Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

turkiyeli

Üye
  • Content Count

    13
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by turkiyeli


  1. Selamlar

    Mümin Yaradandan ötürü Yaradana isyan edene en azından buğz etmelidir..

    İslamda birbirine yabancı olan karşı cinslerin bir odada yalnız bulunmalarına müsade verilmez.Bu post modernizmde yaygınlaşan ahlaksız bir anlayıştır.Sosyal hayatta bir kaos ortamına neden olan tohumlar gibidir bu.

    Saygı&selamla..


  2. Konunun ahiret bakan tarafını sadece Allah bilir.Ancak Allahın adaletle hükmedeceğinden şüphe duyulamaz.

    İnsan türünün kıyamette toprak olacağı görüşü herhangi bir sağlıklı kaynaktan beslenmiyor.

    Ancak bu, onları iman konusunda mazur durumuna sokabilir.Diğer konularda sorumlu olmaya devam edeceklerdir.

    Bende kopyaladım yapıştırdım.

    Alttakileri ben yazdım.

    Bu konuda farklı görüşler var.Gaybi konu.

    Sen İmam Rabbani'den örnek veriyorsun

    Diğer tarafta Ahmed bin Hanbel,İbn Kesir onların ahirette imtihan edileceklerini ve buna göre cennet ve cehenneme sevkedileceklerini savundu.

    Bekle dahası var.

    İmam Azam,İmam Maturide daha başka alimlerse Allah'a inanmakla sorumlu olduklarına inanır.Bu ALİMLERE göre insanın sorumlu olması için dinin mevcudiyeti söz konusu değildir.Din gelmedende insan akılla Allah'a iman etmek ve O'na şükretmek zorunda olduğunu savunur.Burdan yakar mısın?Yoksa tek doğru senin mi?Böyleyse tavrınız bu despotluktur.Ebu Hanife için Şirk diyarında din nedir bilmeden aklıyla Allah'ın birliğine iman etse Mümindir.Ölen bebeklerde fetret ehlidir.

    Alimler içinde(çoğu),gayri müslim ailelerin çocuklarının cennetlik olacağını bildirir.

    Durum bu.Rahmeti gazabını Allah elbette bu kullarınıda alır cennetine.

    Bu arada insanların İslamiyete ne kadar vakıflar,HABERLERİ VAR MI YOK MU bunu tespit ederken yöntemin nedir?

    Ümmetin ihtilafı rahmettir,bilir misin?

     

     

    Şimdi cevapla Ahmed Bin Hanbel(Hanbeliliğin İmamı)İmam Azam,İbn Kesir(Büyük müfessir),İmam Maturidi'ninde mi İslam'dan HABERİ YOK!

     

    Diğer mesajdaki linkide sağduyulu,vicdan sahibi tüm müslümanlara emanet ettim.

    Allah'a iman ettiği halde peygamber gelmeyen kimse sence toprak mı olacak?

    Herkes sorumlu olduğu kadarıyla imtihan edilir.Hz.Peygamber e yakın dönemdeki hanifler demi sence toprak olacak?

     

    Sana fetva verilirken bir kerede kalbine danış.

    Selamlar.


  3. Konuyu biraz açarmısın 'bu kesin' dediğin yeri mesela

    Selamlar

    Kesinle vurgulanan şey kendisine din gelmiyenlerinde sonsuza kadar yaşayacağıdır.

    Cübbeliyse toprak olacağını savundu.Buysa İslama göre zıt,fevri bir yorumdu.

    Fetret ehli 3 grupda toplayalım.

    1:Kendi sebat göstererek,tefekkür ederek Allah'a inananlar.

    Bunlar tek bir ümmet olarak diriltilecekler.Toprak falan olmayacaklar.Zeyd bin Amr buna örnektir.

    2.grup Tevhid'i tahrif eden,putperestliğe inanan,kendilerince din uyduran kimselerdir.Amr bin Luhaly gibi.Cehennemlikler.

    3. grupsa hiç bir dini olmayan bunu pekte aldırış etmeden yaşayan hikmetsiz kimseler

    3. Sınıf tam anlamıyla fetret ehli olduğu için cennette olacak.Ehli-Sünnet bunu savunur.

    Çünkü sorumlulukları yok.Peygamber gönderilmedikçe kimseye azap edilmez.Cennet ehli olacaklar.

    Cübbelinin dediği gibi toprak olma yok.

    İnşallah yasak değildir.Şu linkte daha iyi anlatmış

     

    http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....9&s=article

     

    Bu konu itikada dahil,temel bir inanç meselesi olduğu için bunu doğru bilelim.

    Birde internette yayınlanmış bir fetvasına rastlamıştım Ahmet Mahmud'un.

    Kendisinin muhabbet duyduğu birisinin "o dönemde"Adnan Menderes'e dua etmeyenin namazının olmayacağını söylediğini aktarmıştı.

    Maksadım gıybet değildir ancak bilmek ve uyanık olmalıyız.

    Selamlar.


  4. Selam

    Arkadaşlar bu sahış teketekte kendilerine bir din gelmeyip,peygamber gönderilmeyen kimselerin toprak olacağını söyledi.

    Asla böyle bir şey olamaz.

    Fetret ehli denen insanların toprak olacağını söyledi kısacası.Kul hakları ödendikten sonra,burada boynuzlu keçi boynuzsuz keçi örneğinide kullanmıştIı.Tüm sağduğu sahibi bir Müslüman bunu asla kabul edemez.İnsan başıboş bırakılmadı.O insanlarda hesaba çekilip ebedi hayatın akışındaki yerlerini alacak.

    Bu kesin.

    Selamlar.


  5. Üstad'ın Anısına

    O mukaddes davayı yüreğine akıtan istidat abidesi!

    Kalemiyle cihad eden ahir zaman neferi!

    Zülme hakkı haykıran fedekar bilge,

    Akla başka kim gelir fikir çilesi deyince?

    Bir mızrak gibi sivri,ölümcül kelimeleriyle,

    Yakıtı iman olan cesaretiyle haykırdı Yozlaşmış sisteme!

