Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Salihbey

Sivil
  • Content Count

    297
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by Salihbey


  1. KADIN BUDALALIĞINI YENMEK İÇİN NOTLAR -III-

     

    Levent ÖZRENK

     

     

     

    İnsanın bu nefsin elinde ne şekiller alacağı kendine ( mizacı, kendi özelliğine ) ve inandığı doğrulara, veya inandığı yanlış fikirlere göre şekil alarak, bu ikisinden hangisine uyduğuna, ne kadar bağlandığına, uyduğuna göre "biraz nefs", "çok nefs" veya "bütün nefs" olur... Ayrıca insan çoğu kez nefste kalmakla birlikte "ruhu" gerçekleştirebilir. İnsan ve fikirleri ne kadar yanlış, nefse ne kadar uymakta olursa olsun, bütünüyle "nefste kalmak" yoktur. Birbiri ardınca geçişler genel olarak sık sık görülür. Nefs insanda hükmetse bile azda olsa ruha ait bazı şeyleri insan yapabilir, yaşayabilir. Ama yinede asıl olan ve hüküm süren efendiliği insan "nefse" verdiğinden "nefsi" yaşar. İnandığı doğrulara göre, inandığı yanlış fikirlere, nefse ne kadar bağlı olduğuna, onu ne kadar ıslah edip edemediğine, katıldığına oranla kâfirliği, sefahati, alçaklığı, iğrençliği, çeşitli kötülükleri, fenalıkları, huyları ve diğer nefsin özelliklerini hep bunlara göre yaşar...

     

    Kadının nefsinin de anlattıklarımıza göre böyle olacağını ayrıca belirtmeye gerek olmadığı bir bedahettir. Onunda tehlikede olduğu ve hep savaşmak zorunda kalacağı belli olan bir şüphesizliktir.

     

    Kadının nefsinde var olan: Kirli duygular, haram hayaller, düşünceler, riyakârlık, kahretme, kıskançlık, iğrenme, nefret, kendini sevme; dedikodu, hırs, kibir, alçaklık ve diğer nefsin özellikleri ve isyankâr yapısı, kadının kendini ne kadar ıslah ettiği veya edemediğine göre "onda" kendisini bulur ve yaşatır. Yenilemeyen bu şeyler ıslah edilmeye veya onda kalmaya devam ederler.

     

    Tam nefs ve tam ruhta durulamayacağını söylemiştik. Islah edilen tarafların bile insanın karşısına yine dikildiği olur. Ayrıca, kadının kendi nefsindeki "neyse o" özelliğine göre bu nefs fenalıklarıyla, kötülükleriyle boğuşması kesin olarak bitmez. Bunları düşünür veya onlara anlık kapılabilir... Veyahutta yenemediğine göre az sürekli, çok sürekli olarak yaşayabilir...

     

    Neticede kadının nefsi, hepimizin içinde var olan bu kötü mahluk, kelimelerle anlatılamazı ve düşünceleri onun karşısında bize vermelidir...

     

    ( Sürecek...)


  2. D.Umarov'dan Cevherkale'ye sürpriz ziyaret

     

     

    Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsün verdiği biliglere göre, Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Kuzey-Kafkasya mücahitlerin Amiri Dokka Umarov Cevherkale'ye giderek merkez cephe komutanı olan Abubakar Basayev ile bir toplantı gerçekleştirdi.

     

    3481_1.jpg

     

    Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsün bugün verdiği bilgilere göre, Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Kuzey-Kafkasya mücahidlerin Amiri Dokka Umarov Cevherkale merkez cephe Komutanı Abubakar Basayev'i ziyaret ederek bir toplantı gerçekleştirdi.

     

    Toplantı sırasında neler konuşulduğu belirtmezken yeni operasyonlar aklına geliyor. 6 Ağustos 1996'da Çeçen mücahitler yaklaşık 850 kişi 7000 işgalci rus birliklerine karşı mükemmel bir operasyon yaparak Çeçenistan'ın başkenti olan Cevherkale'ı geri almışlardı. Ve bu operasyon sonrası Rus işgalciler tamamen Çeçenistan'ı terk ederek Hasavyurt antlaşmasını imzaladılar.

     

    Bugünlerde Dokka Umarovun Cevherkale'de bulunması Rus işgalcilerin ve işbirlikçi hainlerin huzurunu bozmuş görünüyor. Cevherkale'den siviller çıkmaya başladı. Hainler ailerini ve akrabalarını Moskova'ya gönderiyorlar. Çeçenistan'ın çeşitli bölgelerden Cevherkale'ye Rus işgalci birlikler getiriliyor. Cevherkale'de her köşede kontrol noktaları koymaya başlayan Rus işgalciler ve işbirlikçi hainler korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlar. Öte yandan Dokka Umarov Cevherkale'de halkla buluşarak insanların problemlerini dinledi.

     

    Dokka Umarov Abubakar Basayev ile Cevherkale Basın Binasın önünde hakla buluştu. Dokka Umarovun yanında çok iyi silahlanan özel koruma ekibi bulunduğunu görgü tanıklar anlattılar. Halk Çeçen Lideri "Bağımsız Çeçenya" sloganıyla karşıladı. Dokka Umarov halka sabır etmesini söyledi. Hiç bir güç bizi bu yoldan alıkoyamaz, zafer yakındır diyen Dokka Umarov halka bazı hediyeler dağattı. Dokka Umarov ile görüştükten sonra halk Cevherkale'ı terk etmeye başladı. En çok bu durumdan korkan ise işbirlikçi hainler oldu. Aldığımız bilgilere göre sadece bir günde Cevherkale ilçesinde hainlerin hizmetinden 250 kişi silahları koyarak istifa etti.

     

    Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsü Cevherkale operasyonla ilgili hiç bilgi vermezken, mücahitler yaz dönemin programıyla hareket ediyor demekle yetindi. Biz Allah yolunda mücadele eden tüm mücahitlere Alahtan sabır, iman ve küvvet diliyoruz.

