-
Content Count
1,058 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
12
Posts posted by BDG
-
-
Değil uçaklarla saldırmak, eğer atom bombası bile atılsa ve buna rağmen bir tane keferenin öldüğünü bile duyamıyorsak içimiz soğumaz. Gerisi lafü güzaftır.
-
Ve sonuç: Bir tane bile terörist öldü haberi duyamadık. Hepsi boş lakırtı. Alev her yanımızı yakmakta...
- 1
-
Kitap Dağıtım Projesi kapsamında Gazi Ünivesitesi Eczacılık Fakültesine 23 adet kitap hediye edilmiştir. Hediye etmiş olduğumuz kitapların listesi aşağıdaki gibidir. Çekmiş olduğumuz fotoğraflardan bazılarını da eklemiş bulunuyoruz.
En Kötü Patron
Doğru Yolun Sapık Kolları
Künye
Türkiye'nin Manzarası
Tohum
Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık
Mümin-Kafir
Sahte Kahramanlar
Bir Adam Yaratmak
Bediüzzaman Said Nursi
Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu
Aynadaki Yalan
Ahşap Konak
İman ve Aksiyon
Reis Bey
İbrahim Ethem
Püf Noktası
O ve Ben
Babıali
Hikayelerim
Benim Gözümde Menderes
İdeolocya Örgüsü
Çile
-
Gecikmeli de olsa başlığımıza cevap yazabiliyoruz. Toplantımız gerçekleşmiştir. Sayıca az ama öz olmakla birlikte samimi ve derinliğine bir sohbet ortamı yakalamış olduk. Sohbetimizin güzelliğinden olsa gerek ki, asıl mevzumuz olan müstakbel dergimizi dahi konuşamadık. Bu toplantımızı Ankara'daki faaliyetlerimizin başlangıcı olarak addedip bundan sonra daha sık şekilde görüşmeye başlayacağımızı belirtebiliriz. Hayır niyetiyle tertiplemiş olduğumuz buluşmamızın hayırlara vesile olacağını görür gibiyiz. İnşallah yeni ve güzel gelişmeler oldukça bizler de sizleri haberdar etmeye devam edeceğiz, çeşitli vesilelerle görüşeceğiz...
Saygılarımızla...
-
Bir peri aşkından divane oldum,
Çağladı göz yaşım akıyor hocam.
Erenler şahından bir name aldım
Dilim ezber etmiş okuyor hocam.
Pir destinden nuş eyledim bu ab-ı
Anda açılmıştı aşkın kitabı
Yegan yegan sor ki verem cevabı
Bugün gam kervanım kalkıyor hocam.
İndim seyreyledim irem düzleri
Kudretinden sürmelenmis gözleri
Oturmus bir bülük huri kızları
İbrisimden hali dokuyor hocam.
Bir yere cem olmuş kırklar erenler
Her bakışta Arşı Kursi görenler
Devasız dertlere derman verenler
Her biri bir derse bakıyor hocam.
Yaktı Celali'yi bu aşkın narı
Sağ başta durmuş Kırklar'ın piri
İçlerinde gördüm Horasan eri
Hu çekende canlar yakıyor hocam.
Celali Baba
- 1
-
Konu gözünüzden mi kaçtı yoksa sadece 35 defa görüntülenmesine rağmen hiçbir kimsede katılma niyeti yok mu değerli arkadaşlar? Heyecanınıza yazın güneşi mi vurdu ve hepiniz mi meşguliyet içerisindesiniz? Sizlerden gelen defalarca buluşma teklifine rağmen yine sizin isteğinizle yapacağımız bu buluşmamıza kayıtsız kalışınız bize kötü tecrübeler yaşatmakta. Sizlerden gelen sözlü destek ve iltifatları gerçek sahada da görmek istediğimizi her fırsatta belirttiğimiz gibi burada da yinelemiş bulunuyoruz. Cumartesi gece yarısına kadar bizle temasa geçmiş olan üyelerimizle buluşmamızı gerçekleştireceğimizi, buluşma yerinin ise bize başvuranlara özelden iletileceğini bildiririz.
Saygılarımızla...
-
2. Ankara Buluşması
Değerli Üyelerimiz,
Sitemizin ilk kez iki yıl önce tertiplemiş olduğu Ankara buluşmasının ikincisini yapmayı planladık. 10 Temmuz 2011 Pazar günü saat 5'den sonra Ankara'da kesif fikirlerin konuşulacağı, değerli konuların işleneceği bir hasbihal ortamı oluşturacağız. Toplantımızla gerek sitemiz gerekse hayata dair diğer hususları değerlendirebileceğiz, ilk kez görüştüğümüz gönüldaşlarımızla tanışacağız ve muhabbet edeceğiz.
