Kureyşi 61 Report post Posted February 8, 2010 Nakşibendî terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 tarihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir. Onun adına nispet edilerek “Nakşibendîlik” diye anılmaktadır. Bu terbiye yolu ve usûlü, Şah-ı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usûl, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usûl ve âdabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddık’a (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbettir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır. Hz. Ebu Bekir Sıddık’tan (r.a) sonra bu yola “Sıddıkiyye” ismi verildi. Hz. Beyazid-i Bistamî’ye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra “Tayfûriyye” ismi verildi. Tayfur, Beyazid-i Bistamî’nin bir diğer adıdır. Hâce Abdulhâlik Gücdevanî Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, “Hâcegâniyye” ismi verildi. Şah-ı Nakşibend Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Şah-ı Nakşibend Hz.lerinden sonra, “Nakşibendiyye” ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdâdi’den sonra “Nakşibendî Hâlidiyye” ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yaygın olan kol “Halidiyye” koludur. Bu yol, günümüzde Şah-ı Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle “Nakşibendîlik” şeklinde anılmaktadır. Nakşibend, “nakş” ile “bend” kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır; ancak isim gibi meşhur olmuştur. Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hâle getirmek, mühür gibi kazımaktır. Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. İsim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir. Kalbe Allah zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendî denmiştir. Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. İnsanı terbiye için kurulmuştur. Tarikatlar terbiye için tercih ettikleri usullere ve zikirlere göre farklı adlarla anılmışlardır. Tasavvufun kaynağı, doğunun felsefesi, batının batıl dinleri değil, Kur’an ve sünnettir Bütün manevi terbiye yollarına kısaca “tasavvuf” denir. Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur’an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O’nun şerefli Ashabının (r.anhüm) hâllerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur’an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve âdapları, Kur’an ve sünnette ya açıkça belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslam’ın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur. Fakihler nasıl fıkıh alanında içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler. Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve Allah rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce Allah’a bağlamaktır. Temel usulü gizli zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir. Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir: 1- Zahiri hâller: Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsak, onunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir. 2- Batıni hâller: Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük nimet güzel kulluktur. Bu hâle kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir. Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce Allah tarafından sevilir, O’nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar. Share this post Link to post Share on other sites