Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

tugra

Üye
  • Content Count

    185
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by tugra


  1. Mahmut Topbaş dediğiniz ve (muhtemelen) elinizin sürçtüğü zat aslında; Osman Nuri Topbaş (k.s.)un Peder Beyleri Merhum Musa Topbaş (k.s.)tur.

    Mahmut Topbaş, Milli Gazete'de köşe yazarlığı yaptı veya yapmaya devam ediyor. Ayrıca Kur'an-ı Kerim meali olarak da bir paylaşımı bulunmaktadır, paylaşımları uzatılabilir..


  2. -İyi İhtimal-

    Demlenmiş duruyorum.

    Vakit ikindi serinliği.

    Yoksun !

     

    Zaten varda değildin ya,

    Laf olsun.

    Olmasan da,

    Bak, bu son olsun.

    ...

     

     

     

    Allah herkese ayrı güzellikler bahşetmiş ya, kelimerle hatta harflerle ayrı ayrı raks edişiniz, onlara farklı elbiseler biçip giydirmeniz, okuyucuyu keşfedilmemiş alemlere sürüklemeniz... Maşallah kardeş muvaffakiyetle

    • Like 1

  3. Bir tevafuklar silsilesidir, aldı başını gidiyor :) interesting!

     

    Bu arada Ehtiyar Delikanlı Hocanın maşallahı var. Bir röportajında anlattıklarına göre, -kendi çekeceği resimlerden oluşacak sanırım- 100 Resim, 100 Şiir projesi varmış ki; çekilen kareye uygun olarak şiir yazacakmış. Bu da ayrı bir ustalık gerektirir elbet. Eserin bitiş halini Hoca duyuracaktır, paylaşacaktır takipçileriyle. Haberdar olan arkadaşlar da paylaşıverirler gaari :)


  4. Hayyam'ı bir de Üstad'dan dinleyelim:

     

    "İlmin ağır bahislerinden yorulduğu zaman arasıra söylediği rubailer pek gözalıcı olmuştur. Evvela lisan bakımından çok muntazam ve pürüzsüz... Kelimeler, gayet itina ile seçilmiş ve manayı tamamen kavramıştır. Kainat muamması karşısında muallakta kalan bir ruhun en şüpheli ıstıraplarını aksettirdiği için aynı nasipsiz ıstırabı çeken büyük bir insan ülkesine hitap etmiş, mahalli kalmamıştır...

     

    Hayyam'ın şiirlerinde dikkate en çok çarpan mana unsurları ve kelimeler şunlardır: Mey, meyhane, ıyş, nûş, şarap, saki, saz, zevk; ve mezar, ölüm, fanilik, yokluk, hiçlik... Bu manaların ilk kısmı, ikinci kısmına ait dehşetin aksülamel sahasıdır.

     

    Hayyam'ın en büyük tesiri Garp'ta olmuş ve son devirlerin Garp budalası olan Şarklılarına da Hayyam, işte Garp'tan dönüp gelen bu tesirin yüzü suyu hürmetine görünmüştür.

     

    Hayyam da Maarri gibi, bedbinlik ve hiçlik yolunun oradan ilerisine geçit bulamamış menfi ve müntehir dehalarından birisidir. Şu farkla ki, Maarri'nin hikmeti daha fikrî ve derin, Hayyam'ınki ise daha telkinî ve hissîdir. Buna rağmen his örgüsü olarak Hayyam'ın ulaştığı ifade iklimleri Maarri'ye nazaran çok daha sanatkarane bir hususiyet beliritr. Hayyam'da büyük bir fikir çilesi yaşamaksızın peşin ve acı bir dudak büküşü halinde, eşya ve hadiselere karşı alınmış bir his tavrı vardır. İşte Hayyam'ın bütün kıymeti, olsa olsa bu his tavrının üslubundadır. Yoksa ruhta ve muhtevada Hayyam, muhteşem yarım adamlar serisinin büyük unsurlarından biri olmak talihini delip geçememiştir.

     

    Bu, şüphe ve ümitsizliğin daima aynı şüphe ve ümitsizlik mihveri etrafında hep aynı şeyi tekrarlamanın ve derin bir sanatkar mizacına rağmen bir türlü büyük tefekkür ve nasibe geçememenin, böylece büyük nasip ve tefekkür üstadlarının mazhariyetine uzak, büyük şüpheden büyük imana atlayamamış ve yarım kalmış olmak mahkûmiyetinin hâlis bir örneğidir. Onun içindir ki, Hayyam, Doğu âlemine hakiki seciyesini veren İslam nurunun kalplerde gölgelendirmeğe başladığı ferdî ve ictimai yıkılış devrini temsil etmiştir. Bu bakımdan Hayyam ne kadar hususi ve ferdi bir örnek telakki edilirse edilsin, büyük nur ve iman devrinden uzaklaşmış olmanın da ictimai bir ifadesini ve haberciliğini getirmiştir.

