Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Beylerbeyi

Evlilik Rehberi

Recommended Posts

Selamlar,

 

Değerli arkadaşlar bildiğiniz gibi site olarak Üstad'ı anlama ve anlatma gayretiyle yola çıkmış bulunuyoruz. Bu maksatla hediye olarak verilmek için bir fasikül hazırlatıyoruz. Ve uzun bir aradan sonra tekrar, yine, yeniden tasarım kısmına dönmüş durumdayız. Şu an da Erzurum'da faaliyet gösteren bir matbaanın tasarımcısına işi teslim etmiş durumdayız. Geçenlerde tasarım hakkında rutin görüşmelerimizi gerçekleştirmek için gittiğimde, matbaa sahibi abimiz, düğün davetiyesi de dahil bir çok alanda hizmet vermekte olduğunu ve insanları evlilik konusunda bilinçlendirecek bir kitapçık hazırlamak istediğini söyledi. Düğün davetiyesi yaptırmak için gelen çiftlere bu kitapçıklardan hediye etmek istiyor. Fakat kitapçığın içeriğinin ne olması gerektiği konusunda yeterli bilgisi olmadığından bizden bu konuda yardım istiyor. Biz yeni bir şeyler yazmaktan ziyade, mevcut söylenenleri, ehli sünnet çerçevesini de dikkate alarak, okunurluğu olabildiğince yüksek, dili hafif 25-30 sayfalık bir kitapçık hazırlayacağız. Site olarak bu işin altından kalkabileceğimizi düşündük ve hiç tereddüt yaşamadan kabul ettik. Şimdi bizim sizlerden ricamız konunun içeriğine uygun olan ve yukarıda belirttiğim kriterleri sağlayan bilgi ve belgeleri bu başlıkta kaynaklarıyla beraber paylaşmanız. Olabildiğince geniş yelpazeli, bilgilendirici ve anlaşılır olabilmesi elzem...

 

Gerek konuyla ilgili ayet, hadis (tefsirleriyle beraber) menkıbe, hikaye gerekse ehli sünnet alimlerinin bu husustaki görüşleri ve günümüzde ehli sünnet olduğu bilinen yazarların eserlerinden metinler olabilir.Tabi ki Üstad'ı da ihmal etmeyeceğiz :)

 

Hayırlı cumalar diliyorum. Selametle.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ve aleyküm selam...

 

Kıymetli bir hizmet olacak!...

 

Biz bismillah diyerek ve niyet ederek açılışı yapalım...

 

 

Sevginin Bittiği Yerde

 

Ayşe İZCİ

 

Ne hayallerle evleniyor insan. İdeal bir baba, mükemmel bir kadın olacağını, üstün vasıfları sayesinde baş tacı edileceğini umarak, çoğunlukla da severek-anlaşarak yuvalar kuruluyor. Kısa sürede nikah masasına oturanlar olduğu gibi, yıllarca karşı arkadaşlık(!) ederek birbirini tanıdıktan sonra da evleniliyor. Niyetler güzel, başlangıçlar güzel. Peki ya sonra?...

 

Mutluluk coşkusu nasıl oluyor da bir huzursuzluk kâbusuna dönüşüyor? Akıl almaz yıpratma senaryoları icad olunuyor, nasıl aile olarak adlandırılan ulvi kavram psikolojik bir savaş ortamında katlediliyor?

 

Eşler birbirine öyle nâhoş muamelede bulunabiliyor ki, yıllarca güzel geçinmiş iki insan günün birinde eşine seni hiç tanıyamamışım diyebiliyor. Evlilik sürecinde gerçekten de değişime uğruyoruz, yani mecburen değişmek zorunda bırakılıyoruz !.. Neden?

 

Bırakın başkalarını, Allah rızası diyerek, Peygamberimiz'in Sünneti diyerek, ibadet niyetiyle kurulan yuvalardan dahi kara dumanlar tütüyor. Umduğunu bulamayanlar, hayal kırıklığına uğrayanlar, sonradan aklı başına gelenler, gözü açılanlar, rahatı sindiremeyenler...

 

Çocuklar ne olacak?

 

İster kavga-gürültü devam etsin, ister boşanmayla sonuçlansın, nihayetinde olan çocuklara oluyor. Bir denge kuralı vardır, çocuk düşünür:

 

Ben annemi seviyorum. (+) Ben babamı seviyorum. (+) Devamında, anne ile babanın arasındaki bağın yada ilişkinin de (+) pozitif yani olumlu olması gerekir. Sözü edilen ilişkinin yönü olumsuz ise bir tutarsızlık vardır.

 

Anne ile çocuk veya baba ile çocuk arasındaki sorunlar çözülebilir. Ancak, bazı anne-babalar bir çocuk kadar da olsa makul düşünemedikleri için sorunlar çığ gibi çoğalır, gider... Halbuki çocuklar ne kadar çok seviliyordur! Evde herşey yolunda giderken çocuklar baş tacı, ayrılık söz konusu olunca birer ayak bağıdır.

 

Ayrılık durumunda çocuklar iki şekilde kullanılmaya mahkûmdurlar: Çocuğu hangi taraf aldı ise, en kısa zamanda karşı tarafa nefret duymasını temin etmek. İkincisi, yüreği cız etse de çocukları karşı tarafa terkedip , kendi yoksunluğunu hissettirerek kendi kıymetini bildirmeye çalışmak... Bu iki tavrın dengeli ve sağlıklı bir orta noktasını uygulayabilmek ne yazık ki pek mümkün olmuyor.

 

Hangisi yetişkin?

 

Anneler bazen çocuklarına ilişkin sorunları dile getirerek çözüm önerisi bekliyorlar. Okula ilgisizlik, söz dinlememe, başarısızlık, şımarıklık, içe kapanıklık, istenmeyen davranışlar ve benzeri... Sohbet biraz derinlere indiğinde ise, maalesef şu kanaat hasıl oluyor: Çocuklar gerçekten dayanıklılar. Hatta bazen öyle olgun bir tavır takınabiliyorlar ki, adeta bir psikolog gibi anne ya da babalarını dinleyip, anlayış gösterip, onları yönlendirip yuvanın dağılmasını önlemeye çabalıyorlar.

 

Aslında durum çok basittir. Beş yaşında bir çocuk ne annesinden ayrılmak ister ne de babasından. Kime sözünü dinletebilecekse ona boyun eğer. Anneciğim beni seviyorsan ne olur babamdan ayrılma diye yalvarır.

 

Ergen olmuş bir evlat, her ikisini de karşısına alıp siz ayrılacaksanız ikinizin de yüzüne bakmam veya beni yok bilin diye haykırabilir. Kendini bilen insanlar için evlatlarından bu tür sözler duymak ne utanç vericidir.

