Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Beylerbeyi

Admin
  • Content Count

    785
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    26

Posts posted by Beylerbeyi


  1. Değerli arkadaşlar şimdiye kadar alınan cüzleri toplu halde bir kez daha yazıyorum, almak isteyen arkadaşlar aşağıda yazılı olmayan cüzleri alıp devam edebilirler.

     

    1-2-3-4-5-6-7-8-......-20-21-22-.......-29-30.

     

    Ayrıca cüzleri okuyan arkadaşlar, okuması bittikten sonra burada belirtirlerse derli toplu olmak açısından hoş olur.

     

    Selametle.


  2. Selamlar,

     

    Öncelikle sizlerin ve bütün islam aleminin cuması mübarek olsun. Değerli üyelerimiz, bildiğiniz gibi cemiyet hayatına inme, sosyal planda daha fazla derinleşme adına bazı çalışmalar yürütmekteyiz. Bu çalışmalardan belki de en heyecan verici olanlarından birisi hiç şüphesiz ki dernek kurma faaliyetlerimiz. Allah'ın izniyle derneğimizi kurmuş bulunuyoruz, bir kaç eksiğimizi daha hallettikten sonra duyurusunu da yine buradan ve facebook gibi sosyal ağlardan yapmayı planlıyoruz. Bu vesileyle derneğimizin açmadan evvel en az bir hatim okuyarak açılışımızı şer'en de uygun bir şekilde gerçekleştirmek niyetindeyiz.

     

    Bu amaçla önümüzde ki 2 hafta içerisinde bitmesi şartıyla kim kaç cüz okuyabilir bunları bildirmenizi istirham ediyoruz.

     

    Saygılarımla.

    • Like 5

  3. Yener Dönmez/ Yeni Akit

    Sinekler ve bataklık

    PKK’yla ilgili iki kelam eden herkes bu işin “dış bağlantılarından/dış destekçilerinden” dem vurur.

     

    PKK’nın dış bağlantılarına operasyon yapılınca da bu çok zeki arkadaşların hiçbiri anlamaz.

     

    Kürt hareketlenmelerinin tarihine biraz bakanlar 1800’lerin sonundan bugüne her aşamada “İngiltere Patenti” olduğunu görürler.

     

    Bugün de bölgenin dinamikleri İngiltere eksenlidir.

     

    PKK’nın liderleriyle masa görüşmesinin ses kaydı internete düştüğünde, Aslı Aydıntaşbaş gibi lisan hakimiyeti iyi olanların hepsi birden masadaki koordinatör ülke temsilcisinin “Elit bir İngiltere lisanıyla” konuştuğunu yazmışlardı.

     

    İki gün içinde bir şeyler oldu ve hepsi birden bu fikirlerinden vazgeçiverdiler.

     

    Onların vazgeçmesi gerçeği değiştirmiyor tabii.

     

    PKK üzerinde etkin ülkelerin, örgütü yönlendiren ve yöneten hamlelerini bizzat resmi İstihbarat ve Diplomasi elemanları üzerinden yürütmesini beklemek komik olur.

     

    Bunu “ara elemanlar” üzerinden yürütüyorlar yıllardır.

     

    Dönem dönem hatırlayın PKK kamplarında ders verenleri.

     

    Doğu Perinçek, PKK kamplarında ders vermedi mi?

     

    Yalçın Küçük PKK kamplarında ders vermedi mi?

     

    Şimdi örgütün değişen stratejisi gereği “akademi” adı altında şehirlere taşınan kamplarda Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakoğlu ders vermiyor mu?

     

    Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kayıtlarında Büşra Ersanlı, İngiliz istihbaratıyla ilişkili olarak dosyalanmış vaziyette değil mi?

     

    Saydığım isimlerin hepsinin tarihsel sürecine baktığınızda arkalarındaki dış istihbarat bağlantılarını kolaylıkla görebilirsiniz.

     

    İstiyorlar ki, biz sineklerle uğraşalım.

     

    Molotofkokteyli atan gençlerle, taş attırılan çocuklarla, kırsaldaki teröristlerle mücadele edelim.

     

    Ama bataklıkla mücadeleye asla girmeyelim.

     

    Bugün kadar terörle mücadele adına Türkiye’nin yaptığı şeylerin tamamı sineklerle mücadeledir.

     

    Türkiye hiçbir zaman bataklıkla mücadele etmedi.

     

    Şimdi ediyor.

     

    Fehmi Koru, dün köşesinde “Bir akademisyen ve bir yayıncının tutuklanması üzerine KCK operasyonundan rahatsızlık duymaya başlayanlar mı hatalı, yoksa yanlışlık yapılmışsa bile daha büyük yarar için görmezden gelinmesini bekleyenler mi?” diyor.

     

    Bu Türkiye’nin eski zihniyetinin birebir kopyası bir yaklaşım.

     

    Büyük faydalar için yanlışlıkları görmezden gelme mantığı.

     

    Bu büyük fayda sürekli değişir.

     

    Geçmişte hataların örtülmesi için bu mantık milyon kere kullanıldı.

     

    Demode militarist bu yaklaşımı şimdi Fehmi Koru, iki KCK sanığının hatalarının görmezden gelinmesi için talep ediyor.

     

    Oldu.

     

    Bırakalım bu isimler, paralel devlet KCK’nın yönetici kadrolarına ideolojik, örgütsel ve yapısal eğitim versin, yetiştirsin.

     

    Bölgede, devlet kurumlarını by-pass eden, vergi toplayan, yargılama yapan, belediye hizmetlerini kontrolüne alan, asayiş timleri kuran, icra tutanakları düzenleyen ve tahsilatlar yapan çok etkili bir KCK yapılanması var.

     

    Hatta diyebilirim ki zaman zaman devletten daha güçlüler.

     

    Bu yapıyı, dağda kalaşnikof ve doçka kullanmaktan başka mahareti olmayan okur yazarlığı şüpheli teröristler mi kurdu?