    Durun durun bir dünya iniyor tepemizden diye!

    Allahı dost,ölümü bildi şehrayini,

    Olduğu gibi görünün göründüğü gibi biriydi.

    Sıradan değildi uğruna ölebileceği bir mefkuresi vardı

    Hayatını anlamlı kılan bir mücadelesi de

    Anlıyacağınız tam dava adamıydı

    Gafillerin cümbüş ettiği mezbelede

    O düzeni reddeden mana adamıydı..

    Zincirini şehvetin kırdı attı,

    Ruhunu Allah için davaya adadı,

    Belalar sel sel gelen birer imtihandı..

    Günümüz cahiliyesinden çıkmış bir pırlantaydı

    Dünyanın kirinden bıkan,

    İstibdada düşman bir münadiydi.

    Hakikat pınarına hasret Fikir işçisiydi..

    Beton,ölü bir zeminde serpilen bir güldü.

    İlahi kaynalarla goncaları gelişen bir güldü

    Dünyayı bir tuzak,tabutu kundak

    Hayatı bir gurbet,ölümü şerbet saydı!

    Kalemi sanki toprağı yeşerten bir arktı

    Müptelayken bohem hayatına,

    İlahi takdirle oldun bir Muhacir

    Ölümü unutturan modern zamanlarda

    Ağızların tadını bozdun çokca

    Ne de iyi ettin!

    İslamın adının kaldığı bir dönem,

    Batının pisliğinin Anadoluya daldığı bir dönem,

    Adam gibi adamın azaldığı bir dönem,

    Ahir zaman vebasının zehrini saldığı bir dönem,

    Maneviyat uğruna emek verdin..

    Kahraman hain,iyi kötü olduğu zaman

    Dağdaki bağdakini kovduğu zaman

    Halkın hayat damarı oyulduğu zaman

    Anadoluyu mundardan ayıran kimlik derisi soyulduğu zaman

    Direndin direndin yine direndin..

    (Diriliş nesline de olabilir)Büyük doğu nesline bilinç veren sirendin!

    Kütükler arasında bir kıvılcımdı,şuleydi,

    29 harflik aydınların başına inen gülleydi.

    Necip Fazıl için sorunluydu resmi tarih,hukuk

    Uyulması gerekense İlahi buyruk

    Ötelerden habersiz nizama lanet,

    İnkarcı hayat süren leşlere hayret!

    Tarihine saldıran kuduzlaşmış bir zihniyete

    Onlardan çıkan iftirayla,istihzayla örülmüş kesafete

    Yanıtladın kitap silsileleriyle.

    Bohem hayatı vermedi huzuru,

    Zindanda secde etmekle buldun mesruru..

    Güzel sanatların hepsini çelik çomak bildin

    İstikameti maveraya çevirdin,

    Denize hicret ettin..

    Kütüğü ve nakışı olan

    Şair

    Toplumun durumu için bakışı olan

    Mukaddes yük hamalı.

    Meçhuller alemine takılı kalan

    Çilekeş seyyah.

    Kalbi sonsuzluk iklimine vuslata çakılı kalan

    Mavera aşığı.

    Necip Fazıl

    Necip Fazıl..

    Üstadın kişiliği,yaşantışı ve Dünyayı Nasıl Gördüğü Üzerine

    İnsanlarda iz bırakmış kimseler olur..Bir şekilde bazı kimseler kimisinde hayranlık,takdir hisleri uyandırır.Kimiside başkalarının düşünmesinde bile yer edinir.Mesela Büyük İskender Aristo yu kendisinin manevi babası sayar.Mevlana herkes için iyi bir örnektir,muteberdir.Kalıcı olan cemalle popüler olmak değil,fikirle,akılla,imanla hoş bir seda bırakabilmektir asıl marifet.

     

    İşte Necip Fazıl'da hoş bir seda bırakmayı başardı.Necip Fazıl da bir dönemin nesli için bir örnek modeldir..Büyük Doğu'yu takip eden Diriliş Hareketi,Yedi güzel Adamın varlığını buna delildir.

     

    Bir döneme İslam mührünü vuran kadroda Necip Fazıl'ı unutmak olmaz.İki tip insan vardır;Zevkleri için yaşayanlar ve idealleri için yaşayanlar.İkinci grup azınlıktadır,zordur,pramidin en ucu gibidir.

    Üstad'da ikinci grubdan oldu.Kolaycı olmadı.Pahalı bir papağan olmadı.O'nun işte bu tavrını seviyorum.İşte O'nu Üstad yapan budur.Bir insana imanın ne dedirttiği değil ne yaptırdığı ölçüdür.Necip Fazıl'da imanın coşkusu bir sel olmuştu.Maddi imkanlarını kaybetti ancak yılmadı.Bu azim,sadakat Necip Fazıl'ın orjinalliğidir,güzelliğidir.Tekrar edeyim asla pahalı bir papağan olmadı.Antropomorfik şiirler yazan densiz cumhuriyet şairleri,'cüceler' bir yana,üniversite hocalığı elinden alınan ve üniversite hocalığının sıradanlaştığını eleştiren Necip Fazıl bir yana!Arada kocaman bir uçurum.Biri cahiliye korosu,Üstadsa doğrunun bayraktarı..

    Post modern zamanların Sokrates'i gibiydi fikir sahasındaki azmiyle,inandığı şeylerden vazgeçmektense evinin eşyasını satarak durumu idare etmişti.Meyve veren ağaç taşlama uzmanı despot parti Necip Fazıl'la asla uzlaşamamıştı.

    Anlaşılmadan benimsenen,bilinmeden dışlanan bir münevverdi

    Lafımın dostusunuz fikrimin yabancısı yok mudur sizin köyde çekin fikir sancısı.

    O niteliği az,niceliği fazla bir toplumun içindeydi.Bu nitelik düşüklüğünü şu hadislere bağlayın:

    "Ümmetimin sonlarına doğru, mescidlerini süsleyip te kalplerini harabeye çeviren topluluklar görülür. Onlar, elbisesine verdiği önemi, dinine vermeyecek.Dünyalığı yerindeyse, dinlerine ne olduğuna aldırmayacak."

