Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mahlas

Editor
  • Content Count

    250
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    10

Posts posted by mahlas


  1. Hmmm!

    Bahsettiğiniz şu "birçok zât" kimlerdir? Bizimle paylaşırsanız belki içimizden birileri belki hepbirlikte ziyaretlerinde bulunur Üstad'ı onlardan duyar ve istifade ederdik.

    Yok bunu yapmazsanız bu şansı kaçırdığımıza üzülerek bu başlıkta ziyadesiyle hakettiği sabit bulunan Mışıroğlunun isminin önüne eklediğimiz gibi sizin isminizin önüne de müfteri sıfatını yapıştıracağız bilesiniz.


  2. Aşan Bilir

     

     

    Aşan bilir karlı dağın ardını

    Çeken bilir ayrılığın derdini

    Bülbül kaça aldın gülün nargını

    Gül alıp satmanın zamanı değil

     

    Yaprak gazel olmuş duruyor dalda

    Vefasız güzelden bize ne fayda

    Bu ayda olmazsa gelecek ayda

    Ölürüm vaz geçmem sevdiğim senden

     

    Selvinin dalları boyundan uzun

    Yavrular gözüme bir salkım üzüm

    Ölmeden görseydi o yari gözüm

    Koyun kuzu kurban olur o zaman

    • Like 1

  3. Çeçenlerin Sınırdışı Kararına Karşı Ortak Eylem Çağrısı

    546905_10150764275400229_368272750228_11496190_162055837_n.jpg

    Türkiye'de bir süredir Kazak, Özbek ve Çeçen mültecilere yönelik bir baskı ortamı oluştuğunu ifade eden kitle örgütleri ortak bir basın açıklaması yaparak Türkiye Hükümeti'ni mülteciler konusunda duyarlı olmaya çağırdı. Aralarında Özgür-Der, İHH, İMKANDER, Mazlumder ve Uluslararası Af Örgütü gibi insan hakları ve insani yardım derneklerinin b

    ulunduğu kitle örgütleri 21 Mart 2012 Çarşamba günü 12.00'de Eresin Topkapı Oteli'nde basın toplantısı düzenledi.

     

    Basın Açıklamasının Tam Metni:

    İki gün önce yani 19 Mart akşamı ülkesinde zulüm görme endişesinden kaçıp ülkemize sığınan Samet Emirhanov devlet tarafından iade edilmiştir. Ülkesi Kazakistan’dan ülkemize sığınırken Samet burada emniyet içerisinde, Türkiye devletinin güvencesi altında yaşayacağını düşünüyordu. Samet Türkiye’de hukuka uygun olarak bulunmuyordu. Kaçak değildi. Burada bir suça karışmamıştı. Üstelik hukuki prosedürü işleterek hem İçişleri Bakanlığı hem de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) nezdinde iltica başvurusunda bulunmuştu.

     

    1989 doğumlu Samet Emirhanov, üç ay Kumkapı Yabancılar Şubesi’nde tutulduktan sonra Sakarya’ya yönlendirilmiş, Sakarya’da ikamet ederken tekrar emniyete alınmıştı. 7 aylık bir bebeği olan Samet, 19 Mart Pazartesi akşamı eşi ile vedalaşmasına izin dahi verilmeden Atatürk Havalimanı’ndan19.45 uçağı ile Kazakistan Almatı’ya gönderildi. Samet, BMMYK nezdinde mültecilik statüsü kazanması için gereken prosedür henüz tamamlanmamışken İçişleri Bakanlığı’nın tek taraflı iradesi ile adeta ölüme yollandı. Bu durum hukukun, demokratik bir hukuk devletinde asla görülemeyeceği şekilde açık ve ağır bir ihlalidir. Türkiye’nin de tarafı olduğu 51 Cenevre Sözleşmesi’nin 31. Maddesi; imzacı ülkelerin iltica başvurusu sahiplerine her türlü kolaylığı göstermesi kuralını düzenlemektedir. Danıştay ve İdare Mahkemeleri; iltica başvurusu sahibinin BMMYK tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirilmesine kadar devletin bu kişilere her türlü kolaylığı sağlaması gerektiği yönünde kararlar vermektedir. Bu kararların dayanağı az evvel belirttiğimiz sözleşme maddesidir.

