! Seni rahatsız etmeyeceksem, yanına yaklaşmama izin verir misin?'' diye sordu.

 

Peygamber Efendimiz, ''Yaklaş!'' buyurdu.

 

Muâz ona yaklaştı, yan yana ilerlemeye başladılar.

 

Muâz, ''Canım sana fedâ olsun, yâ Resûlallah! Cenâb-ı Mevlâ'dan niyâzım, bizim emanetimizi senden önce almasıdır. Allah göstermesin, eğer sen bizden önce vefat edersen, senden sonra hangi ibadeti yapalım?'' diye sordu.

 

Hz. Peygamber bu soruya cevap vermedi

 

Bunun üzerine Muâz, ''Allah yolunda cihâd edelim mi?'' diye sordu.

 

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

 

''Allah yolunda cihad güzel şeydir; ama insanlar için bundan daha hayırlısı vardır.''

 

''Yani oruç tutmak, zekât vermek mi?''

 

''Oruç tutmak, zekât vermek de güzeldir.''

 

O zaman Muâz insanoğlunun yaptığı her iyiliği sayıp döktü.

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem her defasında, ''İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır'' diyordu.

 

Muâz, ''Anam, babam sana kurban olsun, insanlar için bunlardan daha hayırlı olan nedir?'' diye sordu.

 

Peygamber Efendimiz ağzını gösterdi ve, ''Hayır konuşmayacaksa susmak'' buyurdu.

 

Muâz, ''Konuştuklarımızdan dolayı hesaba mı çekileceğiz?'' diye sordu.

 

Hadisin râvisi Ubâde ibni's-Sâmir diyor ki:

 

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Muâz'ın bacağına vurdu ve şunları söyledi:

 

''Allah hayrını versin, Muâz! İnsanları yüzükoyun Cehenneme düşüren şey, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek esenliğe kavuşunuz.''

..........

Hâkim, el-Müstedrek, IV, 286-287; Elbâni, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, I, 772-773.

 

(1)Câbir b. Abdullah şöyle diyor:

 

''Sahâbîler, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile bir yere giderken onun önünde yürür, arka tarafını meleklere bırakırlardı.'' (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 302).

Share this post


Link to post
Share on other sites

72 / ÖZLÜ BİR DUA

 

Ebû Ümâme radıyallahu anh şöyle diyor:

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir çok dua okudu, fakat biz okuduğu dualardan hiçbirini ezberleyemedik.

 

Bunun üzerine, ''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedik.

 

''Pek çok dua okudun, ama biz onları ezberleyemedik.''

 

O zaman Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

Size o duaların hepsini içine alan bir dua öğreteyim mi?

 

Şöyle deyiniz:

 

Allahım!

 

Peygamberin Muhammed salalllahu aleyhi ve sellem'in, senden dilediği hayırları bizde dileriz.

 

Peygamberin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in, sana sığındığı şeylerden biz de Sana sığınırız.

 

Yardım ancak senden beklenir.

 

İnsanı dünya ve âhirette muradına ulaştıracak olan Sensin.

 

Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah'ın yardımıyla kazanılabilir.

.........

Tirmizî, Daavât 89.

Share this post


Link to post
Share on other sites

73 / BİR DEMET ÖĞÜT

 

Câbir ibni Süleym radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün bir adam gördüm;

 

''Kim bu adam?'' diye sordum.

 

''Allah'ın Elçisidir'' dediler.

 

Yanına varıp, ''Sana selâm olsun (aleyke's-selâm) ey Allah'ın Elçisi'' diye onu selamladım.

 

Ve bu sözü iki defa tekrarladım. Bana ''Öyle selâm verme; çünkü ölülere böyle selâm verilir. Selâm sana olsun (es-selâmü aleyke) diye selâm ver'' buyurdu.

 

''Sen Allah'ın Elçisi misin?''

 

''Evet.''

 

''İnsanları neye dâvet ediyorsun?''

 

''Tek olan Allah'a inanmaya davet ediyorum. O Allah, başına bir sıkıntı gelip de kendisine dua ettiğinde sıkıntını giderir; kıtlık zamanı kendisine yalvardığında ekinlerini bitirir; çölde deveni kaybedip de kendisine el açtığında deveni sana geri getirir.''