     

    "Hayır bilakis siz o gün sayıca çok olacaksınız. Fakat selin sürüklediği çer-çöp gibi dağınık olacaksınız. ALLAH düşmanlarınızın kalbinde sizin korkunuzu çıkaracaktır. Sizin kalplerinizede vehen atacaktır.

    Vehen nedir ya Rasulallah ?

     

    Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.( Ebu Davud )

    Ahir zamanda haber verildiği gibi halkda ölüme karşı bir çekingenlik oluştu.Üstad'sa şöyle düşündü:

    "Sırma renginde pislik bu dünyanın süsü püsü."Üstad dünya sevgisine olan soğukluğunu böyle anlatmıştır.

    Ahir zamanda Necip Fazıl böyle yazabilecek bir noktadaydı işte bu uslub için bile muhabbeti hakediyor.Nitekim ayrışmanın,kibirli bir materyalistleşmenin var olduğu Türkiyede,vahşi bir sekülerleşmenin makyevelist tavırlarına karşı dünyayı "pislik"bilmek ve aşağılık deni dünyayı değil,yüce,kalıcı olana odaklanmak ne güzel..

    Allah dilediğinin kalbini açar

    Necip Fazıl çok fazla ölümü işledi.

    Sefahatin yaygın olduğu yerde hayatın son demini hatırlamak istemeyen şehvet sürüsü Necip Fazıl için canlı cenazeydi bakınız;

    Ben şairim, Gaibi kurcalayan çilingir;. Canlı cenazelerin başında Münker-Nekir..

     

    Necip Fazıl için Din olmayan yerde hiçbir şeyin manası değeri kalmıyor,çünkü insan hayvanlaşıyor.Mücerret değerlerden yoksun bir yaratık haline gelmiş kimsenin kıymeti yoktur.O bir kubur faresidir artık.Burada sanat yoktur,rezalet ve sefahat vardır.Nezaket erdem,güzel ahlak olmazsa bu bir iğrençlikler sirki olur,hiçbir değer taşımaz.Manevi cevherden yoksun bir çalışma boştur.Gıdalıktan çıkan zehirdir.

    Bu nedenle poetikasında Din ve Şiir başlığında Dinin olmazsa olmaz olduğunu yazar.

    "Dinin olmadığı yerde hiçbir şey yoktur,yokluk bile yok Şiir ve san'atsa hiç yok."

     

    "Bir Fransız romancısı,romana ait bir incelemesinde Allah'a inanmayan bir cemiyetin romanı olmayacağını ileri sürer.Zira böyle bir cemiyette herşey düpedüz,yavan basit ve kabadır ve orada hiçbir ruh ukdesine yer yoktur.Halbuki sevap ve onun bütün icaplariyle birarada,günah ve onun bütün çileleri insan ruhunu terkip eden başlıca müessirdir;ve Allaha inanmayan bir insan topluluğunda fert ruhu yivileri törpülenmiş bir plak gibi sesini kaybetmiş ve birkaç hayvani ve nebati insiyaktan başka bir verimi kalmamış,pas küfür nasır ve kabuktan ibaret bir mevcuttur.

    Öyleyse,Allaha inanmayan bir cemiyette,romancı,bütün saadet ve dertleriyle ve namütenahi grift ve karışık topoğrafyasiyle ruh ukdelerini kaybedince,sermayesini ve dayanağını kaybetmiş olur ve orda roman olmaz."

     

    Üstad'ın sevilesi yanlarındandır bu da.Maneviyatın gericilik görüldüğü bir zamanda hayatın merkezine dini Allah rızasına yerleştirmesi çok önemlidir.Zira normalda güzel olan bu şey o dönemin zorluklarıyla temsil edildiğinde dahada güzelleşiyordu.

    Kısaca Allahı inkar eden toplum hakikat çizgisinden çıkmış,körlük içinde debelenmekte olan bir zavallıdır ve sanatında kalite,güzellik,iyilik söz konusu olamaz.Toplum böyle bir sürece girdi ve halkımız bunu benimsedi ne yazık ki.

    Ve öyle bir ülkeydiki bu ülke şöyle düşünmekteydi;

    Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri

    Hakikatende öyledir,nefsinin esiri olmuş,marifet hikmet yoksunu bir cemiyette nitelik,erdeli cemiyet hayatı/sanat söz konusu bile olamaz.Orada çıkar,ego tatmini,cehalet,kibir,cimrilik gibi hasletler kalpte irinden bir taht kurmuştur.Bu hadis teyid etmektedir dirilerin ölü olduğunu."İnsanlar uykudadırlar ölünce uyanırlar"Destan'da bu huyların tezahürü olan fiilerin tablosunu çizmektedir Çile müellifi:

     

    'Evde cinayet, tramvay arabasında zina!

    Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;

    Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!

     

    Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu:

    Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!

    Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,

    Çatla Sodom - Gomore, patla Bizans ve Roma!

    ..

    Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;

    Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.'

     

     

    Üstad malum felsefe eğitimi almıştır.Sorbonne üniversitesine'de burslu yollandığı bilinir.. (Kendisine hasım kesilen devletin,onu görmezden gelen devletin bu yaptığı Üstad'ın potansiyeli için bir kanıttır)

     

    Felsefedede Platon insanlar için bir mağara alegorisi kullanır. İnsanları kuklarının gölgelerine bakan ve onlara asıl varlık sanarak bakan zimcirlenmmiş kimselere benzetir.Necip Fazıl da bu kulvardadadır.O da Platon gibi ele aldı dünyayı yani bir vehimler alemi,bir rüya misali,gölgeler alemi..Ancak dünyanın gölgeyi yansıtan bir aynaya benzetmesi dışında Necip Fazıl İslam hikmetiyle eksik parçayı tamamlamaktadır.Ahiret gerçeğinide kabul etmiştir.İşte,batının maddenin hakikati üzerine kafa yoran aydınları burada durdular,tökezlediler.Bu basamağa Necip Fazıl çıkabilmiştir.

