Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Ali NFK

Bir Ders - Binbir İbret

Recommended Posts

Esselamu Aleyküm sevgili gönüldaşlar.

Yararlı olacağına inandığım için bu başlık altında Bir Pırıltı Binbir Işık'tan yavaş yavaş parçalar aktaracağım.

Kitapı ulaştıran tanıdık: Trradomir :) Ona da selam olsun.

Buyurun:

 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Hazreti Ömer sokaktan geçmekte... Kadının biri oğluna seslendi:

- Oğlum, savuş oradan, Halife geçiyor! Başka bir kadın, deminkine hitab etti:

- Ay, bu adam dün sadece Ömer'di; şimdi Halife mi oldu?

Hazreti Ömer, tebessüm ve sükûnet, tatlılık ve yumuşaklık içinde, ikinci kadına yaklaştı:

- Size teşekkür ederim, eski hâlimi hatırıma getirdiniz!

 

Böyleyken, nasıl oldu da Doğu, İslâm dairesinin Doğu'su, dalkavuklarla doldu? Nasıl oldu da, (Emrü ferman hazreti menlehülemrindir) diye gerçek mânasından kaydırılmış bir damga peydahlandı? Nasıl oldu da, (Tıflı) tipi sarayların baş eşyası hâline geldi?.. Ve sonra... Ve sonra, Doğuda doğup da gerçek Doğuyu batırmak istiyenler arasında dalkavukluktan başka hak ve hakikat ölçüsü kalmadı?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gece... Halkın selâmeti için sokaklarda dolaşan Hazreti Ömer... Evin birinde bir gürültü; mübalâğalı ve şüpheli bir gürültü...

 

Halife, dama çıkıp bir delikten evin içine göz attı: Evin sahibi, karısiyle karşı karşıya geçmiş şarap içiyor; ve her sarhoşun korkunç vaziyetine düşmüş bulunuyor, Adalet heykeli Ömer, öfkeyle haykırdı. Evin sahibi, sesin sahibini hemen tanıdı ve karşılık verdi:

 

- Ya Ömer, ben bir günah işledim; sen de bir kaç suç!.. Allah, Kitabında tecessüsü yasak etti; ve "evlere kapılarından giriniz ve izin alınız!" emrini verdi. Sense evin damına çıktın; sonra, karımı, senin gözlerine mahsus olmıyan haliyle gördün!

 

Ve Halife, halifeler halifesi, yaptığı haksızlıktan Allah'a istiğfar etti.

 

Böyleyken, nasıl oldu da, Şeriat adına asırlarca ev basıldı; nazarlar, tanıdıklarının gömleğindeki lekeleri saymaktan başka bir şey düşünmezcesine hainleşti; ve sonra ve en sonra?.. Ve en sonra, her nev'iyle kepazelik, bütün nazarlar önünde cemiyetin sokak, meydan, umumî manzara ziyneti hâline geldi?..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir gün Hazreti Ömer, bir camiye girdi, içeride birkaç kişi, başbaşa vermiş pineklemekte... Mü'minlerin emiri sordu:

- Siz kimsiniz? Cevap verdiler:

- Biz, "Mütevekkilleriz"; tevekkül sahibleriyiz.

- Hayır, siz "Müteekkillersiniz"; hazır yiyicilersiniz!

Buyurun cemiyete!

 

Yeryüzünde bundan daha güzel hangi levha var?

Böyleyken, nasıl oldu da asırlar boyunca müslümanlık, dünya vazife ve borçlarını en titiz ve keskin emirlerle kadrolaştırdığı halde, ona lâyık olmayanların elinde miskinlik yatağı gibi gösterildi?

Ve!.. Ve müslümanlığın altınla kapladığı Doğu, Batı'ya bir baştan öbür başa tembellik ve işsizlik balçığiyle dolu göründü?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ezelden ebede kadar her gün, bir gün evvelki dünün ve bir gün sonraki yarının Peygamberi, en büyük âşık ve en sadık dostunu Hazreti Ebu Bekir'de bulmuştu.

 

Hazreti Ebu Bekir, mü'minlerin reisliğini omuzlarında taşıdığı devrede Yezid'i, ordu başında Şam'a gönderirken şöyle öğüt verdi:

 

- Ey Yezid! Senin akraban ve yakınların var. Onları başkalarına tercih ederek bazı işlere ve mevkilere kayırabilirsin. Senin adına en çok korktuğum nokta, bu... Allah'ın Resulü, salât ve selâm ona olsun, dedi ki: "Müslümanların işinden bir işi üzerine alıp o işe iltimasla birini kayıran, Allah'ın lanetine uğrar; Allah ondan bir mazeret veya fidye kabul etmez, hattâ onu cehenneme atar..."

 

Böyleyken; şahsî ve nefsanî hırs zoruyla mükâfatlandırma temayülünü gerçek liyakat ölçüsüne tercih etmek diye tarif edebileceğimiz iltimas nasıl oldu da bütün Şark dünyasını sardı? Ve bu hal, İslâmîyetin kalplerdeki saffeti buğulanır buğulanmaz başladı; ve her kabahati o saffetin öz hakikatinde sanan çığırlarda ise, insanların hava almak ihtiyacı kadar tabiîleştirildi, umumîleştirildi, alenîleştirildi...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ebu Kahafe'nin oğlu Abdullah'ın, ahiret yolunda vasiyeti... Son ânın bittiği, son ânın arkasından ilk ânın başladığı noktadaki vasiyeti... Küfürdekinin imana, kötülüktekinin iyiliğe geldiği ve yalancının doğruyu söylemiye başladığı noktadaki vasiyeti...

