Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Achar

Suikast Mı?

Recommended Posts

Selamlar

 

Temiz insan Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefat ettiği söylenen (ki benim hala umudum var şu an itibariyle 5 cesede ulaşıldığı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun cesedine rastlanmadığı belirtiliyor, BBP den saat 21,30 da yapılan açıklama bu yönde.) kazanın suikast olma ihtimali şu son üç günde yaşanan olayları düşündükçe güçleniyor.

 

Bu konuyu bu zaman da tartışmak ne derece doğru bilmiyorum, bildiğim tek şey bu işin peşinin bırakılmaması gerektiği.

 

Kafa karıştıran hadiseler şunlar:

 

112 de ki kadının iha muhabirine "yanınızdaki 5 kişi nasıllar?" diye sorması, muhabir konuşma esnasında helikopter de kaç kişi olduklarından bahsetmiyor.

 

Yine muhabirin konuşma esnasında "bu adam kim ya?" demesi, muhabir helikopter deki herkesi tanıyordu, neden öyle bir şey desin ki?

 

Helikopterin miting esnasında bir saat süreyle ortadan kaybolması..

 

 

Samanyoluhaber yazarı Abdulah Abdülkadiroğlu'nun yazısından kısımlar aktaracağım:

 

 

"Otuz saatin sonunda helikopterde sinyal cihazı bulunmadığı ortaya çıkıyor. Sinyal alınamadığı için enkazın yeri bile tespit edilemiyor.

 

Şimdi bu son bilgiyi hafızamıza kaydederek en başa dönelim.

 

Hatırlasanıza; kazanın hemen ardından Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin kaza yaptığı ve kendisi dahil helikopterdekilerin hafif yaralı olduğu bilgisi kamuoyuna yansıdı.

 

Oysa helikopterdeki İHA muhabiri hepimizin tüylerini ürperten 19 dakikalık telefon konuşmasında bir tek kendisinin yaşadığını, havanın çok soğuk olduğunu ve dayanacak gücünün kalmadığını haykırıyordu.

 

Sanki bu gerçeğin üstü örtülmek istenircesine kamuoyuna herkesin iyi olduğu haberi pompalandı.

 

Yoksa amaç 'nasıl olsa iyiler' düşüncesinin hakim olmasını sağlayarak hayati öneme sahip ilk saatlerin yeteri kadar ciddiye alınmasını önlemek miydi ?

 

Niçin ?

 

Çünkü akıllara bir suikasti getiren kazayı planlayanlar kimsenin sağ kurtulabileceğini hesaba katmamış olabilirdi.

 

Ortaya çıkan ve hesapta olmayan bu durumu ancak kamuoyunu manipüle ederek telafi edebilirlerdi.

 

Plan devreye konuldu.

 

Samanyolu haber olarak ilk andan itibaren bölgedeki kaynaklarla yaptığımız görüşmelerde daha enkaza bile ulaşılamadığını öğrenip duyurmamıza rağmen sanki biryerlerden gizli bir el Yazıcıoğlu'nun Kayseri Devlet Hastanesine kaldırıldığını ve hafif yaralı olduğu bilgisini yaymaya çalışıyordu.

 

Herkes bu bilgiyle rahatlıyor mesele hayatiyet noktasından uzaklaşıyordu.

 

Samanyolu haber ekranından daha enkaza bile ulaşılamadığını açıklamaya ve bu konuda en doğru bilgileri bizzat bölgedeki yetkililerden aldığımızı duyurmaya ısrarla devam ettik.

 

Muhsin Yazıcıoğlu gibi çok önemli bir insanı taşıyan helikopter düşmüştü ve bu çok önemsenmesi gereken bir durumdu.

 

Resmi açıklamalar; verdiğimiz bilgileri teyit ettiğinde belki de iş işten geçmiş, kazaya müdahale edilmesini önlemeye çalışan mekanizma amacına ulaşmıştı.

 

Gece ve gün boyu devam eden çalışmalar sonunda ise çaresizlik zirveye tırmandı.

 

Enkazın yerinin bile tespit edilemeyeceği resmen ilan edildi.

 

Bu acı itirafın sebebi helikopterde sinyal cihazının bulunmamasıydı.

 

Kazanın hemen ardından kurulan cep telefonu irtibatı kamuoyuna lanse edilen yanlış bilgiler yüzünden yeteri kadar ciddiye alınmadı.

 

Maalesef acı kaza bu şekilde yürütülen bir tezgahla vahim bir noktaya ulaştı.