     

    Kavkaz Center


  3. VECDİMİN PENCERESİNDEN

     

     

    BEDAHET

     

    Allah Resulünün saadet devrinde herşey bedahet halindeydi ve bedahet ölçüsüne bağlı... O devirde herkes bir nur huzmesi içinde kendinden geçmiş ve teslim olmuştu. O devirde hiç kimsede "kıyl ü kaal - fikir dedikodusu" ve akıl telâşı yoktu. Bütün bunlar sonradan geldi; nur gölgelendi ve aklın zulmet arabası yağız atlarını sürmeye başladı. Aklı akılla yenecek ve ilerisine geçecek akıl Gazalî'ye kadar gelemedi. Peşinden aklı büsbütün iflâs ettirecek kadar donduran Şeyh-i Ekber'e karşılık, herşeyin hak ve keyfiyetini kıvamlayan ve bütün gerçekleri yerli yerine oturtan, ikinci binin yenileyicisi İmam-ı Rabbânî ve yolundakiler... Derken, bu dâvanın ne büsbütün akılla, ne de büsbütün akılsız olabileceğinden gafil, günümüze kadar sızmış sağlı ve sollu mankafalar, kuru akılcı sözde Müslümanlar, sahte mütefekkirler, ahmak reformcular ve başlarında Vahhabîlik kuluçkası İbn-Teymiyye... İlle de akıl, ille de akıl!..

    Gören şeyin göz olmadığını, gözde Allah'ın nuru yuvalandığını ve herşeyin, Batı felsefesinin bile bugün yaklaştığı bedahet duygusuna bağlı bulunduğunu anlamayanlara yazıklar olsun!..

    Bedahet anlaşılmadıkça hiçbir şey anlaşılamaz.

     

    ÇİLE

     

    Bedahet hissi, Peygamberlik makamının aslî ve mutlak sahibinin buyurdukları gibi "kalbde bir nur"dur ve izahın üstünde bir şeydir.

    Mevlâna der ki:

    - Sarayda gece... Sultanlar uykuda... Zindanda gece... Mahpuslar uykuda...

    Yani saadette ve felâkette, kimsenin hiçbir şeyden haberi yok... Hepsi gaflette birlik...

    Bir şeyi bedahetle bilir, akılla ararız. Bedahet hissimiz olmasaydı akıl tek şey anlayamazdı. Bedahet öyle bir histir ki, akıl ona köle diye verilmiştir.

    Akıl hiçbir şeye inanmaz; onda inanma hassası yoktur. O inanılanın arkasından gelen bir hesap memurudur.

    Aklın sâf vahidi, vâhid içinde anlamak iktidarı da yok... Nisbetlerin ölçüsü olan akıl, 1'i 2'leştirmeden anlayamaz ve kendisinde bütün nisbetlerin berhava olduğu sonsuz mücerredi kavrayâmaz.

    Sâf vahidi idrak, ruhun işi... Onda da hesap yok, kabul etmek var...

    Hızlı hızlı tespih çeken bir velî'ye sorarlar:

    - Tespihte ne arıyorsun?

    - Gafleti arıyorum!..

    Gaflet... Sırasına göre belki en büyük nimet... Fakat esasta zehirlerinzehiri...

    Ey müslüman, sana düşen nimetse sadece çile... Uyumamak ve düşünmeye memur olmak... Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın!

     

    nfk.jpg

     

    SIR

     

    Lügatlerde "sır" kelimesi var da, buna rağmen Allah'ı anlamayanlar var... Hâle bakın siz!..

    Aklın kuşattığı hiçbir yerde sır yok, kuşatıldığı her yerde sır var... Allah'ın kuşatılması muhal, kuşatması da mutlak olduğuna göre, ona giden yol sır idrakinden başka ne olabilir?..

    Sır olmasaydı "meçhul" olur muydu hiç?.. Meçhul olmayınca da, ne fikir, ne ilim, ne sanat...

    Sanat, Allah'a sır caddesinden giden fener alayı... Sanatkâr, ayda, güneşte, çizgide, renkte, seste kimi aradığını bilseydi onun isminden başkasını ağzına alamazdı.

    O ki, beni kuşatır ve hâkimiyeti altına alır, benim için bir sır olur. O ki, hâkimdir, mahkûmun gözünde sırdır. O ki, büyüktür, küçüğü kuşatır. Ve O ki, en büyüktür ve her şeyi kuşatmıştır, kuşatma âleti olan akıl tarafından nasıl kuşatılabilir? İşte Allah'ı anlamak, bu en büyüğü anlamak, yani anlamanın muhal olduğunu anlamak dâvası... Aklı bir anda vecde döndüren bu anlayıştır ki, anlamaya hiç pay kalmayan yerde tam anlamaktır. Sır anlayışı...

    Şu "anladım" tesellisiyle, gölgelere hacim izafe edip ölçe biçe gidenlere ve Allah'ın her zerreye nakşettiği büyük sır kapısını görmeyenlere nisbet, en âdî hayvan ne kadar âlîdir. Böyleleri için Kur'ân'daki "Hayvandan aşağı" tavsifinden işte bir hikmet zerresi!..

    Gözleri kör bir sahabî, Allah Resulünün îlâhî visale kavuşmalarından sonra Hazret-i Âyişe'ye gitti.

    Mübarek Peygamber zevcesi kör sahabîyi huzuruna kabul etmeden sımsıkı örtündü, kapandı ve ondan sonra haber gönderdi:

    - Buyursunlar!.. Vaziyeti anlayan sahabî:

    - Ben körüm, dedi; görmüyorum, niçin örtünüyorsunuz?..

    Hazret-i Âyişe'nin cevabı, sır idrakinin en ince noktasına erişen bir derinliktedir:

    - Siz görmeyebilirsiniz; ben sizi görüyorum ya, kâfi...

     

    CÜCE

     

    Akıl, cüceler içinde belki en becerikli cüce; fakat muhakkak ki, bir cüce... Mesafeleri karış karış ölçmeyi, zamanı tık tık saymayı, develere çelme takmayı, cücelere ökçeli iskarpin giydirmeyi, denize dalmayı, havada uçmayı, daha birçok şeyi; birçok şeyi bilir fakat birşeyi bilmez: Eğer kırk bir mizan ve tecrübe işaretiyle defterinde kayıtlı değilse, bir kere birin kaç ettiğini...

    Fakat bir büyüğün dediği gibi, ne sadece akılla olur, ne de büsbütün akılsız... Ona da vazife vermiş sahibi...

