Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Ü.Y.

Editor
  • Content Count

    416
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    5

Posts posted by Ü.Y.


  1. Herkese selamlar

     

    İşte! Müteharrik sayfalara kara çalma diye buna derler. Kastım, Çile elbette.

     

    “Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım, bu çöpleri ise ancak; kediler ve köpekler karıştırır.”

     

    Diyor Üstad. Bir kere bu münasebetsizliği tevil etmeye lüzum yok. Nitekim Necip Fazıl’ın sözü yerli yerinde, muhatabının alnına ok gibi saplanmasını bilir. Bunun; ne olduğunu, kim olduğunu neyin veya kimin kulu olduğunu bilmediğim Murat Bardakçı da farkında sanki. Fakat Murat Bardakçı zeki (!) “Şairin bu yazdıkları da özel hayata girmiyor mu?” diye soranlara da cevap da vermiş.

     

    Edebiyata, fikre, hisse, mantığa, ele, kola, ayağa, kulağa, bakışa, yön veren bu eserin, Çile’nin, çöpe gönderilmiş mektuplardan ilham alması? O pak sayfaların nefs ile nakış nakış işlenmesi? Kah kih koh ko lan. Çile bir inşâdır. Zahiren kimilerine göre gösterişli değildir, çoğu iki satırdır, kâğıt israfıdır. Lâkin malzemesi ise ucuz ve âdî değildir bu kıymetli eserin. Derme çatma bir yapı ile karşılaşmazsınız kapıdan içeri girdiğinizde. Ve sair.

     

    Sözüm ona, mesele Çile tabii burada, edebiyat. Kimi yer bunu kimi yemez. (Yiyenlere afiyet olsun. Hatta benden de şeftalili soğuk çay!) Çile’nin kaynağı mühim tabii, mühim olmasına da… Hayvanat ile insanları ayırt etmek için bu eseri yem etmek ne kadar doğru bilemedim.

     

    Mektuplar fotoğraf albümüne eklenirse indelhace pisipisiler, kuçu kuçular gelip beslenir. Karda kışta kucak açabiliriz onlara.

    Konuyla ilgili naçizane görüşlerim bunlar. Bir iki mevzuyu da daha sonra aktarmayı münasip görüyorum. Bu arada sizler kadar tanımıyorum, idrak edemiyorum Üstadı. Dolayısıyla hata varsa düzeltmenizi rica ederim. Farklı mülahazalara da her daim açığım… Medar-ı nazar itibariyle olursa elbette.

     

    Sözlerimi @Mümin’e bir iki tavsiyede bulunduktan sonra sonlandıracağım. Dikkate alınır ya da alınmaz, ben o kısım ile ilgilenmiyorum. İlkinde çok hiddetlenmiştim ama ikincisinde üzüldüm Mümin. Ciddi bir sorunun var. Alınganlık. Olabilir… Ben de 17, 18 yaşında böyleydim. (Bazı arkadaşlar şuan eminim ki tebessüm ediyor ve ‘bilmez miyiz’ diyor.) Bu bir illettir. Çok şükür 'genel olarak' aştım diyebiliyorum. Aşılamayacak bir şey değil bu. Dört kere okudum yazılanları. Sonuç: sana yönelik bir ima dahi yok. Komut: rahat ol… İİkinci olarak, dikkatimi çeken bir ifaden oldu. “Dikkat etmedim ama en uzun mesajınız bu olabilir forumda.” Demişsin. Sen dikkatli birisin bence. Özellikle kontrol ettiğini düşünüyorum. Yanılıyor muyum? Hatta yazılanları word dosyasına kopyalayıp sözcük sayısını dahi kontrol etmiş olabilirsin. Evet... Su-i zan... İşte bu da benim problemim ve kabul ediyorum. Ama buna sebep olmamak lazım, değil mi???

     

    Not: Bu arada ben tavuğum...

    • Like 1

  2. Mühim bir meseledir. Benim de altını çizerek söylemek istediğim bir takım şeyler var.

     

    Tazir kardeş, tartışılmaya değer bir noktaya parmak basmıştır. Evvela ona teşekkür ediyorum ve farklı bakış açılarıyla başlığa yön verecek arkadaşların da katılımını bekliyorum.

     

    İkinci olarak meseleyle alakalı sıkıntıları dile getiren ve birtakım haksızlıklardan, şeni icraatlardan yakınan Fatih Akkaya ve Faruk Çakır'a katıldığım hususlar elbette var. Fakat Fatih Akkaya'nın kanıt diye sunduğu örneklerde eksiklik görüyor, ifadelerinde hatalı genellemelere düştüğünü belirtmek istiyorum.

     

    Bir kere 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 15. Maddesi şöyle diyor: "Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır." Ve bitmiyor. "Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir."Görüldüğü gibi kanunda bir esnekliğin var olduğu açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur ki bu zamana kadar bu maddeyle ilgili herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir.

     

    İkinci olarak "Batı ise bugün "yüzyılın pedagojik yanlışı" olarak değerlendiriyor, karma eğitimini" ifadesi bir hatalı genellemedir. Bazı bilim adamlarının araştırma çıktılarının karma eğitimin zararlarını işaret ediyor oluşu, hatta ispatlıyor oluşu, (tüm) Batı'nın karma eğitimin yüzyılın pedagojik yanlışı olarak değerlendirmesi anlamına gelmiyor ki bunun için henüz yeteri kadar kanıt olmadığını yine batılılar da ifade etmektedir. Ayrıca cinsiyetlerin ayrılmasının olumlu etkilerine dair çalışmaların sonuçlarının da belirsiz olduğunu belirtmekte Smithers ve Robinson (2006).