     

    Samet mülteci hukukunun en temel prensibi olan non-refoulement, yani geri gönderme yasağı prensibine aykırı olarak zulüm göreceği endişesiyle kaçıp geldiği Kazakistan’a iade edilmiştir. Adalet duygusu besleyen, hukuka inanan, vicdan sahibi insanlar, Samet’in işkence göreceği, öldürüleceği açık olan bir ülkeye neden geri gönderildiğinin hesabını elbette soracaktır.

     

    Samet’in devlet tarafından uğratıldığı akıbetin benzeri maalesef Türkiye’ye sığınmış olan Çeçenleri de beklemektedir. Çeçenler doksanlarda yaşanan savaş ile birlikte yaklaşık on beş senedir ülkemizde yaşamaktadırlar. Türkiye’nin mülteci statüsü tanıyabileceği ülkelerden gelen Çeçenlere hiçbir hukuki gerekçesi olmadan mültecilik statüsü tanınmamaktadır. Türkiye’de kalabilmeleri için ikamet izinleri çoğu zaman kendilerine verilmemektedir. Ülkemizde insan gibi yaşamalarına, geçimlerini sağlayabilmeleri için çalışmalarına, evlatlarının eğitim imkanlarından yararlanmalarına izin verilmemektedir.

     

    Bu insanlardan bir kısmı zaman zaman Rusya’ya iade edilmek üzere aylarca yabancılar polis merkezlerinde gözaltında tutulmuştur. Bu gözaltıların hukuki mevzuatımızda hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Hiçbir gözaltı aylarca süremez ve hiçbir insan aylarca geri gönderilme korkusuyla yaşamaya mahkum bırakılamaz. Bu insanlar ülkelerinde uğrayacakları acı akıbetlerden korktukları için insan onuruna yakışır bir hayat süremedikleri ülkemizde kalmayı sürdürmekte ve buradan gitmek istememektedirler. Lakin şimdi bu insanların ülkemizi terk etmeleri isteniyor.

     

    Yabancılar polis merkezlerine çağırılan çeçen mültecilere hiçbir resmiyeti olmayan ve hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan bir uygulama ile ülkeyi terk etmeleri söyleniyor. Ve hatta kendilerine süre veriliyor. Kısaca devlet savunmasız, aciz, zayıf ve endişe içerisindeki misafirlerini tehdit ediyor. Bu kimseler. Sığınma başvurusu yapmış kişilerdir. Hatta ve hatta bu kişilerden birisi kendisine mahkeme kararıyla mültecilik statüsü verilmiş bir kişidir. Mültecilik statüsü vermiş bir devletin yarın bu kişiyi iade edeceğini söylemesi durumunda halkın artık bu ülkede devlete karşı güven besleyebileceğinden bahsedilebilir mi? Bu ülkede bir hukuk devletinden bahsedilmesi artık ne kadar mümkündür?

     

    Samet’in, ülkesinde istenmeyen bir akıbete uğramaması için bugün burada olan sivil toplum kuruluşları bu konunun çok titiz bir şekilde takipçisi olacaktır. Samet’in, ülkesinde başına bir şey gelmesi durumunda bu hukuksuzluktan sorumlu hiçbir devlet yetkilisi bu suç ortaklığının yanına kar kalmayacağını bilmelidir. Samet’in uğradığı sonun bir benzerinin, ülkemizde bulunan sığınmacıların başına gelmemesi için burada bulunan sivil toplum kuruluşları hassasiyetle konunun üzerindedir. Aynı acımasızlığın bir kez daha gerçekleştirilmemesi için ellerinden geleni de yapacaklardır.

     

    Hükümetin hukuka, imza koyduğu sözleşmelere, insan haklarına ve kendilerini yetkilendiren Türkiye halkının vicdanına ve misafirperverliğine saygı göstermesini bekliyoruz. Devleti vicdanlı olmaya davet ediyoruz.