     

    Bakınız;

     

    'Hey gidi, gölgeler ülkesi dünya!

    Bir görünmez şeyin gölgesi dünya!

    Boşlukta ayrılık bölgesi dünya!

     

    Ölüm dedikleri ölünceye dek;

    Dünya, balı zehir, yalancı petek.

    Orada bulursun biraz bekle, tek ,

    Burada yaşamak sandığın düşü...

     

    Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere

    Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere.

    Shakespeare de dünyayı bir gölgeye benzetti.Machbeth'de şöyle bir replik var:

    Gezinen bir gölgedir hayat gariban bir aktör sahnede bir ileri bir geri saatini doldurur ve sonra duyulmaz olur sesiAklın yolu birdir Necip Fazıl'ı büyük yapan şey cesaret,sanatsal mükemmellik arayışı,kutsala saygı,evrensel temalardır.Zaten bunlar diğer edebiyat devlerinin de özellikleri.Entelektüel birikimi ve edindiği tasavvufi bakış açısı yani imanıyla ahenk içinde olan bir düşün alemi vardır.

    Raflarda toza batmış peygamberden bildiri.

    Günümüz cahiliyesinin bir özelliğide nefsine ağır gelen şeyde tereddüd yaşaması değilmidir?

     

    Kavramların karıştığı batının diğer kültürleri yuttuğu bir dram asrında Necip Fazıl mümin duruşunu korudu.Şu dizeler O'nun İslama olan itaati için kanıt sayın;

     

    "Sende insan ve toplum, sende temel ve bina;. Ne getirdin, götürdün, bildirdinse amenna!."

     

    "Ey genç adam! bu düstur sana emanet olsun/ Ötelerden habersiz nizama lanet olsun."

     

    Her fikir,her inanış,tek mevsimlik vesselam.

    Zaman ve Mekan üstü biricik Rejim,İslâm.

     

    Gençlerin galiz karakterli,iki ayaklı hayvanları rol model edindiği bir zamandayız.Bu hengamede Üstad dusturundan taviz vermemişti.Büyük doğuyu acziyetten kapatıldı denmesin diye son sayısında muhalif bir tavır takınması bu yüzden değilmidir.Sevgisi ve öfke gibi iki duyguyu nerelerde kullandığıda ondaki olumlu değişime ayna tutar şöyleki Sevgisini hayırlı kimseler için kullandı.Şiir duygunun egemen olduğu bir alan orada kalbin durumu açığa çıkar bakınız;

    "O, Allah'ın emriyle Kainat Efendisi;

    Varlığın Tacı, varlık nurunun ta kendisi..."

     

    "Allah dostunu gördüm bundan altı yıl evvel

    Bir akşamdı ki zaman donacak kadar güzel"

     

    "ELLERİME UZANAN DUDAKLARI TEPEYİM

    ALLAH DİYEN GEL SENİ AYAĞINDAN ÖPEYİM."

     

    Allah için sevme prensibini gösteriyor.Üstad bir sınıf farkı gözetmeden mümini kardeş biliyor.Kibirden eser yok,tevazu ve kardeşlik bilinci içinde.Dalkavukluktansa haz duymamakta.

     

    Düz yazıdaysa:

     

    Allahı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını!...

    Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!.

     

    Hucum ve polemiklerindede kullandığı müthiş tarzla öfkesini nasıl kullandığını görürsünüz.Sanatlı bir dille öyle eleştiri ve polemik yağmuruna tutar ki.Bu edebi sahada ki faaliyetler zaten bir asırdan fazla hapis istemine neden olur.Üniversitedeki hocalık görevini kaybeder,özel hayatına insafsızca müdahale edilir.Evet insan,Necip Fazıl'ın nasıl düşmanlara sahip olduğuna bakarak bile kendisinin nasıl doğru bir insan olduğunu anlar.Bu örnekler onun sevgi ve öfkesini bile Allah rızası doğrultusunda harcadığıının delilidir.

     

    Kültürel kimliğimizin inşa edilip Sezai Karakoç'un deyimiyle "Özülkenin" kurulmasında Necip Fazıl'ın sahip olduğu potansili kullanmalıyız;ve yadigar olarak bıraktığı bunca esee sahip çıkmalıyız

    Aklın,bilimin makinanın putlaştırıldığı insanın robotlaştırılıp,manevi anlamda erezyona tabi tutulduğu bir pozitivist zamanda şu tutumda çok güzeldir,manidardır,

    Ey akıl, nasıl da delinmez küfen?

    Ebedi oluşun urbası kefen

    Kursa da boşluğa asma köprü, fen,

    Allah derim, başka hiçbir şey demem!

     

    Müslüman kimliğini koruyor ve bilimdeki şeylerinde Allah'ın izniyle olduğunu,bilimin imanını güçlendirdiğini görüyoruz.Ateizmin kalkanı gibi kullanılan bilim Necip Fazıl için bir tefekkür vesilesidir:

     

    Atomlarda cümbüş donanma şenlik

    Ve çevre çevre nur çevre çevre nur.

    İç içe mimari iç içe benlik,

    Bildim seni ey Rab bilinmez Meşhur*.

     

    *Allah derim şiirinin son dizesinde olduğu gibi Allahı tanıma,Allahdan bahsetme,Allahın kudretine karşı bir derin saygının izleri var.Onun için aklı iptal eden gönülde

    Gönülü terk eden akılda eksiktir.Ancak akıl gibi şaşkın bir pusula mertebelerin en altına düşmeye çok müsaittir.

    Anlamak yok çocuğum anlar gibi olmak var

    Akıl için son tavır saçlarını yolmak var.Evet ilahi bildiriye kayıtsızlık bu toplumun yüz karasıdır.

    Yürüyorum kimsesiz bir sokak ortasında,

    Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum.

    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    Günümüzde kaldırımlar kalabalık olsada kalabalıklarda yalnız oldu çıktı insan.Hayret!