Müsait olan herkesin iştirak edebileceği buluşmamıza dair belirtilmeyen diğer hususlar da ilerleyen günlerde netlik kazanacak ve sizlere bildirilecektir. Konuyla alakalı tüm düşünceler burada paylaşılacaktır. Toplantıya katılmak isteyen üyelerimizin benimle irtibata geçmeleri gerekmektedir.
Saygılarımızla...
-
Konular birleştirilmiştir.
Mirac Kandilimiz hepimize mübarek olsun.
Bu güzel günü güzel sesiyle anan Erkan Mutlu'dan bir parça sunalım.
- 1
-
Şahsi repertuarım çok geniştir. Onları fırsat buldukça kontrol ederim inşallah. Hemen iki tane yazıyorum. Bunlar benim "en iyilerim"dendir.
Birincisi - Grup Genç'ten "Kuşandım Aşkını"
- Grup Yeniçağ'dan "Şarkımız Bizim" -
Müstakbel dergimize öncülük eden sayın mukarrabin'in yazdıklarının altına imzamızı attıktan sonra bizler de gelişen seyre açıklama yapmaya devam edelim. Ankette hayır oyu kullanan ve işe olumsuz ama gerçekçi pencereden bakan değerli üyelerimizin kaygılarını sonuna dek yaşayarak sanki doğum sancısı çekiyorcasına bu işin üstesinden tüm gayretlerimizle geleceğimize inanalım! Davanın çapı Anadolu'dur. Büyük ve namütenahi bir anlayışın temsilini zihinlerimizden kalemlerimize, oradan da okuyan gönüllere aktarmak ne zordur, tahmin edebiliyoruz. Yazmak problem değil. İnanmış olduğumuz çizgiyi daimi olarak sürdürmek ve sürekli ileri adım atmak kaydıyla harekette olmalıyız. Prensibimiz "çıkan bir sonraki sayımızın bir öncekine üstün olmasıdır." Asıl gayretimiz ve sancımız bu olacaktır. Biz de bunu yavaş ama emin adımlarla yapabileceğimize inanmaktayız. Bir anda atom bombası tesiri beklenmemeli. Büyük Doğu atom bombasıdır. Fakat yeniden, bizlerle birlikte 21. yüzyılda ayağa kalkarken önce silkinmeli; zamanın, üzerine örttüğü tozlardan arınmalı ve "voltran" gibi meydana dikilmelidir. Sonra biz kalemimizle, gayretimizle, hareketimizle gerek susarak gerek konuşarak, tüm zeka pırıltılarını gönül pınarında yıkadıktan sonra şimşekleri emrimize vererek mücerred olana hitap edeceğiz. Müşahhasta bir kişi kazanmış olsak bile... Davayı cam bir fanusa saklayıp da hatıra gibi bir köşeye koyacak değiliz. Ona bakıp mutlu olmak/hüzünlenmek bizzat o hatıraya gösterilen romantizmdir. Zaman romantizm devri değildir...
Üstadın ifadesiyle, "Fikir kurtlandı; iş lazım..."
-
Konu Büyük Doğu olunca bizler yatağımızı yorganımız değil ayakkabımızı bile almadan yollara düşeriz. Çünkü inanıyoruz!..
Gecikmeli katılıp sabırları zorlamış olduğumuzu görsek de biz her zaman bize tahammül gösteririz... Kızarsak da bu nazdır, samimiyettir. Kabul ederiz... Konuya dair yazmak istediğimiz çok şey var, uzunca süreceği muhakkak. Fakat biz en başta ilk söylenmesi gerekenleri hemen söyleyelim. Artık konuya biz de dahiliz. Hiçbir gedik nokta bırakmadan düşüncelerimizi insicamına ulaştıracak ve davanın şahikasına doğru tırmanma hazırlıklarına başlayağız(başlıyoruz)... Bir aksilik çıkmadıkça toplantı yapacağız. Konuya dair tüm olumsuz eleştiriler gelsin ki bizler de nelerle karşılaşacağımızı yakinen görelim. Lakin inancımız tam. Biz bu işin üstesinden geliriz... Sık sık konuya eklemelerde bulunucağız. Fikir teatileri neticesinde son hali, alınan kararları ve yapılacak olanları size sürekli bildireceğiz.
Konu sabitlenmiş ve taşınmıştır.
Saygılarımızla...
