Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Metafor

K.karabekir Paşa, Atatürk'e Saygı Duyuyormuş!

Recommended Posts

Geçen hafta, bir TV programında, Kazım Karabekir Paşa’nın küçük kızı Timsal Hanımefendiyi dinledim.

Bir soruya çok açık, çok kesin bir tavırla cevap verdi:

-“Babam, Atatürk’e saygı duyardı!” dedi. Doğrusu çok şaşırdım. Bugünkü genç neslin, acaba yüzde kaçı Karabekir Paşa’yı biliyor? Bilmeyenlere, kendi inancımı açıklamak istiyorum: Milli Mücadelemizin bir numaralı kahramanı, kayıtsız-şartsız lideri, elbette Mustafa Kemal Paşa’dır. Kimse bunu inkâr edemez.

Ben, Atatürk’ün NUTUK isimli eserini dikkatle okudum. Ayrıca Atatürk üzerine yazılan kitaplardan seksen yedisini elime aldım. Tabii, Kazım Karabekir Paşa’nın İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli çok önemli eserini de inceledim. Dün olduğu gibi bugün de, samimiyetle inanıyorum ki, Milli Mücadelemizin iki numaralı kahramanı Kazım Karabekir Paşa’dır.

Atatürk’ü, Şişli’de oturduğu evde ziyaret ederek, ona Milli Mücadelenin Doğu Anadolu’dan başlatılması gerektiğini anlatan ve M. Kemal Paşa’yı Anadolu’ya davet eden Karabekir Paşa’dır.

Ve İngilizlerin büyük baskısıyla, İstanbul Hükümetinin emirlerine itiraz eden, yani Erzurum’da M. Kemal Paşa’yı tutuklamayan, aksine “15. Kolordumla Emrinizdeyim Paşam!” diyerek ona kol-kanat geren Karabekir Paşa’dır. Kazım Karabekir Paşa, Erzurum’da, Mustafa Kemal Paşa’ya tam destek vermeseydi, Milli Mücadelemiz büyük çıkmazlara saplanabilirdi. Fakat Atatürk, Büyük NUTUK’ta, Karabekir Paşa’nın bu desteğinden bahsetmiyor. Niçin?

Cumhuriyetimiz 1923 yılında kuruldu. Padişahlık rejiminden ayrılmamıza rağmen, bir tek siyasi partimiz vardı. Olur mu? Karabekir Paşa, 1924 yılında, Milli Mücadelemizin diğer kahramanlarıyla birlikte yeni bir parti kurdu: TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI. Bu partinin kurucuları arasında: Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez gibi Milli Mücadele tarihimizin yüz akı kahramanları da var. Terakkiperver Fırka 1925 yılında kapatıldı. Niçin?

Birtakım kimseler, 1925 yılında, İzmir’de, Atatürk’e bir suikast hazırladılar. Tevkifler oldu. İçeri alınanlar arasında, Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından: Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy... gibi paşalarımız da vardı. Bunlar, hiçbir suç işlemedikleri halde tevkif edildiler. Aylarca tutuklu kaldılar. İdam talebiyle yargılandılar. Az kalsın, siyasi sebepler yüzünden idam edileceklerdi. 1926 yılında serbest bırakıldılar. Ama Kazım Karabekir Paşa, 1938 yılına kadar yani tam 12 yıl evinde gözaltı hapsinde yaşadı. Kapısından 2-3 sivil polis hiç eksik olmadı. Bu süre içinde Karabekir Paşa, çok büyük sıkıntılarla yaşadı. Üç kızının ve eşinin geçiminde çok zorlandı. Eşinin mücevherlerini satmak zorunda kaldı.

Sonra, tamamen belgelere dayanarak İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli önemli eserini yazdı. Bir gece yarısı evini bastılar. İSTİKLÂL HARBİMİZ isimli kitabının hepsine el koydular. Götürüp onları hamamların külhânlarında yaktılar. Ayrıca, Karabekir Paşa’nın elindeki bütün resmî belgeleri çuvallara doldurarak alıp gittiler. Paşa, ancak Atatürk’ün ölümünden sonra yeniden siyasete atılarak İstanbul Milletvekili seçildi ve TBMM Başkanı oldu. Sizi bilmem fakat bana, bütün bu baskılara rağmen, Karabekir Paşa’nın, Atatürk’e saygılı olması imkânsız gibi geliyor.