 

Ve şüphesiz, ve mutlaka karşı taraf suçlu, kendisi masumdur. Farkına varmadan bir karar verirler: Boşanmalıyım. Anam-babam bana sahip çıkar, çocuklarıma onun yokluğunu da hissettirmem. Erkek ise kısa zaamanda ideal eş ve evlilik hayalleri, kadın da bir iş bulup kendi ayakları üzerinde durma, yani bağımsızlığını kazanma fantezileri kurar durur. Süreç artık başlamıştır. Adeta bir bilim adamı gibi ev içinde cereyan eden tüm süreçler, bu tür yargıların desteklenmesi için delil olarak hafızalara kazınır.

 

Ayrılık gerçekleşip murad hasıl olduğunda(!) ise, ortaya çıkan tablonun insanı mutsuz etmenin çok ötesinde, ciddi ruhi bunalım ve hastalıklar için çok elverişli bir zemin olduğu ve ikinci evliliklere rağmen birinciye ait sorunların kişileri mutsuz etmeye yetip arttığı da tecrübe edilmiş olur. İyi ki kader tesellisi var. Yoksa insanın başını taştan taşa vurası gelir.

 

Paylaşa paylaşa artan dertler

 

Tek taraflı da olsa, aile sorunlarına ilişkin görüşmelerde, mesleki manada psikolojik danışma yapılırken şu olgu çok dikkatimi çeker:

 

Daha ziyade hanımlar, dertler paylaşa paylaşa azalır zihniyetiyle, pek çok arkadaşıyla bu özel mevzularını konuşurlar. Kendi aile efradı da dahil olmak üzere, bazı kişilere dayanırlar, doğru yaptığına dair kuvvetli destek alırlar. Hatta o öyle yapıyorsa sen de böyle yap diye misilleme tavsiyeleri alınır. Yemek tarifi gibi kocaya karşı koyma yöntemleri öğrenilir. Karşı taraf birlikte yargılanır, kesin suçluluğu tescil edilir, onaylanır. Bu arkadaş/sırdaş danışmanlara göre onun hataları incir çekirdeği kadar önemsizdir. Karşıdakinin ise dağlar gibi...

 

Bu arkadaş-sırdaş-danışman konusu bizde gerçekten sosyal bir yaraya dönüşmeye başlamıştır. Bir anda onlarca tavsiye sıralayıveren bu insanların çok ama çok büyük çoğunluğu eskilerin bilgelik ve ferasetinden yoksun oldukları için kaş yaparken göz çıkarırlar. Dahası, karşısındakinin acısını, dertlerini kendi yarası için pansuman olarak kullanarak rahatlarlar. Yüzleri buruk olsa da içten içe haz duyarlar yani. Kendi yapmak isteyip yapamadıklarını tavsiye ederler. Bu yüzden genellikle sertlik, saldırganlık yanlısıdırlar. Ya da kendilerinin hep hayalini kurdukları her şeyi bir anda değiştirecek büyü gibi gayrimeşru yollara yöneltirler.

 

Böyle hanımların karşılarına gerçekten onlara yardımcı olabilecek profesyonel bir danışman ya da feraset ehli biri çıkarsa işi gerçekten zordur. Eleştiriye veya hataları ile yüzleştirmeye hafiften başlamalıdır. Yoksa yüzü allak-bullak olur, nihayetinde kendinin anlaşılmadığını düşünerek danışmaktan vaz geçebilir! Bu aşamayı başarılı geçirip, hataların farkına vardırıp, ikna edip, sıra eşi ile ilişkisini yeniden düzenleme önerilerine geldiğinde, aslında sonradan kadının teselli bulma maksadıyla anlatıp, farkına varmadan kendini hapsettiği aşılması güç bir duvar karşısına çıkar. Bu, Başkaları ne der? duvarıdır. Şöyle düşünür: Ben herkese onu öyle kötüledim ki, şimdi geri dönemem. Dönersem aptal olduğumu düşünürler veya onların yüzüne bakamam!

 

Eşiyle tekrar barışma kararı alan bir hanım şu noktada kilitlenmişti: Bu kararımı babama nasıl söyleyeceğim? Oysa bir babanın böyle bir karara kızması değil, destek olması gerekmez mi? Bir kez daha denemekten ne kaybedilir ki. Atalar boşuna dememişler: İnsan ne çekerse dilinden çeker ..

 

Karşımıza geçimsizlik kaynağı olarak getirilen sebeplerin içeriğine bakıldığında, çoğunun ne vicdana ne de kitaba uymadığını esefle görürüz. Anlaşmazlık sebebi olarak gösterilen buzdağının ana maddesi, nefsin bir balon gibi şişirilmiş olmasıdır. Enaniyet hissi, benlik duygusu, kendine reva veya layık görülen dünyalık miktarı veya muamele tarzı .. Sahi, biz tasavvufla ilgilenmiyor muyduk?

 

Arayana bahane çok

 

Başkalarıyla kendini mukayese etmek, başkaları üzerinden kendi ilişkilerimizi yorumlamak ciddi bir mutsuzluk kaynağı olabiliyor. Üzerinden yıllar geçse bile bu sebepler aile tarihi içerisinde dipdiri ayakta tutuluyor. Yeni doğan çocuğa isim verme meselesi - kocanın bir süre işsiz kalması veya çalışma hayatının düzenli olmaması - doğum yaptığında bilezik alınmaması - eltiye daha ihtişamlı bir düğün yapılıp kaliteli eşyalar alınması - emekli olan kocanın evde ona-buna karışarak varlığını hissettirmesi - bazı kocaların ev işlerine yardım etmesi, kendi eşinin kaytarması - çocukların derslerine yardımcı olmama - gezdirmeme - sülaleden herhangi birini eleştirme - tasarrufa zorlama - dilediği eşyaları almasına izin vermeme vs. vs...

 

Daha buna benzer birçok konu alt alta toplanıp, çıkan sonuca şiddetli geçimsizlik adı veriliyor! Tabii ki çok gezmek, çok tv seyretmek gibi gayrı ciddi olanların yanı sıra, aldatma gibi çok ciddi sebepler de var.

 

İnsan bazı gerekçeleri duyduğunda, içinden sen tam dayaklıksın! veya seni huzur dürtüyor diye düşünmekten kendini alamıyor.

 

Sevginin çeşitli maddeler ile sembolleştirilme beklentisi evlilikte muhabbet bağını öylesine örseliyor ki, eşler artık sevilmedikleri kanaatine varıyorlar. Sevgiyi veya aşkı evlilik için ön şart sayanlar, evlendikten kısa süre sonra sevginin tükendiğini hissediyorlar. Neden acaba? Sevenler hep birlikte olmak istemezler mi? İşten izin alıp, okuldan firar edip sevgilisine koşanlar, sevdiğiyle evlenebilmek için ana-babadan geçip ölümü göze alanlar, evlendikten sonra neden geçinemezler? Yoksa sevgi başka bir şey mi? Sevgililer neden önce canan sonra can der de, evlenince bu tabir önce can sonra canana döner? İşte asıl huzursuzluk sebebi budur ..