     

    Üçüncü olarak evet, kendisinin ve Prof. Mokrosch'un da belirttiği gibi bu bir trenddir. Bir eğilim. Tıpkı karma eğitimin de bir zamanlar trend olduğu gibi Tak, olmadı. Şimdi çıkar. Hımm oldu gibi. Başka yok mu, bir de şu var. Dene bakalım. Ne bu ya? Tamam eğitim programları gözden geçirilip değişikliğe tabii tutulmalı. Ama bunun bir sistematiği olmalı ki Batı bunu bizden daha iyi gerçekleştiriyor. Biz bunun altından kalkamayız. Denemesi bile iltibasa yol açacaktır. "Örnek aldığımız Batı'da yıllardır karma eğitim sorgulanıyor" evet Avrupa en azından artısıyla eksisiyle tek cinsiyetli eğitimi ve karma eğitimi konuşuyor, tartışıyor, araştırmalar yapıyor ve bunları yorumluyor. Peki biz? Lütfen yok.gov.tr 'ye girin, Ulusal Tez Merkezi'nde aratın bakalım, konuyla ilgili herhangi bir bulguya rastlıyor musunuz? Dolayısıyla ön incelemeler muhakkak yapılmalı, araştırmalarda cinsiyet değişkeni göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizde bir tane araştırma yok ki tek cinsiyetli okullara geçiş yapılma ihtimali olsun.

     

    Dördüncü olarak demiş ki "son on yıldır bu sistemden ayrılma trendi yaşanıyor." Valla mı? Benim baktığım kaynaklar öyle demiyor ama:

     

    Görelim:

    "Kamuya ait tek cinsiyet okulları sadece yedi Avrupa ülkesinde ve bölgesinde yer alır. Avrupa'da tüm seviyelerdeki kamu okullarının çoğu karma eğitim vermektedir. Kamuya ait tek cinsiyet okullarının olduğu yerlerde, bir ülkeden diğerine sayılar değişmektedir. İskoçya'da sadece bir tane, Galler'de 7 ve Malta'da 25, Kuzey İrlanda'da 77, İrlanda'da 120 ve 400'den fazla İngiltere'de bu tür okullar vardır. Yunanistan'da 27 tane erkeklere özel kamuya ait dini tek cinsiyet okulu vardır. İrlanda'da bu tür okul sayısında düşüş gözlemlenmektedir.

     

    İrlanda'da tek cinsiyet ilköğretim okullarında okuyan öğrenci sayısında azalma vardır. 1975 yılında çocukların %60'ı bu tür okullardayken bu oran 2005'te %20'ye düşmüştür.

     

    Benzer bir durum ortaöğretimde de geçerlidir. Ancak, erkeklerden çok kızlar bu okullara gitmektedir. 1980'de %50'den fazla erkek %60'dan fazla kız tek cinsiyet okullarına gitmekteydi. 2005'te erkeklerin %30'u kızların ise %42'si bu tür okullara yönelmekteydi.

     

    Çoğu ülkede kamuya ait tek cinsiyet okulları çok yaygın olmasa da bu okullar tüm ülkelerde özel sektörde bulunur. Bu kurumlar kamudan destek alabilir ama mail olarak tamamen bağımsızdır. Çoğu durumda bunlar dini okullardır (Katolik, Protestan ve Müslüman). Sadece birkaç ülke bu tür okulların kurulmasının temel nedenlerinin özel pedagojik hedefler olduğunu rapor etmişlerdir. Ancak, çoğu ülkede bu sektör gelişmiş değildir. "

     

    Yaa böyle işte.

     

    Ama Fatih Akkaya'nın son cümlesi çok güzel ve destekliyorum: Meclis'e tavsiyemiz şudur:

    "Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılsın. İsteyen veli çocuğuna ayrı eğitim aldırabilsin."

     

    Evet arkadaş, seçenekler olmalı. Bu, tek yönde gitme zorunluluğu, olmazsa olmaz bakış açısı ortadan kalmalı. Ama zaten kanunda eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir diyor. Bence Kanunun meclise hatırlatılması, üzerinde düzenleme yapılabileceğinin söylenmesi yeterli olacaktır.

     

    Faruk Çakır ise tam ütopik kafa şu durumda. Karma sınıflar kaldırılsın diyor. Bizimki emeklemeden yürümek, yürümeden koşmak istiyor. Türkiye'de zaten ortaöğretim kurumlarında (özel) artık bu imkan var. Örneğini verdiğim yedi Avrupa ülkesinde de özel kurumlarda sunuluyor bu imkan.

     

    Bütün bunlara rağmen bu çırpınışların nedenini ise anlıyor, hak veriyorum. Burası lütfen yanlış anlaşılmasın. Yoksa ben karma eğitimi desteklemiyorum. Ben hakikat ehli, gözünün ucunun günaha değmesini istemeyen, kendi doğasına uygun olarak yaşamak isteyen insanların seçenekleri, dini bakımdan yaşam kaliteleri  artsın istiyorum Ve de yazarlarımız dini hususlara uyan & uymayan hal ve hareketleri, yöntem ve teknikleri bilimsel açıdan incelemeye çalışırken, konuyla ilgili kanıt gösterirken ihtiyatlı davransın istiyorum.

     

    Çünkü cühuda bu şekilde medar olunabilir. Umarım kastımı anlamışsınızdır. Ayrıca ilgilenirseniz ve tahammül edebilirseniz buyrun:

     

    http://eacea.ec.euro...ports/120TR.pdf

     

    Eleştirilerinizi bekliyorum

     

    Saygılar

    • Like 1

  3. Selamlar

     

    Konuyla alakalı söylenecek pek çok şey var. Özellikle bayanların işi zor. Bu durum karşısında güçlü olmak zorundalar ki ellerinden geldiğince seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Allah gayretlerini boşa çıkarmasın inşallah. Bu, çok acı verici bir şey. Benim de üniversite yıllarından birkaç hatıram var, namaz vakitleri ve kıldığım yerler ile ilgili olarak. Birkaç defa sıraların üzerinde kılmak durumunda kaldık, birkaç defa da bölüm başkanımızın odasında. İkinci öğretim olduğumuz için çoğu zaman akşam namazlarını ağaçların altında kıldık. Ve de yetişebilme ihtimalimiz varsa koşarak gittiğimiz camide. Çoğu derse de geç girme gibi bir lükse sahip olmadığımız için... Zorlandık,yorulduk, Allah affetsin bazen bıkkınlık hissine kapıldık. Ama düşünüyorum da en keyif aldığım namazlarım yine onlardı. Şimdi o lezzeti tadamıyorum sanki.

