Fikir Fahişeliği!

[Beylerbeyi 177]

Hafta sonu kanaldan kanala seri geçiş yaptığım bir sırada, bir tartışma programına denk geldim. Aşina simalar arasında, islamcı kanallarda arz-ı endam ederek ünlenen, her vesile ile ateist olduğunu deklere eden hatun kişi vardı. Malum, Başbakan yakın zamanda Türkiye'nin değerleri olarak bir takım isimler zikretmişti.

İşte Başbakan'ın sıraladığı bu benzemez isimler içinde Necip Fazıl'ın zikredilmesi, çıldırtmış bu profesyonel edalı bayanı. Necip fazıla öfke kusuyor kendince.

Efendim, Necip Fazıl otoriter rejim seven bir faşistmiş!..Ohaa!!..

Bu isimler arasında ne işi varmış!..

Senin gibiler sevsin seni!.. Sözde demokrat sosyalist özgürlükçü.

Yani, sırf demokrasi adına saldırıyor kadın!..

Öte yandan, ister uzlaşı deyin-ister kompleks; AK Partilelerin ağızlarından düşmeyen Nazım Hikmet'in Başbakan tarafından telaffuz edilmesine ise tek lafı yok. Hazdan apışmış haspam...

Ulan, otoriter ve totaliter rejimin tarihteki ağababası Sovyetler Birliği'ne aşık olan, bu uğurda vatanını terk edip, bütün bir ömür bu rejime hizmet eden Nazım'a ''Demokrat'' demek; her şeyin üstüne, bir de ''fikrin fahişesi'' olmak değil de nedir?

Bak kızım, bu toprakların son iki asırda yetiştirdiği dünya çapında yegane mütefekkir Üstad Necip Fazıl Kısakürek; çağının insanını nasıl tarif ediyor:

''Zıpzıp kadar küçülmüş ve dimağ faaliyeti durmuş beyinleriyle, devasa hale gelmiş sindirim ve tenasül faaliyeti içinde birbirini yiyen yığınlar...''

Ya seni ve senin gibileri görseydi?..

Her neyse...

Büyük mütefekkirin, insanın ve çağın nabzını hakikatin hakikatine nispetle yakalan ve ördüğü ideolocya'sının diyalektiğini tel tel ipekten dokuyan bu müstesna şahsiyetin, remz şahsiyetin, yani Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in; seninki gibi bir ağızdan takdiri; ona ve sevenlerine en büyük zulüm olurdu. Takdir anlayabilmeyi, anlayabilmek ise en asgariden de olsa bir beyin taşımayı gerektirir...

Muhatap alınmış olmak bile bir başka kıvrandırdı seni biliyorum. Ama bu ilk ve son...

Bu zevki bir daha asla tattırmam sana, ümitlenme. Ama sen de artık, ne beyin(ciğine) ne de ağzına sığdıramayacağın şeylere, ağızlarını yaklaştırma kızım!..

 

Kaynak: Vakit gazatesi / 17 Ekim 2009 / Okur yorumları.

 

Yazan: Metin Ay/ İstanbul

[barani 1]

Bunlara da faşist liberal deniyor...

 

Toz şekere bulanmış pislik yani.

[trradomir 206]

Bu zırva kuşunun, Üstad'ın otoriter rejim sevdiği ve bir faşist olduğu yönünde iki kanadı var. Şu faşist lafı zaten ağızdan ağıza geçe geçe namusu kalmayan kelimelerden bir tanesi haline geldi. Münevver taklidi yapan şaklabanlar bazı kişilere bu yaftayı yapıştırmadıkları sürece rüşdlerini ispat edemediklerini mi sanıyorlar, aydınlığın ilk şartı kabul ettikleri solculuğun ağzını yeterince benimseyemediklerini mi zannediyorlar bilmiyorum ama bu geri zekalıca tavır, ancak kendilerinin ne kadar korkunç bir beyin kısırlığı içerisinde debelendiğine huccet oluyor. 'Faşistsin, faşistler, faşist' diye sağa sola sallayan birinin karşılığı 'öküzsün, öküzsün, öküz' olabilir ancak. İkisi de misalde sadece sataşmak, yaftalamak, hakaret etmek için kullanılan birer kelimecik. Üstelik öküz kelimesinin altı daha dolu... Faşist kelimesi otoriter rejim sevdasını vurguluyorsa da, şu İtalyan veya Alman rejimlerinin akislerini karşılıyorsa da yalan, yanlış ve bomboştur. Üstad'ın milliyetçilik kelimesi çerçevesinde ifade ettiği düşüncenin içeriği hakkında forumda elli tane şey yazıldığından, yirmi tane iktibas yapıldığından buraya tekrar girmeye gerek görmüyorum. Üstad'a bırakın faşistliği, mesela ümmetçi bir yaklaşımla menfi görünen bir milliyetçiliği dahi yakıştıramazsınız. 'Üstad'ı milliyetçiler sever, o halde o bir faşisttir' yargısı kadar cahilce bir kazmalığı, bu noktaya varmış bir mantık faciasını kendine 'insanım' diyen hiçbir canlının gösterememesi gerekirken, televizyonlarda surat eskitenlerin bu rezaleti sergileyebilmeleri ülke adına bir utanç tablosudur. Aydını bu kadar yetersiz, yetersizden geçtim cahil, ve hatta ondan bile geçtim, kazma olan bir milletten ne umulabilir ki? Allah müslümanlara bu karlı odun ormanında akıl, fikir ve muvaffakiyet nasip eylesin.