 

Sokakta Allah'ın rızası aramak ya da müslüman feminizmi

 

Temel bir yanlışımız var. İyi bir mümin olmanın ve Rabbimiz'in rızasını kazanmanın yegane yolunun çok çok ibadet ve hizmet-hasenat olduğunu zannediyor ve aile kavramını önemsemiyoruz. Kadınlar, erkekleri abartmanın lüzumu yok, kendilerini ne zannediyorlar? gibi düşüncelerle, güya büyük gayelerin ardına düşüyorlar. Allah'ın rızasını aramak üzere kendilerini dışarı koyverip , çoluk-çocuğu da mallarınız ve evlatlarınız sizleri Allah yolundan alıkoymasın ayet-i kerimesinin -güya- mucibince başlarından defediyorlar.

 

Nasıl bir dindarlıktır bu? Kocasına, evine, çoluk-çocuğuna hayrı dokunmayan bir kadın kimi kurtaracak? Kocasına itaat etmeyen hanım Allah'a nasıl itaat edecek? Kulun kula secdesi caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim hadis-i şerifinin yürürlükten kalkmış olabilir mi? Çok tuhaf, herkes dindar ama herkes başka bir alemde .

 

Bazı hanelerde ise farklı bir durum sözkonusudur : Eşler -hâşâ- Kirâmen Kâtibîn meleklerinin işine müdahale edercesine birbirlerinin hata ve günahlarının takipçisi olur, eleştiri bombardımanına tutarlar. Bir zaaftır, bir insanlık halidir; önemli bir milli maç günü adam kahveden geç gelmiş, sabah namazına uyanamamış .. Vay, sen misin bunu yapan! Günlerce süren tartışma ve sağa-sola şikayetler ...

 

Çeşitli dinî yayın organlarının da ima ve ifadeleriyle örtülü bir feminizm akımının bizi etkilediğini kabul etmeliyiz. Şu örnek hiç aklımızdan çıkmaz: Kadın, doğurduğu çocuğu emzirmeye bile mecbur değildir. İsterse, kocası süt anne bulmaya mecburdur. (Gerçi günümüzde süt anne bulma yerine kimyasal mama parası kazanması gerekiyor). El insaf vel merhamet! Hükmü öğreniyoruz ama nerede, hangi şartlarda geçerli olduğunu değil. Bu ve benzeri hükümler, bir yargılama söz konusu olduğunda gerekirse başvurulmak üzere var. Günlük hayatta ise tabiilik ve itaat esas. Eğer öyle idiyse niye her annenin göğsünde süt yaratıldı? Boşa gitsin veya hormon iğneleriyle süt kesilsin diye mi? Bir annenin bebeğiyle emzirme saatlerindeki sevgi alışverişine paha biçilebilir mi? Çocukları sevmek ve hakları olan doğal anne sütü ile beslemek sevap değil mi?

 

Onların hayatını dolduramıyorsak

 

Geleneksel kültürümüzde erkek çocuklarımızı kızlardan farklı yetiştiriyoruz. Anneler olarak onlara biraz daha esnek davranıp, isteklerini kocalarımızın isteklerinden bile daha çok önemseyip, fedakârca yerine getiriyoruz. Doğal olarak evlendiklerinde de eşlerinden böyle bir tavır umabilirler. Müslüman feminizmine göre onlara aşçılık yapmak zorunda değilmişiz. Fakat insaf edin, sabah işe geç kalma telaşı içinde önüne doğru düzgün bir kahvaltı koymuyorsak, evden çıktığından bazen haberimiz bile olmuyorsa, anne sofrasını aramayıp ne yapacaklar?

 

İşten eve döner dönmez, akşama kadar ben ilgilendim, hadi şimdi sıra sende diyerek çocukları gergin ve yorgun bir babanın önüne sürüyorsak ve sonra onu ilgisizlikle suçluyorsak, doğru mu yapıyoruz?

 

Evde özensiz, sallapati, estetik ve çekicilikten fersah fersah uzak olmaktaki mazeretimiz nedir? Kadın, erkeğin hayatında zerafetin tamamlayıcısıdır. Ne kadar kaba-saba olsa da, her erkek zerafete meftundur, hayrandır. Bunu ondan esirgeyince, doğacak sonuçlardan suçlu olan kimdir? Dindarız ama dinin emrettiğinin zıddını yaparız. Dinimiz, kadın evde süslü-püslü, bakımlı ve zarif; dışarıda ise alabildiğine gösterişsiz olsun diyor. Hem kılık kıyafet olarak, hem de hal ve tavır olarak böyle. Biz ise ısrarla tam tersini yapmaya devam ediyoruz.

 

Müdahaleci, eleştirici ve yargılayıcı kadınlar ne kadar itici oluyor! Unutmamak gerekir, insanlar evlerinde hatalar yapabilecek kadar özgür olmalılar. Savunma olarak o da sizi eleştirecektir. Evin atmosferi sıcaklığından irtifa kaybetmeye başladığı anda, evdeki itici kadına karşın, dışarıda yapmacık da olsa, her ortamda bolca bulunan çekici kadınlar devreye girer. Sonuçta Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler diyemezsiniz !..

 

Öyle eksikler var ki...

 

Siz mümine hanımlar, gerçekten hepiniz birer kristal, birer cevher gibisiniz. Ancak bir kristalin farklı yüzeyleri olur ve tüm yüzeylerinin işlenip parlatılması gerekir. Taat ve ibadet yönünüz pırıl pırıl ışıldıyor. Fakat arınması gereken yönlerimiz, törpülenmesi gereken köşelerimiz var. Nefsimiz üzerinde çalışmamız lazım. İtaat, teslimiyet ve adanmışlık, bizim hem imtihanımız, hem miracımız. Küçük ve basit işler belki bize büyük sınavlar kazandırır. Büyük bir Allah dostu nefsini kırmak için medresenin tuvaletini temizliyorsa ve bunun çok erdemli bir davranış olduğuna inanıyorsak, niye ev işlerimizin, eşimize-çocuğumuza hizmetin de böyle bir niyetle yapılıp ibadet olmasını düşünmeyelim? Sevaplar sokakta mı satılıyor?

 

Karşı tarafın kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi bizi asla alçaltmaz, enayi de sayılmayız. Bilakis Rabbimiz'in rızası niyetiyle sorumluluklarımız ve hatta sorumlu olmadıklarımızı yerine getirmek önce bizi mutlu eder. Siz olumlu ve yumuşak, yani pozitif oldukça, karşı taraf ne kadar sert ve olumsuz olsa da siz onu kendinize çekersiniz! İşte asıl marifet budur. Kadın cazibesi diye bir şey var. Ama gözümüz erkekle erkeklik yarışında ise söyleyecek bir şey yok. Hele de eşimizi ona-buna ispiyonlamak veya mahkeme kapılarında çözülme aramak müslüman bir aile için çözüm sayılamaz.

