Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
şehit

Reis Bey

Recommended Posts

REİS BEY:-Merhamet, hiçbir şeyin kendisi değil, su gibi, toprak gibi, hava gibi, ateş gibi, herşeyin temeli... Onu getirin, kuracağı iklimde iyi'nin ölü bitkileri dirilsin, kötünün de diri bitkileri ölsün... İşi fazla fikire kaptırmayalım... Savcı bey haklı... merhametin ukalası olmak, merhametsiz olmaktan beter... Papazların yaptığı gibi, sadece edebiyatçısı olmak da, onu harcamak... Yalnız duyalım, duygusunu arayalım, hayatını yaşayalım!.. Çocuk bana, mühürlü kalbinizin birgün açılmasını dilerim, dedi. Kalbim bütün dikişlerinden yırtıldı; yine mühürü istediğim gibi açılmıyor. Beş dakika uyusam, merhametsiz uyanıyorum yediğim yemeğin ilk lokmasında merhametli son lokmasında zalimim!.. Ne yapayım ki, bütün kin ve garez duygumu, kendime, bütün af ve merhamet hissimi dünyaya çevirebileyim?.. Ne etsem, nefsim arkamdan onu salyası ile kendikine göre mayalandırıp yutuyor, besleniyor. Hem benim nefsimi kıracak, hem de rahmetinden hiçbir şey kaybetmeyecek sistem!.. Onu arıyorum!.. Büyük meydanına heykelimi dikmek yerine, leşimi katır iskeletlerinin yanına atacakları merhamet cumhuriyeti nerdedir? Bütün sınıflara paydos!.. Dünyayı hastalarla hastabakıcılarından ibaret iki sınıfa bölecek ve (1) numaralı odaya atom alimlerini ve politikacıları yan yana yatıracak anlayışa yol var mıdır? Yalnız acıyanlar ve acınanlar sınıfı... İki, yahut iç içe tek sınıf... Gerisine paydos!.. Çocuk bana ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz, dedi. Ağladıkça anlıyorum, ağladıkça anlıyorum. Çocuk bana, sizi ruhum bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek, dedi. Ölülerin dilinden anlayan varsa yalvarsın: Aman, Reis Beyi bırakma, elini onun kolundan çekme, onu götür, onu erdir!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

REİS BEY-(KAATİLE) Sen bu akşam kumarda beşyüz lira kaybettin.Düşün bu parada ne kadar insan ve emek hakkı var... Eğer bir hamal, sırtında elli kiloluk yükü bir kilometre ötesine iki buçuk liraya taşırsa, bu hamalın iki yüz kilometrelik emeği... Tam yedi yüz on beş ekmek parası... Bir hastane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı... Bayram sabahı, boynu bükük, bilmem kaç öksüzün kundura bedeli... Şu kadar kefen yahut kundak bezi; bu kadar ah, vah, yahut oh, eh karşılığı... Çocuklar! bütün bu hak sahiplerine acıyan, bütün bu emeklere içi sızlayan, parasını nasıl bir zara, bir kağıda teslim eder? Düşeş niçin bey de, hepyek neden köle?.. (Uzun durak... Bakınma...) Düşünmeye kurcalamaya gerek yok çocuklar! Acımak, düşünmektedir, acımak bulmaktadır. Acıyın, yeter!

 

(Durak... Kaatil ayağa kalkar.Müthiş bir takallus içinde...)

 

 

REİS BEY - Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın! Ağzından kemiğini çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala...Hepsinin üstünde insana; buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle gözyaşı döken insana acıyın!

Edited by şehit

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ağlayabilseydiniz, Anlayabilirdiniz!

 

 

 

mahkûm– etmeyin reis bey, siz ağlayamazsınız!ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz!

reis bey– siz de benim hakkımda hüküm veriyorsunuz.

mahkûm– bir kere de ben vereyim reis bey; hem de sehpadan tepeden en yüksek kürsüden hüküm vereyim... siz merhametten acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. yerinde haklısınız. fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için, en büyük hakkı kaybediyorsunuz. rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden... buz çölünden yol alıyorsunuz!

 

reis bey– (dadıya)geldiğine iyi ettin! bende seni arıyordum!

dadi– ne yapacaktın?

reis bey– beni affetmeni isteyecektim.

dadi– eğer seni affedersem yer yüzünde, suçu bağışlanmadık insan kalmaz!

reis bey– yeryüzünde suçu bağışlanmadık insan kalmaması için beni affet!

dadi– gözlerime kulaklarıma inanamıyorum! sen o reis misin?

