Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
kurşunkalem

İhsan Dağı

Recommended Posts

Son günlerde sık sık duyduğumuz bir söz: 'Darbe vatana ihanettir'. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu bunu en yüksek perdeden ifade etti.

Kimse de çıkıp, 'söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır' demedi. Askerî bir darbenin vatanı kurtarmak yerine batıracağı konusunda genel bir uzlaşı var.

 

Nasıl olmasın ki? Düşünün Türkiye'yi Balyozcu paşaların yönettiğini.

 

Darbeciler, hükümeti zorda bırakmak üzere Yunanistan'la Ege'de bir çatışma öngörüyor; hatta olayı dramatik hale getirmek üzere bir Türk savaş uçağının düşürülmesini sağlamayı, olmadı, kendi uçağını düşürmeyi planlıyor. Benzer bir senaryo Dursun Çiçek'in hazırladığı 'bitirme planı'nda da vardı: Yunanistan ve Ermenistan'la gerginlik yaratarak hükümete karşı ulusalcı güçleri kabartmak.

 

Bu senaryolar bir şeyi gösteriyor: Türkiye'de darbe planları yapanlar sadece Türkiye'yi değil, bölgeyi de rahatsız etmeyi hedefliyorlar. En azından içeride meşruiyet yaratmak, ulusalcılığı mobilize etmek için bölge ülkeleriyle kavga etmeyi düşünüyorlar. Bu en ucuz yol, ama bir o kadar da tehlikeli.

 

Yani ulusalcı darbeciler sadece kendi halkını değil, bölge ve dünya barışını ve istikrarını da tehdit ediyorlar. Zaten 'Örnek Günlükleri'nde de Balyoz Planı'nda da neredeyse tüm dünya 'düşman' olarak kodlanmış; ABD, AB, komşular, İslam ülkeleri... Belki de tek istisna, İsrail. İlginç değil mi?

 

Her durumda darbecilerin yönettiği bir Türkiye'nin bölgesel barış ve istikrarı güçlendiren değil, tehdit eden bir ülke olacağı konusunda kuşku yok. Türkiye, coğrafyası, demografisi, askerî gücü ile etrafını rahatsız etme potansiyeli oldukça yüksek bir ülke. Böyle bir ülkenin iç barışını kaybetmesi bölgenin de başına bela. Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz ki ülkenin kapılarını dünyaya kapatamazsınız. Ürettiğiniz kaos da güvenlik de dışarıya taşar. Darbe sonrası bir Türkiye, Balkanlar'dan Akdeniz'e ve Ortadoğu'ya derin sarsıntılar yaratacaktır. Hem içerideki yıkımın dışa yansımaları bağlamında hem de ulusalcı darbeci kadroların saldırgan dış politikalarıyla...

 

Yüz binlerin 1991'de Saddam'dan kaçarak Türkiye'ye ve İran'a yürüyüşü uluslararası bir müdahaleye neden oldu. Benzer şekilde 'etnik temizlik' politikalarıyla Miloseviç'in Yugoslavya'sı uluslararası müdahaleye davetiye çıkardı. Sonuç: Uluslararası yalnızlık, müdahale ve bölünme.

 

Peki ulusalcı bir darbe sonrasında neler olacak? 'Tepelenen' halk yüz binler halinde Irak'a ve Avrupa'ya dayandığında ne olacak?

 

Balyoz planından biliyoruz; Türkiye'yi 'açık cezaevi' haline getirmekten öte bir şiddet dalgasıyla gelecekmiş darbe. Kitleler stadyumlara tıkılacakmış. Plana göre sadece İstanbul çevresinde hemen gözaltına alınacakların sayısı 200 bin. Türkiye çapında bunun 2 milyon kişiye çıkması şaşırtıcı olmaz. Olmaz, çünkü seçimlerde iktidar çoğunluğunu sağlayan bir siyasî partiyi toptan 'iç düşman' olarak niteliyorlar.

 

Yetmedi, Türkiye'yi Kürt ve Arap unsurlardan da 'arındırmayı' öngörüyorlarmış. Nasıl mı? 'Etnik temizlik', iç savaş, faili meçhuller, ölüm kuyuları...

 

Başta TSK, herkesin anlaması gereken şu; Türkiye'nin iç barışı, bölgesel ve küresel barışın muhafazası için de şart. Anlaşılan bazı asker kişiler senaryo hazırlamaya meraklı. Darbe planının adını 'savaş oyunu' koymuşlar, milletin geleceğiyle oynuyorlar. Umulur ki planlarının olası sonuçlarını öngörebiliyor olsunlar.

