-
Content Count
114 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
16
Mabed last won the day on July 13 2014
Mabed had the most liked content!
Community Reputation
79 İyiAbout Mabed
-
Rank
Gayretkâr Üye
Profil Bilgisi
-
Cinsiyet
Bayan
-
Nereden
İstanbul
-
Papazlar, Istanbulun fethedileceği dönemde kiliselerde melekler erkek mi, dişi mi, kadınlar Insan mı değil mi onu tartışıyorlarmış. Bizim yaptığımız da şu anda ondan farksız. Hasta ortada, teşhis belli 'reçete' nerede demek yerine hala teşhis üzerinde kafa patlatıyoruz
-
İffet mücahideleri Nurettin Yıldız Müslüman insanın, insan olarak ortaya koyduğu en açık farklardan birinin iffet olduğu tartışılamaz bir hakikattir. Müslüman erkeğiyle kadınıyla iffetlidir. İffet bilhassa kadın üzerinde çok daha açık bir farktır. Müslüman kadın iffetlidir. Üzerinde izlenebilen iffetli şahsiyeti onun karakteridir. Erkeklerin veya kadınların iffetten taviz vermeleri ve neticede de iffet sorunlu şahsiyetler olarak yaşamaları, yeryüzünü imar etmek için görevlendirilmiş bir ümmetin en öncelikli sorunlarından biridir. İffetin ağırlıklı yörüngesi kadındır. Bu ümmetin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den sonraki en büyük fitnesi olan kadının iffetten taviz vermesi sadece kadın ekseninde kalabilecek bir sorun olamaz. Kadın, erkeğin de aslı olması açısından, kaybettiği değerlerinin bedelini kadın olarak kendisi ve erkek aynı anda ödeyecektir. Ne kadın tek başına düşünülebilir ne de erkek tek başına yaşama iddiasında bulunabilir. Birbirini tamamlayan iki parçadan biri için bütünlük iddiası olamaz. İffet: - Nefsin hayvanî isteklerine karşı kendini koruyabilmektir. - Şeriata aykırı olan şehevî isteklere karşı kişinin kendisini dengede tutabilmesidir. Şehvetleri tamamen köreltmeden ama onlara esir de olmadan yaşayabilmektir. - Nefsin haram isteklerine karşı kendini koruyabilmektedir. - Yeme ve cinsel şehvet konusunda aşırıya kaçmamayı becerebilmektir. - Helal ile yetinmek, haramdan uzak kalmaktır. Müslüman kadının iffeti, İslam’ın insan üzerindeki ilkelerinin ne denli korunduğunun göstergesidir. Kadının veya erkeğin iffetli olması, özellikle de kadının iffeti ile bilinirliği bir toplumda şu hususların aktif olarak bulunduğunu gösterecektir: İffetin korunması, Allah’ın haramlarının çiğnenmediğini gösterir. Başta zina olmak üzere haramların aşılmaması, kişiler ve toplum açısından Müslümanca yaşama, Allah’ın Şeriat’ını esas almaktan kaynaklanacaktır. Bu da İslam’ın yaşanan bir din olduğunu ispat eden delillerden biridir. Yükselen ezanlara rağmen ulu orta işlenebilen haramlar ise tam bir çelişkiyi gösterir. İslam’ın ezan iddiasının, ezana iman edenler arasında kimlik oluşturacak bir etkiye sahip olmadığı bu çelişkiden anlaşılabilir. Ya da, ezana iman edenler, haramları ulu orta işleyebilenlere karşı, engelleyici nitelikte bir güç sahibi olamadıkları da bu çelişkiden anlaşılabilir. İffeti dikkate alan bir anlayışın üstün tutulduğu toplum, bu çelişkinin yaşanmayacağı toplumdur. Adına `İslam’ takısı getirilebilecek toplum da o toplum olmalıdır. Böyle bir toplumun, iffet üzerindeki emellerini canlı tutan her kadın, sonuç olarak `İslam’ vasfının bir toplum üzerinde izlenmesine etki eden tutumuyla toplumun dinamiği durumundadır. İffetli