 

Sevginin bittiği yerde, daha doğrusu sevgi zannettiğimiz nefsani beklentilerin ve hedeflerin cazibesini kaybettiği noktada gerçek bir sevgi başlar. Fakat bu emek ve özen isteyen bir şeydir. Hüner ister.

 

Gençlik heyecanlarında kendini hissettiren kul sevgisi, evlilik sürecinde Allah sevgisi veya rızasına doğru bir yöne meyletmeyince, yani zihniyetimiz değişmeyince, aile ortamımız ne bizleri ne de çocuklarımızı mutlu eder. Gençlik çağının coşkulu sevgi ırmağı Allah sevgisi denilen uçsuz bucaksız ummana doğru bir yol bulmalı.

 

Ve eşler bu yönde birlikte yol almaya çabalamalı. İyi örneklere yönelelim. Her ailenin kendine özgü bir iç ortamı vardır, başkalarıyla kıyaslayarak eşlerimizi yargılamamız hem yanlıştır hem de vebaldir. Bunu yapınca elimize ne geçiyor kızmaktan, üzülmekten başka.

 

Kocalarınızın kaç şapkası, sizlerin kaçar tane eşarbı var, hiç saydınız mı ?..

 

(Semerkand Dergisi, 2005 yılı Temmuz sayısı...)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ve aleykümselam kardeşim konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm üstadın iman ve İslam atlası adlı eserinden bir kaç alıntı yapmak istedim. Rican havada kalmasın. Muhabbetle...

 

NİKAH

 

* Dünya hakkının en büyük faaliyet şubelerinden biri, üremek ve insan nev'ini çoğalmak...

 

* Allahın Resülü ''evleniniz, çoğalınız, yarın ben ahirette,öbür ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim'' buyurdular.

 

* Kadın ve erkek karşılıklı olarak iki cins, birbirinde, büyük ve münezzeh visalin dünya üzerinde, dünyaya mahsus kokusunu buldular ve cazibelerin en çekicisiyle bağlandılar.

 

* Bu sırdan ötürüdür ki, Kainatın Efendisi kendilerine dünyadan üç şey sevdirildiğini, birinin kadın, öbürünün güzel koku, daha öbürünün de namaz olduğunu işaretlediler. Namaz, yani en büyük nimetlerin peşinden Allaha hamd ve teslimiyet ifadesi... Her şey onun maiyetinde...

 

* Bu noktada sırların sırrı yatar ve melekiyetten üstün bir derece olan beşeriyetin, erkekte kadın ve kadında erkek ihtiyacı manalanır.

 

* Nitekim melekiyette en üstün peygamber derecesi Hazret-i İsa'da mihraklaşırken, beşeriyette en yüksek derece de alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Resuller Resulünde tecelli etti.

 

* İslamda ruhbaniyet ve kadından kesilme asla yok, aksine, kadını kemale uçurucu bir vasıta bilme anlayışı vardır. Ama bu sırra inmekten aciz, tahrifçi Hristiyanlık, işi satıh üstü ele alır ve (mistik-sırri) olmaktan dem vururken bu noktadaki gaamızayı göremez ve maddeyi bırakırken de maddeci olmaktan kurtulamaz. Kadın, onun gözünde, madde planında ki çizgileriyle hayvani bir iştiha ve lezzet aletidir ve insani kemal be iştiha ve lezzete sırt çevirmekle kaim...Halbuki İslamın hakikatında kadın, aynı iştiha ve lezzetin ötesinde büyük visal idealinin erdirici remzi...Hakiki aşka bu mecazdan geçilir.

 

* Dünya işine ait en büyük sünnet olan evlenmeyi böyle telakki etmek, onun icabi şehvani kuvveti hayvanlığın üstünde ve makbul tutmak ve peygamberdeki kadın incizabının sırrıliği üzerinde derinleşebilmek gerek...

 

* Şehvani iktidar, denilebilir ki, türlü insan yapısı içinde islami bir mizaç ifadesidir. Yeter ki, zaptedilebilsin ve yerinde ve şartlar içinde kullanılabilsin...Onun içindir ki, kadın, malikiyet şartlarına göre hem en büyük helal, hem en büyük haram...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Devam...(hadisler)

 

KADIN-EVLENME-ÇOĞALMA

 

* Allahın en ziyade buğzettiği helal iş, karısını boşamaktır.

 

* Ana ve babanızdan ikisi birden sizi çağıracak olursa, önce annenin davetine koşunuz.

 

* Erkekler üzerine kadınlardan başka fitne terketmedim.

 

* İster cariye, ister hizmetçi ne olursa olsun kadınları döğmeyiniz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ve aleykum selam...

niyet güzel insallah ama benım aklıma daha kısa yazılar geldi.

çünkü bu herkese verılecek bır hediye.kimin okumayı sevıp kımın sevmedıgını bılmedıgımız

için öyle seyler olsunkı eline alan kişi bir solukta bitirebilsin.bitirdigi zamanda aklında kalan olsun.

efendımden kısa hikayeler hoş olur.aralara ayetler,hadısler

ve evlılıge daır soylenmıs sözler eklenebilir..

yada evlılıkte "biz" olup "ben"den gecmeye dair seyler eklenebılır.

benim "ya da"lar bitmeyecek acaba fasikülü kitaba mı cevirsek..

bakalım hele bi karar cıksın bizde insallah sunuda yazın dıye bilgilerimizi sunarız..

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamün aleyküm

 

damat ve gelin adaylarına cinsel bilgi

adındaki kitap tamda bu isteği karşılayacak durumda bence islami evlilik ve eşlere öğütler var 20 -30 sayfalık bilgilendirici bir kitap tavsiyem budur.

