Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Muvazene

Millî Şef Heykeli

Recommended Posts

Akademide Hasan Âli Yücel'in reisliğinde profesörler heyeti toplantısı... Vekil, şimdiye kadar seleflerinden hiç birinin bu makamda kendisi kadar kalmadığını, Köy Enstitüleri, klâsiklerden tercümeler, ansiklopedi gibi büyük hamlelere girişileceğini, akademiden de sanat plânında büyük işler beklendiğini anlatmakta ve sözü o zaman birdenbire modalaşan ve göze girme vasıtası haline getirilen "Millî Şef" heykellerine getirmektedir. İnönü heykeli... At üstünde Millî Şef... Akademinin bir pavyonunda yapılmaya başlamış ve yüksekliği damı aştığı için çatıyı delmek zoru doğmuştur. Akademiye girerken sol taraftaki hangar biçimli binanın tepesinde garip bir manzara... İnönü'nün, denizden başını çıkarması ve "ce!" demesi gibi, çatının içinden fırlama kafası... Gövdesi ve atı içeride kalıyor.

 

Anlattıklarına göre, yerini aldığı zâta ait, nerede ve ne şekilde heykel varsa o da aynını istiyor. Meramı Taksim âbidesinin arka plândaki ikinci, üçüncü adamlar kadrosundan çıkmak, başı doldurmak... Nitekim, işte banknotların üzerindeki eski resim de kaldırılmış ve yerine onun kellesi oturtulmuştur. Selefine "Ebedî Şef" ünvanının yakıştırılmasına karşılık ona "Millî Şef" yaftası uygun görülmüş, fakat bu az gelmiştir.

 

Profesörler meclisinde heykel meselesi konuşulurken Mistik Şair, önündeki kâğıt üzerine birtakım sıkıntı karalamaları döküyor ve bu hareketi vekil Beyefendinin dikkatini çekiyor:

 

- Ne karalıyorsun kâğıda, şair?

 

- Sıkıntımı karalıyorum!

 

- Bu bahis sana sıkıntı mı veriyor?

 

- Bir şey veriyor ama, sıkıntı mı, yıkıntı mı, bilemem!

 

- Söyle açıkça fikrini, çekinme!

 

- Birazdan, müdür odasında arzederim.

 

Hasan Âli, Mistik Şair'in, fikrini bildirmesi için mahremlik aradığını sezdi ve toplantı bitince müdür odasında, beraberlerinde yalınız Burhan Toprak, onu konuşmaya davet etti.

 

- Söyle bakalım!

 

- Efendim, yabancılar arasında siz bir Maarif Vekilisiniz ve bu sıfatla pek dik çıkacak olan sesime tahammül edemiyebilirsiniz. Fakat aramızda bir arkadaşlık tarafı olduğu için, tenhada, müsamahanıza güvenerek size fikrimi söyleyebilirim.

 

- Dinliyorum.

 

- Şu heykel işini şöyle yapsak: Avrupa’ya, ayakta, at sırtında, şu veya bu biçimde şanlı gövdeler ısmarlasak; boyun yerlerini de burgulu yapıp, ölen ölünce kafasını çıkarsak ve yenisinin başını oraya burgulayıversek; nasıl olur?

 

Burhan Toprak, kahkahadan kırılmamak için ağzını eline gömmüş, sarsılırken, Hasan Âli kıpkırmızı; ve yüzünün sol tarafiyle resmî, sağ tarafiyle de hususî olarak, ağlamaklı ve gülümsemeli!..

 

( Bâbıâli'den )

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne hazindir, ebediyet adına bu kadar nasipsiz bir güruhun, uluorta fahişelik yapan kadınların namustan dem vurmalarına denk, ebediyet üzerinde bu kadar hak idda etmeleri!...

 

Ya hakiki manada ebediyetin fikrini vermek uğruna çile çeken, pörsümez Yeni'nin mimessilleri? Onların heykeli nereye dikili? Olsa olsa darağacına!..

 

Üstadın, heykel üzerine diğer bir yazısı için tıklayınız, Abide

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Bu yalakalar güruhunun ebediyet anlayışı, ebedi sıfatı yakıştırılan şahsiyetin ebediyete intikalinin ardından gelen ilk kişiye yafta aramak ve mahut putlaştırılacak halefe, bir önceki "ebedi"nin mertebesini bahşetmekten fazlası değildir. "Kral öldü, yaşasın kral!"... İlah mertebesine çıkardıkları; şahsı ve makamı hakkında "Tanrı gibi görülüyor her yerde / Topraklarda, denizlerde, göklerde", "Mustafa Kemal Bismillah olmuş / İnanmış dudaklarda" ve "Kâbe Arab'ın olsun / Bize Çankaya yeter" buyurdukları Ebedi şeflerine karşı gösterdikleri putlaştırma dehası, muhtemelen ebediyete imanları bulunmadığından, 15. yılda ikinci bir şef yaratmalarına vesile oldu ve sahte kahramanlar zincirine bir halka daha eklenmiş bulundu. Sonrası zaten malum.