     

    İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı - ÖZGÜRDER - İMKANDER - ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ - MAZLUMDER

    http://www.ihh.org.tr/


  4. Hayal hayal olmuş

     

    Hayal hayal olmuş karşıki dağlar

    Muhannet gözlerin dolukmuş ağlar

    Esti sam yelleri bozuldu bağlar

     

    Onun için bende gam telaşı var

    Alim derdin alim bin telaşı var

     

    Yıkılsın dünyanın pembe irengi

    Dinlemez öldürür yoksulu begi

    Kimi yemez baklavayı böreği

     

    Kiminin akşama nan telaşı var

    Alim derdin alim bin telaşı var

     

    Ey Emrah elveda yüklendi göçüm

    Affeyle yarabbi çoğoldu suçum

    Okuyum kuranlar musaflar açın

     

    Azrail göğsümde can telaşı var

    Alim derdin alim bin telaşı var

    • Like 1

  5. Patani de Tayland zulmü hiç hız kesmeden devam ediyor!!

    427383_10150599756681603_162953211602_9723586_2065454099_n.jpg

    Bu ülke de, bir sabah namazı vakti sırf okunan ezandan rahatsız oldukları için çevredeki karakolun askerleri Furkan Mescidini basıp cemaate kurşun yağdırabiliyor.

    Onca şehidin seccadelere sarılarak can verdiği mazlum coğrafya da yine de camiler tıklım tıklım doluyor.

    Patani konusunda vebal altındayız.

    Sadece gözü yaşlı annelerin ciğerparesi minik kızlara sahip çıkmadığımız ve bir gün bu güzelim kızlarında Budist tayland askerlerinin iğrenç emellerine alet edileceği için büyük bir vebal altındayız.

     

    Bin bir gizlilik içerisinde görüştüğümüz Mücahitlerin verdiği bilgilere göre Patani'de dağlarda direnen Mücahitlerin aileleri maalesef Budist tayland askeri yönetimince bir vesile ile gözaltına alınıyor ve resmen bu göz altılar 'TECAVÜZ KAMPLARI' olarak adlandırılıyor. Tayland medyası da Mücahitlerin bu kampları basıp eşlerini ve çocuklarını kurtarmalarını terörist saldırı(!) olarak dünyaya duyuruyor. Patani konusunda Türkiye medyasında çok fazla haber yok maalesef.

    İlgilenmemiz, yazmamız, konuşmamız, dertlenmemiz gerek.

    Bizler kardeşinin dertleriyle dertlenen ve onların dertlerini kendi derdi gibi bilen bir Ümmetiz.

    Patani'yi en azından dualarımıza ortak edebiliriz!!

     

    K

    • Like 1

  6. Esselam.

    Efendim evvela bu bunun gibi ailevi hayatın şekillenmesinde şer'i esaslara itibar eden yazıların hem medyada hemde n-f-k.com'da çoğalması mutlu ediyor. Zira toplumun çekirdeğini oluştıran ve sağlam olduğu mikyasta tüm cemiyeti sağlamlaştıran aile mef'umu günümüz müslüman dünyasının en mühim meselesi.

    Bu çerçevede yaraya parmak basıp şer'i çözüm onerileri sunan tüm yazar ve düşünürlerimizle birlikte burada bizim okumamıza vesile olan kardeşlerimize gönülden teşekkürler.

     

    Yalnız hemen hemen her yazıda vurgulanan "feminist" tiplemesine dair iki çift lafım olacak.

    Bana göre, feminist ve feminizm kapital düzenin imparatorları tarafından oyuna sürülmüş, sistemi müdafa görevi verilmiş kuklalardan öte şeyler değiller. Bugün feminizm olarak kapital düzeni besleyen olgu ortadan kaldırıldığında, yerine ikame edecek başka bir ideoloji(!) ve başka bir kukla kolaylıkla tedarik edilir. Buradaki mesele sistemi genel yapı itibariyle ele alıp, mücadeleyi sistemin tamamına karşı verebilmek.

    Biz İslam'ın camiye ve kendi evlerimize hapsadilmesine razı olup cihanşumul olarak İslam dışında bir sistemi benimsediğimiz sürece, bu kuklalarla daha çok uğraşmak zorunda kalırız.