kadın, haramlarla mücadele eden kadındır. Haramlarla mücadele de İslam’ı yaşamanın en belirgin örneklerindendir. İffet cihadında cepheler: En önemli cephe cinsellikle alakalı konulardaki cephedir. Onun ardından mide cephesi gelir. Bütün çeşitleri ile haramlardan korunmak da iffet uğruna yapılan mücadeledendir. Seviyesizliklere karşı seviyeli duruş da bir iffet mücadelesidir. Bu mücadele, bir Pazar yerindeki ilişkiden siyasete kadar insanın bulunduğu her yerde vardır. Dil iffetinden de söz edebiliriz. Meleklerin konuşulan her şeyi yazdığına inanarak konuşmak bu anlayışın ürünüdür. Bakarken göz iffetine sahip olmak mü’min insandan beklenendir. İffetin korunduğunun en belirgin göstergesi hiç şüphesiz, erkek kadın ilişkilerinde din kurallarının esas alınmasıdır. İffetin sadece halk arasında `namus’ olarak adlandırılan bölümü ile ele alınması yeterli değildir. Elbette iffet, namus konusu olarak bilinen düzeyi de ihtiva etmektedir. Onunla beraber kadını, kadın yapan, erkeği de erkek olarak şekillendiren ve cinsellik etrafında dolaşan her konu iffet konusu olmalıdır. Kadının bakışı, konuşması, giyimi ve onu erkekten farklı yapan her meziyeti iffetinin arandığı alan olmalıdır. Basit bir telefon görüşmesi üzerinden kadının iffet mücadelesi izlenebilir. İffetli bir kadın, herkesin rahatlıkla en azından sakıncalı veya ayıp görebileceği düzeydeki konularla iffetliliği belgelenirse bu düzey, İslam Düzeyi değildir. İslam, sıradan bir sistem olmadığı gibi ona iman edenlerin üzerindeki ilkelerinden biri de sıradan kurallarla belirlenemez. Müslüman kadının iffeti, yürüyüşündeki sadelik ve vakar ile anlaşılabilir. Konuşurken kullandığı kelimeler hatta kelime kullanma tarzı bile özenle seçilmiş olmalıdır. Bu da bir mücadeleyi gerektirmektedir. Kız çocuğu olarak doğduğu andan itibaren Müslüman bir hanımefendi olarak ortaya çıktığı zamana kadar iffet onun yaşam tarzı olmalıdır. Böylece Müslüman kadın, erkeklerin onun uğrunda meydanlarda yaptıkları cihadın ruhunu oluşturan kimliğini korumuş olur. Bu da onun cihadıdır. Biz buna, meydanlardaki cihadın alt yapısı da diyebiliriz. Kadın böylece, Uhud’dan Çanakkale’ye kadar bütün cihatların alt yapısı durumuna gelmiş olur. Hayâ, iffetle beraber kullanılabilecek en yakın kavramlardan biridir. Erkek veya kadın, her mü’min hayâyı imandan bir parça olarak görür. İmanını koruduğu gibi hayâsını korur. Hayâ gittikten sonra iman zarar göreceği için iffetin de anlamı kalmayabilir. Özellikle kadınların hayâyı koruması, tam anlamıyla insanı ve insan üzerinden dini korumadır. Hayâyı koruma ve hayâlı kalma mücadelesi veren kadının, şeytana karşı en önemli cephelerimizden birindeki mücahide olarak görülmesi kadar tabii ne olabilir?
-
İşlenilen amellere karşılık verilen mükafat veya ceza açısından kadın erkek arasında fark olmamakla birlikte iffeti ve hicabı muhafaza etmenin sosyal hayata dönük yüzünde cazibe merkezi olma sebebiyle kadının daha çok dikkat olması gerekir. Kadın sosyal yapıda İslamın kendisine verdiği değeri, itibarı, şerefi, haysiyeti ve onuru ayaklar altına alacaksa evet evinde yerli yerinde otursun. Bu onun şerefini alçaltmaz, aksine yükseltir. Günümüz toplumunda kadının sosyal-leşme sevdası kadını iyiden iyiye leşleştirmeye başladı zira.