     

    Elbetteki hayır. Bu yapıyı profesör seviyesindeki eğitmenlerin siyasi-ideolojik-yapısal-devrimci eğitiminden geçmiş KCK ekibi kurdu.

     

    30 yıldır bitmeyen, Türkiye’nin 1 numaralı gündemi olmaktan düşmeyen bir örgütten söz ediyorsak “beyin takımını” anlamalıyız.

     

    Açılım sürecini yürütenlerin de hatası buydu.

     

    Olayı sadece PKK yöneticileri ekseninde ele aldılar.

     

    Bu işin dış ayağı ve ideolog takımı hesaplanmadan hiçbir şey anlaşılamaz ve yapılamaz.

     

    Koru’nun söylediğinin aksine Erdoğan’ın KCK hakkındaki sözleri başkalarını ikna kaygısı taşımıyor.

     

    Anne karnındaki bebekler kurşunlanıyor, çocuklarını korumak için bir anne canlı bombanın üstüne kapanıyor, patlatılan bombalarla masumlar ölüyor, 20’lik Mehmetçikler tabutlarıyla evlerine dönüyor.

     

    Erdoğan’ın biraz da öfkelice söylediği sözler “bir daha bunlar olmasın” diye.

     

    Daha önce de söyledim bu acılar sizin yüreğinizi dağlamadığı, size ve yakınlarınıza ulaşma ihtimali olmadığı için size atış serbest.

     

    Ama bizim Van depreminde yanan, dökülen her damla kanda parçalanan bir vicdanımız var.


  4. Bu son yazıda yine gündeme dair yazılmış, klasik taraf bakış açısını içeriyor. Yazar aslen bir Ermeni ismi Markar Eseyan, söylediklerinin bir kısmına katılıyorum diyebilirim. Eleştirdiğim nokta bu adamlar liberal sıfatıyla yazıyorlar ve islami gerçeklere dair tek kelam etmiyorlar arada sırada baş örtüsü de serbest bırakılsın, eşcinsellikte (eşcincel hakları vs) diyebiliyorlar ancak. Bu aralar medya bunları konuştuğu için bu 3 yazıyı da art arda paylaşıyorum.

     

     

    Markar ESEYAN / Taraf

     

    CHP’liler ve Kemalist kesim, Van Depremi nedeniyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı şenliklerinin ertelenmesini AK Parti’nin bir oyunu olarak değerlendiriyorlar.

    Kesinlikle öyle değil. Keşke olsaydı...

    AK Parti’nin Cumhuriyet’le bu kadarlık bir sorunu bile kaldığını düşünmüyorum ben. AK Parti böyle bir riski alacak bir hareket olmaktan çoktan uzaklaştı. Öyle olmasaydı, darbe tehlikesiyle can derdine düşüp, halka ve AB üyeliğine sarıldıkları ilk dönemlerindeki reformcu ateşleri sönmezdi hemen. Halkın bunca desteği ve askerî vesayetin bunca geriletilmesi üzerine o ateşin giderek alevlenmesi gerekirdi hatta.

    Hâlâ sıkılmadan bu TMK, bu TCK, bu Siyasi Partiler Yasası, bu Hrant Dink Davası, bu Kürt meselesi, bu Meclis Tüzüğü, bu devletçi bürokrasi, bu deprem hazırlıksızlığı, bu kadın cinayetleri ile birlikte yaşayabiliyorlarsa...

    Geçenlerde yazdığım “Malzeme bu” yazısı bunu anlatıyordu. O yazıyı kimseye tepeden baktığım için veya öfkeyle değil, doğru bir analiz olduğuna inandığım için yazdım.

    ULUSALCILAR BİRAZ AKILLI OLSALAR AKP'YE SAHİP ÇIKARLARDI

    Cumhuriyet’i ister kutlayın ister kutlamayın. Ama hep dediğim gibi, Kemalizm son derece başarılı olmuş bir ideolojidir. Kemalizm’in çöküyor olması, dönüşerek içimizde yaşıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Kemalizm 1930’lu hallerine tutunan CHP gibi bir “şey”in pespayeliği yüzünden çöküyor gözüküyor. Ulusalcı, Kemalist seçkinler biraz akıllı olsalar, böyle “durulmuş” bir AK Parti’ye herkesten çok sahip çıkarlardı.

    AKP KEMALİZMİ DİNDAR ADINA YENİDEN ÜRETİYOR

    Neden mi? AK Parti bir Cumhuriyet kazanımıdır çünkü. Kemalizm’i dindarlar adına yeniden üreten bir yapıdır. Yani Kemalizm’in bir zaferidir aslında. Bunu göremiyor musunuz? Erdoğan’ın Arap Baharı şaşkını ülkelere elini yüzünü biraz düzelttiği bir laiklik vazederken, siz orada ne gördünüz, Erdoğan’ın yüzünde?

    AKP TUNUS'A KİMİ GÖNDERDİ?

    AK Parti, Tunus’a anayasa ve laiklik anlatmak için kimi gönderiyor biliyor musunuz? İbrahim Kaboğlu’nu...

    Devlete yerleşmenin rahatlığındaki bir parti artık o. Tabanı hızla zenginleşiyor. Zenginleşen her erkek ne yaparsa onu yapıyor, yeni elitin erkekleri. Çünkü bir erkek hareketi onlar. Sevgililer ediniyor, dünyayı geziyor, hayatın tadını çıkarıp konformizme savruluyorlar. Eh bunu laik elitler de yapıyordu zaten. Sadece halka daha fazla hizmet götürüyor, halkla eskisine nazaran çok daha fazla zenginlik paylaşıyorlar.

    Çünkü onlar bir “halk hareketi...”

    Farkında mısınız bilmem, restorasyon sürecine girdik sanki.