     

    Edebiyat Mahkemeleri

    • Like 1

  5. bir yahudi kadının dahi verdiği keçiyi yiyebilen, sahabelerin kafirlerin verdikleri taslardan su içtikleri, ikram ettikleri yiyeceklerden almaları.....

     

     

    Yiyecek hiçbir şeyin olmadığı duruma maruz kalan biri için; ölmemek, açlığını bastırması adına hınzır eti yemesi caiz olan bir dine mensubuz. Zaruri durumlarda haram-helal değişebildiğini biliyoruz. Bu durum da onlardan bi tanesiydi. Ayrıca bu konu intiharın ucundan-kıyısından dinde olmadığını da vurguluyor!


  6. Olayı okurken gözümde canlanan ortam, gayet samimi bir aile sofrası. Buna kadar her şey normalken, bir müslümanın evinde hiçbir şekilde o zıkkım bulunamazken, Üstad'ın sofrasında yahut evinde nasıl olur da içki şişesi bulunur? "Mantığım" almıyor dostlar :D

     

    "Mantığım" kabullenemezken böyle bir olayı, ben de "misafirliktelerdir" cevabını veriyorum kendi kendime :D


  7. Büşracım sağolasın, bizleri bi aydınlattın bi aydınlattın ki, amma ve lakin ülkemin aydınlarından daha pak ve temiz olamadık, sadece hafif esmerimtırak bir kıvama gelebildik :D her neyse, asıl merak mevzuu beyin ebatı ne kadar, vücudu o kafay nasıl taşıyor, taşımada yardımcı olmak için birilerine nöbet mi tutturuyor? Akıllının zekası, akılsızın aklını yorar :D


  8. Herhangi bir kitabevinin yafta amacı güderek bastırmış olduğu eksik ve de yanlış yazılan Üstad profilli ayraç görmek hayli rahatsızlık verici, vermeye de devam etmeyedursun; hakiki, ana kaynağından çıkan bu eserleri görmek sevince gark eyledi. Türkiyenin her zerresinde hayat mücadelesi veren kitapçılarda görmek arzusundayız. Muvaffakiyetle...

     

    la papeleta: taklitlerinden sakınınız :D


  9. 96943.jpg

     

    Hüzün, insanî bir duygudur ve bize aittir. Üzüntü, keder, gariplik, burukluk karşılamıyor bu sözü. Melâl diye ifade edildi, ama tutmadı. Hüznü bize çok yakıştıran şairler, mısralarında bu duyguyu en ince ve zarif şekilde kaleme alıp yüreklere hitap ettiler. Kültürümüzde hüzün, çok geniş bir şekilde işlendi. Ninnilerimizde, manilerimizde, türkülerimizde ve şarkılarımızda hüzün hâkimdir.

     

    Edebiyatımızda da hüzün en yaygın temalardandır. Ayrılık, gurbet ve ölüm konuları işlenirken hüznümüz anlatılmıştır. “Edebiyatımızda Hüzün” Türk edebiyatının son 200 yıllık geçmişindeki hüzün haritasını ortaya koyuyor. Erken ölen şair ve yazarlar, çocuklarını ve yakınlarını kaybeden edebiyatçılar türlü hastalık ve çeşitli sıkıntılarla mücadele eden yazı erbabı, bu kitapta önümüze çıkıyor.


  10. İZİN VER

     

    İzin ver, yanıbaşına bir an oturayım.

    Elindeki işleri daha sonra bitirirsin.

    Yüzünü görmesem gönlümün ne rahatı ne huzuru kalır;

    İşim sahilsiz bir çalışma deryasında ucu bulunmaz bir didinme olur.

    Bugün yaz mevsimi iç çekişleri ve fısıltıları ile penceremdedir

    Ve çiçeklenen bahçemin sarayında, arılar ozanlıklarını deniyorlar.

    Şimdi seninle karşılıklı sükun içinde oturup,

    Bu sessiz ve coşkun huzurda hayata bağlılık türküsünü söylemenin zamanıdır.


  11. Uymuş mu Uymamış mı?

     

    Çiftçiye tarla

    Tarlaya öküz

    Öküze saman

    Ne de güzel uymuş.

     

    İnsana sofra

    Sofraya çorba

    Çorbaya ekmek

    Ne de güzel uymuş.

     

    Dam üstünde saksağan

    Vur beline kazmayı

    Alakaya maydonoz

    Ne de güzel uymuş.

     

    Eyleme fikir

    Fikire insan

    İnsana akıl

    Ne de güzel uymuş.