    "Peygamberlik tavrı aklın verâsıdır" sözünden daha üstün bir hikmet dinlemedim. Büyük bir velînin bu muazzam buluşunu, büyük ve çilekeş İmam-ı Gazalî ne güzel ifadelendirmiş:

    - Gördüm ki, akıl izmihlal içindedir ve her şer Peygamberin ruhaniyetine yapışma davasıdır; aklı bıraktım ve ona yapıştım.

    Gerçek akılsız, dolayısiyle nasipsiz kimdir bilir misiniz? Ne aklın altında kalıp da onu hiç kullanmadan inanan, ne de aklın üstüne çıkıp onu akıl aleyhinde kullanarak inanmaya bakan... Akılsız, aklın içinde kalandır; akıl fıçısı içinde, "nârıbeyzâ"dan aşk parmaklariyle cidar pencereleri açamadan ve bu işte aklı kullanmadan ermeye de yol kapalı...

    Akılla aşk nasıl geçinebilsin?.. Akıl, kemmiyetin uşağı; ve aşk, keyfiyetin meczubu... Keyfiyet ise şu kadar kırat pırlanta gibi kemmiyetin şahitliğine muhtaç...

     

    PÜF

     

    Akıl, o "ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk" maskara, inanmadığı şeylere "acaba, ya olursa, belki" gözüyle bakar da, inandığı şeylere "niçin, ne sebeple, neden dolayı" gibilerden bir şüphe tavrı ve ille anlama kaygısı gösterir. Bu inceliği, aklın sınırlarını yırtmış olan İmam-ı Gazalî de harikulade bir akılla yakalamıştır.

    İlle anlamak isteyenler, eğer aklı anlar gibi olsalardı, gönül güneşinin yanında akla bir kibrit alevinden fazla değer vermezler ve birçok yerde onu püf diye söndürmeyi bilirlerdi.

    Ona "püf!" de ki, güneş açılsın!..

     

    NE GÜN?

     

    Eli inmeli, dili düğümlü, kalbi buruk, edası pısırık, sermayesi korkak, işi ürkek, ahlâkı katlanmak, ibadeti saklanmak...

    Bu mu müslüman?..

    Velînin sahabîler üzerindeki hükmü malûm:

    - Siz onları görseydiniz deli derdiniz; onlar da sizi görselerdi "bunlar müslüman değil!" derlerdi.

    Müslümanlık iddiacıları! Ne gün divaneleşeceksiniz?..

     

    MUHAL FARZ

     

    Şeriatte "muhal farz" demek ve bilmek şartıyla akla, hakikati tersinden muhakeme ve nefyi yolundan tespit hakkı verilmiştir. Hendesedeki "aks-i dâva"larda olduğu gibi...

    Muhal farz:

    - Allah olmasa, oluş ne olur?

    Şeklinde... Bu noktada beyin çatlar ve hüküm şöyle gelir:

    - Muhal farz, Allah olmasa insan için tek gaye, atomu çatlatırcasına dünyayı berhava etmek ve bir elden hayata son vermek olur.

    Muhal farz:

    Şeriat, boynu, elleri ve ayaklarıyla insanın çarmıha gerilip tek noktaya baka baka çıldırması ve ölüm nimetinden de mahrum, öylece kalması demek olsa tek saadet bu olur.

    Muhal farz:

    O'nun yolu ebedî cehennem olsa sonsuz devlet bu olur.

    Bana:

    "- Kuzum sen çıldırıyor musun, bu dipsiz fikirler de ne oluyor?" diye çıkışmayın!

    Bu dipsiz fikirler, her şeyin Kâinatın Efendisinden geldiğini, O'nu Allah'tan sonra "1" diye kabul edip bütün sayıların işte bu "1" etrafında halkalanmakla hayat bulacağını, O olmasaydı, eflâkin yaratılmamış olacağını anlamaya yaklaşmaktan geliyor.

    Siz yer çekimi sayesinde topuklarınızın dibine basar ve dengenizi bulurken, ben, bu soydan bütün dengelere boş vermiş, başımın topuklarıyla yedinci kat gökte çekimlerin çekimi noktasına, dipsizliğe tutulmuş bulunuyorum.

    Aman, aman, aman!.. Muhal farz, Allah olmasaydı, bu kadar zulmün, bu kadar yanlışın, bu kadar küfranın, bunca mazlumluğun, bunca hakkın, bunca gözyaşının hesabı ne olurdu? Bu hesabın oluşu, oluşunun hasreti, oluşunun zarureti ilân ediyor ki, Allah var!.. Var olmaktan fışkıran bunca varlık yokluğa nasıl sığar? Ahenk ve nizamdan gelen bunca şey, hayâl edilmesi bile imkânsız bir nisbetsizlik ve karışıklıkta nasıl toplanır? Muhali konuşuyorum, anlamıyor musunuz? Yalnız Allah var!..

     

    Kaynak: Vecdimin Penceresinden, BD yayınları.


  4. -Selamünaleyküm… [/b]Aleykümselam… Ben falanca… Evet?.. Sizi görmeye

    geldim. Mesele neydi? Hiç… Sadece görmeye geldim. Sadece görmeye mi?.. Evet. (Yüzünü sağa dönerek sol profilden, sola dönerek sağ profilden ve sonra cepheden adama gösterişini tarif ederek) Gördün mü?.. Evet… Haydi uğurlar olsun!.. Bana, benim için değil, meselem için gelsin, gelecek olan!..

     

    İşte bütün meselem, her meselenın başı ,

    Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı !


  5. 72309.jpg

     

    Amerikalı Cumhuriyetçi başkan adayı Tom Tancredo, başkanlığı kazanması halinde terörist saldırıları engellemenin en iyi yolu olarak başta Mekke ve Medine olmak üzere Müslümanların kutsal mekanlarını tehdit etme politikası izleyeceğini açıkladı.

     

    Amerika’nın Iowa eyaletinde belediye binasında taraftarlarına seslenen Tancredo, ABD’ye nükleer terörist saldırı ihtimalinin yakın bir ihtimal olduğunu ve Washington’ın bunu önlemek için derhal harekete geçmesi gerektiğini söyledi.