 

''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''Biz çölde yaşayan kimseleriz. Allah Teâlâ'nın sevap vereceği şeyleri bize öğret.''

 

Peygamber Efendimiz, '' Hiçbir kimseye, hiçbir şeye sövme!'' buyurdu.

 

Ben de o günden sonra hür veya köle hiçbir kimseye, deve veya davar hiçbir hayvana sövmedim.

 

Sonra Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sözüne şöyle devam etti:

 

''Allah'a karşı gelmekten sakın. Senden su isteyenin kabına, kendi kovandan su doldurmaya varıncaya kadar hiçbir iyiliği küçük görme. Müslüman kardeşinle konuşurken güler yüzlü ol; çünkü güler yüzlü olmak da bir iyiliktir. Sakın ha kibirlenme! Çünkü Allah kendini beğenenleri sevmez. Eğer bir kimse sana hakaret etse, sende bulunduğunu bildiği bir kusurla seni kınasa bile, sen onda olduğunu bildiğin bir kusurla onu kınama! Bu tutum sana sevap, ona günah kazandırır.''

............

Ebû Dâvûd, Libâs 24, Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 65, V, 63-64, 377; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, I 781-782, nr. 420.

Share this post


Link to post
Share on other sites

74 / CEBRÂİL NİYE GELMEDİ?

 

Mü'minlerin annesi Meymûne radıyallahu anhâ anlatıyor:

Bir sabah Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'i pek kederli gördüm.

 

''Ey Allah'ın Elçisi! Seni hiç bu halde görmemiştim; birşey mi oldu?'' dedim.

 

''Cebrâil aleyhisselâm dün gece bana geleceğini söylemişti, ama gelmedi. Şimdiye kadar sözünde durmadığı hiç olmamıştı'' buyurdu.

 

O gün Allah'ın Elçisi hep böyle üzüntülü durdu.

 

Sonra divanın altına bir köpek yavrusu girdiğini hatırladı.

 

Onun oradan çıkarılmasını emretti.

 

Köpek yavrusu çıkarılınca, divanın altına su döküp temizledi.

 

Akşam Cebrâil aleyhisselam geldiğinde, Hz. Peygamber ona, ''Dün gece bana gelceğini va'd etmiştin'' deyince, Cebrâil şu cevabı verdi:

 

''Evet söylemiştim, ama biz melekler, içinde köpek ve resim bulunan eve girmeyiz.''

......

Müslim, Libâs 82 ve 81; Ebû Dâvûd, Libâs 45; Nesâî, Sayd 11.

Share this post


Link to post
Share on other sites

75 / ÇOCUKLAR ARASINDA EŞİTLİK

 

Nu'man ibni Beşîr radıyallahu anhümâ anlatıyor:

 

Annem babamdan, bana birşeyler bağışlamasını istemişti.

 

Babam annemi bu isteğini bir yıl geciktirdi; sonra konuyu hatırladı ve bana malından bağışta bulundu.

 

Annem, ''Yaptığın bu bağışı Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatıp onu bu işe şâhit tutmadıkça kabul etmem'' dedi.

 

Babam elimden tutup beni Hz. Peygamber'in huzuruna götürdü; ben o zamanlar daha çocuktum.

 

Peygamber Efendimizle şöyle konuştular:

 

''Ey Allah'ın Elçisi! Karım Amre, oğluna bir köle bağışladığıma seni şahit tutmamı istedi.''

 

''Beşîr! Senin bundan başka çocuğun var mı?''

 

''Var.''

 

''Onlara da buna yaptığın gibi bağışta bulundun mu?''

 

''Hayır, bulunmadım.''

 

''Öyleyse o bağıştan geri dön, beni de bu işe şahit tutma; çünkü ben haksızlığa şahitlik edemem. Allah'tan korkunuz, ve çocuklarınız arasında adaletli davranınız.''

............

Buhârî, Hibe 12, 13, Şehâdât 9; Müslim, Hibât-919; Ebû Dâvûd, Büyû 83; Nesâî, Nuhl 1; İbni Mâce, Hibât 1.

Share this post


Link to post
Share on other sites

76 / BİR GECEDE KUR'ÂN'IN ÜÇTE BİRİ OKUNUR MU?

