…
Adana’da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki –bir Maraşlının tabiriyle- köpekler bile barınamaz. Pislik, kazurat ve teaffün yuvası bir yer… Maraşlılar, milli müdafaaları zamanında memleketlerine geldiği vakit kendisine yapmadıkları ikram bırakmadıkları Kılıç Ali’ye baş vurup şöyle diyorlar:
-Biz memleketin bellibaşlı insanları olarak sizi Maraş’a geldiğiniz zaman başımıza tac ettik. Şimdi bizi bu pislik kuyusuna atmayı nasıl reva görüyorsunuz?
Cevap geliyor:
-Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz!
‘Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!’ manasına, sinsilik ve alçaklıkta son haddi tutan bir cevap…
Maşallah Ali efendi, (lâkabı Maşallah –daima inşallah ve maşallah diye konuşurmuş-) Abdülkaadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık…
Bunlara hükümden önce soruyorlar:
-Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz?
Cevap, üçlü bir koro halindedir:
-Giymeyeceğiz!
Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor.
Maşallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik, muazzam sözü:
‘Benim adım Maşallah, şapka giymem inşallah… Eşhedü…’
Şapka kurbanları, mazlumluk ve şehitliğin en üst mertebesidir… Şimdi sıra bu mertebenin fert planında en üst örneğine gelmiştir:
İskilipli Âtıf Hoca…
(Şapka Kurbanları)