    Bu şiirde depresif,yalnız bir ruhun feryadı var.Zaten bu modern zamanların insanı hunharca ezen maddiyat yönünün eseridir.Üstad değişim süreciyle kimliğini buldu sonrasında Fıtrata dönüş yaptı ve kardeşimiz oldu.

     

    Bırak, keyfini sursun,

    Şehirlerin, köleler

    İnsanin unuttuğu

    Allah'ı zikredelim;

     

    Melankolik bir ruhun feryadı olan şu dizeler modern zamanların insanı hunharca ezen,fıtratından saptıran atmosferini bir ayna gibi yansıtmıyor mu?

    Evet şehirlerden gitmek istiyor Şair ve şehirliyi köle görüyor.

    Çünkü şehirli kapitalist ve diğer istlerce biçimlenmeye,yönlendirilmeye ,kurgulanmaya müsaittir.Açık toplumdur. Köy,kasaba ise doğayla içiçedir,orada kainat var,gökyüzünü falan görürsün,riya yoktur pek orada.

    Tefekkürle yoğrulmuş manzaralarla kendince yaşamak imkanı var köy gibi yerlerde.

    Çünkü kapalı toplululuk böylece dışardan bir şey sızamıyor kolay kolay.Yozlaşmanın zıvanadan çıktığı şehirlerin yanında tabiat bir sığınak resmen!İşte Üstad da tabiat manzaralarının tesirine hayandı.Çilenin Tabiat başlığında buna bol örnekler mevcut.

    Tırman dağlara, söyle!

    Şehir farksız olsun tek,

    Mukavvadan bir köyle.

     

    Uzasan, göğe ersen,

    Cücesin şehirde sen;(Şehir de riya,sosyal baskılar,bakıcı ideolojik yönetimin eseri robotlaşmış sistem Necip Fazıl için ancak cüce olur)

    Bir dev olmak istersen,

    Dağlarda şarkı söyle!

     

    Sema bize seslenir;

    Kalma, gel, işkencede!

    Ruhumuz ebedidir;

    Bunu duy, tek hecede;

     

    Ama şehirde süpermarketlerin ürün listesini görürsün,reklamlar,panolar vs.. hayat tekdüze olabilir.Anormal bir rekabet ortamında ihtiyacın olmayan şeyleri bile tüketebilirsin yani robotlaştırılabilirsin.Önceliği para,mal mülk olan bir halkda Medyen halkından iz kalmıştır.İşte izole olmak,soyutlanmak bu yüzden güzel kendini bulma imkanın var tabiatta.Fıtratı bulmak.Öyleki şehir hayatının hızı insanı Rabbini bile unutturabilir.

     

    Necip Fazıl bunu beliğ bir şekilde ifade ediyor

    "Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum"

    [b]Göz kaptırdığım renkten,kulak verdiğim sesten, affet SEN'den habersiz aldığım her nefesten..[/b]

    Prime time zamanı kaptırılan gözler,kulak verilen malayani şeyler,bir günün ötekine eşit olduğu günler bunu kanıtlar.

    'Kaçalım, kurtulalım

    Haydi yürü, bulalım,

    Kat kat çıkmış evlerin,

    O cam gözlü devlerin

    Gizlediği alemi'

     

    Şehirde sürüyle perdeler vardır.Bunlarsa insanı Rabbinden uzaklaştıran birer perdedir.Necip Fazıl içinse maddi perdeler gibi gönüldede perdeler vardır.Şehir hayatının o yaldız süslü pislikleri gönülü perdelemektedir;

    Çılgıncasına bir hızlı hayatın merkezi Fransa da bulunmuş bu şehir hayatnının sahteliğini görmüştü Necip Fazıl:

    'Perdeler, hep perdeler...

    her yerde, her yerdeler.

    pencerede, kapıda,

    geçitte, kemerdeler...

    perdeler, hep perdeler..

    gönülde asıl perde;(Gözler değil aslında sinelerdeki gönüller kör olur hakikatini hatırlayınız)

    onu hangi göz deler?[

    surat maske altında,(Evet kurtların kuzu göründüğü bir zaman..)

    sis altında beldeler.'(Bu sisi taklit,özenti furyası,Ahlak timsali bir medeniyette yapılan yozlaştırma,red-i miras siyasetine bir atıf olabilir tabi kesin bir yardı vermem çünkü anlatım kapalıdır.)

     

    Dış etkilere kayıtsız toplumlarsa yozlaşma uçurumunun eşiğindedir.Zaman maneviyata sinsice,zalimce savaş açıldığı bir dönemdi üstelik.Ülke diğer kültürlerin yaşam tarzına öykünüyordu işte Ahşap ev şiirinde eski evlerini muhafazakarlığın temsili olarak kullanır,gökdelenleriyse çağdaşlık iddasındaki seküler tarafın mekanı olarak görüyor denilebilir.

    "Ahşap ev; camlarından kızıl biberler sarkan!

    Arsız gökdelenlerle çevrilmiş önün, arkan!"

    ..

    "Seni yiyip bitiren, kırk katlı ejder oldu;

    Komşuluk, mâna ve ruh, ne varsa heder oldu.

    Bir yeni nesil geldi, üstüste binenlerden;

    Göğe çıkayım derken boşluğa inenlerden.."

     

    Kapitalist sistem için hızlı yaşamak önemlidir.Tüketim için beyinler bile yıkanır.Kadın metalaşır.Bir dönem 'burnunu göstermekten utanan' bir Osmanlı kadınından sonra 'kefen bezine mahrem' giysileriyle giyinik çıplaklar görülür..

    Nitekim kapitalist sistemde nicelerini bu hızlı yaşamla öğütmekte mal şöhret,zevk-sefa gibi samimiyetsiz aldatıcı bir yollarla insanları sömürmekte. Böylece çarkları işlesin.Ancak gelip geçici.Necip Fazıl bunu anladı.Ve İslam kalkanıyla kirli oyunu bozdu..

     

    İşte burada İslam çok keskin bir çözüm sunuyor.Bu dünyada garip bir yolcu olma önerisi.

