-
Content Count
989 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
42
Hâcegân last won the day on January 5 2015
Hâcegân had the most liked content!
Community Reputation
226 Çok İyiAbout Hâcegân
-
Rank
Müdavim
İletişim Yolları
-
Website URL
http://
Profil Bilgisi
-
Cinsiyet
Erkek
-
Hâcegân started following Ben Faşistim, Sivil Diktayım... Evet, E Evet E Ama Evet..., Mağlup Galibiyet, Ben Işin Içinden Çıkamadım. Sizce Üstat Burada Kimi Tarif Ediyor? and and 6 others
-
'' Bir albüm karıştırıyorum. Bir aile albümü... Baş sahifesinde, bütün sahifeyi doldurucu, aile reisinin portresi... Burunu, fotoğraf kartını delip dışarıya sarkmış denecek kadar iri ve sivri... Adeta çehrenin öbür uzuvları bu şahane buruna vezirlik vazifesinde... Çehrede, bazı açıkgözlülük izlerinden başka hiçbir düşünce çizgisi yok... Bu resime ilk bakışta insanın 'bu da kim; Mahmutpaşa çarşısı çığırtkanlarından biri mi?' diyeceği geliyor.'' Hadi bakalım :)
-
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hayatında bir kez dahi olsa kahkaha ile gülmemiş, hep tebessüm etmiştir. (Efendimiz Sultanımız (S.A.V) bir erkektir.) Bu durum da O'nun en büyük mucizelerinden kabul edilir. Kahkahanın kadını erkeği olmaz, ayıp ayıptır; kadına da ayıp, erkeğe de... Yukarıdaki yazıda Bülent Arınç'ın bir sözüne karşı, o söze saldıran kesimi işaret ettim sadece. Bak ısrarla anlamıyorsun... Niye anlamıyorsun ama? :) Neyse, şimdi oldu mu? Düzelttik mi? :)
-
Neyse... Konu başlığı epey saptı...
-
Herifi tersten de okudum yine bir şey çıkmadı. Belki harflerin yerlerinde oynama yaparsam bir mana yakalayabilirim :)
-
Yahu kardeşim, hadi avrat diyorsun arvat diyorsun... Olmadı elbise dedin... E peki herif ne oluyor? Hani herifi en küçük parçalara da bölsek bir şey çıkmıyor... Bir tek ''er'' çıkıyor. er asker anlamında kullanılabilir. Ama herifin anlamı pek iyi değil gibi geliyor bana.
-
Arkadaşlar, muhalif kaldığımız yerlerde birbirimizi mazur görelim,müşterek noktalarda ittifak edelim. Ama şu başlıkta ortak noktalarımız çok daha fazladır; muhalif kaldığımız alanlar da esas üzerinde değil, tali noktalardadır. Fıkıh kitaplarında kadının ve erkeğin toplum içindeki rolleri belirtilmiştir. Bu mevzuda bir dünya eksiklerimiz de elbette vardır. Mesela Bülent Arınç çıktı ne dedi? Kadın kahkaha atmamalı... Buradaki herkes bu söze imzasını atar, değil mi? İşte bizim asıl hedefimiz bu söze karşı gelenlere olsun.