 

Üstad, baskıcı bir rejimle, onun usulünü ve temelini hedef alarak bütün hayatı boyunca mücadele etmiş birisidir ve Allah ve Resulüne hakaret edilmediği sürece her türlü sözün serbestiyetini açıkça savunmuş bir kimsedir. Bu lafı yumurtlayan canlının İdeolocya Örgüsü'nden haberi yoktur gerçi ama, ben yine de temas edeyim: Bu kitap ideal devleti çerçevelediği kadar, ideal toplumu da resmetmektedir. Yani İdeolocya Örgüsü'nde fotoğrafı çekilerek çizgi çizgi izah edilen o cemiyetin var olduğu ülkede, halk kendilerine dinleri ve vicdanları tarafından emredilenleri zevkle yerine getirirken, yasaklananlardan da tamamen kendi arzularıyla kaçacak bir vecde sahiptir. Eserde tarif edilen güvenlik ve adalet kuruluşları ise cemiyetin ruhuna kasstedenlerin bertarafını hedef alır ki bu dünyanın her yerinde hayatını devam ettiren, üzerinde zaaf gösterildiği halde cemiyetleri mahveden bir mecburiyettir. Hazret-i Ömer gibi delikanlı bir adama 'Yoldan çıkarsan seni kılıcımızla düzeltiriz!' diye posta koyar gibi cevap veren bir yüce sahabenin menkıbesini her fırsatta, ideal cemiyetin göstergesi olarak ballandıra ballandıra anlatan ve cemiyete kasteden suçların, tekrarının önüne geçmek için en büyük şefkat tezahürüyle cezalandırılması gerektiğini İslami bir bakışla savunan bir insana baskıcı bir rejimi seviyor denemez, ancak İslami ideallere sahip olduğu için tepki gösterilebilir. İslam'a duyulan nefreti ifade etmek için Üstad'ın hedefe konması ise ancak Üstad'ın büyüklüğünü tekrar ispatlayan bir cehalet ve nasipsizlik izharı olabilir. Kaldı ki bir insanın yerilmesi için onun savunduklarına bakmak, sadece bir usülden ibaret olan otoriterlikle ithamdan önce gelir; demokrasiyi zorla getirip ayakta tutan tüm örgütler de o zaman kendisinden bahsedilmeyi hak etmeyecek derecede korkunçtur. Hem madem otoriter rejim sevmenin bir insandan bahsedilmesini engelleyeceğini iddia edecek kadar hazımsız ve korkaklar, hiçbiri ağzını açıp da bir kere bile Mustafa Kemal demesin. Eğer asıl mesele otoriterlikse bunun hası müşarünileyhtir malum. Samimiyetsizseniz bile, çaktırmamayı bileceksiniz, o şekilde saçmalayacaksınız.