 

kumar oynayan ve her türlü pis ise bulasmıs kardeslere reis bey ayar verirken;

reis bey– nasıl öldürürsünüz?.. göz! renk renk dünyaları, en yakın zerreyi, en uzak yıldızı gören göz... ona nasıl toprak doldurursunuz? kalp dediğimiz, bütün gücümüzü veren esrarlı tulumbayı nasıl kırar, parçalarsınız? bunları yapmayı bırak bir tarafa; bunları yapmak imkanı var ya; işte yalnız imkanı var diye nasıl dövünmez, yırtınmaz, tepinmezsiniz?.. gelin çocuklar, kumar masasına dizilip hep beraber ağlayalım!.. sebep mi istiyorsunuz? çok!.. gündüzün bitişinde gece, düzlüğün berisinde ayrılık, ekmeğin ucunda açlık var diye katıla katıla ağlayalım!.. çocuklar; dünya bir gözyaşı evinden başka ne olabilir? ağlayanlardan olmak dururken, üstelik ağlatanlardan olmak reva mı?

 

ağlamamak elde değil

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ağlayabilseydiniz, Anlayabilirdiniz!

İnsan ruhunun ulvîyet ve hissiyat damarından çıkıp, göz pınarlarından akan gözyaşı, gözden çıkıyormuş gibi görünse de, hakikatte insanın iç âlemindeki, ruhunun derinliğindeki bir patlamanın, fikrî kaynama ile hissî sızlamanın teşekkülünde hayat bulan, insanlığa, insan olmaya dair bir nişanedir. Yani çıkış ve doğuş membaı ruh. Ruhun tahassüs cephesinden süzüle süzüle müşahhas âleme intikal eden gözyaşı ve temelini teşkil ettiği ağlamak fiiliyatı, insandan başka hiçbir canlıya verilmeyen ve insanın kainatlar kadar muazzam buuddaki mânevi ve hissi âleminden kopup gelen, insan için hayatın, yaşayabilmenin en temel maddesi olan su biçimini alan ve aldığı bu biçimle de içinden çıktığı ruhun, kalbin katılaşmadığını, canlı olduğunu beyan eden bir mahiyete mâlik. Katılaşan ve hissiyat cevherinden mahrum olan bir ruh ve ruhun bedendeki tezahürü olan kalp, derinden derine insanı ince duygularla sarsan, yoğuran bir kuvvetten de mahrumdur. Şairin: ‘Yâr yollarına dökülmedik dilleri neyleyim’ deyişine mukabil biz de, Allah, iman, İslam ve bunlara bağlı mücerret dünya yoluna dökülmedik yaşları neyleyelim, bunlar için ağlamadık gözleri neyleyelim, onlar peşinde akmadık ruhları neyleyelim...

 

Dünyadaki her hadiseye madde perdesini çeken ve perdenin ardındakini görmeden bakanlar için, mânâdan haber, ses, nağme, renk veren gözyaşının herhangi bir kıymeti olmayabiliyor. Bir kıymet biçmedikleri gibi kendilerine de ağlamayı yasaklayan, ruhundaki his damarlarının kanını donduran yani ruhundan gelen sesi susturan, ruhunu bilmeden kendi elleriyle boğan, ruhunun katili bir insan... Gözyaşındaki mânânın mahiyeti, tekellüm eden ruha dayanınca, ağlamayı gözlerden yasaklamanın serencâmı da bu noktaya kadar geliyor.

 

Üstadın Reis Bey piyesinde haksız yere hüküm giyen ve darağacına gönderilen kahramanın dilinden aktardığı, dünyayı titretecek raddede tesirli sözün derinliğine inmek istersek, karşımıza çıkacak olan basamaklardandır bunlar. Ağlayabilen göz, anlayabilecek olan bir kalbin ve ruhun alâmeti. Buradaki önemli ve ince nokta şu ki, Üstadın, bel ve boyun sancısı yerine, ruh ve fikir sancısı çekmeyi öğrenmeliyiz dediği gibi, histerik bir ağlama hezeyanı değil, anlayabilmenin yolunu açacak olan ağlamanın hakikatine ermek ve o ağlamanın sanatını icra edecek gözleri, yaşlar ile vasıl eylemek. Ruhundan gelen hislerle gözyaşını akıtamayan göz, kurak bir çölden daha vâhim. Hele bir de Allah korkusuyla ağlaması gereken göz, bundan da mahrumsa... “Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Sinek başı kadar bile olsa, gözünden Allah korkusuyla yaş çıkan ve bu yaşı yanak yumrusuna değecek kadar akan hiçbir mü'min kul yoktur ki, Allah onu (ebedi) ateşe haram etmesin!"

