Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
onüç

"karar Aldık, Buna Son Vereceğiz"

Recommended Posts

Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatını anlattığı ileri sürülen ve yayımlandığı gün tepkilere sebep olan "Muhteşem Yüzyıl" dizisine en sert eleştiri Osmanlı hanedanı üyelerinden geldi.

 

 

Osmanlılar adına konuşan 2. Abdülhamid'in soyundan gelen Şehzade Kayıhan Osmanoğlu, diziden duydukları rahatsızlığı dile getirdi. Diyalogların baştan aşağı yanlışlarla dolu olduğunu ve en çok da harem sahnelerinden rahatsızlık duyduklarını söyleyen Osmanoğlu "Ailecek karar aldık, kendi tarihimizi kendimiz çekip yanlışlıklara son vereceğiz. Ecdad torunları olarak bunu Türkiye'ye anlatacağız ve gerçek Osmanlı tarihi ortaya çıkacak." diyor.

 

Bir radyo programına konuk olan Kayıhan Osmanoğlu, Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili açıklamalarda bulundu. "Muhteşem Yüzyıl'ı izledik. Ancak diziye ve anlatılanlara pek hoş gözle bakamadık." diyen Osmanoğlu, yapımcıların Osmanlı ile ilgili kendilerine danışmamalarını eleştiriyor. Şehzade, "Diziyi çekenler herkese danıştıklarını iddia ediyorlar ama anlaşılan, bir tek bizim ailemize danışmamışlar. Artık bu durumdan sıkılmaya başladık. Her önüne gelen, üstelik bizlere danışmadan ya dizi ya belgesel ya da film çekiyor." diye konuşuyor.

 

 

ZAMAN

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Skandal dizi ile aynı gün ve saatte!

 

Büyük Birlik Partisi, Şhow TV'de yayınlanan ve tüm tepkilere rağmen skandal sahnelerle yayınını sürdüren 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi ile aynı gün ve saatte "MUHTEŞEM SULTAN SÜLEYMAN'IN HÜRREM SULTAN'A OLAN AŞKINI BİR DE BİZDEN DİNLEYİN" konulu bir konferans düzenliyor.

 

33235754238.jpg

 

 

 

Büyük Birlik Partisi İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan, konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı:

 

Evet, Padişah Kanuni Sultan Süleyman'da netice de bir insandı.

 

Elbette onun da insani zaafları olabilirdi.

 

Hiçbir insan hatadan münezzeh olmadığı için, onun da hataları ve eleştirilecek yönleri olabilir.

Fakat şöyle bir hafızanızı yoklayın bakalım, tarihte kaç devlet adamı muhteşem sıfatı ile adlandırılmıştır. Üstelik bu sıfatı ona biz değil yabancılar vermiştir.

 

Tarihte, yönetme yetkisini mutlak olarak elinde bulunduran, astığı astık kestiği kestik olan, kaç hükümdara Kanuni, yani kanun adamı sıfatı yakıştırılmıştır. Dünya hukuk literatürünün temel taşlarından biri olma unvanı verilmiştir.

 

Tarihte kaç hükümdar, canından çok sevdiklerini, millete kurban etme kemalini gösterebilmiştir.

Devletinin sınırlarını neredeyse her gün 500 km2 genişletip, fethettiği topraklar üzerindeki her ırktan, dinden, mezhepten ve meşrepten milletleri huzur ve refah içinde yaşatmasını bilmiştir.

 

Bu satırlara sığmayacak kadar “muhteşem” işler başaran bir padişahın, cehalet ve iftira ile örülmüş, sapıklıkla süslenmiş bir senaryo ile aşağılanmaya çalışılması güneşin balçıkla sıvanması gibi bir şeydir.

 

Buna rağmen, başkalarının kartondan kahramanlar meydana getirerek, milli gururlarını yükseltmeye çalışırken, bizim gerçek kahramanlarımızın bazı hastalıklı zihniyetler tarafından paçavraya çevrilmesi çok rahatsızlık vermiştir.