     

    Sözü uzatmayayım. Boğaziçililer video ve bir blog hazırlanmış. Ben de onları paylaşmak istiyorum.

     

    http://www.haksozhaber.net/bogazicinde-ogrenciler-mescit-istiyor-video-34309h.htm

     

    http://bogazicinemescid.blogspot.com/

     

    Allah yardımcıları olsun


  4. @Ssimeranya Bir şeyler çağrıştırması güzel, Ssimeranya. Yalnız emin olmak için sormak mecburiyetindeyim. Kastınız "Que Será Será" mı? Eğer öyleyse ilginçtir ki severek takip ettiğim bir dizi var; House Md. Orada dinlemiştim ilk defa. Lakin bu çağrışım bende neden olmadı tereddüt ettim bir an. :)

     

    Vivaldi, -bana kalırsa- insan ruhunu zirveye taşıma iddiasında. Bunu hissedebiliyorum. Ama Vivaldi dinlerken zirveye tırmanıp oradan aşağıya atlayan insan evladını da gördüm :) Kontrolü bırakmamak lazım.

     

    Çağrışım ve tereddüt demişken, Bir "Tereddüt'ün Romanı" geldi aklıma. Ve dahi "Yalnızız".


  5. Selamlar

     

    Bu mevsim kimimiz için enfes, kimimiz için suûbetli geçmekte. Öyle bir mevsim ki bu, maalesef kimimizce keşfedilemedi belki de. Acı da verse, romantik de geçse, anlaşılamadıysa da üç güzel ayın ilkini devirdik sayılır. Ben de tüm duyguları kapsayan bir müzik dinleyin istedim. Hem de eserleriyle pek çok müzisyene fevkalade ilham kaynağı olan, "Se questa non piace, non voglio più scrivere di musica"* ifadesiyle kat'i bir duruş sergilen "Kızıl Rahip" Antonio Vivaldi'den...

     

    Paylaşacağım eser, Four Seasons'ın bir parçası olup, kendi içinde de Allegro non molto, Largo, Ellergro olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Favorim olan birinci bölüm, sanki romantik-bedbahtlar; ikinci bölüm tahmin edileceği üzere, keyfi çıtır olanlar; üçüncü bölüm ise bu mevsimden müspet yahut menfi nasibini alamamış kimseler için yazılmış.

     

    Vivaldi'nin, HÂLIK olan Allah'ın mevsimlerini fotoğraflayışı ve bunları notalarla belirgin hale getirişi takdire şayandır. Siz ne dersiniz?  

     

     

    *Eğer bunu beğenmediyseniz, bir daha müzik yazmayacağım.

     

    http://www.youtube.com/watch?v=FCLpqkIDlXs

    • Like 2

  6. Selamlar

     

    Konuyu açan arkadaşa teşekkür etmeli. Eskiden türkü benim için bir şey etmeyen bir tarzdı. Türkülerden uzak büyüdüm maalesef. Dolayısıyla "öz" kavramına yakınlaşmakta zorluk çektim. Belki türküleri yaşayan ve anlatan bir arkadaşım olsaydı, öz'e bu kadar yabancı da kalmayacaktım. Türküyle aramızdaki mesafe çok değil, iki yıl önce azalmaya başladı. Boğaziçi Klasik Müzik Korosu'nda dinlediğim eserin sözleri pek etkilemişti beni. Bizden olduğu belliydi. Sahibini ve diğer yorumcuları araştırmaya koyuldum. Aralarında Neşet Ertaş vardı tabii ki. Vuruldum tam anlamıyla. Çünkü yine aynısı olmuştu. İnsanın kendi öz kültür unsurlarına dışarıdan ulaşması kadar korkunç bir şey var mı?

     

    Türkü kadar samimi bir şey daha varsa bana söyleyin, onu da bilmek isterim.

     

     

    Suda balık oynuyor

    Canım sana kaynıyor

    Süştüm merhametsize

    Hiç halimden bilmiyor

     

    Leyli leyli köylü kızı

    Sen allar giy ben kırmızı

    Yine doğdu tan yıldızı

    Doğmaz olsun tan yıldızı

     

    Suda balık yan gider

    Açma yaram kan gider

    Açma güzel sineni

    Cahilim aklım gider

     

    Leyli leyli köylü kızı

    Sen allar giy ben kırmızı

    Yine doğdu tan yıldızı

    Doğmaz olsun tan yıldızı

     

    http://www.youtube.com/watch?v=iNhJ5nQ4GY4

     

    http://www.youtube.com/watch?v=kbC6gkzufSs


  7. Ben sizi diğer başlıklarda teker teker kıstırıp bir güzel harcamayı da bilirim. Allah Allah yahu, dün çoluk çocuk diye dalga bile geçmediğimiz, 'aman delidir, yazıktır bulaşmayalım' diye uzak durduğumuz tipler başımıza cumhuriyet öğretmeni kesilmiş, 'Araştırmalarıma devam ediyorum' diye artistlik yapıyor.

     

    O başlıklarda harca bakayım sen beni, vallahi suçlu suçsuz herkese saldırırım. Ben de baaaazı başka başka başlıklarda konuşurum. :D İstersen engel ol, hah! Sanki tutabilecek. Ukalalık etmek istemiyorum ama (EDIT / NFK-Fan). Seninle mi ayakta bu site? Şaşarım aklına. Bir kere bana diyene bakın. Bu adamın tüm yazdıklarına bakın. Hep hava. Araştırmalarımı sürdüğümü ifade etmem nasıl da rahatsız etti? Kompleks küpü. Hemen İngilizce, İspanyolca sıraladı. Ben filoloji, linguistik profesörü oldum mu dedim? Nihayetinde eğitimci olduk. Türkiye'nin ezik kesimindenim yani. Sanki bilmiyoruz. :D ... Diyorum ve noktalamıyorum tabii ki. Latife efendim latife. Trradomir kimdir, nedir biliyorum. Uzun uzun anlatmaya gerek yok aslında. Sevdiğim şahsiyetlerden ikincisidir bu sitede.Birincisi cihattır. 5 Aralık doğum günüydü sanırım. Eğer okuyorsa, mesajım şudur: "Kutlu olsun. Umarım yaşadığın şehirde her şey yolunda gidiyordur. Yüzünden ve kalbinden tebessüm eksik olmasın."