 

Ağlayabilmek ve anlayabilmek dileğiyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aslında Reis Bey'in ve katilin durumu bize ayna vazifesi yapıyor. Bir insanın değişimine etki eden ruhi çırpınışları, vicdan muhasebesini, adalet tecellisini. Bizde öyle değil miyiz? Bizi aniden değiştiren, değiştirmeye mecbur kılan, değişimi kaçınılmaz hale getiren olaylar/oluşlar yokmudur?

 

Tanıştığımız bir insan, yaptığımız kaza, gördüğümüz ölüler, boşluktaki insan vs. İşte esas mesele burada: Reis Bey'in değişimi, değiştikten sonraki varlığı ve duruşudur önemli olan.

 

Eskiyi kaldırıp çöpe atmak, tepelemek, terketmek.

 

Reis Bey'i ilk izlediğimde, bende yaptığı en ciddi etki: Vicdandan kurtuluşun olmadığıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

....

 

BİRİNCİ BAR KIZI - (Reis beye) Hayret, şu taş yürekli dadıya!.. siz benim, annemi, babamı, kardeşlerimi astırmış, soyumu sopumu kurutmuş olsaydınız da, şu son halinizi görseydim, yine her şeyi başığlardım.

 

REİS BEY - (Bitik) - Bağışla kızım, hiç olmazsa sen bağışla!..

 

BİRİNCİ BAR KIZI - Benim bağışlanacak hakkım yok ki...

 

REİS BEY - Üzerimde hakkı olmayan tek insan göremiyorum bu dünyada.. Hiç olmazsa sen bağışla!

 

BİRİNCİ BAR KIZI - Ailem, benim suçumu bağışlamadığı için bu yola düştüm ben...

 

REİS BEY - Onları da bağışla! (ikinci bar kızına) Siz de bağışlayın!

 

BİRİNCİ BAR KIZI - Ben bütün insanlardan tiksiniyorum! Ben de bu dünyada affedebileceğim tek insan göremiyorum!

 

REİS BEY - Affı anlayınca, kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz..

 

....

 

Kendini defalarca okutan ve her okuttuğunda benliğimi farklı alemlere götüren şu cümleler için diyecek son şeyim, "affedin" 'dir. Eserin tılsımlı kelimeleri olan "merhamet" ve "gözyaşı" bizlere ne kadar tesir etmiş ve kalplerimizde hüküm sürmüştür, muamma. Ne yapmalıyız ki, bütün kin ve garez duygumuzu kendimize, bütün af ve merhamet hissimimizi dünyaya çevirelim?

 

Marifet -onun da ifade ettiği gibi- Başaşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek kudret, her tarafın birbirini affetmesinde.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın beni en çok etkileyen eseridir reisbey. Kendinden başka herşeye merhamet etmek..

 

Kaçımızın nefsi öncelikleri arasında değil ki?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Filmini izlemiştim çok güzel...Her dalda bir aydın olan Necip Fazıl ın bügünkü değeri iç acıtıcı..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Pişmanlık... Bu ne büyük pişmanlıktır ki, ölü ruhu diriltiyor. Despot bir ruh, naif, müşfik bir hale eriyor. Nefs muhasebesini pürüzsüz ve noksansız olarak ele alan bu eser bir başyapıt! Kadr-ü kıymeti biline...