 

Bizler bu filmi yapanları para kazanma hırslarına yenilmiş, para karşılığında her şeylerini feda edecek kadar alçalmış olduklarını dahi düşünmüyoruz. Yani sırf para kazanmak için ecdada sövecek kadar masum olduklarını düşünmüyoruz. Bunu beslendikleri irinden ve necasetten teşekkül hayat alanlarının doğal bir sonucu olarak görüyoruz.

 

Biliyoruz, yapmış olduğumuz program onların ki kadar geniş kitlelere ulaşamayacak. Onların ki kadar etkili bir algı da bırakmayacak. Fakat “muhteşem” ecdadın biçare torunları olarak safımızı belli edip bir konferansla Kanuni Sultan Süleyman'ı hem yad etmek, hem de onu uzmanından öğrenmek için bir program tertip etmiş bulunmaktayız.

 

Muhteşem Sultan Süleyman'ın gerçek aşkının ne olduğunu anlatabilmek adına da programımızın adını “Muhteşem Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultana olan aşkını bir de bizden dinleyin” koyduk.

 

Prof. Dr. Mehmet Çelik Bey'in sunacağı ve halka açık olacak konferansımıza, başta bu dizinin yapılmasında kullanılan bütün ekip olmak üzere, özellikle dizinin tarih danışmanı Erhan Afyoncu'yu davet ediyoruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İşte Kanuni ve Hürrem gerçeği

 

Hükümdarlığının onbir yılını at üstünde geçiren, sarayda değil, seferde gözlerini hayata yuman cihan padişahının bir Hanım Sultan'la ilişkilerini öne çıkarmanın ızdırabını duymamak mümkün değil.

resim205942_2.jpg

 

 

Ama neylersin ki ülkemizde bunlar cereyan ediyor. Can Alpgüvenç de Kaynak Yayınları'ndan neşredilen "Hürrem ve Mihrimah" Hanım Sultanlara dair eseriyle aynı konuya temas etmiş. Tarih adına eli öpülecek atalarımıza yapılan iftiraları göğüslemeye idraki ve vicdanı onu zorlamış.

 

Azıcık tarih nosyonu oluşan, ilk bakışta geçmişimizin tepetaklak edilmeye çalışıldığını kavrar. Devellioğlu'nun lugatinde cariyenin karşılığında şu açıklama yer almaktadır: "Para ile satın alınan halayık, hizmetçi kız. Harpte esir düşmüş veya odalık olarak alınmış kız." İslam Ansiklopedisi'nde ise cariye şöyle izah edilmektedir: "Kadın köle anlamında bir fıkıh terimi."

 

Fakat Kanuni Budin'de iken, ona yazdığı mektupta Hürrem Sultan'ın "Cariyeniz" diye imza attığını Alpgüvenç'in eserinde okuyoruz. Demek ki lugatin ve ansiklopedinin verdiği anlamlar "cariye"yi yeterince ifade etmiyor; çünkü Hürrem Sultan bu mektubu yazdığında Kanuni'nin eşidir. İyi bir tarihçi, kelimelerin canlı organizmalar gibi olduğunu, zaman zaman farklı anlamlar kazandığını bilmelidir.

 