 

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Sahâbilere, ''Bir gecede Kur'ân'ın üçte birini okumak elinizden gelmez mi?'' diye sordu.

 

Bu teklif onlara pek zor geldi ve ''Ey Allah'ın Elçisi! Buna hangimizin gücü yeter ki!'' dediler.

 

O zaman Efendimiz şöyle buyurdu:

 

''Kul hüvallahü ahad sûresi Kur'ân'ın üçte biridir.''

..........

Buhârî, Fezâilü'l-Kur'ân 13; Müslim, Müsâfırîn, Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân 11.

Share this post


Link to post
Share on other sites

77 / KISAS İSTEYEN SAHÂBÎ

 

Ensârdan nüktedanlığı ile bilinen Üseyd ibni Hudayr radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün bir toplulukta konuşuyordum.

 

Bir şaka yapıp milleti güldürdüm.

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de, şaka olsun diye elindeki çöpü böğrüme dürttü.

 

Ona, ''Canımı yaktın, kısas isterim.'' dedim.

 

Allah'ın Elçisi, ''Haydi öyleyse hakkını al!'' buyurunca, ben, ''İyi ama senin üstünde gömlek var, benim üstümde birşey yoktu'' dedim.

 

Peygamber Efendimiz gömleğini sıyırınca, onu hemen kucaklayıp böğrünü öpmeye başladım.

 

''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''İşte benim istediğim bu idi.''

.....

Ebû Dâvûd, Edeb 148, 149; Taberânî, el-Mu'cemül'l-kebîr, I, 205, 206; Hâkim, el-Müstedrek, III, 327.

Share this post


Link to post
Share on other sites

78 / HAYDİ VER ELBİSESİNİ!

 

Abbâd ibnş Şürahbîl radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir yıl kıtlık olmuştu.

 

Amcalarımla birlikte Medine'ye gittim.

 

Medine'deki bahçelerden birine girip bir miktar ekin başağı topladım; sonra başakları elimle ovup tanelerini çıkardım.

 

Bir kısmını yedim, geri kalanı elbiseme doldurdum.

 

Derken bahçe sahibi geliverdi; elbisemi aldı, beni de dövdü.

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e başvurup adamı şikayet ettim.

 

Hz. Peygamber hemen ona haber salıp getirtti ve ''Bunu niye dövdün?'' diye sordu.

 

Bahçe sahibi, ''Ey Allah'ın Elçisi! Çünkü o bahçeme girdi, ekin başaklarını toplayıp tanelerini çıkarttı'' dedi.

 

Peygamber Efendimiz adama şunları söyledi:

 

''Bak, ne yapması gerektiğini bilmeyen bu adama doğruyu öğretmeliydin, öğretmedin; karnı açtı, doyurman gerekirdi, doyurmadın. Haydi ver ona elbisesini!''

 

Adam elbisesini verdiği gibi, bana bir ölçek de buğday verdi.

.......

Ebû Davûd, Cihâd 85; Nesâî, Kudât 21; İbni Mâce, Ticârât 67.

Share this post


Link to post
Share on other sites

79 / BOŞA GİDEN SEVAPLAR

 

Hz. Peygamber'in âzât ettiği kölesi Sevbân Bücdüd radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sohbet ederken, ''Kıyamet gününde ümmetimden, Tihâme dağları gibi muazzam sevaplarla gelecek kimseleri biliyorum.

 

Fakat Allah Teâlâ o dağlar kadar sevabı toz gibi savurup boşa çıkaracaktır'' buyurdu.

 

Bunun üzerine Sevbân, ''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedi. O kimseleri bize iyice tanıt da, bilmeden onlar gibi olmayalım.''

 

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

 

''Onlar sizin kardeşlerinizdir; sizin cinsinizdendir. Geceleri kalkıp sizin gibi ibadet ederler. Fakat onlar kimsenin görmediği yerde Allah'ın haram kıldığı şeyleri yaparlar.''

.......

İbni Mâce, Zühd 30; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 32, nr. 505.

Share this post


Link to post
Share on other sites

80 / LÂNET GERİ DÖNER

 

Abdullah ibni Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor:

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunan bir adam, elbisesini rüzgâr savurunca, ''Allah lânet etsin!'' dedi.

