Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

_mostar

Sivil
  • Content Count

    128
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by _mostar


  1. seyda muhammed raşit el hüseyni hazretlerinin buyurduğu üzere yüce nakşibendi yolu kıyamete kadar gidecek olan tek ehli sünnet vel cemaat yoldur...

     

    tasavvuftan başka cemaat hukukunu, kardeşliği öğretebilecek başka bir yolda yoktur...

     

    Tarihimizde gururla andığımız bütün atalarımız, hep Allah dostlarının etrafında birleşmiş ve öylece barışı kardeşliği hakim kılmışlardır..Çünkü ilim amel ve ihlas der imamı rabbani..işte ihlas kısmı ancak ve ancak Allah dostlarının himmeti ile kalbe yerleşir..İhlas olmadanda insan hastalıklarından kurtulamaz...

     

    bugün adıyaman menzilde gavsı sani hz.,konyada muhammed konyevinin hazretlerinin etrafında ve daha birçok yerde arabı türkü kürdü kardeşce yaşamaktadır..insanlık buna muhtaçtır...

     

    ''bugünün yeşillikler içerisinde suyu arayan ceylan gencliği, durmadan akan o pınara koşsun'' demiş..ne güzel demiş..


  2. ''revolver''

     

    reis bey deki üstadın nefs ruh çatışmasını bu filmde bulabilirsiniz :)

     

    guy richienin müthiş çekim teknikleri, mükemmel diyaloglarla süslü bir film..hele satranctan anlıyorsanız eğer bu film hayatınızın filmi olabilir...

     

    bir abimiz hollywood yönetmenlerinin birçoğu yahudidir, ve tasavvufun insanların arayışında olan bir konu olduğunu bildiklerinden bu konuya çok değindiklerini söylemişti...

     

    kesinlikle izlemenizi öneriyorum


  3. Mezhep İmamları ve Tasavvuf

    Gerçek sufilerin yöneldiği kalp ve maneviyat ilminin ne kadar önemli olduğunu bilen alimler, onlardan övgü ile bahsetmişlerdir. Bununla da yetinmeyip, onlardaki ilme ve edebe talip olmuşlardır. Öyle ki, tevazu gösterip halkalarına girmişlerdir. İşte mezhep imamlarımızın bu ilme bakışı:

    İmam Malik Rh.A.:

    “Kim tasavvufun öğrettiği ahlâk ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıhla yetinir, ahlâk ve manevi halleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse büyük günahları işler, fasık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek bir müslüman olur.” (Aliyyu’l-Kâri, Şerhu Ayni’l-İlim)

    Bu manada İmam Şafii Rh.A. bir hikmet pınarı olan şiirinde şöyle der:

    “Hem fakih, hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme.

    Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme.

    Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,

    Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.” (Muhammed Afif, Divan-ı Şafii)

    İmam Malik Rh.A. der ki:

    “İnsan kendi nefsine hayır veremezse, insanlara da hayır veremez.” (Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya)

    Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam Rh.A., her iki ilmi bünyesinde toplamış kâmil bir insandı. İlim ve takvasıyla herkese örnek olmuştu. Devrindeki tasavvuf büyükleri ondan ilim ve feyz almışlardı. Meşhur velilerden Davud et-Taî K.S., ilim ve tasavvuf terbiyesi aldığı hocalarını sayarken İmam-ı Azam’ı zikreder. Hanefi fakihlerinden İbnu Abidin Rh.A., İmam-ı Azam için şu değerlendirmeleri kaydeder;

    “O, bu meydanın yiğitlerindendi. Vera, takva, edep, zikir ve fikirde zirvedeydi. Kendi zamandaki herkes onu ilim gibi takvada da imam görüyorlardı.” (Reddu’l-Muhtar)

     

    Sufilerin Yanında Sağlanan Fayda

    Velilerden Davud et-Taî K.S.’yi zühd ve tasavvuf yoluna sevk eden İmam-ı Azam’dır. Davud et-Taî, İmam-ı Azam’ın ilim meclisine devam ederdi. Bir gün İmam Azam Rh.A. kendisine künyesi ile hitap ederek:

    - Ebu Süleyman! Sana yeterince ilim öğrettik, dedi. Davud et-Taî:

    - Bundan sonra ne yapayım? Diye sordu. İmam:

    - Öğrendiğin ilimle amel et, cevabını verdi. (Kuşeyrî, Risale)

    İmam Şafii Rh.A., ilminin ve halinin yüceliğine rağmen sufilerle otururdu. Kendisine:

    - Şunların meclis ve sohbetinden ne fayda gördün? diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi:

    - Onların en fazla şu sözlerinden istifade ettim: “Vakit bir kılıçtır. Sen onu kesmezsen, o seni keser. Yani sen vakitten istifade etmezsen, o senin ömründen bir parça kesip atar. Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder.” (Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye)

    Aynı şekilde, İmam Ahmed b. Hanbel Rh.A. de sufî Ebu Hamza el-Bağdadî K.S. ile oturup kalkar, marifet meselelerinde bir zorlukla karşılaştığında, “ya sufi, bu konuda ne diyorsunuz?” diye ona sorardı.

    İmam Ahmed b. Hanbel, önceleri pek tanımadığı için ilgilenmediği hatta bazen tenkit ettiği sufileri yakından tanıyınca, etrafındakileri sufilerle oturmaya teşvik etmeye bağladı. Şöyle derdi: “Onlar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sağladılar.” (Şaranî, Envaru’l-Kudsiyye)

    Yine İmam Ahmed b. Hanbel Rh.A. sık sık Bişr-i Hafi K.S.’nin meclisinde bulunurdu. Tam manası ile ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri kendisine:

    - Sen hadis ve fıkıh alimi bir müctehitsin, birçok ilimde bir benzerin daha yok. Buna rağmen, niçin böyle hali-ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam:

    - Evet, şu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama o da yücelerden yüce Allah’ı benden daha iyi tanıyor, diye cevap verdi. (Feridüddin-i Attar, Tezkiratu’l-Evliya)

    İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasına: “Maruf el-Kerhi’nin yanına hadis almak için mi gidiyorsun?” Diye sorunca, İmam Ahmed b. Hanbel:

    - Hayır, hadis almak için gitmiyorum. Fakat işin başı olan Allah korkusu ve marifetullah ondadır. İstifade etmek için gidiyorum, cevabını verdi. (Ebu talib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulub)

    Tabiun’un büyük müctehitlerinden Süfyan es-Sevrî K.S.: “Eğer sufi Ebu Haşim’i tanımasaydım, kalple ilgili halleri ve riyanın inceliklerini bilemezdim.” der. (Sühreverdî, Avarif)

     

    ‘Onların Yolu En Doğrusu’

    Hüccetü’l-İslâm İmam Gazali Rh.A. de şöyle der:

    “Kesinlikle anladım ki, bütün halleriyle Allah yolunu tutmuş kimseler ancak sufilerdir. Onların tutumları en güzel tutum, yolları en doğru yol ve ahlâkları en temiz ahlâktır. Daha dorusu, bütün akıllıların aklı, tüm hakimlerin hikmeti ve dinin inceliğini kavramış alimlerin bilgisi bir araya gelse ve onların hal ve ahlâklarını daha iyisi ile değiştirmek isteseler, buna güçleri yetmez. Çünkü, gerçek sufiler dini en mükemmel şekliyle yaşamaktadır. Onların zahirî ve batınî bütün hal ve hareketleri peygamberlik nurundan alınmadır. Bilindiği gibi yeryüzünde nübüvvet nurundan başka aydınlanacak başka bir nur da yoktur.”

    “Tasavvuf yolu hakkında ne denebilir ki? Bu yolun ilk şartı manevi temizlik ve kalbi Allah’tan başka bütün şeylerden arındırmaktır. Bu yolun esası, kalbi tamamen Allah’ı zikretmeye adamaktır. Sonu ise O’nun irade ve rızasında fani olmaktır.”