    Şehir hayatındaki anlamsız yarış,hırs,kibir,ego tatmini çağın illetleri!İşte kapitalizmin hızlı yaşama tuzağının mayınların olan bu hislere,garip bir yolcu olmak bir çözümdür.Hz.Ömerin oğlu Abdullah(r.a)'a Hz.Peygamber(S.a.v)

    Bu dünyada bir garip yolcu olmasını tavsiye eder.Şairde bu yolun yolcusu olmaya istekli gibidir..

    'Bir garip insan olsam, benzemez hic kimseye,

    Tek hece bilmez, tek renk gormez, tek ses işitmez'

     

    "Eti zehir,yagi zehir,bali zehir dunyada,

    Butun fani lezzetlere darilmadan gecilmez."

     

    Hızlı yaşam(yani insani,ahlaki olmayan)Allahdanda insanı uzaklaştırır.Ve ilahi tefekkür yeteneğini köreltir.O yüzdendirki Üstad şöyle yazdı:

     

    'İki yıldız arası göğe asılı hamak.....(Toplum kargaşından uzak bir mekan)

    Uyku , uyku ... Zamansız ve mekansız, uyumak.(kalıp,ezber olmadan bir dinlenme isteği)

    Uyumak istiyorum başım bir cenk meydanı;

    Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.

    İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik.'

     

    Şöhret,servet bunlar nefsi kamçılayan insanı bunları esiri yapan şeyler.Bunlar kapitalizmin silahları Öyleyse kapitalizm İnsanlığın düşmanı olmuştur.Bakınız Blaise Pascal ne diyor:Allahın melekûtu cesette değil, ruhtadır. İnsanların düşmanları Babil halkı değil, kendi tutkularıdır.Necip Fazıl da asıl rakip in nefs olduğunu sezmiş gibidir;

    'Benmişim kendime en büyük ceza!

    ..

    Nur topu günlerin kanına girdim.

    Kutsî emaneti yedim, bitirdim.

    Bakamam, aynada, aynada vicdan'

     

    Burada nefse(tutkuların tatbiki için sürekliği kötülüğü emreden düşman)uyularak yapılanların sonucunu vermekte Üstad.

    Burada nefs unsuru var Necip Fazıl bunu başlıca temalarından yapmıştır

     

    'Ruhuma bir kefen bezi yeter de,

    Yetmez aç nefsime sırma ve ipek.(zıtlık unsuru)

    Çare yok, yüzünden düştüğüm derde;

    Yesem de toprakla karışık kepek...

    Güneşle bir tutsam girmez hizaya;(şımarıklığı)

    Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezaya.(doymak bilmeyişi)

    Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya;(sahte,riyakar oluş)

    Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!..'

     

     

    'Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;

    Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.

    Eser darmadağın, emek yüzüstü;

    Toplayın eşyamı, işim acele!'

     

    'Hep nefs çıkar karşıma,ölüp ölüp dirilsem,

    insan'dan kaçmak kolay;kendimden kaçabilsem!'

     

    'Nefsimin ardından koştum perişan,

    Ondan bir kıl bile avlayamadım...'

     

    'Bir baltada indirdin,

    ağacından dalımı,

    bana zehir yedirdin,

    alâleme balımı.

     

    istemem, ne dil, ne mal,

    bana ne verdinse al!

    sazını kafana çal,

    ver bana kavalımı!...'

     

    'Hırsıma ne şöhret yetti, ne de şan;

    Döndüğüm her nokta dünyadan nişan.

    Nefsimin ardından koştum perişan'

     

    Üstad bunları terk etmek istiyor.Ve kendi özgün tarzını geri istiyor.

    Bu takasla sahte zevklerden kurtulmayı,kişiyi özgün kılan hasletleri geri almak istiyor denilebilir.Doğru yolu buluşunun ardından bir sahraya benzeyen popülerliğini kaybetmişti.

    Ona ''Bir mısrası bu millete şeref vermeye yeter' bile denmişti.Sonrasında din düşmanları tarafından devlet kitaplarından şiirleri çıkartılma noktasına geldi.Fakat bu dönüşümle işte Necip Fazıl kendi kimliğini oluşturdu ve cahiliye ahlakının şer odaklarınca eziyete uğrasada artık kavalını almış bir mütefekkir olma sürecine girdi.

     

    Necip Fazıl kimlik inşasında "solmaz,pörsümez"bir Kaynak dan besleniyordu.

     

    Çilenin mukaddimesinde seküler anlayıştan olduğu kesin diyebileceğimiz kişilerin Onu şiirine yazık eden bir sabık şair olarak gördüğü yazılı,bir gazetede hakkında alaylı bir başlık atılması,hakkında 100 yıllık hapis talebi.Bunlar neyin mücadelesini veriyorlardı?

     

    Kolay bir yol değildi Necip Fazılınki.Dağına göre yağarmış.Devlet tesisinde bile istifade edinebilecek bir İdeolocya Örgüsünü yazan bir adamı hiç rahat bırakır mı despotlar?

    Chp dönemi açılan davaların 100 yılı geçmesi de Necip Fazıl'ın aktif bir muhalif,aktivist davayı omuzladığını gösterir.Müthiş bir cesareti vardı.Mahkemedi kaç insan duruşmasında Othello'ya gönderme yapabilir.Bunu kendinize sorun.Harika bir hitabet ve cesur bir duruş şahane bir sanat:Necip Fazıl

     

    Muhasebeden:

    'Zamanı kokutanlar mülteci diyor bana

    Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana'

     

    'Yalnız acı bir lokma zehirle pişmiş aştan

    Ve ayrılık anadan, babadan, vatandan, arkadaştan'

     

    Toplumun içinde bir birey olması sonucu Yazar da gidişatın vahim olduğunu sezmişti.Hassas vicdanlı sanatçılar toplumun zaaflarını kusurlarını sosyolog gibi teşhis edebilir..

    'Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

    Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,

    Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,

    Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları;

    Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet:

    Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!

    ..

    Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,

    Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!'