-
Herkese selam ederek başlayalım. Bizler site yönetimi olarak konuya gecikmeli katıldık, bu gecikmenin bazı sebebleri olmasıyla birlikte siteyle alakalı kısmı, konunun olgunlaşmasını izlemek ve sonradan dahil olmak istememizdir.
Diyeceğimizin özünü şimdi diyelim. Büyük Doğu davasında her harekete biz daima hazır ve nazırız. İnanç temelimize Büyük Doğu usulüne yani üstadın tabiriyle İslam'ın emirsubaylığına bağlı olanlarız. Çünkü bu anlayışta üstün fikir ve ruhun içiçe olduğunu anlayanlardanız. ..
Dergi ile ilgili olarak istişarenin geniş tutulmasında fayda görmekteyiz. Ayrıca sayın mukarrabin'in de belirttiği gibi Ankara'nın Sincan ilçesinde bir toplantı düşünülmekte. Orada sohbet kıvamında ve kafaları zonklatana dek çalıştırarak hem dergi bahsine el atmış olacağız hem de bundan iki yıl önce olduğu gibi yine Ankara'da buluşmuş olacağız. Durumu daha da olgunlaştırdığımızda zaten gerekli tafsilat verilecektir.
Saygılarımızla...
-
Ara ara kulaklara hitap etmeye bu şekilde gayret etmekteyiz. .. Yıllar önce bu tür paylaşımlar sitemizde fazlacaydı. Lakin vidyo göstericisi Youtube yasaklanınca, birçok üyemizde Youtube'u kullandığı için bunlardan bir süre mahrum kaldık. Asgari düzeyde ekleyebildik... O asgari hal devam etmekte...
Batılı Beethoven'la ne kadar övünse yeridir. Hak eden bir insandır. Batıda müziğin zirvesidir. Bach, Haydn ve Mozart ile merdivenin üç basamağı sırayla çıkıldıktan sonra son basamak Beethoven'la çıkılmış ve bir daha ne o nokta aşılabilmiş ne de o hizaya ulaşılabilmiş. Çoşkunluğu, tınıların uyumuyla şiirden bile berrak bestelerin ortaya konulması, müzik anlayışında çığır açması, tüm insanoğlunu hala en güçlü şekilde etkileyebilmesi tüm takdirlerin ötesindeki bir çabanın ve marifetin ürünüdür. Hayatının kronolojik belirteçlerinin ötesinde hayatına dair derinlemesine araştırmalar yapıldığında idama mahkum kişinin asıldığı esnada ipten dönmesi kadar ağır vakalara maruz kalışları, çok derin etkileneceği olaylarla karşılaşması, asgari düzeyde duymasına rağmen içinde, sesleri algılayan beyin-gönül kulağının muazzam gücü sayesinde besteler yapabilmesi ve kulağı duyan bir insandan, besteciden, müzisyenden daha iyi şekilde kendi iç kulağının duyması, o bestelerin coşkusunu hissedebilmesi ancak büyük hamurlara layık hallerdendir. Daha nice olaylarını ise araştırmacı kişiliğe sahip olanlara bıraktığımızı belirterek hayatının okunmasının geniş ufuklar açacağını söylememiz iktiza etmektedir. Üstadın sevdiği ise doğrudur. Seslendirmiş olduğu şiirlerinde 9. ve 5. senfonilerden kısımları fark edebilirsiniz.
Bazı haller vardır ki insanda, o halleri kelimeler anlatamaz. Yunanlıların ünlü müzisyenlerinden Yanni böyle der ve devam eder, bu halleri ben müzikle anlatma çalışırım. (Yanni'nin müzikleri de sözsüzdür.) İşin şahika noktasındaki temsilcisi Beethoven'ı örnek almaya çalışırım der ve Beethoven'a hakkı verir. İşte Bu senfoninin remzinde klasik müziklerin çoğunda kelimelerin anlatamadığı duygular vardır. Orada harfler ve kelimeler yoktur. Notalar vardır. Gönül notaları vardır. O notalar insanı alır ve götürür... Beethoven'da da biz bunu rahatça hissederiz.
- 1
-
Çok değerli yöneticimiz Kalemdar'a teşekkür ediyoruz. Birlik ve beraberliğimize yeri geldiğinde desteklerini gösterdiği ve yeri de geldiğinde yanlış olarak telakki ettiği kısımlara dair görüşlerini belirttiği için. Efendimizin güzel hadislerinden bir tanesini de cuma günü hatırlatmış oldu ki bunu da hikmet dolu bir tesadüfe bağlıyoruz. O'nu anarak kalplerimiz gücünü bir kez daha yenilemiş oluyor... Değerli yöneticimizin kastının iyi; şu veya bu anlayışın savunuculuğunu yapmadığına da kaaniyiz. Bu yüzden hem kendisi hem biz müsterihiz. Allah razı olsun kendisinden.