-
Bu konu daha fazla kırgınlığa ve alınganlığa meydan vermeden kapayalim, lütfen. İstirham ederim. Ortada bir yanlış anlama veya anlamama da olabilir. Neticede karşınızdaki bir bayan size normal gelen üslup bize sert ve aşağılayıcı gelebilir ve bu da bizi gerebilir. Neticede forumda yeniyiz birbirimizi fikir ve üslup olarak tanımıyoruz. Askere giden ere bile bir kaç gün ültimatom gecerler yahu.
-
Mevcut sistemde çalışan erkek ve kadın üzerinden bunu yorumlar isek ne demek istediğim anlaşılır galiba. Benim kast ettiğim kadının mahrem olduğu için çalışmasına karşı çıkanların işaret ettikleri "bakmak haram, tokalaşmak haram" gibi hükümler erkek için de haram. Sanki bu ahkam sadece kadınlar için varmış gibi algılanıyor. Hakan bey kadın ile toka yapmak normal. Hülya hanim bunu yapınca "anormal" oysa ki ıkisine de Allah kendilerini muhafaza etmelerini emir etmiş. Mesela kadın kuaförlüğü yapan erkek eleştiri konusu olmaz ama aynı şeyi kadın yapınca eleştiri konusu oluyor. Yoksa sizin anladığınız gibi erkeğe ait calisma ortamı, iş sahası tanzim etmek gibi bir söyleme sahip değilim, olmakta tam bir cinnet hali olurdu ki aksine bu ortam kadın için oluşturulmalı. Kadına cinsiyet bakımından haram olan ne ise karşı cinse dayalı olarak haram kılınmış. Dolayısıyla erkek için de Allah hududlar belirlemiş. Erkeğin çalışmasını mecburidir ve hatta ailesinin geçimini helal rızık peşinde koşarak temin edene Allah cennet vaad etmiştir. Gelgelelim kapitalist sistemin olumsuzlukları ve oluşturduğu devasa dejenerasyon sadece kadına değil erkeğe de zarar veriyor ama kadını fıtratı gereği daha fazla etkileniyor. Bana göre kadın, erkek çalışma ortamının aynı olmasi ruh ve ahlak dünyasında oluşturduğu derin izler aynı ama erkekte göze batmıyor. Eleştirdiğim tam olarak da budur.
-
Hiç bir erkek çıkıp da çağdaş düzen, günümüz çalışma şartları erkekler için uygun değildir; erkeğin çalıması caiz midir, değil midir demiyor.Niçin böyle başlıklar görmüyoruz..Günümüzde erkeğin de harama bulaşmadan çalıştığı söylenemez. Kadın için haram ne ise erkek için de o. Yoksa erkekler bayanları iş sahalarından çekmek kaydı ile mi kendilerini günahtan soyutluyabiliyorlar. İslamî bir sakınca var ise bu hem erkek hem de kadın için var, iki tarafında dikkatli davranması lazım. Kadına "fitne makinesi" gözüyle bakıp onu toplumdan soyutlamak, arındırmak, çözüm müdür? Kadını koyun gibi güdemezsin, dört duvar arasına mahpus ve mahkum ederek koruyamazsın. Ama kadını ahlak, inanç ve edep ile donatabilirsiniz, yoğurabilirsiniz. Bunlardan mahrum olan kadını veya insanı dört duvar, dört kalıp arasına da koysanız hiç bir faydası yoktur. Ancak yozlaşma yoğunluğunu Hızlandirmis olursunuz.. Böyle bir yozlaşma da karşı cinsin payı ve ortaklığını yok sayamayız.Bir cinste yozlaşı görüyorsanız, bu yozlaşıda öbür cinsin ortaklığını görmezden gelmeyiz zira. Bu kısır bi döngü. Burada eleştirilecek olan çağdaş düzen ve kapitalist sistemin kadınları calismaya teşvik ve mahkum etmesidir. "kadın çalışmasın" diyerek kestirip atamayiz. Kadın ille de çalışacak ise kendine ihtiyaç duyulan lokal sahalarda çalışmalıdır.Burada bizim eleştirileceğimiz sistemdir. Fakat bizim kadına dönük alerjimiz tutuyor ve