     

    Tancredo daha sonra konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Yönetim benim elimde olsaydı, ülkemize yönelik böyle bir saldırı olması durumunda Mekke ve Medine’ye saldıracağımızı açıkça ilan ederdim”.

     

    Cumhuriyetçi başkan adayı, ancak böyle bir tehdidin Amerika’ya karşı terörist saldırı düzenleme niyetindeki kişi veya kişileri durdurabileceğini öne sürdü.

     

    Amerika’daki insan hakları örgütleri ve Müslüman kuruluşları Tancredo’nun açıklamalarına büyük tepki göstererek açıklamaları sorumsuzluk olarak niteledi.

     

    Amerika-İslam İlişkileri Konseyi sözcüsü İbrahim Hooper, Tancredo’nun amacının İslam’a karşı düşmanlık besleyen yeni nesil seçmenin desteğini alabilmek olduğunu belirtti

     

    Haber 7


  6. UTANSIN

     

     

    Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

    Onu sürdürmeyen çırak utansın!

     

     

     

    Çırak !!! Sürdürmek !!! Yapı !!!........................UTANMAK !!!

     

    Biz sürdürüyoruz Allah cc ın izniyle; canımız kanımız malımız pahasına; ölümden öte köy yok : Şehidlik...

     

    "Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir " Buyrun, aş ortada..


  7. Leylim Ley

     

    Döndüm daldan düşen kuru yaprağa

    Seher yeli dağıt beni kır beni

    Götür tozlarımı burdan uzağa

    Yarin çıplak ayağına sür beni

     

    Aldım sazı çıkmış gurbet görmeye

    Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye

    Ne lüzum var şuna buna sormaya

    Senden ayrı ne hal oldum gör beni

     

    Ayın şavkı vurur sazım üstüne

    Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne

    Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne

    Ay bir yandan sen bir yandan sar beni

     

    Yedi yıldır uğramadım yurduma

    Dert ortağı aramadım derdime

    Geleceksen bir gün düşüp ardıma

    Kula değil yüreğine sor beni


  8. İNTİHAR MI? İNFAZ MI?

     

    2002 yılında, ÇEÇEN SOYKIRIMINA DİKKATLERİ ÇEKMEK için the Marmara Oteli'nde 13 kişiyi rehin alan Mustafa Yıldırım'ın, evinde tabancayla 'intihar' haberine ilginç bir açıklama geldi!

     

     

    İstanbul'da, The Marmara Oteli'ni 2002 yılında ÇEÇENİSTAN SOYKIRIMINA DİKKATLERİ ÇEKMEK İÇİN basarak 13 kişiyi rehin alanlardan biri olan Mustafa Yıldırım'ın Karaman'daki evinde tabancayla intihar haberine çok yakın bir zaman önce Yıldırım'la röportaj yapan HAKK'A YÜRÜYÜŞ DERGİSİNDEN BİR AÇIKLAMA GELDİ. .

     

     

    The Marmara otelini basıp 13 kişiyi rehin alan Mustafa Yıldırım'ın 'intihar ettiği' öne sürülmüştü..

     

     

    Yıldırım'ın cesedi, yakınları tarafından bulundu.

     

    baskinci.jpg

     

    HAKKA YÜRÜYÜŞ DERGİSİNDEN AÇIKLAMADIR

     

    2002 yılında rusların bazı Çeçen köylerini kuşatması ve sivil ayrımı yapmadan bombardımana başlaması üzerine bir grup Kafkas kökenli müslüman ile İstanbul'daki The Marmara otelini basarak rus turistleri rehin alıp , kuşatılan ve bombardımana tutulan köyler hakkında dikkat çekmek ve Çeçen dramını dünyaya duyurmak isteyen eylemcilerden Mustafa Yıldırım evinde kafasından sıkılan bir kurşunla ölü olarak bulunmuştur.

     

    Kendisiyle bir hafta kadar önce yaptığımız konuşma neticesinde de anladığımız üzere intihar etmesine neden olacak kadar bir ruhi buhran ve sıkıntı yaşamamıştır. Daha önce yaşadığı sıkıntılı bazı durumları nedeniyle kendisinden ''akli dengesi yerinde değil'' gibi açıklamalar yapılmasıda maalesef bizleri üzmüştür.

     

    Bilindiği üzere otel basma hadisesi sırasında ''Bunların akli dengesi yerinde değil'' diyerek manşet atan kartel gazeteleri , Çeçen dramının insanları getirdiği çaresiz durumu ön plana çıkaracaklarına , ülkelerinin özgürlüğü ve yapılan katliamlar nedeniyle sabrı taşan bu genç kardeşlerimizi anlama yerine karalama yoluna gitmişlerdir.

     

    Yani akli dengeleri yerinde değil sözü ilk evvela kartel basınının ağzından çıkan ve ruslara hizmet eden bir ifadedir. Mustafa Yıldırım'ın ölümünün intihar olmadığını ve çalışmaları nedeniyle tehdit edildiğini biliyoruz.

     

    Rusların ve işbirlikçileri olan Kadirov çetesinin Türkiye'de çeşitli kimliklerle ve ceplerinde para ile Çeçen mücahidler hakkında dezenformatif yalan haber üretmek mücahidleri gözden düşürmek için çalışmalar yapmak ve maalesef Çeçen davasını sürdüren insanları açık açık tehdit etmek gibi bir hareketle etrafta dolaşdıklarını biliyoruz.

     

    Bu nedenle güvenlik güçlerinin bu konuda çalışmalar yapacağına ve FSB artıklarının Türkiye'den temizleneceğine inanıyoruz. Mustafa Yıldırım gibi bir müslümanın intihar etmeyeceğinide gayet iyi biliyoruz. En kısa zamanda suçlu yada suçluların bulunmasını ve yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz.

     

    Hakka Yürüyüş Dergisi Basınla İlişkiler

    --

    HAKK'A YÜRÜYÜŞ DERGİSİ

     

    Allah rahmet etsin Ruhuna Fatiha...amin.


  9. Abdulhamid kardeşimin yazısı ve gardenya nın mükemmel yazı dizisi "mukaddes dava" nın nasıl harcandığını gösteriyor.Ucuzculuk ve pragmatizm...Metod ve itikad nerde ? Sıfır...