 

Türkiye; belki de milletin gözünün içine baka baka yürütülen bir planla tarihine kara leke olarak geçecek bir suikaste sahne oldu."

 

Daha bir çok şüphe veren durum var, mesela 112 de ki kadının muhabirin şarjını bitirmek istermişcesine muhabiri hatta tutması, halbuki telefonun açık olması yer tespiti için yeterli. Yetkililerin kasti yapar gibi farklı bölgede arama yapmaları, helikopterin düştüğü yönü belirten köylülerin dikkate alınmaması ve böyle bir çok ayrıntı..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Suikast olabilir mi?

En yakınlarından BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, helikopterle seyahat konusu ilk açıldığında, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan aldıkları tepkiyi şöyle aktarmış: "Bırakın bu helikopter işlerini, hava koşulları kötü olunca uçamayız. Tehlikeli bir şeyler olur. Beni öldürecek misiniz?"

 

Kırmızı helikopteri TV'de ne zaman görsem bu tepkiyi hatırlıyorum. Siyaset böyle bir şey, siz istemeseniz -hatta itiraz etseniz- de sizi o helikoptere bindirirler...

 

Son zamanlarda devlet adamlarının yediği-içtiğine dikkat ediliyor; cumhurbaşkanı ve başbakanın yanında gözleri yediklerinde olan insanlar var. Bugün en kolay suikast türü 'gıda zehirlenmesi' çünkü... Yakın geçmişin muhataralı günlerinde, Org. Hilmi Özkök de, bir süre sefertasıyla ev yemeği taşımıştı Genelkurmay Başkanlığı'na...

 

Benzer bir tedbir binilen araçlar için de düşünülmeli, düşünülmüşse daha dikkatli olunmalı; özellikle de tekerlekleri yerden kesilen araçlar için... Org. Eşref Bitlis'i kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda garip bir uçak kazasında kaybetmiştik (17 Şubat 1993). Pakistan lideri Ziya-ül Hak olağanüstü dikkatliydi; dikkatinin dağılması için Amerikan Büyükelçisi Arnold Raphel ile birlikte seyahat etmesi gerekmişti... Herkesin 'tuhaf' dediği bir uçak kazasında (17 Ağustos 1988) birlikte öldüler...

 

Siyasetçiler son zamanlarda daha fazla uçakla ve helikopterle seyahat ediyorlar, onların bindiği araçlar normalin üzerinde kaza geçiriyor. Amerikalı politikacıların maruz kaldığı uçak/helikopter kazalarına şöyle bir göz attım, ortaya çıkan tablo beni ürküttü: Çoğu Temsilciler Meclisi üyesi, birkaçı ise senatör ve vali konumundaki politikacıların son 30 yılda uğradığı uçak kazası sayısı 20'ye yaklaşıyor...

 

Reagan döneminin 'İran/Kontra Skandalı'nı araştıran 'Tower Komisyonu' başkanı Senatör John Tower bunlardan biri (5 Nisan 1991).

 

Bir diğeri de Başkan John Kennedy'nin uğradığı suikastı soruşturan 'Warren Komisyonu' üyesi Hale Boggs... Komisyon Kennedy'yi öldüren Lee Harvey Oswald'ın tek başına hareket ettiği kanaatini raporlaştırmıştı; Boggs ise suikastın çete işi olduğuna inanıyordu. O yolda açıklamalar yapmaya başlamasından kısa süre sonra uçağı düştü (16 Ekim 1972).

 

İçinde iki önemli politikacı bulunan Boggs'un uçağının enkazı o gün bugündür bulunamadı.

 

John Kennedy'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlunun hayatı da bir uçak kazasında sona erdi (16 Temmuz 1999). Karizmatik bir kişiliği vardı yakışıklı Kennedy Jr'un; politikaya da yakın duruyordu.

 

Genel kanaati 'bizim ülkemizde uçak veya helikopter kazası cinsinden ince suikastlar sahneye konulamayacağı' olan, ama yine de böyle alengirli konularda akıl danıştığım bir dostum, “Ben olsam, bu olayda iki konu üzerinde yoğunlaşırdım” dedi bana: “İlki şu: Neden ilk gelen haberler aramayı geciktirecek türdendi? 'Muhsin Bey iyi durumda, şu anda hastanede dinleniyor' bilgisini kim pompaladı?”

 

Gerçekten önemli bir nokta bu. Yeni Şafak Ankara Bürosu ne zaman '155' ile temas kursa, bilgi veren görevli, “Henüz helikoptere ulaşılamadı” diyordu; ama aynı saatlerde birileri ısrarla farklı bilgi sundu kamuoyuna...