     

    Butimar ve TSerenad'a teşekkür etmek istiyorum.Hatırlanmak güzel. Butimar seninle aynı dönemde değildik maalesef. Fakat her işte bir hayır vardır. Biliyorsun ve anlıyorsun beni. Dolayısıyla burada kesiyorum :)

     

    Selamlar


  8. Çın çın çın! Serçe parmağım kulağımın ta içine girdi.

     

    Geçmişe baktığımda... Evet ilk olarak aklıma yaptığım yazım yanlışıyla dalga geçildiği geliyor. Bir Harvard meselesi vardı. Harwart yazmıştım. Trradomir mikrobu* da şöyle demişti:

     

    Aman efendim, laf lafı açıyor, şimdi de gelelim Harward mevzuuna. Çok bilmişlik olarak yaftalamayın fakat o üniversitenin ismi w değil, v ile yazılıyor. Hatta Harvard'lıların üniversite hakkında bilgi sahibi olup olmadığını merak ettikleri kişilere Harvard'ın nasıl yazıldığını sorduğu da vakiidir, Fehmi Koru'nun bazı hikayeleri var bu konuyla ilgili. Kendisi de Harvard mezunudur malum. Ben burada düzelteyim de, ileride, farklı bir yerde başınız ağrımasın.

     

    Sinir olmuştum, sinir! Yıllar geçti, Türkçe öğretmeni olarak şimdi konuyu açan şahsın yazım ve imla kullanımına bakıyorum da... :) "Neyse!" diyorum.

     

    Unutmadığım şeylerden bir tanesi de Gökhan Öztürk'ün şikayeti üzerine silinen yazımdı. Her ergen, ölüm üzerine bir şeyler yazar değil mi? O olgun (!) şahsiyeti yöneticiye yönlendiren şey, intihar edeceğim endişesi değil; böyle ciddi bir sitede o tarz ifadelerin yer almaması gerektiğine ilişkin bir düşünceydi. Ayırca, kendi yazdığı şiirlerden bir tanesini bestelemek istediğimi ifade ettiğimde, çok da enteresan bir tepki ile karşılaşmıştım. : ))

     

    Zamanında burada futbol ile ilgili de çok şey paylaştım. Büyükdogu, ilcege ve Beşiktaşlı bir ağabeyimizle kapışırdık. Olay olunca, "Bir daha yazarsam Galatasaraylı olayım!" diyerek tepki gösterdim. Sonrasında ise yazılanları okumakla yetindim. Pek de zevkli olmadı işin gerçeği.

     

    Benim muhatap olduğum kişiler: N-F-K Fan pürneşe, nedamet, nevbahar, büyükdogu, ilcege, cihat, vakıfahmet, adles, dervish vs idi. Ara sıra çuval devirdiğimde mehmet'in kapısını çaldım. Bazen de reyhan'ın... Balaban çok erken ayrıldı. İletişim pek kuramadık kendisiyle.

     

    Muhatap olmadığım kişiler de vardı. Yöneticilerle ve bazı sorunlu tiplerle pek işim olmadı. Trradomir hariç :rambo:

     

    Ben girdiğimde site çok yeniydi ya. Düşünün ki Serbest Kürsü ikinci sayfasındaydı. Ben o zamanlar "Herkes bu siteyi görmeli, kullanıcı sayısı az, paylaşım yapan az." derdine düşmüştüm... Yalnız günler, aylar,yıllar geçtikçe sitede inanılmaz şeyler oluyordu. Çok heyecanlıydı. Saatlerce msnde dedikodu yaptığımızı hatırlıyorum. Tabii kuru kuru dedikodu bize yakışmazdı. Davut ile dedik ki karışalım şu deli kervana :) Davut ile yazışırken, şikayetler geldi. Kimse Davut'un profiline bakıp pembe renkli ikonu görmedi tabii ki. Davut, GÖZE adlı kullanıcı idi. O muhabbet kısa sürse de, bazıları dalga geçmeyi sürdürdü.

     

    Bu sitede en uyuz olduğum şey milletin sürekli kullanıcı adını değiştirmesiydi. Dengesiz bir yapının bu değişikliklere tahammülü olabilir miydi? Elbette hayır. Kesinlikle adapte olamadım. Şimdi arkadaşlar yazıyor, eski adım şuydu, buydu. İdrak etmeksizin geçiyorum.

     

    Ben ilk defa bu site sayesinde elime kağıt kalem aldım. İlk şiirimi, denememi, hikayemi burada paylaştım. Kendi Yazdıklarınız bölümündeki başlıklarıma veda ettikten kısa süre sonra internet günlüklerine de son verdim. Uzun süre hiçbir şey yazmadım, nesnel yargıların içerdiği makaleler dışında.

     

    Şimdi kendimi öğretmenlik yaptığım okula ve araştırmalarımı sürdürdüğüm Marmara Üniversitesi'ne Twitter'a, ve Rebab'a verdim.

     

    *Mikrop: Çıplak gözle görülemez. Bulunduğu ortamdaki besinleri, kendi bünyesine yararlı hale getirerek çoğalır, beslenir. İhtiyaç duyduğu besin maddelerinin hepsini üretebilir.

     

    Saygılar sevgiler.