    “Bu öyle bir haldir ki, usulünce yoluna girenler bizzat tadarak öğrenirler. Onu bizzat tadarak, yaşayarak öğrenemeyenler, bu yolu kat etmiş sufilerle sık sık beraber oldukları takdirde, tecrübeyle ve işiterek bu halin varlığına kesin olarak inanır, yaşanan manevi haller sayesinde onu iyice anlarlar, Sufilerle düşüp kalkanlar, onların sohbetlerine katılanlar, onlardan bu imanı ve irfanı elde edebilirler. Çünkü sufiler öyle kimselerdir ki, onlarla oturan şaki (rahmetten mahrum) olmaz.” (el-Munkiz mine’d-Dalâl)

    Sultanu’l-ulema Şeyh İzzuddin b. Abdüsselam Rh.A. de şöyle der: “Ben gerçek İslâm’ı ancak Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şazelî’ye intisaptan sonra anladım.” (Şaranî, Letaifu’l-Minen)

    Son olarak büyük fakih ve arif İmam Şaranî Rh.A.’i dinleyelim:

    “İslâm’ın ilk asırlarında manevi ve kalbî hastalıklar çok az olduğu için, insanlar bir kâmil mürşide ihtiyaç duymuyorlardı. Onlar bildikleri ile amel ediyor, bir bütün olarak takva ve edebi koruyorlardı. O nesil gidip de ortalığı manevi hastalıklar kaplayınca, cahiller bir tarafa, alimler bile amelden geri kaldılar. Bu nedenle bildiği ile amel edebilmesi için, alimlerin bir kâmil mürşide intisapları zaruri oldu.” (Envaru’l-Kudsiyye)

    Bu büyüklerin mezhebine bağlı olan herkesin, onlardaki ilâhî aşk, edep ve tevazuyu örnek alması gerekir. Hak adamı nefsinin değil, hakkın tarafındadır.

     

    DR.DİLAVER SELVİ SEMERKAND YAYINLARI


  4. Dr. Dilaver Selvi

     

    Şu soru hep sorulur: Ashab-ı Kiram ve mezhep imamları zamanında tasavvuf, mürşid, mürid var mıydı? Mezhep imamları hangi tasavvuf koluna mensup idiler? Alimin mürşide ne ihtiyacı olur? Herkese Kur’an ve Sünnet yetmez mi?

     

     

    Mürşid, mürid tasavvuf gibi kelimeler, Peygamberimiz A.S ve Ashab-ı Kiram zamanında yoktu. Fakat bunlarla anlatılan her şey vardı. O devirde iman, ilim, ihlâs, ibadet, amel, takva, edep, hizmet, mücahede gibi dinin bütün emirlerinin üzerinde aynı derecede duruluyor ve gereği yapılıyordu. Her şeyden önce kalbe önem veriliyordu. Kalp, bütün ibadetlerin ve güzel ahlâkın temeli görülüyordu. Çünkü din bunun için gelmişti.

     

    Zamanla Azalan Hassasiyetler

    Ancak, Saadet Asrı’ndan sonra aynı hassasiyet gösterilemedi. Belirli vazifeler yerine getirildi, fakat birçok ilâhî emir ya ihmal ya da terk edildi. İşte ihmal edilen bu vazifelerin başında kalbe ait ilimler, edepler, hal ve ahlâklar geliyordu. Namaz, oruç, zekât, hac ve kurban gibi zahirdeki ibadetlere sahip çıkılıyor, fakat yakîn, ihlâs, huşu, huzur, zikir, fikir, sabır, şükür, ilâhî takdire rıza, tevekkül, tefekkür, murakabe gibi kalbe ait ibadet ve ahlâkların üzerinde aynı derecede durulmuyordu. Öyle ki, çokları bunların tarifini ve gereğini dahi bilmiyordu.