Konuya dair açıklamayı biz de yaptığımızda ortaya koymuş olduklarımızın temeline dair daha net bakış getirilir. Evvela biz Zaman Gazetesi'nin basın ahlakı noktasında tam bir Yahudi karakteri sergilediğini söyledik. Bu doğrudur. Fakat ortaya koymuş olduğumuz teşhis yanlış anlaşılmasın ve farklı tarafa çekilmesin. Zira Yahudi karakteri sergilemiş olması o anlayışın/gazetenin müslüman olmadığını göstermez. Müslüman olduğu halde müslümana yakışmayan ve tahrifçi huylar ortaya konmasının Yahudilerin özelliği olduğu manasındadır. Hemen örneklersek vermek istediğimiz mana anlaşılacaktır. Efendimiz bir hadisinde, “Bizim orucumuzla, ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir.” diye buyurur. Buradan, sahura kalkmayanın orucu ehl-i kitabın orucudur gibi bir mana çıkabilir mi, hayır. Aklın en olgun yöntemleri buradaki manayı çözmeye yeter. Burdaki mana, orucunuzu müslümana yaraşır ölçülerle tutunuz ve sahura kalkınız... ve daha da detayına girebileceğimiz istikameti ifade eder. O yüzden Bizlerin Yahudi karakteri tespiti de bu mana ile paraleldir. İnandım diyen birisine başka bir yafta vurmayacak kadar inanç kaidelerimizi biliyor ve onlara bağlılığımızı gösteriyoruz. İşte bu yüzdendir ki sayın yöneticimizin eklemiş olduğu hadis-i şerifi ne gaye ile koyduğunu anlayamamış vaziyetteyiz. Yoksa bizim Zaman Gazetesi anlayışına sahip kişilere Yahudi dediğimizi mi zannetti ve bu yüzden mi ekledi. Bizlerin onlara Yahudi damgası vurduğumuz düşüncesiyle bize yöneltmiş olduğu "kalplerine mi baktık, beyinlerini mercek altında mı inceledik" lafzı bizleri kuşkulandırmakta ve bize dair yapılan yakışıksız itham ve bizi istediğimiz gibi anlayamamış bir görüş gibi durmakta. Kalplerine bakmak ve beyinlerini incelemek "onlara dair iman şüphemizin göstergesi olabilir", biz ise bunu yapmıyoruz. Onların kalperi ve beyinlerindeki yansımalarını "fikirlerinde, gazetelerinde, hareketlerinde görüyor, bu tür hareketlerin olgun müslümana mı yakışır yoksa yakışmaz mı veya kime yakışır, bunun değerlendirmesini yapıyoruz." Eğer hadis-i şerifin eklenme sebebi bu değilse, ekleme sebebini ilk paragrafımızdaki kısma bağlıyor ve teşekkür ediyoruz. Dediklerimizin hiçbiri değilse izahı merak ederiz... Tekrar yinelersek Yahudi karakteri göstermek ayrı birşeydir ve ağır bir ithamdır, biz de bunu yapmaktayız. Oradaki ince çizgi Yahudi karakteri gösterenlerin müslüman olamayacağı manasının çıkmamasıdır... Bunu herkesin anladığını varsayıyoruz. Anlaşılmadığında daha detaylı izaha girişeceğiz...
Yine gazetenin belli minvaldeki tutumuna dair benzer özellikleri diğer gazetelerde de mevcut olduğunu sayın yöneticimiz dile getirmiş. Çok doğru söylemiş, katılmaktayız... Rahatsızlığını dile getiren üyemize de teşekkür eder ve kendilerinin yapmış olduğu eleştirileri de empati ile değerlendireceğimizi belirtiriz. Fakat bize "yobaz" demiş olmasını görüşümüze karşı gösterilen refleks olarak değerlendiriyor ve görmezden geliyoruz. Şunu da özellikle belirtmeliyiz: Eğer zatım sitede yöneticilik yapıyorsa, bu bir yöneticinin değerlendirmesi ve rütbenin görüşü olarak görülmelidir. Aksi durumlar tarafımızdan belirtilir.
Konuya dair değerli değerlendirmeler geldiği için gidişattan memnunuz ve farklı görüşleri görmenin mesruriyetini yaşıyoruz.
Saygılarımızla...