 

Şu:

 

- Hattab oğlu Ömer'i kendime halef seçiyorum. Ona itaat ediniz! Bununla, Allah'a ve Peygambere, dinime, nefsime ve size, doğruluk ve iyilik murad ettim. O, adaleti yerine getirirse ne alâ!.. Kendisinden beklediğim, umduğum da bu... Başka bir yol takip ederse, kişi işlediğini kazanır. Benim bütün gayem hayır... Gaibi bilemem. Zulmedenler nelere uğrayacaklarını görürler. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun..

 

İşte; son deminde, Hazreti Ebubekir'in hazreti Osman'a yazdığı ahitname...

 

Böyleyken; bir mislini ne tarihin bildiği, ne de insanoğlunun hayâl edebildiği bu saffet, ulviyet ve hakîkat ruhunu, müslüman olduklarını sananlar nasıl kaybediverdiler? Ve!.. Ve onların mücadelecileri nasıl olup da bulamadılar, gösteremediler ve ters yoldan gittiler?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mezhep sahibi İmamı Âzam Ebu Hanife Hazretleri ölümüne takaddüm eden uzun seneler boyunca, belki 30 belki 40 sene, yatsı abdestiyle, sabah namazına çıktı; yani 30 sene uyumadı. 30 sene, gecelerini, ibadetle, okumakla, düşünmekle, istiğrakla geçirdi. Bakın, Ebu Hanife hazretleri ömrünün 30 yıllık bu devresine nasıl girdi?..

 

Henüz yarı gecelerini uykusuz geçirdiği günlerde, bir gün sokakta giderken, uzakta iki adamın şöyle konuştuğunu duydu:

 

- Bak, Ebu Hanife geliyor! İşte bu, bütün gecelerini ibadet ve istiğrakla geçiren zattır!

 

- Ne diyorsun; demek ki, meşhur Ebu Hanife, bu! Ebu Hanife, içi ıstırap ve meraret dolu, evine geldi;

 

bir köşeye çekildi ve Allah'ına yalvardı:

 

- Yarabbi; ben, mâlik olmadığım faziletlerle övülmekten sana sığınırım! Belki bu da senin bana bir ihtarın!.. Bugünden başlayarak bütün gecelerimi uykusuz geçirecek ve hikmetlerini düşünmeğe ve incelemeğe hasredeceğim!

 

Ve ondan sonra, 30 sene uyumadı; yani yolda gördüğü herhangi bir adam onu bütün geceleri boyunca uyumuyor sandığı ve böyle ilân ettiği için...

 

Böyleyken?.. Böyleyken ne oldu da insanlar, mâlik oldukları faziletler şöyle dursun, yalnız malik olmadıkları faziletlerle yâdedilmek arzusundan başka kanun tanımadılar?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kardeş çok teşekkür ederim. Ellerine sağlık harbiden biz neymişiz de şimdi ne olmuşuz. Kurtuluşu hep batıda arayanların birçoğu bunları görmemezlikten gelir. Allah razı olsun kardeş

 

Saygılarımla

 

Miralay

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah sizden de razı olsun.

 

Evet; saffet ve hakikat yatağı kalplere ilk fesat mikroplarının üşüştüğü hengâmede, Küfe valisi Ebu Musa-ül-Eş'ârî, mescitte halka şöyle hitap ediyordu:

 

- Resuller Resulü, bizi daima fesattan kaçındırdı. Bugünse, fesat, başımızın üstünde kanat çırpıyor. Bize yakışan, fesada karışmamak, ondan uzak durmaktır. Böyle zamanlarda, uyuyanlar uyanıklardan, oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler atlarına binenlerden, atlarına binenler atlarını mahmuzlayanlardan daha hayırlıdır. Kılıçlar kına ve mızraklar bir tarafa!.. Mazlum olanları himaye edin ve fesat dininceye kadar böyle kalın!

 

Böyleyken... İhtiras ve nefsanîliklerimizin canavar ağzına gem olarak yukarıdaki dikkat ve teenni ruhundan başka hiçbir şeye ihtiyaç olmadığı halde, Hazreti Muaviye'yi takip eden devirden başlıyarak, ekseriyetle din adına fesat ve bozgunculuk hareketlerinden başka hiç bir şey düşünülemedi. Eğer bu ruh, aziz miraslar içinde aziz bir miras gibi muhafaza edilebilseydi, İslâm dünyası bugün hiçbir şeyden mahrum olmıyacaktı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zannedersem şuradan geliyor Nevbahar Abla:

 

Üstad, 4 Halife'yi lambanın dışında ki dört farklı renkli camlara benzetiyor. Camlar aslında her rengi bünyelerinde barındırıyor ancak her biri bir renkte daha fazla öne çıkıyor. Mesele Hazreti Osman da haya. Diğer Halifelerde de haya var ama asıl karakterlerini şekillendirmemiş. Bütün bunlar yani renkler içlerinde sakladıkları muma yani Peygamber efendimize bağlı. O mum söndüğü anda tüm camlar kapkara... Herhalde Üstad bir pırıltı derken Peygamberimizin en ufak feyzini, binbir ışık derken de Peygamberimizin halifelere yansıyan nurunu belirtiyor. Evet Peygamber Halkası.

 

Çok uzattım. Selametle... :(

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...