 

Hz. Peygamber ona şunları söyledi:

 

''Rüzgara lanet etme! Onun görevi esip savurmaktır. Şunu iyi bil; Bir kimse hak etmediği halde birşeye lânet ederse, lânet kendisine döner.''

.............

Ebû Dâvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 62, nr. 528.

Share this post


Link to post
Share on other sites

81 / KADINLARIN BÎATI

 

Rukayka kızı Ümeyme radıyallahu anhâ anlatıyor:

 

Medineli bir grup kadınla birlikte İslâmiyeti kabul ettiğimize dair bîat(1) etmek üzere Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna çıktık ve ''Ey Allah'ın Elçisi! Sana söz veriyoruz: Allah'tan başkasını tanrı yerine koymayacağız, hırsızlık yapmayacağız, zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı öldürmeyeceğiz, hiç yoktan yalan uydurup iftira etmeyeceğiz, ve bildireceğin hiçbir gerçeğe karşı çıkmayacağız'' dedik.

 

Peygamber Efendimiz, ''Gücünüzün yettiği ve elinizden geldiği kadarıyla'' buyurunca, ''Allah ve Resûlü bize bizden daha merhametli. Ey Allah'ın Elçisi! Elini uzat da sana bîat edelim'' dedik.

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

 

''Ben kadınlarla tokalaşmam; bir kadına söylediğim söz, yüz kadına söylediğim söz gibidir.''

.............

Mâlik, Muvatta' Bey'at 2; Tirmizî, Siyer 37; Nesâî, Bey'at 17; İbni Mâce, Cihâd 43.

 

(1) Bîat: Peygamber'e, buyruklarına itaat edeceğine; devlet başkanına ise, yönetimi tanıyacağına söz vermek.

Share this post


Link to post
Share on other sites

82 / İYİ İLE KÖTÜNÜN ÖLÇÜSÜ

 

Ebû Ümâme Suday ibni Aclân radıyallahu anh anlatıyor:

 

Bir adam Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e ''Ey Allah'ın Elçisi! İmân nedir?'' diye sordu.

 

Peygamber Efendimiz ona ''Yaptığın iyilik sevindirir, işlediğin kötülük de seni üzerse, sen mü'minsin'' buyurdu.

 

Bu defa adam ''Ey Allah'ın Elçisi! Günah nedir?'' diye sordu.

 

Hz. Peygamber ona şunu söyledi:

 

''Birşey kalbini tırmalarsa, onu yapma!''

...........

Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 252, 255; Hâkim, el-Müstedrek, I, 58-59, II, 16 ; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 91, nr. 550.

Share this post


Link to post
Share on other sites

83 / SEVAP KAZANMANIN YOLLARI

 

Ebû Zer radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, ''Güneşin doğduğu hergün herkesin sadaka vermesi gerekir'' buyurmuştu.

 

''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''Bizim malımız yok ki, sadakayı nasıl verelim?''

 

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

 

''Şu saydıklarımın her biri sadakadır: Allahü ekber diye tekbir getirmek, sübhânallah demek, elhamdü lillha demek, lâilahe ilallah demek, estağfurullah demek, iyiliğe teşvik edip kötülüğü engellemek, insanların gelip geçtiği yoldan dikeni, kemiği, taşı kaldırıp atmak, gözleri görmeyeni gideceği yere götürmek, sağır ve dilsize, bir şeyi anlayıncaya kadar anlatmaya çalışmak, bildiğin bir yeri senden sorup öğrenmek isteyene yol göstermek, sıkıntıda olup senden yardım istiyenin yardımına koşmak, güçsüz birine var gücünle yardım etmek... İşte bunlar kendin verdiğin birer sadaka yerine geçer. Hattâ eşinle cinsel ilişkide bulunman bile sadakadır.''

 

''Cinsel isteğini tatmin etmek benim için nasıl sevap olabilir?'' diye sordum.

 

Bunun üzerine bana, ''Bir çocuğun doğsa, büyüyüp aklı başında biri olsa, onun sana faydalı olmasını beklerken ölüverse, beklemez miydin?'' diye sordu.

 

''Elbette beklerdim'' dedim.

 

''Peki o çocuğu sen mi yarattın?''

 

''Hayır, kesinlikle, onu elbette Allah yarattı.''