     

    Bunlara nısbet eden mezhepsiz bir site bile var. Ağızlarını açıp da "bizim fikriyatımız ehli sünnet ve tasavvuf eksenlidir" ( iskenderpaşa muhibleri ya) diyemiyorlar. Oylar kaçarsa hesabı...Ondan sonra da aralarına bir sürü itikadı bozuk ehli bidat adam giriyor...

     

    şunu bir kontrol ediniz : mgorusportal


  10. MÜJDELERİN MÜJDESİ (*)

     

    Birkaç gün önce... Büyük Doğu Yayınlarının idare yerine birer meşale kıvraklığında üç genç geldi. Oturdular ve tek kelime söylemeden bana bir dergi uzattılar: AKINCI GÜÇ... Bunlar bu dergiyi çıkaran ve güden gençler...

     

    En telâşlı ânımda, dergilerine bir göz atmak imkânından mahrum bulunduğum şartlar altında, ancak bir çay içebilecek kadar kısa bir zaman içinde temas edebildiğim ve büyük teması Ankara’dan dönüşüme ertelediğim bu gençler, benim, bugünkü İslâm gençliğine musallat ayrılık ve aykırılık mikropları üzerindeki görüşlerimi dinlerken öylesine müteessir oldular ki, içlerinden biri hıçkırıklarını tutamadı ve başını ellerine gömerek ağlamaya başladı...

     

    Dondum ve acıyla doldum...

     

    Gece yatağıma uzanıp dergilerini açtığım zaman ne görsem iyi?.. Bir baştan öbür başa Büyük Doğu idealinin destanı... Hem de en derin fikir tabakalarına kadar nüfuz edici ve bugünkü aydın İslâm gençliğini Büyük Doğu mihrak ve istikametinde gösterici bir tahlil, terkip, tefekkür ve tahassüs ifadesiyle: ... Alkol kokulu cenaze çelenklerinden daha âdi pohpohlamalarla değil... Duyarak, düşünerek ve yaşayarak...

     

    Hayatım ve dâvamın en acıklı inkisar ve ıstırabını heykelleştiren MSP devşirmesi bu gençler, şimdi demetlerinin bağını çatlatıyor, yepyeni bir demetlenme hasretiyle öz kaynaklarının adını veriyor; ve bu, kendi kendisini tayin ve tespit işinde en soylu ve şahsiyetli çile hakkını tüttürüyordu.

     

    Karanlık bir zindan odasında nabzını sayan bir adama «kalk ve toplan! Yanlışlıklar İlâhî adaletle kendi kendisine patlak verdi!.. Artık açık hava ve güneş senin!» hitabına ermiş gibi oldum ve ben de o genç gibi ağladım.

     

    15 yıllık oluşunun harcı içinde alın terim, hummalı nefesim ve olanca kımıldama gücüm yatan «Millî Türk Talebe Birliği»nin nihayet ölü kalıplar içinde donduruluşu, tek ümit halinde yöneldiğim Ülkücü gençliğin de henüz ruh adelelerine büyük vecd ve tefekkür cereyanını vermeye henüz fırsat bulunmayışı önünde, bu, en beklenmedik yerden kendi kendisine yükselen ses, bana müjdelerin müjdesini getirdi:

     

    Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!

     

    (*) 10 Haziran 1979.NFK.


  11. TKP ile başladı işe....Türkiye Komunist Partisi'ne gönül verenler onu parti ideologu kabul ederler.

     

    Daha sonra dümeni PKK dan yana kırdı.Apocuların gözdesi oldu. Bir dönem pkk lılar tarafından öyle bir yüceltildi ki "sorunu çözecek kişi" diye lanse edildi.

     

    Bir müddet sessizliğe gömüldü. Piyasaya çıktığında hedefi "sabataycılar" idi...Kahramanımız bu sefer de ulusalcı olmuştu. O da ne ! Genelkurmay bu adama sıcak bakmaya başlamıştı. Abdullah Gül bile Sabataycıydı. Gülün eşi Hayrunnisa nın adı bile -ona göre- yahudi adıydı...

     

    TKP liler bunak diyor buna şimdi.

     

    Nihayetinde islam gelmesin de ne gelirse gelsin diyenlerden biriydi !!!


  12. Efendimizden zina için izin isteyen gence :

     

    -Aynı izni kızkardeşin de isterse ne düşünürsün diye cevap verince, genc; hatasını anlamış, pişman olup tevbe etmiş.

     

    Kızkardeşi için flörtü uygun gören varsa diyecek tek sözüm biz bunlardan beriyiz.

     

    Benim için farketmez diyen varsa Cem Yılmaz'ın deyimiyle "o senin hayırseverliğin".

     

    :mellow:


  13. "Beyti Dost"tan Doğru Yaşam Bilgileri: Dr. Refet Kayserilioğlu

     

    Ercan İmre

     

    Tüm hayatını ruhsal konuların tanınmasına, metapsişik olaylara, reenkarnasyon ve kendi deyimiyle "Doğru Yaşam Bilgilerinin" yayılmasına adayan Dr. Refet Kayserilioğlu 13 Temmuz günü vefat etti. Nedeni bilinemeyen ve teşhis edilemeyen ateşli bir hastalıktan 82 yaşında hayatını kaybeden, Kayserilioğlu'nun cenazesinde tabutunun üzerindeki çiçekte, "aldığını veren" anlamına gelen "Şalûşez" yazılıydı.

     

    Vasiyeti üzerine Heybeliada'da toprağa verilen Dr. Refet Kayserilioğlu'nun cenazesinde toplananlar el ele tutuşarak, musalla taşındaki tabuta sevgi enerjisi yolladı.

     

    Ruh ve Maddeden Sevgi Dünyasına

     

    Bundan yıllar öncesine gidersek Türkiye'de ilk olarak ruh dünyası ve metapsişik konularında araştırmalar yapan Dr. Bedri Ruhselman bu araştırmalar sonucu 1946'da üç cilt olarak "Ruh ve Kainat" adlı en önemli eserini yayımladı. 1950 yılında bir grup arkadaşıyla beraber "Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti"ni kurdu.