-
Tam Zaman Gazetesi'nin ahlakına yaraşır nitelikte kışkırtıcı ve halkın gidişattan memnun olmayan kısmını yok sayıcı bir anlayışı yansıtan klasik haberlerden bir tanesi... Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor. Takdirimizi hızlanan bir ivmeyle kaybeden Zaman Gazetesi toplum içerisindeki kutuplaşma hareketlerine öncülük etmeye devam ederken biz bu gidişatı hayli vahim görmekteyiz. Güçlü bir iddia ile, sonradan görüp bozutanlar olarak addeddiğimiz Zaman Gazetesi ve o mantalitenin ocağı maalesef ki hükümetin içinde yuvalanmış ve mevcut iktidarı da birçok noktada yönlendiriyor. Bizler de bu anlayış tarafından kuşatılmış olan hükümetin orjinal hareketlerden ve doğrulardan giderek sapmaya başladığını eski verimini yitirdiğini ve artık ham yobazların elinde bocalama devrine doğru sürüklendiğini düşünüyoruz... Bu durumu elim bir şekilde takibe devam ediyoruz ve hükümetin kendisini o bakışın boyunduruğundan kurtaracağı günü az bir ümitle de olsa bekliyor ve durumu elim bir şekilde takip ediyoruz...
-
Beethoven 9. Senfoni
Napolyon döneminde yani Fransız İhtilali'nin hemen ardındaki senelerde yaşayan ünlü sanatkarın en ünlü eseri olan 9. Senfoni'sinden bir parça dinleyerek içimize kulak verelim...
- 2
-
Birçok yazar/şair/gazeteci gibi Nazan hanımefendinin de üstadı anlamada eşik noktasına kadar gelebildiğini fakat o eşik hattını aşamadığını düşünüyoruz. O eşik ki, yazarın "Bir ülkü uğruna hapis yatanların" diye ifade ettiği noktada saklı olduğunu belirtiyor ve üstadın gayesinin namütenahiliğin merkezine ulaşmak olduğunu, bunu da Büyük Doğu idealinden hareketle yaptığını ifade edebiliyoruz... Üstadın Büyük Doğusu, gergefe itina ile işlenmiş bir kaliteli bir kumaş gibidir... Lakin yazarların hala bu noktayı es geçip ve sadece içi yeterince dolu olmayan "ülkü adamı" gibi kelimelerle üstadı nitelemeleri nasıl anlaşılabilir, nasıl kabul edilebilir. Bu yüzdendir ki Nazım Hikmetle de üstad birlikte anılır. Nazım Hikmet sadece üstadla şiir konusunda farklı bir tarzın temsilci olabilme hususunda anılabilir(yarıştırılamaz). Yoksa mümkün müdür ki aksiyon, mütefekkir ve fikir mucidi bir şahsiyetin Nazım Hikmet ile birlikte anılması. Şairliğinin dışında dini yönünün ağır basması ve cemiyetle alakalı bakışından ötürü yüksek bir şahsiyet olduğunun dile getirilmesi yeterli midir, hakkını vermek midir?.. Bizler bu bakışları yetersiz görenlerdeniz... Bu yüzden varız...
- 2
-
Azamet ifadesi: "Başbuğ Velilerden"... Gönül dünyasının en seçkin milletinin konuştuğu dil "Başbuğ Veliler"in hayatlarıdır. Gönüllerin dünyasında hangi milleti alırsanız alın, Hindu mistizmini, Hristiyan mistizmini veya diğer inanışların derinliğini. Hiçbiri İslam mutasavvuflarının yani gönül dünyasının seçkin milletinin o asil lisanının yanına bile erişemez. Onlar bambaşkadır. Gökteki yıldızların dünyadaki yansımalarıdır. Azametleri ve asaletleri yüzyıllar sonrasındaki herhangi bir kalpte bir anda vuku bulur ve o kişi ölse bile bedeni o azametin korumasında dipdiri kalır. İşte üstadımız da vakar dolu hayatlardan sahneleri bizlere sunmakta ve çöle su getirmekte... O eser ki, kuru kuruya okunmamalı. Ders almak için okunmamalı. İbret almak için okunmamalı... Ölü gönlü diriltmek için, manen can verip devleşmek için, "yok olmak" ve "var"ı bulmak için okunmalıdır.. Bilmeliyiz ki eserin kelimeleri sözlükteki manalarının karşılığı değildir gönüldeki manaların karşılığıdır... Bizler de gönül dünyamızdaki ezan saatinde açmalıyız kapılarımızı. Ki girsin yıldızların yansıması olan ışıklar... Aydınlatsınlar içimizi, tenvir etsinler önümüzü...
- 1
-
Konu gerilerde kalmış. Oy sayısı az, hızlandıralım bu işi. Meraklarımızı neticelendirelim. Kendimizi tahlil edelim. Oy kullanmada sorun yaşayan olursa haber etsin lütfen.