    Madem Avrupa Birliği çıpasını bıraktık, demokrasi ihtiyacını içeride, kendimiz üretmek durumundayız. Güçlü bir halk baskısı ile AK Parti tedip edilebilir mi, ya da ne bileyim, bu parti kendi içinden bu yazının altına imza atacak kişilerden -ki oldukça çok oldukları söyleniyor yeni bir reformcu hareket çıkarabilir mi, bilemiyorum.

    AKP ÇOK ŞEY SÖYLÜYOR AMA HİÇBİRŞEY YAPMIYOR

    AK Parti çok şey söylüyor ve hiçbir şey yapmıyor artık. Çünkü bir şey yapmasa bile, bu köşenin sahibinin bile gidip onlara oy vereceğini ve “bir şeyler yapma ihtimalini satın alacağını biliyor. Çünkü sapına kadar devletçi, milliyetçi, pro-Kemalist ve statükocular. Mesela ben AK Parti’nin derin devletin tamamen açığa çıkarılması ve tasfiye edilmesi ile ilgili bir tercihinin olduğunu hiç düşünmedim.Sorun sadece derin devletin kimi hedef aldığı ve kimler tarafından kontrol edildiği. Faili meçhuller soruşturmaları, Balyoz, Hrant Dink Davası, Ergenekon Davası siyasi destekten yoksun bocalıyor, neden? AK Parti’nin korkacağı bir şey mi var? Yok. Neden duruyorlar o halde?

    ARINÇ'IN AÇIKLAMASI

    Mesela ne yapıyor Sayın Arınç? Deniz Feneri Davası’nda verilen tahliye kararlarını övüyor. “Başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını diliyorum. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya hâkimler, tahliye kararlarını vermeye herhalde başlayacaklar. Başlamaları gerekir. O davalardan da tahliye müjdeleri bekliyoruz” diyor.

    Bir siyasetçi yargı üzerinde bu baskıyı nasıl kurar? Zaten Dink, Malatya, Ergenekon ve Balyoz gibi hayati davalarda savcılara siyasi destek vermiyorsunuz, bir de hâkimlere mesaj gönderiyorsunuz, o hâkim nasıl özgür davranabilir ki artık? Hâlbuki, o davalarda hak ihlalleri ve uzun tutukluluk süreleri gibi mağduriyet yaratan yapısal yargı sorunlarını halletmek hâkimin değil hükümetin sorumluluğunda. TMK’yı, TCK’yı değiştirecek vs. Bunu yapmadan hâkimlere ne amaçla sesleniyorsunuz ki?

    Boşuna demiyorum, Erdoğan dâhil bu kişiler eski Türkiye’ye aitler. Onların bendeki değeri, yeni olana bir çatlak açma ihtimalleriydi.

    Bu mütevazı beklentim bile, şu anda çok lüks gözükmeye başladı gözüme. Belki bir faydası olur diye yazıyorum işte.


  5. Bu konuyla direkt alakadar olmasa da pkk meselesi altında toplanabileceğini düşündüğümden Akit'ten Yener Dönmez'in yazısını da burada paylaşmak istedim. Tekrardan buyurun;

     

    O bir ideolog

    Türkiye’de bazı konularda demokrasinin “d”si bile yok, kimi konularda ise ipin ucunu dünyada görülmeyecek kadar kaçırmışız.

     

    KCK, kendisini PKK’nın da üstünde bir yapılanma olarak tanımlamış, PKK’nın elebaşı Murat Karayılan KCK Yürütme Konseyi Başkanı olduğunu ilan etmiş, Avrupa’daki terörist Sabri Ok, “Eskiden her şey PKK’ydı, şimdi de her şey KCK” demiş, yani KCK’nın terörist bir yapılanma olduğu kendi kaynaklarından sabit ama yine de inanmayanlar var.

     

    Mesela Hüseyin Yayman...

     

    24 şehidin verildiği Çukurca saldırısı gecesinin sabahında NTV’ye telefonla bağlanıp, “Bunlar hep KCK operasyonları yüzünden oluyor” demişti.

     

    Daha sonra PKK açıklama yaptı ve Çukurca saldırısının öldürülen 7 üst düzey PKK’lının intikamı için yapıldığını duyurdu.

     

    Türkiye’nin en milliyetçi üniversitelerinden biri Gazi’de hoca olan Hüseyin Yayman, PKK’nın bile ötesinde KCK savunma hattı kurmuş vaziyette anlayacağınız. Neredeyse Kılıçdaroğlu’nun Ergenekon için söylediği gibi, “Yok böyle bir örgüt, varsa söyleyin gidip ben de üye olayım” diyecek.

     

    Durumun vahametine bakın.

     

    Aslında birini tanımak için çevresine bakmak lazım.

     

    Kod Kemal’le düşüp kalkandan ne beklenir.

     

    Dün yine Habertürk TV’de çıkmış, KCK operasyonlarına yüklendikçe yükleniyor.

     

    İşi gücü, hocalığı, öğrencilerini bırakmış, kafayı KCK’ya takmış vaziyette. Sürekli “dido” diyen saplantılı reklam karakterleri gibi.

     

    BDP’li olunca memlekette suç işleme özgürlüğü var sanki.

     

    Bir hassasiyet bir hassasiyet.

     

    KCK’nın kursunda çocukların uyuşturucu çekip molotof hazırlama görüntülerini üç gün önce televizyonlardan izlemedik sanki.

     

    KCK iddianamelerinde canlı bomba emirleri, eylem talimatları, vergi toplamalar, ceza kesmeler, sokak provokasyonları için malzeme temini, silah sevkiyatlarını okumadık sanki.

     

    KCK’nın kadın yöneticisinin “Cumartesi annelerini polis panzerlerinin altına sürün, 3-4 tanesi ölürse çok iyi olur, kitle durdurulamaz hale gelir” dediği ses kaydını dinlemedik sanki...

     

    Şimdi KCK’nın başka üst düzey bir kadını, Prof. Büşra Ersanlı’sı tutuklanınca cümlesi birden kıyamet kopartıyor.