direk kadını hedef tahtasına koyuyoruz. Ataerkil bir toplumun mensupları olaraktan bu örselemeyi pek de güzel yapıyoruz. Güzel ülkemin şartları düzelmeden kadınlar kapitalist sistemin kucağından alınamaz. Kadın kapitalist sistemin kucağından alınmadikca da sistem değişmez. Neresinden bakarsanız bakin elinizde kalan bir durum. Kadının ihtiyaç dahilinde çalışma ortamı bellidir. Çağdaş olmayan zamanda kadınlar çalışmıyor muydu? Günümüz zemininde bu konuyu çatışma ortamına çeken önce kadının sonra erkeğin tavrıdır. Kadın, erkekle aşık atıp onun dahil olduğu her alana müdahil olmamalı. Içindeki feministe dur demeli. Erkekle eşit olma, üretken ve idealist kadın, lüzumsuz başarı odaklanmaları ve sosyal statü gibi bir sürü saçma istek ve mazeretten uzak durmalı. Mesele aslında çalışıp çalışmamak değil; mesele klas ve vakur duruşa sahip olmaktır.Ama şahsi kabulüm kadın ille de çalışacaksa da "evinin kadını, çocuklarının anası olacaksın" kutsal prensibine uygun çalışmalıdır :)8 toplumda yer edinmeden önce toplumun atomu olan yuvasın da, evinde yer edinmelidir. Kadının erkekleşmesine, erkeğin kadınlaşmasına, kreş mahsulû çocuklara da Hayır diyorum.
-
Kandil'de başörtülü terörist! Terör örgütü PKK 'Dinsiz değiliz' propagandası yapmaya başladı.. Seçim döneminde yaşanan "Kürtlerin dini Zerdüştlüktür" tartışmasına, PKK, tesettürlü militanıyla cevap verdi Başbakan Erdoğan seçim meydanlarında sık sık örgütün önemli isimlerinden Murat Karayılan'ın kitabına atıfta bulunarak, "Kürtlerin dini İslam değil, Zerdüştlüktür diyorlar" ifadelerine yer vermiş, örgütü dinsizlikle suçlamıştı. Erdoğan'a yanıt, kitabın yazarı Karayılan'dan gelmişti. Karayılan, "Erdoğan çıkıp benim yazdığım kitaba atıfta bulunuyor. Kitapta İslamiyetten ve Zerdüştlükten bahsediyorum. Amed'de bir imam da bu meseleyi dile getirdi. 1370 yıl önce Kürtler Zerdüşttü. Fakat sonra İslam oldular" demişti. 'DİNSİZ DEĞİLİZ' HAMLESİ Örgüt, dinsizlik tartışmalarına bu kez de türbanlı militanıyla yanıt verdi. Militanın kod adı Dorşin. 20 yaşında üniversite öğrencisi. Okulu bırakıp örgüte katılmış. Dorşin, katılma kararı verdiğinde türbanı deneniyle örgüt tarafından kabul görüp görmeyeceğine ilişkin kaygılar yaşamış. Örgüte yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı'ndaki haberde, Dorşin hikayesini şöyle anlatıyor: "Son zamanlarda artan bir şekilde PKK'ye 'dinsiz bir parti' deniliyor. Ama ben şu an buradayım, tesettürlüyüm. Hiçbir arkadaş şimdiye kadar tesettürlü olmam konusunda herhangi bir şey demedi. Burada insanların inancına büyük bir saygı var. 7 KİŞİYDİK HEPİMİZ DE TESETTÜRLÜYDÜK Biz yedi kişiydik. Hepimiz de tesettürlüydük. PKK'ye katılma kararı almıştık. Bunu tartışıyorduk. Gördüğümüz bütün kadın gerillalar açıktı ve tesettürlü kadınları kabul edip etmeyeceklerini bilmiyorduk. Ben ısrar ettim ve katıldım. Diğer 6'sının kimi korkuları vardı ve gelmediler. Bu arkadaşlarıma, 'Ben gidiyorum, beni ilerde bir gün televizyonda tesettürlü bir gerilla olarak görürseniz şaşırmayın. Ben kendi kararımla açmazsam kimse zorla açtıramaz' dedim. Şimdi onlara şöyle seslenmek istiyorum, 'Buraya ilişkin korkularınız yersiz. Kendinizi köle olmaktan kurtarıp, özgür yaşamı yaratmaya gelin."