     

    Dr. Bedri Ruhselman; Refet Kayserilioğlu, Macit Aray, Sevgi Çağıl, Hikmet Omay, Sebahat Abla gibi ruhçu medyumlar ile celselere katıldı. Kendilerini "Mustafa Molla, Kadri Dost, Beyti Dost, Akın, Şihap" diye tanıtan rehber varlıklardan dünyayı ve üzerindekileri kurtarabilmek için çeşitli bilgiler aldılar ve bu yönde çalışma ve araştırmalar yaptılar.

     

    1957 yılında derneğin başkanlığa Refet Kayserilioğlu geldi ve aynı yıl "Ruh ve Madde"

    isimli dergi yayımlanmaya başlandı. 1966 Dr.Bedri Ruhselman'ın ölümünden sonra dernek içindeki kişisel çatışmalardan dolayı bir süre sonra "Dünya Sevgi Birliği" adlı derneği kurdu ve "Ruh Dünyası"adlı başka bir dergi yayımlanamaya başladı.

     

    Dr. Refet Kayserilioğlu daha sonları "Dostluk Derneği"ni kurdu ve tüm grubunu bu dernek çevresinde topladı. Dergilerinin adı hâlâ yayınlanan "Sevgi Dünyası" oldu.

     

    Gönül Şarkılarımız

     

    Uzun bir zaman bedensiz bir varlık olan "Beyti Dost" diye ismini açıkladığı bir varlıktan, sevgi üzerine birtakım mesajlar aldı. Yapılan celselerde hipnoz edilen medyum kalanıyla "Beyti Dost" isimli varlıktan doğru yaşam bilgileri adını verdikleri bilgiler aldılar. Daha sonra bütün bu bilgiler celselerimiz adlı birde kitapta toplandı İlkesi, "sana bir tokat atana öbür yanağını uzat" idi.

     

    Çevresine çok sayıda star sanatçı ve yazar toplamıştı. Derneğine gelen ünlüler arasında merhum Cenk Koray, Neco, Rüçhan Çamay, Gönül Akkor gibi isimler vardı; böylece fikirlerini bu çevrelerde yaymaya başladı.

     

    Dr. Refet Kayserilioğlu müziğe oldukça meraklıydı. Kendisi biraz ud ve tambur çalmanın yanı sıra Türk Sanat musikisi formunda şarkılar söyleyip besteler yapmıştır. 1990 yılında "Gönül Şarkılarımız" isimli albümü TRT denetim kuruluna göndermiş ama albümde prazodi hataları olduğu gerekçesiyle geri çevrilmiştir.

     

    Aşkımızı Unuttun mu?

     

    Bu ayrılık nereden çıktı

    Gönlünü hangi söz yıktı

    Darılttımmı incittimmi,yoksa benden usandınmı

    Aşkımızı,akdimizi unuttunmu

    Sessiz orman yollarında

    Hünkar suyu yamacında

    Aşkımızdan söz ederken,sonsuza dek biriz derdin

    Hep bunları unuttunmu unuttun mu

     

    ...

     

     

    Arkadaşlar bu beyti dost hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim ?


  14. SULANDIRILMIŞ MÜCAHİDLİK YADA SALON MÜCAHİDLİĞİ MODASI

     

    Malumunuz camiada mücahid kelimesi cihadla alakası olmayan ne kadar zevat varsa adına kullanılır oldu. Nice Kurani kavramları kendine mal edip sonrada Kurana söven şovenistler gibi bu işin istismarını yapanlar sadece ‘’karşı’’ cenahda çıkmıyor. Bizzat saçıyla sakalıyla cübbesiyle müslümanım diyen ve müslüman görünenlerde de bolca zuhur ediyor. Elini hiçbir şekilde taşın altına sokmaya cesareti olmayan korkak tiplerin , başkalarının acılarını kullanan ve bunun üzerinden siyaset yapmaya kalkan malum tiplerin mücahidliği gibi. Örneğin bu acı istismarcısı tiplerin varolabilmeleri Çeçenistan , Bosna, Filistin gibi mazlum ve mağdur beldelerin varlığına bağlıdır aynı zamanda. Çünkü oralara yardım adı altında insanlar istismar edilir . Her zaman malum bölgelerden sözedilir ve bir şeyler yapılması gerektiği söylensede bu istismarcı tiplerin bu konuda bir samimiyetide asla yoktur. Hadi madem ölmek lazımsa ölelim buyrun önden dediğiniz zaman bu zevat ortalıktan kaybolup her zamanki gibi eşi-işi ve dişi arasındaki malum yörüngesini asla bozmaz. Üstelik sizide, kitleleri aksiyona davetinizden dolayı ajanlıkla yada provakatörlükle suçlarlar. Öyle ya rahatları bozulacak rahatça semirmekten yiyip içip boşaltmaktan ibaret malum hayatları bozulacak sosyal sekteye uğrayacaklarından , yahudiden daha yahudi hainden daha hain bir tavırla karşınıza çıkacaklardır. Bu tipleri çeşitli dernek ve cemiyetlerin köşebaşlarında nemalanırken görmek mümkündür. Önceleri daha doğrusu mideleri dolmadan cepleride yeşil dolarlarla tanışmadan evvel bu tipler sıkı birer mücahiddirler. Geceleri toplandıkları arkadaş sohbetlerinde , pardon , İslami! sohbetlerinde Selahaddin Eyyubi misali fetihler yapar ülke kurtarır zulmü! durdurur, mustazafların yüzünü güldürürler!!. Ama gel zaman git zaman yeşil sermayenin tatlı cazibesi ile öncenin mücahidleri birden kapitalist mutantlara dönüşürler, tabi bunu yaparken hemen evrimleşmezler önce liberal ılımlı (ne demekse) İslamcı olurlar ardındanda yavaş yavaş kapitalizmin kucağına otururlar. Bu arada şekilde değiştirirler , önceleri tağutun! Resmi kurumlarına gitmenin küfür olduğunu savunurlarken sonraları tükürdüklerini yalayıp aynı bankalarla aynı resmi kurumlarla haşır neşir olurlar. Sakalın sünnet kesmenin haram olduğunu savunurlarken , zamanla sakallarını inceltir ancak izini gösterirler. Yani dönektirler haindirler yalancıdırlar ve irade fukarasıdırlar. Eskinin bu hızlı mücahidlerini bu sıralar Büyükşehir belediyelerinin ihale kapma yarışlarında koştururken görebilirsiniz. Çeçenistanda , Filistinde , Keşmirde vs ne kadar insan acı çekiyorsa bunlar için o kadar iyidir , çünkü avam halkın duygularını sömürecek materyaller buradan sağlanır. Politikalarında , partilerinde bunlar bolca kullanılır. Başkalarının acıları bunların politikalarının malzemesidir o kadar.