     

    Sanki PKK/KCK okuma yazma bilmeyen dağdaki cahil cühela eliyle idare ediliyor.

     

    Farkında değil misiniz, yapı sürekli yeni söylemler, birimler, stratejiler geliştiriyor.

     

    40 bin insanın canına malolmuş, milyarlarca doları yok etmiş, bir ülkenin enerjisini tekeline almış bir örgütten ve 30 yıllık süreçten bahsediyoruz.

     

    Bu örgütün elbette ki ideolog takımı var.

     

    KCK’nın son dalgası tam da bu ideolog takımına doğru ilerledi.

     

    Ki bence müthiş isabetli oldu.

     

    Ergenekon’da da aynısını yaşadık.

     

    Sürekli operasyon birimleri tutuklanan Ergenekon’un gücü kırılamıyordu.

     

    Ne zaman ki ideologları alındı, etkisi işte tam da o zaman kırıldı.

     

    Herkes sırasını bekleyecek.

     

    Şimdi sıra PKK/KCK’da.

     

    İllegaliteye bulaşan hiçbir yapı artık Türkiye’de varlığını sürdüremez.

     

    Gelelim bizim sağcı kardeşlere...

     

    Mahalle baskısını asla kaldıramıyorlar.

     

    Tepeden tırnağa kompleks.

     

    KCK iddianamesinin zahmet edip kapağını kaldırmazlar, bütün entel dantel takımı Büşra Ersanlı’yı savununca, hemen iki arada bir derede cümlelerle onlar da savunmaya geçer.

     

    Dün okuduk birkaçının Büşra güzellemelerini...

     

    İstediğiniz kadar savunun.

     

    Söz uçar geriye delil ve belgelerle Büşra Ersanlı’nın içerde olduğu gerçeği kalır.

     

    Tıpkı diğerleri gibi.

     

    Bir de sizin isabetsiz savunmalarınız.

     

    Bir de Sırrı Süreyya Önder konusu var.

     

    Adam, onlarca eylem emri vermiş, yüzlerce asker ve sivilin şehit olmasına sebep olmuş eli kanlı PKK’lı yöneticinin taziyesine gidiyor.

     

    Önceki gün Başbakan Erdoğan’ın da gündeminde olan bu konuyu ilk olarak Ankara Haber Müdürümüz Fatih Akkaya ortaya çıkartıyor.

     

    Sonra Sırrı, tereyağı gibi üste çıkıyor, bizim sağcılar da ekran karşısında cevap vermeye çalışıyorlar.

     

    Cesareti göstereceğin zaman gösterme, ekranda “abicim” diye alttan al, ertesi gün köşende “Sırrı’nın ağzının payını niye vermedim” de.(Burada bahsi geçen şahıs bir başka sağcı aydınımız, Ahmet KEKEÇ, Beylerbeyi)

     

    Ekranda aslan gibi, “Sen sürekli insanlıktan özgürlükten bahsediyorsun, yüzlerce insanın ölüm emrini vermiş PKK’lı katil yöneticinin cenazesine nasıl gidersin” diye sorsana.

     

    Sormazsın tabii.

     

    Sormak için onun öldürttüklerinin acısını kendi oğlunu öldürtmüş gibi hissetmen lazım.

     

    Sorun da burada ya, KCK’lılar serbest bırakılsın, şehirler savaş alanına dönsün, dağda kuzular ölsün.

     

    Nasıl olsa toprağa düşen ne Hüseyin Yayman’ın evladı, ne de bizim yeni “zengin sağcıların” evlatları.


  6. Her ne kadar taraf ve türevlerini sevmesem de, farklı ve umut verici olması bakımından Taraf'dan Emre Uslu'nun bu yazısını paylaşmak istedim. Doğrusu bu ve benzeri yazılarla ümidimiz yeşerse de işin arka planında neler döndüğüne dair haberimiz olmadığından ''tam teslimiyet'' yerine şüpheci bir bakış açısıyla yaklaşmayı doğru buluyorum. Buyurun o yazı;

     

    Ayrıca yazının ilk paragrafında belirtilen liberal aydın Cengiz Çandar beyefendi oluyor, İngiltere'de bir kaç gün önce vermiş olduğu söyleşiden bir alıntı. Aslında kimin neye hizmet ettiğini göstermesi bakımından müthiş bir ayrıntı diyebiliriz.

    Ölümden önceki son çağrımdır

     

    Bu yazı gariban Kürt çocuğu PKK militanlarını “ben de PKK’lı olsam silah bırakmam” diye gaza getirip devlete de “PKK’yı otuz yılda askerî operasyonlarla bitiremedin şimdi de bitiremezsin, o halde PKK ile müzakere yap” diye çağırı yapan, böylece PKK kitleleri üzerinde temelsiz umut yaratan müzakereci liberallere bir çağırıdır.

     

    Eğer PKK’ya gaz verip ortaya dökülmesini sağlayarak PKK’nın askerî operasyonlarla bitirilmesi gibi bir projenin parçası değilseniz, devleti yanlış okuyorsunuz. Bugünkü devlet otuz yıldır PKK’nın varlık sebebini bir iktidar aracına dönüştürmüş ve çocukların ölümü üzerinden iktidar oyunu oynayan devlet değil artık. Devletin elindeki imkânlar, teknolojik kapasite, stratejik düşünce gücü, uluslararası konjonktür de farklı. Dolayısıyla düne ait bir düşünceyi tekrarlayıp devlet PKK’yı askerî olarak yenemez diyerek yanlış yapıyorsunuz. Olan, sizin yanlışınızı önemseyip gaza gelerek savaşı kızıştıran PKK’ya katılmış gariban Kürtlerin çocuklarına oluyor.