 

Dostumun ikinci yoğunlaşma alanı da helikopterin uyduruk oluşuydu. “Havanın iyi olduğu bir gün İstanbul üzerinde turistik geziler için tercih edilebilecek uyduruk bir araç, nasıl olur da, hâlâ kış şartlarından kurtulamamış bir dağlık bölgede uçuş için kiralanabilir?”

 

Siyasi romanlar da yazan BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır'ın aktardığı Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterle taşınmaya gösterdiği tepki bu bakımdan önemli. Onun helikopterinin düştüğü gün arama faaliyeti yapması beklenen askeri Skorsky helikopterleri 'hava uçuşa elverişli değil' diye kalkamıyordu.

 

İnsanın aklı bu tür noktalar üzerinde yoğunlaştıkça çaresizliğini daha da anlıyor...

 

Biraz önce Senatör Boggs'un Alaska üzerinde düşen uçağının enkazının bugüne kadar bulunamadığına işaret etmiştim. Amerika'da oluyor bu.

 

Görüştüğüm dostum siyasi suikastlar tarihinde benzer vak'alara fazlaca rastlandığı görüşünde. “Siyasi suikastlarda hedef bazen suikasta uğrayan kişidir, bazen de onu sevenlerin vereceği tepkilerle doğması beklenen infiali elde etmektir” dedi. Ona göre, Çetin Emeç şahsen hedefmiş, Necip Hablemitoğlu da öyle; buna karşılık Bahriye Üçok ile kitlesel infial amaçlanmış... “Uğur Mumcu ise hem şahsen hedefti, hem de suikastıyla kitlelerin sokaklara dökülmesi planlanmıştı” dedi.

 

“Suikast mı?” sorusuna cevap olarak, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kayınbiraderi de olan Ak Partili TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, “Belki pilotaj hatası olabilir, ama suikast olacağını sanmıyorum” demiş...

 

Taha Kıvanç / Yeni Şafak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aklıma her gelişte yüreğime tuhaf bir ağırlık çöküyor, anlatılmaz bir acı hissediyorum...

İnanası gelmiyor insanın...Yalan,rüya,kötü bir şaka gibi...

Muhsin başkanı en acı şekilde kalbimize gömdük ama geride bir sürü kuşku ve soru kaldı...

Bugün Okuduğum bir yazı, paylaşmak istedim...

 

Yazıcıoğlu’nda 4 önemli kuşku

 

 

BBP Ankara il başkanı 4 önemli kuşkusunu dile getiriyor; Olaydan önce Yazıcıoğlu’nun laptopu çalınmış ve sonra o laptop bahçeye bırakılmış.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasıyla birlikte bir çok kuşku dillendirilmeye başlandı. Enkaza 47 saat sonra ulaşılabilmesi suikast kuşkularını daha da körükledi.

 

BBP Ankara İl Başkanı Hasan Hüseyin Bozok ise Habertürk gazetesine yaptığı açıklamada “”Helikopterin düşmesi kaza değil suikasttir” diyerek 4 önemli kuşkusunu dile getirdi.

 

1-LAPTOPU ÇALINDI: Bozok: “Olaydan önce Yazıcıoğlu’nun, evinin üst katında bulunan diz üstü bilgisayarı çalındı, sonra bahçeye bırakıldı. Genel Başkanla ilgili her türlü bilgiye bu bilgisayardan ulaşıldı.”

 

2-VALİ NASIL BİLİYOR?: “Kazadan hemen sonra Kayseri Valisi ‘Kurtarma ekipleri olay yerine ulaştı. Yazıcıoğlu yaralı, şuuru açık. Hastaneye götürülüyor’ dedi. Bu ifade kurtarma çalışmalarını yavaşlattı. O bilgi valiye nereden geldi?”

 

3-İHBAR ALMIŞTIK: “15 gün önce genel başkanımıza suikast ihbarı almıştık, ancak doğrulatamamıştık. “

 

4-NASIL ULAŞILAMADI: “Yüksek teknolojiye rağmen enkaz 48 saat sonra bulunabildi. Üstelik köylüler buldu. İlk gün GSM şirketinin verdiği koordinatlara rağmen enkaza ulaşılamadı. 3. gün seyyar baz istasyonu kuruldu. Bu işlem neden ilk gün yapılmadı?”

 

BBP’liler Yazıcıoğlu ve ailesinin iki yılda 4 kez trafik kazası geçirmelerini de şüpheli buluyor.