 

Bugün demokrasi bir 'millî beka' sorunudur. Ona tuzak kuranlar çok ağır bedeller öder.

 

Geçenlerde yazdım; 'Bir darbe sonrası 'Sevr' de gelir, işgal de... Yapın darbeyi, bölün ülkeyi. Sizi kışkırtanların amacı da sakın bu olmasın?'... "Yararlanılacak 137'likler" içindeki konumunu "alının teriyle" hak eden, darbeciler tarafından 'güvenilir' bulunmak için elinden geleni ardına koymayan birileri hâlâ anlamamış durumu, "hizmet vermeye" devam ediyorlar.

 

Darbe, bölünmek anlamına gelir, işgale davetiye çıkarmaktır. Bu nedenledir ki 'darbe vatana ihanettir'. Meraklısına duyurulur...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ihsan dağı kim? pkk sempatizanı bu zevatdan başka bir Allahın kulu kalmadı mı güzel kardeşim yazısını alacak?Efendi yatıp kalkıp Türklüğe dil uzatıyor. bu seni rahatsız etmiyor mu?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yalanla yaşamak mı zor, itiraf etmek mi?

 

'Geçmişle yüzleşmek' boş bir laf değil; yanlıştan dönebilmenin şartı. Kurgusunda sorun olan bir 'tarihsel akış'tan çıkmanın, kurtulmanın, hataları tashih etmenin yolu. Yanlışı bağıra çağıra 'mahkûm etmeden' sessizce 'doğru' yöne doğru kıvrılmak da bir seçenek belki. Ama yüzleşmediğin hakikat bırakmaz yakanı, köreltir kalbini.

 

İtiraf etmeden, yüzleşmeden hafifleyemezsin. Günahını sırtında taşırsın sonsuza dek azap içinde... Çünkü yaralıdır vicdanın. Ancak 'günahın itirafı' rahatlatır vicdanını. Geçmişle yüzleşmek, hatalarını itiraf etmek vicdanın ve de insaniyetin yeniden keşfidir. Yalanla, suçluluk duygusuyla, günahla yaşamak kolay mı? İtiraf et günahlarını ve rahatla. Hele bir de 'tövbe' edebiliyorsan!..

 

Bu duygularla daha 15 yıl önce komşularını katleden liderlerine destek veren Sırpları hayranlıkla izliyorum. Geçmişe gömülmek yerine geleceği kurmakla meşguller. Tarihin, yakın tarihin yükünü taşımaya kendilerini mahkûm etmektense atıyorlar yükü omuzlarından. Ne Miloseviç'in günahlarını üstlendiler ne de Bosna'yı kana bulayan 'Sırp kasap' Karadziç'in. Hatta bütün günahları, kötülükleri, suçları bunlar gibi üç-beş kişinin üstüne yıkarak koca bir ulusu da temize çıkarıyorlar, önlerini açıyorlar. Toplum aklanıyor, arınıyor suçunu itiraf ederek ve seçmece suçluları adalete vererek.

 

Önceki gün Sırp Parlamentosu'nun Srebrenitsa katliamını kınaması ve özür dilemesi tam da böyle bir şey işte. Uluslararası Adalet Divanı'nın 'soykırım' olarak nitelediği Srebrenitsa katliamının kurbanları için duyulan üzüntüyü dile getirdi Sırp Parlamentosu ve katliamın önlenmesi için yeterince çaba gösterilmemesi dolayısıyla da özür diledi. Ayrıca aynı karar metninde, eski Yugoslavya için kurulan uluslararası mahkemeyle işbirliğinin sürdürüleceği ve Srebrenitsa katliamında Sırp kuvvetlerine komuta eden Ratko Mladiç'in yakalanarak yargılanması gerektiği vurgulandı. Bu, sadece bir özür değil; bir aklanma, arınma girişimi. Yetmez diyebilirsiniz, ama bu özür, vicdanları biraz olsun rahatlatır. Hem Bosnalıların hem de o dönem Mladiç ve arkadaşlarına destek veren Sırpların vicdanlarını...

 

Sırplar, aslında geçmişin hortlaklarından kurtulma ameliyesine, Balkanlar'da savaş ve katliam politikalarında Sırpların liderliğini yapan Miloseviç'i 2001 yılında tutuklayarak başlamışlardı. Ardından, Miloseviç'i eski Yugoslavya Uluslararası Mahkemesi'ne teslim etmişlerdi. Beş yıl tutuklu kaldı ve soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suçtan yargılandı Miloseviç. Mahkeme sonuçlanmadan 2006'da da öldü. Bir başka örnek; Radovan Karadziç, Bosna'yı kana bulayan Sırp lideri. Yıllarca gizlendikten sonra 2008'de yakalandı ve Lahey'e gönderildi; Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılanmaya devam ediyor. Ne Sırp hükümeti ne Sırp halkı korumaya, suçlarını örtmeye çalışıyor Karadziç'in. Biliyorlar ki inkâr mümkün değil; kendilerinin aklanması, Karadziç gibilerin suçlarını itiraf etmekten geçiyor...