     

    Çok net söylüyorum, mevcut strateji devam ettirilirse PKK önümüzdeki bahar döneminde yok edilir. Ama bence PKK’nın yok edilmesi çözüm değil. Devletin de istediği bu değil zaten. Yani devlet şöyle düşünmüyor: “PKK yok edilemez ama, beli bükülebilir, ondan sonra silah bıraktırma görüşmeleri yapılabilir, sağlıklı siyaset koşulları doğabilir...” Aksine devlet, PKK yeni teknolojik imkânlarla üç ayda yok edilebilir diye düşünüyor.

     

    Devleti tereddütte bırakan şey, yok etmenin Kürtler üzerinde yaratacağı travmanın nasıl çözüleceği. Benim yazıma en tutarlı eleştiriyi getiren Murat Aksoy’un anlatımıyla sorun PKK’nın geçen 30 yıl içinde Kürt kitleleri ile ıstırap üzerinden kurduğu ilişkinin nasıl bir çözüme kavuşturulacağı. Tam da bu nedenle devlet PKK’nın sınır dışına çıkarılması için uğraşıyor. Devlet tam da Kürt kitleleri ile PKK arasında kurulmuş o duygusal bağın bir sosyolojik travmaya dönüşmemesi için barış diyor ama PKK barışı yıkıyor. Bu durumda devlete PKK’yı barışa ikna etmek için operasyondan başka çare kalmıyor.

     

     

    Bu tutumla Kürtlerden en fazla alkışı müzakereci liberaller alıyor; ben ve benim gibi düşünenler “Kürt düşmanı”, “polis kafalı”, “tehlikeli” oluyoruz ama ben gerçekleri söylemeye devam edeceğim.

     

    Maalesef PKK liderleri de örgütün yenilmezliğine kendilerini o kadar inandırmışlar ki orduyu Kuzey Irak’a çağırıyorlardı. Ordu da daveti kırmadı. Operasyonlar başladı ve operasyonlarda en az 100 PKK militanı öldürüldü. O operasyona katılanların anlattıklarına bakılırsa bu militanların sonu maalesef çok feci oldu. Zira devletin elindeki teknolojik imkânlarla artık dağ taş bombalanmıyor. İHA’lar lazerle noktalıyor uçaklar ve helikopterler bombalıyor. Son operasyonlarda feci son ile karşılaşan PKK militanlarının sayısı bile bilinmiyor.

     

    Kaynaklarıma “Nerede öldürdüğünüz 100 PKK’lı” diye sorduğumda, “Bu operasyonlar hava operasyonları. Nokta operasyonu nedeniyle maalesef çoğunun vücut bütünlüğü kalmıyor” cevabını veriyorlar.

     

    Siz onlara “Kuzey Irak’a çekilin, barış görüşmesi başlasın” diye aklı başında bir öneri getireceğinize, “ben de olsam silah bırakmam” deyin, “devlet PKK’yı yenemez” diye bu garibanlara gaz verin, o gaz sadece gariban Kürt çocuklarını yakıyor haberiniz olsun.

     

    Daha acısı, PKK liderlerinin önceliği bu çocukları korumak olmadı hiç. Onlara göre Kürt analar çok gerilla doğuruyor nasılsa. PKK liderleri de yanlış strateji ile devletin kendilerini yenemeyeceğine o kadar inandılar ve kitlelerini o kadar ikna ettiler ki şimdi geri dönemiyorlar. Bakın Karayılan son açıklamalarında açıkça bir manevra alanı yaratmaya çalışıyor. Kendi tabanında “acaba devlet PKK’yı çok hırpaladı da Karayılan böyle mi konuşuyor” düşüncesi yer edinmesin diye geniş alıyor dönüşü. Çünkü bu fikir yayılırsa PKK’da dağılmanın başlayacağını biliyor Karayılan. Bir anlamda PKK’yı birarada tutan argüman devletin PKK’yı yenemeyeceği argümanıydı. Son operasyonlarda PKK liderleri bunun doğru olmadığını anladı ama kitlesi ve müzakereci liberallerin yarattığı PKK’nın işine gelen illüzyonun da bozulmasını istemiyor PKK.

     

    Bölgeden konuştuğum olayları yakından takip eden bir devlet görevlisi, “devletin elinde beş IHA daha olsa PKK’yı iki ayda askerî olarak bitirir. Mevcut teknoloji ile PKK altı aylık bir operasyonla bitirilir” değerlendirmesini yapıyor. Siz büyük akıllarınızla, kocaman egolarınızla bu değerlendirmeleri “cılız istihbarat raporları” diye küçümsemeye devam edin. İnanın sizin kocaman egolarınıza da, büyük akıllarınıza da bir şey olmayacak, olan gariban Kürt çocuklarına olacak.

     

    Bugün PKK’nın onlarca lider kadrosu da dâhil yüzlerce kaybı var. PKK liderleri –katkılarınızla– örgütün yenilmeyeceğine o kadar inanmış ki örgüt artık manevra yapıp kendi kayıplarını bile açıklayamıyor. PKK’nın kayıp haber alamıyoruz dediği 11 PKK’lı kim, biliyor musunuz? Onlar artık yok..

     

    Basmakalıp argümanları en pırıltılı sözcüklerle de ifade etseniz, bu, gerçeği değiştirmiyor; süreci yanlış analiz ediyorsunuz; çözümünüz barış değil gözyaşı getiriyor. Köprüden önceki son çıkışa hızla ilerliyoruz. Ölümden önceki son anons belki de bu. Bir an önce “onurlu bir barış için, daha fazla genç ölmesin” diye, büyük egolarınızı gariban çocuklar için bir kenara bırakın, tek düze analizlerle insanları gaza getirmeyin ve “barış için tek yol PKK’nın ateşkes ilan edip sınır dışına çekilmesi” için çağırılar yapın. Bu, ölümden önceki son çağırıdır...