-
Yahu bugün bana neler oldu böyle? Yazılan her mesaj beni farklı dünyalara alıp götürüyor. Bakın Necip Fazıl ne diyor: ''Şahsiyeti, Fransızların (Lejyon donör) nişanıyla mükafatlandırılan Tanzimat Mecellesine karşılık, boyacı küpü tercüme kazanına sokulup çıkarılmış İşviçreli Türk Medeni Kanunu nedir? Aynı kazana bir kerecik sokulup çıkarmakla elde edilen Türk Ceza Kanunu?..'' Yani deli gömleği gibi üzerimize giydiğimiz elbise... Toplumuzun dini değerleri ve kültürel yapısı ile hiçbir ortak yanı olmayan bir medeni kanun, sırf batı medeniyetinin düzeyine gelebilmek için üzerimize geçirildi. Sanki bunun için referandum yaptılar... Çok merak ediyorum, bunun için o zamanlar referandum yapılsaydı sonuç ne çıkardı? Buna verilebilecek cevap, işte o zaman CHP'nin ismindeki halk kısmını havada bırakır, değil mi? Bu medeni kanunda miras nasıl geçiyor? Muteber fıkıh kitaplarında miras nasıl geçiyor? Bir de bizim ülkemizdeki belediye otobüslerini kim üretiyor, biz mi? Hepsi ithal, değilse bile montaj sanayi... Peki, bu belediye otobüslerinde oturaklar karşı karşıya... Yani yolcular buralara oturduklarında birbirlerine bakabiliyorlar, göz göze gelebiliyorlar. Erkek bir tarafta, kadın bir tarafta; mecburi de olsa birbirlerini süzerek oturmak zorundalar. Muteber fıkıh kitaplarında kadının yerini tespit ederken, buna göre de otobüs ithal etmek gerekir, olmadı üretmek gerekir diye düşünüyorum. Ah bu mevzular birbirlerine o kadar bağlı ki... Galiba bir hadiseyi tartışırken, hadiseye çok boyutlu bakmak gerekiyor.
-
Arvat kelimesinden ''ar'', ''v'' ve ''at'' anlamlarını çıkarıp, hadiseye etimolojik bir mana verilince aklıma mevzu ile alakalı olmayan bir şeyler geldi. Biliyorsunuz ki, bizim çok eski tarihimizde ''İl'' kelimesi vardı. Neydi bu? Doğru hatırlıyorsam devlet demek... Günümüzde de şehir/kent neyse il de o... Ama bir de dört büyük melek var. Şimdi diyeceksiniz ki, ''İl'' kelimesinden bahsediyorsun, sonra da dört büyük melek var, diyorsun. Ne alaka kardeşim!?!'' O zaman ben de size derim ki, ''Ama melek isimlerinin sonunda il var!'' Evet, böyle bir cevaba ne dersiniz? Acele etmeyin derim... Azrail, Mikail, İsrafil, Cebrail... Bakın sonlarında ''il'' var. Bu ''il'' nereden gelmiş, biliyor musunuz? Şu bizim eski tarihimizden kalma ''il''den. Diyeceksiniz ki, hani kaynağın??? O iş basit... 1932 yılında Atatürk tarafından kurulan bir kurum var. Evet tahmininiz doğru... Türk Dil Kurumu... O vakitler bu kurumda anlı şanlı bilim adamları toplanıp, dilimizin etimolojik geçmişini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. (Toplantılara Atatürk de katılıyor.) Yani bütün dillerin aslında Türkçe'den çıktığını bilimsel olarak kanıtlamaya çalışan bir kurul işte. İşte bu garip ''il'' iddiaları orada devlet politikası haline getiriliyor. Kurulda bu konular ciddi ciddi konuşuluyor. Tutanaklarda var bunlar... Ah o tutanaklarda daha neler var... Ben o tutanakları görmedim ama Cumhuriyet gazetesinin arşivine girdim. 10 lira verince, arşivde 24 saat dolaşabiliyorsunuz, internet üzerinden. 1932 yılında çıkan Cumhuriyet gazetelerinde kuruldaki bu konuşmalar çarşaf çarşaf verildi. Bizzat oradan okudum. Yani bunlar bilimsel çalışma arkadaşlar... Niagara Şelalesi bile bizim Türkçe'den üretilmiş mesela... Bizim atalarımız oraya gidince, şelaleyi görmüşler ve şöyle demişler: Ne yaygara, ne yaygara!!! Sonra zamanla burası Niagara Şelalesi olmuş. Mesela Amazon Nehri... Bizim atalarımız keşfe çıkmışlar... Bir nehrin yanına gelmişler... Gitmişler, gitmişler ama nehrin sonunu bulamamışlar... Sonra da demişler ki: Amma uzun!.. Amazon Nehrinin ismi de buradan geliyormuş... Güneş Dil Teorisi kapsamında bu konular devlet kurullarında konuşuldu, ciddi ciddi konuşuldu. Arkadaşlar şaka filan yapmıyorum ha... Bir devlet politikasından bahsediyorum. Neyse... O kadar çok şey var ki... Buraya yazsam gülmekten yerlere yatarsınız... Yahu ''üçgen'' bile uydurma, ben daha ne diyeyim!!!