-
Genç Adam at yorganı!Nasıl bir gençtir Necip Fazıl’ın ideal genci, Şahin Gürçay dunyabizim için araştırdı! Üstad Necip Fazıl yaşamı boyunca, insanın kendisiyle yapacağı ve en çetin sınavı olan varlık muhasebesinden bahseder. Bu muhasebenin; insanın ruhuyla kendisi arasında bir hesaplaşma, insanın bütün ideallerini ve realitelerini ortaya koyacağı bir saha olacağını söyler. Bu muhasebede insanı mutlak güzelliğe karşı her zaman küçük görür ve işe yaramaz olarak betimler. Bunun yanı sıra ise idealini ortaya koyar. İşte bu ideal bizi Necip Fazıl’ın ideal gencine götürür. Peki nasıl bir gençtir Necip Fazıl’ın ideal genci? Fildişi kulelerde değil! Necip Fazıl, dava ehli gençlerin öncelikle toplumun içerisine inerek, sorunlarla karşı karşıya gelmesini ve bu sorunları içselleştirmesi gerektiğini vurguluyor. Yani kendi deyimiyle yangın yerini fildişi kulelerden izlemek yerine Hz. İbrahim’e su taşıyan karınca misali safımızı belli etmemiz gerektiğinin önemini anlatıyor. Ruhu değerlerle dolu! Üstad, ideal gencini ilahi varlık muhasebesi üstüne inşa ettiği için, ondan hem ideal bir aksiyona hem de gerektiğinde ferdiyetçi bir isyan ahlakına sahip olmasını istiyor. Bu nedenle de ideal gencinin ruhunun, cemiyete anlatmak istediği değerlerle dolu olması gerektiğini vurguluyor. Yani Necip Fazıl; gençlerin sadece konuşan, tepki gösteren veya eylemde bulunan bireyler değil; aynı zamanda düşünen, düşündüklerini uygulayan ve benimseyen bireyler olmasını istiyor. Düşmandan bihaber değil! Üstada göre, gençler ruhlarını topluma açabilmek ve dertlerini anlatabilmek için “iman tılsımlı kılınç” ile kuşanmalı ve böylece aksiyon ruhunu elde etmelidir. Bu noktadan sonra ise Necip Fazıl, gençlerin yapacakları aksiyonlarda, ilahi varlık muhasebesiyle birlikte imanlarını, mücadeleci ruh haliyle de güçlerini ortaya koymaları gerektiğini düşünmektedir. Sadece haklı olmanın yetmediği bu dönemde, üstadın ideal genci ayrıca düşmanının silahlarını bilmeli ve ona göre hareket de edebilmelidir. Yani, ideal genç kendini düşmanından bihaber bırakmamalıdır. Bu şekilde, hem haklı hem de güçlü olmuş olan ideal genç, çağımızda beklenen değişimin de öncüsü olacaktır. Fikir işçisi! Necip Fazıl’ın ideal gencinin özelliklerinden biri de karşılıksız çalışan fikir işçisi olmasıdır. Bu gençler, yaptıkları hizmetlerin karşılığını, hitap ettikleri kişilerden değil, Allah’tan beklemektedir. Mütevazılık konusunda hassas olan bu gençler, nefisleriyle de devamlı bir mücadele halindedirler. Nefse hakimiyet konusunda devam bir ahenk içinde olmak, üstadın ideal gencinin en önemli özelliklerinden biridir. İtidalli! Necip Fazıl böylelikle ideal gencin evrensel mana kazanarak evrensel manada çözümler üretebileceğini vurgulamaktadır. Böylece genç, cemiyet mevzusunda sosyolojizmin ifade ettiği gibi toplumsal mevzuları değerlendirirken aşırıya kaçmayacaktır ve geride de kalmayacaktır. Bunun sağlanabilmesi için ise gencin hakiki manada hürriyeti kavrayabilmesi