Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Selmanbey

Mehmet Şevket Eygi

Recommended Posts

Sünnileri Kimler Uyaracak?

 

Türkiye Sünnîlerinin çok güçlü uyarılara ihtiyacı vardır. Uyanmazlarsa, bugünkü gidişlerinin sonu felakettir.

Durumlarının, gidişlerinin, hallerinin kötü olduğu akılla, mantıkla, hikmetle; Kur'anın ve Sünnetin ışığında kendilerine anlatılmalıdır.

Müslümanlara "Durum çok iyidir, çok parlak ufuklara yaklaşıyoruz, ileride her şey çok iyi olacaktır" diyenler onları aldatmaktadır.

Sünnî Müslümanlar bu ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturuyor. Onlar iyi olmazsa, ülke de, devlet de, halkın bütünü de iyi olmaz.

Ne gibi kötülükler vardır?

Bir teki bile batırmaya ve çökertmeye yeterli olan birkaç kötülüğü sayayım:

1. Birlik ve beraberlik içinde tek bir Ümmet halinde olmamak.

2. İrili ufaklı, birbirinden kopuk binlerce hizbe, fırkaya, cemaate, sekte ayrılmış olmak.

3. İtikatta (inançta) çok vahim, çok korkunç fesatların ve bid'atlerin halk arasında yayılması.

4. Beş vakit namazın terk ve zayi edilmiş olması.

5. Milyonlarca Müslümanın çeşitli şehvetlerin ve azgınlıkların pençesine düşmüş olması.

6. Başta israf ve lüks olmak üzere birçok beyinsizliğin genelleşmesi.

7. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmaması.

8. Genç nesillerin İslamî eğitim görmemesi.

9. En korkunç, en yıkıcı, en müthiş felaket: Bedevîlik, a'râbilik, kırsal kesim şifahî kültürünün hakim olması.

Ülkenin güneydoğusunun ucunda savaş var, teröristler kurtarılmış bölge kurmak için savaşıyor. Bazı bölgelerde ise vur patlasın çal oynasın eğlence var.

Tarihte görülmemiş bir din ve mukaddesat sömürüsü...

Beş yıldızlı muhteşem umre seyahatleri...

Ramazanda lüks iftarlar...

Ramazan açlık ayı mı, tıkınma ayı mı?

Cılkı çıkarılan tesettür... Şeytanî tesettür... Başları kapalı açık kadınlar ve kızlar...

Reformcu baykuşlar haykırıyor: İslamda teravih namazı ve kader yoktur... Daha nice hezeyan...

Papazlarla hahamlarla öpüşen, lakin birbirlerinin yüzüne bakmayan Müslümanlar.

Onlar ne biçim Müslüman?

Ortodoks Rumların Ekümenik Patriği, Ermenilerin Gregoryen Patriği, Katoliklerin Monsenyörü, Yahudilerin hahambaşısı, Masonların Üstad-ı Âzamı var da, Müslümanların niçin bir İmam-ı Kebiri yok?

Sünnî Müslümanlar, 1928'den önce vefat etmiş dedelerinin mezar taşlarını niçin okuyamıyor?

Müslümanlar niçin 1927'de yayınlanmış Türkçe hikaye kitaplarını okuyamıyor?

Dindar Müslüman kadın avukatlar niçin başlarında eşarp olduğu halde mesleklerini icra edemiyor?

Müslümanların Ramazanlarına, oruçlarına niçin saygı gösterilmiyor?

Bu Sünnîleri kimler uyaracaktır?

Kimler onlara birleşin birleşin birleşin diye haykıracaktır?

Bugünkü gaflete, ahlaksızlığa, cehalete karşı kimler gökgürültüsü gibi yeter artık diyecektir?

Kimler, bütün öğrencileri vakit namazlarını bir eksiksiz cemaatle kılan gerçek İslam mektepleri açacaktır?

Kimler gerçek şer'î tesettüre öncülük edecektir?

Bu Ümmetin Şeyh Şâmil'i nerededir?

Ey zamanın Hâlid'i zuhur et!..

Ey Salahaddin neredesin?

Ey Âkif, ruhlarımızı heyecana getirecek yeni neşidelerini bekliyoruz?

Ey Ali Şükrü bey!

Ey İskilipli Âtıf Efendi!..

Ey âşıkan, ey sâdıkan!.. Ey âmirine bi'l-mâruf ve nâhine 'ani'l-münker...

Ey Ahmed Yesevî'nin halifeleri nerelerdesiniz?

Ey mürüvvetli Müslümanlar!

Ey fütüvvet erbabı!

Ey zamanın Celalüddin'i!

Ey Ehl-i Beyt-i Mustafanın torunları...

Ey muhlisân!.. Ey cihad-ı ekber erbabı!..

Uyandırın bu ümmeti!..

Ashab-ı Kehf ne güzel bir uykudaydı... Biz ne kötü bir uykudayız...

Vakit geçmeden, nasıl uyanacağız?.. Kimler uyaracak bizleri?..

Gayret ve himmet köslerini, zemin ü âsümanı titretircesine kimler vuracak.

İş işten geçmeden...

Kaza okları gergin yaylardan fırlamadan...

* (İkinci yazı)

 

Polemikler

 

Sabah dokuzda arkadaşına telefon eder: "Rıfkı Rıfkı!.. Gazeteci Ahmet ile Gazeteci Mehmet dehşetli bir polemiğe başladılar. Birbirlerine ateş püskürüyorlar. Hakaretin bini bir paraya... Hiç vakit geçirmeden Ceride ile Feride gazetelerindeki yazıları oku"

Rıfkı: Teşekkür ederim benim canım kardeşim, bugün çok işim var ama hemen okuyacağım...

Gece saat dokuz... Hanım mutfakta çay hazırlıyor... Kocası televizyon başında, birden "Hanım hanım çabuk gel hemen gel şimdi gel... Açık oturumda dehşetli bir tartışma başladı. Konuşmacılardan biri ötekine küfür etti. O da onun üzerine yürüdü... Aaa aaa aaa birbirlerine girdiler... Sunucu bas bas bağırıyor... Goool gool gool!.. Kadın hemen gelsene beee kaçırıyorsun...

Hanım koşar, zevkten dört köşe heyecanla seyrederler.

Halkımızın bir kısmı (yüzde kaçı?) polemiklere, küfürleşmelere, kavgaya gürültüye, çekişip tepişmeye bayılıyor.

Çok faydalı yazıları okumazlar, iki muharrir polemik yaptı mı mutlaka okurlar.

Sadece kendisi mi okur? Hayır okur ve tavsiye eder okutur...

Dedikodu, horoz dövüşü, sövüp sayma ruhumuza, kanımıza, iliklerimize işlemiştir.

Hüseyin Rahminin romanlarındaki (Tesadüf) elleri maşalı takunyalı mahalle karıları gibi...

Birileri meşhur mu olmak istiyor, hemen ona buna saldırıp polemik çıkartırlar.

Havada küfürler uçuşmalı, ne kadar kirli çamaşır varsa ortaya saçılmalıdır.

Sonra ne olur: Polemik beş on gün sürer, sonra tavsar, zaten okuyanlar da bıkar...

Ne zamana kadar? Yeni bir polemik başlayıncaya kadar.

Tekrar telefon: Rıfkı Rıfkı Rıfkı!.. Uyuma benim canım kardeşim... Gazeteci Olgaç ile Tolgaç dehşetli polemik yapıyor, okusana...

 

08 EYLÜL 2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu yazı beni düşündürdü çok. Artık Türkiye'deki müslümanları sünnni-şii polemiği değil bizatihi sünnilerin içinde kendilerimi müslüman addedenler yapacaklarını yapıyorlar. O kadar yazık ve rezil manzaralara şahitlik ediyoruz ki filfişi kulelerine çekilmiş aydınları yadsımamalı, onu anladım. Evi ayrı beter sokağı ayrı beter. Eygi hocayı okur okur zaten kasvete bağlardım artık tamamen ümidimi kestim Türkiye müslümanları adına.

 

O kadar hasysiyet yoksunu insan var ki, islami hakkıyla benimsememiş, kimlikte kalmış etiketten ibaret. Hele bu cemaat-tarikat münakaşası. Allah habire dibini oyanları ıslah etsin. Okuyuculardan bir hoca, Cübbeli hocamızı ziyaret ediyor diğer nurcu gelip diyor ki nasıl yapar bunu, bize ettiklerini, tenkidlerini ne çabuk unuttunuz, yok unutturmayın falan feşmekan..Ya bu nasıl gaddarlıktır, iddia ediyorum ne Gülen Cübbeli hocaya bu denli düşmandır ne de Cübbeli Gülen'e. Ki Cübbeli hocamız Gülen'in şahsiyetini değil onun cemaati adı altında yapılanları tenkid eder. Çıksın reddetsin, kınasın der. Ama hoca sukuneti korur, korymaya devam eder.

 

Şimdi öyle kraldan daha kralcılar var ki inanın bırakın cemaatten insanlıktan tiksindirir hale getirdiler. Kalkar Efendi hazretlerinin kerametini paylaşır öte yandan STV dizilerinin verilen subliminal diyalog mesajlarını savunur.. Bunların safları belli, bunlar kripto, ucuz müslüman mümessilleri. Fıttırdım, zıvanadan çıktım. İnadına "yazacam, paylaşam, verem ol, geber" yahu Ebrehe kafa, Leheb tıynetli seni! Vallahi herkes hakkıyla müslüman olmadığı müdddetçe, böyle fitneliği fesatçılığı, iftirayı bırakmadığı müddetçe bırakın Suriye'yi o bombalar bizim başımıza da düşer.. Düşse de haktır, revadır!

 

Alimi içeriye tık, kerametleri yok say, iğrenç seviyesizliğinle kalk şalvara, sakala laf et, üfürükçü de sonra da aydın müslüman geçin, medeniyet de mağara adamları de! Bağnazlık kadar başına taş düşsün senin! Allah ıslah etsin, adam gibi, demir gibi müslüman etsin. Ferd cemiyete mâl edilmez ama bu nur cemaatii zevatının öyle karaktersizleri var ki yemin ediyorum dinde şiilerin gördüğü faaliyeti görüyor. Fitne, fesat gırla.. Kalkıp da, demiyor ki saygı duyuyorum senin meşrebin de demek ki tasavvufi bit yol seçmiş. Yookk ama bidat ama şirk, ama islam tahrifçisi.. Bu dine pranga olan, hakiki ehli sünnetleri ve ehli sünnet inancına kanalizasyon suyu bulaştıran, bu köhne ve kokuşmuş zihniyetin şahsiyetlerini ve yaptıklarını Allaha havale ediyorum.

 

Bu sünniler uyarılsa da adam olmaz Eygi hocam, mezhep tutar gibi parti tutar, görüşüne ters olanı giyotine verir, taraftardan daha amigo cemaatçilik yapar vesair vesaire.. Allah ya adam etsin ya da dine vurduğu balta, kendisini bulsun.

 

Fena doluyum fena.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fütüvvet Tâlimatnâmesi

 

Birinci Madde: Sahih Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadına sahip olmak, Allah'ı kemâl sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh bilmek, inanç konusunda İmam-ı Eşarî'ye yahut İmam-ı Maturidî'ye bağlı olmak.

2. Kendisini kurtaracak kadar yeterli ve sahih ilmihal ve İslam ahlakı bilgisine sahip olmak, bu bilgileri hiç unutmamak şartıyla ezberlemek ve hayata uygulamak.

3. İslâm diniyle ilgili bilgileri, Resulullah'a (salat ve selam olsun ona) ulaşan kopuksuz sahih silsilelere ve icazetlere sahip gerçek ulema ve fukahadan öğrenmek. Bidatçilerden din bilgisi öğrenmemek.

4. Sahih ve kopuksuz bir icâzetle Resulullah Efendimize irtibatlı ve biatli bir mürşid-i kâmile bağlanmak ve onun öğütlerini dinleyip yerine getirmek.

5. Beş vakit namazı kılmak. Farz namazları şer'î bir özrü olmadığı zaman cemaatle eda etmek.

6. Rab olarak Allahü Teala hazretlerinden, din olarak İslâm'dan, Nebi olarak Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem'den, Kitab olarak Kur'an-ı Kerim'den, Şeriat olarak İslam Şeriatı'ndan râzı ve hoşnut olmak.

7. İslâm, Kur'an, Peygamber, Selef-i Sâlihin, Sâdat-i Kirâm, Evliyaullâh ahlâkı ile ahlaklı olmak.

8. Zahid olmak, ihtiyaçlarını çoğaltmamak. Mütevâzı ve kanaatli bir hayat sürmek.

9. Lüksten, israftan, aşırı tüketimden, aşırı konfordan uzak durmak.

10. Paylaşma ve infak ahlâkına sahip olmak.

11. İnsanların gizli ayıp, günah, kusur ve çirkin hallerini tecessüs edip araştırmamak; gizli günahlara ve ayıplara karşı karanlık gece gibi olmak.

12. Dükkan ve işyeri sahibi ise Cuma ezanından Cuma namazının bitimine kadar işyerini kapatmak, ticaretini durdurmak.

13. Başkalarının karılarına, kızlarına, eşlerine, analarına kötü gözle bakmamak, göz zinası yapmamak.

14. Riba ve faize bulaşmamak.

15. Haram ve şüpheli kazançlardan ve yiyeceklerden çekinmek.

16. Nefsine pâye vermemek, kendisini Müslümanların derece ve rütbe itibariyle en hakiri olarak görmek.

17. Ben kelimesini mümkün olduğu kadar az kullanmak, hattâ hiç kullanmamak.

18. Nefs derecesi ve rütbesi, nefs-i levvâme'nin altına düşmemek.

19. Zekâtı Kur'an a, Sünnete, Şeriata, fıkha uygun olarak hakiki şahıslara temlik etmek suretiyle vermek; zekat uğrularına vermemek, kaptırmamak.

20. Ümmet şuuruna sahip olmak; cemaat, tarikat, hizip, fırka asabiyet ve militanlığına kapılmamak.

21. Kötülükleri iyilikle uzaklaştırmak.

22. Komşularının meleği olmak.

23. Nefsiyle büyük cihat yapmak.

24. Yaptığı bütün işlerde öncelikle Allah'ın ve Resulü'nün rızasını düşünmek ve ona göre hareket etmek.

25. Müslümanlar arasında üstünlüğün takva ile, takvanın da ilim, irfan, firaset, zühd ile olduğunu bilmek.

26. Nafile ibadetleri kimseye göstermemek, söylememek, bunlarla övünmemek.

27. Din büyüklerini, muhterem kişileri, şeyhleri erbâb hâline getirip putlaştırmamak.

28. Parayı kenz etmemek. (Hiçbir işe yaramaz şekilde biriktirmemek, depolamamak, istiflememek.)

29. Devamlı havf ve reca arasında bulunmak. (Ne yüzde yüz ümit, ne yüzde yüz ümitsizlik.)

30. İbadetlerini, sâlih amellerini, hayr ve hasenatını vesile olarak düşünmek, kendisini sadece Allah'ın lütuf ve kereminin kurtarabileceğini bilmek.

31. Çocuklarını dünyaya, paraya, şöhrete, ikbâle, zengin olmaya, lüks bir hayat sürmeye yönlendirmeyecek; Allah rızasını kazanmaya ve hayırlı hizmetlere yönlendirecek.

32. Mesken, yazlık, otomobil, mobilya, beyaz eşya, cep telefonu gibi ihtiyaçlarda en lüksüne kaçmayacak, orta halli olacak.

33. Zararı faydasından bin kat fazla olan şeytanî, deccâli, tağutî,nârî cihaz ve aletleri evine sokmayacak.

34. Allah'ın ve Resûl'ünün razı olmadığı; Kur'an a, Sünnet'e ve Şeriat'a aykırı düzen ve sistemleri beğenmeyecek, onları övmeyecek.

35. On yaşından itibaren çocuklarına namaz kıldıracak, büluğa ermelerinden sonra namaz konusunda zecr edecek.

36. Ehl-i dünya olmayacak, dünyevileşmeyecek.

37. İslâm'dan başka, Allah katında başka hak din olmadığı zaruri inancından kıl kadar ayrılmayacak; batıl dinlere İbrahimî hak dindir demeyecek.

38. Küfür sözlerinden, küfür alametlerinden uzak duracak.

39. Ehl-i Sünnet Müslümanları arasında meşrep ayrımı yapmayacak. Bir fıkıh mezhebine bağlı olacak ama mezhepçilik yapmayacak. Bir tarikata mensup olacak ama tarikatçılık yapmayacak, her türlü ayrımcılıktan ve ırkçılıktan uzak duracak.

40. Kendisi Türk ise sâlih bir Kürdü, fâsık bir Türk'e; Kürt ise salih bir Türk'ü, fâsık bir Kürd'e tercih edecek.

41. Zamanındaki imamı, emirü'l müminîni tanıyorsa ona biat ve itaat edecek; tanımıyorsa gıyâben biat ve itaat edecek.

42. Dünyada kendisini bir yolcu gibi bilecek, ahirete hazırlanacak, azık toplayacak.

43. En hayırlı ticaretin Allah ile yapılan ticaret olduğunu bilecek. (Zekât, sadaka, hayır hasenat)

44. Her türlü din ve mukaddesat sömürüsünden ateşten kaçtığı gibi kaçacak, din sömürüsünü kadın satmaktan, eşkıyalık yapmaktan, adam öldürmekten, anasıyla zina etmekten daha kötü bilecek.

45. Allah'ın ve Resûlü'nün koyduğu kesin/muhkem hükümlere tâbi olacak, onlara aykırı hükümleri kabul etmeyecek.

46. Yaratana isyan konusunda yaratıklara itaat etmeyecek.

47. Dükkan işletiyorsa sabahleyin siftah yapınca ikinci müşteriyi siftah yapmamış komşu dükkana gönderecek.

48. Küfürden, şirkten, nifâktan razı olmayacak, küfre rızanın küfür olduğunu bilecek.

49. Bir delikten çıkan yılan tarafından ikinci defa sokulmayacak.

50. Allah ile olan bütün işlerinde ihlaslı, yaratıklarla olan işlerinde adaletli, insaflı, mürüvvetli olacak.

* (İkinci yazı)

 

Bir Okuyucu Mektubu

 

Esselâmu aleykum ve rahmetullah ve berekâtuh...

Bundan bir müddet önce zât-ı âlinize Beyazıd kitap fuarında müracaat ederek,"Namazı Dosdoğru Kılmak" adındaki kitabınızı almış, sizinle hatıra fotoğrafı çektirmiş ve biraz hasbihal etmiştik.

Öncelikle almış olduğum adı geçen eserinizi çok kısa bir zamanda okudum. Şimdiye kadar namazla alakalı birçok kitap okumama rağmen; cemaatle namazın önemine binaen "Nimet-i İslam" isimli kitaptan, adı geçen eserinize alıntı yapmış olduğunuz mevzuları ilk defa duydum.

Benim bildiğim: Cemaatle namazın tek başına kılınan namaza nazaran 27 derece daha sevaplı olduğu idi. Bundan dolayı cemaate giden 27 derece sevap alır, cemaate gitmeyen bir dereceyle yetinir diye düşünürdüm ve cemaatle namaz kılmanın mecburi bir vazife olduğunu bilmezdim.

Okumuş olduğum kitabınızdan öğrendim ki:

* Cemaatle namaz kılmak, sabah namazının sünnetinden daha kuvvetli, vâcibe yakın bir sünnet-i müekkede-i 'ayn imiş,

* Sünnet-i müekkedeler; sünnet-i müekkede-i 'ayn ve sünnet-i müekkede-i kifaye olmak üzere ikiye ayrılırmış,

* İslam nizamında tekbiri ula'ya yetişemeyene 3 gün, cemaate yetişemeyene ise 7 gün taziyeye giderlermiş,

* Cemaati terk etmek günahmış ve İslam nizamında cezası olduğu gibi cemaati terk eden Padişah da olsa şahitliği kabul edilmezmiş,

* Cemaati terk etmektense, bid'at sahibi bir imamın arkasında dahi olsa cemaatle namaz kılmak gerekirmiş (Bid'atı küfre sebebiyet vermemek şartıyla)...

Fitne ve fesadın yaygınlaştığı, ehli sünnet ve cemaat alimlerinin zindanlara atılarak itikadı bozuk kişilerin tepelere çıkartıldığı, zinanın suç olmaktan çıktığı, domuzun kasaplık hayvan kodeksine uygun hale getirildiği, eşcinsel evliliklere müsaade edildiği, bir emniyet müdürünün 'alenen fuhuş yapılıyor ve müdahale edemiyoruz' diyerek feryat ettiği, diyalogcuların, kriptoların, masonların, Afganî'cilerin, Abduh'çuların, ve Reşid Rızacı'ların, çeşit çeşit sapıkların milletin itikadını bozduğu, camilerin boşalıp bar, pavyon, kahvehane gibi yerlerin tıka basa dolduğu bu âhir zamanda az da olsa birkaç önemli meseleyi sayenizde öğrenebilmenin bahtiyarlığını yaşıyorum.

Adı geçen eserinizi her Müslümana, özellikle işyerine çok yakın mesafelerde cami olduğu halde cemaati terk ederek namazlarını tek başlarına kılan veya hiç kılmayan kravatlı dindar beyefendilere tavsiye ediyorum.

Saygı ve hürmetlerimle... İbrahim Halil KANIKARA

 

10 EYLÜL 2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kurtuluş İslam Birliğindedir

 

İslam âlemi bugünkü parçalanmış, bölünmüş, irili ufaklı millî devletlere ayrılmış şekliyle kalırsa kesinlikle hürriyetini, haysiyetini, kimlik ve kültürünü muhafaza edemez; bir esaretten başka bir esarete, zilletten zillete duçar olur.

Kurtuluş çaresi Müslümanların birleşmesidir. Nasıl bir birleşme? Ütopyaları bırakmalı ve gerçekçi ve pragmatist olmalıyız.

Türkiye'nin parçalanmasını kabul etmemeliyiz.

Irak'ın bugünkü parçalanmış durumunu kabul etmemeliyiz.

Parçalayıcı, bölücü, Müslümanları birbirine düşürücü BOP planlarını kabul etmemeliyiz.

Bir anda büyük birleşme hayaldir.

Önce, meselâ, Esed'siz bir Suriye ile vesayet rejimi boyunduruğundan kurtulmuş Türkiye gümrük birliği yapmalı, pasaport ve vizeleri kaldırmalıdır.

Aynı şey Kaddafi diktatörlüğünden kurtulmuş Libya ile de olabilir. Türkiye, Suriye, Libya...

Bağımsız devletler kalsın ama para birliği olsun... Devletlerin üzerinde İmamet-i Kübra müessesesi olsun, bir tür İslam ülkeleri commonwealth'i kurulsun.

Hiçbir üye devlet ötekilerine ağabeylik, vasilik, velilik taslamasın.

Bu birliğe zamanla Pakistan, Tunus, Sudan katılabilir. Birlik büyüdükçe üye olmak isteyenler çoğalacaktır.

ABD, İsrail, AB ve İslam düşmanı emperyalist devletler ve kuruluşlar böyle bir birliği kabul etmezler. Önlemek için gerekirse savaş çıkartırlar...

Birleşme konusunda, mutlak kudret sahibi Allahın yardımını kazanmak için sahih imana, ihlasa, ibadete, en geniş manasıyla büyük ve küçük cihadlara, ahlaklı ve faziletli olmaya tevessül edilmesi gerekir.

Bugün İslam dünyasında korkunç bir kokuşma vardır.

Korkunç hıyanetler vardır.

Bunların mutlaka izalesi gerekir.

Müslüman devletlerin başına Şeyh Şâmil, Emîr Abdülkadir, Nureddin Zengi, Salahaddin Eyyubî, Fatih Sultan Mehmed gibi büyük sultanların, İmamların, Reislerin geçmesi gerekir.

Türkiye'deki Kriptolar, iki kimlikliler böyle bir birleşmeyi önlemek için ellerinden gelen her türlü kötülüğü ve engellemeyi yapacaktır.

Müslümanlar Allahın rızasını kazanabilirlerse, ilahî tevfik ve nasra kavuşur ve emellerine nail olur.

Böyle bir fütuhata fıskla fücurla, nifak ve şikakla, haram yemekle, hortumculukla, haram rant yemekle, ribacılıkla, o biçim TC vesikalarıyla nail olunmaz.

Osmanlılar 1300'de iki küçük şehirle işe başladılar. Onlarınki devlet bile değildi. Pek küçük bir uç beyliği idi. İki buçuk asır içinde bir cihan devleti kurdular. Çünkü ihlaslı idiler... Kur'ana,. Sünnete, Şeriata hizmet niyetine sahip idiler... Âdil idiler... Âbid idiler... Mücâhid fi sebilillah idiler... Âmirine bi'l-ma'ruf ve nâhine 'âni'l-münker idiler... Allah da onlara zafer verdi. Allah Kur'anda sâdık, âbid, doğru, sâlih kullarına zafer vaad ediyor...