-
Ha hadise şimdi anlaşıldı. ''Topçu'' dan rahatsız oldunuz... Ama haklısınız tabi... Çünkü benim onu bilinçli yaptığımı düşünüyorsunuz ki, böyle düşününce sonuna kadar haklısınız. Ama ben hadiseyi şimdi fark ettim. Yani bu bir hata idi, bilerek yaptığım bir şey değildi. İmalı bir şey değildi. Sizin isminizi ilk aklımda kaldığı şekli ile yazmışım, oradan kaynaklanan bir hata oldu... Mesela Kılıçdaroğlu değil de Kılıcdaroğlu yazmam gibi... Bu hatamdan dolayı, yanlış anlaşılmalara da sebep olduğum için sizden özür dilerim. Size kırgınlığımı da dile getirmek istiyorum. Her ne olursa olsun, karşınızdaki insanın eksikliğini yüzüne vurmayın. Hele bu kadar kişinin önünde. Bu durum beni çok üzdü. Ama dile getirdiğiniz bu durma da açıklık getirmek istiyorum. Bizim buralarda konuşma dili bu. Annem, babam ve ailem hep böyle konuşur... Ben de onların arasında yaşıyorum haliyle... İşte bundan dolayı yazdıklarımıza şive de karışıyor, ne kadar dikkat etsek de yazımıza karışıyor şive, bu elimde olmayan bir durum. Bizi böyle kabul etmeniz gerekecek. Ha mesela bir resmi yazı yazarken, bir dilekçe yazarken bu hatalara düşmüyoruz. Orada dikkat ediyoruz... Ama sizin aranızda, bu sitede kendimizi serbest bırakmışım, öyle olunca bu hatalar kendiliğinden çıkıyor. Hele siz benim ailemi görseniz var ya, o zaman anaokuluna hasret kalacaksınız galiba. :) Neyse... Şu son yazdıklarınız hiç hoş olmadı. Çok üzüldüm.
-
Aman Yarabbim aman... Densizlik mi??? Bu ne ağır bir hakaret böyle!!! Peki densizlik nerede, onu da gösterin?.. Hangi cümlemde densizlik yapmışım ben böyle yahu!!! Anlamıyorsun işte, sana bir şeyi en ince noktasına kadar anlatmadıkça anlamıyorsun... Yukarıdaki yazıda hiçbir hakaret yapmadığım halde bizi densizlikle suçladın. Yazının ana konusunu yine anlamadın. E ama suç bende tabi... Sana bütün incelikleri ile anlatmadık meramımızı... Suç bizim, bizim suç... Bir yerden atlayan bir adam, yere çakılır herhalde... Adam atladı deyip, yere çakıldı demesek de, anlarsın ki adam haliyle yere çakıldı... Ama sana lafı yarım anlatınca, sanki adam havada kalmış gibi algılıyorsun... Öyle gibi he??? Bir de şu üslup... Yahu kendinizde olmayan bir şeyi başkasından niye beklersiniz ki? Densiz filan... Benim şuradaki yazdıklarıma bir bakın bakalım, böyle densizce laflar bulabilecek misiniz? Ama üslup dersi vermeye kalkanlar da sizlersiniz. Erdoğan'a sabah akşam hakaret ediyorlar, sülalesine hakaretler, rahmetli annesine küfürler kırla gidiyor... Her gün hakkında bir sürü yalan uyduruluyor, Erdoğan'ın... Diktatörlük söyleminden alın da, türlü türlü hakaretlere kadar... Ama size bi eleştiri geldi mi, üstelik içinde hakaret namına hiçbir şeyin olmadığı bir eleştiri geldiğinde hemen üslubunuzu bozuyorsunuz… Hemen ‘’densizlik’’ filan diyebiliyorsunuz… Bari bu söylemi ilk önce kendi nefsinize de gerçekleştirseniz… Bir de şu ünlem işareti… ‘’Fatma Topçu!’’ ifadesinden ne anlatınız, Allah aşkına??? Yani ben burada ne yapmış oldum sizce??? Küfür filan mı ettim acaba??? Öyle ya densizlik yaftasını boynumuza asacak kadar ağır bir şey yapmalıyım… Bu ünlem işareti herhalde hakaret anlamına geliyor, yeni öğrendim doğrusu… Belki de tehtit filan mı etmiş oluyorum, kim bilir? ‘’Senin ağzını kırarım’’ demenize gerek yok yani, bir ünlem ile halledebilirsiniz işi… Mesela insan bir başkasına seslenince de kelimenin sonuna ünlem koyulmaz mı acaba? Ünlemden illa ihtar anlamı mı çıkar? Kaldı ki, ben sizi ne için ihtar edeceğim? Üslup filan diyorsunuz ama benim üslubun sizden çok daha düzgün… Üç nokta, cümle daha bitmedi demek oluyor bu arada!!!