    Evet bu zamanda zalim liderler birer Firavun takipçisi,hilekat esnaflar medyen halkının takipçisi,livatacılar Lut kavmi takipçisi olarak görünüz.İşte İslam ümmetinin bile zehirli çukurlara giripde orayı mesken tutan kafirlere özenip,o çukurlara kendi isteğiyle girmesini kabul etmedi..

     

    İslami kimliği gereği o insani ve ahlaki değerleride benimseyen bir görüşteydi.Toplumdaki bu kuşaklar arası çatışma,bireyselleşme,şehvetin kölesi olmayı hürriyet sanma furyası gibi şeyleri benimsemedi. O hürriyeti Hakka kul olmada buldu.

    'Hakka dönünüz Hakka,

    Hakkın yarattıkları!'

    'Ey insan, sana son sığınak, Son peygamberin hırkasinda!'

    O'nun istediği gençlik kafir sistemlerin rol modellerini örnek alanları değil Sahabe ahlakıyla ahlaklanan bir altın nesildi.

    O'nun istediği gençlik müzik,eğlence için değil bir amaç uğruna kitlenmiş bir dava,misyon eriydi;

    'İşte bütün meselem, her meselenin başı,

    Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!

    Tırnağı en yırtıcı hayvanin pençesinden,

    Daha keskin eliyle, başını ensesinden,

    Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;

    Yerleştirse başını, iki diz kapağına;

    Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?

    Yetiş, yetiş, ey sonsuz varlık muhasebesi!'

    Ancak bir toplumki toplumun din ve ahlak anlayıışını değiştirmke isteyeni bile vardır..

    "kutsal kitaptır fuhuş

    ahlak, okunmaz roman

    tarih kontra gerçeğe

    hürriyet hakka düşman

    millete kastedenin

    ismi milli kahraman

    yere batsın bu dünya

    bu dünyadan hayr uman!

    genç adam at yorganı

    sana haram uyuman.'

     

    Evet kapitalist çöplüğün kusmuğu olan şarkı sözlerini ezberleyen genç değil,varlığın hakikatini arayan,resmi tarihin zırvalarına karşı pasif kalmayan bir genç adam arayışı!

    Ölmeden önce kendisini muhasebeye çeken bir gençlik hasretidir Necip Fazılın ki.Başını iki dizkapağına yerleştirip ontolojik musahabeler yapacak bir gençilik isteği bu.

     

    Sahabi hayranı ve Onlara uyan bir gençlik hasreti vardır Necip Fazıl'da.

     

    'Büyük doğu gençliği,arslanlardan gür sesli,

    Sahabi mayasından yüce Fatih'in nesli.'

     

    Sahabeler ilk atılımı yapanlar yani Müşriklere karşı mücadele ettiklerinde İslamı ilk temsil edenlerdi.İslam uğruna İslam karşıtı bir düzeni herc-ü merc etmişlerdi.

    Şimdi Necip Fazıl da Sahabi Mayasına işaret ediyor özlenen nesilde.Sahabileri üstün kılan meziyetleri vardır.

    *Bunlar hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamak

    *Mal can ile Allah yolunda mücadele

    *Davayı teklemek yani ahiret odaklı bir hayat.

    *Boş işlerle uğraşmamak

    *Allah Resulu(s.a.v.)ailelerden çok sevmek

    *Birbirlerine karşı sevecen,merhametli,kafir ve münafıklara(Asıl düşmanlar)karşı sert,mesafeli,çetin olmak *İyiliği emretmek,kötülüğü yasaklamaktır.

     

    Arslanlardan gür sesli karşılaştırmasıda iyiliği emretme,kötülüğü yasaklama gibi asla taviz verilmemesi gereken bir konuda özlenen neslin bu görevi yerine getirmesi gerektiği vurgulanmış diyebiliriz.

    önemli yanı bu yine kınanmaktan korkmamaktır.Pasif olmamak,dünyadaki kavramları,medeniyeti şekillendirilen değil,şekillendiren olmak.

     

    Açık sözlülüğü,haksızlığa karşı asla taviz vermemeyi prensip bilişi nedeniyle düşmanları olmuştu.Celal yönü ağır basan bir insandı.Bu zaaf değil elbette.

    Ülkedeki vurdumduymazlık ise her gerçek entelektüel gibi onu da üzüyordu.Üstelik bu entelektüel yanı imanla birleşince katmerleniyordu..

    'Vatanımda sular akar başıboş kalkar başıboş'

    'Bıçak soksan gölgeme sımsacak kanım damlar

    Girde bir bak ülkeme başşız başşız adamlar'

    Yanmaz da yürekler,ateşe atsan;

    Bir kibrit, bir orman yakar,başıboş.

     

    Şair abartma sanatını kullanıyor denilebilir,gölgesinden kan damlaaması onun hassasiyetinin kesifliğini anlatmakta. İnsanların vurdumduymazlığı,banane,bana dokunmayan yılan bin yıl yaşayın gibi habis,bir müslümanda bulunmayacak şeylerin toplumda görülmesi O'nu tepki vermeye gark ediyordu.

     

    Üstad cahiliye kafilesiyle arasındaki bağı 1934'de kopardı.Kalbine temel bina çivisi çakılmıştı

    'Bir kere Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;

    Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!'

     

    Allah dostunu görmüştü.Batının sahte cennetinin afyonunundan İslamın zaman mekan üstü mesajıyla arınmış bir Allah Resul sevdalısı olmanın zamanıydı!Şöyle der:

    'Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız'

    Bir vapur yolculuğundadır,orada tanımadığı birisinin bakışları dikkatini çeker,tedirgin olur ancak sonrasında bir muhabbet doğar.Sohbet ederler bu yabancıyla.Uzun da sürer..Sonunda bir adres geçer eline:Abdulhakim Arvasinin Cuma sohbetleri verdiği Cami.Bu zatın Necip Fazıl'a çok etkisi oldu 'Kalemime fetih ve inkişaf onunla geldi'

    O ve Ben'den

     

    Bohem hayatının bitmez tutkularından,zehirli çukurlarından çıkıp kendi ifadesiyle

    'illet, kıllet, zillet'döneminin bidayeti olan olay.Parasızlık,gazete yalanı ,at gözlüklü zihniyetin hapis talepleriyle zorlu bir çile süreci gelir.Cinnet Mustatiliden önyargının boyutu görülür.Orada Üstad ceza alması için isminin yeterli sayıldığını yazar..