Münafıkların, fâcir ve fâsıkların, hainlerin, abede-i denânir ve derâhimin zâhirde keramet gibi görünen bazı halleri gerçekte istidractır. Onlar imtihan ediliyor. Sonları iyi olmaz.

Ya birlik, ya da esaret ve zillet içinde sürünmek...

* (İkinci yazı)

 

Yazılarım Vurucu mu?

 

Bazıları yazılarımı şiddetli, beni sivri dilli buluyor. Bendeniz aynı kanaatte değilim.

1960'lı yıllarda, bugünkülere nispetle çok vurucu yazılar kaleme aldığım sırada çok vurucu, İslam'ın fedakar ve ihlaslı savunucusu merhum avukat Bekir Berk "Yahu biraz diri yazılar yaz, nedir bu uyku ilacı gibi makaleler!.." demişti.

Yunus Emre "Şehre varam, feryad ü figan koparam..." demiş.

Onun zamanında bugünkü âhir zaman fitneleri ve fesatları yoktu. Ya bugün şehre gelip baksa, ne pislikler görecek, ne feryatlar kopartacaktı.

Ekranlarından necaset akan tv'ler... Nereye akıyor bu necasetler? Evlerin içine...

Genelev bülteni gibi müstehcen yayın yapan bazı gazete ve dergiler...

Fuhuş, kumar, içki... Yalan dolan aldatma...

Riba/faiz ... Lüks israf sefahat...

Yunus Emre'nin şehrinde bir tek İslam kadını bile başı açık gezmiyordu. Hattâ gayr-i müslim kadınlar da başlarını örtüyordu.

Onun kentinde fısk fücur günah vardı ama mahkemelerde kadılar Şer'-i şerife göre hüküm veriyorlardı.

İslam medreselerinde ilim öğretiliyor, icazetli ulema yetiştiriliyordu.

Tekkelerde zikrullah yapılıyordu.

Kötülükleri telafi edecek iyilikler de vardı.

İş, ticaret, alış veriş, üretim hayatını tanzim eden ahîlik teşkilatı, fütüvvet ahlakı vardı.

O zamanlar sabah ezanları okununca camiler ve mescidler doluyordu, Müslüman halk leşler gibi uyumuyordu.

Şehirde günah işleniyordu ama serhat boylarında fütuhat yapılıyordu.

Yunus Emre talihliymiş, bugünkü kötülükleri görmedi.

Bendeniz çok hassas, çok vicdanlı, çok gayretli bir Müslüman sayılmam. Öyle olsaydım feryad ü figanımdan, hıçkırıklarımdan zemin ü âsümanın titremesi gerekirdi.

Hatırlıyor musunuz, Bursa Emniyet Müdürü beyefendi birkaç ay önce ne demişti: "Geceleri Kültür Park açık bir fuhuş alanı oldu, her çalının altında bir çift sevişiyor..." Bendeniz konu ile alakalı acı bir yazı kaleme almaktan başka ne yapabildim...

Aaaah Yunus Emre talihliymiş, hiç olmazsa onun zamanında bugünkü İslamcılar yoktu.

Dinde reformcular, dinde değişimciler, dinde yenilikçiler yoktu.

Bir kadın müftü yardımcısının, Sahih-i Buharî'de geçen bir hadîs için, "Peygambere söyletmişler..." sözünü duysaydı Yunus kimbilir ne kadar üzülür, feryad ederdi.

Müftülerin kadın yardımcıları olduğuna kimbilir ne kadar şaşardı.

Hayır muhterem okuyucularım hayır... Hayli sakin bir insanım maalesef, yeteri kadar şiddetli, vurucu, uyarıcı yazılar yazamıyorum.

 

Merhum Üstad Necip Fazıl sağ olsaydı kimbilir ne ateşli makaleler yazardı.

 

16.09.2012

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşağıdaki soruların cevaplarının hazırlanmasında yardımcı olan Davud ve Burak beylere teşekkürü bir borç bilirim.)

1. Üstad Bediüzzaman'ın itikatta, fıkıhta, ahlakta bir ehlisünnet büyüğü olduğunun delilleri nedir?

- Üstad hazretleri ehl-i sünnet ve cemaatın ehl-i hak ve istikamet olduğunu (26. mektup), ehl-i sünnetten ayrılmanın ise fırka-i dalleye girmek olduğunu (26. söz) beyan etmiştir. Sünnet-i seniyyeye riayet etmeyi de hizmetinin bir düsturu olarak kabul etmiştir.

2. Üstad Bediüzzaman'ın kendinden önceki ehl-i sünnet âlimlerine bakışı nasıldır?

- Bediüzzaman hazretleri ehl-i sünnet büyüklerine çok hürmet etmiştir . Hattâ Abdülkadir Geylanî, İmam Rabbanî, Mevlana Celalüddin Rumî, İmam Gazalî ve Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî gibi alimlere 'üstadım' demiştir. (Emirdağ Lahikası, Şualar)

3. Bediüzzaman'ın zaruriyat-ı diniyye hakkındaki görüşü nedir?

- Hazreti üstadın zaruriyat-ı diniyyeye aykırı hiçbir görüşü yoktur, bunlara ictihad giremeyeceğini söylemiştir. (Sözler)

4. Bediüzzaman'ın Hz. Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve sellem) red, inkâr ve tekzib eden ehl-i kitabın cennetlik olduğuna dair bir görüşü var mıdır?

- Bediuzzaman hazretleri 1993 yılında Patrik Athenagoras'a şunları tebliğ etmiştir: "Hıristiyanlığın din-i hakikisini kabul etmek, Hz. Muhammed'i (a.s.) peygamber ve Kur'anı Kitabullah kabul etmek şartıyla ehl-i necat olacaksınız." (Bilinmeyen Yönleriyle Bediuzzaman, Necmeddin Şahiner). Hıristiyanlığın din-i hakikisi bugünkü Hıristiyanlık olmayıp Üstadın bu sözleri İslama davettir.

5. Bediüzzaman âhirzamanda dindar Hıristiyanlarla Müslümanların hangi konuda ittifak edeceğini söylüyor?

- Üstad hazretleri ateizme ve bolşevikliğe karşı İsevîlerin hakikî dindarları ile Ehl-i Kur'anın ittifak edip müşterek düşmanlarına karşı dayanacaklarından bahsetmiştir. Böyle demek, bugünkü Hıristiyanlığın hak din olduğu manasına gelmez. (Lem'alar)

6. Üstad Bediüzzaman Risâle-i Nurların, dinî kitapların ve matbuatın Latin harfleriyle basılmasına nasıl bakıyordu?

- Üstad hazretleri Latin harflerini ladinî huruf olarak nitelendirmiş ve bid'at olduğunu söylemiştir. Fakat nurların, zaruret miktarınca yeni huruf ile neşrine müsaade etmiştir. Burada ölçü şudur:"Risâle-i Nurun bir vazifesi huruf-u Kuraniyyeyi muhafaza olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşaallah müsaade olur." (Kastamonu Lâhikası).Yani bu ruhsat, öğrenme imkânını bulduğu ve Risale-i Nurları da anladığı halde hâlâ zaruret var diyerek o yazıyı kabulü hoş görmez.

7. Bediüzzaman islamî kıyafeti ve serpuşu bırakıp Avrupa elbisesi giymiş, başına Frenk serpuşu geçirmiş midir?

- Hazret-i üstad baskılar altında bile sarığını çıkarmamış, Frenklerin serpuşunu asla giymemiştir. İslamî kıyafetlerden ödün vermemiş, asrî elbiselere muhalefet etmiştir.

8. Üstad Bediüzzaman namaz kılarken üzerinde, suret bulunan kâğıt ve madenî para bulundurur muydu?

- Pek çok talebesinin ittifakla söylediğine göre bulundurmazdı.

9. Üstad Latin harfleriyle okumayı öğrenmiş midir?

- Üstad bu hurufu bilmediğini 14. Şua'da söylemiştir.

10. Üstad Bediüzzaman Mevlana Halid Bağdadî (k.s) hakkında ne düşünürdü?

- Mevlana Hâlid (k.s) Risale-i Nurun farklı yerlerinde methedilmiştir. İsmi, Nurlarda Şah-ı Geylanî (k.s), Şah-ı Nakşibend (k.s) ve İmam Rabbanî ile beraber zikredilmiştir (Sikke-i Tasdiki Gaybî). Hazret-i Halid'in 100 senelik cübbesi kendisine geldiğinde Üstad Said Nursî çok memnun olmuş ve hürmet göstermiştir.

11. Üstad Bediüzzaman'ın Vehhabîliğe bakışı nedir?

- Mesleğinde Al-i Beyt muhabbetini esas alan hazret-i Üstad "Vehhabilik damarı, hiçbir cihetle Nurun hakiki şakirdinde olmamak lazım geliyor" (Emirdağ Lahikası) demiştir. Üstad, Ehli Sünnet düsturlarının Vehhabiliğin aykırı fikirlerini içermediğini hatta aksini ispat ettiğini ders vermiştir. (4. Lem'a)

12. Bediüzzaman'a göre manasını anlamadan okunan Kur'an sevap kazandırır mı?

- Bediüzzaman Hazretleri okunan her bir Kur'an harfinin sevap ve ahiret meyveleri kazandırdığını söylemiştir. Hayatı boyunca bilenleri Kur'an okumaya, bilmeyenleri ise Kur'an okumayı öğrenmeye teşvik etmiştir.

* (İkinci yazı)

 

Tartışmalı Dinî Konularda ne Yapmalıyız?

 

SORU: İhtilaflı, tartışmalı dinî konularda ne yapmamız gerekir?

CEVAP: Ehl-i Sünnet İslamlığında usûlde, temellerde, esasta, inanç şartlarında ihtilaf yoktur. Sünnî Müslümanları inanç konusunda İmamı Eş'arî ile İmamı Mâturidî'ye bağlı ve tâbi olur. İki imam arasındaki farklılıklar lafzîdir ve kesinlikle esasa taalluk etmez. Füruata (işlemeye) ait konuların esasında da ihtilaf yoktur. Fıkıh konusunda dört mezhepten biri, bütünüyle uygulanır, kesinlikle telfik-i mezahib yapılmaz. Çok istisnaî durumlarda, zaruret varsa, icazetli ve yetkili müftünün fetva ve ruhsatıyla, sadece bir konuda başka bir mezhebin hükmüyle amel edilebilir. Genel olarak telfik-i mezahib yapmak dini oyuncak etmektir. Bu yolu Telfik-i mezahib mezhebini) , bozuk fikirli ve bid'atçi Reşid Rıza çıkartmıştır. Muttefakun aleyh (üzerinde ittifak edilmiş) konu, hüküm ve meselelerde şazz ve aykırı ictihad, fetva ve görüşlere itibar edilmez. Zarurat-ı diniyede ictihad yapılamaz. Füruata ait ihtilaflı meselelerde, mesela kan çıkması abdesti bozar mı, bozmaz mı konusunda Müslüman kendi mezhebinin fıkhına tabi olur. Zaruriyat-ı diniye tartışma konusu yapılamaz. Namaz Kıyamet'e kadar günde beş vakitte kılınacaktır. Mukim kimselerin öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem' etmeleri Ehl-i Sünnette yoktur. Bu konudaki (Beşi üç vakitte kılmak) aykırı ictihadlar, fetvalar bâtıldır, geçersizdir, hükümsüzdür.

Üzerinde ihtilaf (çeşitlilik) bulunan tartışmalı konularda Müslüman cumhur-i ulema yolunda, Sevad-ı Âzam dairesi içinde bulunur. Zamanımızda bazı reformcu, değişimci, yenilikçi, kimisi Kemalist, kimisi Fazlurrahmancı, kimisi Mason Afganîci ilahiyatçıların, Ehl-i Sünnet ulemasının cumhuruna aykırı gülünç ictihadlarının, aykırı fetvalarının kıymeti yoktur. Bunlar bid'atçidir. Bazı bid'atler Müslümanı dininden imanından edebilir. İslam'da kader yoktur diyen kişi zındıktır, ondan dinî bilgi öğrenmek mânevî intihar olur. Din ve inanç bilgileri ehliyetli, liyakatli, ihlaslı, taqvalı, faziletli, icazetli Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasından, kâmil mürşidlerden öğrenilir. (Bütün ilahiyat hocaları bid'atçi, reformcu, yenilikçi, değişimci, Kemalist, Fazlurrahmancı, paracı, iktidar yağcısı, mezhepsiz değildir. Ehl-i Sünnet ilahiyatçılar da vardır. Onlar cumhur-i ulemanın doğru yolunda yürürler, sahih itikattan ve fıkıhtan ayrılmazlar. Onlar mezhepsiz değildir. Onlar ihlaslı, ahlaklı, faziletlidir. Onlar Allahın ayetlerini ucuza veya pahalıya satmazlar. Kendilerine hürmet ederiz.)

Müctehid derecesinde fakih olmayan hiçbir Müslüman Kur'andan ve Sünnetten kendi re'y ve hevası ile hüküm çıkartamaz.

Müteşabihat, tenzih inancına aykırı olarak lügavî manalarına alınmaz. Allah zamandan, mekandan, cihetten, inmek ve çıkmaktan, diğer noksan sıfatlardan münezzehtir. (O adamın eli uzundur demek, elinin ve kolunun fizikî olarak uzun olduğuna delalet etmez... Polisin her yerde gözü ve kulağı var demek, bildiğimiz göz ve kulak demek değildir...)

Dinini, imanını, âhiretini, ebedî saadetini kurtarmak isteyen akıllı, firâsetli, vicdanlı Müslüman cumhur-i ulema yolunda, Sevâd-ı Âzam dairesi içinde bulunsun; şazz , aykırı, şeytanî vesveselere kapılmasın, aykırı ve bid'atçi kişilerin saçma sapan aldatıcı, saptırıcı beyanlarına ve iddialarına itibar etmesin.

Rabbanî ulema, fukaha ve mürşidler, silsileli icazetleriyle Resulullah (Sayat ve selam olsun ona) Efendimize irtibatlıdır.

Din alimi gibi görünen ulema-i su'a da kulak asılmamalı ve itibar edilmemelidir.

Dünyevîleşmiş, dünya-perest, paragöz olmuş din alimlerine (Ehl-i Sünnetten görünseler bile) kulak asılmamalıdır.

Hakikî din alimi, hakikî fakih ve kâmil mürşid, Resul-i Kibriya Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) vekili, varisi ve halifesi durumundadır.

Allah'ın rızasını kazanmak isteyen akıllı ve firasetli Müslüman şu silsileye dikkat etsin:

1. Resulullah... 2. Ashab-ı Kiram... 3. Tâbiîn... 4. Tebe-i Tâbiîn... 5. Eimme-i müctehidîn... 6. Sahih inancın ve İslamın bayrağını yücelten ve halkı irşad eden Ehl-i Beyt-i Mustafa... 7. Her devirde gelip geçmiş ve bu devirde yaşayan ve hizmet eden icazetli ulema, fukaha ve mürşidler...

Zındıklardan uzak durulmalıdır. Hz. Osman Zinnureyn radiyallahu anh'ı tenkid ve tahkir eden kişi sapıktır. Ondan din öğrenilmez.

Kur'andaki üç yüz küsur muhkem ayetin bugün geçerliliği yoktur, onlar tarihseldir diyen kişi zındıktır. Ondan din öğrenilmez.

İlahî İslam dini ile (....) ideolojisi uyuşur diyen kişi zındıktır.

İslamdan başka hak ibrahimî dinler vardır diyen zındıktır.

Laikçilik hak ve doğrudur diyen kişi zındıktır.

Müesseselerinde çalışan tesettürlü hanımlara başınızı açın diye baskı yapan, açmayanların işten atanlar zalimdir, zındıktır.

Ben Müslümanım ama Şeriati kabul etmiyorum diyen zındıktır.

Şeriatın tâzimini istediği değerleri, kurumları ve şahısları tahkir eden; tahkirini istediklerini tâzim eden zındıktır, kafir olur.

"Allah gerçek bir Janustur=Hoda Janus-i hakikî est" diyen kimseyi İslam büyüğü, önder ve mücahid olarak kabul eden kimseye ne lazım gelir?

Cenab-ı Hak cümlemizi Kur'an, Sünnet, Şeriat, fıkıh ve sahih itikad dairesinde bulunan bahtiyar kullarından eylesin ve bizlere hüsn-i hâtime nasip eylesin. Bizleri insî ve cinnî şeytanların, zındıkların, reformcuların, bilhassa (Pakistan'da binden fazla ulemanın, fukahanın, müftünün ve din büyüğünün protesto ettiği) kovulmuş Fazlurrahmanın tuzaklarından korusun.

 

22 Ekim 2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

İstanbullunun Özellikleri 1

 

Birkaç hafta önce Kubbealtı Vakfında yaptığım konuşmada, İstanbul kültürüne, medeniyetine, görgüsüne, terbiyesine, âdâbına, inceliğine, mürüvvetine ve nezaketine sahip kimselerde 250 kadar hasletin ve meziyetin bulunduğunu söylemiş ve kısmet olursa bunların bir listesini yapacağımı beyan etmiştim. Aşağıda bunlardan 59'unu sıralamış bulunuyorum. Daha sonra diğerlerini de düşünüp arayıp bulup listeyi tamamlamaya çalışacağım. Şu hususu da arz edeyim: İstanbullunun tabakaları; avammı, havassı ve ehassü'l-havassı vardır. Aşağıda saydığım faziletlerin bazısı avama, bazısı havassa, bazısı ehassü'l-havassa ait olabilir. Bu fazilet ve meziyetleri kitaplardan ve gerçek İstanbulluları görüp tanıyarak öğrenmiş bulunuyorum. Bendenizde bu kemalâtın bulunduğunu iddia edecek kadar akılsız ve idraksiz değilim. Çok okuyan, hasbelkader hayli insan tanımış olan değersiz bir vatandaş olarak birikimimi arz ediyorum. İnşallah birkaç gence faidem dokunur, hizmetim olur. (Bazı maddelere itiraz eden çıkabilir. Lütfen tartışmayalım, fakirin cehaletine versinler.)

1. Terbiyeli, kibar, medenî gerçek bir İstanbullu ben kelimesini çok kullanmaz, onun yerine bendeniz veya fakir der. İstanbul kültür ve âdâb-ı muaşeretinde sık sık ben demek çok ayıptır, büyük bir nakisedir.

2. Benim evim demez, fakirhane der.

3. Sizin eviniz demez, devlethaneleri der.

4. Baban anan nasıl diye sormaz, pederiniz beyefendi, valideniz hanımefendi nasıllar diye sorar.

5. Çeşitli konularda yazılı olarak (mektupla ve mail ile) teşekkür eder. Meselâ: "Dünkü nazik davetiniz ve ikramlarınız için çok teşekkür ediyorum. Sohbet çok faydalı ve zevkli oldu. Hiç unutamayacağım saatler geçirdim..." Davet sahibi de misafirlerine ayrı ayrı "Fakirhaneyi lutf edip teşrifinizden dolayı size minnettar ve müteşekkirim..." mealinde mektup yazar.

6. İstanbullunun en çok kullandığı kelimelerden biri efendim'dir. Nasılsınız efendim?.. Teşekkür ederim efendim... Saat kaç efendim?.. Saat beşe çeyrek var efendim..."

7. İstanbullu, iki öğün yemeği atlamış ve açlıktan başı dönmüş durumda olsa bile, sofraya sakin sakin oturur, sanki hiç aç değilmiş gibi ağır ağır sakin sakin yer. Gözlerini faltaşı, ağzını faraş gibi açıp çılgınca yemez. (İstisna: Bir yerde misafir ise ev sahibine hürmeten istiğnada ölçülü olur.)

8. İstanbullu oturduğu evin caddeye veya sokağa bakan balkonuna çamaşır asmaz. Kadın çamaşırlarını başkalarının göreceği yerde kesinlikle kurutmaz.

9. Genç İstanbullu toplu taşıma vasıtalarında yaşlılara, çocuklu kadınlara yer verir. Onlar ayakta iken kendisi kesinlikle oturarak seyahat etmez.

10. İstanbullu sokakta, meydanda, çarşıda pazarda açıkta yemez ve içmez.

11. Dondurmacıdan bir külah dondurma almış, sokakta herkesin arasında inek gibi yalayarak yiyor... İstanbullu böyle bir kabalık ve mürüvvetsizlik yapmaz.

12. İstanbul terbiyesine sahip kadın ve kızlar sokakta, toplu taşıma vasıtalarında, yabancıların arasında çıngıraklı kahkahalarla gülmez, hattâ dışarıda hiç gülmez.

13. Hakiki İstanbul görgü ve terbiyesinde sokak veya caddedeki kadın ve kızlara adres veya başka bir şey sormak çok ayıptır ve laf atmaktır.

14. Hakikî ve görgülü İstanbullu evde veya dışarıda yediği yemekleri ve tatlıları başkalarına anlatmaz. Çok yakın dostu veya akrabası ise "Evvelki gün çok enteresan bir lokanta keşf ettim, inşallah birlikte gidelim..." şeklinde bahs edebilir.

15. İstanbullu nasıl telefon eder? İlk defa bir yeri arıyorsa, numarayı çevirir, açılınca hemen, karşı taraf Müslümansa selamün aleyküm, çağdaş ise iyi günler der ve kendini tanıtır "Ben Âbid Yurdunusever, Kazım beyefendi (veya bey) ile görüşmek istemiştim..." der. Numarayı çevirdikten sonra "Ora nere?... Numarayı tekrar edin!.." gibi aptalca sorular yöneltmek kabalık ve bedeviliktir.

16. İstanbullu bir kapının zilini bir kere çalar. Aynı anda birkaç kere zile basmaz. Kapı açılmazsa bir iki dakika bekler, tekrar çalar, yine açılmazsa geri döner. Durmadan zile basmak, kapıyı yumruklamak çok ayıptır.

17. İstanbullu (bu telefon devrinde) randevu almadan ziyarete gitmez.

18. İstanbullu, ziyarete gittiği yerde (binde bir zaruret olmadıkça) tuvalete gitmez, abdest tazelemez. Dindar bir kimse ise, abdestli olarak gider.

19. İstanbul kültürünü ve ruhunu aksettiren iki özellikten biri eski sadaka taşlarıdır. Bir yol kenarında üstünde el sokacak kadar delik bulunan içi oyuk bir taş. Geçenler içine para atarmış. İhtiyacı olan fakir ve yoksul da elini sokar bir miktar alırmış. Tamamını almazmış... Eski taş binalardaki kuş yuvaları da İstanbul kültürünün ve merhametinin bir sembolüdür.

20. İstanbullu bir Müslüman, dindar ve namazlı bir kimse ise başı açık namaz kılmaz, ibadet esnasında başında mutlaka İslamî bir serpuş, takke, imame bulunur. Başı açık olarak namaz kılmak bedevîliktir. Başın örtülü olması sünnet ve edebtir.

21. Bir lokantada yemeğe davet edilen İstanbullu, yemek listesindeki en pahalı yemeği söylemez. En ucuzunu da istemez. En pahalısı olmamak şartıyla iyi yemeklerden birini söyler. Tatlısının üzerine kaymak istemez. Her hâl ü kârda mutedil olur. Yemek esnasında hem ayran, hem şerbet içmez.

22. Ramazanlarda, orucu açıp birkaç lokma aldıktan sonra akşam namazı cemaatle eda edilir, ondan sonra yemek yenir.

23. İstanbullu edebî, yazılı, zengin Türkçe bilir. Konuşurken ve yazarken yanlış yapmaz.

24. İstanbullu faydasız, boş, mâlâyâni konuşmaz. Söylerse hikmetli ve lüzumlu şeyler konuşur ve söyler. Asla zevzeklik ve gevezelik yapmaz.

25. İstanbullu gıybet etmez, nemime yapmaz, insanların gizli ayıp ve günahlarını araştırmaz, istemeden öğrenirse bunları fâş etmez, gizler. O, ayıpları setr eder, başkalarının günahlarına karşı karanlık gece gibi olur.

26. Kibar İstanbullu ulan, yuh, be, aha oha, kral gibi kaba kelimeleri ve ünlemleri kullanmaz.

27. İnce ruhlu ve mürüvvetli bir İstanbullu kendine bir ziyafet çekmek üzere bir halk lokanta ve kebapçısına gitti. Parası var, niyeti karışık bir kebap yemek. İçeriye girdi, boş masa yok. Bir kişinin oturduğu bir masaya geldi, "Afiyet olsun efendim, müsaade eder misiniz?" diyerek izin istedi. "Rica ederim, buyurun" cevabını aldı oturdu. Göz ucuyla o kişinin yediğine bakar, kurufasulya ve pilav... Bizim ince ruhlu İstanbullu, o vatandaşın yanında, lüks sayılabilecek pahalı karışık kebaptan vaz geçer, daha mütevazı ve orta bir şey yer.