    • Like 1

  7. Sözüedilen yazı:

     

     

    Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra geçen 50 yıllık süre zarfında Anadolu'da korkunç bir doğa katliamı yaşandı. Kendilerinden başka hiçbir canlı türünün yaşam hakkını zerrece dikkate almayan Kemalistler, geniş topraklarda orman namına bir şey bırakmadıkları gibi, yaban hayvanlarının kökünü kazıdılar. Bir zamanlar Anadolu'da yaşamış olan pek çok hayvan türü artık müzelerde bile görülemiyor.

    anadoluparsi_hurriyet1_200_200.jpg

    Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte "laik, ilerici, çağdaş" yaşam tarzına sahip olduklarını iddia eden Kemalistler, kurdukları tek parti diktatörlüğüyle aslında "bizden olmayana hayat hakkı yoktur" demek istiyorlardı. Nitekim kendilerini güçlü hissettikleri andan itibaren egemenliklerini pekiştirmek için halkın üzerinde ağır bir baskı uygulamaya başladılar, kendilerine muhalif olabileceğini hissettikleri tüm odakları "gerici, mürteci, vatan haini" suçlamasıyla dağıttılar, özerklik vaat ettikleri Kürtleri katliama tabi tuttular.

     

    Kemalistler kendilerinden olmayan hemen her şeye düşman oldukları için, doğanın büyük bir hızla tahrip edilmesine seyirci kaldılar. Ormanlar ve doğal kaynaklar tahrip edildi; yaban hayvanlarının hiçbir denetim ve yaptırıma tabi tutulmadan avlanmaları, bir zamanlar canlı bir yaban yaşamının hüküm sürdüğü Anadolu topraklarının ıssızlaşmasına, türlerin ortadan kaybolmasına neden oldu.

     

    Yok olan bu türlerden biri, Anadolu Parsı olarak bilinen hayvandır. Romalılar zamanında Anadolu'nun her tarafında yaygın bir şekilde yaşadığı kayıtlardan anlaşılan parsa dair bilgiler, 19. yy'da gezginlerin anlatımlarında da yer alıyordu. 1930'lı ve 40'lı yıllara gelindiğinde ise Anadolu Parsı'na artık ender olarak rastlanıyordu.

     

    Anadolu Parsı'na dair son kayıt, 1974 yılında Beypazarı'nda yapıldı. 17 Ocak 1974 yılında Ankara'nın Beypazarı ilçesinin 5 km batısında Bağözü köyünden Havva Köksal adlı kadına saldıran pars, insan yiyen bir canavar olduğu gerekçesiyle öldürüldü. Oysa parsın doğal ortamında avlanabileceği hiçbir hayvan kalmamış, bu yüzden köylere inip besin temin etmek ihtiyacını hissetmişti. Kemalistler bu hayvanı korumak için en küçük bir çaba bile göstermedikleri gibi, doğal kaynakları hızla yok ederek soyunun tükenmesini hızlandırdılar. Böylece Anadolu'nun insanlardan çok daha uzun bir süredir sakini olan bu tür, ortadan kalkmış oldu.

     

    Ortadan kalkan sadece Anadolu Parsı değildi; kaplan, sazlık kedisi, ceylan, arap tavşanı gibi türler de süratle yok oldular. Kürdistan'da gerillaların saklandığı gerekçesiyle yakılan ormanlar, yine yaban hayatına vurulan ağır bir darbe oldu.

     

    Kemalistler en iyi bildikleri işi yapıyorlar ne de olsa...

     

    (Resim: Hürriyet gazetesinin 22 Ocak 1974 tarihli nüshasında konuyla ilgili yayınlanan bu haber, gazetenin yaklaşımını göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.)


  8. Anadolu Pars'ının soyunu kim kırdı

     

     

    17 Ocak'ta Marksist.org'un "Tarihte Bugün" köşesinde Anadolu Parsı'nın soyunun kemalistler tarafından kırıldığına dair yayınlanan bir yazı, bazı eleştirilere maruz kaldı. Kimi gözler kemalizmin çağdaşlık kıyafetinin ardındaki barbarı görmekte zorlandı, Ergenekon'un yayın organı Oda TV gibileri ise devrimci marksistleri itibarsızlaştırmaya ve karalamaya çalıştı. Oysa internette yapılacak basit bir araştırma, kemalist barbarlığın bu konudaki soykırımcı yüzünü de kolaylıkla ortaya koyabiliyor.

    "Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp" diye güzel bir söz vardır. İnsanın her şeyi bilmesi elbette mümkün değil; ancak özellikle sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanan kişilerin, bazı yargılara peşin olarak varmalarından önce, "Bu işin aslı astarı neymiş?" diye kısacık bir araştırma yapmaları, içinde yaşadığımız internet çağında öyle pek de zor bir şey değil.