    • Like 4

  9. Güzel bir konu aslında. Paylaşım için teşekkürler. Ben de bugün gazetede okumuş fakat biraz homurdanmıştım. Ben bu sorunun çözümüne şu açıdan bakıyorum:

     

    Bu koruma işinin sadece aile kontrolü ile gerçekleştireceklerini sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Çünkü çocuğun zamanını en fazla geçirdiği yer okuldur. Burada öğretmenleriyle ve özellikle akranlarıyla geçirdiği zaman çok daha önemli. O yüzden okullarda medya eğitimi & okuryazarlığı şart. Yakın zamanda müfredata girdiyse ve nicel olarak başarı sağlansa da nitel olarak bir verim aldığımız söylenemez. Bunun hemen gerçekleşmesi zaten mucize olurdu fakat kendimizi de kandırmamalıyız. Bu dersin yerine matematik fen konulduğu takdirde hiçbir olumlu sonuç alamazsınız.

     

    Elbette aile birtakım tespitleri yapmalı ve önlemini almalı. Ama yetmiyor işte. Yetmeyecek de.

     

    • Like 1

  10. İyi geceler

     

    İşin içinden çıkamıyorum, Cumhuriyet Tarihi sınavı yalan oldu... En iyisi oyalanmak :)

     

    Başlık dikkatimi çekti bir hayli, çünkü zamanında ben de buna benzer iki başlık açtım. İki başlık açtım ama gördüğüm rüya sayısı çok daha fazlaydı. Keşke bir kenara not etseymişim onları da. Unuttum gitti şimdi.

     

    Bilirim çok tuhaf şeyler olur. Yüzünü hiç görmediğin insanlar şekle şemale bürünüp karşına çıkar. Sanki yatmadan önce hepsinin ruhu ile anlaşma yapmışsınızdır buluşmak için. Hoş, çoğu zaman da anlaşmaya uymazlar. Çoğu da son anda gelir. Sizinki benimkilerden daha farklı olmuş. =) Bir grup dinamiği, paylaşım var ortada bir kere. Güzel.

     

    Ben rüyanızı tabir edecektim acizane ama belki daha sonra. Duygusal anlar yaşanıyor çünkü.

     

    Dua ile.

    ...

    Offf bu Bekir Sami beye ben ne diyeyim şimdi.

    • Like 1

  11. Selamlar

     

    Yeniliğe doyamıyorsunuz gençler! :) Hep daha ileri ve daha iyisine gidiyor www.n-f-k.com . Faaliyetler takdire şayan. Fikri sunan, yürürlüğe koyan ve emek veren sizlerden Allah ebeden razı olsun. Bize bu güzelliği durup seyretmek düşüyor gibi olsa da hayır, dua ediyoruz. Her türlü yardım için de hazırız. Bu noktada diğer arkadaşlarıma (Gece Güneşi, Tunç Yürekli Türk, Evis, Nikoloji, Gökan Öztürk, Miralay, KubilayKarataş) ilgilerinden ve yardım eli uzattıklarından ötürü teşekkür etmek istiyorum. Görüyorum ki ve seviniyorum ki hepsi bu kıymetli işin bir parçası olmayı yürekten istiyor.

     

    Dualarla

    • Like 3

  12. "insan ne ile yaşar" bence bu okumaya değmez bi hocam verdi okudum.çok kötü değil lakin bi özelliği de yok.şahsen onun yerine başka bir kitap okumak isterdim.

     

    Wööh yani accayip ezdin hocam ya. :D Zaten okuduğum klasik sayısı altı yedi tane... Kapatıver üstünü be yavv görmee görmee! :D

    • Like 1

  13. Selamlar

     

    Dünya klasiklerinden okuduğum kitap sayısı bir hayli azdır. Çoğunu da başlayıp bıraktım. Sıkıldım. Sanırım klasikleri ciddi ciddi ele alma vakti geldi. Kaçışı yok !

     

    Tavsiye edebileceğim şunlar:

     

    "Fareler ve İnsanlar", "İnsan Ne ile Yaşar", eğer klasik sayılıyorsa "Simyacı"

     

    Yani :)

     

    Dualarla


  14. Selamlar

     

    Paylaştığınız linkleri inceledim. İlginç paylaşımlar, açıklamalar var gerçekten. Her şeyden önce Bediüzzaman'ın Büyük Doğu'ya olan hassasiyeti tüyler ürpertiyor. Davaya olan müthiş bir teslimiyet örneği...

     

    Son Devrin Din Mazlumları'nda da bu iki kıymetli insanın görüştüğünü öğreniyoruz.

     

     

    Bediüzzamanın İstanbul muhakemesi sırasında bende kendini yakından görmek ve

    İslâm yolunda çırpınan bu muhterem mücahidi göz ve kulak planında tanımak arzusu doğdu. Otel, kapısından itibaren Nur talebeleriyle doluydu. Kendimi haber verdim. Beni yukarı kata çıkardılar. O katta da hizmetine bakan talebeler Bu gençlerin yüzlerinde ziyaretimden memnunluk duyduklarını ilan eden mânâlar Beni, içinde, dar ve tek kişilik bir karyola bulunan bir odaya aldılar ve:

    -İşte Necip Fazıl!;

    Der gibi bir eda ile huzuruna çıkardılar.

     

    Derinlerden bakan hummalı gözlerin hâkim olduğu sakalsız bir çehrede, içine kapanık

    bir hâl Heybet hissinden ziyade, davasına teslim olmuş çilekeş bir insan intibaını aldım.

    Beni Büyük Doğu faaliyetimle tanıyorlar ve o tarihlerde henüz başlarında olduğum

    hapislerimi biliyorlardı.

    Bana iltifat ettiler ve aynen şu kelimeleri söylediler:

    -Seni Nur Risalesine 40 yıl hizmet etmiş (sene sayısını tam hatırlamıyorum; daha az

    veya daha çok olabilir) kabul ediyorum!

    Kendi kıymet hükümlerine göre bu gayet cömert iltifata teşekkürle mukabele edip

    huzurlarından ayrıldım ve ondan sonra kendilerini bir kere daha görmek fırsatına eremedim.