yazarı: abdülkadir ahmet ata olması gerekiyordu hatırladığım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazreti Ömer zamanında da kadılık yapmış olan meşhur Kadı Şüreyh'e birgün bir genç gelerek evlenmek istediğini ve fakat evleneceği kadının tahsilli ve şehirli olmasını istediğini bildirerek nasihatta bulunmasını istedi. Kadı Şüreyh o gence Müslümanın evinin cennet olduğunu ve Hazreti Resûlüllah'ın böyle buyurduğunu naklederek başından geçen evliliği şöyle anlattı: -Gençtim artık evlenme zamanımın da geldiğini düşünmeye başlamıştım. Birgün Benî Mahzun kabilesinin çadırlarının önünden geçerken bir kız görüp ona talip oldum. Kız babası kısa bir tetkikten hemen razı olup işi bitiriverelim dedi. Kısa zamanda düğünler yapıldı dualar edildi ve evlilik hayatına ilk adımımızı atmış olduk. Fakat çok geçmeden beni bir pişmanlıktır almıştı. Çünkü ben bu bir köylü kızıdır üstelik tahsil de görmemiş bununla ben nasıl geçinebilirim diye düşünüyor bu kararımdan dolayı son derece pişman oluyordum. Çok geçmeden bizim hanım birgün bana şu sözleri söyledi: - Efendi! Sen alim ve şöhret sahibi bir kimse imişsin. Ben ise yaylalarda gezen şehir hayatından anlamayan bir köylü kızıyım. Aslında cen kendine göre bir evlilik ben de kendime göre bir hayat kurmalı idim ama kader bizi birleştirdi. Cenabı Allah benim gibi bir köylü kızını senin gibi bir şöhretli alime nasip etti. Şimdi sen bana benim bilmediğim tarafları anlat ki ben onlara dikkat edeyim mesela; senin evine benim sülalemden kimler gelebilir senin akrabalarından kimleri misafirliğe alayım kimleri kabul etmeyip onlara karşı soğuk davranarak eve gelmemelerine mani olayım dedi. Ben kadının bu anlayışı karşısında düşündüklerimden dolayı pişman olup: - Hatun sen bana öyle şeyler söylüyorsun ki eğer bunları hakkiyle yaparsan beni bahtiyar edeceksin dedikten sonra: - Dindar olmayan hiçbir kimseyi eve almayacaksın dindar olanlardan da senin tarafın çok çok gelmesin benim tarafımdan ise; şu şu şahıslar gelmesinler şunlar ise hiç gelmesinler diye gerekli talimatı verdim. Tam bir sene huzur içinde yaşadım. Bir sene sonra fetva dairesinden eve döndüğümde evde son derece mütesettire bir hanım görüp kim olduğunu sordum. Hanım annesi olduğunu söyledi. Kayın validem olduğunu öğrenince elimden gelen hürmeti esirgemedim. Bir müddet sonra kayın validem bana: -Oğlum hanımından memnun musun? Diye sordu. Ben: -Allah senden razı olsun kızınızdan çok memnunum. Bu zamana kadar hiçbir şikayetim olmadı diyerek memnuniyetimi izhar ettiğimde kayın validem bana şunları söyledi: - Oğlum kızımdan tabii ki memnun olacaksın. Çünkü biz onu cennette büyüttük. Evimiz Resulüllah'ın bildirdiği gibi bir cennetti. Kur'an ahlakından başka birşey öğretmedik ona... Yine de sen hanımın üzerindeki otoriteni eksik etme! Çünkü kadınlar iki sebepten hemen şımarıverirler: Birincisi ona olan sevgini yüzüne söylediğinde ikincisi ise bir hayırlı evlat dünyaya getirdiklerinde

 

 

Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi kişiye günâh olarak yeter." (Ebu Davud)

 

 

"Kimse eşine kin beslemesin zira onun bir huyunu beğenmezse diğer huyunu beğenir." (Müslim)

 

"Müslüman erkekler Müslüman kadınlar; mü'min erkekler mü'min kadınlar; taate devam eden erkekler taate devam eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler sabreden kadınlar; mütevazı erkekler mütevazı kadınlar; sadaka veren erkekler sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler (ırzlarını) koruyan kadınlar; Allah'ı çok zikreden erkekler zikreden kadınlar var ya; işte Allah bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab Sûresi 33/35)

 

O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de: Kendilerine ısınmanız için size içinizden eşler yaratması birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda düşünen kimseler için ibretler vardır." (Rûm Sûresi 30/21)

 

"Bana dünyadan üç şey sevdirildi: Güzel koku kadınlar ve gözümün nûru olan namaz." (Nesâî İşretü'n-Nisâ )

 

"Bir kadınla umumiyetle dört hasleti için evlenilir: Malı asaleti güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı tercih et..." (Müslim)

....

 

"Velisinin izni olmadan evlenen kadının evliliği bâtıldır"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kadınlar için

 

* Esiniz sayesinde dosta düsmana sizi de begenen isteyen (üstelik nikâhina alacak kadar) biri oldugunu gösterdiniz en sonunda.

* Belki yillarca ugrasip didinseniz de elde edemeyeceginiz bir statüye nikâh cüzdaniyla bir anda kavusuverdiniz.

* Bozulan musluk sallanan sandalye bacayi gevsemis vidalar vs. için eve tamirci çagirmaniz gerekmez esiniz hepsini halleder.

* Esyalarin yerini degistirmek istiyorsunuz; hepsi de çok agir. Kim tasiyacak onlari? Tabi ki de esiniz!

* Pazar günü söyle arabayla dolasmak istedi caniniz. Özel soförünüz esiniz emrinizde.

* Eskiden futboldan nefret ederdiniz. Esiniz sayesinde yeni bir tutkunuz oldu.

* Gece evde yalniz kalmaktan hirsizdan ugursuzdan korkuyorsunuz; esiniz gönüllü "bodyguard''iniz.

* Esleriniz olmasa en yakyn arkadaslarinizla kahve içerken kimi çekistireceksiniz?

* Alisverise gittiniz evin erzagini düzdünüz. Torbaları tasimak centilmen bir erkek olarak esinizin görevi.

* Geçiminizi temin etmek için çalismaniza gerek yok. Bunu sizin yerinize esiniz yapiyor nasil olsa.

 

Erkekler için

 

* Aksam yorgun argin eve geldiginizde annenizinki kadar lezzetli olmasa da sizin için hazirlanmis yiyecek bir seyler bulabilirsiniz.

* Çamasiriniz yikanir ütüleriniz yapilir eviniz temizlenir... ''Gak'' deyince temiz atlet ''Guk'' deyince temiz çorap verilir elinize; daha ne olsun?

"Pembe dizi''leri duyardiniz da ne oldugunu bilmezdiniz. Esiniz sayesinde ögrendiniz hatta hosunuza bile gitmeye basladi.

* Dükkân dükkân dolasyp kendinize gömlek kravat seçmekten nefret ederdiniz. Simdi sizin yerinize bunu esiniz yapiyor. Gerçi en son aldigi sari üzerine yesil çizgili gömlek sizi hiç açmadi ama neyse.

* Arasira yapilan küçük ufak tefek yalanlar hayatin tadi tuzudur. Bu tadi esinize borçlusunuz; esiniz olmasaydi ne saklambaçlar olacakti hayatinizda ne de yalanlar.

 

Hem Kadınlar Hem Erkekler için

 

* Kavga etmek de bir ihtiyaçtir. En yakininizda kim var bagirip çagiracaginiz? Esiniz!

* Çok güzel filmler var vizyonda. Yalniz da gidilmez ki. Esiniz ne güne duruyor?

* Davetlere icabet etmeniz gerekiyor. Kavalye/dam aramaniza gerek yok esiniz var.

* Dogumgünü yilbasi evlilik yildönümü gibi özel günlerde size hediye verecek biri var hayatinizda.

* Gece uyurken üstünüz açilsa sizi kim örtecek? Tabii ki esiniz.

* Anne / baba olmak istiyorsunuz. Çocugunuzun anne/babasının bildiginiz tanıdığınız güvendiginiz ruh ve beden sagligi yerinde biri olmasini istersiniz elbet. esiniz emrinizde.

