Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

serdengeçti

Editor
  • Content Count

    609
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by serdengeçti


  1. Arkadaşlar ben de bu konuda büyüklerin ailm diyebileceğim güvenilir kişilerin dilinden duyduklarım ile bu konuyu açtım.Çünkü o insanlar bu sözleri söylemişlerse muhakkak ayet ya da hadise dayanmıştır.Benim gönlümde en az bir şüphe olmamasına rağmen ve çevremdeki gençliğin bu kaidelere uymadığı için düştükleri durumu üzülerek seyrettiğim için göünlden destekledim.Bu başlık altında yazan arkadaşların kaynak istemeleri -bunda da sonuna kadar haklıdırlar-sonucu ben de kendi çapımda bir araştırma yaptım.

    Aynen sizlere iletiyorum

     

    Bu hadis-i şerifler bakmanın lüzumunu, faydasını ve hikmetlerini anlatıyor. Bakma ve görüşme esnasında bazı sınırlamalar da vardır. Birincisi görüşme yeri ile alakalıdır. Bu meseleye şu hadis-i şerif ışık tutuyor:

     

    “Sizden kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla başbaşa kalmasın. Zira bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olacaktır.”5

     

    Bunun için evlenmek düşüncesiyle görüşecek olan tarafların yanında mutlaka üçüncü bir şahıs hazır olmalıdır. Aksi halde “halvet” olarak tabir edilen “başbaşa yalnız kalma” söz konusu olur ki, bu caiz değildir. Bu görüşmenin içine konuşma, sohbet etme, tarafların birbirlerinden talep ve isteklerini dile getirmeleri de mümkündür. Çünkü gerek konuşmadaki tutukluk veya kekemelik, gerekse ses tonu; tarafların düşünce ve kültür seviyeleri daha çok konuşunca açığa çıkar.

     

    Bu görüşme ve konuşmalardan bir müddet sonra tarafların birbirleri hakkındaki kanaat ve intibaları belli olur. Çok geçmeden kararlarını bildirirler. Dinî müsaade bir defalık görüşme için vardır. Üç-beş defa görüşme hem ciddiyetten uzaktır, hem de kurulacak ailenin sağlığı açısından bir faydası yoktur.

     

    Bu meseleye Şâfiî mezhebinin bakışı aile müessesesinin vakar ve ciddiyetini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Evlenmek isteyen kişinin, talip olmadan önce kıza bakması gerekir. Bundan kızın ve ailesinin haberinin olmaması lâzımdır. Bu şekilde davranmak kızın ve ailesinin şerefi açısından daha münasiptir. Eğer kızı beğenirse talip olur, böylece kız da, ailesi de incinmemiş olur. Makul ve tecrübeye şayan olan görüş de budur. Kızın izni olsun olmasın, bakmanın caiz olduğunu gösteren hadis-i şerifler de bu görüşü teyid etmektedir.6

    Nikâha kadar bundan sonraki görüşmelerde, herhangi yabancı bir kadına bakmada olduğu gibi, şehevî bir duygu taşımamak kaydıyla bakmakta bir mahzurun olmadığı açıktır.

     

    Konuyla ilgili detaylı bilgi almak için tıklayınız.

     

    1 Hâkim, el-Müstedrek, 2: 166.

    2 Neylü’l-Evtâr, 6: 110.

    3 Neseî, Nikâh: 17.

    4 Hâkim, el-Müstedrek, 2: 165.

    5 Buharî, Nikâh: 111.

    6 İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, 9: 24.

    Mehmed Paksu - Aileye Özel Fetvalar

    Selam ve dua ile...

     

     

    ilgililer aşağıdaki adresten de ulaşabilirler.Yardımcı olabildiysem ne mutlu... B)

     

    http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....na&id=23220


  2. inönüye gelince arap kültüründen kastı dini olmayan kültürse bu uymak gibi bir zorunluluğumuz yoktur.müslümanlık araplık demek değildir.yok arap kültürü diye islamı kastediyorsa islamla bağımızın koparılması mümkün değildir.bu millet öyle ayak oyunlarıyla kölesi olduğu rabbiini bırakmaz.