28. İstanbullu lâf olsun diye saçma sapan, dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı cinsinden aptalca sorular sormaz. Soruları incelik doludur. Bana bir soru yönelt senin kim olduğunu söyleyeyim... Bir adamda veya kadında İstanbul terbiye ve kültürünün olup olmadığı, konuşmasından ve yönelttiği sorulardan anlaşılır. Bazı soruları sormak çok ayıptır.

29. İstanbul İslam kültür ve edebinde selamı önce küçük büyüğe verir. Hal hatır sormak, nasılsınız demek önceliği büyüğe aittir.

30. Kibar bir İstanbullu ziyarete gittiğinde yer gösterilmeden oturmaz.

31. İstanbullu yapmacık, câli hareket ve sözlerden, aşırılıklardan kaçınır.

 

(devam edecek)

31. 10. 2012

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Suriye'de güçlü bir İslâm Devleti kurulmasını kimler istemez?..

 

1.İsrail böyle bir şeyi kesinlikle istemez. Suriye İslâm Devleti, İsrail'in sonunun başlangıcı olur.

2.İsrail'in koruyucusu, destekleyicisi ABD böyle bir şeyi kesinlikle istemez. Onun istediği Suriye'nin parçalanması, Sünnîlerin, Nusayrîlerin, Hristiyanların, Dürzîlerin, Kürtlerin, Arapların birbirini yemesidir.

3.AB böyle bir şeyi istemez.

4.Haçlı dünyası için Suriye İslâm Devleti bir felaket ve yıkım olur.

5.İslâm'dan uzaklaşmış, sekülerleşmiş Araplar istemez.

6.Suriye İslâm Devleti Sünnî olacağı için Şii İran böyle bir şeyi istemez.

7.Rusya Federasyonu istemez.

8.Türkiye'deki bilumum çağdaşlar, Kemalistler, gizli Yahudiler, kriptolar istemezler.

Suriye İslam Devleti'ni kimler ister?..

1. Allah'a ve Resulü'ne hakkıyla inanan müminler bunu isterler, buna yardımcı olurlar.

2. Adalete ve hakkaniyete inananlar isterler.

3. İslâm Dünyası'na örnek olacak, Kur'an Sünnet ve Şeriat temelleri üzerine kurulu bir devletin vücut bulmasını arzu edenler ister.

Kafası karışık Müslümanların böyle konulara pek aklı ermez. Onların entelektüel boyutları, kafa yapıları, kültürleri, zihniyetleri günlük ajans haberlerinin ötesine gidemez.

Suriye'de bir İslâm Devleti kurulabilir mi? Kurulması mümkündür ancak ülkenin yüzde 10'unu oluşturan Hristiyanlara, onların dışındaki Dürzilere ve savaş suçu işlememiş Nusayrîlere garanti verilmelidir.

Hristiyanlar İslâm rejimi altında korkusuzca, güven içinde, dinlerini ve kimliklerini koruyarak yaşayabileceklerse İslâm rejimini niçin kabul etmesinler?

Suriye'de İslâm Devleti kurulabilmesi için şu şartlar gereklidir:

1.Çok sağlam bir niyet...

2.Gerekli irade ve aksiyon.

3.Gayrimüslimlerin de güvenebileceği Selahattin Eyyubî çapında Müslüman bir lider.

4.Suriye İslâm devleti kurulmasına yönelik çok tutarlı, çok gerçekçi bir plan ve program...

Basra körfezinden Atlantik sahillerine kadar uzanan Arap dünyasında şu anda bir tek Selahattin veya Emir Abdülkadir Cezairî olduğunu sanmıyorum.

Mısır'da Müslümanlar iktidarı aldılar ama çok büyük ödünler verdiler.

Müslümanların Suriye'de İslâm Devleti kurabilmeleri, Kadir-i Mutlak olan Allah'ın yardımını kazanmalarına bağlıdır. Bu yardımın şartları Kur'anda, Sünnet'te, Şeriat'ta, İslâm tarihinde yazılıdır. İlâhi yardım, tevfik ve a'vn olmadan bırakın İslâm Devleti kurmak, İslâm köyü veya kasabası bile kurulamaz.

Müslüman Arap kardeşlerimiz hizipçiliği, fırkacılığı, cemaatçiliği, şu veya bu İslâmî aktivizm ve ideolojileri bırakıp Resulullah Efendimiz'in (salat ve selam olsun ona) ruhani başkanlığındaki "Ceyş-i Muhammed" birliğine dahil olsalar Tevfikât-ı İlahiye'ye inşallah nail olurlar.

* (İkinci yazı)

Sarhoşluğun Çeşitleri

İnsan sadece alkollü içkilerle sarhoş olmaz. Başka nice şeylerin de sarhoşları, mestleri vardır. Maddi sarhoşluklar, manevi sarhoşluklar vardır... Ayık sarhoşlar vardır. Bu konuda birkaç kelam etmeme müsaade buyurunuz.

1. Haram gelirler, haram kazançlar, haram zenginlikler sahiplerini sarhoş eder. Öyle bir sarhoşluk ki, edilen nasihatleri anlamaz, kabul etmez. Şeytan ona fetvalar vermiştir. Bugün Türkiye'nin durumu bozuktur, binaenaleyh böyle bozuk bir düzende haram yollarla zengin olmak caizdir diye. Bu sarhoşluk ne zamana kadar devam eder; geberip kabre konuluncaya kadar. O zaman uyanacaktır ama iş işten geçmiş olacaktır...

2.Riyaset, makam, mevki sarhoşluğu. Buna Nemrud ve Firavun sarhoşluğu da diyebiliriz. Büyükler riyaset sevgisi ve ihtirası için, "cinsel şehvetten 360 derece şiddetlidir" buyurmuşlardır.

3.Şöhret, alkış sarhoşluğu. İçki içip zil zurna sarhoş olan biri, birkaç saat sonra ayılabilir. Ün, alkış sarhoşu ayılamaz. Ya ölünceye kadar devam eder bu sarhoşluk yahut alkışlar kesilip ün gidip halk kendisini terk edince. Bu da büyük bir zaman alır.

4.Cemaat, tarikat, sekt, hizib, fırka, grup militanlığından, holiganlığından, fanatizminden ileri gelen sarhoşluk. Bundan ayılmak da çok zordur.

5.Kendini beğenme sarhoşluğu. Bu sarhoşluk yarım litre rakının vereceği sarhoşluktan daha koyu, kötü ve öldürücüdür. Sarhoş hıçkırır durur, kendini beğenmiş durup dinlenmeden ben ben ben ben diye tekrarlar. Bu sarhoşluktan ayılabilenler çok azdır.

6.İsraf sarhoşluğu. İsraf, Kur'an Sünnet ve icma ile büyük günah ve haram olduğu sabit bir kötülüktür. Aynı zamanda derin bir sarhoşluk verir. İsraf sarhoşu, utanıp tevbe edeceğine lüks ve israflı eviyle övünür, lüks ve israflı otomobiliyle gurur duyar, lüks ve israflı yemek yer sonra gösteriş yapıp "Dün akşam Süper Zenginler Restoranda süper bir yemek yedim" diye utanıp arlanmadan konuşur. Sarhoştur...

7.İbadetlerinden, hayır hasenatlarından dolayı 'ucba düşen kimseler de bir tür sarhoş olur. Böyleleri, gizlenmesi gereken nafile ibadetlerin reklamını yapar adeta davul çalar. "Dün gece teheccüde kalkmıştım da... Bugün pazartesi orucu tutuyorum da... Yedinci umremde Zamzam Tower'ın üst katından aşağıya Kâbe'ye baktım da..." gibi gerçek bir dindara yakışmayacak davranışlarda bulunur. İbadetlerine güvenmek, onlarla övünmek ucbtur ve uyanık gerçek mümine böyle bir şey yakışmaz. Müslüman namaz kıldıktan sonra istiğfar eder. Niçin? Namaz kılmıştır ama Allahü Teala'ya layık ibadet edememiştir. Bunun bilincindedir.

8.İlim sarhoşları. Gerçek, muhlis, muttaki âlimleri tenzih ederek söylüyorum, bazı kimseler az veya çok ilim okuduktan sonra sarhoş olurlar. O ilim onları gurura, kibre, kendisi kadar âlim olmayanları tahkire götürür. Bu ise büyük bir ayak kaymasıdır. Gerçek İslâm âlimleri mütevazıdır, alçak gönüllüdür, kalp kırmaz, gönül yıkmaz. İlmi kendisini gurur ve kibre götüren kişi bir tür sarhoştur ve uyanıp kendine çeki düzen vermezse işi pek kötüdür.

Zamanımızda dünya fitne ve fesatları yaygın hale gelmiştir. Ahlaksızlık ve dinsizlik ayyuka çıkmıştır. Büyük günahlar, aşikâre, küstahça, hayâsızca, utanmazca, rezilce işlenmektedir. Dindar insanlar bunca pislik içinde namaz kıldıkları, oruç tuttukları için kendilerine pâye verebilirler. Mesela cahil bir âbid "Ya Rabbi, namazımı kılıyorum ama neden henüz uçamıyorum..." kuruntusuna kapılabilir. Bu gibi kuruntular da tekerrür ederse bir nevi sarhoşluk getirir.

Öyle sarhoşluklar vardır ki rakı veya şarap içenin sarhoşluğu onun yanında hafif kalır.

Hüccetü'l-İslâm İmam Gazali hazretlerinin İhyau Ulumi'd-din adlı kitabının Muhlikât (helâk edici huylar) cildini iyice okuyup, yazılanların manasını güzelce anlayıp hayata geçirenler sarhoşluklardan kurtulabilir. Yazık ki, zamanımızda Ehl-i Sünnet'e uygun nice kitaplar yayınlandı ama bunlar doğru dürüst okunmuyor, içlerindeki bilgiler gerektiği gibi anlaşılıp öğrenilmiyor ve en fenası hayata uygulanmıyor.

23.11.2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

mutlaka okunması gereken 2 güzel yazı

 

 

Mezhepli Olmak Mezhepçi Olmak Değildir!

 

SORU: Müslüman için en önemli şey nedir... Cevap: İmanını korumak ve öteki dünyaya imanlı olarak gitmektir.

 

SORU: Hüsn-i hâtime konusunu gündemine almayanlar kimlerdir... Cevap: Gafillerdir.

 

SORU: İmanını korumak için mezhep lazım mıdır?.. Cevap: Lazımdır, çünkü Ehl-i Sünnetin itikat (inanç) konusunda iki imamı vardır, onlar arasında usûlde, temelde ihtilaf yoktur. Ameliyat (İşlemeye dair hükümler) konusunda bildiğimiz dört mezhep vardır. Bunlar doğru yoldur.

 

SORU: Mezhepsizlik nedir?.. Cevap: İslamı tehdit eden en tehlikeli ve yıkıcı bid'attir.

 

SORU: Kur'an Müslümanlığı nedir?.. Cevap: Ehl-i Sünnet İslamlığıdır.

 

SORU: İtikatta ve ameliyatta mezhebe bağlı olmak mezhepçilik yapmak mıdır?.. Cevap: Hayır... Mezhepli olmak başkadır, mezhepçi olmak başka... Ehl-i Sünnet Müslümanları mezhepçi değil, mezheplidir.

 

SORU: Mezhep ve fıkıh ilmi olmadan namaz kılınabilir mi?.. Cevap: Kılınamaz... İki rekat namazı dosdoğru kılabilmek için fıkıh lazımdır.

 

SORU: Mezhepsizler, herkes Kur'anı ve hadîsleri okusun ve dinini öğrensin diyorlar, bu metot doğru mudur?.. Cevap: Halktan bir Müslümana on ayrı Kur'an meali ve tefsiri veriniz, ayrıca on adet de hadîs külliyatı, iki sene de mühlet tanıyınız, yine de iki rekat sahih namaz kılmasını öğrenemez. Çünkü halktan kişiler, Kur'andan ve Sünnetten din hükmü çıkartacak ilme ve birikime sahip değillerdir.

 

SORU: Mezhepsizliği kim çıkartmıştır?.. Cevap: Mezhepsizliği çıkartanlardan biri Mason Cemalettin Afgani'dir.

 

SORU: Mezhepler kalksın, bütün Müslümanlar Kur'anda birleşsin sözü doğru mudur?.. Cevap: Dört hak mezhep kalkarsa yetmiş üç mezhep birbirine karışır. Haricilik, Rafızilik, Necdilik, Kadiyanilik, Fazlurrahmancılık... Bir kaos ve anarşi oluşur, Ümmet parçalanır ve din sarsılır.

 

SORU: İşin doğrusu nedir?.. Cevap: İtikatta ve ameliyatta (fıkıhta) Ehl-i Sünnet mezhebinde olmaktır.

 

SORU: Bir Sünnî, Şiî bir imamın ardında namaz kılabilir mi?.. Cevap: Kılamaz, çünkü Şiîlikte abdest alırken ayaklar yıkanmaz, ayak yıkanırsa abdest bozulur... Ayrıca Sünniler ile Şiiler arasında itikat konusunda usûle ve temele ait ihtilaflar vardır.

 

SORU: Sünnî bir Müslüman, Fazlurrahman mezhebine bağlı bir imamın ardında namaz kılabilir mi?.. Cevap: Kılamaz, çünkü Fazlurrahman mezhebine göre, Kur'andaki üç yüz küsur kesin-muhkem ayet tarihseldir, bugün geçerli değildir, böyle bir inanış Ehl-i Sünnete göre küfürdür.

 

SORU: Necdîler sûfî Müslümanların kafir ve müşrik olduğunu iddia ediyor. Tarikata bağlı bir Ehl-i Sünnet Müslümanın, Necdî bir imam ardında namaz kılması caiz midir?.. Cevap: Değildir, çünkü mü'mini tekfir edenin kendisi kafir olur.

 

SORU: Kimler Ehl-i Sünnet mezheplerine düşmanlık ediyor?.. Cevap: Reformcular, dinde değişim ve yenilik isteyenler, Kemalist ilahiyatçılar, mezhepsizler, BOP'çular, ılımlı ve light İslam taraftarları, Ali Şeriat'çiler, yüze yakın İslamcılık fırkaları vs... vs...

 

SORU: Mezhep tartışmaları konusunda bizim yerimiz nerede olmalıdır?.. Cevap: İcazetli Ehl-i Sünnet ulemasının, fukahasının, müftülerinin, mürşidlerinin yolunda ve izinde olmalıyız.

 

SORU: Bazı isimler verebilir misiniz?.. Cevap: Şeyhülislam Mustafa Sabri, Düzceli Zahid el-Kevserî, Yusuf İsmail en-Nebhanî, Şeyh Ebü'l-Huda es-Sayyadî, Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Efendi...

 

* (İkinci yazı)

 

Müslüman Nasıl Yer İçer?

 

1. Hadîs-i şerif: "Mü'min bir mideyle yer, kâfir yedi mideyle."

 

2. Doyduktan sonra yemek haramdır.

 

3. İstisnâ: Misafirlikte ev sahibini üzmemek, memnun etmek için biraz (ölçüyü kaçırmadan) fazla yenebilir?

 

4. İstisnâ: Çok uzun sıcak günde oruç tutmuş, iftarda biraz fazla yiyebilir?

 

5. Dünya çok büyük bir sofradır. Gerekenden fazla yerseniz başka insanların hakkını ve payını yemiş olursunuz.

 

6. Müslüman infak ve paylaşma ahlakına sahiptir.

 

7. Unu elemek bid'attir. Buğdayın ve diğer tahılların en kıymetli ve sağlıklı kısmı kepeğindedir. Kepeği eleyip hayvanlara yedirmek akıl sahiplerine yakışmayan bir beyinsizliktir.

 

8. En iyi ziyafet sofrası, bir fakirin de yediği sofradır.

 

9. Ekmek çok büyük ve aziz bir nimettir. Ekmeği çöpe atan fertler ve toplumlar nimet nankörüdür.

 

10. İki kişi için hazırlanan yemek üç kişiye, üç kişi için hazırlanan yemek beş kişiye de yeter.

 

11. Şişmanlamamak için ekmek yememek, sadece yemek yemek beyinsizliktir. En iyi diyet=perhiz ekmek diyetidir.

 

12. Devamlı olarak beyaz un tüketenler uzun vadeli intihar etmiş olur.

 

13. Rafine edilmiş beyaz şeker zehirdir, ne kadar çok tüketilirse o nispette zarar verir.

 

14. Azı şifalı olan şeyin çoğu zehirler, hasta eder.

 

15. Devamlı olarak çok lezzetli, ağır, lüks yemekler yiyenler, başta gut hastalığı olmak üzere çeşitli vahim hastalıklara yakalanır.

 

16. İçlerinde yüzlerce çeşit kimyevî madde, aroma, boya, koruyucu, hormon bulunan gıdaları ve meşrubatı tüketenlerin sağlığı zamanla iflas eder.

 

17. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) ömrü boyunca buğday ekmeğiyle eti birlikte doyasıya yememiştir.

 

18. Türkiye'de her gün (her gün) milyonlarca ekmek çöpe atılmaktadır. Bu korkunç bir israftır. Kur'anda israf edenlerin şeytanın kardeşleri olduğu yazılıdır.

 

19. Vicdanlı, olgun, şuurlu bir Müslüman tabağında yemek artırmaz, pilav yedikten sonra bir tek pirinç tanesi bile bırakmaz.

 

20. Açık büfelerden büyük tabaklara çılgınlar gibi yemek doldurup sonra bunların bir kısmını yememek ve çöpe atılmalarına yol açmak beyinsizlik, fısk ve günahtır.

 

21. Ehlullah hazeratı dokuz lokmadan fazla yemezlerdi.

 

22. Nasıl ve ne kadar yemek yediğini göreyim, senin nasıl bir Müslüman olduğunu söylerim.

 

23. Akıllı Müslüman yemek için yaşamaz, yaşamak için yer.

 

24. Fasık, facir, azgın, açıkça günah işleyen Müslümanların rızıklarının ve kendilerine verilen nimetlerin çok olması keramet değil, istidractır.

 

25. Gerekenden fazla yemeyen perhizkâr ve kanaatli insanlar ve toplumlarda hastaların ve hastalıkların sayısı; çok yiyen, çok tüketen müsrif fertlere ve toplumlara nispetle en az yüzde elli daha azdır.

 

26. Yeme, içme, beslenme meselesi din dışı laik bir mesele değildir. İslamda dinî dünyevî ayırımı yoktur. Din, dünya hayatını tanzim, dünya hayatında başarılı olmak ve ebedî mutluluğu kazanmanın yollarını göstermek için gönderilmiştir. Yemenin içmenin mubahları, haramları, Sünnetleri, caiz olanları, caiz olmayanları vardır. Mahiyet itibarıyla helal olan şeyleri gerekenden fazla yemek, israf günahına sebep olacağından haramdır.

 

27. Âriflerin kutbu, mâneviyat âleminin güneşi Mevlânâ Celalüddin Rûmî hazretleri, vekilharcına sormuş, bugün evde yiyecek ne var demiş. Vekilharç boynunu bükmüş, efendim kiler bomboş, ocakta kaynayan bir şey de yok cevabını verince, ol Hazret "Ya Rabbi, çok şükür evim Peygamber evine benzedi" demiş... Kemale toklukla değil açlık yolundan ulaşılır.

 

28. Eski Romalıların zengin ve güçlü takımı üzerinde en pahalı ve en lüks onlarca çeşit yemek bulunan mükellef sofralar kurar, bunların kenarında yan yatarak saatlerce yer içerlermiş. İçlerinden biri tıka basa yediği için artık yiyemeyecek hale gelince biraz uzağa gider, bir kaz tüyüyle boğazını tahrik ederek kusar ve tekrar sofraya gelip tıkınmaya devam edermiş.

 

29. Bir Müslüman bir sofraya oturunca, düşüneceği ilk şey yiyeceği şeylerin helal olup olmadığı meselesi olmalıdır.

 

30. Haram kazançlarla kurulan sofralarda hayır, bereket ve yümn olmaz.

 

31. Tarhana çorbası, bulgur pilavı ve erik hoşafından oluşan helal bir sofra; haram kazançla kurulmuş şu sofradan hayırlıdır: On çeşit sıcak ve soğuk ordövr, fırında kuzu dolması, zeytinyağlı baklalı enginar, salata, turşu, cacık, künefe, saray muhallebisi, on çeşit meyve, beş çeşit ayran ve şerbet, nefis Himalaya çayı, keskin kokulu Habeşistan kahvesi...

 

32. Peygamberimiz veren al alan elden hayırlıdır buyurmuştur. Şeriat sınırları içinde yemek yediren, ikram eden, hele fakirleri ve yetimleri doyuran cömert kimse de böyle hayırlıdır.

 

33. Sofra başında çok tıkınan, helada çok ıkınır.

M. Şevket Eygi

 

6.12.2012

 

http://www.habervaktim.com/yazar/mezhepli-olmak-mezhepci-olmak-degildir-56255.html

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ehlisünnete Bağlılık Mezhepçilik Değildir

 

"Mezhepçilik kötüdür..." Bu söz ile mezhep realitesi, ehlisünnet mezhebi, ehlisünnet itikadı ve fıkhı inkâr edilip kötüleniyorsa, böyle bir hüküm son derece yanlış ve sakıncalıdır.

 

Mezheplilik ile mezhepçilik kesinlikle birbirine karıştırılmamalıdır.

 

Resulullah Efendimiz (salât ve selam olsun ona) "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, bunların biri dışında hepsi cehennemliktir..." buyurmuşlar, Ashabın, 'Bu kurtulacak olan fırka hangisidir?' sorusuna Peygamberimiz "Benim ve ashabımın yolundan gidenler" cevabını vermişlerdir. Ehlisünneti dışlamak bu hadis-i şerifi kaale almamak manasına gelir.

 

Geçmiş asırlarda yaşamış ulemadan bazıları bu hadîsle ilgili müstakil risaleler kaleme almışlardır.

 

Eskiden olduğu gibi bu devirde de İslam dünyasında acı bir realite vardır: Bid'at fırkaları... Haricilik, Mutezile Mezhebi, Rafızîlik, Arabistan'da zuhur etmiş Necdîlik ve daha onlarca fırka.

 

Mezhepçilik kötüdür deyip Ehli-i sünnet mezhebini saf dışı etmek dehşetli bir kaos ve anarşiye yol açar.

 

Lozan Antlaşmasının gizli protokollerine göre Türkiye'de İslamın gücü kırılacak, dinde reform yapılacak, devletimizin İslam dünyasıyla ilişkileri asgariye indirilecek, Şeriat düzeni kaldırılacak, yerine laikçi bir rejim getirilecekti.

 

Son yıllarda 14 asırlık İslam tarihinde görülmemiş dinde reform, değişim, yenilik faaliyetleri yürütülmektedir.

 

ABD, AB, İsrail ve Siyonizm Haçlılar, kendilerine zarar vermeyecek, kendileri için bir tehlike oluşturmayacak ılımlı, light, sulandırılmış, indirilmiş olmaktan çıkartılıp uydurulmuş yeni bir İslam türetmek istiyorlar. Bu İslam'ın özellikleri şunlardır:

 

Laik ve seküler bir İslam... Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslam... Cihadsız bir İslam... Dünya nizamı olmayan bir İslam...

 

Değişimciler ve yenilikçiler itikadın sıhhatine, beş vakit namazın dosdoğru kılınmasına, zekâtın dosdoğru verilmesine, İslam kadın ve kızlarının tesettürüne, ümmet birliğine, bütün Müslümanların ehliyetli liyakatli, muktedir bir İmam-ı Kebir'e biat ve itaat etmelerine, Şeriat ahkâmının tenfizine önem vermezler.

 

Çağımızdaki dehşetli bid'atlerden biri de İslamın Allah katında tek hak, geçerli, makbul din olduğu inancını yıkılıp, onun yerine üç hak ibrahimî din vardır bozuk inancının getirilmek istenmesidir

 

1980 den sonra darbeci generaller rejimi ilkokuldan liseye kadar bütün mekteplere mecburi din dersleri koydurttu. Allah Allah!.. Bu Atatürkçü ve çağdaş generaller nasıl olmuş da böyle bir şey yapmışlardı? Okullarda okutulan din kitaplarını açıp tedkik ederseniz bu sorunun cevabını bulursunuz. Din kitaplarının başında besmele yok ama tam sayfa Atatürk portresi, M. Kemalin gençliğe beyannamesi yer alır... Ehlisünnetten ve Şeriattan bahsedilemez...

 

Ne yazık ki milyonlarca Müslüman oyuna geldi ve bu din dersleri zokasını yuttu.

 

Türkiye'nin dominant kültürü ehlisünnet Müslümanlığına dayalıdır. Ehlisünneti yıkar, sarsar, darbelerseniz Türkiye'yi yıkmış olursunuz.

 

Ehlisünnet şuuru en fazla Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde vardı. Bir yandan laik, Kemalist, vesayetçi rejim, öte yandan terörist Derin Kripto güçler ehlisünneti sarstılar.