 

Kısaca Sırplar, Soğuk Savaş sonrası döneme Balkanlar'da terör estiren 'liderlerini' gözlerini kırpmadan adalete teslim ettiler. Etnik temizlik politikalarının, dünya ve bölge halklarıyla savaşların mimarlarını ne yapacaklardı ki? İlelebet sırtlarında mı taşıyacaklardı? Tercih belliydi; ya geçmişin bu hortlaklarıyla yaşamak, onların günahlarını paylaşmak ya da özür dileyerek 'medeni dünya'ya katılmak. Sırplar, inanın 'kolay' olanı yapıyor.

 

'Biz'e gelsek mi? Biz 'günahlarımızla' yaşamayı, yani 'zor' olanı tercih ediyoruz. Ne 1915'le yüzleştik, ne Dersim katliamı, ne Varlık Vergisi ne de 1955 olaylarıyla... 'Resmi tarih' yalanlarından pek de şikâyetçi değiliz. O yalanların ayaklarımıza vurulan prangalar olduğunu, tarihin bu ağırlığı altında yavaş yavaş ezildiğimizi fark etmiyoruz. Sonuçta yalanlarla yaşayarak demokrasi de kuramıyoruz, toplumsal barış da. Demokrasi varmış gibi yapıp gerçek demokrasiyi ıskalıyoruz, herkesi 'Türk' sanıp Kürtleri küstürüyoruz, herkesi Sünni varsayıp Alevileri kızdırıyoruz, laikliği yaşam biçimi olarak dayatıp dindarları dışlıyoruz. Yalanlarla, yanlışlarla yüzleşmek bu kadar mı zor?

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet katılıyorum yüzleşmek lazım.ama niçini ve bu niçine bağlı nasılları bir sistem haline getirmeden yapılan her yüzleşme bilincini kaybetmiş bir insanın tanıdıklarının huzuruna çıkarılması gibi bir yüzleşme olacak.mesela üniversitede bazı hocalar tarihte falan olay oldu ama tarih kitapları tersini yazıyor deyincce bazı arkadaşlar kendi aralarında eeee bize ne diyorlar.o anda tepki gösterenler de sonra ben nasıl tepki verdim diye millete kendinin ne kadar delikenlı olduğunu kabul ettirmenin peşinde...bazıları ise kuru bir malumat olarak zihninin bir köşesinde saklamak ta...bir yerde söz açılınca konuşuyor ne kadar bilgili olduğu anlaşılsın diye..ve ve ve...Üstad ın dünyayı ayağa kaldıracak çapta ki tarih muhasebesi malesef sıradan tarih eseri imiş gibi düşünülüyor...geçenlerde bizim bir tarih hocasına Üstad ın Vahdettin kitabından bahsettim adam hemen sırıttı işi dalgaya aldı.bu adama bakarak genelleme yapabilir miyiz? diye bir soru aklımıza gelebilir ama olanlar ortada ...şimdi yine aynı soru niçin? niçine bağlı nasıl ..nasıl? ve bu ruhun aşılanması gereği ...bilmediğini bilen adama aynı zamanda öğrenme isteği lazım...hasta tedavi için hastalığını bilecek,ayrıca tedavi olmak isteyecek...bu konuyu açtığın için ayrıca teşekkürler

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazır mıyız provokasyonlara?

 

Ne zaman kronikleşmiş sorunlara ciddiyetle el atılsa, ne zaman ülkenin önünü açacak girişimler gündeme gelse 'tuhaf' eylemlerle sarsıldık yıllardan beri. '33 asker olayı', Danıştay saldırısı, Tokat pususu... Bu ülkede 'provokasyonlar tarihi'ni statükonun tahkimi sürecinden ve dinamiklerinden ayrı düşünemezsiniz.

 

Provokasyon aslında değişimi durdurmak için icat edilen bir yöntemdir. Kritik bir eşikte, hem değişimin aktörleri hem de toplum nezdinde tereddüt yaratmak hedeflenir. Böylece ya geri adım attırılacaktır ya da, en azından, değişimin aktörünün arkasındaki toplumsal destek azaltılacaktır.