     

    Kemalistler ile Anadolu Parsı'nın soyunun tükenmesi arasındaki ilişkiyi de bu kapsamda değerlendirmek gerekebilir. Yani "Yok artık, bu kadarı da olmaz", "Allah akıl fikir versin" vs. diyerek eleştirilerini esirgemeyen kişiler, önceden kısacık bir araştırma yapsalardı, şu anda içinde bulundukları trajik duruma düşmeyeceklerdi. Ne yapalım, durumu açıklığa kavuşturmak yine bize düşsün.

    Kemalistlerin soykırımcı bir geleneğin sürdürücüsü olduğu malûm. Ulus-devlet projesini gerçekleştirmek için milyonlarca Anadolu Hıristiyanını katletmekten, soylarını kırmaktan çekinmeyen İttihatçıların mirasçısı olan kemalistlerin, ağababalarından farklı davranacaklarını düşünmek, en hafif deyimiyle saflık olur. Kemalistler, ağababalarından aldıkları soykırım bayrağını daha da yükselterek, insanların ötesinde hayvanları da son bireyine kadar katletmeye başladılar. Kendi kapitalist çıkarlarının önünde durabilecek herhangi bir canlıya tahammülleri yoktu, ekinlere konma riski bulunan kargalar dâhil...

     

    Hayvan katliamı başlıyor

    5 Mayıs 1937 tarihinde, yani Mustafa Kemal'in sağ olduğu günlerde, 3167 sayılı Kara Avcılığı Kanunu kabul edildi.1 Bu kanun, Anadolu ve Kürdistan'da özellikle yırtıcı memelilerin sonunu getirdi. Kanunun 2. maddesinde kurt, çakal, vaşak, pars, kaplan (Evet, doğru, bir zamanlar bu coğrafyada kaplanlar da yaşıyordu) gibi yırtıcı memeliler baş düşman ilan edilerek, her zaman avlanabilen "zararlı hayvanlar" sınıfına dâhil edildiler. Dolayısıyla yasal pars (ve diğer yırtıcı memelilerin) katliamı başlamış oldu. Katliam, Md. 17-b'de açıkça ifade edildi: "Zararlı hayvanların öldürülmesine çalışmak ve bunun için sürek avları yaptırmak..."

    Kuşadası'ndan Ağrı'ya, Kaçkarlar'dan Toroslar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada, yırtıcı memeliler müthiş bir sürek avına tâbi tutuldu. Popülasyonları zaten azalmış olan hayvanlar, en uzak dağ başlarında bile yakalanarak katledildiler. Mantolu Hasan olarak bilinen bir avcı, 1930-50 arasında tek başına 15 Anadolu Parsı öldürdü. Katledilen parsların ve diğer hayvanların postları resmi dairelerin, avcı kahvelerinin ve askeri birliklerin duvarlarını süsledi.2

    Hayvanları katleden, ormanları rahat bırakır mı?

     

    Kemalist devlet, 1945 yılında kabul ettiği 4785 sayılı yasa ile özel ormanları devletleştirme kararı aldı. Bu kararı alırken, kendi koyduğu kurallara bile uymadı ve orman arazisinin içinde bulunan çiftlik evi, samanlık, ahır gibi her türlü varlığa herhangi bir bedel ödemeksizin el koydu. Bunun üzerine, ülke çapında ellerindeki belki de tek geçim kaynağını yitirmek istemeyen insanlar, orman statüsünden çıkarmak için ormanları yakmaya başladılar. Yaklaşık 500 bin hektar orman kül oldu ve bu rekor bu güne kadar kırılmadı.3

    Ormanların göz göre göre ve hızla azalması, yaban hayatı üzerindeki baskıyı artırdı. Yaşam alanları her geçen gün daralan yırtıcı memelilerin yiyecek bulmak için insan yerleşimlerine daha fazla yaklaşmaları, avlanmalarını da hızlandırdı. 1970'li yıllarda ise pars, kaplan, sırtlan gibi hayvanların soykırımı tamamlandı.

    "Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı" diyerek katmerli bir ırkçılık suçu işleyen Kemalistler, kendi türlerinden başka canlılara yaşam hakkı tanımayarak, tıpkı ırkçılık gibi, cinsiyetçilik gibi bir insanlık suçu olan "türcülüğün" en vahşi örneklerinden birini sergilemeyi de ihmal etmiyorlardı.