Saygılarımızla...
-
Necip Fazıl'ı okumamış olup da çok şey okuyan ile çok şey okumamış olup da Necip Fazıl okuyan arasında muhakkak fikir berraklığı farkı vardır. Berraklık, üstadı okuyanlarda aleni haliyle gözükmektedir. Bir teşbihle, denizdeki ufak filolarla büyük armadalar arasındaki fark neyse, Necip Fazıl gibi büyük fikir armadasıyla denizde yol almakla, ufak filoların içine binip, denizde yol almak arası fark odur...
Bizce yazarın "hala tesirini koruyan" ifadesi hatalı olmuş onun yerine "tesirini gün geçtikçe artırıyor" şeklinde bir ifade olması yerinde olurdu... Hele ki, teorik bilgilere günümüzde kolayca erişibilmekte ve üstada dair de birçok bilgi gerek internet gerek diğer yollarla (konferanslar, kitap günleri, anma toplantıları...) insanlara yayılmakta. Her ne kadar bunların çoğu derinlikten ziyade "entellik" kapsamında olsa da bizim davamız, bu teorik bilgi ve fikirlerin ruhunu yaşayarak yansıtmak ve gönül imbiklerinden bu bilgilerin manasını geçirmeye çalışmaktır...
- 1
-
Allah rahmet etsin.
-
Bize, yani şahsımıza ait kısma cevap vermek icap ederse, yine bundan önceki mesajlarımız takip edildiğinde bizim iletilerimizin neredeyse tamamına yakını "ben" değil, "biz" zamiri içerisinde gönderilmiştir. Bu bir tarzdır. Başkasına ise bunu farketmek düşer. Dolayısıyla olayı talihsizlik olarak değerlendiren değerli üyemize bu noktada tatmin edici bir cevap verdiğimizi düşünüyoruz. Ve nasıl ki şahsımıza ait açıklamanın sitenin kendi açıklaması olmadığını belirten NFK-Fan'da konuyla alakalı bir görüş belirtmişse, bunun da sitenin görüşü olmadığını, zatının fikri olduğunu ifade etmeliyiz. Zira sitemiz tarafsız, herkese saygılı, lakin doğru olarak kabul etmiş olduğu görüşleri ise destekleyen fakat kimseye, hiçbir görüşe belden aşağı da vurmayan yapıdadır. Çünkü bizi biz yapan budur...
Konuya dair ise, eğer seviye düşerse, bu konuyu da kapatmak zorunda kalacağız. Değerli fikirler etrafında hareket etmeye devam edelim. Mesajı silinenlerin tarzındaki hareketlerden uzak duralım.
Saygılarımızla...
-
Kanaatimizce bu, gönlünde manaya kuşatanların daha rahat düşünebilmeleri için atılmış çok önemli bir adımdır. "Müthiş ötesi bir hareket.."
Mesajımız siyasi bir oluşumla ilgili leyhte veya aleyhte görüş belirtmemektedir. Değerli kabul etmiş olduğumuz manevi bir odağın görüşünüdeki berraklığına dem vurduk.
Saygılarımızla...
-
En büyük hükümdar Fatih
TARİHÇİ VORGİOS
“Sultan Mehmed, günümüzün en büyük hükümdarıdır. Kiros’tan, Büyük İskender’den, Sezar’dan, gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan büyüktür.
M.N. PANZER
“Fâtih Sultan Mehmed, birinci sınıf bir lisan uzmanı, tarihçi ve filozof olmakla kalmaz, üstün bir yönetici, silâhlar ve süvarilik alanlarında üstaddır.”
İstanbul’un Fethi’nin yarın 558. yıl dönümüdür. Yalnız Türkiye’nin, Türkler’in değil, dünya tarihinin geleceğini tayin eden olaydır. Zira dünya tarihçiliğinde Orta Çağ’ın sonu ve Yeni Çağ’ın başlangıcı sayılır (1789’da Yakın Çağ başlar, ancak 1918’de Modern Çağ’ı başlatmak gerekir). İlk Çağ’a son verip Orta Çağ’ı açan da Fâtih gibi bir Türk hâkanı olan Attila’dır. Onun Avrupa’ya girip Kavimler Göçü’nü gerçekleştirmesi üzerinde Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında çökerek Orta Çağ açıldı. 1453’te Fâtih, Roma imparatoru titrini ve birtakım görevlerini de üstlenerek Doğu Roma olan Bizans imparatorluğuna son verdi (1396’da Yıldırım Bâyezid, sultân-ı ıklîm-i Rûm unvanını alarak kendini Roma imparatoru ilân etmişti, zira Bizans imparatorları azl ediyor ve tayin ediyordu).