 

Provokasyonlarla DEĞİŞİMİN, ÇÖZÜMÜN, AÇILIMIN 'istikrarsızlaştırıcı', hatta yıkıcı, şiddeti tahrik edici 'kötü' bir şey olduğu algısı yaratılmak istenir. Böylece 'statüko' ve çözümsüzlüğe sıkıca sarılacaktır halk; 'sorunla yaşamayı öğrenmiş olmak', değişimin ve çözümün getireceği 'belirsizlik'ten daha anlamlı görülecektir. Değişimin 'bedel'ine katlanmak yerine, statükoya razı hale getirilecektir 'bedel'in hesaplı bir önalma girişimi olduğunu bilmeden. Bazen boşa çıksa da bu 'tezgâh', genellikle amacına ulaşmıştır.

 

Şimdilerde gündemde anayasa değişikliği var. 12 Eylül'ü mahkûm eden, 1961'de kurulan 'bürokratik vesayet rejimi'ni ciddi olarak zayıflatan, özgürlüklerin alanını genişleten bir değişiklik teklifi bu. 'Vesayetçi rejim'in ideolojik dayanaklarını olmasa da kurumsal araçlarını kısmen etkisizleştiren bu değişikliklerin gerçekleşmesi son derece önemlidir. Son yıllarda gerçekleştirilen demokratikleşme hamleleri anayasal bir dayanağa kavuşturulacaktır. Üstelik muhtemelen, 'tam demokratik' bir cumhuriyetin anayasasına yol açacak bir sürecin de ilk adımıdır bu.

 

Böyle bir tarihî kavşaktayken şiddet eylemlerinin yükselişi dikkat çekici, ama hiç şaşırtıcı değil. Hep uygulanan bir şablon bu. Sadece bizde de değil; İspanya'dan İngiltere'ye, Filistin'den Güney Afrika'ya birçok ülkede, bölgede yaşandı benzer olaylar.

 

Anayasa tartışmalarına paralel bir şekilde 'provokasyonlar' dalgası yayılıyor. Önce DTP eski genel başkanı Ahmet Türk'e yumruk atılıyor Samsun'da, sonra bir polis otosuna yapılan saldırıyla iki polis şehit ediliyor aynı ilde. Ardından Şırnak'ta bir araca yapılan saldırıda 5 güvenlik görevlisi şehit ediliyor, ardından şehitlerin birinin cenaze töreninde Enerji Bakanı Taner Yıldız'a yumruk sallanıyor. Son on günlük bu olaylar bir tesadüf olabilir mi?

 

Çok açık; birileri değişimi durdurmaya, toplumu yıldırmaya çalışıyor; değişimin öncülerini geri adım atmaya zorluyor.

 

Saldırıların 'çeşiti'ne bakılırsa her kesimi tahrik etmeye uğraşıyorlar. Toplumsal infial ve tepki yaratacak bu eylemlerin anayasa değişikliği süreciyle birden yükselmesi tesadüf olamaz.

 

Statüko ve statükoyu korumaya ve meşrulaştırmaya ayarlı kesimler direniyor. Anayasa değişikliğine direnmenin türlü yolları var. Kimi Meclis'te barikat kurar, görüşmeleri kilitler, olmadı Anayasa Mahkemesi'ne gider, kimisi de sokakta, dağda, şehit cenazesinde, mahkeme çıkışında provokasyon yapar.

 

Bu yöntemlerden birincisinin, yani meşru muhalefetin, provokasyonlara zemin hazırladığı bir durumdan kaçınmak gerekir. Meclis'te başlayan anayasa görüşmelerinde, bu bağlamda, muhalefete ciddi sorumluluk düşüyor. Anayasa görüşmelerinde Meclis'te tansiyonu yükseltmeye kalkışmak şiddet olarak geri dönebilir. Doğrudur, değişim bazıları için acıdır, acıtıcıdır. İstemezler değişimi, iktidar ve imtiyazlarını kaybetmekten korkarlar. Ama değişime muhalefetin meşru sınırlarında durmayı bilmezlerse, üsluplarıyla provokasyona uygun sert bir siyasal iklim yaratırlarsa bundan herkes zarar görür.

 

Ne demek istediğimi anlamaları için bir Doğan Grubu çalışanının Ahmet Türk'e yönelik saldırı üzerine neler yazdığını, o meşum yazının ardından provokasyon zincirinin nasıl birbirine eklendiğini hatırlamalarını tavsiye ederim. Aynı hataları siyasiler yapmamalı. Medeni dünyada koruma görmeyen tek bir fikir vardır; şiddeti ve ırkçılığı övmek, teşvik etmek ve özendirmek.

 

Hazırlıklı olalım; provokasyonlar bu defa değişimi durduramasın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...