     

    MüRiD

     

    Bu son özgün çalışmamdı. Yorumlarınızı bekliyorum. :D Bu ne ya işi gücü bıraktık nelerle uğraşıyoruz. Hasbinallah.

     

     

    Alakaya maydonoz

    Gel bana bazı bazı

    Annem bizi çok sever

    Yaşasın 23 Nisan :)

     

    Madem böyle bi yeteneğiniz vardı da niye rahmetlinin konuşmalarında bulunup da onun vecizelerine aksetme şerefini(!) kendinize çok gördünüz?.. Canlı olarak görmek, yaşamak daha bi zevkli olurdu, tek taraflı tadı çıkmıyor...


  12. Bunu eklemesek hiç olmazdı. Sayfa öksüz ve yetim kalırdı mazallah :) Tamam bu son :D

     

    Rahşan’a

     

    ELELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ

    Birlikte öğrendik seninle

    Avcumuzda yüreği çarpan

    Kuşa sevgiyi

    Elele duyduk kumsalda denizin

    Milyon yılda yonttuğu

    Taşa sevgiyi

    Tırtılları tanıdık seninle baharda

    Tırtılken daha sevmeyi öğrendik

    Sevgiden üreyen kelebeği

    Toprağı evimiz gibi sevdik seninle

    Birlikte sevdik kuru toprakta

    Ev küren köstebeği

    Köstebeğinden toprağına taşına

    Tırtılından kelebeğine kuşuna

    Elele sevdik bu dünyayı

    Acısıyla sevinciyle sevdik

    Yazıyla kışıyla sevdik

    Köy-köy ülke-ülke

    Gökler gibi sardı dünyayı

    Yağmur gibi sızdı dünyaya

    Dünya kadar oldu sevgimiz

    Elele büyütüp elele derdik

    Elele derip insana verdik

    Verdikçe çoğalan sevgimizi

     

    (1980)


  13. YAPAMADIĞIMIZ

     

     

    Akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi

    Soyunmak vardı derdinden evrenin

    Bir entari serinliğini giyinmek

    Kendi derdini tespih gibi çekmek elinde

     

    Yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü

    Karşında polisiye roman okumak vardı

    Sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz

    Sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak

     

    Oturmağa konuklar gelmesi bazen

    Çevresinde bir masanın kaygısız

    Sıcacık konularda bir demli çay gibi

    Bilmedik komşularla konuşmak

     

    Dünyamızla uyuşmak vardı

    Oyunda sonunu görmeden oynamak

    Sevinebilmek kazandığına

    Yitirdiğine yerinebilmek

     

    Düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten

    Kamaştıkça örtebilmek gözlerini

    Düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini

    Uyayabilmek vardı vaktinde rahat

     

     

    UYUM

     

    Boşluğa bulut

    Buluta yağmur

    Yağmura toprak

    Ne güzel uymuş

     

    Gündüze güneş

    Güneşe tarla

    Tarlaya başak

    Ne güzel uymuş

     

    Başağa buğday

    Buğdaya insan

    İnsana emek

    Ne güzel uymuş

     

    Emeğe eylem

    Eyleme yürek

    Yüreğe sevgi

    Ne güzel uymuş


  14. Eleştiriiii

     

    Allah'tan kısaymış şiir,

    Yoksa ölürdüm okurken,

    Hakikaten de ölür müydüm!

    Ölemez miydim yoksa?

    Ölürdüm, ölürdüm...

    Şiir dedikleri bu mudur!

    Peki ya şair dedikleri!..

    Herkes gezer dolaşır,

    şairim diye memlekette...

    Ne saçma şiirler ne saçma,

    Saçmanın da çok ötesinde birşey

    Mümkünse hemen kaçma.

     

    MÜrİd

     

     

    Saça göre tarak vurulmuş, al birini vur ötekine:) İşte, şiir böyle öldürülür! Allah'tan rahmet dilerken; şiiri yaşatan Üstad ve O'nun gibiler var diye hamdediyoruz. Ayrıca çok da güzel tariz yapıyorsunuz vesselam;)

     

    P.S. : Uçlardan bi giriş yapıldı, bilmem canım öyle istedi. Şimdi buna nazaran daha düzgün satırlar gelecek...


  15. SONRA

     

    Burada bitsin mi hikaye?

    Başlasam mı yeniden her şeye?

    Yine tanrı mı olsam?

    Yaratsam mı kendimi?

    Ateşle havayla suyla mı?

    Yalnız eniyle boyuyla mı?

    Neyle kursam?

    Boş mu versem tanrılığa?

    Bir başıma otursam...

    Ne ateş ne hava ne su,

    Ne en ne boy,

    Ne Habil ne Kabil,

    Ne soy,

    Ne ben ne tanrı...

×
×
  • Create New...