-
Yok bence bacağını kırsın gene... Diz fena...
-
Birisi kadın için mahremiyetten bahsederken, bunu erkek için de düşünmüyorsa, o kişi bizim mevzumuzun dışındadır zaten... Düşünsenize, kadın erkek ilişkisinde, kadın bir haram işlediğinde, erkek de onun suç ortağı olmuyor mu? Neticede bu haltı beraber işliyorlarsa, bizim fikrimiz ne olur? Tutup da erkeği savunmayız, kadını da haram işledi diye kıyasıya eleştirmeyiz elbet... İkisini de eleştiririz, olur biter... Aslında aynı şeyleri yazıyoruz...
-
Fatma Topçu! Sana lafın tamamını anlatmamız gerekiyor galiba... Bundan sonra senin için onu da yaparız... Yazdığımı bir oku bakayım, ne anlama geliyor, o yazıdaki fikir nereyi işaret ediyor... O senin dediğin yeri, biz yazımızda işaret diliyle gösterdik zaten ama senin için bir de yazmak gerekmiş, ete kemiğe bürümek gerekmiş... Leb... Yani leblebi :)
-
Ataerkil toplum olarak biz, kadınlarımıza da çalışma sahasında yer açtık. Hem de yarı yarıya... Aslında kadınlar bir adım önde de olabilir yani... İnanmıyorsan say da bak!!! E öyle tabi, eşitlik var... Bazen bu eşitlik, kadının zarif yapısını zorlasa da, e öyle tabi... Bu eşitlik bahsinde kadınları daha yüksek bir basamağa mı çıkarsak ne? Belki böylelikle kadının zarif yapısını, duygusallığını eşitleriz hem... Tabi kadın erkek fark etmez, arada ölçüsüz bir eşitlik olunca, o zaman ortada nezaket de kalmaz, kalmıyor yani... Şimdi insanlar otobüse binebilmek için hücum ediyorlar kapıya... Kadın seslenir: - Hey kaba adam! Biz bayanız, biraz nezaket, saygı!.. O kaba adam, kendinden emin cevap verir: - Bayan eşitlik var, biz eşitiz... Sırası geldi mi ''eşitlik'' laflarıyla başımızın etini yiyorsunuz ama işinize gelmediği yerlerde kadına ayrıcalık istiyorsunuz! Aslında eşitliği İslam sağlamış. Çünkü kadınıyla erkeğiyle insanı Allah yarattı, bu mevzuda hükmü veren de O. Mutlak eşitlik... Allah'ın merhamet eli de bu eşitliğin üzerinde... Kadının yargı makamlarında yeri yok da bunu modern insanlara nasıl anlatacaksın? Hadi bakalım... Eşitlik desen, hani nerede eşitlik??? Eşitlik kavramını Peygamber kucağının dışında ararsan, o zaman burada bir eşitsizlik görürsün. Ama bu eşitsizlik fikri, kadının fıtri yapısını devre dışı bırakır. Eğer kadın yargı makamlarından uzak durursa, işte o zaman mutlak eşitlik sağlanır. Bu işin kuralı bu, çünkü mutlak hüküm sahibi O. Biz eşitiz... Erkekler doğurur, kadınlar sakal bırakır...
-
Arkadaş biraz mübalağa yapmış... Yani bacağını kırmadan da oturabilir tabi.