    Modernist/kalkınmacı bir hareket olarak kemalizm...

    Yukarıda anlatıldığı gibi çevreye, ekolojik dengeye, insanların kültürüne, farklılıklara tahammül edemeyen modernist/kalkınmacı zihniyet, dünyaya çok büyük zararlar verdi. Bu modernist zihniyet, sadece Türkiye'ye özgü bir olay değil; bütün dünya "modernleşirken" aynı şeyi yaptı. Beyaz adam Afrika'da köle ticareti, yaban hayatı katliamı yaptı; Sovyet "sosyalizmi" Aral Gölü'nü kuruttu; İngilizler, Hindistan'ı altüst etti; Fransa'da "İnsanat Bahçeleri" kuruldu, doğal hayat müzelere hapsedildi.

     

    Türkiye'de bu modernist zihniyetin taşıyıcısı "kemalizm" idi ve bu "kemalist zihniyetle yetişen nesiller" ülkeyi talan ettiler, tornaya soktular. Bizzat kemalistler İstiklal Mahkemeleri'nde dindarları, Dersim'de Kürtleri bitirirken; gayrimüslim azınlıkları "millileştirme" adına, "milli sermaye" adına soyarken; modernizmin, tekçi ulus-devlet mantığında yetişen "modern" kuşaklar da insanları ve doğayı sömürülecek bir hammadde gibi gördüler. Azınlık ve farklı olan her şey düzleştirilirken; Rum, Ermeni, Osmanlı evleri de yok edilip her yer betonlaştı, doğa ve doğanın özneleri tek tek ortadan kaldırıldı. Bugün kendisine "kemalist" demeyen, ancak bu modernist ve onun Türkiye versiyonu kemalist zihniyet ürünü "muhafazakâr" müteahhitler de talanda rol oynamaya devam ediyorlar.

    Asıl dert başka...

    Kemalizm ile hayvan katliamı arasındaki ilişkiyi ilk anda görememek, anlaşılabilir bir durum. Ne de olsa egemen sınıfın fikirleri egemen fikirlerdir ve ne kadar solcu vs. de olsa, kişiler egemen fikirlerin etkisinde kalabiliyor; kemalizmin ilericilik, çağdaşlık masalları nedeniyle gerçek barbar karakterini göremeyebiliyor.

    Ama derdi başka olanlar da var: Ağababaları Silivri'de olan Ergenekoncu Oda TV'nin derdi Anadolu Parsı, yaban hayvanı falan değil. Bunlar umurunda da değil. Onlar Ergenekon çetesine karşı, darbelere karşı, kemalizme karşı, kapitalizme karşı mücadele eden güçleri her şekilde karalamaya, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Ellerine geçen her fırsatta, kendilerini yok etme potansiyeli taşıyanlara var güçleriyle saldırıyorlar. İşleri bu, yapacaklar doğal olarak, ama Ergenekon'a karşı sokaklarda yan yana geldiğimiz arkadaşlarımız keşke bu tuzağa düşmeseler...

     

     

    Atilla Dirim

     

    Kaynakça:

     

    (1) http://www.mevzuat.a...html/15167.html

     

    (2) http://www.ergir.com...anteri_yazi.htm

     

    (3) http://www.mevzuat.g...ourceXmlSearch=

     

     

     

     

     

    marksist.org


  9. DURMA VUR

    Durma, Yunan, durma kibrini artır!

    Türklüğün başına hakaret yağdır!

    Uyuyan bir kavme bu zillet azdır

    Vur, eski kölesi utandır onu!

    Bırakma uyusun, uyandır onu!

     

     

    Bu yurdun haznesi onun elinde;

    Fakat anahtarı senin belinde,

    Kalmış aç ve garip kendi ilinde;

    Vur, eski kölesi utandır onu!

    Bırakma uyusun, uyandır onu!

     

     

    Zorla onu, yeni revişe girsin

    Gemi yapsın alış-verişe girsin

    Fabrikalar açsın, her işe girsin

    Vur, eski kölesi utandır onu!

    Bırakma uyusun, uyandır onu!

     

     

    Sıkıştır ki ordu, donanma yapsın

    Garpte ne terakki görürse kapsın,

    Türklüğü tanısın; Tanrı'ya tapsın,

    Vur, eski kölesi utandır onu!