 

Şu anda Diyanet ve İlahiyat bünyesinde birbiriyle bağdaşması, uyuşması, iş birliği yapması mümkün olmayan iki zihniyet ve meşrep vardır: Birincisi ehlisünnet zihniyetine sahip hocalardır; ikincisi yenilikçi, değişimci, reformcu, Fazlurrahmancı Jön Müslümanlardır.

 

Türkiye'de gerek yurtiçinde okumuş, gerekse İslam dünyasında medrese ve üniversite tahsil görmüş icazetli ulema, fukaha, din hocaları vardır ama ümmet birliği olmadığı için seslerini duyuramıyorlar.

 

Bir ehlisünnet Müslümanının İslamı hayata uygulayabilmesi için mezhep ve fıkıh şarttır, zaruridir.

 

Mezhepsiz ve fıkıhsız din uygulaması olmaz.

 

Mezhepçilik ortadan kalksın Müslümanlar Kur'anda birleşsinler sözü uygulanma imkânı olmayan yaldızlı bir edebiyattır.

 

1. Ehlisünnetin dört hak mezhebi, fıkıh ekolü vardır.

 

2. Ehlisünnet dairesi içinde şu anda dört mezhep dışında başka hak bir mezhep yoktur.

 

3. Ehlisünnetin inanç konusunda iki imamı, İmamı Eş'arî ve İmam Maturidî'dir.

 

4. Mezhepsizlik İslami tehdit eden en tehlikeli bid'attir.

 

5. Her Sünnî Müslüman, Kur'anın ve sünnetin hükümlerini dört mezhepten birine göre öğrenip uygulamalıdır.

 

6. Ehlisünnetin dört mezhebi usulde temellerde esasta ittifak halindedir; teferruata ait küçük çeşitlilikler bulunmaktadır, bu da bir rahmet ve zenginliktir.

 

7. Telfik-i mezahib yani mezheplerin hükümlerini karmakarışık uygulamak, mezheplerdeki kolaylıkları bir araya getirmek dini oyuncak etmek demektir.

 

8. Büyük din imamları, gerçek ulema ve fukaha, kâmil mürşitler mezhepsizliğe ve telfik-i mezahibe ruhsat vermemişlerdir.

 

9. İslamın zaruriyatından birini inkâr eden kimse dinden çıkar ve mürted olur.

 

10. Cihadsız, İmametsiz, Şeriatsız, namazsız, cemaatsiz İslam olmaz.

 

Ehlisünnet Müslümanlığı bize en büyük ve kutsal bir emanettir. Bu emaneti korumazsak cezasını hem dünyada hem ahirette çekeriz.

 

Tevhid ile Teslisin bir olduğunu iddia etmek küfürdür.

 

Resulullah Efendimizin peygamberliğini, davetini, tebligatını kabul etmeyen inkârcıların da ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia etmek küfürdür.

 

İslamın, Allah katında tek hak geçerli makbul din olduğu inancı Kur'anla Sünnetle icma ile sâbit bir gerçektir. Bunun aksini iddia etmek sapıklıktır. Yahudiler ve Hıristiyanlar İslamın, Peygamberimizin, Kur'anın hak olduğunu kabul etmezken, İslamı yıkmaya uğraşırken birtakım Müslümanların onların dinlerinin hak olduğunu iddia etmelerine şaşılmaz da ne yapılır?...

 

Laik ve seküler bir İslam olmaz... İslam'da din ve dünya ayırımı yoktur.

 

Ehlisünnet herhangi bir fırka, mezhep, hizip grup ve parça değil; İslamın doğru yorumudur. Bütün Sünni Müslüman kardeşlerimi ehlisünnet mezhebine sımsıkı bağlanmaya; her türlü reform dinde değişim, dinde yenilik, laik ve ılımlı İslam, Kemalist İslam, Fazlurrahmancılık bid'atlerinden uzak durmaya; ehlisünneti müdafaa içi birleşmeye nâçizâne davet ediyorum.

 

Mehmed Şevket Eygi/7.12.2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Reformcular ve Yenilikçiler Neler Yaptılar?

 

Reformcular, dinde yenilikçiler, dinde değişimciler, mezhepsizler, telfik-i mezâhib taraftarları, çeşit çeşit İslamcılar, Kemalist İslamcılar, Feminist İslamcılar, Aktivist İslamcılar hangi niyetlere sahipler, şimdiye kadar ne gibi tahribat yapmışlardır, yanlış ve bozuk tarafları ve fikirleri nelerdir, amaçları nedir?.. Çok açık ve seçik olması için maddeler halinde yazıyorum.

 

1. Bütün reformcuların ana amacı Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmaktır.

 

2. Onların çok büyük kısmı, farkında olarak veya olmayarak laiklik taraftarıdır, Müslümanların sekülerleşmesini, dünya işlerinde dinden kopmasını isterler, bazısı açıkça mezhep fıkıh Şeriat düşmanlığı yapar.

 

3. Münzel (İndirilmiş) gerçek İslam'ın yerine uydurulmuş türeme bir din çıkartmak isterler. Dini bir hümanizmaya veya bir ideolojiye yahut da aktivist bir harekete dönüştürmeye çalışırlar.

 

4. Onların bir kısmı Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetinin, İslam'ın ikinci ana kaynağı olduğunu inkâr eder, tek kaynak Kur'andır der.

 

5. Sünneti yüzde yüz inkâr etmeyenler, onu hafife alır, Müslümanların kafalarına şeytani şüpheler ve tereddütler sokar, mütevâtir ve sahih hadislere gölge düşürür.

 

6. Onlar her Müslüman'ın Kur'an'dan, (kabul ediyorlarsa) Sünnetten kendi kafasına, re'yine, anlayışına göre hüküm çıkartmasını ister.

 

7. Reformcuların bir kısmı Kemalisttir. Birbirleri ile uzlaşmaları ve bağdaşmaları mümkün olmayan iki zıddı, İslam ile Kemalizm'i bağdaştırmaya uğraşırlar.

 

8. Reformcuların ve İslamcıların bir kısmı Tevhid ve Tenzih akidesine çok zıt olan, inananı küfre götüren, son derece bozuk inançlara ve zındıklıklara hoşgörü ile bakar. Mesela: Ali Şeriatî'nin 'Allah gerçek bir Janustur = Hoda Janus-i hakiki est' (Janus iki çehreli bir Roma putudur) cümlesinden hiç rahatsız olmazlar, Şeriatî'yi baş tacı ederler, öve öve bitiremezler, onu Müslüman gençliğe, peşinden gidilecek bir önder olarak tanıtırlar.

 

9. Bir kısım reformcular Ehli Sünnet Müslümanlığını aşağılamak, hafife almak için alaycı bir ifade ile ona İlmihal Müslümanlığı derler.

 

10. Onlar, Müslümanların dinlerini, güvenilir ve muteber ilmihal, akaid, fıkıh ve ahlak kitaplarından öğrenmelerini istemezler.

 

11. Reformcuların bir kısmı Kur'anda, Sünnette, Şeriatta kesin haram olan faize cevaz vermişler; Kitab ile, Sünnet ile, icmâ-i ümmet ile kesin haram olan bir günah ve isyanı helalleştirmişlerdir.

 

12. Onlar, binlerce ve binlerce Ehl-i Sünnet imamını, müctehidlerini, ulema, fukaha ve mürşitlerini saf dışı bırakarak; farmason Afgani'yi, farmason Muhammed Abduh'u, onun talebesi telfikçi ve Menarcı Reşid Rıza'yı, birkaç aşırıyı hidayet rehberi olarak gösterirler.

 

13. Reformcuların büyük ekseriyeti tasavvufa, tarikatlar, sufîlere karşıdır.

 

14. Reformcuların bir kısmı Tevhidi, İslam'ı, Kur'anı, Resulullah'ı yalanlayan Teslisçi Ehl-i Kitab'ın da cennetlik olduğunu iddia eder.

 

15. Reformcuların bir kısmı fanatik feministtir. Feminizm bozuk ideolojisine uymayan ayetleri te'vil ederler. İşlerine gelmeyen hadisleri de yok sayarlar.

 

16. İşlerine gelmediği için din ilimlerinde icazeti kabul etmezler.

 

17. Reformcular takiye yaparlar, Müslüman halkı aldatırlar.

 

18. Bir kısım reformcular Pakistan'dan kovulmuş, Kur'andaki 300 küsur kesin hükümlü ayetin bugün geçerli olmadığını iddia eden Fazurrahmanı imam kabul ederler.

 

19. Reformcular mucizeleri inkâr eder.

 

20. Onlar İslam Şeriatında recm cezası olduğunu inkar ederler. Hâlbuki Resulullah Efendimiz recm cezasını uygulamıştı.

 

21. Reformcular Kur'an-ı Kerim'in abdestsiz tutulabileceğini iddia ederler.

 

22. Onlar özürlü kadınların yapamayacakları şeylerin yapılabileceğine, bir takım şazz rivayetlere dayanarak fetva verirler, cumhur-i ulemaya muhalefet ederler.

 

23. Bazı reformcular haccın kesin tarihi değişebilir, başka zamanlarda da hacc edilebilir diyerek son derece bozuk ve bâtıl ictihadlar yumurtlamıştır.

 

24. Bazı reformcular tesettürü inkâr eder.

 

25.Bir kısım reformcular Derin Devletle, vesayet rejimi ile, resmî ideoloji ve faşist sistemle işbirliği yapmışlar ve karşılığında yüklü telif ücretleri almışlardır.

 

26.Hiçbir reformcunun 'Müslümanlar birleşsin, tek bir İmama biat ve itaat etsin, Ümmet haline gelsin' dediği görülmemiştir.

 

27. Onlar, ehliyet ve liyakatleri olmadığı halde bol bol bozuk ictihadlar yapar.

 

28. Onlar Kur'ana, Sünnete, icmaya aykırı saçma sapan fetvalar ve ruhsatlar verirler.

 

29. Onlar, din ile dünyayı ayırırlar, dinin hüküm dairesini daraltırlar.

 

30. Onlar, Ehl-i Sünneti herhangi bir fırka, hizip ve parça gibi görürler; onun İslam'ın gerçek yorumu olduğunu kabul etmezler.

 

31. Reformcuların hemen hemen ekseriyeti Osmanlı Devlet-i İslamiyesine ve Hilafetine karşıdır.

 

32. Reformcular Türkiye'nin Sünnî Müslüman çoğunluğunu, birbirinden kopuk, bazısı bazısıyla çarpışan, başlarındaki zevat yılda bir kez bile bir iftar sofrasında toplanamayan yüzlerce hattâ binlerce cemaate, gruba ayırmışlar, dehşet verici bir anarşi ve kaosa sebep olmuşlardır.

 

33. Reformcular âhir zamanda çıkacağı mânevî tevâtürle bildirilmiş olan Hz. Mehdi'nin zuhurunu ve yine mânevî tevâtürle haber verilmiş olan nüzul-i İsa aleyhisselamı inkar ederler.

 

34. Bazı reformcular imanın temel şartlarından kaderi inkar eder.

 

35. Bazısı Allahın izniyle yapılacak olan ve Kur'anla, Sünnetle, icmâ ile sabit bulunan şefaati ve kabir ahvalini inkar eder.

 

Bu çeşit çeşit, renk renk, kendi aralarında bir yığın meşrebe ayrılmış reformcular camiası Ehl-i Sünneti, Ümmet birliğini yıkmak konusunda ittifak ve ittihad etmiştir. Müslüman halkı bunlara karşı uyarmak gerekir. Bu hizmet benim yazılarımla olmaz, Türkiye Ehl-i Sünnet Müslümanları tez elden bir 'Ehli Sünnet Müslümanları Şûrası' toplamalı, neler yapılması gerekiyorsa o hizmet ve vazifeleri yerine getirmelidir. Bu dediğim yapılmazsa din konusundaki kaosun, anarşinin, çekişme ve tepişmenin, cahilliğin önüne geçilemez.

 

Dinin kesin inançları, helaller, haramlar, had cezaları, Allahın kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh olduğu, müminlerin tek bir ümmet olması gerektiği, iman edenlerin Allah'a, Resul'üne ve kendilerinden olan emir sahiplerine itaatlerinin farz olduğu gibi temel din hükümlerinde çekişen, tartışan, doğru yoldan çıkan Müslümanlar iflah olmaz. İslam dünyasında tek bir ümmet olmaması, bir yığın birbirinden kopuk cemaat, fırka ve hizip bulunması büyük değil çok büyük bir felakettir. Kur'an-ı Kerim açıkça beyan ediyor: Allah katında geçerli, muteber, kabul edilen tek hak din İslam'dır. Reformcular bir bu temel inanca karşı çıkmıştır; onların uyarılması, aydınlatılması, bilgilendirilmesi Kuran ve Sünnet yolunda olan âlim ve muktedir Müslümanlara farzdır.

 

Reformcuların saçtıkları mikroplar, ortaya attıkları sapık yorumlar yüzünden Türkiye'de din, iman tehlikededir. Şeriat çoktan elden gitmiştir.

 

Reformculuk, dinde yenilik, dinde değişim, mezhepsizlik, Fazlurrahmancılık, Kemalizm'e uygun İslam, AB ve Feminizm normlarına ayarlanmış, ayıklanmış yeni bir İslam türetme gibi helâk edici yangınlar söndürülmezse, büsbütün söndürülemediği takdirde kontrol altına alınıp tecrid edilemezse Türkiye Müslümanları kurtulamaz. Ehl-i Sünnet elden giderse Kur'ana, Sünnete, icmâya uygun din de gider; bid'atler ortalığı istila eder, fitne fesat, nifak şikak, isyan tuğyan yaygın hale gelir, korkunç bir kaos ve anarşi oluşur.

 

14.12.2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük medya düzelmezse Türkiye düzelmez, düzelemez. Bugünkü şekliyle büyük medyamız, istisnalar dışında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak hayra değil, şerre hizmet etmektedir.

 

Büyük medyada neler var?..

 

Kasıtlı olarak fitne ve fesat, nifak ve şikak çıkartılmaktadır.

 

Ahlaksızlık, müstehcen yayınlar, şehvetleri galeyana getiren seksî resimler…

 

Kötülüklerin anası olan alkollü içki konusunda şu bazı gazete ve tv’lere bakınız. İçki konusunda en ufak bir kısıtlama ve engellemeye bile razı olmuyorlar.

 

Seks konusunda da öyle… Liseli kızların bekâretlerini korumaları konusunda harekete geçilse kıyamet kopartıyorlar.

 

Bazı gazete ve tv’ler sanki fuhuş yayın organları haline gelmiştir.

 

İyi ve hayırlı bir medyanın vazifesi nedir?..

 

Halkı, idarecileri ve idare edilenleri aydınlatmak, uyarmak, bilgilendirmektir. Bizde bu yapılıyor mu?

 

İslamcı iktidar medya konusunda yapması gerekeni yapabildi mi? Bendeniz yapamadı diyorum.

 

Şu anda ülkemizde üç çeşit medya vardır:

 

1. Bildiğimiz klasik basılı gazeteler, dergiler… 2. Televizyon kanalları… 3. İnternet gazeteleri…

 

Bu ülkenin halkının büyük çoğunluğu Müslümandır ama İslamî medya, egemen azınlıkların medyası kadar güçlü ve etkili değildir.

 

Onların medya konusunda çok büyük sermayeleri, tecrübe ve birikimleri, kıdemleri ve çevreleri vardır.

 

Türkiye Müslümanları her konuda bölünmüş, Protestanlaşmıştır. Bu bölünmüş, bu parçalanmışlık ve dağınıklık içinde medya üstünlüğünü kazanmak mümkün değildir.

 

Türkiye Müslümanlarının enerjisi, İslamî cemaatler tavaif-i mülûku mozaiği içinde heba olmaktadır.

 

Müslümanlar birlik olabilseler, bütün güçlerini enerjilerini bir araya getirebilseler günde en az iki milyon satacak bir gazete çıkartabilirler.

 

Çok satan cemaat gazeteleri yok mu?.. Var ama onların satışı zorlama ve taşıma su satışı… Tiraj bir milyon, bayi satışı otuz bin…

 

Müslümanların önünde şöyle bir imkân var ama bunu hayata geçirebilirler mi?

 

Her gün üç milyon basacak ve bedava dağıtılacak küçük hacimli, fakat çok güçlü ve vurucu bir gazete. Masraflarını ilanlarla ve sübvansiyonlarla karşılayacak bir gazete…

 

Tabiî muhalif olacak ama asla yıkıcı ve çökertici muhalefet yapmayacak.

 

Medya, özel hastahaneler, eczahaneler gibidir. Ticarîdir ama hukuk ve etik dairesi içinde hizmet vermeye mecburdur.

 

Baskıyla, zorlamayla, kanunla, polisle hür ve vatansever bir medya kurulamaz.

 

İslama, ülkeye, halka, devlete (rejime değil!), ahlaka, fazilete, hikmete hizmet edecek güçlü ve etkili bir medya için şu şartların bir araya gelmesi gerekir: (1) Müslümanların, bir

 

İmam-ı Kebire biat ve itaat ederek tek bir Ümmet haline gelmeleri… (2) Bedevî ve kırsal kültürden arınıp medenî Müslüman olmaları… (3) Yeterli sayıda çok güçlü, üstün ve vasıflı medyacılar yetiştirmeleri… (4) İslam ahlakından zerrece taviz vermemeleri… (5) Emanetleri ehil olan kimselere vermeleri…

 

Şimdi soruyorum: İslamî kesimde birleşmek, güçlenmek ve yukarıda bahs ettiğim gibi bir medya kurmak niyeti var mıdır? Yoktur.

 

Bu niyeti hayata geçirecek maddî imkan, para var mıdır? Vardır.

 

Bu konuda irade var mıdır? Yoktur.

 

Sözü uzatmayayım: Medya medenî ve demokratik ülkelerde dördüncü güçtür.

 

Bizde gizli birinci güçtür.

 

Türkiye Müslümanları medya konusunu halletmeden, esaret ve zilletten kurtulamaz.

 

Bugünkü bin parçalı İslam Protestanlığı anarşisi ve kaosu içinde güçlü bir İslam medyası kurmak mümkün olamaz.

 

Bir İmam’a biat ve itaat etmek.

 

Tek bir Ümmet olmak.

 

BİR’leşmek.

 

Emanetleri ehil olanlara vermek.

 

Kur’an ve Sünnet ahlakı ile ahlaklı olmak.

 

Zayıf Müslüman değil, kuvvetli Müslüman olmak.

 

02.01.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yakın Tarihimizdeki hıyanetler

 

Mehmet Şevket EYGİ

 

 

 

 

 

 

 

 

Kolay anlaşılsın, bilinsin, olumlu şekilde tartışılsın, gündeme alınsın, üzerinde ciddî olarak müzakereler yapılsın, çare ve çözümler bulunsun diye bazı konuları maddeler halinde, çok açık ve seçik yazıyorum.

 

*Birinci ve ölümcül hıyanet: Yakın tarihte zengin ve sofu Müslümanların yeterli sayıda kabiliyetli, zeki, düzgün ve istidatlı çocuklarını askerî mekteplere verip subay yetiştirmemeleridir. 1950’lilerde bu konuda çok fırsat ve hürriyet vardı ama Hacı Beyler camiası oğullarını öncelikle doktor ve mühendis yetiştirdiler. Çünkü bu iki meslekte para, itibar vardı!

 

*İkinci gaflet ve hıyanet: Zengin Müslüman tabakanın genel eğitim işlerine önem vermemesi, çocuklarının bir kısmını öğretmen yetiştirmemesi, dar dinî eğitime saplanıp kalmasıdır.

 

*Üçüncüsü: Dinî hizmetlere gereken önemin verilmemesi (önem verilmemesi demedim, “gereken” önemin verilmemesi dedim), bütün dikkatin ve enerjinin süslü cami binalarına yöneltilmesi, mihraplara icazetli ehliyetli kudretli hocalar geçirilmemesi, imamlığın, istisnalar dışında namaz kıldırma memurluğu seviyesine düşürülmesi.

 

*Dördüncüsü: Ümmet birliğinin parçalanması, Sünnî Müslümanların binlerce irili ufaklı ve birbirinden kopuk fırka, hizip, cemaat, dernek ve vakfa bölünmesi ve dehşet verici bir kaos ve anarşi meydana gelmesi.

 

*Beşincisi: Son on küsur sene içinde büyük bir hürriyet, imkan ve serbestlik olmasına rağmen Sünnî Müslüman çoğunluğun, kendisine itaat ve biat edilecek bir İmam-ı Kebir seçmemesi, bulmaması ve tek bir Ümmet olmaması.

 

*Altıncısı: Müslümanların bayi satışı (yapay abone ve zorlama satış değil!) iki milyon olan güçlü bir günlük gazete, yine bayi satışı en az bir milyon olan haftalık etkili bir dergi çıkartamaması.

 

*Yedincisi: Din, iman, İslam, mukaddesat hizmet ve faaliyetlerinin büyük kısmının paraya endeksli olması. (Allah için, yaratıklardan ücret istemeden ihlasla hizmet edenlerin ellerini öperim…)

 

*Sekizincisi: Müslüman tv’si kuracağız diye saf dindar halktan büyük paralar, altın ve mücevher toplanıp, sonunda büyük kısmı bozuk ve çağdaş yayınlar yapılması.

 

*Dokuzuncusu: Sünnet-i seniyyeyi yıkmaya, tahrife, ayıklamaya, AB standartlarına ve Feminizme uydurmaya çalışan modernist ve reformcularla gereği ve yeteri kadar mücadele edilmemesi, Ehl-i Sünnetin savunulmaması.

 

*Onuncusu: Birtakım fanatiklerin ve holiganların, cemaatlerini dinle özdeşleştirmeleri ve hattâ bazen dinin üzerinde görmeleri ve bunların uyarılmaması.

 

*On birincisi: Kur’anın yasaklamış olmasına rağmen bazı ruhbanların erbab haline getirilip putlaştırılması, böylece gizli şirke düşülmesi.

 

*On ikincisi: Vaktiyle bu düzen bozuktur, onun yerine hak ve âdil bir düzen getireceğiz diyen bir kısım sahte İslamcıların, ellerine fırsat geçince dün bozuk dedikleri düzenin haram rantlarına saldırıp zenginleşmeleri, mücahidlik postunu atıp müteahhit olmaları.

 

*On üçüncüsü: Emanetlerin ehliyetli ve liyakatli kimselere verilmemesi, ehliyetsiz bizdenlere, yandaşlara verilmesi. (Emanetlere hıyanetin yaygın hale gelmesi âhir zaman alametlerindendir.)

 

*On dördüncüsü: Tesettür konusumda Kur’anî, Nebevî, Şer’î normlara ve hükümlere aykırı şeytanî yollara gidilmesi, İslamî olmayan bir tesettür endüstrisinin kurulması.

 

*On beşincisi: İmandan sonra İslamın en önemli emri ve şartı olan cemaatle namaz kılmanın büyük ölçüde ihmal ve terk edilmesi.

 

*On yedincisi: Halka dinini öğretecek icazetli ve ehliyetli ulema ve fukaha yetirilmemesi.

 

*On sekizincisi: Müslüman kesimin büyük ölçüde İstanbul İslam kültürünü, medeniyetini, terbiye ve görgüsünü yitirmesi.

 

*On dokuzuncusu: İslamî kesimde birtakım arivistlerin (ikbal avcısı) büyük tahribat ve dolandırıcılık yapmaları ve halkı aldatmaları.

 

*Yirmincisi: Ümmetin tamamı için dört başı mamur bir kurtuluş plan ve programı yapılmaması ve hayata geçirilmemesi. Bölük pörçük ucuz reçetelerle yetinilmesi.

 

Vicdanlı, iz’anlı, şuurlu Müslümanların bu konuları olumlu şekilde tartışmaları ve müzakere etmeleri gerekir.

 

Bazı sekter düşünceli holiganlar, özeleştiri yaptığım için bendenize münafık diyecek kadar düşmanlık ediyor.

 

Müslümanlar tek bir ümmet olsun demek münafıklık mıdır?

 

Müslümanlar bir İmam-ı Kebir’e biat ve itaat etsinler demek münafıklık mıdır?

 

Zekatlar Kur’ana, Sünnete ve Şeriata uygun olarak verilsin ve sarf edilsin demek münafıklık mıdır?

 

Ehl-i Sünneti savunmak münafıklık mıdır?

 

Şeytanî tesettürü tenkit etmek ve yermek münafıklık mıdır?

 

Beş vakit namazın terkinin büyük felaketlere sebep olacağını söylemek münafıklık mıdır?

 

Sabah namazlarında camilerin boş kaldığını söylemek ve bu konuda Müslümanları tenkit etmek ve uyarmak münafıklık mıdır?

 

Allahü Tealayı iki çehreli bir Roma putuna benzeten kimseye zındık demek münafıklık mıdır?

 

İslam Protestanlığı çığırının Müslümanları böldüğünü söylemek münafıklık mıdır?

 

Sünnet düşmanlarını, reformcuları, mezhepsizleri tenkit edip uyarmak münafıklık mıdır?