     

    Nedenmi bu hain tiplerden bahsediyorum ? Çünkü İslam ümmetinin tek adım ilerlememesinin ana sebebi İslam toplumlarının midesine oturmuş oturtulmuş bu müptezel tiplerdir ki uyku ilacı gibi toplumu uyutmakla zamanını boşa harcamakla geçirmelerine sebeb olurlar. Bunlardan -adı bende kalsın- hain bir tipi İstanbul Büyükşehir Belediyesinde gördüm geçenlerde, başta anlattığım gibi eskinin hızlı mücahidi şimdinin yeşil kapitalisti olmuştu. Eskiden onu bunu devletin memurluğunu yapıyor diye tekfir eder yüksekten uçar önüne geleni gagalardı ama şimdi farklı . Çeçenistanla ilgili bir konu açıldığında , Çeçenlerin artık bir devlet kurdugunu (Kadirov itini kasdediyor) , dağdakilerin bozgunculuk ettiğini söyleyecek kadar evrim geçirmiş başkalaşmış munafıklaşmış oldugunu gördüm. Yüzüne tükürmedim ama tükürecek kadarda laf ettim ve ayrıldım oradan. Bu su katılmamış lay-i cins bir zamanlar Avrupada bulunmuş oradaki müslüman camiadan yeşil sermayeye baya bir meblağ toplamış ortaklarıyla Türkiyeye gelip bir o kadarda Türkiyede ortak topladıktan sonra Avrupa merkezli bir şirket kurup İstanbul Büyükşehir Belediyesinde bir takım ilişkileri sayesinde ihaleler kapıp özellikle inşaat sektöründe parayı vurunca dünyanın sahte nimetleriyle tanışmış zahmetli bir yol olan mücadele yolunu bırakmış bırakmakla kalmayıp o yolun yanlış bir yol olduğunuda aklınca başkalarına anlatmaya kalkan zavallı bir tip. Hatta bu iddialarına Kuran’dan delil getirmeye kadar varan ahmaklıklara teşebbüs ettiğinden kafasını kırmamak için oradan ayrılıyoruz arkadaşlarımızla. Bunun Çeçenistan ve Bosna ile alakasına gelince savaşın başında Bosna ile alakalı yardım çalışmalarında bulunmuş olmasından kaynaklanıyor. Toplanan meblagların büyümesi nefsinide azdırınca para pul getirecek işlere yöneliyor ve etrafında topladığı kişilerede kurdukları havuzda toplanan paraları dava için kullanacaklarını söyleyip kandırıyor milleti. Şirkette öyle kuruluyor tabiki. En son geldiği nokta da amacını inkar edip mücadeleye kadar dil uzatmak, öyle ya sömürdüğü paraları yiyebilmek içinde önceden giydiği mücahid gömleğini çıkarmak gerekiyor oda aynını yapıyor. Bu anlattığımız paraya davayı satan malum şahsiyetlere bir örnekti ve ismi bizde saklı. Birde geçmişte üniversite zamanımızda ortalıkta İslam devrimini agızlarından düşürmeyen ahmak tipler vardıki ahmaklıkları ağızlarına sakız ettikleri ‘’İslam Devrimi’’ cümlesinden değil bu lafı o kadar çok telaffuz edip o devrim şartları için kıllarını bile kıpırdatmamaları sebebiyle tarafımca kendilerine verilmiş bir sıfattır. Bunlar üniversite yıllarında örnek ve önder edindigimiz ağabeylerimizdi güya . Muta nikahıyla üniversiteli genç kızları heder eden bu zihniyetinde bu aralar hiç sesini duyamaz olduk. Küfür sistemi diye niteledikleri sistemin ‘’islam devrimi’’ ile düzelebileceğini iddia eden bu grubun bu söylemi harekete gecirmek adına bir şeyler yaptığı hiç görülmedi , tarihin tozlu sayfalarında birer murai olarak yitip gittiler , yitip gittiler diyorum şimdi bir çoğu eskiden savundukları devrim düşüncesini bırakıp kapitalizmin sıcak ve tatlı kollarına attılar kendilerini nerde kaldı mücahidlikleri….

     