  7. İslam tarihinde Anayasa

    Bizim Anayasa tarihimizi araştırmak isterseniz Medine Site Devlet’in kuruluşuna inmeniz gerekir. Hicret’le birlikte Medine’de her geçen gün büyüyen ve etkisini arttıran İslam toplumu, Hz. Muhammed’in kente gelmesiyle, adı konulacak bir düzen arayışına girdi. Hz. Peygamber, İslam toplumunun kurucusu ve önderi olarak, kentte yaşayan Yahudiler ve Müslüman olmayan kabileleri topladı, onlarla uzun süre görüştükten sonra Medine Kent Devleti’nin Anayasasını hazırladı. Bu Anayasa, Medine’de yaşayan toplulukların birbirleri ve dış dünyayla ilişkilerini düzenledi. Yargı ve idari yapılanma, bireylerin din ve vicdan özgürlükleri, dışarıdan yönelecek tehlikelere karşı birlik ve beraberlik içinde verilecek savaş gibi çok önemli konuları Hz. Peygamber 47 maddelik bir metin olarak yazdı.

     

    Bu Anayasaya göre Medine’deki siyasi yapılanmanın bir konfederasyon biçiminde olduğunu söylemek mümkündür. (Bknz. Hamioğlu, M. Şükrü “İslam Tarihinde Anayasa”) Bu konfederasyonu oluşturan gruplar, İslam toplumu, Yahudiler ve Müslüman olmayan Evc ve Hazrec kabilelerinin üyeleri, siyasal bir bütünlük içindeydi. Hz. Peygamber herkesçe kabul edilen bu metinde açıkca belirtilmese de, Devlet Başkanı, Son Yargı Mercii, Ordu Komutanı olarak kabul edilmiştir. Bu gruplar dış ilişkilerde, tümüyle Hz. Peygamber’e bağlıydı.

     

    Medine’de çoğunluğu elinde bulundurmayan İslam toplumunun, birbirleriyle kanlı bıçaklı olan grupları, siyasi bir yapı içinde bir araya getirebilmesi, düzeni yazılı bir metine bağlayabilmesi, Hz. Peygamber’in olağanüstü zekası, herkese eşit biçimde adalet dağıtması ve herkesin ona sorgusuz sualsiz güvenmesi sonucu mümkün olmuştur.

     

    Anayasa hazırlayan her toplum mutlaka din, mezhep, etnik farklılık gözetmeyen bir metin kaleme almak zorundadır. Adaletin eşit dağıtılmasıysa temel ilkesidir Anayasanın. Bu çalışmaya katkıda bulunanların birbirlerine güvenmeleri, ucuz , kişisel çıkarlar uğruna bütün bir toplumun geleceğini ateşe atmamaları şarttır. Yeni Anayasa için bir araya geleceklerin, yanlarında, arada bir ders alacakları Medine Site Devlet Anayasası’nı bulundurmaları hiç de fena olmaz!

     

    Öldüğünüzü nasıl anlarsınız?

     

    Ahmet öldüğünü sanıyormuş ama canlıymış! Kuruntusu öylesine büyük bir soruna dönüşmüş ki, ailesi onu bir ruh doktoruna götürmüş. Doktor günlerce anlatmış da anlatmış dipdiri, taptaze olduğunu. Ama Ahmet “ben ölüyüm!” diyor başka bir şey demiyormuş. Sonunda doktor kitabını alıp gelmiş “Ölülerin kanları akmaz. Bak bu sayfayı oku!” demiş. Ahmet okumuş... Bir daha okumuş. Sonunda “Evet” demiş Ahmet, “Ölülerin kanı akmıyormuş.” Doktor bir toplu iğne çıkarıp Ahmet’in parmağına batırmış, bir damla kan gelmiş: “Gördün mü? Bunun anlamı ne sence?”

     

    Ahmet, inanamayan gözlerle parmağına baktıktan sonra haykırmış: “Aman Allah’ım! Ölülerin de kanı akıyormuş!”

     

    Kafasını bir şeye takmış olan insana istediğiniz kanıtı getirin, inandıramazsınız. Ahmet kanı görüyor ama öldüğüne öylesine inanmış ki, gerçeği bir yana itip kanıtın kendi inancını yansıttığını savunuyor! Böyleleriyle hiç tartışmamak en iyisi. Bırakın ne halleri varsa görsünler...


  8. Ve Aleykümselam,

     

    Hoş geldiniz efendim. Öncelikle babanıza Allah'tan rahmet diliyorum, Rabbim sizlere hayırlı ömürler versin. Sitedeki durgunluktan hepimiz bir anlamda huzursuzuz. Siz askerdeyken biz de bazı hoş olmayan, istemediğimiz şeyler yaşadık. Adminlerimizden bazıları ayrıldı. Şimdi önümüze bakmaya çalışıyoruz. O günden bugüne değişen bir çok şey oldu. Sosyal hayatın içlerine nüfus etmeye çalışıyoruz. Dernek, fasikül, kitap dağıtımı gibi işlerimiz var ve onları kovalıyoruz.

    Sizin de malumunuz olduğu üzere sitemizde gereksiz polemikler ve kavgalara mahal vermediğimiz için üyelerimizi burada tutmakta zorluk çekiyoruz. Fakat biz elimizden geldiğince bu açığı kapatmak için çalışacağız. Sizlerden de aynı özveriyi bekliyoruz. İnşallah eskinin o aktif günlerine beraberce dönebiliriz.

    Foruma göstermiş olduğunuz ilgiden ötürü ben adminlerim adına size teşekkür ediyorum. Üstad zor bir insandı, davası da zordu. Bugün bu siteyi ayakta tutmakta kolay değil doğrusu. İnşallah zoru başaranlardan en azından bu yolda gayret edenlerden olabiliriz.

    Bir notla yazımı bitirmek istiyorum; Sitemiz ve forum hakkında ki her türlü eleştirinizi, fikrinizi ne yapılıp ne yapılmaması gerekti konularında ki görüşlerinizi ilgili başlıklara yazarsanız hızlı gelişim göstermek açısından faydalı olur diye düşünüyorum.