 

Müslümanları sapıtmak, parçalamak, yanlış yollara sokmak isteyen Kriptoların aleyhinde yazmak münafıklık mıdır?

 

Fikirlerim, görüşlerim, tenkitlerim, tekliflerim, temennilerim, çare ve çözümlerim içinde yanlış ve isabetsiz olanlar var ise, gerekçe gösterilerek red ve cerh edilip çürütülmelidir.

 

Bendeniz İslam dininin iki kere iki dört eder temel gerçeklerini yazıyorum.

 

Dinî konularda kendi kafama, re’y ve hevama göre yazmıyorum.

 

Sahih itikat, beş vakit namaz kılmak, cemaat, şer’î tesettür, zekatı dosdoğru vermek, bir İmam-ı Kebire biat ve itaat etmek, Ümmet şuuruna sahip olmak, dört hak fıkıh mezhebinden birini bütünüyle uygulamak gibi konular iki kere iki eder gibi doğru konulardır.

 

Kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Tealayı bir Roma putuna teşbih eden, “Allah gerçek bir Janus’tur” (Hoda Janus-i hakikî est) diyen bir adamı baş tacı eden kimselerin bendenize münafık demelerine, hakaret etmelerine, saldırmalarına şaşmamak gerekir.

 

Ehl-i Sünnet Müslümanlarının 1924’ten beri başsız olmaları çok büyük fitnedir.

 

Ümmet birliğinin parçalanmış olması çok büyük bir fitnedir.

 

Bilenlerin ve imkanı olanların halka İslam ilmihalini öğretmemeleri büyük fitnedir.

 

Müslüman halkın birbirinden kopuk ve irtibatsız yüzlerce, belki de binlerce cemaate, hizbe, fırkaya, sekte ayrılmış olması büyük fitnedir.

 

Yeterli derecede emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmaması büyük fitnedir.

 

Zekatların Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak toplanması ve sarf edilmesi büyük fitnedir.

 

Din sömürüsü, dinin siyasete alet edilmesi en büyük fitnedir.

 

Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadislerinin AB ve Feminizm norm ve standartlarına göre ayıklanması korkunç bir fitnedir.

 

Sevgili Müslümanlar!..

 

Bilhassa Ümmet birliği ve İmamet meselesi konusunda tesirli=etkili propaganda yapınız.

 

Biz Türkiye Müslümanları önce kendi vatanımızda Ümmet olamazsak, ehliyetli bir İmam’a biat ve itaat etmezsek zilletten ve esaretten kurtulamayız, hür ve aziz Müslümanlar olamayız.

 

(Önemli rica: Sağlığım, yaşım ve imkanlarım ziyaretçi kabul etmeme izin vermiyor. Tanışmak ve sohbet etmek isteyen kardeşlerimin bu durumumu anlayışla karşılamalarını dilerim.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

2015'te Türkiye'nin İşi Çok Zor

2015'te Türkiye'nin işi zor mudur?.. Hayır, zor değil çok ama çok zor olacaktır. Çünkü bu tarih Ermeni Tehciri'nin yüzüncü yıldönümüdür. Bir kısım Ermeniler bu konuda tam yüz yıl boyunca gece gündüz çalıştılar, didindiler, çırpındılar. 1915 Tehciri'nden sadece Türkleri suçlu ve kabahatli bulmak hiç de âdilane bir yargı değildir. Bütün Ermeniler de suçlu değildir, lakin Ermenilerin bir kısmı, uyruğu oldukları Osmanlı Devleti'ne hıyanet etmek suretiyle bütün Türkiye Ermenilerine kötülük etmişlerdir.

 

Ermeni milliyetçileri neler istiyor:

 

1. Türkiye'den tazminat istiyor.

 

2. Yaşadıkları eski topraklara dönmek, eski mülklerine sahip olmak istiyor.

 

3. Türkiye'den, bugünkü Ermenistan'ın dört misli toprak isteyenleri de var.

 

Türkiye'nin devlet olarak, üniversiteler olarak Ermeni emellerine ve isteklerine karşı hazırlıklı olması gerekir.

 

Bu hazırlık öncelikle ilmî araştırmalarla yapılabilir.

 

Türkiye ve Türkler yüzde yüz suçlu, Ermeniler hiç suçlu değil… Öncelikle bu tez çürütülmelidir.

 

Ermeniler Osmanlı Devleti'nin Tebaa-i Sâdıka'sı iken nasıl isyankâr olmuşlardır, bu anlatılmalı ve açıklanmalıdır.

 

Bütün Ermeniler Osmanlı'ya karşı değildi, isyankârlar, sadık Ermenileri icabında öldürerek susturmuşlar ve sindirmişlerdir. Bu da belgelerle açıklanmalıdır.

 

Savaş ateşleri içinde Osmanlı Devleti, düşman ordularını kurtarıcı gibi kabul eden ve kendi devletini sırtından bıçaklayan Ermenileri ülkenin iç taraflarına sürmekte haklıdır.

 

Bu tehcir, bu sürgün esasında bir takım çapulcular Ermeni kafilelerine saldırmışlar, cinayetler işlemişler. Sürgünlerin paralarını gasp etmişlerdir. Şişirme ve abartı rakamları reddetmek şartıyla bu acı gerçek de kabul edilmelidir.

 

On yıllardan beri Türkiye üniversiteleri bu konularda, bir kısmı İngilizce olmak üzere yüzlerce, binlerce ciddî ilmî araştırma yayınlamış olmalıydı.

 

Maalesef devletimiz, üniversitelerimiz bunu yapamadı.

 

Duyduğuma göre Başbakanımız Ermeni konusunda araştırma ve yayın yapılması için emir vermiş, çok acele edilsin demiş… Bir takım kurumlar bu isteğe karşı soğuk ve çekingen davranmışlar.

 

Biz hâlâ sen ben kavgaları içindeyiz.

 

2015'e kadar yetiştirilecek Ermeni meselesi kitapları için bir fon ayrılmış, bu fon nasıl harcanacak, kimlere üleştirilecek? O da ihtilaflı bir konu.

 

Bu konuda bendenizin elinde imkân ve salahiyet olsa neler yaparım:

 

1. Arménichantage (Arménichantage ismiyle internetten arayın) isimli ilmî araştırma dergisini Türkçe'ye tercüme ettiririm. (Tercüme ücreti konusunda da kimseye hak etmediği para vermem, zırnık yedirmem.)

 

2. Başta İngilizce olmak üzere resimlerle ve belgelerle bir kısım Osmanlı Ermenileri'nin devlete nasıl hıyanet ettiklerini, düşman Rus ordusunu nasıl kurtarıcı gibi karşıladıklarını, Müslüman halka nasıl kıydıklarını anlatan ve içlerinde zerrece yalan bulunmayan kitaplar, broşürler çıkartırım.

 

3. Bazı insaflı Ermenilerin Osmanlı Devleti ve Türkiye lehindeki yazılarını toplar, kitaplaştırırım.

 

4. On dokuzuncu asırda ve yirminci asrın başında Ermeniler'in var olmasının, menfaatinin birinci şartının Türkiye'yi benimsemek ve desteklemek olduğunu ispat ederim.

 

5. Osmanlı düşmanı militan Ermenilerin kendi bindikleri dalı kestiklerini, yanlış ata oynadıklarını ve kumarı kaybettiklerini anlatırım.

 

6. Sorumluluğun büyük kısmının Türkiye'de ve Türklerde olmadığını, aşırı giden fanatik Ermeni milliyetçilerinde olduğunu ispat ederim.

 

7. Ermeni tezlerini Hıristiyanlık öğretilerine, Kitab-ı Mukaddes'e ve İncil'e dayanarak çürütürüm.

 

Mülk Allah'ındır. Dilediğine verir. Dilediğinden alır. Dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil…

 

1915'e kadar Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da Türklerle Ermeniler birlikte yaşıyorlardı. Hepsi için söylemem, bir kısım Ermeniler emperyalist ve sömürgeci devletlerin oyunlarına geldiler, paylaşmaya razı olmadılar, sadece bizim olacak dediler. Felaketin ana sebebi budur.

 

Şu hususu da bilhassa belirtmek isterim ki, Ermenileri yanlış yollara ve felakete sürükleyenler Pakradunîler olmuştur. Pakradunîler o zaman Ermeni postuna bürünmüşlerdi… Günümüzde ise PKK, dıştan Kürt görünen içten Pakradunî vesair Kriptolardan ve aldatılmışlardan oluşan bir harekettir. Şu anda bir kısmı İslamcı postuna bürünmüştür.

 

Elimde imkân olsa dünya çapında uzman tarihçilere Pakradunîler ve günümüzdeki uzantıları konusunda ilmî kitaplar da yazdırırım. Böyle bir şey yapmaya kalksam bazılarının foyaları açığa çıkacağından bendenizi yok etmeye çalışırlar.

 

Yazımın başında 2015'te Türkiye'nin işi zordur demiştim. 2015'e iki sene kaldı. Göz açıp kapayıncaya kadar kritik seneye geliriz. Bugünkü şartlar altında ne yapılabilir bilmiyorum.

 

Şunu temenni ediyorum: Bu konu Türkiye'nin hayatî bir meselesidir. Tahsisattan hiç kimseye hak etmediği bir kuruş bile ödenmemelidir. Dişe dokunur etkili hizmetler yapılmalıdır.

 

 

 

* (İkinci yazı)

 

Türkçe Namaz ve Ezan Olmaz!

 

NAMAZ kılarken Kur'anın Türkçe tercümesi okunamaz. Mutlaka Arapça asıl metin okunmalıdır.

 

Arapça Kur'an okunsun demek, Arapçılık yapmak değildir. Böyle bir iddia hezeyandır.

 

Bütün İslam dünyasında Ezan Arapça okunur. Millî dillerde okunsun diyenlerin bir kısmı Müslüman değildir, bir kısmı ise dindar ve şuurlu Müslüman değildir.

 

1930'lu yıllarda Arapça Ezan okumanın yasaklanması, Türkçe Ezan dayatması insan haklarına, din hürriyetine aykırı büyük bir zulümdü.

 

1950'de CHP iktidarı devrildi, Demokrat Parti başa geçti ve Tokat milletvekili merhum Ahmet Gürkan'ın teklifiyle bir kanun çıkartıldı ve Ezan serbest bırakıldı. İlle de Arapça Ezan okunacak, Türkçe Ezan okunmayacak diye bir hüküm getirilmedi ama bütün Türkiye'de on binlerce camide Arapça Ezan okunmaya başladı, bir tekinde bile Türkçe Ezana devam edilmedi. Sadece Kıbrıs Kemalistleri direndiler, bir müddet daha Türkçe okumaya devam ettiler.

 

Kur'an tercümeleri Kur'anın yerini tutmaz.

 

Ezanın tercümesi de asıl Ezan-ı Muhammedî'nin yerini tutmaz.

 

Osmanlı İslam devletinin bütün medreselerinde ve liselerinde (İdadî, Sultanî) Arapça okutulurdu.

 

Kur'an dili İslam âleminin din dilidir.

 

Namazda kıraat mutlaka Arapça Kur'an ile yapılmalıdır.

 

Ezan mutlaka Arapça okunmalıdır.

 

Arapça Kur'an ve Ezan Müslümanları birleştiren iki bağdır. Bu bağları kopartırsak büsbütün darmadağınık oluruz.

 

Kur'an ve Ezan Türkçe olsun istekleri iyi niyetli değildir, çatlak seslerdir.

 

Namazda Kur'an tercümesi okunsun diyen çatlak seslilere soruyorum: Yüzlerce Kur'an tercümesi vardır, hangisi okunacak?

 

Hiçbir icazetli ehl-i sünnet âlimi ve fakihi namazın kılınmasında ve Ezanının okunmasında Arapçadan başka bir dile razı olmaz.

 

Hiçbir Sünnî ilahiyatçı böyle bir bid'ate razı olmaz ve fetva vermez.

 

Ebu Hanife hazretlerinin yeni Müslüman olmuş, Arapçaya dili dönmeyen bir kimseye verdiği fetva istisnaî bir fetva olup geçicidir, genel değildir.

 

Müslümanları bin parçaya ayırıp Protestanlaştırmak isteyen bazı reformcuların Türkçe namaz, Türkçe Ezan safsatalarına ve oyunlarına hiçbir uyanık ve dindar Müslüman kanmaz.

 

 

2013-01-07

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarikatlar ve Cemaatler Ticaret ve Bankacılık Yapmamalı

 

 

İslam tarikatlarının ve dinî cemaatlerin holdingleşmeleri, ticaret, bankacılık, sanayi işleri yapmaları çok sakıncalıdır ve doğru değildir.

 

Çünkü bu gibi kurumlar dini temsil ederler, din kutsaldır, ticaret ve bankacılık işleri ise kirlidir, kirletir.

 

Peki birtakım hizmetler nasıl yapılacaktır?

 

Tarikatlar ve cemaatler kendilerine bağlı Müslümanları teşvik ederler, onlar şirketler kurar, fabrikalar açar, ticaret yapar… Kazandıkları paraların bir kısmını da hizmetlere tahsis eder.

 

Dine, imana, Kur’ana, Sünnete, Şeriata hizmet eden has hizmetkarların, bu hizmetleri esnasında mukaddesatı alet ederek yüklü gelirler elde edip zenginleşmeleri asla caiz değildir.

 

Has hizmetkarlar zâhid olur, dünyaya sırt çevirir, para ve zenginliği ayak altına alır.

 

Din, iman, Kur’an hizmetleri ticarete alet edilirse ihlas bozulur. İhlas olmayınca hizmetler bereketli olmaz.

 

Din hizmetkarlarının israflı, şatafatlı, debdebeli ve sefih bir hayat sürmeleri asla câiz değildir.

 

Din, iman, Kur’an hizmetleri yapılırken kimler örnek alınacaktır?..

 

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.

 

Ashab-ı Güzin.

 

Ehl-i Beyt-i Mustafa… Sâdat-i Kiram…

 

Tâbiîn… Tebe-i Tâbiîn… Selef-i Sâlihîn…

 

Eimme-i müctehidîn…

 

Her asırda yaşamış müceddidler, büyük ulema ve fukaha, gerçek şeyhler, kamil mürşidler…

 

Evliyaullah…

 

Hiçbir şeyh, mürşid, İslam hizmetkarı Hint mihraceleri gibi israflı, şatafatlı, ihtişamlı, tantanalı, debdebeli, gururlu, kibirli, sultanî bir hayat süremez.

 

Helal servetleri de olsa süremezler…

 

Hizmet paralarının bir kısmını zimmetlerine geçirenler, o paralarla lüks ve israflı bir hayat sürenler hâdim (hizmet edici) değil hâdimdir (yıkan, çökertendir).

 

Hizmet için toplanan paralar, son kuruşuna kadar ihlasla, istikametle, titizlikle, İslam ahlakının hükümlerine uygun olarak akıllıca gerekli hizmetlere harcanmalıdır.

 

Müslümanlardan toplanan paralarla kendilerine lojman, otomobil alan, şahsî masraflarını, otomobilini yakıtını o paralarla karşılayan kimseler gerçek hizmetkar değildir.

 

Zekat paralarıyla cami bile yapılmaz.

 

Hizmet ve cihad paralarını zimmetlerine geçirenler haindir!

 

Son yirmi beş yıl içinde Türkiyede İslama hizmet için yüz milyarlarca dolarlık yardım parası toplandı. Bu paranın bir kısmı hizmet için harcandı. Bir kısmı ise harcanmadı.

 

Hizmet paralarının bir kısmı (ne kadarı?) çar çur edildi.

 

Sabah namazlarında içi boş olan şatafatlı ve müzeyyen cami binaları yapıp, onların mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak icazetli ulema yetiştirmemek… Bu nasıl hizmettir?

 

Öğrencileri beş vakit namaz kılmayan din okulları açmak… Bu ne biçim hizmettir?

 

En büyük hizmet, Müslümanları birleştirmek, tek bir Ümmet çatısı altında toplamak, tek bir İmam-ı Kebire biat ve itaat ettirmek değil midir?..

 

Lüks, ihtişamlı, israflı, şatafatlı, tantanalı turistik umre seyahatleri ve turları niçin tenkit edilmiyor?

 

Türkiye Müslümanlarının niçin müşterek bir hizmet plan ve programları yoktur?

 

Bunca hizmet cemaati bir federasyon veya konfederasyon çatısı altında niçin bir araya gelmiyor?

 

Şuculuk buculuk oculuk filancalık falancalık feşmekâncılık, bizden olanlar, öteki Müslümanlar; asabiyet, militanlık ve holiganlıkları, İslamın hak ölçüleri nazarında bir tür ırkçılık değil midir?

 

Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları ne zaman uyanacağız ve Kur’anın, Sünnetin emr ettiği şekilde birleşeceğiz?

 

M. Şevket Eygi / Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

tarikatların bu şekilde bankayla,finans kurumuyla,holdingle,sigortacılıkla ilgilenmesi ne yazık ki tarikatları bir bakıma "saadet zinciri" formatında çalışma sonucuna vardırıyor kanaatindeyim. Eygi hoca buna parmak basmış. önemli hadise. tarikatın amacı milletin cebini doldurmak değil millete Allah dedirtmektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Artin Olacak İş Değil!..

 

Adam Kürtçe bile bilmiyor. Adamın asıl isminin Artin olduğu söyleniyor. Artin ismi konusunda mânevî tevâtür beyyinesi var. Adamın kökeni Ermeni veya Pakraduni… Adam kesinlikle Müslüman Kürtlerin sözcüsü, vekili veya temsilcisi değil.

Bizim büyük medyada yukarıda yazdıklarım dile getirilmiyor. Konu hakkında kitaplar, makaleler yazılıyor, bitmez tükenmez yorumlar yapılıyor, havanda su döğülüyor, tonlarla mürekkep harcanıyor ama bir kere bile Artin denmiyor.

Bu bir gaflet ve unutkanlık mıdır? Bu bir ihmal midir? Yoksa yakıcı gerçekleri halktan saklamak mıdır?

Kürt meselesinin çözümü için Kripto Ermenilerle, Kripto Yahudilerle, Pakradunilerle konuşuluyor ama Müslüman Kürtlerin uleması, şeyhleri, ziyalıları ile görüşülmüyor.

Olacak iş değil!

* (İkinci yazı)

Liseli Gençlere Öğütler

1. İtikadınızı tashih ediniz, yani Kur’ana, Sünnete, Fırka-i Nâciyeye uygun doğru inançlara sahip olunuz. İnanç konusunda Cadde-i Kübra’da, Sevad-ı Âzam içinde olunuz. Bozuk, bid’at, sapık inançlardan uzak durunuz.

2. Beş vakit namazı dosdoğru eda ediniz. Namaza çok önem veriniz, sakın hafife alıp savsaklamayınız.

3. Farz namazlarda cemaatin hür ve mukim erkekler için ihtiyarî (seçimlik) olmadığını, mecburî olduğunu biliniz.

4. İlmihalinizi güvenli, muteber, doğru Ehl-i Sünnet kitaplarından öğreniniz.

5. İslamın kemali güzel ahlak iledir. Kur’anın, Sünnetin, İslam büyüklerinin ahlakı ile ahlaklı olunuz.

6. Nefs-i emmârenizi dizginleyiniz ve en az nefs-i levvâme derecesinde olunuz.

7. Kur’an-ı Kerimi kendi heva, re’y ve kafanıza göre yorumlayıp hüküm çıkartmayınız. Böyle bir şey Kitabullah nimetine nankörlük ve küstahlık olur.

8. Kendi kafanıza göre sakın fetva vermeyiniz ve dinî konularda tartışmayınız.

9. Kemalli (olgun), bilgili, birikimli, ehliyetli, liyakatli, ihlaslı gerçek dindar büyüklerle istişare ediniz.

10. Mezhepsizlikten uzak durunuz. Din ve dünya işlerinde (muamelat) dört mezhepten birinin fıkhına göre amel ediniz. Sakın sakın sakın telfik-i mezahib yapmayınız. Telfik-i mezahib, mezheplerin kolaylıklarını cem etmek dini oyuncak etmektir.

11. Kafirler, münafıklar, mürtedler, çoğunlukta olan Müslümanları koyun sürüsü gibi kolayca gütmek için onları parçalamışlardır. Siz Ümmet birliğinden yana olunuz ve zamanın Büyük İmamına (İmam-ı Kebir) biat ve itaat ediniz. Bu zatın kim olduğunu bilmiyorsanız gıyabında biat ve itaat ediniz.

12. Okur yazar Müslüman olunuz. 1928’den önce bin yıldan fazla kullanılmış millî yazımızı öğreniniz.

13. Ana diliniz Türkçe olsun veya olmasın, Türkiyeli bir Müslüman olarak edebî, yazılı, zengin kültür lisanını öğreniniz.

14. Laikleşmekten, seküler olmaktan, dünyevilikten ateşten, vebadan kaçar gibi kaçınız. Gerçek dindar olunuz, Şeriatlı olunuz, din ile dünyayı ayırmayınız.

15. İnsanın en büyük düşmanı ve ona en fazla zarar veren şey dilidir. Dilinize hakim olunuz; gıybetten, yalandan, iftiradan, söz taşımaktan ve diğer lisan afetlerinden uzak durunuz.

16. Allah kendi hukukunu afveder ama kul hakkını afvetmez. Kul hakkı yemeyiniz. Üzerinizde kul hakkı varsa ödeyiniz, helallik alınız.

17. Zaruret olmadıkça tatil yapmayınız, tembellik yapmayınız. Var gücünüzle ilim, irfan ve kültür öğreniniz, iyilik ve hizmet yapınız. Allah sizi Cennetine koyarsa orada ebediyen keyif içinde tatil yaparsınız.

18. Haram yemeyiniz. Haram ateştir.

19. İslamın ince şehir kültürüne, terbiyesine, görgüsüne, nezaketine sahip olunuz. Kaba, bedevî, odun olmayınız.

20. Ben kelimesini mümkünse hiç kullanmayınız. Ben yerine bendeniz veya bu fakir deyiniz. Ben geldim diyeceğinize geldim deyiniz, kelimenin sonundaki m harfi zaten ben yerine geçer. (Bendeniz veya bu fakir kelimelerinden gocunacak ve öfkelenecek çağdaş yobazlara dikkat ediniz, onların yanında ben diyebilirsiniz…)

21. İstikamet sahibi, yani dosdoğru olunuz ve kesinlikle eğrilik ve yamukluk yapmayınız.

22. Büyüklerinize saygılı, küçüklerinize şefkatli ve merhametli olunuz.

23. Ya faydalı bilgiler öğrenen olunuz, ya bunları öğreten olunuz.

24. Lüks ve israftan, her türlü beyinsizlikten uzak durunuz.

25. Nasibiniz varsa, Şeriata uygun bir tasavvuf tarikatına girebilirsiniz. Tarikatlı olabilirsiniz ama asla tarikatçı olmayınız.

26. Cemaat, tarikat, grup, hizip, fırka, sekt, parça militanlığı, holiganlığı ve fanatizmi yapmayınız.

27. Feminizmin Kur’ana, Sünnete, Şeriata, bilimsel gerçeklere aykırı sapık ve çarpık bir ideoloji olduğunu, İslam Feminizmi diye bir şeyin olamayacağını iyi biliniz ve feministlerin tuzağına düşmeyiniz, feminizme karşı olunuz.

28. Evrim teorisi sapık ve ateist bir teoridir. Sakın inanmayınız, kanmayınız.

29. Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır… hadisini ezberleyiniz.

30. Dinde reform, dinde değişim, dinde yenilik olmaz. Reformculuk en büyük bid’at ve sapıklıktır.

31. Ehl-i Sünnet Müslümanlarına kafir ve müşrik damgasını vuran Vehhabîlerden uzak durunuz, onların tuzaklarına düşmeyiniz.

32. Mutezile mezhebi ve Haricilik bozuk iki mezheptir. Bu mezheblere bağlı bazı müfsidler taqiyye yaparak kendilerini gizliyor ve Sünnî Müslümanları saptırmaya çalışıyor. Bunların tuzaklarına düşmeyiniz.

33. Afganî Farmasondur, çok karışık ve karanlık bir kimsedir. Onun öğrencisi Abduh da Masondur ve karışık bozuk bir adamdır. Onun tilmizi Reşid Rızadır. Dinini, imanın, edebî saadetini korumak istiyorsan bu üçlüden uzak dur.

34. Kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Teala için “O gerçek bir Janustur=Hoda Janus-i hakikî est” diyen İranlı zındıktan uzak dur, onu imam kabul edersen imanını kaybedersin. (Janus iki çehreli bir Roma putudur.)

35. Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Ashabının ve Ehl-i Beytinin hepsini sev, sakın bir kısmını sevip bir kısmına düşmanlık etme. Ashab arasındaki ihtilaf ve savaşların hükmüne Allaha bırak, dilini tut.