    Yine müslümanlar umumiyetle içki, kumar, hırsızlık, faiz, rüşvet, yalan gibi bedenle yapılan günahlardan uzak durmaya çalışıyordu. Fakat çoğunluk, kibir, haset, benlik, gösteriş, gaflet, ölümü unutma, Yüce Allah’tan çok mala ve halka güvenme, dünyayı aşırı sevme, tevbeyi terk, kader ve kazaya itiraz gibi kalple işlenen ve görülmeyen büyük günahlara hiç aldırış etmiyordu.

    İşte gerçek sufiler, kâmil mürşidler, ümmetin içine düştüğü bu boşluğu doldurmaya çalıştılar. Müslümanların zahiri gibi batını da güzelleştirmek ve İslâm’ı ihlâsla, bütünüyle yaşatmak için gayret ettiler. Öncelikle kalbe yöneldiler, nefsin terbiyesi ile meşgul oldular, ilâhî sevgiye ulaşmanın yollarını aradılar. Buna mani olan şeyleri tespit ettiler. Kalple Allah arasına giren engelleri temizlediler. Böylece güzel kulluğun yolunu açtılar.

     

    Müminin İç Aleminin İlmi

    Yani tasavvuf, İslâm dininin ihsan kısmıyla ilgili ilimleri ve halleri hedefe aldı. İhsanı bizzat Hz. Rasulullah A.S. Efendimiz tarif buyurmuşlar ve dinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu belirtmişlerdir (Sahih-i Buharî, İman). Hadis-i şerifin tarif buyurduğu ihsan hali, kalbin ihya edilmesi, gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınıp Yüce Allah’ı müşahede edecek bir temizliğe ulaşmasıdır. Güzel kulluğun ve kurtuluşun temeli budur. Bunun yolu da manevi terbiyedir.

    İhsan ilmi ve edebi, İslâm tarihinde bir disiplin içinde daha çok tasavvuf mekteplerinde okutuldu. Büyük veliler bu ilimde mütahassıs oldular, zirveye çıktılar. Onu isteyenlere öğrettiler. Herkes nasibi kadar bu ilimden ve ilâhî sevgiden istifade etti. Bu hizmet tarih boyunca böyle yapıldı.

    Allah dostlarının işleri ortada, hizmetleri meydandadır. Veli de, fakih de dinin emrettiği ilimleri ihya için uğraşıyor. Bütün İslâm alimleri bir bütünün parçalarıdır. İslâm aleminde fakihler fıkıh alanında, müfessirler tefsir sahasında, muhaddisler hadis ilimlerinde ve diğer alimler kendi dallarında nasıl büyük hizmetler gördü iseler, sufiler de dinin en önemli ilmi olan ihsan ilmi ve manevi terbiye alanında büyük hizmetler görmüşlerdir. Halen de görüyorlar.


  5. Padişah-ı âlem olmak bir kuru dava imiş, bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş.

     

    Yavuz Sultan Selim Han

     

     

    Allah bir kulunu severse, sevdiğine gönderir, terbiye ettirir, azametine yakışacak şekilde ona edep öğrettirir ve nihayet onu sever. Sana müjdeler olsun. Seni bir mürşide gönderdiyse haberin olsun, Allah seni seviyor demektir.

     

    Şah-ı Nakşibend hazretleri(k.s)

     

     

     

    Yâ Rabbi! Dostlarını nasıl da kıymetli yapmışsın; onları tanıyan, sana kavuşuyor. Sana kavuşamayacaklar, onları tanıyamıyor!

     

    Şeyhülislâm Abdullah Ensâri (k.s)

    • Like 1

  6. yani söylediklerinize katılıyorum zaten katılmamam mümkün değil

     

    evet ortada yalandan ibaret olduğunu düşündüğüm bir tarih var.

     

    birtakıl deliller vs ler ile bunları çürütme çabasına karşı değilim, karşı olduğum bir insanı iyi kötü tahtına oturtmaya cüret etmektir....

     

    yoksa Atatürkün yaptıklarını eleştirmeye karşı olduğum falan yok...