 

Bu kadar ucuz insanların eline düşmüş bulunan bu ülkenin şu haline şükretmemek elde mi?.. Kibir kumkumalarıyla, sahte kahramanlarla, küfür yobazlarıyla,... istila edilen selahiyet mevkiilerimizin bu halkın helakına vesile olmamasını, hala yaşayan Anadolu ruhuyla ve Üstad gibi bir avuç kanaat önderinin girmiş olduğu, çilelerle örülü çetin fikir mücadelesiyle açıklamak en makul olanı gibi duruyor.

 

Allah bu kral ve kralcıların ervahını başımızdan ırak eylesin...

 

Bu rezil hal, bir nükteyle ancak bu şekilde tenkit edilebilirdi. Allah Üstaddan razı olsun.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın “En Kötü Patron” isimli senaryosunda da heykel mevzuuna değinilmiştir. Senaryonun ortalarında anlatılan ve anıyla paralel olan bölüm, ilerleyen safhalarda farklı bir boyut kazanır ve heykel konusu, olması gereken fikir zemini açısından ele alınarak karakterin dilinden ortaya dökülür. İlgili kısımları aşağıya ekliyorum:

 

 

 

 

Büyük meydanda, heykelin Önünde bir kürsü, eli silindir şapkalı, redingotlu Aytark... Arkasında 42 kişilik Bakanlar Kurulu ve Tarkün... At başlı bayraklar sallanıyor. Büyük halk kalabalığı ve polis kordonu...)

(Aytark, halka...)

AYTARK — Yüce Tark Ulusu! Beni yine seçtin ve başına tac ettin! Halbuki başımızın tacı sensin! Başımın sana feda olduğunu göstermek için ben de bir yol buldum. Heykelimin başını burgulu, istendiği zaman yerinden sökülür, yerine takılır yaptırdım.

(Heykelin arkasındaki merdivenden çıkan bir adam, burgulu başı yerinden söker ve arkaya alır. Heykel başsız...)

AYTARK — Beni düşürmek istediğin her zaman başımı buradan söker, yerime gelecek olanın kafasını takarsın!... Yüce Tark Ulusu! İşte, başımı uğrunda feda ediyorum. (Büyük alkış...)

SESLER — «Sen bizim başımızsın! Baş yerine takılsın!»

(Aynı adam, başı yerine takar ve burgusunu döndüre döndüre yerine oturtur. Aytark halka...)

AYTARK — Şimdi sana, devletçiliğin ne olduğunu anlatacağım!..

 

**

 

 

 

TARKÜN — Şimdi burada, Küllî Şefe, bu gülünç yaftayı üzerinden atmasını, başını bu defa gerçekten milletine adamasını, en kötü patronluktan en iyiye yönelmesini teklif ediyorum.

TARKÜN — (Devam) Demokrasi nizamı içinde, millî ruh köküne dayalı ve ona göre madde ve mâna koruyucusu bir devlet ve hükümet...

(Aytark, mikrofona...)

AYTARK — En kötü patronun bundan böyle en iyi patron olabileceğine inanıyor musunuz?

(Alkış tufanı içinde sesler yükselir...)

SESLER — İnanıyoruz!

— Yaşa!

— Varol!

— Başımızda kal! (Aytark, mikrofona...)

AYTARK — Öyleyse başımı nasıl feda edeceğimi göreceksiniz!

(Heykele dönerek...)

AYTARK — Kaldırın şu en kötü patron kellesini! (Heykelin arkasındaki merdivende gizlenmiş, görünmeyen adam, birdenbire meydana çıkar, burgulu başı döndürüp çıkarır ve arkasındakilere teslim eder. Onlardan aldığı kocaman bir at kafasını heykelin boynuna burgular. Gökleri deviren bir alkış... Aytark, halka Tarkün'ü gösterir... Tarkün, alkış sesleri içinde mikrofona...)

TARKÜN — Heykelde, şahısların değil, fikir sembollerinin kafası bulunmalı... Fikir yerine şahısların etrafında toplananlar, şahıs güme gidince heykeline kaside okumaktan başka birşey yapamazlar. Buna zaten büyük fert müsaade etmez. En kötü patron, nefsini fikir ve hakikatin üstünde görendir. En iyisi de kafasını vicdanının koluna sıkıştırıp murakabe edebilen... (Aytark'a döner...)

TARKÜN — Sayın Aytark! Heykelinizden kopardığınız kafayı kolunuza alıp sarayınıza götürünüz, onu karşınıza yerleştiriniz ve onun her fikrine, her isteğine karşı durmayı, birinci vazife biliniz!