36. Akranlarına imamet edip namaz kıldırabilecek kadar kıraat, fıkıh öğren.

37. Başı açık olarak namaz kılma. Cebinde namaz takken olsun.

38. Kültür ve sanatla ilgilidir: Sayıları 300’e yaklaşan geleneksel sanatlarımızdan birini öğren. Hat, ebru, tezhip, klasik Osmanlı ciltçiliği, sedefkarlık, tesbihçilik, yazmacılık (kumaş boyama), nahhatlık, dağlama sanatı, el yapımı kağıt gibi.

39. İleride bir sanat dalında ürün verirsen aç gözlülük edip çok ücret isteme, ölçülü ol. Sanat köşeyi dönme ve voli vurma vasıtası değildir.

40. Sendeki iyi, güzel halleri kendin değil, yakınların ve dostların değil, düşmanların kabul ve tasdik etmelidir. Asıl fazilet budur.

41. Küçük beyefendiler ve küçük hanımefendiler olunuz. Her türlü şımarıklıktan, serserilikten, yılışıklıktan, hoppalıktan, züppelikten, türedilikten, hafiflikten, görgüsüzlükten, bedevîlikten, farfaracılıktan, uzak durunuz.

42. Dindar olduğunuz için size gerici, çağdışı, tutucu diyenler olabilir ama hiç kimse sizin ilminizi, irfanınızı, yüksek ahlak ve karakterinizi, mürüvvet ve efendiliğinizi, doğruluk ve dürüstlüğünüzü, güvenli oluşunuzu inkar edememeli, hakkınızda “Biraz tutucudur ama direk gibi dosdoğrudur, ona senetsiz sepetsiz milyon dolar emanet edebilirsiniz…” demelidir.

43. Müslümanlığınızı kal (söz ve laf) ile değil hal (yaşayış, davranış ahlak) ile sergileyiniz. Çenenizi kapatınız, haliniz, efendiliğiniz, olgunluğunuz, dürüstlüğünüz adalet ve insafınız, nezaketiniz konuşsun.

Hepinize

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Feminizm Tehlikesi

 

Geçenlerde cuma namazına, Diyanet’e bağlı olmayan özel bir camiye gitmiştim, Diyanet hutbesi dinlemedim… Öteki camilerde kadınlar hakkında bir hutbe okunmuş. Camilerimizdeki bütün hazırlıklar tamamdır, kadınlarımız cuma namazlarına gelsinler denilmiş.

Birkaç yıldır Diyanet’in aşırı feminist çıkışları ve faaliyetleri göze batıyor. Herkes biliyor, iki sene önce bir Ramazan gecesi Ankara Hacı Bayram Camii’ne erkek cemaat sokmamışlar, kadın cemaat getirmişlerdi.

Reformcu ve modernist zihniyet bir İslam feminizmi türetti.

Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkıh hükümlerine aykırı olan her şeyin batıl ve heder olması gibi İslam feminizmi de batıldır, bid’attir ve hederdir.

Cuma namazı kadınlara farz değildir.

Kadınlar camilere gelmez, camide ibadet edemez diye bir kural yoktur. Lakin kadınların namazlarını evlerde kılmaları efdaldir=yeğdir.

Kadınları kitleler halinde cuma ve vakit namazlarında camiye çağırmak, on dört asırlık İslam tarihinde görülmemiş bir bid’attir.

İnsan olarak, Müslüman olarak erkekler ve kadınlar eşittir ama mutlak olarak eşit değildirler.

Kadınların üstün olduğu taraflar vardır, erkeklerin üstün olduğu taraflar.

Ailenin reisi erkektir. Kur’an, Sünnet ve Şeriat böyle söylemektedir.

Feminizm Kur’ana, Sünnete, Şeriata, tek kelimeyle İslam’a aykırı, bozuk ve sapık bir ideolojidir.

Batı dünyasında gayrimüslim veya ateist nice kadın bile feminizme karşıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl Marksist, Faşist, Nasyonal Sosyalist (Nazi), Kemalist olamazsa feminist de olamaz.

Ehl-i Sünnet mensubu İslam hanım ve kızlarının, yasal sınırlar içinde, feminizme karşı enerjik ve radikal muhalefet yapmaları gerekir.

Cuma namazlarında birçok camimizde erkeklere yer bulunamazken, mabetleri kadın cemaatle doldurmaya çalışmak dengeli bir hareket değildir.

Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) mütevatir ve sahih hadis-i şeriflerini, feminizm açısından ayıklamaya kalkışmak cüretten de öteye cinnettir.

Kadın konusunda Kur’an, Sünnet, Şeriat ne diyorsa doğru olan odur.

M. Kemal Paşa, İsmet, askerî darbe generalleri zamanında bile bu kadar feministlik yapılmamıştı.

İslam feminizminin sonucu aile kurumunun yıkılması olacaktır.

Bugünkü hukuk o hale gelmiştir ki evli bir erkeğin karısına tecavüzünden (!) bahsedilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de erkeklerin karılarını gerektiğinde te’dip etmelerine izin verilmiştir. Feministler buna karşı çıkıyorlar.

Sadece feministler değil Fazlurrahmancılar da… Neymiş efendim Kur’andaki üç yüz küsur ayetin bugün hükmü geçerli değilmiş.

Fazlurrahmancılar takiye ve kitman yaparak Sünni Müslümanları aldatıyor.

Her samimi Müslüman İslam kadın ve kızlarının saliha, bilgili, hünerli, marifetli olmasını ister. Bu istek başka şeydir, feministlerin istekleri başka.

Kur’anın, Sünnetin ve Şeriatın hükümlerine aykırı yollarla kadınlara ve kadınlığa hizmet edilemez. Bir koca karısını azarladı diye ona ceza verilemez.

Bugünkü evden uzaklaştırma cezaları yersizdir.

Diyanet’teki feministler, reformcular, modernistler, Fazlurrahmancılar, Afganiciler ne yapmak istiyor?

Bütün Diyanet hocalarını ve elemanları suçlamıyorum, tenkit etmiyorum ama reformcu, Fazlurrahmancı, modernist, Afganici, feminist olanları tenkit ediyorum. Bu tenkit benim hakkım ve vazifemdir.

Bu konuda muhalefet etmek, nehy-i münker yapmak öncelikle bana düşmez. Din tahsili görmüş muhterem hoca efendilerimizin harekete geçmesi gerekir.

Kadınları yapamayacakları işler vardır… Kadınlara uygun olmayan işler vardır… Kadın haysiyeti ve şerefiyle bağdaşmayan işler vardır…

Herkes için söylemiyorum, birileri tesettürün cılkını çıkarttı. Şer’î tesettürü bıraktılar, şeytanî bir tesettür modası türettiler. Başları örtülü ama gerçekte çıplak kadınlar ve kızlar görüyoruz.

Eşarplarının altında saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar ve kızlar görüyoruz. Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınların Cennetin kokusunu alamayacaklarını haber vermiştir.

İslam kalesi içinden yıkılmak isteniyor.

Türkiye’de ehl-i Sünnet dışı, yeni bir İslam türetilmek isteniyor.

İndirilmiş=münzel İslam’ın yerine uydurulmuş bir İslam çıkartmak istiyorlar. Bendeniz Taliban gibi, kızların okutulmasına karşı değilim. Müslümanların doğru dürüst İslam kız mektepleri açmalarını isterim.

Kız çocuklarının eğitimi ve terbiyesi karma eğitimle olmaz.

Laik eğitimle de olmaz.

Mutlaka Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslam ahlakına ve medeniyetine uygun “İslam Kız Mektepleri” açılmalıdır. Bu okullardaki bütün kızlar ve öğretmenler ya çarşaflı, ya bol başörtülü olmalıdır. Sıkma başla, türbanla, bandana ile olmaz.

Mezhepsiz reformcular ve modernistler İslam’ı sulandırmayı kafalarına koymuşlar. Ehl-i Sünnet Müslümanları bütün yasal yollarla onlara engel olmalıdır.

İslam kadın ve kızları bazı çağdaşlar gibi yılışıklık yapamaz. Terbiyeli ve medeni bir İslam hanımı yaz günlerinde elindeki bir külah dondurmayı sokakta meydanda inek gibi yalayarak dolaşamaz.

İslam kadın ve kızları yabancıların yanında, sokaklarda, toplu taşıt vasıtalarında zilli, çıngıraklı kahkahalar atamaz.

Gerçek ve örnek İslam kadın ve kızlarını görenler onların asaleti, zarafeti, edebi, iffeti karşısında hayran kalır.

Ucuz İslamcılık edebiyatı yapmak, içi boş sloganlar atmak kolaydır ama İslam’ı hayata uygulamak için ilim irfan, geniş kültür, şehirlilik ve medeniyet gerekir.

Eski İslam hanımları sabahleyin evden çarşıya işe giden kocalarına “Akşam bize ve çocuklarımıza helal nimetler getir, bulamazsan biz açlığa dayanabiliriz ama Cehennem ateşine dayanamayız, sakın haram getirme” derlermiş.

Olgun İslam kadın ve kızlarına şımarıklık, hoppalık, züppelik, gösteriş, takıp takıştırıp, sürüp sürüştürüp sokaklarda meydanlarda salına salına kırıta kırıta gezip tozmak yakışmaz.

Ehl-i Sünnet Müslümanları konferanslarda, kültür faaliyetlerinde kadın ve erkek dinleyicileri ayrı yerlere koymalıdır. Bunlar çağdaşların hoşuna gitmezmiş. Gitmezse gitmesin!

Genç kadın ve kızların erkeklere ilahi konseri vermeleri caiz değildir.

Bugünün İslam kadın ve kızlarına en güzel örnek Ehl-i Beyt hanımları, Ezvac-ı Mutahhara ve Sahabiye hanımlardır (Allah onların hepsinden razı olsun.)

Müslüman kadın ve kızlar yücelmek istiyorlarsa kendilerini Hazret-i Fatıma annemize benzetsinler.

Hazret-i Aişe annemize benzetsinler. Hazret-i Aişe ilimde irfanda, fıkıhta, ensab bilgisinde erkeklerden üstündü.

Tesettür sadece İslam dininde değil, Musevilikte, Hristiyanlıkta, öteki dinlerde de vardır.

Kadınlar için evrensel olan tesettürdür. Açıklık saçıklık, dekolte kıyafetler çağdaş sapıklar ve bozukluklardır.

NETİCE: Türkiye Müslümanlarının yarısı kadın ve kızlardan oluşuyor. Onlar bozulursa din de bozulur, halk da bozulur, Türkiye de bozulur ve batar. Binaenaleyh Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha, İslam ahlak ve hikmetine uygun şekilde bilgili, edepli, hünerli, marifetli kadınlar yetiştirilmesi için var gücümüzle planlı ve programlı şekilde çalışmamız lazımdır. Bu konuda yapılacak ilk iş laik eğitim vermeyen, İslamî eğitim veren “İslam Kız Mektepleri” açmaktır. Bu, lafla çok kolay, hayata geçirmekte çok zor ve çetin bir iştir. Çetin işleri ya Allah’ın izniyle başaracağız yahut bugünkü gibi darmadağın, paramparça sürüneceğiz.

03.03.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

1. Beş vakit namaz kılmayan bir Müslümana ne yapılır? O Müslümanın sevdiği, saydığı, dinlediği bir büyüğü veya kardeşi ona nasihat eder, “Benim muhterem ve sevgili kardeşim namaz kıl” der. O kılar veya kılmaz ama bu nasihat kendisine mutlaka yapılmalıdır. Nasihatin de tabii incelikleri vardır. Herkes hod be hod yapamaz.

2. İsraf eden bir Müslümana ne yapılır? Sevgili kardeşim israf haramdır bu haramı işleme, kanaatli ve iktisatlı ol denir.

3. Hiç lüzumu ve ihtiyacı olmadığı halde üç yüz bin liralık lüks bir otomobil alan Müslümana ne denir? Bu bir israftır, bu otomobili sat, sana yetecek yüz bin liralık yine güzel bir otomobil al, bu senin için daha hayırlı olur denir.

4. Futbol kulübü tutar gibi holiganlık, militanlık, fanatizm (=bağnazlık, taassup) yapan bir Müslümana ne denir? Öncelikle ümmetşuuruna sahip olmak gerektiği anlatılır. Cemaat holiganlığı iyi bir şey olmadığı, Müslümanları “bizim cemaatten olanlar ile bizim cemaatten olmayanlar”diye iki kısma ayırmanın çok yanlış ve yıkıcı bir ayrım olduğu söylenir.

5. Kadıncağız başını örtüyor ama saçlarını yukarıda topuz gibi topluyor, o da yetişmiyor fazladan bir yün yumağı veya topağı daha ekliyor, başı deve hörgücüne benziyor. Bu hatuncağıza ne denir? Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar hakkında ağır konuşmuş, onlar Cennet’in kokusunu alamayacak demiştir, aman böyle yapma, yaparsan senin için iyi olmaz denir.

6. Bir Müslüman devamlı olarak iyi, lüks, pahalı, ağır yemekleri gerekenden fazla yani doyduktan sonra yiyip duruyor. Bu yüzden de semiriyor. Buna ne denir? Kardeşim doyduktan sonra yemek haramdır. Arada bir misafirlikte, Ramazan’da iftarda biraz ölçüyü kaçırabilirsin ama her gün böyle tıkınmak Müslümana yakışmaz. Müslüman yemek için yaşamaz, yaşamak için yer. Devamlı olarak ve bol miktarda lüks ve ağır yemek yiyenler ileride vahim hastalıklara duçar olurlar, mesela gut hastalığına yakalanabilirler. Benim canım kardeşim az ye denir.

7. Farz namazlarını hep münferiden (=tek başına) kılan musalli bir Müslümana ne denir? Allah kabul etsin… Dinimiz ve Şeriatimiz, hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılmalarını emrediyor. Târik-i cemaat olma… Hiç olmazsa arada bir cami cemaatine katıl, camiye gidemezsen birkaç Müslüman cemaat olup öyle kılın denir.

8. Bin yıllık milli ve İslamî yazımızla okuma ve yazma bilmeyen Müslümana ne denir? Muhterem kardeşim, tezelden, an kaybetmeden bin yıllık Osmanlıca Türkçesi’ni okumayı ve yazmayı öğren. Senin gibi bir Müslümanın bunu bilmemesi büyük noksanlık ve ayıptır. Nihayet senin lisanındır, kısa zamanda öğrenirsin, öğrendikten sonra da ilerletmeye çalışırsın denir.

9. İlmihalini bilmeyen bir Müslümana nedir? İlmihal bilgilerini öğrenmek, erkek kadın her Müslümana farzdır. Muteber, ehl-i Sünnet kitaplarından ve hocalarından sana yetecek miktarda ilmihalini öğren, cahil kalma denir.

10. Kardeşiniz Müslüman ama marka fetişizmine batmış.Markalı giysiler, ayakkabılar, eşyalar almak için israf yapıyor, beyinsizlik sergiliyor. Markalı lüks giysileriyle övünüyor, hatta prestij için lüks restoranlara gidiyor. Böyle bir Müslümana ne yapılır? Nasihat etmeye ehliyeti ve icazeti olan kimse onu uyarır, aziz kardeşim markacı olma, yüz elli liraya alacağın cekete bin beş yüz lira verme, lüks restoranlarda tıkınmak için avuçla para ödeme. Şayet bu nasihati dinlemezsen ceket ve paltonun içindeki markayısöktür yakana diktir bari denir.

Bendeniz gerçek şahıslara isim vererek nasihat edemem. Böyle bir şey beni aşar. Yukarıdaki yazım anonim bir yazıdır. Ortayadır…Ehliyet, liyakat ve icazeti olmayanlar, samimi olmadıkları kimselere nasihat ederlerse üzücü reaksiyonlar, tepkiler alabilirler.

İslam dini zaten nasihattir… Kur’an insanlığı nasihat etmektedir. Resulullah Efendimiz (Salât ve selam olsun ona) hem insanlığa, hem ümmetine nasihat etmektedir. Hadis-i şerifte “Din nasihattir” buyurulmaktadır.

Müslüman bir toplumda nasihat ortadan kalkarsa o toplum dejenere olur ve bozulur.

Keşke Müslüman gazeteler, dergiler, televizyonlar halka her konuda devamlı olarak nasihat etseler. Kısa kısa… Etkili=tesirli şekilde

Yazık ki toplumumuz büyük ölçüde nasihatsiz kalmıştır.

 

(İkinci yazı)

Tevhid-i Tedrisat Kanunu Kaldırılmalıdır

Tevhid-i Tedrisat Kanunu faşist bir kanundur. Bu kanun Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini çiğnemektedir. Bu kanun İslam’a karşı çıkartılmıştır. Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadıysa böyle adaletsiz ve ideolojik kanunlar ve baskılar yüzündendir. Türkiye’deki Kemalist eğitim sistemi iflas etmiştir. 1928’den önce yazılmış ve yayınlanmış romanlarıve hikâye kitaplarını okutamayan bir eğitime müflis (=iflas etmiş) sıfatından başkasıyakışmaz. Laik Fransa’da olduğu gibi (orada Katolik okulları var) ülkemizde de genel eğitim veren İslam okulları açılmalıdır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu millî kimliğimize, millî kültürümüze, kendi medeniyetimize aykırıdır. Açılacak özelİslam mekteplerini devlet elbette denetleyecektir ama resmî ideolojinin ve vesayet sisteminin ilkelerine göre değil; insan haklarının, âdil hukukun, millî kimliğin, millî menfaatlerin, bilgeliğin ışığında denetleyecektir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türkiye’de, İngiltere’deki Eton Koleji ayarında mükemmel liseler açmak ve vasıflı bir gençlik yetiştirmek mümkün değildir. Çocuklarımızın, gençliğimizin doğru inançlı, geniş kültürlü, ahlaklı,karakterli, faziletli, sanat ve estetik boyutuna sahip olması için genel kültür, yazılı lisan ve edebiyat, tarih, felsefe (Psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, estetik), beşerî ve iktisadî coğrafya, sanat kültürü ve tarihi doğru dürüst ve sağlam şekilde öğretilmelidir. Bir aldatmaca olan test sınavlarına son verilmeli, kompozisyon sınavları yapılmalıdır. Tevhid-i Tedrisat eğitimi genç nesilleri Türkçe bakımından cahil bırakmıştır. Bugünkü mecburî din dersleri bir aldatmacadan ve göz boyamadan ibarettir. Gençliğe yeterli ahlak ve karakter terbiyesi verilememektedir. En büyük klasik şairimiz olan Fuzulînin Divanını orijinal metninden yanlışsız okuyabilen ve şerh edebilen bir tek liseli bile yetişmemektedir… Bu köstekleyici, ideolojik, baskıcı, temel insan haklarına aykırı faşist kanunun kaldırılması için TBMM’ne kanun teklifi veren Diyarbakır milletvekili Altan Tan beyi tebrik ediyorum.

06.03.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites
Afyon Valisini Tebrik Ediyorum
Mehmet Şevket Eygi
15 Mart 2013 Cuma 00:22

Afyonkarahisar valisi beyefendiyi üç hizmetinden dolayı tebrik ediyorum. Vilayette içki tüketimini kısıtlamak için tedbirler almış… Liselerde, ibadet etmek isteyen öğrenciler için mescidler açılmasını emr etmiş… Kadınlar ve kızlar için bedava otobüs seferleri koydurmuş. Bu üç şey de onun vazifelerindendi. Bunları yerine getirmiş.

Sabataycı ve Kemalist basın öfke ve panik içinde… Afyon’a Şeriat geliyor diye feryat ediyor. Bu dediklerine kendileri inanıyor mu acaba? Eminim ki, inanmıyorlardır. Maksat yaygara ve gürültü…

İçki içilmesini kısıtlamaktan daha iyi ne olabilir? M. Kemal Paşa’nın başkanı olduğu ilk Büyük Millet Meclisi 1920’de Men’-i Müskirat kanunu çıkartarak bütün alkollü içkileri yasaklamamış mıydı?

Vaktiyle Amerika Birleşik Devletleri de içkiyi yasak etmişti ama başa çıkamamıştı. Büsbütün yasak edilemezse de kısıtlanmasında büyük yarar vardır.

Liselerde mescid açılmasından daha tabiî ne olabilir. Devlet bütün okullarda mecburî din dersleri okutmuyor mu? Namaz dinin direği olduğuna göre namaz kılmak isteyen öğrenciler için elbette mescit olacak. Birleşik Krallığın (İngilterenin) büyük kısmındaki kolejlerde her sabah derslere başlamadan önce öğrenciler, okulun şapelinde toplanıp ibadet eder. Bunlara katılmak mecburîdir. İngiltere oluyor da bizde niçin olmasın? Hem orada mecburî, bizde isteyen namaz kılabilsin.

Kadınlar ve kızlar için özel parasız otobüs… Bunu herkesin alkışlaması gerekmez mi? Ayrımcılık ama kadınların lehine.

Bu üç şeyle Şeriat gelmez…

Şeriat düzeninde Müslümanların farz namazları kılmaları mecburî olur.

Sultan Abdülhamid zamanında, başta Galatasaray lisesi olmak üzere bütün liselerde Müslüman öğrencilerin beş vakit namazı okulun camiinde, okulun resmî imamının ardında cemaatle kılmaları mecburî idi. Galatasarayın 1924’e kadar imamı olmuştur.

Şeriat düzeninde kadınlar ile erkekler birlikte seyahat edemezler. Şeriat kadınlara çok hürmet ettiği, değer verdiği için onları korur ve rahat edebilmeleri için kendilerine özel vasıtalar, bölümler ayırır. Bunu, TC başlıklı vesikalarla KDV’li yasal seks köleliği yaptıran zihniyete anlatamazsınız.

Sabataycı, Kripto, Pakraduni, Kemalist vatandaşlarımızdan, bilhassa medyacılardan çok rica ediyorum. Sakin ve makul olsunlar. Şeriat geliyor yaygaraları kopartmasınlar. Afyonda yapılanlar çok iyi ve doğru şeylerdir. İnşallah bu uygulamalar ve benzerleri Türkiyenin genelinde yapılmalıdır.

Bunlarla Şeriat gelmez, biraz ahlak ve dirlik düzen gelir.

Türkiyeye bir gün elbette Şeriat gelecektir. Şeriat uygulaması tabiî ki, türbeleri yıkan Selefilerin zihniyetine uygun olmayacaktır. Ülkemize Osmanlı tipi, Mevlana Celalettin Rumî zihniyeti ışığında Şeriat gelmelidir.

Şeriat adalet, güvenlik, insaf, ahlak, fazilet, yardımlaşma, iyilikleri emr etmek, kötülükleri yasaklamak, mürüvvet, fütüvvet demektir.

Şeriat düzeninde gayr-i Müslimlere de hürriyet vardır.

Müslüman ile İslamcı başka olduğu gibi bedevî usulü Şeriat düzeni ile medenî Müslümanların Şeriat düzeni farklıdır.

Şeriat düzeninde hırsızlık olmaz, sömürü olmaz, soygun ve talan olmaz. Şeriat, saçı bitmedik yetimlerin haklarını kimseye yedirmez. Yemeye kalkanı tepeler.

Şeriat düzeni haram, kara, kirli, necis servetler edinilmesine izin vermez.

Şeriat düzeninde müstehcen medya olmaz.

Şeriat düzeninde büyük soyguncular, büyük uyuşturucu tacirleri icabında asılır.

Şeriat düzeninde iç savaş ve terör olmaz.

Şeriat düzeninde kapıları kilitlemeye lüzum kalmaz.

 

“İkinci yazı”

Niçin polemiğe girmiyorum

Tam tarihini hatırlamıyorum, bundan 10–15 yıl önce kadim dostlarımdan bir zat aleyhimde bir yazı yayınlamıştı. Hakkımdaki suçlayıcı, küçük düşürücü iddialar ipe sapa gelir ciddi şeyler değildi. Kendimi çok kolay bir şekilde savunabilir, onu mahcup edebilirdim. Düşündüm taşındım, cevap vermekten kaçındım. Niçin?.. Dostluğumuz bitmiş olsa bile, hatıralarımız vardı. O bendenizin aleyhine yazınca, pek dikkati çekmezdi ama cevap verdiğim takdirde zararlı, utandırıcı bir polemik, kalem dövüşü, söz düellosu başlayacak ve dikkat çekecekti. Normal olarak, az veya çok faydalı yazılarımı tenezzül edip de okumayan kimseler kavga yazılarını içercesine okuyacaklar, zevk alacaklardı. Böylece İslamî kesimde, küçük de olsa, fitne fesat çıkacaktı.

Halkımız, bu arada Müslümanların büyük bir kısmı polemikten, çekişmeden, düellolardan çok hoşlanıyor. Bunlara alet olmak istemiyorum, bu yüzden aleyhimdeki yazılara cevap vermiyorum.

Tenkitler, suçlamalar birkaç türe ayrılır:

DOĞRU ve YAPICI TENKİTLER: Bunlara karşı savunma yapılmaz, kabul ve teşekkür edilir.