Fâtih Sultan Mehmed, 2700 yıllık Türk tarihinin en büyük şahsiyetidir. Atatürk de Prof. Âfet İnan’a “Türk tarihinin en büyük şahsiyeti Fâtih’tir, ancak askerlikte Timur birincidir” demiştir. Tarihçi olarak aynı fikirdeyiz.
FATİH’E METHİYELER
Fâtih’in hayatında çağdaşı Bizans ve Avrupa ileri gelenlerinin hakkında yazdıkları bazı cümleleri aşağıya alıyorum:
“Sultan Mehmed, günümüzün en büyük hükümdarıdır. Kiros’tan, Büyük İskender’den, Sezar’dan, tek kelimeyle, gelmiş geçmiş bütün hükümdarlardan büyüktür. Kimse şüphe edemez ki Roma imparatorudur. Zaten Konstantinopolis, Büyük Konstantin’den beri Roma imparatorluğunun taht şehridir: 11 Mayıs 530 günü Konstantin, imparatorluğun başkentini, yeniden kurduğu İstanbul’a taşıyıp resmen ilân etti (Bizanslı tarihçi Vorgios Trapezuntios’un 1466’da yazdığı satırlar).
“Sultan Mehmed, zamanımızın en keskin zekâlı filozoflarından biridir.” (Bizanslı tarihçi Kritovulos).
“İstanbul’un fethinin İslâm âleminde oluşturduğu sevinç büyük oldu. Kahire uzun müddet her gece aydınlatıldı ve Mısır’da büyük şenlikler yapıldı. Memlûk Sultânı gibi, Güney Hindistan Behmenî (Türk) sultânı ve pek çok Müslüman hükümdar, özel elçiler göndererek Fâtih Sultan Mehmed’i kutladılar.” (Çağdaşı Mısırlı tarihçi İbnü Ayas, II, 44)
Günümüze yakın ve günümüzde modern Avrupalı tarihçiler de aynı değerlendirmelerde bulunuyorlar. Binlercesi arasında birkaç ünlü kalemden alıntılar yapıyorum:
“Fetih’ten sonra iki asır müddetle Avrupa, Boğaziçi’ne egemen İslâm imparatorları karşısında titredi.” (Mareşal von Moltke, s.151)
“Fâtih, birinci sınıf bir lisan uzmanı, tarihçi ve filozof olmakla kalmaz, üstün bir yönetici, silâhlar ve süvarilik alanlarında üstaddır.” (M.N.Panzer, The Harem, Londra 1936, s.237)
“Rönesans, Fâtih’in 1453’te Bizans’ı fethi ile başlar. Fâtih, Rönesans’ın en büyük Mesen’lerinden (hâmîlerinden) biridir. Rönesans, Fâtih’e ve iki halefine toleransları için çok şey borçludur. Eski Yunanca’nın Avrupa’da yayılması, İstanbul’un Fethi ile mümkün olabilmiştir. 1506 ve 1519’da İkinci Bâyezîd ile oğlu Yavuz, Michealangelo’yu ve Leonardo da Vinci’yi resmen İstanbul’a davet etmişler, Papa bırakmamıştır.” (P.Faure, La Renaissance, 7, 46, 102, 104, 114)
“İstanbul’un Fethi, İkinci Mehmed’in şahsî eseridir. Osmanlı devletinin doğal gelişmesinin sonucu olarak kabûl edilemez.” (Nicolas Iorga, Voyageurs Français dans 1’Orient, s.21).
“Dukas, Halkondilas, Kritovulos, Trapezentius gibi Fâtih’in çağdaşı Bizans tarihçilerinin çok iyi belirttikleri gibi, Osmanoğulları, Roma imparatorlarının meşrû halefleridir, zaten bunu unvanları arasında belirtmişlerdir.” (Fernard Grenard, 101-2).