     

    ee sizde şahıs eleştirisi yapmıyormuşsunuz, öyleyse sorun yok..ben yanlış anlamışım demekki...


  7. Arkadaşlar da kimsenin şahsını eleştirmiyor ki! Sadece bu milletin üzerinde ne oyunlar oynandı bilinmel ki , karaya ak akada kara deme zalimliğinden uzak durulsun.. Ve artık uyuduğumuz derin uykulardan uyanalım, kendimize gelip aslımıza dönelim..

     

    Ayrıca bir millete şekil vermiş bir şahsı eleştirmek sizin arkadaşınızı eleştirmenizden farklı bir durumdur.. Ayrıca eleştirideki niyette Hakk ve hakikat namına ise;( ki öyle olduğunu sanıyorum) eleştirenleri eleştirmek ayrıca bir vebaldir..

     

     

     

     

     

     

     

     

    Bilmiyorum ben mi yanlış anladım ama Atatürkün şahsıne eleştiriden başka birşey görmedim ben...

     

    Bu ülkenin Atatürk ün vesile olduklarından dolayı geldiği durum ortadadır amenna ama Atatürk ü eleştirmek sıradan bir arkadaşını eleştirmekten niye farklı olsun burasını anlayamıyorum .

     

    Zalimi karayı akı belirlemek bana düşmez. Benim davam değil bu sonucta..Atatürk ün gercek yüzü şudur desem elime ne geçer demesem ne kaybederim. Bu açıdan bakıyorum ben olaya...İman kurtarmaksa asıl gaye, boş işlerden hele ki vebal alınabilecek durumlardan uzak durmaya gayret ediyorum...

     

    Eğer ümmeti Muhammedi uyandıracak kadar ehemmiyetli birşey olsaydı Atatürk ü konusmak, ülkemizde bu ümmet için yanıp tutuşan nice Allah dostları bu konuda bir açıklama yaparlardı..Kaldı ki bu konuya zerre kadar önem verdiklerini görmedim ben mubareklerin....


  8. Biz kendimize bakalım abilerim :D

     

    Her nefs birgün elbet yaptıklarının hesabını verecek,

     

    Ortada bu kadar çelişki varken ölmüş bir insanın arkasından konuşup vebal almamanızı tavsiye ederim...

     

    Bizler sevap günahtan sorumlu melekler falan degiliz. Bir adamın yanında da yürüsen akşama kadar niyetini bilmen mümkün değil....Kaldı ki bir an pişman oldu günahlarından ve tövbe etti..İşte o zaman olan sana olur...Günah saymakla vakit harcadın....


  9. Hakiki manada islamin yaşanabilmesi için ihlasın gerekliliğini bilen çakallar, ve tabiki dinin kalplere yerleşme işinin Allah dostlarının mesleği olduğunu bilenler, her daim fitne çıkarmaya çalışacaklardır...

     

    son asırda kuranı kerimi söküp alamadılar ama onun kalplerde hakiki manada yaşanmasını sağlayan tasavvuf u söküp aldılar müslümanların zihninden...yeni yeni uyanmaya başladık, irşad hergecen gün artmakta elhamdülillah....


  10. Bir arkadaşımın sofi olmasına vesile olan kitaptır. Okuduktan sonra 'ben de sofi olucam' diyerek soluğu adıyaman menzilde nakşibendi yolunun gözbebeği seyyid abdulbaki hazretlerinin yanında aldı.

     

    Üstad kimbilir daha nice böyle güzelliklere vesile olmuştur.

     

    Nacizane tavsiyem, yollara düşünüz, arayınız, bir mürşide varınız, varınız, ölüm gelmeden varınız kardeşlerim...

     

    Üstadı hakiki manada anlamak isteyen ve daha da önemlisi kendi menkibesini, kendi Allah a giden yolunu keşfetmek isteyenler bir mürşide varmak zorundadırlar,

     

     

    Allah dostlarını sevenler, gün gelir onlardan olurlar....

×
×
  • Create New...