sark 208 Report post Posted February 9, 2011 Savcılarımız hakimlerimiz bilirkişilerimiz... yel-yepelek işe koyulmuşlardı. Değerli tarihçimiz Yılmaz Öztuna geçen cumartesi sohbetinde yazdı: “Mustafa Kemal Paşa Vahdeddin’in hayır duasını alarak Samsun’a çıktı...” Öztuna dosdoğru yazan tarihçilerimizdendir. Öztuna’nın açıklamasından sonra sevgili Rahim Er kardeşim de kendi köşesinde hepimize bir soru yöneltti. “Necip Fazıl’ın suçu neydi?. Çünkü Necip Fazıl 35 yıl kadar önce Sultan Vahdeddin üzerine bir kitap yazmış orada aynen Yılmaz Öztuna’nın tespitiyle demişti ki: “Mustafa Kemal Samsun’a Vahdeddin’in izniyle çıktı!” Hatırlıyorum: Birtakım çevrelerde âdeta küçük kıyamet kopmuştu. Savcılarımız hakimlerimiz bilirkişilerimiz... yel-yepelek işe koyulmuşlardı. Sonunda Necip Fazıl Atatürk’ün aziz hatırasına neşren hakaretten bir buçuk yıl hapse mahkûm edilmişti. Olur muydu? Necip Fazıl nasıl böyle bir iddiada bulunurdu. Atatürk gibi bir büyük vatanperver Vahdeddin gibi bir vatan haininin izniyle-emriyle Anadolu’ya çıkar mıydı? Gerçekten de Prof. Dr. Ayhan Songar’ın Necip Fazıl’ın sağlığıyla ilgili raporu olmasaydı Necip Fazıl ömrünün son aylarını hapishanelerde geçirecek zindanda ölecekti. Peki bu neden böyle? Necip Fazıl’ın suçu var mıydı? Elbette yoktu. Suç bizim eğitim sistemimizdedir. Resmî tarih anlayışımızdadır. Şimdi bir hadiseyi bütün canlılığıyla hatırlıyorum: Sivas’ta Ziya Gökalp İlkokulunun son sınıfında öğretmenimiz demişti ki: “Çocuklar hain Vahdeddin vatanımızı üç çuval altına İngilizlere satmak istiyordu. Fakat Atatürk buna razı olmadı. Bir sabah pusulası bile olmayan bir gemiye gizlice binerek Samsun’a çıktı. Bizi hem o hain padişahtan hem de düşmanlarımızdan kurtardı.” İnanmayacaksınız ama gerçek: Ben lise sıralarına kadar hep bu safsataları duyarak ve onlara inanarak okudum. Rahatlıkla diyebilirim ki Necip Fazıl’ı mahkum eden savcılar hakimler bilirkişiler hep o “Hain Vahdeddin” kıskacında kaldıkları için okumadıkları bilmedikleri öğrenmek istemedikleri için yüz karası bir kararla cüceleşip kalmışlardı. 2008 yılında bile koca koca birtakım adamlar hâlâ sanıyor ve inanıyorlar ki Atatürk’ün kahramanlığı ve vatanseverliği Vahdeddin’in korkaklığı ve vatan hainliğiyle orantılıdır. Yanlıştır! Yanlıştır! Yanlıştır! Atatürk’ün hiç kimsenin korkaklığına ve hainliğine zerre miskal ihtiyacı yoktur. Çünkü o noksansız bir vatansever ve kahramandır. Acaba bu konuda Atatürk ne söylemiştir? Onun neler söylediğini Falih Rıfkı Atay’ın ÇANKAYA isimli kitabının 174-175. sayfalarından aynen alarak dikkatinize sunuyorum. Atatürk F.R. Atay’a diyor ki: “Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahdeddin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan penceresinde gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları. Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş. Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa-sola çevirmek kâfi idi. Vahdeddin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: “Paşa! Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilâve etti): Tarihe geçmiştir. O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum. “Bunları unutun!” dedi. “Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa! Paşa! Devleti kurtarabilirsin!” Merak buyurmayın efendimiz dedim. Nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. Bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım.” “Muvaffak ol!” hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra huzurundan çıktım. Naci Paşa padişahın yaveri fakat benim hocam derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. “Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası” dedi. Kapağının üzerine Vahdeddin’in inisiyalleri işlemiş bir saatti. “Peki teşekkür ederim dedim.” Şimdi sormak sırası bendedir. “Mustafa Kemal Vahdeddin’in izniyle ve duasıyla Samsun’a çıktı” demek Atatürk düşmanlığı ise Atatürk’ün Falih Rıfkı’ya anlattıkları nedir? Acaba Atatürk de mi Atatürk düşmanıdır? Yavuz Bülent Bakiler 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted February 10, 2011 Bu 23 nisan ki tarihin dönüm günü. Kan içici sultana, hakana ölüm günü. Evet, bu şiir yıllarca 6-7 yaşlarında ki ilkokul talebelerine okutuldu, Halbuki kimsenin aklına cennetmekan Sultan II Abdülhamid Han için suikast düzenleyen ve muzaffer olamayan suikastçı için “Ey şanlı asker neden ıskaladın” manasında şiirler yazan Teyfik Fikret’in nasıl elini kolunu sallaya sallaya gezebildiğini sormak gelmemişti. Üstad’ın 1,5 yıl hapse mahkum edilmesine sebep olarak da M.Kemalin şahsına hakaret/yada doğrudan hakaret/ değil de, M.Kemal’in nutkunda yerdiği Vahidettin’i methetmesi gösterildi. Bu adamlar kan içiyse bugün bile herhangi devlet başkanının hazmedemeyeceği böyle bir şiiri nasıl cezasız bırakmışlar? Ve siz! Kan içicileri ortadan kaldırdıklarını iddia edenler. Neden o kan içiciler kadar en azından onların onda biri kadar özgürlükçü olamadınız? Niye onlar kadar fikre saygınız yok? Neden onların döneminde birileri çıkıp göğsünü gere gere “Ben ateistim” diyebiliyordu da sizin döneminizde aynı aynı gür ses “Ben Müslüman’ım” diyemiyordu? Velhasıl; Anadolu’ya gitmeden önce, M.Kemal ile Sultan arasında neler geçtiğini açık ve doğru bir şekilde resmi tarih kitaplarında yeralacağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Zira; Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır. 2 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted February 10, 2011 Peki bu neden böyle? Necip Fazıl’ın suçu var mıydı? Elbette yoktu. Suç bizim eğitim sistemimizdedir. Resmî tarih anlayışımızdadır. Demek ki eğitim sistemimizin müfredatını oluşturan zihniyet, vatanın kurtuluşu için çabalayan son padişahın hakikatini ters yüz ederek ortaya bu padişaha düşman bir nesil çıkarmak istiyordu. Sayın Bakiler, suçun eğitim sisteminde olduğunu söylüyor, eğitim sistemi ve resmî tarih anlayışı gökten zembille inmediğine göre, o sistemi kim hazırladı, bizim büyük vatan dostu padişahımızı hangi gayeye hizmet için vatan haini olarak kafalara soktu ve buna aykırı ses çıkaranların ağzını tıkadı? Şu bir gerçek ki, iftira atılarak yeni yetişen neslin kin ve nefretle yad etmesi istenen tek padişah Vahdettin han'ımız değildi. Osmanlı tarihinin yekûnu için eğitim sistemimizde bir çarpıtma, bir karamala, bir iftira