* Küçüklügünüzden beri genis bir aileye sahip olmak isterdiniz. Iste size görümceler baldizlar kayinbiraderler eltiler kayinvalideler kayinpederler bacanaklar halalar teyzeler amcalar dayilar enisteler yengeler... (OF fenalik geldi.)

* Basarisizliklariniza mutsuzluklariniza fatura edeceginiz biri olmali hayatinizda. Esiniz bunun için biçilmis kaftan.

* Kimseye kendinizi yeniden ifade etmek begendirmek zorunda degilsiniz.

* Esiniz sizi sizden daha iyi taniyor rahatiniza bakin!

* Sizi kimsenin kiskanmadigini düsünün. Kendinizi ise yaramaz biri gibi hissetmez misiniz? Esiniz sizi tez günde bu duygudan kurtaracaktir buda farklı bir bakıs acısı.:)))[/i] :whistling: :Happyy: :lol:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eşte Sükûneti Bulmak

Sükûna ermeniz için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.

Rum Suresi 21. Ayet

Kuranı Kerimin mealini her okuduğumda ne büyük bir mucize olduğunu yeniden fark ediyor ve hayretle okuyorum. Bir yandan da utanıyorum.

Ayetleri yıllarca okuyup geçmişim üzerinde durmadan düşünmeden. Oysa kaç yerde Düşünenler için ibretler vardır. buyruluyor. Yukarıdaki ayetin sonunda olduğu gibi.

Rum suresi 21. Ayet evlilik konusunda çok önemli bilgiler sunuyor bize.

Allah(c.c) evliliğin amacının sükûna ermek olduğunu bildiriyor. Sükûn nedir?

Alimler sükûnu rahatlamak, dinlenmek, durulmak, kaynaşmak, huzura kavuşmak gibi kelimelerle açıklamışlar.

Rabbimiz, kadın ve erkeğin birbirlerinde dinlenmeleri, durulmaları ve birbirleri ile rahatlamaları için çiftler halinde yarattığını açıklıyor.

Bekarlar bana çok soruyor. Eş seçerken neye dikkat edelim. diye. İşte ayetle yol gösterilmiş. Evi, maaşı, tahsili, boyu, bosu güzelliği değil dikkat edilecek şey.

Bu kişi benim sükûna ereceğim kişi midir? Hayatın telaşı ve yorgunluğu içinde gönlümü ve bedenimi dinlendireceğim kişi olabilir mi? İlk bakılacak olan şey bu olmalı değil mi?

Ayetin devamında Sükûn için aranıza sevgi ve merhamet koyduk. buyruluyor. Ben bunun Rabbimizin çiftlere düğün hediyesi olduğunu düşünüyorum. Nikahta keramet vardır denilen şey bu olsa gerek. Yeni evli çiftlere akrabalar arkadaşlar hediyelerini verirken, Rabbimiz de nikah hediyesi olarak sevgi ve rahmet hediye ediyor.

Allah (c.c) kadın erkek arasında zaten bir çekicilik yaratmış. Bu çekicilik sevgi ve merhametle desteklendiğinde işte o zaman bir yabancı ile kuzu sarması olup ömrünü geçirebiliyorsun. Aynı zamanda bu ayetle mutlu bir evlilik için en önemli iki şeyi de öğrenmiş oluyoruz. Sevgi ve rahmet

SevgiAllahın kullarına en büyük ikramıdır. Sevmek ibadettir. Sevgi bir sermayedir; azaltmak ya da çoğaltmak kişilere kalmış. Sermayeyi tüketmemek için de bilinmesi gerekenler vardır.

Sevgiyi öğrenmek ve öğretmek lazım. Gelin burada tatlı bir bahar var, karda kışta üşümeyin, sevmeyi öğrenin, demek lazım.

Sevgi çok önemli bir sermaye fakat ayette sevginin hemen peşi sıra gelen rahmet olmasa sevgi çabucak tükenir gider. Sevgi tek başına insana yetseydi aşkla evlenen pek çok insan bir süre sonra birbirlerinden nefret etmezdi.

Rahmet: Affetmek, merhamet, şefkat, ikram ve ihsan da bulunmak.

Seven sevdiğine ikramda bulunmalı, sevdiğini mutlu etmek için uğraşmalı.

Sevgi içinden bencillik çıkarıldıktan sonra kalan şeydir diye bir söz kalmış aklımda, nerde okuduğumu ya da nerde duyduğumu hatırlamıyorum.

Oysa ne kadar bencilce sevmeye çalışıyoruz, belki bu yüzden elimize yüzümüze bulaştırıyoruz sevgilerimizi.

Ben sevdiğim için ne yapabilirim, diye düşünmüyoruz da bakalım sevdiğim benim için ne yapacak diye bekliyoruz, çoğu zaman.

Hepimiz sevilmek istiyoruz nasıl sevdiğimizi düşünmeden.

Sevgi fedakarlıktır, ikramdır. Almak değil vermektir. On yaş altı çocuklara sormuşlar Aşk nedir? diye. Çocuğun biri Aşk sevdiğinizin kendi tabağındaki patates kızartmasını sizin tabağınıza koyması ve sizin tabağınızdan bir şey almamasıdır. diye tarif etmiş.

Eşiniz için kendinizden fedakarlık yapmıyorsanız ve eşinizin en sevmediği hareketi sürekli yapıyorsanız onu sevdiğinize nasıl inanabilir?

Ve affetmek. Karı kocanın birbirlerinin hatalarını hatta olası hatalarını bile affetmeye ne çok ihtiyaçları var.

Özellikle biz kadınlar kolay kolay affetmiyoruz. Az öncesinden başlayarak on sene öncenin, bazen kırk sene öncesinin hatalarını ısıtıp ısıtıp eşlerin önüne getirebiliyoruz. Oysa merhamet, merhamet ve merhamet.

Sevgi sermayesini acımasız bir şekilde öldürüyoruz.

Her güzel şeyin olduğu gibi, sevginin de düşmanları var. Sevginin en büyük düşmanı kibirdir.

Mevlana Haydi, ben bensiz geleyim, sen sensiz gel. diyor.

Şimdi sen sensen, ben benim modası var. Sen bana bunu yapamazsın. Sen bana bunu diyemezsin. Şeytan kibri yüzünden Allahın rahmetinden kovuldu. Biz de dikkat edelim de kibrimiz yüzünden sevdiğimizin kalbinden kovulmayalım.

Hakikat O kibirlenenleri sevmez. (Nahil suresi ayet 23) Allah kibirlileri sevmezse, kibirli olanlar sevilebilir mi?

Muhammed ibni Hüseyin : Az ya da çok, insanın kalbine giren kibir, ne miktar ise o miktarda aklından noksanlaştırılır. diyor.

Sülayman Havaise sorulur: O bulunduğu sürece iyiliğin fayda vermediği kötülük hangisidir?

Cevap verir: KİBİRDİR.