 

''O çocuğu doğru yola sen mi ilettin?''

 

''Elbette hayır, onu doğru yola Allah iletti.''

 

''Hayır, elbette Allah veriyordu.''

 

''İşte durum böyle. Sen cinsel isteğini helâl yoldan tatmin et; onu haramdan uzak tut. Doğacak çocuğu Allah Teâlâ dilerse yaşatır, dilerse öldürür; bu da senin için sevap olur.''

..........

Ahmed b. Hanbel, Müsned, V 168-169; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 117-119.

Share this post


Link to post
Share on other sites

84 / NE KADAR SALÂVAT-I ŞERİFE GETİRMELİ?

 

Übey ibni Kâ'b radıyallahu anh şöyle diyor:

 

Bir defasında, gecenin üçte birini geçince, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem uyanıp kalktı ve şöyle buyurdu:

 

''İnsanlar! Allah'ı zikrediniz! Yeri yerinden oynatan birinci sûr üflenecek. Evet, ölüm bütün şiddetiyle gelip çatacak.''

 

Übey şöyle diyor:

 

Hz. Peygamber'e, ''Yâ Resûlallah!'' dedim.

 

''Ben sana çok salâvat-i şerîfe getiriyorum. Acaba ne kadar salâvat-i şerîfe getirmem gerekir?''

 

''Dilediğin kadar.''

 

''Dualarımın dörtte birini salâvat-i şerîfeye ayırsam uygun olur mu?''

 

''Dilediğin kadar ayır. Ama daha fazla zaman ayırırsan senin için iyi olur.''

 

''Öyleyse duamın yarısını salâvat-i şerîfeye ayırayım.''

 

''Dilediğin kadar yap. Ama daha çok yaparsan senin için daha hayırlı olur.''

 

''Şu halde üçte ikisi yeter mi?''

 

''İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için hayırlı olur.''

 

''Öyleyse duaya ayırdığım zamanın tamamında sana salâvat-ı şerîfe getirsem nasıl olur?''

 

''O takdirde Allah bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.''

.......

Tirmizî, Kıyâmet 23; Abd b. Humeyd. Müsned (nşr. Subhî Bedrî es-Sâmerrâî, Mahmûd Muhammed Halîl), Kahire 1408/1988, I 89.

Share this post


Link to post
Share on other sites

85 / HZ. ÂİŞE YAHUDİLERE NİÇİN KIZDI?

 

Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanındaydım.

 

Bir Yahudi huzuruna girmek için izin istedi, o da verdi.

 

Yahudi içeri girince, ''Es-sâmü aleyke yâ Muhammed'' dedi (1)

 

Hz. Peygamber de, ''Ve aleyke'' diye karşılık verdi. (2)

 

Ben, yaptığı bu terbiyesizlik dolayısıyla Yahudiye cevap vermek istedim, fakat Hz. Peygamber'in bundan hoşlanmayacağını bildiğim için sustum.

 

Derken bir Yahudi daha geldi; o da, ''Es-sâmü aleyke'' dedi.

 

Hz. Peygamber ona da, ''Ve aleyke'' diye karşılık verdi.

 

Ben yine Yahudiye cevap vermek istedim, fakat Hz. Peygamber'in bundan hoşlanmayacağını bildiğim için sustum.

 

Derken bir Yahudi daha geldi; o da, ''Es-sâmü aleyke'' dedi.

 

Hz. Peygamber ona da, ''Ve aleyke'' diye karşılık verdi.

 

Ben yine Yahudiye cevap vermek istedim, fakat Hz. Peygamber'in memnun kalmayacağını düşünüp vazgeçtim.

 

Daha sonra üçüncü bir Yahudi geldi; o da, ''Es-sâmü aleyke'' deyince, artık dayanamadım ve, ''Allah senin canını alsın, Allah'ın gazabı, lâneti senin üzerine olsun, maymunların, domuzların kardeşleri! Allah'ın selâmlamadığı bir şekilde mi selâmlıyorsunuz?'' diye çıkıştım.