politikası kastılı olarak izlenmiştir. Mesela Muhteşem Yüzyıl dizisi de bu politikanın bir parçasıdır. Ülkemiz, ülkemize hakim zihniyet eğer ki hakikatin, Hakk'ın çerçeveside olsaydı, padişahlara karalama kampanyaları düzenlenemeyeceği gibi, hatalar ve iftiralarla dolu o dizinin hayata geçirilmesine de asla izin verilmezdi. Bir millet, kendi tarihinin muhasebesini elbette ki yapar, lakin malum zihniyetin gayesi hiç bir zaman için hakikate bağlı bir muhasebe olmamıştır, sadece ve sadece kökü İslam düşmanlığına bağlı olan bir iftiralar zinciri boynumuza dolandırılmıştır. Atatürk’ün hiç kimsenin korkaklığına ve hainliğine zerre miskal ihtiyacı yoktur. Çünkü o noksansız bir vatansever ve kahramandır. Atatürk, malum zihniyetin kutsal kitabı Nutuk'ta başta Osmanlı olmak üzere, Vahdettin Han'a da bir çok olumsuz laflarda bulunmuştur. Vatanını seven biri, bu vatan topraklarında yaşamamıza vesile olan ecdadına haksız yere olumsuz şeyler söyler mi? Aslında hadisenin şu cephesi de var ki, Atatürk, gayri islamî bir zihniyette olduğu için, Îlâ-yı Kelimetullah gayesiyle cihad eden Osmanlı'yı anlayamamıştır, cihadı kuru kavga zannederek tenkidlerini bu noktadan başlatmıştır. Kadir Mısıroğlu'nun dediği gibi: "Kalbi İslam'dan yana olmayan adamdan ecdada hürmet beklenemez" Atatürk'ün Vahdettin Han hakkında söyledikleri, sadece Falih Rıfkı Atay’ın ÇANKAYA kitabında geçenlerden ibaret değildir. Nutuk'ta geçen Vahdettin Han'ın tarifi şöyle: "Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuz, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça önlemler araştırmakta." (s.3) "Savaşişleri Bakanı, bu sözü söylediği dakikada, yalnız bir kişinin güvenine sahip bulunuyorlardı. O kişi de, devlet başkanlığını kirletmekte bulunan hain Vahdettin idi." (s.237) "Gerçekten, hangi nedenle ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını milleti içinde, tehlikede görebilecek kadar, aşağılık bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır. Şükürler olsun ki, bu alçak, soydan geçen makamından, millet tarafından indirildikten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor." (s.675) Keşke bu lafları da işin içine katarak bir yazı kaleme alsaydı Bakiler. Atatürk'ün bir husus hakkındaki fikirlerini tahlil edebilmek için, onu baştan sona, yazdığı her şeyle ele almak lazım. Cumhuriyet kurulmadan önceki Atatürk'ün dini söylemlerini ele alırsak ortaya bal gibi "dindar, İslam'a saygılı" bir Atatürk profili çıktığı gibi, cumhuriyet kurulduktan sonraki sözlerine baktığımızda da bal gibi "İslam düşmanı" bir portre karşımıza çıkar, ki Atatürk'ün hakikati cumhuriyet sonrasında kendini izhar etmiştir. Bakiler'in Atatürk'e yönelik kaleme alınan yazıları, Atatürk sevgisi ile yoğrulmuş olduğundan, kendisinden bu hususta sağlıklı tahliller beklenemez. 