    Üstad zor dönemi şöyle anlatır 'Üstün çile dev gibi gelip çattı birden tos

    Sen cüce sanatkarlık sana büsbütün paydos'

     

    Pes etme diye bir şey yoktur Necip Fazılda davalar,yaftalar onu yıldırmaz.Sonuçta treni kaçırdığı zaman,kendisine sataşan şahsa treni kovdum gitti demiş bir sistem eleştirmeninden söz ediyoruz.

     

    Heleki bu çileler 'Ölümü de öldüren Rabbe' bağlanmış,tutulmuş birisini deniyorsa geri çekilmek söz konusu olamaz.Olamaz çünkü tasavvuf mayasıyla pişmiş bir gönül adamıdır.Mevlana Hamdım Yandım Piştim der.Necip Fazıl nezdinde ise bela bir arkadaş,çekici bir yarendir;

    'Ayağımda zincir, boynumda kement'

    Beni de piştigin belâ kabinda,

    O kadar kaynat ki, buhara benzet'

     

    'Ne var, ne var âlemde,

    Belâ kadar çekici

    Örse benzer kellemde.

    Belâların çekici.

     

    Çiçeklik, bana ateş,

    Bana pınar, kerbelâ.

    Koynumdan çıkmayan eş,

    Suyum, ekmeğim belâ...'

     

    Taassup,adavetle işi yoktu,ideolojik önyargıların pençesine düşmüş biri hiç değildi!Kardeşlik ve huzur taraftarıydı.

    Su 7şiirinde Üstad evrensel bir uyuma çağırıyor:

    Bu dünya insanlığa manevi hamam olsa;. Her rengiyle insanlık tek renkte tamam olsa

    Çokları yanlış düşünmekte bu konuda.Necip Fazıl hoş görüyü savunmuştur mesela poetikasında farklı görüşlerin Mukaddesatı rencide etmediği sürece yayınlanabileceğini savunur.Poetikasında ŞİİR VE DEVLET başlığından iktibas edilen yeri okuyalım:

     

    'Devlet bütün sanat mücadelelerinde ve zümreleşmerinde,kendi ideolacya köklerini incitmedikçe her tarafı serbest ve sözü zamana ve cemiyete bırakmaktan başka hiçbir hak sahibi olamaz'

     

    'Şair ve sanatkar,mevzuu ve davası ne olursa olsun,herhangibir şiir ve sanat harikasına yükseldiği anda,tacını devlet eliyle giyecek ve her türlü teşkilat müeyyidesine ve keyfiyet kıstasına malik bir cemiyet içinde ömür sürecek'

    Victor Hugo 'Yumuşak olma ezilirsin sert olma kırılırsın' der.Üstad'ın metoduda bu.Ne darbe zihniyeti nede pasif kalıp acziyet gösterme.Sanatı sindirip,Kafiye şiirinde denildiği gibi sanatsız papağanlar üreten bir düzen değildir bu.Bilakis özgür,hoşgörülü,teşvikperver bir idare biçimi..

     

    Yaşantışı sıradışıydı,Aziz nesinle arasında geçenler ne kadar müthişdir.Ona yakınlık göstermesi Aziz nesinin ona aynı karşılığı.Üstad statükonunu zincirlerini kırmıştı.

     

    Zaten bunu bir şiirinde lugat sözlüğümde tek kelime Allah diyerek ifade ediyor.

     

    Üstad bana sorarsanız Sokrates gibiydi.Hani kendini bir atı rahatsız edip harekete geçiren bir at sineğine benzeten fikir suçlusu Sokrates.Sende bu şuur yoksunu toplumu bir ilaç gibi sürekli eleştirip rehberlik ettin Şairler Sultanı Bu Cadde çıkmaz sokak..Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden diyebildin..Necip Fazıl,Tanzimat kaynaklı batı özenticiliği ve mukeddesat düşmanlığına vurulmuş bir kroşedir.

     

    Düşünen adamı öldürmek veya hapse atmak çok yaygın bir yöntem!Kültürler farklı ama

    muamele aynı değilmi;hapis yada idam!'Tetkik ve tahkik edilmeksizin geçen bir hayata asla varlık denilemez dediği nakledilmiş'.Üstadda hayret halinde olmak istiyordu.Adeta yeniden doğmuştu Abdulhakim Arvasiyle tanışmasıyla.

    ..

    'Şeyh-i Ekber'e göre en üstün makam hayret

    Bende şaşkınlardanım Rabbim sonumu hayret.'

     

    Evet Necip Fazıl'ın şiirinde hayret halinde olan "merhamet heykeli" masumiyet sembolu çocukları bu yüzden bir sempati vardır.O,Çocuk şiirinde çocuğu övmekle,merhametini kaybetmemiş ve her halde şaşkın ve azimli olma haline öykünür.

     

    Sonuç olarak o haksızlığa uğrasada 'Sabrın sonu selamet' diyebilmesiyle,'Garip küçücük bir pencerenin' Allah'a açık olduğuna inanmasıyla müslümanların,sanatsal yetenekleri ve düşünce adamı kimliğiyle,özgün karakteriyle edebiyat severlerin kalbinde muteber bir yere inşallah sahip olacaktır.


  6. Üstad Necip Fazıl'ın diğer dillere çevrilen eserlerine dair dipnot niteliğinde bilgi vermemiz gerekirse üstadın Çile adlı eseri Farsça'ya(İran dili) ve Azerice'ye çevrilmiş durumda. Bir de Pakistanlı "MASUD AKHTAR SHAİKH"ın İngilizce'ye çeviri yaptığı ve Pakistan'ın resmi dili olan Urduca'ya da çevirdiği eserler bulunmaktadır.

    Harika bir ingiliz dili ve edebiyatı öğrencisi olarak teşekkür ederim

×
×
  • Create New...