    İtiraf edeyim ki, beni 20 veya 40 yıl Nur Risalesine hizmet etmiş kabul etmelerindeki

    tevcih (sözle işaret etmesi) biraz garibime gitmişti. Ben Nur talebesi değildim ve olmama imkan yoktu. Benim kendisinde taktir ettiğim tek nokta küfre karşı mücadelesi ve düşman kutuplar üzerindeki iştirakimizdi. İslâmî kemâl davası ayrı mesele

     

     

    Necip Fazıl KISAKÜREK

    -Son Devrin Din Mazlumları-

    S: 244 - 245

     

     

    Üstad Necip Fazıl'ın ifadelerindeki son cümlede geçen "İslâmî kemâl davası"ndan anlamamız gereken nedir? Acaba neden "ayrı mesele"

    Biraz üzerinde yoğunlaşmanızı rica etsem?

     

    dua ile


  15. Selamlar

     

    Eşref Bey çok güzel, yerinde bir paylaşım olmuş, teşekkür ederiz. Namaz, namaz ve her defasında namaz diyoruz. Ama saatler işler, onlar durur. Gerçekten nasip dediğimiz o gize ulaşmak neredeyse imkansız. İhsan edilmediği sürece, gideceğin yere varamazsın. Zeki Alasya'nın hizmet ettiği sahayı az çok biliyoruz. O da tıpkı üstad Necip Fazıl gibi "Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım." düsturundan yola çıkarak, pek kıymetli(!) bir misyon yüklenmiş. Yalnız şurada benim eklemek istediğim bir iki husus var. Demişsiniz ki:

     

    "Zaten ülkemizde kurulduğundan bu yana belli bir kesim tarafından teşekkül edilmiş olan sinema ve tiyatrolar ne zaman namaz kılınmış ki şimdi kılınsın."

     

    Durum öyle değilmiş. Bakın o açılış konuşmasında bunu şu şekilde açıklamış:

     

    "Bizim çalıştığımız bir yer vardı, orayı kapattılar, sonra tekrar açtıklarında orada namaz kılınmaya başlandı. Emek Sinemasını çok seviyoruz ve tekrar açılmasını istiyoruz ama açılınca orada da namaz kıldıracaklarsa açılmasın."

     

    Adamcağız haklı yani (!), endişeleri var... Bu kadar da açık ve net. Ben diyorum ki her tatsız hadise, her çirkin davranış, bizi gayrete getiren unsurlar olmalı. Tüm bunları avantaja çevirecek olan da biziz. Burada 'sabır' silahını çok iyi kullanmamız, onu adeta kalkan olarak kullanmamız gerekiyor.

     

    Diyor ya;

     

    Belâ sana kahretsin;

    Sen belâya selam et !

     

     

    Dua ile


  16. Selamlar

     

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde okuyorum. Bir - bir buçuk hafta önce eğitim fakültesinden yurda dolmuşla giden bir kıza tecavüz edildi. Kız yurda gitti ve intihar etti. En son komadaydı yavrucak. Gerçi, bir ölüden farkı var mı?

     

    Aynı dolmuşa biniyoruz, bir buçuk haftadır. Yaşadığımız korkunun tarifi yok. Mutlaka o pisliğin arabasına bindik, para uzattık, "Gençlik Parkı var abi" dedik. Her akşam bunları düşünüp de biniyoruz dolmuşa. İkinci öğretim olduğumuz için, iş daha da bi' vahimleşiyor. Bu akşam sağolsun sınıftan bir arkadaş bıraktı eve. Peki yarın? Sonraki gün? İki hafta sonra?

     

    Polis molis geziyor şimdi ortalıkta, yalandan.

     

    İdam ne ki ya? Gelsinler benim görüşümü alsınlar.


  17. Yazmayalı uzun zaman oldu. Neredeyse üç sene... Üç senenin sonunda hayallerimin nasıl tükendiğini gördüm bugün, eski yazılarımı okuduktan sonra. Acının beni nasıl tetikleyip yazmaya ittiğini gördüm yeniden. : ) M R A N adlı güzel bir başlıkmış... İçinin ne kadar dolu olduğunun şimdi farkına vardım.

     

    Yaşamıyormuşum ki ben o zamanlar. Ölüden farksızmışım. Ve bugün yeniden öldüm ben. Artık yeniden yazmak, kızgın kumlara ayaklarımı yeniden daldırmak istiyorum. Daldırayım ki daha çok yanayım.

     

    Okuduğum hikaye ve şiirlerin sonrasında yüzümde beliren o buruk tebessümün samimiyetini özlemişim.

    Ben çocukluğumu, basit cümlelerimi çok özlemişim...

     

     

    23.03.2008

     

     

    Yağmurla Beraber

     

    Parasını ödedikten sonra kağıtları eline aldı ve kapıya doğru yöneldi. Kağıtları ikiye katlayıp çantasına koymak istemiyordu.. Yuvarlayıp cebine koymak en iyisiydi.. Öyle yaptı.. Kapıyı açtı ve bir adım attı ki deli gibi yağan yağmurun altında buldu kendisini Dün gece aklına geldi önce. Annesi tarafından tartaklanan sonra da yatağına fırlayan minik bir yavru gibi yorgana sarılmış, sessizce ağlıyordu gözyaşları da bu yağmur gibi sağanak sağanak akıyordueli birden, cebindeki itina ile yuvarlanmış kağıtlarına gitmişti.. Islanacaklardı onlar da yastığı gibi.. Katlayıp çantaya koymaktan başka bir şey yapamazdı Katlarken, az önceki gösterdiği özeni bu sefer göstermiyordu. Üstelik elleri daha da bir kaba davranıyordu onlara.

    Geç kaldığını hatırlamıştı. Gitmeseydi olmaz mıydı sanki ? Bıkkınlık vardı halinde Yağmur yağmasaydı bu beş dakikalık yol, ona 5 km gibi gelecekti. Adımlarını sıklaştırdı Paçalarına baktı.. Islanıyorlardı. Sıçratmak için ayrı bir çaba gösteriyordu. Buna rağmen paçalarına Bırakmam seni dercesine yapışan bu inatçı damlaları tutkuyla seviyordu. Damlalar tarafından sahiplenmek Ve kıskançlığın had safhada olduğu bu anda başkalarının saçlarına nazlı nazlı düşen bu yağmur tanelerini izliyordu. Delirircesine

     

    Geç kızım derken hoca, o da utangaç bir edayla yerine oturdu.Nerde kalmıştık? Pythagorası bitirmiştik? Şimdi Xenophanese geçiyoruz. O bir âşıktır çocuklar. Elinde saz, dilinde şiirler Böyle İtalyaya kadar gitmiştir...... Çantasından boş bir kağıt çıkartıp, not almalıydı. Bir an elleri o kağıtlara gitti. Hüzünle ve utançla baktı.