HAKSIZ YANLIŞ YIKICI TENKİTLER: Bu konuda (affedersiniz) sidik yarışı yapmak doğru olmaz. Binaenaleyh zaruret olmadıkça cevap verilmemelidir.

İÇİNDE HEM DOĞRULAR HEM YANLIŞLAR OLAN KARIŞIK TENKİTLER: Bunlara çok yumuşak ve kibar bir üslupla cevap verilmeli, doğru olanlar için teşekkür edildikten sonra yanlış olanlar, gerekçe gösterilerek reddedilmelidir.

Kaç sene oldu tam hatırlamıyorum, Hürriyet Gazetesi’nde reformcu bir ilahiyatçı bendenize günler boyunca çok bayağı şekilde hakaret etmişti. Cevap vermemiştim, avukatım savcılığa müracaat etmiş, savcılık küfürbaz aleyhine kamu davası açmıştı. Neticede saldırgan ilahiyatçı mahkûm oldu, ahım ve bedduam tuttu, çok şey yitirdi, bitti.

Televizyonlardaki açık oturumların bazısında çok çirkin, çok üzücü, çok yüz kızartıcı sahneler oluyor. Bazen karşıt görüşlü iki kimse düşünce düellosunun sınırlarını aşıyor, havada küfürler hakaretler uçuşuyor. Birbirlerinin üzerine yürüyenler… Çantasını karşıtının kafasına fırlatanlar… Hepsi için söylemem ama bazı sunucular “Yapmayın, etmeyin” diyorlar ama içlerinden de seviniyorlar. Rating meselesi…

Muhterem okuyucularımdan rica ediyorum: İki Müslüman şahsiyet, yazar, düşünür çatışırlarsa, polemik yaparlarsa bunların kavgasıyla ilgilenmesinler.

Maalesef, bir muharririn normal yazıları bir sitede günde 500 kere tıklanıyorsa, aynı muhabir kavga ettiği zaman tıklama sayısı 5000 oluyor. Kavga edenler de, merak edip okuyanlar da yanlış yapıyor.

Medya kavgalarını, horoz dövüşü gibi merakla, heyecanla takip edenler yangına benzin dökenler gibidir.

Cenab-ı Hakk yazarlarımızı ve okuyucuları bu gibi çirkinliklere düşmekten korusun.

15.03.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi hayatındaki lüksleri yazdı. İşte Eygi'in hayatındaki onaltı maddeden oluşan lüksleri:

Benim lükslerim

Lüks ve şatafatın aleyhinde bulunduğuma bakmayın. Benim de lükslerim var:

Birincisi: Ekmeği kızartarak yerim.

İkincisi: Salata yaparken domatesi soyarım.

Üçüncüsü: Kaliteli çay içerim. Çin’in Yunnan bölgesinde yetişen üç çeşit çayım vardır. Ayrıca Paris’teki Palais des Thés mağazasından alınma, her biri birbirinden leziz ve nefis çay içerim. Bunların hemen hepsi feb_mehmet_sevket_eygi.jpghediye olduğu için israf etmiş sayılmam.

Dördüncüsü: Hoşafı şekersiz içerim ama bazen lükse kaçar üzerine biraz krema koyarım.

Beşincisi: Zaman zaman civardaki içkisiz lokantalarda, bir defasında 15 TL’yi aşmayan güzel yemekler yerim.

Altıncısı: Kaç senedir gidemiyorum, inşaallah havalar biraz ısınınca Kadıköy Baylan’da Coupe Grillé (Kup griye) yiyeceğim.

Yedincisi: Cep telefonum ucuz ve berbat bir şeydir ama Mont Blanc dolma kalemim fevkaladedir. Onu satın almaya bütçem elvermez, hediye geldi.

Sekizincisi: Geçenlerde Avrupa malı harika lüks bir palto aldım. Satıcı 150 TL dedi, pazarlık sonunda yüz liraya benim oldu. Böyle bir paltoyu lüks mağazalardan bin liraya bile alamazsınız.

Dokuzuncusu: Çok para ödememek şartıyla bazen lüks ayakkabı giyiyorum. En son Balat’tan bir çift aldım, tam 90 TL verdim.

Onuncusu: Kendi otomobilim mütevazı küçük bir araba. Bazen dostlarım lüks arabalarıyla geliyorlar, bendenizi alıp şuraya buraya götürüyorlar. Onların lüksü bana da bulaşmış oluyor.

On birincisi: Fiyatı çok yüksek olmamak şartıyla bazen lüks kitaplar alıyorum. En son Fatih’te bir sahhaf dükkânından büyük boy 227 sayfalı, içindeki resimlerin bazısı renkli Le Palais Altieri isminde Fransızca bir kitap aldım (yayınlayan: Association Bancaire Italienne). Bu güzel ve lüks kitaba inanmayacaksınız tam on lira verdim.

On ikincisi: Geçenlerde bir dostum Avrupa’dan trüflü lüks bir peynir getirdi, birazını yedim, acayip bir tadı vardı… Sonra hediye eden zat telefon etti “Özür beyan ediyorum, o peynirde alkollü içki varmış aman yemeyin, dikkat etmemişim kusuruma bakmayın” dedi… Peynir konusundaki o lüksüm hüsranla sonuçlandı.

On üçüncüsü: Kedilerimin de bazen lüks yemekleri olur. Tavuk ciğeri alır, kaynatır, veririm. Yalnız kedilerin kötü bir ahlakı var: Lüks ciğeri yedikten sonra ucuz kedi maması yemiyorlar.

On dördüncüsü: Balkonuma gelen kumrulara bazen lüks buğday veriyorum, bazen de daha mütevazı kırık pirinç.

On beşincisi: Hayli namaz takkem vardır. Bunların birine lüks diyebiliriz. İpliği Özbekistan’dan gelmiş, İstanbul’da tabiî boyalarla boyandıktan sonra Ermenistan’a gönderilmiş; orada büyük anne, anne ve kızdan ve yardımcılarından oluşan bir ekip tarafından Selçuklu motiflerine göre işlenmiş. Bu takkeleri sanat tarihçisi Mehmet Çetinkaya yaptırıp Amerika’da Santa Fe şehrine (Teksas) ihraç ediyor. Tanesi 150 dolar ama ben hayli ucuza aldım.

(bizim İslamcı zenginler lüks yaşarlar ama namazı ya baş açık kılarlar, ya ucuz bir takkeyle…)

On altıncısı: Beyaz ekmek yemem, kepekli ekmek tüketirim. Bulabildikçe Belediye Halk Ekmeğin en lüksü olan Ekolojik doğal buğday ekmeği alırım.

 

(milligazete.com.tr)

 

 

Ne kadar mütevazi ya, müthiş. Tam on lira verdim derken yanına sanki 5 sıfır daha ekliyor mübarek..Bu adamı seviyorum ben.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ümmet ve İmamet

 

BÜTÜN Müslümanların tek bir Ümmet olmaları gerekir. Bir Müslümana “Sen hangi topluluğa mensupsun?” sorusu yöneltildiğinde “Ben elhamdülillah İslam Ümmetindenim” cevabını vermelidir.

Müslümanların etnik kimlikleri olabilir. Türk, Kürt, Arap, Çerkes… Müslümanlar çeşit çeşit diller konuşabilir… Müslümanların farklıtarafları olabilir ama birinci ve temel mensubiyet İslam Ümmetidir.

Kendisinde Ümmet şuuru(=bilinci) olmayan Müslüman eksik bir Müslümandır.

İslam dini ırkçılığı, bölücülüğü, menfi kavmiyetçiliği yasaklamıştır.

Kendisinde cemaat, hizip, fırka, tarikat, sekt asabiyeti var ama Ümmet şuuru yok, böylesi tam ve gerçek Müslüman değildir.

Ümmet’in başında ehliyetli, liyakatli, dirayetli, kiyasetli, muktedir bir İmam-ı Kebir bulunması ve bütün Müslümanların bu muhterem zata biat ve itaat etmesi gerekir.

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Zamanındakiİmam’a biat etmeden ölen kimse sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” buyurarak Müslümanları uyarmıştır.

İslamda din ve dünya ayırımı yoktur.

Uyanık, olgun, şuurlu Müslüman İmama bağlı olmamasının üzüntüsünü çeker.

Müslümanların ileri gelenleri Ümmetin başına geçecek birİmam aramak, bulmak ve ona biat etmekle yükümlüdür. Bunu yapmazlarsa sorumlu olur, vebal altında kalırlar.

İmam veya halifeler ikiye ayrılır: Gerçek imam, sûrî imam.

Şeriata aykırı işler yapmaması ve kendisinde bozuk inançlar bulunmaması şartıyla sûrî imama da biat ve itaat edilir.

Son gerçek İmam, Sultan Abdülhamid’tir.

Ondan sonra gelen Sultan Reşad ve Sultan Vahidüddin, İttihad Terakki çetesinin, dinsiz Jön Türklerin, Dönmelerin ve Masonların gölgesinde kaldıkları için sûrî imamlardır.

Son Halife, bir tür ruhanî liderdi ama yine de İslamı ve Müslümanları temsil ediyordu, hiç halife olmamasından iyiydi.

Hilafet 1924’te kaldırılmıştır.

Sultan Vahidüddin 1926’da İtalyada San Remo şehrinde, Halife Abdülmecid bin Abdülaziz 1944’te Pariste vefat etti.

İslam dünyası şu anda başsız vaziyettedir ve param parçadır, pek perişandır. Ümmet birliği bitmiş, İslam dünyası bir sürü ulusal devlete, hizbe, fırkaya, diktatörlüğe, vesayet rejimine ayrılmıştır.

İmâmet veya Hilafet boşluğu İslam dünyasına kaos, anarşi ve zaaf getirmiştir.

Hilafetin kaldırılmasının Lozan’ın gizli protokollerinde yazılı olduğu iddia edilmektedir.

Müslümanların başsız olmaları çok büyük bir felaket ve hezimet sebebidir.

İslam dünyasındaki millî devletler, krallıklar=saltanatlar Hilafet istemezler.

Bid’atçi cemaatler ve sektler Hilafet istemezler.

Siyonistler ve Haçlılar istemezler.

Emperyalistler ve sömürgeciler istemezler.

Münafıklar Hilafet istemezler.

Dönmeler ve Pakraduniler istemezler.

Devlet içinde devlet gibi ve holdinge yapılı büyük cemaatler Hilafet istemezler.

İslam dünyasındaki kaos ve anarşi ancak İmametle ve Ümmet teşkilatı ile giderilebilir.

Bütün mü’minlere ve Müslimlere Hilafet şuuru aşılanmalıdır.

Hilafet konusunda en büyük tehlike Siyonistlerin, Haçlıların, ABD’nin, Kriptoların Müslümanların başına emr-i vaki ile fantoş bir Halife müsveddesi getirmeleridir. Böyle bir şey gerçekten büyük felaket olur.

İslam dünyasında şu anda Halife, İmam-ı Kebir olabilecek ehliyet ve liyakatte bir kimse var mıdır?

İnşallah bir buçuk milyar Müslüman içinden böyle bir kimse çıkar.

Müslümanların gelecekleri, başlarına bir İmam-ı Kebir seçip Ümmetleşmezlerse çok karanlıktır.

İlim, irfan, hikmet, yüksek kültür sahibi ehliyetli bir Halife Ümmete nasihat edecek, onları doğru yolu gösterecektir.

Böyle bir Halife Allahın tevfikine nail olacak, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) ruhaniyetinin gölgesinde bulunacaktır.

Müslümanlar ehliyetli bir İmama biat ve itaat edip de Ümmet haline gelmezlerse kurtulamazlar.

(İkinci yazı)

Alâmet bir Gemi

KÜÇÜK veya büyük bir gemide yolculuk yapan kimselerin, binmiş oldukları gemi ile bazı sorular sormaları, ona ait bazı sağlam bilgilere sahip olmaları gerekir.

Siz “yemîn” istikametine gitmek istiyorsunuz, gemi ise“şimale” gidiyor…

Şimale doğru hızla, bata çıka yol alan çok uzun, Keşti-i Nuh gibi büyük bir geminin ön ucundan (burnundan) arka tarafına doğru yürümüşolsanız, göreceli olarak yemîn istikametine gitmiş olursunuz ama, gemi şimale gittiği için bunun bir kıymeti olmaz.

Üzerinde hayat yolculuğu yaptığınız geminin sistemini veya düzenini mutlaka bilmelisiniz.

Bu gemi bir İslam gemisi midir?

Bu gemi bir Hıristiyan gemisi midir?

Bu gemi bir Yahudi gemisi midir?

Bu gemi laik bir gemi midir?

Geminin sistemi Laik midir, Laikçi midir?

Gemide büyük sayıda tayfa ve yolcu bulunmaktadır. Bu gemide adalet ve güvenlik var mıdır?

Yolcu ve tayfaya dağıtılan yemekler, içecekler sağlıklımıdır?

Halkının çoğunluğunun Müslüman olduğu bu gemide yolculara haber verilmeden evcil ve yaban domuzu, eşek eti yedirilmekte midir?

Gemide bankacılık, ticaret, sanayi işleri yapılmaktadır. Bunlar meşru ve helal şekilde mi yapılıyor, yoksa içlerine haram karışıyor mu?

Gemi nüfusunun yarısı kadın ve kız. Bunlara saygıgösteriliyor mu? Gemide namus, iffet ve şeref var mı? Seks azgınlıkları teşvik mi ediliyor, bastırılıyor mu?

Gemide yasal, gizli veya yarı gizli seks ticareti ve seks köleliği var mı?

Geminin çoğunluğunu oluşturan Müslümanların, çok uzun yolculuk esnasında çocuklarını kendi dinlerine ve imanlarına uygun şekilde yetiştirecek bir eğitim sistemi var mı?

Gemide âsâyiş, huzur, dirlik düzen, rahat ve saadet var mı?

Yolcuların işte bunlar gibi bir yığın soruyu sormaları ve cevap aramaları gerekir.

Geminin yolcu ve tayfasının ezici çoğunluğu Müslüman olduğuna göre, seyir istikametinin Yemîn olması gerekir.

Gemide Müslümanlar için din, iman, inandığı gibi yaşamak, eğitim hürriyeti olması gerekir.

Geminin güvenliğine, İslamî ölçü ve nizamlar dairesinde dikkat edilmesi gerekir.

Geminin, uluslararası sularda herhangi başka bir gemi ile çarpışmaması için tedbirler alınmalıdır.

Titanic gibi batmaması için buzdağlarından korunmalıdır.

Geminin her yerindeki direklerde hoparlörler varmış ve günde beş kez ezan okunuyormuş, öyleyse gemi ve gidişat iyiymiş… Böyle konuşanlara güvensinler mi yolcular?

Doğrusu bu gemi hepimizi çok yakından ilgilendiriyor.

Geminin doğru dürüst bakımı yapılıyor mu?

Gemide adalet, güvenlik ve huzur sağlanıyor mu?

Geminin bir bölümünde otuz yıl boyunca çarpışmalar olmuş, ya gemi batarsa, batırılırsa?

Gemi hikmetle=bilgelikle idare ediliyor mu?

Gemide birtakım acayip iki kimlikli zümreler var.

Gemi çok büyük… Gemi bir alamet… Gemi zaman ve tarih denizinde yol alıyor…

Geminin içinde casuslar var, civarında ise su sathında periskoplar görülüyor.

Geminin çok lüks lokantalarında tabağı 269 TL’ye yemek yeniyor.

Geminin halkı bölünmüş… Müslümanlar yekun olarak çoğunlukta ama bin parçaya ve fırkaya ayrılmışlar.

Gemide müthiş bir faiz sektörü var.

Gemide genelevler var, vesikalı seks köleleri çalışıyor.

Gemide kumar, gemide her çeşit günah ve eğlence var.

Yolcuların bir kısmı ibadet ederken, üstteki lüks salonlarda mutlu bir azınlık gel keyfim gel, oh kekah fısk u fücur içinde yaşıyor.

Ufukta üçüncü dünya savaşının fırtınaları…

Geminin etrafı dev köpek balıkları ve deniz canavarları ile sarılmış.

Geminin stadyumlarında futbol maçları yapıldığı zaman takım holiganlarının tezahüratı tekneyi tir tir titretiyor.

Gerçekten bir alamet olan bu gemi nereye gidiyor?

Yolcular, quo vadis?

 

01 Nisan 2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok mühim ve harika tahlil edilmiş bir yazı. Kesinlikle okunmalı.

 

BU yazımda, olanca gayretimi sarf ederek düşmanlığa, kine, nefrete, fitne ve fesada sebep olacak kelimeler kullanmaktan kaçındım. Objektif olarak birtakım realitelere dikkat çekmek istiyorum. Konu şudur: Türkiye’de türeyen İslami hizipler, fırkalar… kamplaşmalar… Şimdi madde madde konuya giriyorum:

 

 

 

1. YOĞUN ŞİİLİK PROPAGANDALARI, ŞİİLEŞTİRME FAALİYETLERİ: Şiileştirme propaganda ve faaliyetleri sadece bizde yapılmıyor, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan, hatta Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılıyor. İslamcı iktidarın engin hoşgörüsü sayesinde yakın zamanda Türkiye’de beş yüze yakın Şiî camii yapılmıştır. Komşu bir devlet Türkiye Alevilerini Caferi mezhebine sokmak istemektedir. Alevilerin daha dindar Müslümanlar olmalarını istiyorsak, onların fıkıh konusunda Ehl-i Sünnete yaklaşmaları için çalışmamız gerekir. Şiileştikleri takdirde, Pakistan’da olduğu gibi kutuplaşmalar ve çatışmalar olmasından korkulur. Şu hususu da belirtmek isterim ki, Sünnilik ile Şiilik arasında usule dair büyük ihtilaflar ve uçurumlar bulunmaktadır. Safevi zihniyetli ve meşrepli Şiiler, Sünnilere iyi gözle bakmazlar. Onlarda takiyye ve kitman namaz gibi farz olduğu, takiyye ve kitman yapmayanın dinden çıkmış olacağına inandıkları için dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri onlarla açık, samimi, şeffaf bir şekilde tartışmak mümkün değildir. Şu hususun da altını çizmek gerekir: İran’da en az yirmi milyon Sünni Müslüman yaşamaktadır ve onlar din konusunda büyük baskılar altındadır. Tahran’da 500 bin Sünni yaşamasına rağmen onlara Cuma namazını kılacakları Sünni camii yapmak izni verilmemektedir. Şii makamlar onların cami isteklerini şu gerekçeyle reddediyorlar: Cami mi yok?.. Buyurun gelin, ibadetinizi mevcut (Şiî) camiler(in)de yapın… Peki o zaman Türkiye’de niçin Şii camileri yapılıyor? Cami mi yok, buyursunlar onlar da Sünnî camiler(in)de namaz kılsınlar.

 

 

2. SELEFİ VEHHABİ PROPAGANDA VE FAALİYETLERİ: Vehhabiler Vehhabi kelimesinden hoşlanmazlar. Kendilerine Selefi ismini verirler. Bütün İslam dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de çok yoğun bir Selefilik propaganda ve faaliyeti vardır. Ehl-i Sünnete göre, Selefilik diye ne bir itikat ne de fıkıh mezhebi bulunmaktadır. Selefilik faaliyetlerini Orta Doğu’daki çok zengin bir Arap ülkesi manen ve maddeten desteklemektedir. Osmanlı Devleti’nin ve İslam Hilafeti’nin yıkılışında Vehhabi isyanlarının büyük rolü olduğunu kimse inkâr edemez. Ehl-i Sünnet Müslümanlığı ile Selefilik arasında derin ve temel uyuşmazlıklar bulunmaktadır. Arap Baharı isyanlarından sonra Selefiler Libya’da, Tunus’ta, Mali’de evliya türbelerini ve bitişiklerindeki camileri buldozerlerle yıktılar. Onlar tasavvuf konusunda İbn Teymiye’den de aşırıdırlar. İbn Teymiye Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne hürmet ettiği, ona seyyidimiz dediği halde Vehhabi-Selefiler bütün tasavvufu, tasavvuf evliyasını red ve tekfir ederler.

 

3. NEO-HARİCİLİK: Hariciler dindar insanlardır. Namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlar. Lakin Ehl-i Sünnet açısından itikatlarında ve zihniyetlerinde büyük ve vahim bozukluklar vardır. Hazret-i Ali Efendimizi sabah namazında Kûfe Camii’nde şehit ettiklerini düşünürsek onlar hakkında fazla bir şey söylemeye lüzum kalmaz. Haricilik aşırılıktır, sertliktir, vurup kırmadır, dediğim dediktir… Selefiler ile Hariciler arasında paralellikler vardır. Nice Harici, Harici olduğunu bilmeden Haricilik yapar.

4. FAZLURRAHMAN’IN TARİHSELLİK MEZHEBİ: Pakistan’dan bin civarında icazetli din âliminin, fakihin, müftünün, şeyhin mahkum edici fetvaları sonunda kaçan, Kur’anın 300 küsur muhkem=kesin hükümlü ayetinin bu devirde geçerli olmadığını iddia eden bu zatın maalesef ilahiyat fakültelerimizde hayli taraftarı bulunmaktadır. Bu mezhebin yayınevleri vardır… Onlar da Şia gibi takiyye ve kitman yaparak Ehl-i Sünnet Müslümanlarını aldatırlar. İsrail, Siyonizm, Vatikan, Evangelistler, kapitalist ve liberal derin güçler, velhasıl Ortodoks=Sünni İslam’ı değiştirmek isteyen bütün mihraklar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Fazlurrahmancılığı desteklemekte ve teşvik etmektedir.

5. BOP’un LIGHT/ILIMLI İSLAMCILIĞI: Bu cereyan oldukça yenidir. Fıkıhsız, şeriatsız, cihatsız, suya sabuna dokunmaz, sulandırılmış bir İslam ister. Bunun arkasında Avrupa Birliği, ABD ve Ortodoks İslam’dan korkan bütün derin güçler bulunmaktadır.

6. MEZHEPSİZLİK CEREYANI: Bu camianın içinde fıkıh mezheplerini put olarak gören aşırılar bile bulunmaktadır. Bunlar Sünni, Şii, Vehhabi, Fazlurrahmancı, Mutezile, Harici, Afganici, Mürcie, kaderi inkar edenler, tesettürü inkar edenler velhasıl yetmiş üç mezhebin Kur’an etrafında birleşmesini isterler. Peygamberin “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri dışında diğerleri cehennemliktir. Kurtulacak olan fırka benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir” sahih hadisini dikkate almazlar.

7. SÜNNET DÜŞMANI REFORMCULAR ve MODERNİSTLER: Bu camia içinde sünneti bütünüyle inkâr edenler olduğu gibi, İslam’ın bu ikinci kaynağını hafife alanlar da vardır. Bu zümre Peygamberimizin (Salât ve selam olsun ona) sahih ve mütevatir hadislerinin AB ve Batı medeniyeti normlarına ve Feminizm ideolojisine göre ayıklanmasına taraftardır. Bunlar hakkında dünyaca maruf ve güvenilir BBC Radyosu çok önemli bir röportaj/makale yayınlamıştır. (BBC, Robert Pigott, TURKEY IN RADİCAL REVİSİON OF ISLAMIC TEXTS.) Duyduğuma göre bu camia altı veya yedi ciltlik bir yeni hadis külliyatı hazırlamış, yayınlamış lakin her isteyene satmıyorlarmış.

8. İSLAM PROTESTANLIĞI FETRETİ: Türkiye’nin dominant unsuru Ehl-i Sünnet Müslümanlarıydı. Maalesef günümüzde ehl-i sünnetin Ümmet birliği parçalanmış, ortaya birbirinden kopuk irili ufaklı sayısız cemaat, fırka, hizip, grup, klik, sekt çıkmıştır. Bunların hepsi kendi başına buyruktur, her hangi konfederasyon veya federasyon çatısı altında yer almış değildirler. Dünyadaki bütün dinlerin, mezheplerin, sektlerin, cemaatlerin, grupların hepsinin başında bir reis veya lider bulunmaktadır ama Türkiye ve dünya Ehl-i Sünnet Müslümanlarının müşterek bir İmamı, Emîri yoktur.

9. AFGANİCİLER MEZHEBİ: Afgani’nin ünlü bir şahsiyet olduğunda hiç şüphe yoktur ama onun Müslümanları selamete ve felaha çıkartacak bir İslam önderi olduğu iddiası son derece tartışmalı bir konudur. Bu zat takiyye ve kitman yaparak Şiiliğini gizlemiş, kendisini Afgan olarak göstermiştir, bu suretle Müslümanları aldatmıştır. Kendisi Farmasondur, ihtilalci ve aktivist bir çığır açmıştır. İslam’ın son gerçek halifesi Sultan Abdülhamid-i Sanî Hazretleri’ni tahtından indirmek için Blunt adlı bir İngiliz casusuyla işbirliği yapmıştır. Türkiye Farmasonları bu zata hayrandır. Nitekim Mimar Sinan adlı Mason Dergisi’nde Afgani hakkında 29 sayfalık sitayişkâr, çok övücü bir makale yayınlamıştır.