     

     

    Tabi ki şuurlu insanların değerlerinden koparmak mümkün değildir ve asla olmayacaktır Allah'ın izniyle ama marka müslümanları için aynı sözü söyleyemeyiz.Onlar üzerinde hiç de küçümsenemez gedikler açılmıştır.Malesef bu da göz ardı edilmeyecek bir gerçek.


  3. Maruz kalınan her bir günah, her bir yanlış hayal kirlenmesine yol açıyor, zihinde kirli bir iz bırakıyor... İnsan çok defa böyle bir zihin kirlenmesinin sonucunu moralindeki düşüşlerle yaşıyor...

    Nitekim bu kirlenmelerden sonra artık o kimsenin, hayırlı işlere devam etme şevki azalıyor, ihlaslı amellerde isteği zayıflıyor, fenalıklara meyli ise kuvvetleniyor... Yani haramlarla hayali kirlenen insan, artık helalli hayatında düşüşe geçiyor...

     

    - Ne dersiniz, günlük hayatımızda bizlerde de böyle zihin ve hayal kirlenmesi söz konusu oluyor mu? Her bakışımızda gözler yoluyla birtakım haramlara maruz kalmak neredeyse muhakkak gibi mi?.. Ruh dünyamızda bulantılar hasıl edecek manzaralar günlük hayatımızda sanki normal görüntüler haline mi gelmiş?.. Hayalimizde hep çöplük mü seyrediyoruz?..

     

    - Sadece göz bakışıyla mı kirleniyor hayalimiz?.. Diller de kirli sözler söylüyor, kulaklar da kirli sözler dinliyor mu? Bazı çevrelerde şunun bunun aleyhinde konuşmakla kalınmıyor, iftiralara kadar ilerlemeler dahi oluyor mu?

     

    -Peki, bunca kirlenmelerin acı sonucu, inanmış insanın hayatına nasıl aksediyor, merak ediyor musunuz?

     

    - İşte böylesine zihin ve hayal kirlenmesine maruz kalan insana şeytan artık kolayca müdahale edebiliyor, rahatça yönlendirme fırsatı da elde ediyor. Bu sebeple insanlar dupduru bir gönülle Cenab-ı Hakk'a teveccüh etme şevkini kaybedebiliyorlar... Birer pas, birer leke olarak ifade edeceğimiz bu kirlenmeler, hemen tövbe, istiğfarla temizlenmez de, arttıkça artarsa, o zaman üst üste yığılan kirler Allah'tan gelen güzel ilham esintilerine perde oluyor, böylece korumasız kalan kalpler de şeytandan gelecek vesveselere hazır hale gelebiliyorlar. Bundan sonra inanmış insanda başlayan manevi düşüşler kademe kademe ilerliyor...

     

    Böylesine tehlikeli düşüşlere sebep olan zihin kirlenmesine karşı çok hassas olan Efendimiz Hazretleri: "- Harama bakış şeytanın zehirli oklarından bir oktur!" buyuruyor ve Cenab-ı Hakk'ın şu koruyucu beyanını hatırlatıyor:

     

    -Kim benim korkumdan dolayı harama bakmayı terk ederse, kalbine öyle bir iman şevki veririm ki, onun zevkini gönlünün ta derinliklerinde duyar, düşüşten korunabilir.

     

    - Ne dersiniz? Bizim de aşk ve şevkimizi söndüren zihin kirlenmesinin farkında mıyız? Mühimsiyor muyuz bizi düşüşe geçiren bu kirlenme tehlikesini? Tertemiz kalabilmek için her an tövbe, istiğfar halinde olabiliyor, kendimizi koruma titizliği gösterebiliyor muyuz?