    Hapşuuu!!!

    Ona göre TanrıÇok yaşa kızım.

    Eyvallah hocamm =) demek geldi içinden Galiba hasta oluyordu. Gülüverdi Aklından Devrim Tarihi hocası geçivermişti bir an. Bir gün onun dersinde, telefonundan Mehter Marşı açmak istemişti. Coğrafyacıya da Aç oku da konuş. Mit mi bit mi anlarsın. demek istemişti de, ... Diyememişti.

     

    Hala gülüyordu. Ve bir an bir dostu tarafından tokatlanmasını düşledi. Ürktü Başkası olsa, karşılık verebilirdi Ama onun vurması demek, dilinin lal olması demekti Gözlerine bitmeyen gecelerin çekilmiş olması demekti. Tüyleri ürperdi bir an. Bir düş, ancak bu kadar gerçekçi olabilirdi. Çok keyfi kaçtı. İzin isteyip çıktı dersten. Merdivenleri hızla indi. Binanın kapısından dışarıyı kestirdi. Yağmur devam ediyordu

     

    Yağmur Bugün yağmur benim saçımdır.. Yeryüzüne dökülen upuzun.. ince ince.. Ve karanlık kokulu. Sen ki aşkta aldatıldın Yüreğin taş parçası. Dinle! Yağmuru dinle Teselli bu türküsünden. Her şey olur, her şey geçer.. Ve Hepsi biter O kalır


  18. Selamlar

     

    Kardeşim başlığı altında sorular sorular ne kadar da... şey... samimiyetsiz? Yara bere meselesi değil bu veliAhd. Sizden farklı düşündüğümü mü sanıyorsunuz ben de bunu anlayamadım. Bunu nasıl inandırırım size bilemiyorum. İki ayet hadis kopyala-yapıştırma yapmam gerekmiyor değil mi? Her gün gördüğümüz rezilliklerin canımı acıtmadığını mı düşünüyorsunuz? Şort giyen bir bayanın fiziğinde dolanan onlarca çift gözleri incelediğimde sinirlerimin tahrip olmadığını mı düşünüyorsunuz? Gözlere şenlik bir görüntüye davetiye bastıran o çirkinlikten tiksinmiyorum mu sanıyorsunuz?

     

    O halde fena halde yanılıyorsunuz.

     

    Evet Beylerbeyi'nin dediği gibi herkesin bir bakış açısı var. Aynı şeyi düşünüp, farklı dili konuşuyoruz yalnızca. Aynı yemeği farklı şekilde sunmak gibi düşünebiliriz buradaki mütalaaları.

     

    Ben sadece o sunuşu beğenmedim. Rica ederim, beğenmek zorunda bırakmayın beni.

     

    Eveet Beylerbeyi,

     

    Son bir haftada iki filme ve bir tiyatroya gittim. Müzik dinler, müzik de yaparım. Eh... Yani kralını gördük bunların desem yalan olmaz. Ayrıca yeri geldiğinde argo ifadeler kullanmaktan da kaçınmam... Fakat uygun yeri ve zamanı seçmekte çok başarılıyımdır. :) Yeri ve zamanı olmayan konuşmalar, gülüşmeler, mırıldanmalar beni fena halde rahatsız eder.

     

    Bu başlığı açtığımda farklı bir beklentideydim, beklentim karşılanamadı diyelim. N'olur buna bari bir itirazınız olmasın abiler...

     

    Saldırganlığım için özür dilerim. Özellikle yönetici abiden. Ah bu kadınlar yok mu?! Biz böyleyiz işte. Ortalığı karıştırdım gidiyorum şimdi.

     

    Değil mi?

     

    "Kızlar yine başardık." naraları atasım geldi içimden. Tamam tamam cidden şakaydı.

     

    Saygılarımla


  19. Selamlar

     

    Allahtan yazıp yazıp silmişsiniz. En masum haliyle bu kadar saldırgan olan bir yazının ilk hali nasıldır bilemiyorum.

     

    Bence de... Benim bir ayarım var aynı rebab gibi. Zaman zaman akort edilmek isterim... :)

     

    Artık günümüzde hakkı söylemek provokasyon, dini anlatmak yobazlık oluyor.

     

    Hakkı söyle elbet, konuş, tartış. Her söylediğin hak olmalı zaten. Bir mü'minden istenen de budur değil mi? Dini de anlat yani, İslamı anlatmak, insanın üzerine yüklenmiş bir misyon ise eğer, doğru yoldasın. Tebrik ederim. Ne var ki insan temsil-tebliğ ilişkisini gözetmeli. İnsan dönüp bir aynaya bakmalı.

     

    Eğer soyunmanın çirkin olduğunu söylemeyeceksek ağzımızdaki dilin ne gereği kaldı?

     

    Aksini iddia etmiyorum...

     

    Ayrıca Üstad'ın kitaplarında defalarca kullandığı kelimelerin burada sansürlenmesi de ilginç bir durum.

     

    Hadi o zaman hepimiz aşk ile bir defa daha buyuralım...

     

    Koskoca Hazreti Ebubekir, Peygamber efendimizin huzunda kafirlere küfür ediyor ve peygamberimiz de onu engellemiyor. Hem de ne küfür..