4 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Beylerbeyi 177 Report post Posted February 10, 2011 Tam ben yazacaktım baktım ki reyhan hanım yazmış. Nutuk'un içinde geçen yaratık kelimesi orada olduğu müddetçe kimse kalkıpta başka bir kimseyi aklamaya paklamaya çalışmasın. Tarihin en sevdiğim yanı da bu işte, ne kadar dikta ederlerse etsinler, ne kadar yalan dolan anlatırlarsa anlatsınlar, nihayetinde birileri çıkıp hakikatleri haykırıyor. Ve yine çok şükür ki akıl sahibi sağduyulu insanlar bu duyduklarına kulak veriyorlar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted February 11, 2011 Çeşitli kereler söylediğimiz gibi Yavuz Bülent Bakiler ülkemizin çok değerli ve kaliteli münevverlerinden birisidir. Yukarıda alıntılanan metni okumadan önce Y.B.B. adını görünce isabetli bir yazının geleceğini düşündük. Nitekim yazı da düşüncemizle aynı minvalde olmuş. Değerli yöneticilerimizin aksine meselenin şahıs üzerine oturtulmasının karşısında olduğumuz aşikardır. Kraldan çok kralcı üslubuna bürünen Kemalist zihniyetin yargılamış olduğu üstadın olayını ise Atatürk'e bağlayarak Atatürk'ün günah keçisi yapılamayacağının farkındayız. Lakin Kralcıların susturucu zihniyetleri artık işe yaramaz ve patlağı çoktan vermiş haldedir. Tabii ki buraki rahatlık ve düşünce ortamı, baskının menşei olarak okları ilk başta Atatürk'ü mesul göstermekte. Lakin bizim kanaatimiz ise ona bakışın hep yanlış olduğu ve şimdiye dek var olan zıt zihniyetlerin infilakı gerçekleşmeden de bu bakışın objektifliğini yakalayamacağı yönündedir. (YBB ise Atatürk'ü değil de zihniyeti değerlendirdiği için biz de buna binaen isabetli bir yazı dedik, dediklerimizde bir paradoks aranmasın.) Mesela bugün Amerika veya İngiltere sömürgesi olmamayı çok rahat şekilde Atatürk'e bağlayabileceğimiz gibi (Kendimizi o zamanki hocalara bıraksaydık hürriyetimiz İngiliz Kraliçesinin elinde olacaktı, gibi.) Reyhan adminimizin alıntıladığı ve Vahdettin'e söylenen sözler ise gün gibi aşikardır. Bu iki olguyu bardağın dolu veya boş kısmı olarak görüp değerlendirirsek sanırım 80 küsur yıllık sorunu aşamamaya devam ederiz. Ne olursa olsun tek gerçek şu ki, şimdiye dek batı batı diye tutturan ve bizlere kısa eteği modernleşmeden önce getiren ve etek derdine düştüğü için modernleşmeyi unutan anlayış gittikçe güç kaybetmekte ve ilerde kelaynak kuşlarına dönecek... Güç ise şimdiye dek baskıya maruz kalan kültür ve kültürümüzü meydana getiren unsurlarda olacak. Başında ise İslam. O halde mesele onu en güzel şekilde yansıtmak, yaşanmaya layık ölçülerin fışkırdığını insanlara çekici kıla kıla göstermek. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted February 11, 2011 Sultan Vahdeddin'in göndermesi ile Samsun'a çıkan Atatürk... Tabi bu yolculuğun nasıl gerçekleştiğini, Samsun'a henüz gelmeden geminin nerelere uğradığını bilmiyoruz... Gemiden, geminin seyir defterinden haberimiz yok... Geminin içinde kimler ve hangi malzemeler var, bilmiyoruz... Yani buralar hale karanlık... Samsun'a çıkan M.Kemal burada kimlerle görüştü, bilmiyoruz... Aslında Nutukta geçen ifadelere bakılırsa, Vahdeddin vatanı satmış, yetmedi, Padişahımız yüz kızartıcı işler içinde bulunan ahlaksız, alcak bir kişiliğe sahip, bunların üstüne de bir gül takılmış ve denmiş ki, örümcek kafalı... Bu ifadeler Cumhuriyetin 10.yıl albümünde de geçiyor... Tabi işin Samsun sürecinden sonrasına bakılırsa, işte bu süreç içerisinde gerçekleşen olaylar zinciri farklı bir şekilde, Nutukta anlatılanların dışında