gerekmektedir. İbadet ve tefekkür! Helal ve haram konusunda da nefis mücadelesindeki kadar hassas olması gereken ideal genç, ayrıca karşılıksız bir tefekkür ve ibadet içinde olmalıdır. Hüsn-ü Mutlağa kalbi bir şekilde bağlı olan gençler, Allah aşkı sevdasında ve O’nunla bir ahenk içindedir. Başı dik! Necip Fazıl, gençlerin hayat davalarının başında şaşıracaklarının ve bu davanın genç beyinlerin körpe omuzlarına ağır bir yük getireceğinin farkındadır. Bu yük kaldırılması güç ve genci girdap misali içine sürükleyen bir yüktür. Bu buhranın içine kapılan gençler ya başı dik bir şekilde kurtulur veya dava şuurunu kaybederler. Bu noktada aksiyon ruhu imanla harmanlanmış olan ideal gençler, bu buhrandan kurtulacak olanlardır. Yükü ağır! Üstad, buhrandan kurtulmuş olan gencin daha güçlü bir şekilde ve aksiyona yön verebilecek bir yeterlilikle geri döneceğini vurgular. Bunun bilincine varan genci büyük bir sorumluluk beklemektedir. Çünkü gelmiş geçmiş bütün olayların ve gelecekte yaşanacakların yükümlülükleri bu gencin de omuzlarına binmiş olur. Ancak bu, ideal genç için, korkulacak veya çekinilecek bir şey değil aksine seve seve kabuledilecek bir yükümlülüktür. Gençliğe hitabe! Necip Fazıl’ın, gençlerin ruhi ve akli düşüncelerini aksiyon ve dava metodolojisiyle aktarmalarında gençlere ışık tutmak için sunduğu mumun son alevi Neci Fazıl’ın gençliğe hitabesidir. Bu hitabe ruhi ve akli düşüncenin, aksiyonun hedefi, misyonu ve vizyonudur. Üstad; gençliğe hitabesinde ve diğer yazı, şiir ve konuşmalarında ideal gencinin özelliklerini bizlere bu şekilde sunuyor ve bu gençliğin geleceğinden de ümitli olduğunu, bunun kutlu bir doğum olacağını belirtiyor. Üstadın ideali olup olamamak da bize kalıyor. Şahin Gürçay
-
Ünlü Şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek, ölümünün 27. yıldönümünde İzmir Murat Reis Kültür Merkezi'nde düzenlenen etkinlikle anıldı. Çok sayıda katılımcının ilgi gösterdiği etkinlikte şairin şiirleri okunurken, Üstad'ın bilinmeyen yönleri anlatıldı. Konuşmacılardan Yazar Mustafa Miyasyoğlu, Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili önemli bir tarihi gerçeği açıkladı. Miyasyoğlu, dönemin CHP yetkililerinin Demokrat Parti'ye destek vermemesi için Kısakürek'e çanta dolusu para teklif ettiklerini kaydetti. Miyasoğlu, 'Dönemin önde gelen CHP'lileri ellerinde bir çanta dolusu para ile geldiler. Üstat Necip Fazıl'a ricada bulunarak çanta dolusu parayı almasını ve daha sonra istediği kadar çanta dolusu yeni paralar getireceklerini, ancak bunun karşılığında da Demokrat Parti'ye destek vermemesini istediler. Üstat ise parayı reddederek, onlara 'sizin gibi din düşmanlarını değil Demokrat Parti'ye destek vereceğim' demiştir. Üstad, işte böyle bir dava adamı idi.' diye konuştu. Miyasoğlu, Necip Fazıl'ın yeterince anlaşılmadığını, aslında üstadın dünya çapında bir edebiyatçı olduğunu dile getirdi. 