    Bırakma uyusun, uyandır onu!

     

     

    Zannetme yaptığın hoşa gitmiyor

    Terakkimiz koşa koşa gitmiyor

    Emin ol, emeğin boşa gitmiyor;

    Vur, eski kölesi utandır onu!

    Bırakma uyusun, uyandır onu!


  10. Efendim açık konuşalım film (beklentilerimin büyüklüğünden değil-hatta alakası yok!) bende fragmanı kadar etki oluşturmadı desem yeridir.

    Eleştirmeye başlarsak "deve" misali hiç elle tutulacak yeri yok[-gibi birşey]...

    Misal tasavvuf ehli büyüklerinden Akşemseddin Hazretlerinin göbeği burnunda, tükrükleri ağzının yanlarından akan garip şekilli bir eleman tarafından tasvir edilmeye çalışılmasını bile filmin tamamındaki ucuz yapım unutturdu. Ya Fatih'in Hanımına ne demeli;

    muhteşem(!) göğüs dekoltesiyle tüm saray erkanının önünde fink attı durdu.

    Hadi bunları geçtik, be adam sen tarihi bir hadiseyi, hem de çağ açıp kapatacak bir hadiseyi; Feth'i anlatıyorsun, bari olayları birbirine bağla.

    Gemilerin Haliç'e indirilmesi meselesi... Sadece senaryoda bulunsun diye yapılmış olduğu ne kadar açık. Filmi izleyerek gemilerin neden Haliç'e indirildiğini keşfetmeniz mümkün değil...

    ...ve daha bir sürü gedik.

     

    siz cesur yürek filminin birebir yaşandığını düşünenlerden misiniz?

     

    Hayır! Onlardan değilim ama diğerlerinden de değilim. Cesur Yürek benim için bir film olmanın ötesi değil çünkü. Banane Cesur bilmem neden? Ama Fetih öyle mi? Anlatılan benim ceddim. İşte bu yüzden dediğin gibi eleştirilmeli, tarihçiler üzerinde uzun uzun konuşmalı. Eğer eleştiri varsa daha iyi olanlara ulaşılabilir diye düşünenlerdenim :)

     

     

    Filmin asıl amacı Ayasofya Camisini gündeme getirmektir.

     

    Evet, yanlış okumadınız. Fetih 1453 filmi Ayasofya'yı bu millete yeniden hatırlatmak için çektirilmiştir.

    Vay be!

    Hakikaten beni; filmi izledikten sonra sevindiren, filmle ilgili tek haber. Dilerim doğrudur.

    Gerçi doğruluk payını zaman gösterir ama misal; Fatih'in Ayasofya'da namaz kılmamış olması bu tezi yer yer çürütür gibi geliyor bana. Ayrıca filmin sonunda "hepimiz kardeşiz" mesajıda pek uyumlu değil bu haberle. Hani sanki hatırlatsa bile bizim istediğimiz istikamette hatırlatmayacakmış gibi geliyor...

     

    Ama herşeye rağmen bence sadece bu milletin ceddine olan aşkını, sempatisini, hasretini birilerinin kalın kafalarına sokmak için gidilmeye değer bir film.

     

    Yani filme gidin ama izlemeyin :D


  11. Hem müslüman hem laik olunur mu ?

     

     

    267609_198256343557795_179152168801546_638784_4877914_n.jpg

     

     

     

    Kuran’daki hukuki emirlere şeriat denir.

    Miras hukuku, ceza hukuku, borçlar hukuku ve medeni hukuk vb. alanlarında düzenlemeler yapan ayetler vardır.

    Bu şerri düzeni sağlayan ayetler de Kuran' da geçtiği için emir sayılmaktadır.

    Tüm ayetler aynı derecede ehemmiyet kazanmaktadır.Bir kısmını kabul edipte bir kısmını kabul etmemek olmaz.

    Bir müslüman nasıl olur da Allah’ ın belirlediği kanunlar varken, insanların belirlediği kanunlara uyulması gerektiğini iddia edebilir?

    İnsanlar referandum yapsa, orucu ramazandan şabana alıyoruz diye karar verse, bir müslüman bunu kabul edebilir mi?

    Peki, Allah erkeğe 2 kadına 1 pay verin derken bir müslüman nasıl kadına da erkekle aynı pay verilmesini kabul edebilir?