    Selametle.

    • Like 5

  9. Değerli arkadaşlar,

     

    duyuruyu okuyup bir an için tereddüte düşen olursa şayet, lütfen bu tereddütlerini bir kenara bıraksın. Biz kimseye beğenilmek ya da dikkat çekmek için hiç bir faaliyette bulunmadık, inşallah bundan sonra da bulunmayız. Sizin bu siteye verdiğiniz emekleri, yaşadığınız değişimi başkaları da yaşasın istiyorsanız kim ne der diye düşünmeden içinizde ki sese kulak verin.

     

    Saygılarımızla.


  10. Akit gazetesinden Yener Dönmez'in yazmış olduğu bu yazı bizleri bir süredir karamsarlığı sürükleyen pkk-kürt meselesine dair yeni ve güzel gelişmeler olduğunun habercisi niteliğinde. Eğer bu yazılanlar gerçekten doğruysa ve halen uygulanıyorsa (öcalan'ın avukatları ile görüştürülmemesi gibi) belki müspet neticeler elde edilebilir. Benim şahsen korkum bir kaç sene sonra medyaya düşen bir ses kaydında, aponun aslında en başından beri avukatları ile görüştüğünün ve kamuoyunun gazını almak için böyle söylendiğini duymak olur. Yazı aşağıda buyrun;

     

    ----

     

    AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yalçın Akdoğan’ın Star’da yayınlanan röportajını ilgiyle okudum.

    Özellikle KCK operasyonlarına ilişkin analizi içimi rahatlattı.

    Başbakan Erdoğan’ın çevresinde olayları doğru okuyabilen ve PKK’yla ilgili ezberlerin dışına çıkan birisi olması önemli.

    KCK iddianamelerinin ekleri aslında PKK’yı anlamak için bir hazine.

    Orada binlerce sayfa tutan tapelerde hem telefon konuşmaları hem de KCK toplantıları var.

    Dağdakilerle kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda da temel eksen “para”...

    Sürekli paradan bahsediyorlar, sürekli el değiştiren, bir yerden bir yere aktarılırken belli yüzdeleri kırpılan para trafiği var.

    Aynı Titan Saadet Zinciri gibi...

    Sisteme dahil olanın zenginleştiği bir durum sözkonusu.

    Eski Türkiye’de malı hamuduyla götürenlerde çok katı Atatürkçülük söylemi olurdu.

    Bu söylemle kendilerine koruma sağlarlardı.

    En ufak bir yolsuzluğuna temas etseniz “Atatürkçü olduğum için...” diye başlar ve sizi hareket edemez hale getirirlerdi.

    Şu an PKK’yı yöneten kadro da böyle.

    BDP’lisi de PKK’lısı da...

    Bölgede ihaleler, vergi adı altında alınan haraçlar, uyuşturucu paraları oluk oluk akıyor ve bu insanlar nemalanıyorlar.

    Diyarbakır sokaklarında dolaşan “S Serisi Mercedes’lerin” sırrı bu. Nurettin Demirtaş’ın kardeşinin altındaki 300 bin liralık araba da böyle...

    BDP de Kürtlerin Tek Parti Rejimini kurmak istediği için, CHP’nin istibdat rejiminden birebir kopyalama yapıyor.

    Nemalanan bu kesime dokunduğunuz anda “Seçilmiş sivil siyasetçiyiz, Kürt olduğumuz için...” diye başlıyor ve elinizi kolunuzu bağlamaya çalışıyorlar.

    Lakin, son dönemde çatlak başladı.

    KCK, BDP ve HPG arasında karşılıklı ayrılıklar var. Herkes kendi çıkarı peşinde şu an.

    BDP’liler Meclis’e girdi, birikmiş maaşları cebe indirip, dokunulmazlığı kaptılar.

    KCK’lılar kasalarda birikmiş paraları kapma derdinde, herkes kaçacak delik arıyor.

    HPG ise varlığını sürdürme korkusuyla şiddeti körükleme peşinde.

    HPG’nin başındaki Fehman Hüseyin’in, “BDP Erdoğan’ı dinleyip Meclis’e girdi. Bize sormadılar, bizi bağlamaz eylemlere devam” talimatı bu çerçevede.

    Tüm bunları sağlayan ise örgütün çimentosunun susturulması.

    Yani: Öcalan...

    Avukat görüşmeleri kesilince; tamamen menfaat üzerine kurulu, bölgedeki taban desteği AK Parti kadar bile olmayan ve dağılması kolay bu yapıyı bir arada tutan Öcalan Zamkı buharlaştı...

    Bakın, Ramazan’da sevgilisiyle kafayı çeken Bengi Yıldız hakkında bile karar veremiyorlar. Dağın dediğini mi yapsak, tabanı mı dinlesek, BDP yönetiminde mi karar alsak bilemiyorlar.

    Keşke Öcalan’a sorabilsek modundalar.

    Bu yüzden Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmemesi önemli.

    Ancak, Öcalan’a hücre cezası verildiğini ama bunun uygulanmadığını öğrendim.

    Bu ayrıcalık son derece hatalı.

    Hücre cezası uygulanmalı ve avukat görüşmelerine de asla ama asla izin verilmemeli. Verildiği an bütün yapı bir araya gelecek ve süreç inanılmaz zor bir hal alacak. Çünkü Öcalan artık bir teröristten ötesi...

    O profesyonel bir psikolojik harpçi...

    Yalçın Akdoğan’ın sözleri önemliydi.

    Gerçekten de güvenlik açısından işler iyi gidiyor.

    Öcalan’ın susturulduğu, para kaynaklarının kurutulduğu, dağdakilere hava operasyonlarının devam ettiği bu süreç iyi gidiyor.

    Paniğe gerek yok...