Sevgi ile merhamet, kin ile kibir ikiz kardeştir. Kalbimizde kin taşıyorsak, affedemiyorsak, kibrimizdendir. Kibirli olan kişi eşini de başkalarını da affedemez, yapılan hata nefsine çok ağır gelir. Eğer affedemiyorsak kendimizden korkmamız lazım.

Kendini mutlu et Kendin için bir iyilik yap gibi reklam sloganları ile kibrimiz besleniyor sürekli. Kendimizi çok sevince başkasını sevemez oluyoruz.

Oysa insanı güzelleştiren şey Yaradanına ve yaratılanlara duyduğu sevgidir. Sevgisiz insan hırçındır, durulamaz. Sükûna ermek istiyorsak kin ve kibirden arınmış temiz bir kalple sevmeyi öğrenmemiz lazım.

 

Sema Maraşlı

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evli olan ve Evlenecekler icin Ibretlik bir Kissa: Gençliğin sırrı !!!

 

 

Evvel Zaman içinde Memleketin Birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış 'bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.. Ama Sorular sık , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.

 

Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

 

"Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş. Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş:

 

-"Hatun, şu kilerde bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!.." Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da:

 

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

 

" Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin " demiş, Başka istemiş?. Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış.

 

Neyse misafirleri ve de siz Aziz okuyucuları sıkmamak için !!! Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş. "Eeee ?. Arkadaşlar iste benim gençliğin sırrı burada anladınız

mı??

 

Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bişey anlamamış.."Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş."Efendiler" demiş "O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile "aman be adam , deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca.." demedi.

 

Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.' demiş.

 

..................

.....................

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, muhterem kerîmeleri Hz. Fâtıma-i Zehrâ (r.anhâ)’ya gelin olurken şu nasîhatta bulunmuşlardır: "Kızım kendini temiz tut! (Devamlı) Rabbini zikret! Efendin sana baktığı zaman Sen’den memnun olsun, büyük bir ferahlık duysun! Gözlerini sürmele! Sürme, kadınların ziynetidir. Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma; Sen de mukâbele et! Böyle yaparsan sevgin fazla olur. O başka tarafa bakarken, Sen onun yüzüne bak! Bunun büyük mükâfâtı vardır.. Güzel bakışlarınla, güler yüzle onu takip edip memnun etmene bir ay nâfile orucu sevâbı yazılır.

 

Kocanın yanında sessiz ve ilgisiz durma! Onun hoşlandığı şekilde güzelce söyle ki, sana muhabbet etsin.. Kocanın hatâlarını başkalarına söyleme! Eğer söylersen, Teâlâ sana gazab eder.. Sonra melekler, peygamberler ve nihâyet kocan sana gücenir..."

 

*

 

Ashâb-ı Kirâm’dan Hâris (r.a.)’ın kızı Esmâ (r.anha), gelin olup giderken annesi ona şu nasîhati yapmıştı:

 

"Kızım, evimizden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun.. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli hallerinde sessizce yanından kayboluver.. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme.. Ağzını ve kulağını muhâfaza et.. Kocan sana fenâ söylerse, söylediklerini duyma; sakın mukâbelede bulunma! Ona karşı gelme! Dâimâ senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün.. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.."

 

*

 

Arap kabilelerinin reislerinden Avf b. Milham’ın Ümm-i Unâs adında bir kızı vardı. Bu kızını Arap meliklerinden Kinde emiri Hâris b. Amir ile evlendirmeye karar verdi. Kızın annesi Ümâme, gelin olacağı gün kızını karşısına oturtup asırlardır kıymetini ve tazeliğini muhâfaza eden şu târihî nasihatlarını yapmıştı: "Bak yavrum! Sana bazı şeyler anlatacağım. Onları belleyip îcâb ettiği şekilde hareket et ki, kocanla güzel geçinip aranız bozulmasın:

 

1. Hâline râzı ol! Yâni kocan, yenilecek ve giyileceğe dâir ne alır getirirse kabul et! Zîrâ kalb rahatlığının ilk yolu kanâattir.

 

2. Kocanla olan sohbetlerinde, onun sözlerine itâat ederek konuş! İtiraz ve isyan ederek hürmet ve itâatte kusûr etme!. Böyle karşılıklı anlaşma ve itâat ile yapılan sohbetlerden Teâlâ râzı olur..

 

3. Efendinin göreceği yerlere dikkat ve ehemmiyet göster! Sakın onun gözüne çirkin birşey çarpmasın!.

 

4. Kokusu olabilecek yerleri kolla, hassasiyet göster.. Daima güzel kokulu durmasını temin et.. Burnuna kötü koku gitmesin! Şunu unutma ki, güzellik ve temizlik getiren şeylerin en iyisi ve âlâsı budur.

 

5. Yemek saatini iyi tesbit et.. İstediği anda hemen hazır bulundur..

 

6. Uyuyacağı vakti geciktirme.. Adeti ne zamansa, o zamanda yemeğini ve yatağını hazırla! Zîrâ açlık, insanı huysuzlandırdığı gibi, uykusuzluk da öfkelendirir, geçiminin bozulmasına sebep olur.

 

7. Mal ve eşyasını muhâfaza etmekte titizlik göster.. Çünkü malı muhâfaza etmek, iş bilmekten doğar.

 

8. Akrabâ ve yakınlarına hizmette kusur etme! Kocanın hısım-akrabâsına hürmet etmek de iyi idâre ve tedbirli olmaktan ileri gelir.

 

9. Kocanın, haberdar olduğun sırlarını sakın kimseye duyurma.. Eğer duyuracak olursan, itimâdını kaybeder, sen de ondan emin olamazsın...

 

10. Kocanın dîne aykırı olmayan isteklerini yerine getir.. Zıddını söyleme ve karşı gelme! Eğer karşı gelip isyan edersen, kendine kinlendirip düşman edersin.. O, kederli olduğu zaman sen neşeli olmaktan; neşeli olduğu vakit de sen hüzünlü görünmekten çekin! Zîrâ onun üzüntülü zamanında senin neşeli görünmen, neşeli zamanında da kederli bulunman onu sevmemenin, hislerine ve dertlerine ortak olmamanın delilidir. Bu hal ise, sizi birbirirnizden ayırmaya kadar götüren soğuk bir davranıştır.

 

Şunu iyi bil ki, bu nasihatlarımı yerine getirip gereği gibi hareket edebilmen için; isteklerine, eşinin isteklerini tercih etmen gerekmektedir. Onun isteklerini nefsinin isteklerine tercih edebilirsen, bu söylediklerimi kolayca yapabilirsin..."

 

Büyüklerimizin tecrübe mahsûlü olarak kızlarına yaptıkaları bu nasihatlar; ağız tadıyla geçinmek, evini ve çocuklarını güzelce idâre etmek ve onları mutlu kılmak isteyen hanım kızlarımızın kulaklarına küpe olmalıdır.

............

............

EVLENİNCE BİR ÇİFT AYAKKABI MI OLACAĞIZ?..