 

Türkiye Gazetesi - 19 Eylül 2010 Pazar

http://www.turkiyegazetesi.com/makaledetay.aspx?ID=461934

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hakikati söylemek bu kadar zor olabilir mi? Açıkça demiyor ki Allah için nefret ediyordu. Terbiyesizlik etmiş olmayayım ama Y. B. Bakiler'e Kafkasya konusundaki tutumundan dolayı başka gözle bakmaya başladım.Tam münevver çapında görmediğim bir şahsiyet.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak, Karabekir, Cebesoy Paşalar

 

Geçen hafta, Kazım Karabekir Paşa üzerine yazdıklarım, hem Türkiye içinden, hem de Türkiye dışından ses getirdi. Hiç şaşırmadım. Yazımın mutlaka bir münakaşa konusu olacağını biliyordum. İnanıyorum ki bu kabil münakaşalar daha elli yıl devam edecektir. Çünkü biz, çok yanlış bir devlet siyasetiyle, kahramanlarımızı bire indirmiş bir milletiz. Halbuki milletler kahramanlarıyla yaşarlar. Topluluklara şekil ve ruh veren, onların kahramanlarıdır. Bizim her alanda, ne kadar çok kahramanımız olursa, başımız o nisbette dik olur; toprağa o nisbette sağlam basarız. Halbuki biz, anlatılmaz bir cahalet veya korku veya gaflet ve ihanet yüzünden, milletimizi bir tek kahraman etrafında toplamaya çalışıyoruz. Mesela: Cumhuriyet devrindeki ordumuzun iki mareşali vardır. Mareşal Mustafa Kemal ve Mareşal Fevzi Çakmak. Birinci mareşalimiz için 1938 yılından 2010 yılına kadar bütün Türkiyede belki bin defa anma merasimleri düzenlendi. İkinci mareşalimiz için, aynı yıllar arasında sadece iki program yapıldı. Birincisini 1976 yılında Ankara televizyonunda ben hazırladım ve sundum. Adeta küçük bir kıyamet koptu. 1976 yılında TRT Genel Müdürü Şaban Karataş şahidimdir. Zamanın paşaları arasından bile o programa ateş püskürenler oldu. Niçin Mareşal programı hazırlıyorsunuz? Atatürkü unutturmaya mı çalışıyorsunuz? diyenler, ölümünden 26 yıl sonra bir büyük Genelkurmay Başkanımızın, bir güzel mareşalimizin anılmasına tahammül edememişlerdi. Mareşalle ilgili ikinci program 2010 yılında Genelkurmay Başkanlığında yapıldı. Böyle mi olmalıydı? Böyle mi olmalıdır?

Birinci mareşalimizin BÜYÜK NUTUK isimli bir önemli eseri var. BÜYÜK NUTUK devlet yayınları arasında belki kırk defa basıldı. Basılmasın mı? Elbette basılsın. İsterim ki Büyük Nutuku okumayan kalmasın. Ama dikkat buyurun bu aziz devlet, Fevzi Çakmak Paşanın da, Milli Mücadelemizin diğer kumandanlarının da bir kitabını değil, bir tek sahifesini bile bastırmadı. Neden? Niçin? Olur mu? O paşalarımız Bulgar ordusunun mu, Yunan ordusunun mu paşalarıdırlar?

Bu anlatılmaz kayıtsızlığın, gafletin bir tek istisnası var. Ben 1977 yılında, Kültür Bakanlığında Müsteşar Yardımcısı idim. Atatürkün doğumunun 100. yıl çalışmaları Kültür Bakanlığına verilmişti. Bakanlık da 100. yıl çalışmalarının başına beni getirmişti. Bütçemiz 120 milyon lira idi. 1977 yılında, Ankarada bir milyon liraya bir kaloriferli daire almak mümkündü. Bu bütçe Atatürk tüccarlarının gözlerini kamaştırdı. Atatürkün resmini, büstünü, heykelini yapan, Bakanlığı adeta ablukaya aldı. Ben onlara, devletin bir tek kuruşunu bile kaptırmadım. Ve milyonların önünde iddia ediyorum. O yüzüncü yıl çalışmalarında en ciddi, en doğru, en kalıcı programı ben yürüttüm!? Yani ben Atatürkü ve Milli Mücadelemizi anlatan 100 eserin basılmasını, bütün Milli Mücadele komutanlarımızın eserlerinin, devlet yayınları arasına alınmasını, şiirde, hikayede, romanda, ilmi araştırmada, tiyatroda, senaryoda, resimde, müzikte, heykelde olmak üzere 9 dalda yarışma açılmasını ve Türkiye çapında bir ağaçlandırma faaliyetine başlanmasını bakanlık oluruna bağladım.

Planladığım 100 eserden kırkının tashihlerini kendim yaparak bastırdım. Dokuz dalda açılan yarışmayı neticelendirdim. Beş milyon ağacın dikilmesini sağladım ve Cumhuriyet tarihimizde ilk defa, ama ilk defa Ali Fuat Cebesoy paşanın MOSKOVA HATIRALARI isimli eserini, Bakanlık yayınları arasında bastırdım. Onun MİLLİ MÜCADELE HATIRALARInı baskıya verdim. Tamamlanmasına beş forma kala, 12 Eylül darbesi oldu. Askeri idare derhal beni vazifemden aldı ve Ali Fuat paşanın da, Karabekir paşanın da eserlerinin basılmasını durdurdu. Yanlış yapıldı. Yanlış, yanlış, yanlış yapıldı. Yarın bu konuda yine yazacağım.

Kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bilimeyiz, biz bilemeyiz bu işleri... Abdurrahim Karakoç'un bir şiirinde yazdığı gibi 'böyükler bilir' efendim...

 

Tamam, biz bilemeyiz ama, bilenler de konuşmaz... Refet paşaya hatıralarını yazmasını öneren Necip Fazıl'dır, paşa buna yanaşmadı ve bildikleri onunla birlikte mezara girdi... Ah, ah... Necip Fazıl kıvrandı, kıvrandı, kıvrandı ama işte...

 

Kurtuluş savaşı mı İstiklal savaşı mı diyelim mücadelenin adına? Hem bu savaşta Karabekir Paşanın katkısı nedir, bilenimiz var mı? Kurulan düzenli orduya kimin komutasındaki askerler girdi acep? Karabekir paşanın olmasın... Etrafımda konuştuğum büyüklerim der ki, Karabekir ve Çakmak paşalar savaştı, mücadele etti ama... neyse buradan sonrakini siz anlarsınız artık...

 

Mesela Sakarya savaşında Karabekir'in nasıl bir katkısı oldu? Bu savaşta bir ara Atatürk'ün attan düşerek yaralandığını biliyoruz... Hani başkentin Kayseri'ye taşınmasının konuşulduğu günler...

 

Bu arada Karabekir'in yazdığı kitabı boşuna aramayın... Kitabı bulursunuz ama sansürlü halini... Kitabın kendisi yok piyasada...

 

İnanın İstiklal savaşını bilmiyoruz, bilmediğimizi de bilmiyoruz, her şeyi de bildiğimizi sanıyoruz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

 Yavuz Bülent Bakiler çok güzel noktalara temas etmiş. Bende kızının böyle demesine şaşırdım doğrusu. Nasıl saygı duyabilir ki?? Herşeyi bir kenara bırakalım Karabekir Paşa'nın Erzurum'da Atatürk'e emrinizdeyim paşam dediği kolordu binasını gördükçe hala aklıma gelir acaba demese ne olurdu diye??

 

Şimdi Karabekir Paşa'ya yapılanlar reva mı? Ayrıca O'nun saygı duyması gibi saçma birşey düşünülebilir mi?? Hiç zannetmiyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazmıyayım yazmıyayım diyorum da dayanamadım.

 

Şimdi Yavuz Bülent Bakiler denen yazar, kaleme aldığı ilk mesajdaki yazısıyla kendisinin yazar mı olduğunu kanıtlamış yoksa çok ince düşünebilen bir tarih bilgini olduğunu mu ima etmiş ya da araştırmacı olduğunu mu dillendirmiş? Kendisinin ilk defa bir yazısını okudum, inşallah bu yazısı sadece bir kazadan ibarettir. Yoksa çok yazık!

 

E be efendi, Kazım Karabekir Paşa, Atatürk'ü sevse ya da sevmese ya da saygı duymasa ve bunu kızı dillendirse ne değişecek? Boş laf bunlar. Yazmış, yazmış ama boş yazmış. Yeter artık Atatürk'ü şu çok severdi, bu sevmezdi, şu şunu düşünürdü demeyi bıraksın bu yazarlar.

 

Atatürk'ün yaptıklarına bakın, söylediklerine bakın. Kazım Karabekir Paşa'nın saygısına bakmayın ey entel dantel sürüsü!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yavuz Bülent Bakiler Türk Cumhuriyet tarihinin gayet mümtaz ve nadide şahsiyetleri arasında bulunup, kendisi inandığı davasında son derece istikrarlı hareket eden ve tüm gayesinin İslam merkezindeki milliyetçi bir Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleriyle daha güçlü beraberliklere imza atmak olduğunu görürüz. Çok yönlü bir şahsiyet ve aynı zamanda gördüğüm bildiğim en iyi hatip... Yaşı kemal seviyesinde... İlgili konuya dair bildirdikleri ise hiç şaşırtıcı olmayan ve tahminen beklenen bir yazıdır. O programı da dinlemiştim. Kazım paşanın kızı açısından dinlenirse haklı olduğuna kanaat getiririz. Fakat Yavuz Bülent Bakiler'in de dediklerinin doğruluğuna dair bir itirazımız yoktur. O halde iki kutup arasında ve iki kutbunda doğru perspektiflerini gayet nazik şekilde incelemek ve hüküm vermek icap ederse bu noktadan sonra yargıyı koymak gerekir... İki paşayı ne kavga ettirmek ne de can ciğer göstermek gereklidir...

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...