     

    06/10/2011


  11. Selamlar,

     

    bir çok üyemizin bildiği üzere sitemiz adına yapmayı planladığımız fasikül projesinde sona yaklaşmış bulunuyoruz. Tasarımlar bitmek üzere ve yakın bir zamanda bu birlikteliğin ilk somut projelerinden birisini daha gerçekleştirmiş olacağız inşallah. Bu nokta da bir eksiğimiz var maalesef. En başından beri planladığımız gibi hem farklı ve dikkat çekici olması hem de gelecekte yapmayı düşündüğümüz ''karikatürlerle üstad'' projesinin temelini oluşturması bakımından bir kaç adet karikatüre ihtiyacımız var.

     

    Karikatürler içerik olarak üstadın nükteleri ve diğer çarpıcı vecizeleri ya da herhangi bir şiiri yazısı hakkında olabilir. Bu kısmı karikatürü çizen kişinin insiyatifine bırakıyoruz. Fakat siz de takdir edersiniz ki bu fasikülü yapmakta ki amaç üstadı daha geniş kitlere tanıtabilmektir. Dolayısıyla fasikül içerisine koyacağımız her harf, her renk farklı olmalı dikkat çekmeli.

     

    Bu noktada; karikatür çizebilen,bu işle uğraşan tanıdığı olan, bize bu hususta yardımı olabilecek tüm üyelerimizden bu hususta hassasiyet göstermelerini ve yardımcı olmalarını rica ediyoruz. Eğer ücreti karşılığı çizmek isteyen olursa makul ölçülerde bu şartı sağlayabiliriz. Üstada vakıf olmayan birisini içerik olarak beraberce yönlendirebiliriz, yeter ki istidat sahibi olsun.

     

    İlgi ve alakanız için şimdiden teşekkür ederiz. Saygılarımızla.

    • Like 3

  12. Sayın ajan bey başlığı kapatıp çevrede görülen herkesi de göz altına alalım mı? :) Evet bir ajan kolay yetişmiyor ama bir insan da kolay kazanılmıyor nihayetinde değil mi? Her şey bir tarafa fakat ve lakin sizin bu Erzurum sevdanızı henüz anlamış değilim. :blushanim: Bırakın Erzurum'u Erzurum başlığını bile kimseyle paylaşamıyorsunuz. :) Yoksa ben mi yanlış anladım mektuplarınızı ajan abi. Şu düşünce ve görüşlerinizi kamuoyuna açık alanlarda da paylaşır mısınız? Sayın asyam başta olmak üzere bütün üyelerimiz merakla sizin ağzınızdan dökülecek cümleleri bekliyorlar. Ya tamam ya devam arefesindeyiz. Ya da neyse ajan adamın lafına itibar edilir diyerekten ben sitedeki eşyalarımızı toplamakla başlıyorum. Erzurum kalsın lütfen :) Bu arada keser döner sap döner ara sırada tavuk döner filan :)

    • Like 3

  13. Sayın nfkkfn, bu arşivi bir arkadaşım gönderdi. Daha yıllar boyu devamı olan bir arşiv. Ben de sizin gibi şaşırdım bu duruma, sorduğumda ise harf devrimine kadar basılmış olan gazetelerin harf devriminden sonra latin harfleriyle tekrar basıldığını söyledi. Zaten dikkat ettiyseniz bir kaç gazetenin bir kaç sayısı mevcut. İlerleyen günlerde diğer kısımları da paylaşmayı düşünüyorum inşallah.


  14. Ramazanı Şerif arefesinde idrak ettiğimiz bu gün, tüm İslam alemine, Somali'de açlıktan ölen insanlara, Filistin'de, Kosova'da, Çeçenistan'da, Bosna'da, Urumiçin'de açlıkla sefaletle kafirlerin zulmüyle imtihan olan tüm Müslümanlara ve dünyanın herhangi bir noktasında Allah deyip zulme uğrayan tüm din kardeşlerimize hayırlar getirsin. Cenabı Mevla yüzlerini güldürsün, ümmet olarak bizleri gafletten uyandırsın. Amin.


  15. thumb-85768.jpg

     

    Somali’de kıtlık resmileşiyor

     

    Birleşmiş Milletler yüzbinlerce kişiyi tehdit eden Somali’deki kuraklık için resmen ‘açlık salgını’ alarmı vermeye hazırlanıyor.

     

    BİRLEŞMİŞ MİLLETLER - 19 yıl önce 200 bin kişiyi öldüren kıtlık Somali’ye geri döndü. Birleşmiş Milletler, son 50 yılın en ağır kuraklığına maruz kalan Somali'nin bazı bölgelerinde ‘açlık salgını’ yaşandığını ilan etmeye hazırlanıyor. Örgüt, yardım çabalarına karşın ülkedeki insani durumun hızla kötüleştiğini açıkladı.

     

    BM'nin en az iki bölgede, çatışmaların, kuraklığın ve yoksulluğun hüküm sürdüğü Bakool ve Aşağı Shabele'de açlık salgını ilan edeceği bildiriliyor. Afrika'nın doğusundaki kuraklık en az 10 milyon kişiyi etkilemiş durumda. Çaresiz durumdaki onbinlerce Somalili, komşu ülkeler Kenya ve Etiyopya'ya kaçmaya çalışıyor.

     

    Çocukların yüzde 30'unun yetersiz beslenmesi ve günde her 10 bin çocuktan dördünün hayatını kaybetmesi açlık salgını ilanı için yeterli.


  16. Selamlar,

     

    Efendim konu başlığı düzeltilmiştir. Ayrıca büyükdoğu arşivinizi bizle paylaşırsanız çok memnun oluruz. Siz bize gönderin biz site adına paylaşım yaparız. Korkmaya hacet yok. Bizim de yetmişe yakın dergi var elimizde. En yakın zamanda tarayıp burada paylaşmayı düşünüyoruz. Yine dergi sahibi başka arkadaşlar varsa onlardan da bu konuda yardımcı olmalarını talep ediyoruz.

×
×
  • Create New...