(Aytark, tam o anda kendisine uzatılan heykel kafasını koluna alır ve halka döner. Kuduran alkış...)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın “En Kötü Patron” isimli senaryosunda da heykel mevzuuna değinilmiştir. Senaryonun ortalarında anlatılan ve anıyla paralel olan bölüm, ilerleyen safhalarda farklı bir boyut kazanır ve heykel konusu, olması gereken fikir zemini açısından ele alınarak karakterin dilinden ortaya dökülür. İlgili kısımları aşağıya ekliyorum:

 

 

 

 

Büyük meydanda, heykelin Önünde bir kürsü, eli silindir şapkalı, redingotlu Aytark... Arkasında 42 kişilik Bakanlar Kurulu ve Tarkün... At başlı bayraklar sallanıyor. Büyük halk kalabalığı ve polis kordonu...)

(Aytark, halka...)

AYTARK — Yüce Tark Ulusu! Beni yine seçtin ve başına tac ettin! Halbuki başımızın tacı sensin! Başımın sana feda olduğunu göstermek için ben de bir yol buldum. Heykelimin başını burgulu, istendiği zaman yerinden sökülür, yerine takılır yaptırdım.

(Heykelin arkasındaki merdivenden çıkan bir adam, burgulu başı yerinden söker ve arkaya alır. Heykel başsız...)

AYTARK — Beni düşürmek istediğin her zaman başımı buradan söker, yerime gelecek olanın kafasını takarsın!... Yüce Tark Ulusu! İşte, başımı uğrunda feda ediyorum. (Büyük alkış...)

SESLER — «Sen bizim başımızsın! Baş yerine takılsın!»

(Aynı adam, başı yerine takar ve burgusunu döndüre döndüre yerine oturtur. Aytark halka...)

AYTARK — Şimdi sana, devletçiliğin ne olduğunu anlatacağım!..

 

**

 

 

 

TARKÜN — Şimdi burada, Küllî Şefe, bu gülünç yaftayı üzerinden atmasını, başını bu defa gerçekten milletine adamasını, en kötü patronluktan en iyiye yönelmesini teklif ediyorum.

TARKÜN — (Devam) Demokrasi nizamı içinde, millî ruh köküne dayalı ve ona göre madde ve mâna koruyucusu bir devlet ve hükümet...

(Aytark, mikrofona...)

AYTARK — En kötü patronun bundan böyle en iyi patron olabileceğine inanıyor musunuz?

(Alkış tufanı içinde sesler yükselir...)

SESLER — İnanıyoruz!

— Yaşa!

— Varol!

— Başımızda kal! (Aytark, mikrofona...)

AYTARK — Öyleyse başımı nasıl feda edeceğimi göreceksiniz!

(Heykele dönerek...)

AYTARK — Kaldırın şu en kötü patron kellesini! (Heykelin arkasındaki merdivende gizlenmiş, görünmeyen adam, birdenbire meydana çıkar, burgulu başı döndürüp çıkarır ve arkasındakilere teslim eder. Onlardan aldığı kocaman bir at kafasını heykelin boynuna burgular. Gökleri deviren bir alkış... Aytark, halka Tarkün'ü gösterir... Tarkün, alkış sesleri içinde mikrofona...)

TARKÜN — Heykelde, şahısların değil, fikir sembollerinin kafası bulunmalı... Fikir yerine şahısların etrafında toplananlar, şahıs güme gidince heykeline kaside okumaktan başka birşey yapamazlar. Buna zaten büyük fert müsaade etmez. En kötü patron, nefsini fikir ve hakikatin üstünde görendir. En iyisi de kafasını vicdanının koluna sıkıştırıp murakabe edebilen... (Aytark'a döner...)

TARKÜN — Sayın Aytark! Heykelinizden kopardığınız kafayı kolunuza alıp sarayınıza götürünüz, onu karşınıza yerleştiriniz ve onun her fikrine, her isteğine karşı durmayı, birinci vazife biliniz!

(Aytark, tam o anda kendisine uzatılan heykel kafasını koluna alır ve halka döner. Kuduran alkış...)

 

Üstadın bu eserini okumamıştım.

Tam anlamıyla mükemmel benzetmeler yapmış Üstad

Üstadın bu eserinden sonra mahkemede yargılanıp yargılanmadığı hakkında bir bilgisi olan arkadaş varsa, bizleri bilgilendirirse sevinirim.

Bazı arkadaşlar neden bunu düşündüğümü sorabilirler

Üstadın bazı davalarını incelerlerse havadan nem kapan zamanın bürokratik elitlerinin bundanda nem kapabileceklerini düşünüyorum

Umarım yanılmıyorumdur

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...