 

Hz. Peygamber bana şunları söyledi:

 

''Âişe! Allah çirkin davranışı, kötü sözü sevmez; onlar bana lâf attılar, biz de kendilerine iade ettik. Onların lafı bize zarar vermez. Yahudiler kıskanç bir millettir. Onlar Allah'ın bize lutfetttiği güzellikleri kıyamete kadar kıskanacaklardır. En çok da kendilerine nasip olmayıp bize bağışlanan Cuma gününü, Allah'ın bize verip onlara vermediği kıblemizi, bizim selâmlaşmamızı, ve imamın arkasında, Fâtiha Sûresinden sonra 'Âmîn' dememizi kıskanırlar.''

.........

Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 134 - 135; İbn Huzeyme, es-Sahîh (nşr. Muhammed Mustafâ el-Azamî), Beyrut 1390/1970, I, 288, III, 38-39; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 306-307.

 

(1) Yahudi, Hz. Peygamber'e ''es-selâmü aleyke'' diye selâm veriyormuş gibi yaptı, lâfı birazda gürültüye getirerek ''Allah canını alsın'' anlamında ''es-sâmü aleyke'' dedi.

(2) Hz. Peygamber de ona ''Senin üzerine olsun'' anlamında ''Ve aleyke'' diye cevap verdi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eserin sonuna doğru gelirken enerjinden hiçbir kaybın olmayan Vakıf kardeşim, sana maşallah. İstidadın ve irfanın iç içe geçmiş, birbirini tamamlıyor. Seni merhale merhale yoğuruyor. Bu keyifli çalışmayı sıkılımadan, üşenmeden ve yorulmadan daha da keyifli hale getiren sana teşekkür ederim. Burada herhangi bir mesajdaki herhangi bir olayı hayata tatbik ve düstur dahi bizler için saadettir. Allah bizlere saadeti yakalayanlardan eylesin...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Eserin sonuna doğru gelirken enerjinden hiçbir kaybın olmayan Vakıf kardeşim, sana maşallah. İstidadın ve irfanın iç içe geçmiş, birbirini tamamlıyor. Seni merhale merhale yoğuruyor. Bu keyifli çalışmayı sıkılımadan, üşenmeden ve yorulmadan daha da keyifli hale getiren sana teşekkür ederim. Burada herhangi bir mesajdaki herhangi bir olayı hayata tatbik ve düstur dahi bizler için saadettir. Allah bizlere saadeti yakalayanlardan eylesin...

 

Teşekkür ederim, BDG abi Allah razı olsun. Bu mesajın hoşnutluğuyla şevke geldim, bir hatıra daha yazayım :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

86 / EBÛ RÂFI' NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in âzât ettiği kölesi Ebû Râfı' Eslem anlatıyor:

 

Mekkeliler beni Hz. Peygamber'e elçi göndermişlerdi.

 

Peygamber Efendimizi görünce, gönlümde Müslüman olma arzusu uyandı.

 

''Ey Allah'ın Elçisi!'' dedim.

 

''Vallahi ben Kureyşlilerin yanına dönmeyeceğim.''

 

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

''Ben yaptığım sözleşmeye aykırı davranmam; elçileri de alıkoymam. Şimdi sen geri dön; eğer şu anda hissettiğin duyguları orada yine hissedecek olursan, buraya dön gel!''

 

Bunun üzerine Mekke'ye gittim.

 

Sonra Peygamber Efendimizin yanına dönüp Müslüman oldum.

.......

Ebû Dâvûd, Cihâd 151; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 8; Elbâni, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 315-316, nr. 702.

Share this post


Link to post
Share on other sites

87 / GÖZÜN AYDIN!

 

Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

 

Birgün Resûl-i Ekrem sallallallahu aleyhi ve sellem ateşli bir hastalığa yakalanan Sahâbîsini ziyaret etti.

 

Yanında ben de vardım.

 

Hastaya şunları söyledi:

 

''Gözün aydın! Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: 'Hastalık benim ateşimdir; mü'min kulumu (1) âhirette payına düşecek Cehennem ateşine karşılık olmaz üzere, dünyada onunla rahatsız ederim.''

..........

Tirmizî, Tıb 35; İbni Mâce, Tıb 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 440; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi's-sahîha, II, 98, nr. 557

 

(1) Sünen-i İbni Mâce ile Müsned'de ''mü'min kulumu,'' Sünen-i Tirmizî'de ise ''günahkar kulumu'' şeklinde geçmektedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...