 

GÜLEN DE SUİKASTE DİKKAT ÇEKMİŞTİ

Fethullah Gülen de Yazıcıoğlu’nun ölümüne dair yaptığı açıklamada suikaste dikkat çekmişti. Gülen; ”Başına 4-5 sürpriz trafik kazası gelmiş, onları atlatmayı başarmış. Bu defa farklı bir şekilde gitmiş. Bir yönüyle şüphelenmek , herşeyi kurcalamak gerekir” demişti.

 

Ergün Yılmaz (Pilot Der Başkanı) : “Fethullah Hoca’ya katılıyorum. Kazayla ilgili yapılan açıklamalar açıkçası bana ikna edici gelmedi. Kafalarda çok sayıda soru var. 20 gün önce Muhsin Yazıcıoğlu’yla 1 saat görüştüm. Seçim sonrası için Güneydoğu’ya ilişkin düşünceleri vardı. Partisini ülke sathına yaymayı düşünüyordu. Bu açıdan Fethullah Hoca’nın kaygılarına tamamen katılıyorum. Tesadüfi bir kaza da olabilir, tesadüf süsü verilmiş bir suikast de! Yazıcıoğlu helikoptere çok açık şekilde binmek istemediğini belirtiyor. Hatta ısrar karşısında ‘Beni öldürmek mi istiyorsunuz?’ diye soruyor.”

Share this post


Link to post
Share on other sites

Paylaşımlar için teşekkürler. Aynu duyguları ve kuşkuları paylaşıyoruz gönüldaşlar. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Eğer bir suikast söz konusu ise İlahi adalet mutlaka tecelli edecektir. Bunun için sürekli duadayız...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu konuyla kısmen alakalı olan İbrahim Karagül'ün yazısını aynen iktibas ediyorum.

Fethullah Hoca'nın şüphesi 'Çok şey bilenler'in ölümü!

 

“Çok şey bilen” adamların ölümü her zaman şüpheler içerir, şaibelidir. İster siyasetçi olsun ister asker, ister gazeteci isterse başka bir şey, ama eğer bir şeyler biliyorsa ve o bilinen şeyler önemliyse ya da bu kişilerin ölümü üzerinden hesaplar yapılabiliyorsa, bu hesapların ciddi sonuçlar doğurma gücü varsa, siyasi ve ekonomik sonuçlara yol açabiliyorsa, toplumsal etkileri olabiliyorsa ölümleri de, başlarına gelen kazalar her zaman ciddi bir sorgulama gerektirir. Bu ölümler ilk başta işe yarar, gerçekler karartılır, üstü örtülür, unutturulmak istenir. Ama yıllar geçse bile bir şekilde ortaya çıkar.

 

Sıradan bir kaza olabilir, eceliyle ölüm olabilir, herkesin tanık olduğu bir ölüm şekli de olabilir. Yine de bu kişilerin kimliği, gücü, etkisi, bilgisi böyle bir merakı, böyle bir sorgulamayı hakeder. Hiç gocunmadan, çekinmeden, yargılanma korkusu olmadan, itibarsızlık endişesine kapılmadan şüphelerin ciddiyetle ele alınması gerekir.

 

En küçük ayrıntı, dikkatlerden kaçırılan bir detay sadece o ölümü aydınlatmakla kalmaz, inanılmaz gerçeklere kapı aralar. Aynı zamanda büyük felaketleri, kötü sonuçları da önler. Dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Yakın tarih bunun örnekleriyle doludur. Türkiye'nin siyasi tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu ülkenin son yirmi yılı bu örneklerle doludur.

 

Esası kaçırmadan, gerçeğe sadık kalarak, zihinsel karmaşaya izin vermeden küçücük detayların, şüphelerin peşine düşmek hiç değilse soru işaretlerini ortadan kaldırır. Her şüphe gerçek içermez ama gerçeğe ulaşmada şüpheler her zaman işe yarar. Şüphelerin; toplumsal bir paranoyaya dönüştürülmeksizin, etkili ve etkin çevreler tarafından ciddiye alınması, üzerine gidilmesi, kanaatlerle yetinilmemesi, kanıt eksikliği ile bu şüphelerin unutulmasına izin verilmemesi gerekir. Çünkü yarın birileri bu tür dosyaları yeniden açar, bu mutlaka olur. “Çok şey bilen adamlar”ın başına gelen en sıradan şey bile bu yüzden önemlidir, önemli olmalıdır.