    O miras ayeti hükümsüz müdür?

    Şimdi bakalım Kuran "Miras Konusunda" nasıl bir dağıtım yapmaktadır.

    Nisa Suresi 11. Ayet

    "Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir."

    Nisa Suresi 12. Ayet

    "Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir."

    Şimdi bir de Laik sistemin getirdiği Medeni Kanundaki noktaya bakalım.

    Kanun No. 4721

    Kabul Tarihi : 22.11.2001

    BEŞİNCİ AYIRIM MAL ORTAKLIĞI

    D. Eşler arasındaki borçlar

    MADDE 276.- "Eşlerden birinin ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü sebebiyle mal ortaklığının sona ermesi halinde, her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir."

    Şeriat sisteminde ve laik sistemdeki karşılaştırmaları gördünüz...

    Şimdi şu soruyu sorarsak;

    Bir insan Hem müslüman hem laik olabilir mi?

    Tabi ki de HAYIR.

    "Ya laik olacaksın ya müslüman"

    Kadir MISIROĞLU

    • Like 1

  12. ...

    Rabbin asırlarca Çin Sedlerinin zaptedemediği cesur Türk kavmine hidayet buyurması, Cihanın bin yıl sürecek pek şanlı fetihlere sahne olmasını mukadder kılmıştı. İslam ideolojisinin iman ve ahlak esasları ile onların ırkî hasletleri, İslamın bütün insanlığa şâmil daveti ile onların cihangirlik meyilleri, birbirine pek uygun ve âhenkli düşmüş, birbirini perçinleyerek müstesna bir hüviyet ortaya çıkartmıştı:

    MÜSLÜMAN TÜRK...

    Kadir MISIROĞLU/Yunan Mezalimi

  13. Dedelerimden kalan intikam var kanımda,

    Geçmişini s... Bulgar'ın Moskof'unda.

    Bir domuz görmüş gibi ayaklanır hislerim,

    Alçakların sesini dinlerken mikrofonda,

     

    O kadar gururlanma, o kadar mağrur olma,

    Dün daha kölemizdin, mahvolmuştun Prut’ta.

    Yalnız şunu isterim, yalnız şunu hatırla;

    Yatmıştı Katerina Baltacı'nın koynunda.

    • Like 1

  14. Konferansı izlemedim ancak bu adamın aynı isimde 4lük seri halinde hazırlanmış bir kitap seti var.

    Şöyle özel kapında cicili bicili bişey. Epeydir kitaplığımda beklemedeydi. Geçen bu başlığıda gördükten sonra içlerinden birini okuyayım dedim. İçindekiler kısmını karıştırırken 3. ciltte İmam-ı Rabbani ile ilgili kısım dikkatimi çekti. Bende 3. cildi çekip aldım. Kitap başlık başlık işi vaktinden çok olanları ele alıyor. İçlerinde hiç duymadığım isimleri büyük islam alimi şeklinde takdim etmesini kendi eksikliğim telakki ettim...

    Ancak;

    İ. Rabbani Hz. ile ilgili kısmın sonunda işi evvela vahdeti vücut'u tenkit ederek Teymiyye'ye bağladıktan sonra ağzım bir karış açık kaldı desem abartmış olmam. Ayrı bir başlıkta ele alsa onada işi vaktinden çok dese bu kadar ağrıma gitmezdi billahi. Adam gayet acemi birkaç ayak oyunuyla o mübarek için ayırdığı başlıkta Teymiyye propagandası yapıyor.

    Pes!..


  15. GELMESİN

     

    Söyleyin o yare meylim kalmadı

    Hasreti dağlara sürdüm gelmesin

    Öyküler türküler derman olmadı

    Aşkın defterini dürdüm gelmesin

     

    Söyleyin o yare kader salmadı

    Ağladım olmadı güldüm olmadı

    Aşk ile meşk ile işim kalmadı

    Dönülmez bir yola girdim gelmesin

     

    Söyleyin o yare yarim olmadı

    Bir günde kendime kârım olmadı

    Artık kavuşmaya sürem kalmadı

    Azrail'e selam verdim gelmesin

     

    Gelmesin, gelmesin, gelmesin yar

    Halimi derdimi bilmesin yar

    Ömrümü meçhule adadım ben

    İstemem gönlümü almasın yar

    • Like 2
×
×
  • Create New...