 

Bu bir gelenekti,

gelinlik kız kulağını kapıya dayar dinlerdi..

genç kız kalbini kadere dayar beklerdi..

 

Kapının pervazına dokununca, sivrilmiş bir kıymık elini hafifçe çizdi. Bir kaç kandamlası birikti, karardı ama akmadı. Küçük bir "ah" dedi ve sonra yuttu bu "ah"ı.

 

İçeride bir dünya kurulduğunu biliyordu ama ya bu dünya kalbinin enkazı üstüne kuruluyorsa? Gittikçe sıkıntı bastı. Holde dolanıyor, biraz sonra bitecek bir mahpusluğun geçmek bilmeyen son dakikalarını yaşıyordu. Kapıların hepsi asi bir gelin gibi, gri kilitleri boyunlarına takınmıştı. Duvardaki resim çerçeveleri bu holün dış âleme açılan tek pencereleriydi sanki. Yarı karanlık bu yer belki altı metrekareydi ama içinde büyüttüğü evhamlar her kareyi doldurmaya yetiyordu.

 

Bir an ayakkabılara ilişti gözü. Çatlamış betonun üzerine çıkarılmış, birbirinden bağımsız ama birbirinin tamamlayıcısı bir çift ayakkabı… "karı-koca gibi" dedi içinden. Biri nereye giderse öteki de oraya gider; kâh biri öndedir, kâh diğeri… Biri tenden soyununca diğeri de soyunur, biri eskiyince diğeri de eskir ama nedense biri hep diğerinden önce delinir. Arkadan vuranı da çoktur, destek olanı da… "ayakkabı işte" dedi bir çifti tutup düzeltirken… Ayrı duran "iki" yi "bir" ledi, uçlarını aynı yöne çevirdi.

 

Gelen gencin ayakkabısıydı bunlar, biraz eskiceydi. Demek ki giyecek daha iyi bir ayakkabısı yoktu. Bunlara ihanet etmediğine ve hemen değiştirip atmadığına göre kanaatkâr birisidir diye düşündü… Demek ki bir ucu Hz. İsa'dandı...

 

Ayakkabı bağlarına takılmış ot tohumları çarptı gözüne birden. İçinden "öndeki yoldan değil arkadaki patikadan gelmiş" dedi. Evin önü asfalttı ve tüm mahalleli bu yolu kullanırdı. Kimse kestirme olan arazi yolunu sevmezdi. Sanki toprak ve çamur kendilerine çok uzakmış gibi kaçarlardı bu patikadan. Oysa o çok severdi bu yolu, yalnızlığını yolun iki tarafına saça saça yürürdü. Saçtığı yalnızlıklar toprağa karışırdı, kendisi felaha. "o yolu kullanmış" dedi. Bu tohumlar benim de eteğime yapışır her seferinde. Toprağı seviyor dedi ve minik bir gülümseme ekledi düşüncelerine. Demek ki bir ucu Hz. Âdem'dendi.

 

Bir ara kapı aralandı ve ellerini gördü misafirin. İri ve damar damardı elleri. Okumuş diyorlardı ama elleri neden yıpranmış acaba dedi içinden. Bu bir anlık bakışa perçinlenen resim; sanki bünyesinde mücadeleyi besliyordu. "Eller bulutlar gibi hafifse dokunmamıştır demire yahut küreğe; beyazsa ve kararmamışsa, ne mürekkep izinden nasip almıştır, ne de duvar sıvasından". Çalışan o eller sıva karmış, mala tutmuş gibiydi… Demek ki bir ucu Hz. İbrahim'dendi.

 

Şimdi sesini duyuyordu gencin, ağır ağır konuşuyordu. Kelimeleri; bir kemalat torbasına elini daldırıp seçer gibi alıyor ve dudaklarına yerleştiriyordu. Sesi ahenkliydi. "Kaba söz, kaba bir bedenden çığ gibi düşer, düştüğü yeri hayattan koparır. Katı ve sertçe söylenmiş her harf, diğer harflerden zifte batırılarak ayrılmıştır kenara. Serkeş bir dile değdiğine pişman olup ortasından kırılır nazlı elifler…" O çok nazikti. Sesi kuşdiline çarpıp dönüyor gibiydi. Demek ki bir ucu Hz. Süleyman'dandı.

 

Ne güzeldi dilinde en sevgili. Efendimizden bahsediyordu. Kendiyle birlikte efendimizin aşkını da getirmişti. Yastık örtüleri daha da beyazlamış, çiçekli danteller gülümsemişti. Cama meyleden sardunya, bir yaprağını bu tarafa çevirmişti. Sehpadan düşen tespih sanki vecde gelmişti. Efendimiz diline değmişti ya sanki tüm oda aydınlanmış, eşyaların özünde kandiller yanmıştı. Sevindi onun efendisini sevdiğine. Demek ki bir ucu Hz. Muhammed Mustafa'dandı. (sav)

 

Methini çok duymuştu gencin ama yüzünü hiç görmemişti. "Boyu posu, kaşı gözü bir tavada eritmeli takva ölçeğine dökmeli dedi sessizce. Tüm beşerin gözlerini bir zindana hapsedip, hadi gönül gözlerinizi açın diye bağırmalı."

 

Kasları yavaş yavaş gevşiyordu nedense. "çok komik dedi biz şimdi evlenince bir çift ayakkabı mı olacağız?", gülümsedi. Ben eteklerimi kapı eşiklerine değdirerek geçerken onun bir bakışından anlayacağım acıktığını ve o aynanın karşısında tıraş olurken bir bakışımdan anlayacak sofranın hazırlandığını.

 

Sonra bir anda açıldı kapı, az önce zindana kilitlediği gözlerin içinden sıyrılan o iki göz esaretten kaçıp çoktan yerleşmişti gencin yüzüne.

 

Bir an ruhunda yağmurlar başladı, midesinde bir dağ peydahlandı sanki dizleri sağa sola kayan ayaklarına hükmedemez oldu. Kafasını çevirdi, boynunu çevirdi, kaşlarını-ağzını-burnunu çevirdi ama gözlerini bir türlü çeviremiyordu. Kapıyı açan kimdi bilmiyordu, yine o bilinmeyen kişi kapıyı kapattı, gözleri de kapının sarı tahtasına kapandı… Dakikalardır dolanıp duran ayaklar o an sabit kaldı ve içinde yükselen dağın karları ağır ağır çözülmeye başladı… Bir koku vardı içinde… Kardelenler kokar mıydı?

 

Güzellik;

Hafif, esen bir rüzgâr gibi ferahlatıcı,

Pürüzsüz bir denizde yansıyan ışık gibi sakin…

Ay gibi haledendi…

Ve güzelliği çocukların ellerine bölüştürülen ekmek gibi sıcacıktı. İşte o an anladı gencin demek ki bu hali de Hz. Yusuf'tandı…

 

Ve yine anladı ki o kıymık elini neden peşinen kanatmıştı!..

cennetyolu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...