 

Yalnızca demokrasi gibi ideal olmayan, usulden ibaret olan bir sistemi savunan fikirsizler ve kendini şirin göstermek derdiyle takiye yapanlar hariç, her insan davasını güttüğü sistemin eşyada tezahürü için birtakım tedbirlerin uygulanmasını yerinde bulur. Karşıt görüşlerin baskı altına alınmasını savunmayan hiçbir kimse baskıcılıkla suçlanamaz, hatta baskıcılıktan geçtim, otoriter rejim sevmek gibi hakikatte var olmayan bir fikir kabahatiyle itham edilemez. Karşıt görüşlere taarruz eden ve onları tehlike olmaktan çıkaran (veya bunun yapılmaasını savunan) bir kişi ise sadece ve sadece sert mizaçlıdır. Bunu anlayacak kadar zeka sızıntısı gösterememek de bizim ülkemizin aydın sıfatlı, geri zekalı cahil-cühela takımına ait bir hususiyet malesef. Allah soyunuzu sopunuzu tüketsin, kökünüzü kurutsun inşallah, lavuklar sizi.

[yeniceri38 1]

Hafta sonu kanaldan kanala seri geçiş yaptığım bir sırada, bir tartışma programına denk geldim. Aşina simalar arasında, islamcı kanallarda arz-ı endam ederek ünlenen, her vesile ile ateist olduğunu deklere eden hatun kişi vardı. Malum, Başbakan yakın zamanda Türkiye'nin değerleri olarak bir takım isimler zikretmişti.

İşte Başbakan'ın sıraladığı bu benzemez isimler içinde Necip Fazıl'ın zikredilmesi, çıldırtmış bu profesyonel edalı bayanı. Necip fazıla öfke kusuyor kendince.

Efendim, Necip Fazıl otoriter rejim seven bir faşistmiş!..Ohaa!!..

Bu isimler arasında ne işi varmış!..

Senin gibiler sevsin seni!.. Sözde demokrat sosyalist özgürlükçü.

Yani, sırf demokrasi adına saldırıyor kadın!..

Öte yandan, ister uzlaşı deyin-ister kompleks; AK Partilelerin ağızlarından düşmeyen Nazım Hikmet'in Başbakan tarafından telaffuz edilmesine ise tek lafı yok. Hazdan apışmış haspam...

Ulan, otoriter ve totaliter rejimin tarihteki ağababası Sovyetler Birliği'ne aşık olan, bu uğurda vatanını terk edip, bütün bir ömür bu rejime hizmet eden Nazım'a ''Demokrat'' demek; her şeyin üstüne, bir de ''fikrin fahişesi'' olmak değil de nedir?

Bak kızım, bu toprakların son iki asırda yetiştirdiği dünya çapında yegane mütefekkir Üstad Necip Fazıl Kısakürek; çağının insanını nasıl tarif ediyor:

''Zıpzıp kadar küçülmüş ve dimağ faaliyeti durmuş beyinleriyle, devasa hale gelmiş sindirim ve tenasül faaliyeti içinde birbirini yiyen yığınlar...''

Ya seni ve senin gibileri görseydi?..

Her neyse...

Büyük mütefekkirin, insanın ve çağın nabzını hakikatin hakikatine nispetle yakalan ve ördüğü ideolocya'sının diyalektiğini tel tel ipekten dokuyan bu müstesna şahsiyetin, remz şahsiyetin, yani Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in; seninki gibi bir ağızdan takdiri; ona ve sevenlerine en büyük zulüm olurdu. Takdir anlayabilmeyi, anlayabilmek ise en asgariden de olsa bir beyin taşımayı gerektirir...

Muhatap alınmış olmak bile bir başka kıvrandırdı seni biliyorum. Ama bu ilk ve son...

Bu zevki bir daha asla tattırmam sana, ümitlenme. Ama sen de artık, ne beyin(ciğine) ne de ağzına sığdıramayacağın şeylere, ağızlarını yaklaştırma kızım!..

 

Kaynak: Vakit gazatesi / 17 Ekim 2009 / Okur yorumları.

 

Yazan: Metin Ay/ İstanbul

 

 

Kefere olduğu ne malum!!! Söyledi mi müslüman olmadığını yoksa siz kalbini yarıp baktınız mı?

[ebkem 89]

Metin Bey acayip bir yazı kaleme almış. Üstad'ı okuyan vallaha da kapıyor ondan arkadaş. Kelimelerle adeta raks eder benim Üstad yuvasından geçen gönüldaşım. Bakınsanıza başlık dahi muhteşem. Bu arada o kadın da bir ay kadar ekrana falan çıkamamıştır herhal.

 

"Bu zevki bir daha asla tattırmam sana, ümitlenme. Ama sen de artık, ne beyin(ciğine) ne de ağzına sığdıramayacağın şeylere, ağızlarını yaklaştırma kızım!.." adam köşeyazısı yazdığını unuttu hamamda kavga eden kadın moduna girdi bence.