TARİHİN AKIŞI DEĞİŞTİ
“İstanbul’un Türkler’ce fethi, cihan tarihinin en önemli olaylarındandır. Tarihin bütün akışını değiştirdi. Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı açtı. Avrupa’nın geleceği üzerinde birinci derecede tesirli oldu.” (Gustave Schlumberger, Introduction)
“Top silâhının İstanbul’un Türkler’ce fethinden sonra bütün Avrupa’ca kabulü ve gemilere de konması, Türk fetihleri ile yolu kesilen Avrupa’yı açık denizlere doğru can havliyle atılmaya, yeni yollar bulmaya sevk etti.” (Pirenne, Histoire Universelle, II, 300)
“Orta Çağ’a son veren Türkler’in başarı sebepleri, yeni bir savaş taktiği ortaya koymaları ve muntazam bir meslek ordusu kurmalarıdır.” (R. Sédillot, Histoire du Monde, 184)
“Roma imparatorluğunun fethi işini Osmanlılar başardılar. Çünkü Marmara kıyılarına ulaşmışlardı. Çünkü birbirini izleyen çok büyük hükümdarlara sahip olmak şansına eriştiler. Bu hükümdarlar, karşılarındaki düşman hükümdarlarıyla kıyas kabûl etmez askerlik dehâsına sahiptiler. Ne istediklerini de çok iyi biliyorlardı, hedeflerini tayin etmişlerdi. Müstesna bir hanedan olan Osmanoğulları, Peygamber’in seferlerindeki kutsal gayeyi, asırlar sonra canlandırmayı başardılar.” (René Grousset, Fransız Akademisi, L’Empire du Levant, s.8-11, 609-10)
“İstanbul’un Türkler’ce fethi, tarihin en mühim anlarından biri. Belki en mühim ânıdır.” (Franz Babinger, Mehmed der Eroberer, 7).
KİMSEDEN ÇEKİNMEZ
“Sultan Mehmed, nâdiren güler. Zekâsı sürekli çalışma hâlindedir. Çok cömerttir. Projelerinde inatçı, atılgan, cür’etkârdır. İşlek zekâlıdır. Büyük İskender gibi şân ve şerefe doymak bilmez. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa mükemmelen dayanır. Kesin konuşur. Kimseden çekinmez. Zevk ve safâdan uzaktır. Türkçe, Yunanca, Sırpça’yı iyi konuşur, diğer dilleri de okuyup mükemmel anlar. Her gün bir müddet okur. Roma tarihi, başka tarihler, Laerce, Herodot, Tite-Live, Quinte-Curse, Papalar’ın, Almanya imparatorlarının, Fransa ve Lombardiya krallarının vak’anüvisleri, okuduğu tarihlerdendir. İtalya’nın coğrafyasını, bütün ayrıntıları ile bilir. Avrupa’daki bütün hükûmetleri de tanır. Büyük bir Avrupa haritasını yanından eksik etmez. Askerî ve coğrafî ilimleri büyük zevkle okuyup inceler. Devletinin çeşitli ülkelerindeki âdetlere ve şartlara kendisini uydurmakta mahâret sahibidir.” (Çağdaşı İtalyan Zorzo Dolfin)
“İkinci Mehmed’in saltanatı, Asya ve Avrupa’da birçok devlet için Kıyâmet’ten nişâne idi. Bununla beraber, Ortodoks dinini güçlü himayesine aldı ve Türk ve Moğol hükümdarlarının çoğu gibi, yabancı dinlere karşı düşmanlık fikrine tamamen yabancı idi. İstanbul şehrinin de Jüstinyen’den sonra en büyük imarcısı oldu.” (Lavisse-Rambaud, Histoire Générale, II, 1894, s.856-9)
Kitaplar Arasında
Ramazan TOPRAKLI, İkinci Haçlı Seferi, Ankara 2011, 144 s., resimli haritalı. Selçuklu dönemi Türkiye tarihi, hem uzmanlarımızca, hem tarihimizi öğrenmek isteyenlerce pek çok ihmale uğramıştır. Halbuki biz Türkler’i Türkistan’dan Anadolu’ya getiren, Anadolu’yu Türk ve Türkiye yapan, Osmanlı’ya cihan devleti yolunu açan Selçuklular’dır. Yazar, daha önce, tarihimizin Malazgirt’ten sonraki dönüm noktası Miryokefalon meydan muharebesinde İkinci Sultan Kılıç-Arslan’ı incelemişti. Bu kitabında onun oğlu Birinci Sultan Mes’ûd’un üzerine gelen İkinci Haçlı Seferi başkomutanı Almanya imparatoru 3. Konrad’ı Eskişehir meydan muharebesinde (25 Ekim 1147) mahvedip Türkiye’yi nasıl kurtardığını anlatıyor.
Yılmaz Öztuna - Türkiye Gazetesi
- 1
Mizah/komedya İçerikli Vidyolar
in Mizah
Posted · Report reply
Mizah/Komedya İçerikli Vidyolar
Bu başlık altında mizah/komedi içeren vidyoları/görüntüleri paylaşabilirsiniz.
Başlangıcı ben yapıyorum. Komedyanın şahikası Çarli Çaplin'le başlayalım.