10. İSLAM FEMİNİZMİ: Ehl-i sünnet Müslümanlığı ile Feminist ideolojinin bağdaşması ve uyuşması mümkün değildir. Diyanet kadrolarına son yıllarda beş bin kadar kadın eleman alındığı bilinmektedir. Bunların bir kısmı Feministtir. Bundan üç yıl önce bir Ramazan gecesi Feministler Ankara Hacı Bayram Camii’ne yatsı-teravih namazı kılmak için gelen erkekleri sokmamışlar, otobüs ve minibüslerle taşıdıkları kadınları doldurmuşlardır. Diyanet hür ve mukim erkekleri namaza, cemaate, camilere çağıracağına mabetleri kadınlarla doldurmak için yoğun şekilde çalışmaktadır. Ehl-i Sünnet Müslümanlığında kadınlar elbette camilere gelebilirler lakin namazlarını evlerinde kılmaları efdaldir=yeğdir.

11. HAK İBRAHİMÎ DİNLER CEREYANI: İslam’ın Allah katında tek hak, makbul, geçerli din olduğu inancı Kur’anla, Sünnetle ve icma ile sabit zaruri bir hükümdür. Son yıllarda bu hükme aykırı bir cereyan türemiştir. Bunlar bir tek İbrahimî hak din olduğunu inkâr ediyor ve üç İbrahimî hak din bulunduğunu iddia ediyorlar. Onlar ehl-i kitap ile Müslümanlar arasında amentü konusunda birlik bulunduğunu söylüyorlar. Tevhid inancıyla Teslis inancını bağdaştırıyorlar. Resulullah’ı red, inkâr, tekzip eden Yehud ve Nasara ile aramızda peygamberlere inanç konusunda birlik olduğunu söylüyorlar. Onların Kur’anı inkâr etmelerine rağmen, ilahi kitaplar konusunda onlarla aramızda birlik vardır diyorlar.

Osmanlı Devleti ve Hilafeti zamanında Türkiye Ehl-i Sünnetin kalesiydi. Devlet Ehl-i Sünneti destekliyor, ülkeyi ve halkı Ehl-i Sünnet hükümlerine ve prensiplerine göre idare ediyordu.

M. Kemal Paşa, İsmet Paşa zamanlarında bile Diyanet (ağır baskılar altında olmasına rağmen) Sünni bir kurumdu. Son yıllarda Diyanet’in Sünnilik vasfını kaldırıp ona mezhepler üstü bir renk verilmek istenmektedir.

Şiilik, Selefilik ve diğer aykırı cereyanlar konusunda dışarıdan Türkiye’ye maddi yardım gelmekte midir? Bu konuda elimde ispat edici belge yoktur. Lakin insan, bunca propaganda ve faaliyet parasız dönmez demekten kendini alamamaktadır.

Türkiye’de Ehl-i Sünnetin ayakta kalabilmesi için aşağıda sayacağım şartların, teklif ve temennilerin mutlaka hayata geçirilmesi gerekir:

A. Ehl-i Sünnet İslam medreselerinin açılması ve laik devletten bağımsız olarak tedrisat yapması, icazetli ulema, fukaha, müftüler ve hademe-i hayrat yetiştirmesi.

B. Şeriat sınırlarını zorlamamak, dinin zahir hükümlerini hassasiyet ve titizlikle yerine getirmek şartıyla tasavvuf tarikatlerinin, tekkelerin, dergâh ve zaviyelerin yeniden açılması; bunların başına Meclis-i Meşayih’ten tasdikli icazetleri olan kâmil, fadıl, âlim, muhlis, muttaki ziyalı zevatın getirilmesi.

C. Ehl-i Sünnet Müslümanlarının ehliyetli, liyakatli, dirayetli, kiyasetli, icazetli, son derece derin kültürlü, faziletli bir İmam-ı Kebir’e biat ve itaat etmeleri…

Biliyorum İslam’da din ve dünya ayrımı yoktur. İmam-ı Kebir’in aynı zamanda dünya işlerini de idare ve tanzim etmesi gerekir ama bugünkü şartlar altında böyle bir liderin olması çok zordur. Binaenaleyh geçici olarak ruhani bir lider de olabilir.

Bu yazımdaki konuların Ehl-i Sünnet Müslümanları tarafından bilinmesinde büyük yararlar vardır. Ehl-i sünnetin âlim, fadıl, kültürlü, ziyalı şahsiyetleri, muharrirleri, sorumluları bu meseleleri yapıcı bir şekilde müzakere etmelidir.

Şiiler Şiilik için, Selefiler Selefilik için, Feministler Feminizm için, Müslüman Protestanlar Protestanlık için, her cemaat kendi inançları ve emelleri için çalışıyor; Ehl-i Sünnet de Ehl-i Sünnet İslamlığını, ümmet-i Muhammed’i korumak, güçlendirmek, yüceltmek için çalışmalıdır.

Bendeniz Şiilere, Haricilere, BOP’çulara, Üç İbrahimî dincilere niçin bu inançlar ve görüşler için çalışıyorsunuz diye çatmıyorum. Sadece Ehl-i Sünnet ulemasına, fukahasına, meşayihine, Sünni sorumlulara hitap ediyor ve beni affetsinler, serzenişte bulunuyorum.

Ehl-i sünneti müdafaa ederken her türlü şiddet hareketinden, söz ve yazıyla kırıcı ve yıkıcı olmaktan kaçınmalıyız.

Türkiye Sünnileri tek bir İmam-ı Kebir etrafında birleşmedikçe, Ümmeti hayata geçirmedikçe, en yüksek seviyede İslamî eğitim yapan mektepler, medreseler ve üniversiteler kurmadıkça, çok güçlü bir İslam medyası (Cemaat medyası değil!) kurmadıkça, şifahî kültürden yazılı ve medenî kültüre geçmedikçe krizler içinde bocalamaya, düşmanlarından darbe üstüne darbe yemeye, zelil ve esir vaziyette sürünmeye mahkumdur.

04.04.2013

 

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok veciz bir yazı daha. Bırakın kelamı kalemle bile ahlakı güzelleştirebilen adam. Allah hayırlı ömürler versin de umarım kendi gibi pek çok genç yetiştirmiştir..

 

 

 

Niçin Kendimizi Sorgulamıyoruz?

 

Halkın büyük kısmı doğru dürüst dini eğitim alamadı, milyonlarca insanımız en basit ve temel ilmihal bilgilerinden mahrum. Bir kısım halk ve gençlik az buçuk dini bilgiye sahip ama o bilgilerin bir kısmı negatif.

Farmason Cemalettin Afgani taraftarları her Müslüman kendi kafasına göre içtihat yapabilir diye bozuk bir çığır açtılar.

Ehl-i sünnet İslamlığında içtihad makamı din âlimliğinin ve fakihliğinin en yüksek derecesidir. Bırakın önüne gelen Müslümanın içtihad yapmasını, nice büyük âlimler bile yapamaz.

Zamanımızda yine önüne gelen fetva vermeye başladı. Bazı televizyonlarda gülünç, gayrı ciddi din programları yapılıyor, bol keseden, işkembe-i kübradan fetvalar veriliyor.

Bu reformcu, modernist, mezhepsiz ilahiyatçıların fetvaları kesinlikle kabul edilmemelidir.

Prensip itibariyle din konularında, bozuk ilahiyatçılara başvurulmamalı, onlardan fetva istenmemeli, verdikleri fetvalara itibar edilmemelidir.

Fetva verebilmek için icazetli din âlimi ve fakih olmak gerekir.

Bir müftü kendi kafasından fetva veremez. Muteber din, fıkıh, fetva kitaplarına müracaat etmesi gerekir.

Verilen fetvaların altında mutlaka kaynak gösterilmelidir.

Zaruriyat-ı diniyyeye ve mevrid-i nassa aykırı fetvalar geçersizdir.

Dört hak Ehl-i Sünnet fıkıh mezhebinin üzerinde ittifak ettikleri müttefakun aleyh mesele ve hükümlere aykırı fetva verilemez.

Din konusunda işler o kadar sarpa sardı ki, halen yabancı bir ülkede oturan, kendisini peygamber ilan eden bir zatın davetçileri bile Türkiye’de cirit atıyor, konferanslar veriyor ve cahil halkı idlal ediyor.

Maalesef Diyanet bu konuda halkı uyarmıyor.

Bendenize, sen din hocası değilsin, dini konularda niçin bu kadar çok yazı yazıyorsun diyenler var. Muhterem ulema, fukaha, müftüler halkı uyarırlarsa bana iş düşmez. Lakin ortalıkta büyük bir sessizlik, nemelazımcılık var; bilmecburiye yazmak zorunda kalıyorum.

Bazı ilahiyatçılar kaderi inkâr ediyorlar. Kadere iman İslam’ın, imanın zaruri şartlarındandır. Kur’anla, Sünnetle ve icma ile sabittir.

İran’daki Şii devriminden sonra bazı Sünni gençler mu’ta nikahıyla gizlice evlenmeye başladı. Şu anda eski yoğunluk var mıdır bilmiyorum. Mu’ta nikahı dört mezhebe göre haramdır, yasaktır. Bu haram ve yasaklık Kıyamet’e kadar devam edecektir. Mu’ta nikahı yapan gençlerimizi kim uyaracak?

Sünni sorumluların bir kısmı bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Ehl-i Sünnet itikadını ve fıkhını korumak konusunda vazifesini tam yaptığını sanmıyorum.

Umre nafile bir ibadettir. Fıkıh kurallarına, İslam ahlakına, ihlasa uygun bir şekilde yapılırsa elbette sevap kazandıracak iyi bir ameldir. Lakin zamanımızda Umre ibadet olmaktan çıkartılmış, turistik bir seyahat haline dönüştürülmüştür.

Umre yapmak sünnettir, israf haramdır. Umre esnasında israf haramından kaçınmak gerektiğini Müslümanlara kimler, hangi kurumlar anlatacaktır?

Günlük namazları kılmayan fakat senede iki kez lüks Umre seyahati yapan Müslümana “Kardeşim önce namaza başlasan daha iyi olmaz mı?..” uyarısını kim yapacaktır.

Her sene mübarek Ramazan ayında bir yığın lüks, israf, aşırılık, haram eğlenceler ve etkinlikler yapılıyor. Bunlara kim dur diyecektir?

İstanbul’da çalgılı gazinolarda semazenler döndürülüyor. Sema etmek Tarikat-i Seniye-i Mevleviye’nin erkânındandır. Hiç çalgılı gazinoda semazen döndürülür mü? Bu konuda ilgililere kimler nasihat edecektir?

Birtakım cemaatler, tarikatler, dini gruplar banka, anonim şirket, holding gibi çalışıyor ve muazzam miktarda para topluyor. Bu para toplamaların hepsi Şeriata, İslam ahlakına uygun mudur?

Tesettür modası diye bir çığır açtılar ve gerçek tesettürünün canına okudular. Tesettür sektörü büyük bir endüstri haline geldi, yılda milyarlarca dolar dönüyor. Bu tesettür modası Kur’ana, Sünnete, Şeriata uygun mudur? Tek cümleyle şer’î tesettür müdür, şeytanî tesettür mü?

İmam-hatip liselerinde bütün öğrencilerin beş vakit namazı okulun mescidinde, okul imamının ardında topluca tek cemaat olarak kılmaları gerekmez mi? Bunu gerçekleştirmeyenleri kimler uyaracaktır?

İyi niyetli, temiz delikanlı imam-hatip lisesinin son sınıfına gelmiş Allahü Teala’nın ön dört sıfatını bilmiyor… Hepsi için söylemem ama öyle imam-hatip öğrencileri var ki, imam olup dört rekât namaz kıldıracak fıkıh bilgisine ve kıraate sahip değil. Çocuklarımız bu konuda niçin iyi yetiştirilmiyor? Bu soruyu kim soracak?

Maalesef biz Müslümanların büyük kısmı kendimizi ve ümmeti sorgulayamıyoruz.

Yazıyı bitirecektim hatırıma yeni bir soru geldi: Sabah namazlarında camilerimiz niçin boştur?.. Dindar denilen veya sanılan gençlerimiz sabah namazlarında niçin camilere gelmiyor?.. Sağa sola bakınmayalım, aynalara bakalım, o mübarek vakitlerde biz niçin camilerde değiliz?

 

“İkinci yazı”

Hüsn-i Hâtime

Aziz kardeşim… Size çok önemli bir konu hakkında yazıyorum… Sadece sizi ilgilendirmiyor, hepimizle alakalı… Bu konu bizim için bir ölüm kalım meselesidir…

Aman kardeşim, aklınız fikriniz hüsn-i hâtime olsun… Kaba Türkçe ile imanla, imanlı olarak ölmek meselesi… Ömürleri ölümlerine imanla bitişmeyenler korkunç bir felaket ve zarara uğramış olur.

Cenab-ı Hakkın canımızı imanlı olduğumuz halde alması büyük bir saadettir, büyük kurtuluştur.

Bunun için neler yapabiliriz? Müsaadenizle sayayım:

1. Hüsn-i hatime meselesini hep düşünmek… Bunun korkusu ve dehşeti içinde olmak…

2. Allahtan hüsn-i hatime ile canımızı almasını istemek, dua etmek…

3. Hüsn-i hatime ile ölebilmek için itikadımızı tashih etmek…

4. Beş vakit namazı dosdoğru kılmaya çalışmak…

5. Cemaat ehli olmak… Târik-i cemaat olmamak… Cemaat içindeki salihlerin dualarından yararlanmak…

6. İhlasın ne olduğunu bilmek, ihlaslı olmaya çalışmak… İhlasın Allahın sırlarından bir sır olduğunu ve onu sevdiği kullarına nasip ve ihsan ettiğini bilmek.

7. Elinden geldiği kadar Allah rızası için sadaka vermek. Zekatı alenen verebilirsin ama nafile sadakaları, hayır hasenatı gizlice vermelisin. Öyle ki, sağ elinin verdiğini sol elin bilmesin…

8. Günahlarına, kusurlarına, noksanlarına, ayıplarına çok üzülmek, tevbekâr bir kul olmak…

9. Gururdan, kibirden, gösterişten, israftan, her türlü azgınlıktan kaçınmak…

10. Haram ve şüpheli kazançlar elde etmemek. Bunlardan ateşten kaçar gibi kaçmak.

11. Parayı ve dünyayı sevmemek. Bu iki şey insanı mânen mahv eder.

12. Mü’minleri Allah rızası için sevmek.

13. Allah rızası için afv etmek, asla kin tutmamak ve intikam almamak. İlle intikam alacaksa ahsenü’l-intikam şeklinde almak.

14. Kötülükleri iyilikle uzaklaştırmak.

15. Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Kur’ana, Sünnete, Şeriata ve İslam ahlakına hizmet etmek.

16. İnsanların günahlarına, ayıplarına, noksanlarına karşı karanlık gece gibi olmak; gıybet ve tecessüs etmemek.

17. Nefs-i emmaresini çok kötülemek… Emmare derekesinden levvame derecesine yükselmek için cehd ü gayret göstermek.

18. Ümmet’in bir üyesi ve ferdi olduğu şuuruna sahip olmak; cemaat, tarikat, hizip, fırka, sekt, grup, klik, parça holiganlığı, militanlığı ve fanatizmi yapmamak.

19. Kanaatkâr olmak.

20. Paylaşma ve dağıtma ahlakına sahip olmak.

21. Emr bi’l-maruf ve nehy ‘ani’l-münker yapmak. Güç sahibi ise fiilen, ilim ve irfan sahibi ise lisanen, avamdan biri ise kalben…

Aman kardeşim, sakın ömrünün sayılı dakikalarını; boş dünya dedikoduları, siyaset entrikaları, şeytanî magazin haberleri, parça holiganlığı ile harcama, ziyan etme. Önemli, en önemli meseleleri düşün. Hüsn-i hatime ile ölmek senin, benim, hepimizin en önemli melesidir.

Aklını, fikrini, gönlünü dünyaya ve onun maddî kazançlarına verme sakın.

Allahı düşün, Resulullahı düşün, dini düşün, kendi selametini ve kardeşlerinin necatını düşün hep.

Hüsn-i hatimeyle ölmek için dua et. Dualarına sahih itikad, namaz, cemaat, zekat, sadaka, hayr u hasenat, büyük ve küçük cihad, iyi ahlak, mürüvvet ve fütüvvet, ilim irfan karıştır bol bol.

Kuru dua yetmez. Onlara bol bol göz yaşı ilave et.

Nefsine levm et. Nefsini tezkiye edip gururlanırsan sonun çok kötü olabilir.

Sana bir kural öğreteceğim. Gururdan ve nefs azgınlığından kurtulmak istiyorsan kendini mü’minlerin derece itibarıyla en sonuncusu, en hakiri bil.

Ölmeden önce ölmeye, hiç olmaya çalış…

Allahın sevdiklerini, Allah dostlarını, evliyaullahı sev.

Kefereyi fecereyi deccalları kezzabları Firavunları Ebu Cehilleri sevme…

Yoldan git… Yoldan çıkma… İrtibatlı ol… Birilerinin eline eteğine yapış…

Hüsn-i hatime… Hüsn-i hatime…

06.04.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vasıflı Müslüman Subay Yetiştirmek

 

CİHAD fi sebilillahı terk eden Müslüman bir kavim veya toplum iflah olmaz. Allah rızası için cihad eden aziz olur, cihadı terk eden zelil ve rezil olur.

1300 tarihinde Anadolu’daki en küçük İslamî birim Osmanlıbeyliği idi. Söğüt ve Domaniç ile iki küçük beldeden ve birkaç köyden ibaretti. Allah bu küçük beylikten bir cihan devleti çıkardı. Çünkü onlar Allah rızasıiçin, i’la-ı kelimetullah yaparak ya şahid ya gazi olmak için cihad ediyorlardı.

Gücü yeten her Müslüman İslamın bir askeridir.

Müslüman aileler vasıflı oğullarının bir kısmını askerî mekteplerde mutlaka subay yetiştirmelidir.

Subay yetiştirilecek gençler akıllı, zeki, yüksek ahlaklı,yüksek karakterli, fedakar, feragatli, idealist, mürüvvetli, kabiliyetli, istidatlı olmalıdır.

Subay yetiştirilecek gençlere, resmî eğitimin yanında paralel ve alternatif bir eğitim verilmelidir. Onlar en az üç yabancı dili konuşacak, yazacak, kültür kitabı okuyacak derecede bilmelidir. Edebî-yazılıTürkçeyi Türkologlardan daha iyi bilmelidir.

Müslümanlar subaylar Türkiyenin millî kültürüne, millî kimliğine, millî değerlerine, millî sanatlarına sımsıkı bağlı olmalı ve onlarıkorumalıdır.

Yakın tarihte Türkiyenin Sünnî Müslümanları bu konuyu ihmal ettiler ve cezalarını çok ağır ve çok acı şekilde çektiler.

Benim çocuğum niçin bir mahrumiyet mesleği olan subaylığıyapsın? O çok para getiren, çok prestijli, çok parlak meslekler olan doktorluğa ve mühendisliğe yönelecek ve dünyasını mamur edecektir… Ne kadar yanlış bir düşünce!

Suriyede Sünnîler çoğunlukta idiler ama oğullarının yeterli kısmını subay yapmadıkları için şimdi perişan vaziyetteler.

Müslüman subaylar resmî ideolojilere, vesayet rejimlerine, egemen azınlık iktidarlarına tabi olmazlar, devletin ve halkın hizmetindedirler.

Müslüman subaylar ahlaka aykırı eğlenceler yapmazlar.

Müslüman subaylar vazifelerini kusursuz şekilde yerine getirirler.

Müslüman subaylar kendilerine emanet edilen halk çocuklarının kurdu değil, meleği olur, onları iyi insanlar, iyi vatandaşlar olarak yetiştirir.

Vasıflı Müslüman subaylardan oluşan bir ordu genç nesilleri öyle terbiye eder ki, onlar terhis olduktan sonra ülkeyi mânen ve maddeten kalkındırır.

Müslüman subaylar o kadar âdil, mürüvvetli ve iyi ahlaklıdır ki, gayr-i müslimlerin çocukları bile terhis olduktan sonra subaylarına mektuplar yazarak dostluklarını devam ettirler ve herkese “O Müslümandı ama bana kendi dindaşımdan daha fazla ilgili ve şefkat göstermişti” derler.

Subaylıkta para yok, ben yavrumu niçin subay yetiştirecekmişim diyenler haindir, gafildir.

Müslüman subay asla İslamcılık yapmaz… Asla cemaatçilik, tarikatçılık, grupçuluk yapmaz. Asla fitne ve fesat çıkartmaz.

İyi, güçlü ve vasıflı bir Müslüman subayın meziyet ve faziletlerini karşıtları bile kabul eder ve onun hakkında “Biraz tutucudur ama biz onun gibi doğru, vazifeşinas, âdil, yüksek ahlak ve karakterli kimse görmedik derler.

(İkinci yazı)

Bilenler Bilmeyenleri Uyarmalı ve Aydınlatmalı

DÜNYANIN faydasız, boş, fani, gelip geçici, oyalayıcıfaaliyetlerinin, koşuşturmalarının, patırtı gürültülerinin iki rekât namaz kadar değeri yoktur.

Dünya bir oyalanma yeridir… Dünya gerçekten bir aldanma mekânıdır… Ömür gelir, geçer gider… Hayat nedir ki? Doğduğun tarihle öldüğün tarih arasındaki zamandır. Zamanını boşuna harcayanlar, zamanlarını öldürenler ne korkunç bir zarar ziyan içindedirler.

Gençlik geçicidir… Sağlık geçicidir… Mallar, servetler, paralar hep geçicidir... On sene önce Yunanistan ve Kıbrıs’ta refah vardı,sonra iktisadi ve mali kriz geldi, halkın büyük kısmı perişan oldu, çöplüklerden ekmek toplayanlar bile varmış… İşte dünya böyledir.

Gafil, günahkâr, müsrif insan bugün ekmeği çöpe atar sonra zaman gelir çöplükten ekmek toplar.

İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.

Dinsiz ve inançsız birinin gafil olması tabiî ve normal karşılanabilir ama gaflet Müslümana hiç yakışmaz.

İnsan hem dünyevî çalışmalarını ve faaliyetlerini yürütmeli, hem de büyük ve uzun vadeli düşünmeli.

İnsan, İslam’a göre niçin yaratılmıştır? Kur’an bu konuda açık ve kesin bilgi veriyor. İnsanlar, yaratıcıları olan Allah’a ibadet için var edilmişlerdir. İbadet ne demektir:

1. Doğru şekilde inanmak…

2. Kur’anda ve sünnette bildirilmiş olan kulluk vazifelerini yerine getirmek… Günde beş kez namaz kılmak… Oruç tutmak… Zekât vermek…Emirlerini yerine getirmek… Yasaklardan uzak durmak… Güzel ve yüksek ahlak ve karakter sahibi olmak…

3. İslam’ın beş temel şartı vardır ama bunlardan başkaşartlar da vardır: Nefsiyle büyük cihad, şartlarına ve hükümlerine uygun olmakşartıyla cihad fisebilillah yapmak… Mü’minlerin oluşturduğu ümmet birliğinin içinde olmak… Resulullah’ın (Salat ve selam olsun ona), yaşadığı zamandaki vekiline biat ve itaat etmek… Maruf ile emretmek, münkerden nehy etmek…

Dünya bir imtihan yeridir, dünyaya gelen herkes sınav vermektedir; binaenaleyh din ayrı dünya ayrıdır, din sadece bir vicdan meselesidir ve dünyaya karışamaz demek büyük bir sapıklıktır. Gayrimüslimlere dinde zorlama yoktur ama mü’minlere İslam’ı yaşamaları, hayata uygulamaları,hükümlerini tatbik etmeleri için nefret ve ikrah ettirmeden, baskı ve cebr yapılabilir.

Peygamber Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) bildirdiği gibi din nasihatten=öğütten ibarettir.

Bilen, âlim, ârif, vazifeli, sorumlu Müslümanların bilmeyenlere dini öğretmeleri, dinî konularda nasihat etmeleri vazifeleridir. Bu hususta kimsenin, tercih hakkı yoktur. Biliyorsan, bildireceksin.

İnsanları irşad, aydınlatma, ıslah, davet, doğru yola çağırma vazifesi icazetli ulemaya ve fukahaya, icazetli meşayih ve mürşidlere aittir.

İrşad, davet, tebliğ, tenvir=aydınlatma vazifeleri para kazanmak, zengin olmak, köşeyi dönmek, voliyi vurmak niyetiyle yapılamaz; sadece Allah’ın rızasını kazanmak, Resulullah’ın şefaatine nail olmak için yapılır. Bu hizmetleri ticarete, bezirgânlığa, nefsaniyete alet edenler fasıktır, münafıktır.

“İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar” buyrulmuştur. Cenab-ı Hakk cümlemizi ayakta uyuyanlar zümresi içinde bulunmaktan muhafaza buyursun.


Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...