 

REİS BEY: Bir hale geldim ki, bütün varlık ve nisbet hesaplarımı kaybettim. Hapishanede, Berduş diye anılan bir Âdem Baba, hocalık etti bana... Evet, Amerika'da bir cinayet işlense dünya çapında bir ses bütün insanlığa sorsa: Katil kim?.. Benim diye bağırabilirim... Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... İsterseniz çareme Adlî Tıp baksın; fakat bir hastahaneye girsem de, kan kanseri çeken sapsarı hastalar görsem, onları bu hale ben mi getirdim, diye düşünüyorum. Ben ne yaptım; uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın karnında, hangi cinayeti işledim, hangi mukaddesi kirlettim ki, kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum. Beni görünce havalanan serçe, kaçırılan göz, çekilen perde,buruşan surat, bana beni hatırlatıyor. (Durak) Dışımda ne arıyorlar; içime doğru suçluyum ben... Yapamadıklarımın, işlemediklerimin de suçlusu... Bir de kalkmış, belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar, bütün ülkeyi sarar diye, tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş, gidiyorum. Bunun için de en verimli tarla diye, katillerin, hırsızların, eroincilerin yuvasını seçmiş bulunuyorum. (Durak) Öldürdüğüm, kanun emanetini yağlı ip diye boynuna geçirip boğduğum masumun hayali beni oraya sürüklüyor, işe oradan başlatıyor!(Durak, düşünce) Yine o hayalin çektiği sihirli nokta mıdır, nedir; nefsime tek pay vermemesi gereken tezimin ilk hisse isteyicisi olarak karşınıza ben çıkıyorum! Ve ben bu noktada tezimin yalancısı, sahtekarı, istirmarcısı oluyorum! Ben nasıl acınacak adam olabilirim?.. (Durak) Merhamet, hârikulâde bir şey; içinde hayat kaynayan kazan... Eğer ona uzanan eller arasında benim kan dolu avuçlarım olmasaydı... (Durak) Reis Beyefendi; (Eliyle ceketinin yakasına yapışır) Ceketim benimdir, cep ceketime aittir, eroin de o cebin malıdır. Ben suçluyum! Bana acımak, merhamete mevzuunu kaybettirmek olur. Bana acımayınız ki, bundan böyle acıyabilesiinz!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum.Biz ise nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş yaşamayı öğreniyoruz.MERHAMETAlem bu temel üzerinde.Eğer toprağa tohuma hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu?Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı,şırıltılı su.Ne duruyorsunuz? SÖkün sahte su borularınıEv ev merhamet şebekesi kurun..Tepelerinizdeki çatılarıda yıkın..Göklerle temasa geçinO zaman göreceksiniz ki acı su borularından kendi kendine tatlı su akacak.Ve başlar üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Affı anlayınca, kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz..

Üstadın bu sözü; affedilmemiş olmayı hayal edince daha güçlü anlaşılıyor. Gözlerimizi kapatıp, uzun bir süre sonra yeniden açtığımızda; o, kirpiklerimizin dünya için indiği güne kadar neye baktıysak; gözlerimiz, bir daha kapanmayacağı o aleme doğduğunda onu göreceğiz. Bunu fark etmemiz gereken yer burası. Affı anlayabilmek için; içinde yaşadığımız şu dünyayı, gelmesi yakın olan o günü, öteki dünyayı, günahları düşünebilmeli. Kendi günahlarımızı görebilmeliyiz. Gözlerimize, başkalarında gördüğümüz kulübeler batıyor da kendi gökdelenlerimiz görünmüyor. İşledikleri küçük hatalar sebebiyle çevremizi ayıplarken; korkunç günahlarımız ve büyük hatalarımız aklımızın ucundan bile geçmiyor. İmam-ı Gazali Hazretleri, herkes kendisinin ne mal olduğunu bilir, der. Ve devam eder : “Aradan perde kalksa ve kişinin günahları etrafındaki yakınlarına gösterilse, o adam düştüğü bu durumda ne yapacağını bilemez, rezil olur ve girecek delik arardı. Günahlarını örttüğü, insanlardan gizlediği için her günahkar Allah’a şükretmeli.” Kendimizden başka her insanı mazur görmek zorundayız; affımızın kolaylayabilmesi, ağır günahlarımızın hafifleyebilmesi için.

 

İnsan, kendisini tanıyabildiği ölçüde karşısındakini affetmeye muktedir olabilir. İki başkentli bir devlet var ki, ölene kadar bu şehirlerin sınırlarından dışarıya adım atmamalı; bu şehirlerin her karışını bilmeli; her sokağında ayak izimiz, her köşesinde gölgemiz bulunmalı. Nefs muhasebesi ve vicdan şehirleri… Sonsuzluk devletinin iki başkenti…

 

Reis Bey piyesi; aç olan vicdanımız için kurulmuş paha biçilmez bir sofra. İlcege yöneticimizin harika tespitiyle : Reis Bey, bir "merhamet manifestosu"dur.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...