Alpgüvenç, Prof. Sıtkı Baykal'ın "Tarih Boyunca Türk Polonya İlişkileri" başlıklı konferansından şu cümleleri alıntılamış: "Kanuni döneminin ikinci yarısında Leh elçilerinin hemen her yıl İstanbul'a geldikleri görülmektedir. Kanuni'nin Polonya'ya karşı izlediği politikada Hürrem Sultan'ın payı olduğu şüphesizdir." Bu cümlelerin bir bilim adamının ağzından çıkması şaşırtıcıdır. O dönemlerde hızla nüfusları artan Germenler ve Ruslar, kablarına sığmaz bir durum alıyorlardı. Hatta Yavuz Selim'in Kırım Hanı'na "Rusların üzerine seferi eksik etmeyin; zira çok ürüyorlar" dediği rivayet edilmektedir. Rusya ve Almanya tarafından ezilen Polonya'ya sahip çıkmakla Osmanlı, Batı'da sağlam bir dost edinmek istemektedir. Polonya bölüşülüp ortadan kaldırıldıktan sonra bile, Osmanlı bunu yüzyıllarca tanımamış, bayram selamlıklarında Polonya elçisinin nerede olduğu sorulmuş, yine aynı şekilde "Yolda" cevabı verilmişti. Böyle önemli bir olayı padişahın eşiyle izah etmenin ilmilikle ne derece bağdaşacağı açıktır.

 

Ayrıca Hürrem Sultan'ın soyu kesin olarak bilinmemektedir. Tarihçilerimizin kimisi Leh, yani Polonyalı, kimisi Rus, kimisi Ukraynalı olduğunu yazar; elbette ki Türk olmadığı kesindir. Bu konuda aydınlarımızı, tarihçilerimizi anlamak mümkün değildir. Türk'e vurgu yapanı ırkçılıkla suçlarlar; ırkçılığın ilkellik olduğunu dillerinden düşürmezler. Ama Osmanlı söz konusu olunca, eşlerinin milliyetlerini öne çıkarırlar. Bu cahiller şunu bilmiyorlar ki Osmanlı hanedanının tanınmış bir Türk ailesinin kızıyla evlenmeleri mümkün değildi; devlet sırlarının korunması, saray çevresinde mütegallibe bir zümrenin doğmaması için bunu elzem görüyorlardı. Uzun bir dönem haremde eğitilenlerle evlenmek zorunda kaldılar; Hürrem de bunlardan biriydi. İslami ölçüye sahip olan Osmanlı insanı kaderinden dolayı değil, tercihlerinden dolayı değerlendirirdi. Kimsenin milliyetini seçmekte hür olmadığının Can Alpgüvenç de altını çiziyor.

 

Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa'nın saltanatı ele geçirmek amacıyla faaliyette bulunduğunun belgelerini önüne koyduğu halde Kanuni inanmak istememiştir. Her ihtimale karşı oğluna "Deden babasını tahttan indirdi; sen de beni indirirsen, bu yol haline gelir. Bunca insanın canı, kanı, teri pahasına günışığına çıkan Devlet-i Aliye'ye yazık olur." şeklinde nasihat ettiği de bilinmektedir. Ne çare ki Mustafa, kafasına koyduğundan geri durmamıştır. Bazı tarihçiler ise "Hürrem-Mihrimah-Rüstem" üçlüsünün, İran'la işbirliği yaptığı komplosuna kurban gitmiştir, demektedirler. Alpgüvenç, haklı olarak sormaktadır: "Mihrimah Sultan böyle bir komplo içinde bulunduğunda 'Sultan babam öğrenirse, halim nice olur ' diye düşünmez mi?" Tabii aynı soruyu Hürrem Sultan için de sormak gerekir. Alpgüvenç, devlet mi evlat sevgisi mi ikilemi arasında kalan Kanuni'nin, devleti tercih etmekle doğru olanı yaptığını belirtmektedir.

 

Kanuni döneminde hayvanları da kanunların korunduğu bilinmektedir. Hatta 'Ağaçlara zarar veren karıncaların öldürülmesi günah mıdır?' diye Şeyhülislam Efendi'ye sorduğu, onun da şu beyitle cevap verdiği ünlüdür: "Yarın Hakk'ın divanına varınca / Süleyman'dan hakkın alır karınca." O yüce bir kanun, nizam padişahı olmasaydı, İslamiyet'i bayrak yapmış bir Türk sultanının büstü on büyük kanun adamından biri olarak Washington Kongre Galerisi'ne konulur muydu?

 

Mehmed Niyazi / Zaman

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...