     

    İşte burası ciddiye alınacak bir kısım. Yürekleri titreten isimler; Efendimiz ve O'nun sıddık dostu... Bu paylaştığınız bilgiyi daha önce duymamıştım, okumamıştım. O yüzden şöyle bir duraksama yaşadım. Fakat geri adım da atmadım. Çünkü vermek istediğiniz kaynakta arattım, bulamadım. Onu bir hatırlasanız da öyle verseniz. Bu durumu ondan sonra konuşsak. Şimdi size "aa öyle miymiş?" deyip cahilce bir şey yapamam. Bu bilginin hangi ortamda nasıl söylenildiği çok önemli. Alimler, hocalar en ufak kelimenin muhasebesini yaparken ben kendime güvenip koca bir cümle için "hıı" "mııı" edemem. Bir bakalım neyin nesiymiş. İncelenmesi, üzerinde durulması gereken bir konu bu. Kaçak güreşiyorsunuz gibime geliyor.

     

    Sokakta soyunan bir kadının kocasını sorgulamanın nesi yanlıştır? Ayrıca anasını derken elini öpmeyi mi kastettiniz acaba?

     

    Bırak da kadının kocası düşünsün. Bu adamın beyin olarak da bir iktidarsızlığı varsa suçlu yine kadın değil, adamın ta kendisidir.

    Vay anasını sayın seyirciler derken, kadının ayaklarının öpülmesi gerektiğine işaret ettim. Az buçuk yaklaşmışsınız.

     

    Eğer "yok canım ben de çıplaklığa karşıyım ama sadece üslubunuza kızdım" derseniz o zaman sizden bu konuda bir yazı beklemek doğru bir talep olur sanıyorum.

     

    "Çirkinliği" "çirkin" bir şekilde ifade etmek ne demek?

     

    ...

     

    Aslında popülist yaklaşımı bırakırsak için gerçek yüzü kadınlara soyunmaları yönünde müthiş bir toplumsal baskı olduğudur.

     

    Üst sınıf kadınlar hep açıktır. Soyunmayan kadın hakim olamaz, reklamda oynayamaz, milletvekilliği yapamaz, üst sınıfa dahil olamaz.

     

    Bu ve bu gibi fikirlere katıldığımı söylememe gerek yok sanırım?

     

     

    Yazmak için yazmışsın. Hiçbir çözüm önerisi getirmemişsin, getirmemizi de istememişsin. Kanayan yarayı sarmadığımız, sarmaya çalışmadığımız sürece hastayı ölüme mahkum etmiş olmaz mıyız? Biz de bayanız herhalde. Tehlikenin farkındayız :) Bir gün evlenip mevleneceğiz, kalbini taşıyacağımız adamın gözlerini başkasından sakınmak isteyeceğiz. Dedim ya öz olarak farklı düşünmüyoruz.

    Ama bu sert ifadeleri okuyan, bizim gibi düşünmeyen her kadın emin ol daha çok açılıp saçılmak isteyecektir. Kadının ruhuna seslenmek aslında o kadar da zor değil.

     

    Of yoruldum.

     

    Son olarak beylerbeyi kardeşim, yazının aslında ulaştım teşekkür ederim. Belli olmuyor mu ulaşıp ulaşmadığım? :) Durup dururken şir-pençe kesilemez bir insan :) Bizim zamanımızda böyle yazılar anında kaldırılırdı ya hu, yoksa ben mi yanılıyorum? O da olabilir.

     

    Dualarla

    • Like 1

  20. Şimdilik mesaj üzerinde düzenlemeler yapılmıştır.

     

    Saygılarımla

     

    Fakat oranın yöneticisi yazıyı silince ufak düzeltmelerle buraya taşıdım...

     

     

    Selamlar

     

    Yazıp siliyorum... Yazıp siliyorum. Çünkü kendimden korkuyorum; böylesine sert bir yazının üzerine benim yorumlarım çok daha parçalayıcı etki yaratır diye.

     

    Konunun özüne girecek olursak, hemfikir olacağımız birçok şey var. Fakat çirkinliği çirkin bir şekilde ifade etmek, çirkin olanın kendisi kadar çirkin değil midir?

     

    Okulun forum sayfası ile bu forum arasında dağlar kadar fark yok mudur? Küfrün alıp başını yürüdüğü okulunuzun forumunda bile yöneticisi tarafından silinen bu yazıyı buraya nasıl layık gördünüz şaşıyorum. Yoo hayır şaşırmıyorum aslında.

     

    Bir de çok kıymetli blogunuzu bizimle paylamış olmanız da ayrı bir mevzu. Noktalı kısımları doldurmamız için çok yardımcı oldu sağolun... O kadar çok düşündüm ki dedim bir cevap anahtarına bakayım. "Aaa" dedim "nasıl düşünemedim ya."

     

    "Söylediğin her söz doğru olsun, fakat her doğru her yerde söylenmez" diyor birileri bilmem ipler misiniz?

     

    İktidarsızlık he... Vay anasını sayın seyirciler...

     

    Vaziyet içler acısı

     

    Sormayı unuttum, kim neyi düzeltti acaba bir de bunu öğrenirsem dehşet olacak. :D

     

    Cidden dua ile

    • Like 2

  21. -Ağır Günah-

    Varken bunca günah,

    Çekilmiyor bir kalbin ağırlığı.

    ...

     

     

     

    Çok doğru!

     

    Ben bu ifadeyi yuvarlıyor ve soruyorum kendime; kalp mi taşıyorum, günah mı. Düşünüyorum da,

    ikincisi ! smile.gif

     

    Yazık bana.

     

    Ama diyemezsiniz ki: "abi bana şuradan iki kilo huzur, içinde de sevgi tanecikleri olsun." Ya da: "amca! ver şuradan bi' yürek, saf ve temiz olsun. Geçenkiler pek bi' merhametsiz çıktı, amman dikkat et bu sefer!"

     

    Yanlış mıyım?

     

    Bir şeyler benim / senin elinde mi Ali abi ? Bir kalbe sahip çıkmak çok zor. Hele hele başkalarının kalbini taşıma sorumluluğu? Onu hiiç düşünmek dahi istemiyorum. smile.gif

     

    Yazıların acıdan tevellüd eden bir keyif bırakıyor bende. takibe devam...

     

    Dualarla

    • Like 1
×
×
  • Create New...