'Üstad bize öyle eserler bıraktı ki bu eserlerdeki tavır aynı zamanda Türk insanının evrensel değerleridir.' diye konuşti. Üstad'ın emsalsiz bir inceliğe sahip olduğunu söyleyen Miyasoğlu, Necip Fazıl Kısakürek'in 20. yüzyılın en önemli şair ve yazarlarından birisi olduğunu belirtti. Miyasyoğlu, şöyle devam etti: 'Üstad Necip Fazıl'a kadar Abdülhamit kızıl sultan olarak lanse ediliyor ama tarihi arşivlere bakılmıyordu. Üstat Necip Fazıl, Abdülhamit'e kızıl sultan diyenlere karşı ulu hakan dediği ve itibar kazandırdığı gerekçesi ile 15 sene süren davalar ve hapis cezaları ile karşılaştı. Onun eserleri hep görmezden gelindi. O inanılmaz bir fedakarlığın timsalidir. Hiddeti de Hz. Ömer gibidir.' Şair Necip Fazıl Kısakürek'in özel kalem müdürlüğü de yapan AK Parti İzmir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu, Necip Fazıl Kısakürek'in birçok yönden ele alınması gerektiğini anlattı. Teşkilatçı, gençlerle ve toplumla bütünleşen yapısı ile Necip Fazıl'ın çok geniş bir perspektife sahip olduğunu dile getiren Tekelioğlu, kendisinin özel kalem müdürlüğünü yaptığını ve birlikte çalışma fırsatı olduğu için çok şanslı olduğunu söyledi. 'Necip Fazıl'ın Muhasebe ve Sakarya gibi şiirlerinde hep kendimizi buluruz.' diyen Tekelioğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Necip Fazıl Kısakürek'in bir şiirinde söylediği gibi 'Bana Kefendir Yatak' diyerek çok yatmak yerine her zaman çok çalışmamız gerektiğini söylemiştir. Onun zindandan Mehmet'e Mektup şiirinde ise geleceğe nasıl baktığını görürüz. Ben her ümitsizliğe kapıldığımda onu hatırlıyorum. 74 yaşında olmasına rağmen yılmadan mücadele etti. O yaşında bile Büyük Doğu Dergisi'ni çıkarmak için çalıştı. Onun mücadelesi hepimiz için örnekti.' DEÜ'den Prof. Dr İlhan Genç de Üstad'ın doğduğu dönemin Osmanlı'nın bitiş dönemine denk geldiğini söyledi. Üstad'ın Balkan ve Çanakkale gibi savaş ortamının olduğu dönemleri yaşadığını ve bu savaş atmosferinde büyüdüğünü vurgulayan Genç, 'Necip Fazıl, estetik anlayışından hiçbir zaman vazgeçmeyen, batı kültürünü özümsemiş, fikir tarihimizin önemli bir önderidir.' açıklamasını yaptı. Konak AK Parti İlçe Başkanlığı adına toplantının sunumunu yapan Betül Canfeza Şen, bundan sonra yer yıl bu tür etkinlikleri düzenlemeye devam edeceklerini berterek, 'Amacımız Necip Fazıl Kısakürek'in ve eserlerinin günümüz gençliği tarafından da daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. O, çağımızın en büyük fikir önderidir.' dedi. AKP Konak İlçe teşkilatı tarafından düzenlenen Necip Fazıl Kısakürek'i anma toplantısına; Konak Kaymakamı Ahmet Önal, Konak İlçe Milli Eğitim Müdürü Abdülkadir Yıldız, Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şube Başkanı Harun Özdemir, Memur Sen İzmir Şubesi Başkanı Abdurrahim Şenocak, AK Parti Grup Başkan Vekili Nazmi Kalyoncu, AK Parti Konak İlçe Başkanı Latif Özkan, Erzurumlular Federasyonu Başkanı Muzeffer Okumuş başta olmak üzere, sivil toplum derneği üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Toplantı öncesinde musiki dinletisi sunuldu. Kaynak: Cihan