 

Fethullah Gülen Hoca'nın, Anadolu insanının önceki gün kalbine gömdüğü Muhsin Yazıcıoğlu ve ölümüyle ilgili sözleri bunları getirdi aklıma. Gülen, Muhsin Bey'in örnek bir Anadolu insanı olduğu gerçeğini teslim ettikten sonra, Orgeneral Eşref Bitlis'in de helikopter kazasında hayatını kaybettiğini hatırlatarak, “Kendisinin başına da dört-beş defa sürpriz trafik kazası gelmiş ve onları atlatmaya çalışmış. Bir yönüyle şüphelenmek lazım. Her şeyi kurcalamak lazım. Bu helikopter nasıldır? Niye böyle bir şeye itildim, neden ille bununla götürülmek istendim?” diyor. (Radikal) Elbette bu sözlerle bir şeyler ima edilmiyor. Hepimizin aklında olanlara vurgu yapılıyor.

 

Eminim; ben de dahil, şu an Türkiye'de yaşayanların büyük ekseriyeti aynı şeyleri düşünüyor. Kazayı öğrenir öğrenmez iki şey hissettim. Biri üzüntü diğeri şüphe. Günlerdir Muhsin Bey'le ilgili yazılanları okuyorum. Tartışmaları izliyorum. Ama bu şüphe hiç bir şekilde zihnimden çıkmıyor, çıkacak gibi de değil. Çıkmasını da istemiyorum aslında. Çünkü bu şüphe, şimdilik kesinlikle bir gerçek olmasa da, insanı diri tutuyor. Kazadan hemen sonra kendisiyle ilgili yazdığım yazıya özellikle “Sana ne oldu Reis” diye başlık attım.

 

Bütün bunları yazarken, herkes gibi, bir şey biliyor değilim. Sadece kamuoyunun ortak merakını paylaşıyorum hepsi bu. Kazanın oluş şekli, enkaza 47 saat sonra ulaşılması, İHA muhabirinin konuşmasına rağmen yer tespitinin yapılamaması, aranan bölgenin dışında neredeyse tesadüfen bulunması elbette şüphe besleyen faktörler. Ama olayın kaza olduğunu da biliyoruz. Devletin, herkesin kurtarma için seferber olduğunu da. Yazdıklarımızı bu gerçeklere inanarak yazıyoruz. Cumhuriyet savcılarının bugün milyonlarca insanın zihninde dolaşan soru işaretlerini gidermeye yönelik soruşturmalar yapması gerekiyor, enkaza ulaşan köylülerin “devletin itibarına zarar verip vermediğini” değil.

 

Bu ülkenin yakın tarihine, özellikle de son yirmi yılına neler sığdırdık biz. Binlerce faili meçhulü, son derece “olağan” görünen durumların aslında ne kadar olağandışı olduğunu, örtülü operasyonları, kirli dosyaları, iktidar mücadelelerinin hazin sonuçlarını… Mezar evleri gördük.. Üzeri betonlarla kapatılan. Şimdilerde bu hazin görüntülerin sadece bir örgütle sınırlı olmadığını, “devlet” iktidarını kullananların da mezar evlerle birlikte üzerinin açılması gerektiğini gördük. Daha neler göreceğiz.

 

Dünya genelinde suikastleri özellikle izleyen biri-yim. Son derece masum görünen olayların ne kadar hazin, ne kadar karanlık senaryolara bağlı olabildiğine dair ne çok örnek var. Uçakların, helikopterlerin uzaktan nasıl düşürüldüğünü, araçlara nasıl kaza yaptırıldığını gördük. Kalp krizlerin sebeplerini, zehirlerin bir yıl sonra etki ettiğini gördük.

 

O değerli bir insandı. En son Süleymaniye Camii'nde bir Bayram Namazı birlikteydik. Oğlu yanındaydı ve biz sohbet ettik. Değerli olduğu kadar da “çok şey bilen”lerdendi. Çok şey bildiği kadar bu ülkenin yakın tarihini aydınlatacak insanlardandı. Dahası, onca senaryoya göğüs gerdi, üzerinden hesaplar denenmeye çalışıldı hep. Ama o bunları bozmayı bildi. Çünkü onun tercihlerinin siyasi, sosyal sonuçları olacaktı. Birilerinin buna ihtiyacı vardı. Çünkü o bu güce sahip insanlardandı.

 

Bu elim bir kaza. Arkadaşlarıyla birlikte hayatını kaybetti. Ama geride şüpheler bıraktı. İster kabul edin ister etmeyin bu şüpheler hep varolacak.

 

Allah rahmet etsin…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...