     

    İsterseniz burada, Efendimiz Hazretleri'nin, hayal kirlenmesi tehlikesini önlemek için gösterdiği şu tarihî hassasiyeti bir daha hatırlayalım:

     

    Kadın-erkek herkesin iffete kilitlendiği hac mevsiminde, Arafat vakfesini yapıp döndükleri bir sırada, terkisine aldığı (Hazreti Abbas'ın oğlu) Fazlı'nın başını eliyle sağa sola çeviriyor ve böylece etraftaki kadınlara gözünün ilişmemesi için gayret gösteriyordu. Şu dikkate bakın!.. Asır, saadet asrı, mevsim hac mevsimi, terkisine binilen zat Allah Resulü ve harama bakmaması için başı sağa sola çevrilen de iffetinde hiç kimsenin şüphe edemeyeceği Hazreti Fazlı idi!.. Bu olay, Efendimiz'in hayali temiz tutma adına nasıl bir hassasiyet içinde olduğunu gösteren çarpıcı bir örnek teşkil ediyor bizlere... Nitekim bir başka zaman da, Hazret-i Ali Efendimize; "-Ya Ali! Birinci bakış bağışlanmıştır, fakat ikincisi aleyhinedir!" buyurmuş, dönüp bakmak iradi olduğundan, o bakışın yazılacağına işaret etmiş, böylece harama götüren yolu baştan kapatarak zihni tertemiz temiz tutmak gerektiğine dikkat çekmiştir...

     

    Anlaşılan odur ki, günümüz Müslüman'ının bir numaralı meselesi, hayalini haramlardan koruma temizliğidir. Çünkü bu türlü zihin ve hayal kirlenmeleri beden kirlenmesine benzemiyor, dinî hayatta duyulan aşk ve şevkin önce azalmasına, sonra da kademe kademe düşerek yok olmasına bile sebep olabiliyor...

     

    -Ne dersiniz? Bu olay bizim de bir numaralı meselemiz mi? Her hayal kirlenmesinden sonra duyduğumuz pişmanlık ve üzüntü ile tövbe istiğfar temizliğimizi yapıyor, kirlenmeye karşı korunma tedbirimizi alıyor muyuz?..

    _________________

    ..dua buyur efendim huzuruna geldim....


  4. Al düşlerimin kopan gül yaprağı…

     

    Mor hüzünler akşamın ilk adımlarında

    Penceremin pervazlarında yerini alırlar

    Çırpınan kuşun kanatlarında uzaklaşan

    Umutlarım başka bir günün avuçlarındadır

     

    Öfkemin kızıllığının çare olamadığını bilirdim

    Kanayan aşk yaramı hiç dindirmeyeceğini de

    Al düşlerimin kopan gül yaprağı misali sızısını

    Terennüm ederdim, akşamın hicran şarkısıyla

     

    Divaneliğim nüksederdi atardım kendimi yere

    Köşelerin en sefiline, derinliğin hengâmesine

    Bırakırdım melalimi, sersemliğimin eşliğinde

    Derinlerde ki yüreğime hayıflanırdım seyrime

     

    Kara bir geceye al müjdeler sunan her heceye

    Gönlümün kararan penceresinde ki bilmeceye

    Tozlu yollardan murat için gelen nefeslenene

    El sallamak istiyorum yolunuz açık olsun diye

     

    Şu akan damlalar ki iyi ki var yağar yağmurlar

    Alır çıkarır beni kuytu kimliğimde ki korkumdan

    Sevinç tohumlarını akıtırken yüreğime aşkından

    Umudun hazzına yeniden vardırır gizli ellerinden

     

    Mustafa Cilasun


  5. Hayatın kaynağı olan suya çok güzel bir yorum getirilmiş bu eserde.Güzel bir bakış açısı yakalandığını düşünüyorum.

     

    Fuzuli'ye kulak verirsek diyor ki hal diliyle."O ,taştan o taşa başını vura vura akarak bir arayış içindedir.O yüce sevgilinin muhabbeti ve hasretiyle yanıp tutuşmaktadır.En iğrenç ,günahkar ayakları ayakları onu bulabilme ümidiyle arıtmaktadır."