gerçekleşmiş... Mesela Erzurum Kongresi süreçi... Burada M.Kemal kongreye katılacak ama üzerinde askeri üniforma, üniforma üzerinde de Padişah Yaveri kordonu... Yani o alçak diye nitelendirilen Padişahım kordonu... Mesela Fevzi Paşa Ankara'ya geç gelir ve geç de olsa mücadeleye katılır... İlk geldiğinde Ankara'ya, Fevzi Paşa meclisde çıkar ve bir konuşma yapar... Konuşmanın metni resmi kaynaklarda vardır... Bu konuşmasında Padişahın İstanbul'da, düşman karşısındaki halinden, uzun uzun bahseder meclis huzurunda... BMM'nin açılış süreçinde bile Padişahın ismi anılır, onun hutbesi okutulur... Tabi işin eğitim boyutu var bir de... Aslında sadece eğitim değil, hukuk, askeri teşkilat yapısı, bürokrasi... Hepsi devrimler vesileysiyle paralellik içerisinde yapıldı... Milliyetçilik gerekçesi ile ulus devlet olduk ve Lozan anlaşmasında Mısır'dan vazgeçtiğimizi belirttik... Ne ortadoğu kaldı, ne ortasya kaldı, ne de balkanlar... Aynen bizden beklenilen gibi yaptık ve buraların hepsine yüz çevirdik... Yurtta barış, cihanda barış, dedik ve meşrü bir örtü yaptık kendimize... Sınırları kilitledik ulus devlet olarak ama, kültürel sınırlarımızı da bir şekilde ulus devlet yapmamız gerekirdi ve milliyetçilik girdi devreye... Eğitim sistemimz, hukuk yapımız, siyasi varlığımız hep bu sınırlar içinde düzenlendi... Of, of.. Bütün bunlar niye oldu, Vahdeddin niye öyle tanıtıldı? Sabancılar manavcılıktan zengin olmuşlar, anlatılanlara göre öyle... Sabancıların zenginliğine manavcılık bir şal olmasın... Aynen Vahdeddin'in kötü olmasını(!) bir şal olarak kullanmak için... Bir soru da benden... Bütün bu olanları kim ister? Bu işler kimin işine yaradı? 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted February 12, 2011 Sabancılar manavcılıktan zengin olmuşlar, anlatılanlara göre öyle... Sabancıların zenginliğine manavcılık bir şal olmasın... Sabancı'yı bilemiyorum ama buyrun Koç grubunun sermayesi ve BEKO: http://www.dailymotion.com/video/xh03x0_kadir-mysyroylu-beko_news BErnar Nahum- Vehbi KOç Quote Share this post Link to post Share on other sites
Herkim 0 Report post Posted May 22, 2011 Yavuz Bülent Bakiler üstad, niçin M. Kemal'e toz kondurmaz? Benim gözlemlerime göre, onun kuşağından olup, devlet memurluğu da yapmış olan insanlarda kalıcı bir ön yargı, bir at gözlüğünden bakma hastalığı var M. Kemal'e karşı. Bu onların elinde değil, şartlanmışlar ve aksini kabul ettirmek imkânsız. Kendisinin gayrı dinî bir yaşantısı ve fikriyatı olduğunu ve daha bir çok gerçeği kabul ederler de yine de "bu günümüzü önce Allah'a sonra Atatürk'e borçluyuz" saplantısından kendilerini kurtaramazlar. Bunun sebebi, gerçeklerin açığa çıkmasının onların ileri yaşlarına denk gelmiş olması mıdır, yoksa çocukluklarından itibaren aldıkları yüksek dozlu beyin yıkamanın etkisinin sürüyor olması mıdır bilmiyorum. Sayın Bakiler'de de bu durum var sanıyorum. Veya herşeyin farkındadır da, gerçek ne olursa olsun milletin gözünde bir kahramana dönüşmüş ise, bu kahramanı yıkmak millete zarar verir şeklinde düşünerek taktik icabı öyle düşünüyor gibi görünüyor da olabilir. Allahualem. Quote Share this post Link to post Share on other sites