    Dünya, ahiretine doğru kendisine uygun görülen yörüngesinde dönmeye devam ederken imtihan-i ilahiye gereği arzın her yerinde hak-batıl savaşıda olanca hızıyla sürüyor. Çok çetin şartlar haklı ile haksızı doğru ile yanlışı ve dava adamı ile ikiyüzlü fırsatçıları da bir bir ortaya çıkarıyor. Bosna savaşının ilk zamanlarında Almanya’da bir dost sohbetine katılan bir vatandaş bize gelip o dönem henüz şehid olmamış olan ve Sivas olaylarında sanık sandalyesine oturtulduğunu öğrenince Avrupaya hicret etmiş olan Metin Çakmak’tan açtı konuyu , Çakmağa güvenilmemesi gerektiğini falan anlatmaya kalkınca kendisini durdurduk delil getirmesini ispat etmesini söyleyince bu murai mekanı terk edip defolup gitti. Tabi o zamanlar bu hainin toplum içinde bir itibarı vardı saçıyla sakalıyla İslama hizmet eden değilde İslamdan geçinen bir asalak olduğu sonradan ortaya çıkacaktı, nitekim bir çok saf akıllıyıda iddiasına inandırmıştı. Aradan zaman geçtikten sonra Metin Çakmak Bosnada şehid olacakdı ve benim şahid olduğum en iyi en güzel insanlar listesinde mücadeleci ve gerçek bir mücahid olarak Bosna Küçük Bedir operasyonunda alnından yediği bir mitralyöz mermisiyle yüzünde temiz bir tebessümle cennete doğru kanatlandığı haberini alacakdık. Onu toplum içinde karalamaya çalışan sözde sahte mücahid ise yıllar sonra Alman istihbaratı adına çalıştığı ortaya çıkacak ve bir çok müslümanın haksız yere fişlenmesine sebeb olduğuda ortaya çıkacaktı. Sistemin ön plana çıkardığı bu hainler topluma birer örnek gibi sunulup sahte kahramanlıklarla lanse edilip toplumun ifsadı noktasında dedikodu çarklarını hareket ettiren çeşitli dernek ve vakıflara sirayet ettirilip orada rol almaları sağlanıp potansiyel teşkil edecek Müslümanların toplum gözünden düşürülmesine ön ayak olacak olan etki ajanı rolune soyundurulmuşlardı. Bu hain zümreye ikinci örneğide daha geçtiğimiz ayda Irakta Kerkükte şehid edilen hayatını İslama vakfetmiş ve bu üğürda candan geçmiş canını Rahmana sunmuş, şehidimiz Mehmet Yılmaz hakkında bir şeyler söyleme bahanesiyle yanıma sokulup Mehmet Yılmaz hakkında olmadık iftira ve yalanları söyleyerek hayatını dergimizde yazmamamız için güya uyaran sözde dernek yetkilisi idi. Çöreklendiği derneğin balını kaymağını yiyip orada sohbet ve toplantılarda Çeçenistan Filistin ve Bosna katliamlarını gözleri nemlenerek anlatan ve Müslümanların duygularını sömüren bu hain tipte rengini belli edivermişti. Bir mücahid hakkında olmadık iftiraları ortaya dökdüğünde ispat etmesini istediğimizde ‘’çok güvendiği’’ birinden duyduğunu ama o kişinin adını veremeyeceğini söyleyince suratına tükürüp gerisin geriye postalamıştık bu soysuzuda.. Ve bu soysuz kendi derneğinin bir toplantısında konuşma yaparken orada bulunan ve konferansa katılanlar tarafından ‘’mücahid …’’ sloganlarıyla karşılanan içi başka dışı başka bir soysuz onunda ismi bizde saklı şimdilik.

     

    Ümmetin her noktasında ölüm zulüm ve gözyaşı oluk oluk akarken , yüzlerine bakmaya kıyamadığımız analarımızın bacılarımızın ırzına geçilirken oradaki acıları menfaatleri için propaganda malzemesi yapan bu güruhun direniş ruhunu kuşanmayı bırakıp ‘’Allah yerdemidir gökdemidir’’ tartışmalarıyla zaman öldürmeleride cabası .. malum yerlere doğrudan veya dolaylı hizmet eden bu cehalet küpü kesimde müslüman toplumu güdülecek koyun pozisyonunda oradan oraya sürükleyip, onca gereksiz tartışmalara alet edip salonlarda kendileri için mücahid bilmemne diye slogan attırıp boşalıp rahatlarken gerçek kahramanlar bugün Çeçenistanın soğuk ve karlı dağlarında, Irak çöllerinde , ve Filistin’in ihanet dolu yollarında elleri tetikte aç susuz ve ne zaman nerden geleceği belli olmayan düşman mermilerinin tehdidi altında Allah için savaşıyorlar.. Bu hain zümre ise salonlarda konferanslarda ‘’cihad’’ edip gerçek meydanlara çağrıldıklarında ortamdan firar ediyorlar çünkü amaç İslamı hakim kılma çabası değil iktidarlarını hakim kılma çabasıdır o kadar.. Yine bu hainlere göre Çeçenistanda , Filistinde , Iraktaki cihad ve orada mücadele eden mücahid ( her ne kadar kendilerini o cihad meydanlarında göremesekte) , ama Türkiyede davası için hapis yatan çile çeken Müslümanlar ise provakatördür bunlardaki kel mantık budur.

     

    Bu malum tiplere buradan sesleniyorum ;

     

    ‘’Hadi meydanlar sizi bekliyor , önceden atıp tutar sizden başkalarına tahammül edemez onu bunu tekfir eder Kurani kavramların arkasında akşamları çay üstüne çay devirirken ateşli ateşli ‘İslam devrimi’ yapardınız sabahlara kadar .. Meydan burada yiğitlerini bekliyor heryer mücadele sahası , emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri laikler v.b bilumum İslam düşmanı kim varsa inandığınız değerlere karınızın kızınızın örtüsüne namusuna dil uzatıyor .. Hadi kalkın artık nerde kaldı sizin mücahidliğiniz .. SİZE SESLENİYORUM EYY SALON MÜCAHİDLERİ HANİ ZULME KIYAM EDECEKTİNİZ HANİ MÜCAHİDSİNİZ YA NEREDESİNİZ SİZ ALLAH AŞKINA …!!

     

     

     

    Hakka Yürüyüş Dergisi


  15. Allah cc himmetini eksik etmesin üzerimizden.

     

     

    İlahi

     

    Buyruğun tut Rahman'ın, tevhide gel tevhide

    Tazelensin imanın, tevhide gel tevhide.

     

    Yaban yerlere bakma, cânın odlara yakma

    Her gördüğüne akma, tevhide gel tevhide.

     

    Mâsivâdan gözün yum, ne umarsan Hak'tan um

    Gitsin gönülden hümum, tevhide gel tevhide.

     

    Zahirde kalan kişigüç etme âsân işi

    Gider gayri teşvişi, tevhide gel tevhide.

     

    Şirki baştan savarsan, Hak bilmeye iversen

    Yaradan'ı seversen, tevhide gel tevhide.

     

    Emri yerine getir, erkenden işi bitir

    Sıdk ile iman getir, tevhide gel tevhide.

     

    Sen seni ne sanırsın, fâniye dayanırsın

    Üş bir gün uyanırsın, tevhide gel tevhide.

     

    Uyanagör gafletten, geç bu fani lezzetten

    İç kevser-i vahdetten, tevhide gel tevhide.

     

    Hüdayî'yi gûş eyle, şevke gelip çûş eyle

    Bu kevserden nûş eyle, tevhide gel tevhide.

     

     

     

×
×
  • Create New...