     

    Selametle...


  6. Yer: Azerbaycan, Hocalı 26/02/1992

     

    Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı.Onlardan duymuşlardı. Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı

     

    -Akçik, manç?..

    (Kızmı, oğlan mı?)

     

    -Akçik...

    (Kız)

     

    Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı.Kan bürülügözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

     

    -Tun şahetsar,ınger...

    (Sen kazandın, yoldaş)

     

    -Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana...

    (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)

     

    -Mayrigı bedge gişdatsine.

    (Annesi besleyecek elbette)

     

    Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği

    bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:

     

    -Mayrig yerahayin zizdur.

    (Çocuğa meme ver)

     

    Aynı dakikalarda Hocalı'nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı

    hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top

    arayışına girmişlerdi.Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise

    Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:

     

    -Asixn ma/,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek...

    (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)

     

    Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa,başı da orta yere düşmüştü...

     

    Ermeniler zafer naraları! atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.

     

    Bu iki olay Hocalı'da bundan çok değil yalnızca 14 yıl önce yaşandı. Her iki olay da ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır.

     

    Ne yazık ki 26 Şubat 1992 günü binlerce Azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. Ajanslar,katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu.

     

    Türkiye'de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Bütün olanları batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi.

     

    26 Şubat'ta güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalı'ya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar.

     

    26 Şubat! gecesi Rus motorize alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile Hocalı Havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi.

     

    Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni askerleri, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşîce katlettiler. ermenilerin işgal ettikleri Hocalı'da dehşet verici olaylar yaşandı.

     

    Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler,

     

    Sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar.

     

    Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler.

     

    Genç kızların önce saçlarını,sonra da kafa derilerini yüzdüler.

     

    Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler.

     

    Kesik kafaları sepetlere doldurdular.

     

    Peki neydi bu düşmanlık?

     

    Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin 12 ili yer almaktayken, Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı'nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı'nda 'Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün,öldürün' denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.

     

    Dağlık Karabağ Bölgesi'nde bulunan Hocalı'ya, eski Sovyet İttifakı Silahlı kuvvetleri'ne ait 366.Alay'ın desteği ile Ermeni Sılahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan Türk'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir.

     

    56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur.

     

    Bu alçak saldırıda 487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış,geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır.

     

    Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.!

     

    Fakat katliam sonrası Hocalı'ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı'da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet'nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:

     

    'Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalı'daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz'

     

    Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti; Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996'da Ermenistan Başbakanı oldu.

     

    Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna,'Hocalı Katliamı' baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.

     

    Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup öldürmüşler ve küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi.

     

    Ülkemizde sadece 1 ermeni öldürüldü diye yürüyüş yaptılar ve o kadar araştırdılar ama hiç bir insan kalkıp ta bu masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş yapmadı…………..

     

    Şimdi o yürüyüşte hepimiz ermeniyiz diye bağıranlara sorulması gereken tek bir soru war. o soru da:

     

    Ermeni soykırımı yalanını bir ülkenin daha yasalaştırdığı şu günlerde de hala hepimiz ermniyiz diye bağırabiliyor musunuz?

     

    bağramayanlara sorum ise o gün niye bağırıyordunuz???

     

    Yazıklar olsun ……


  7. İnsan eğer yaşıyorsa o hali güzel dile getirir.Çünkü bal ne kadar tarif edilse tatmadıkça tam anlamıyla onun tadına varılmaz.O hallerle hallenen üstad,tasavvuf nimetini bizzat içinde olduğu için böyle güzel gözler önüne sermiştir.

     

    Rabbim o kapıdan girip daim kalanlarlardan eylesin.(AMİN)

×
×
  • Create New...