Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Mabed

Cemaat Şimdi Haddini Aştı!

Recommended Posts

Fethullah Gülen Hocaefendi`yi bir Hızır Aleyhisselam ile kıyaslamadıkları kalmıştı, o da oldu. Zaman Gazetesi yazarı, Hocaefendi`yi "kaderin eli" ilan etti!

 

Birkaç yıl evvel, Ergenekon Operasyonu`nu çok yakından bilen, devletin hassas kurumlarından birinde yer alan, "Cemaatten" bir dostumuza şöyle bir cümle sarfetmiştik:

 

 

"1980 öncesinde de tüm ülke, sağ-sol olarak ikiye ayrılmış, insanlar bunlardan birini seçmeye mecbur bırakılmış, ülke karanlığa sürüklenmişti. Benzeri bir `safları sıkılaştırma` işlemi yapılıyor gibi. Bu iş kontrolden çıkarsa çok tehlikeli olabilir."

 

 

Aradan zaman geçti, işler iyice zıvanadan çıktı.

 

Ama doğru ama yanlış, bu işin tüm günahı da cemaatin üstüne kaldı.

 

Eleştiriler karşısında soğukkanlılığını iyice yitiren Cemaat, gittikçe saldırganlaşmaya ve hata üstüne hata yapmaya başladı.

 

Hatalara karşı yapılan eleştiriler ise, ya Ergenekonçu yaftası ile, ya da zımni olarak neredeyse "imansızlık" suçlamaları ile karşılanır oldu.

 

 

Bugün ise, bir "zirve noktası" gerçekleşti. Zaman Gazetesi Yazarı Ali Ünal, Fethullah Hocaefendi`yi Hızır Aleyhisselam ile mukayese eden, O`nu, "kaderin eli" ilan eden bir yazı kaleme aldı. Yazının tamamını aşağıda yayımlayacağız. Lakin edilmesi gereken üç beş çift lafımız var:

 

 

Fethullah Gülen Hocaefendi`nin şahsında somutlaşan Cemaat, artık eleştirilerde dost-düşman tanımaz oldu.

 

 

Haydi, Devlet Bahçeli, bazı konularda sicili kabarık bir isim ...

 

 

Acaba, Cemaat, mütedeyyin kitlede kendisine yönelik büyük rahatsızlığın farkında mı? Mesele, sadece devlet de değil; Devletin, Özel Sektörün, kısacası hayatın her alanında başkalarına hayat hakkı tanımayacak şekilde davranıyorlar.

 

 

Açıkça söyleyeyim, kendileri dışındaki tüm ama tüm diğer cemaatlerde Fethullah Gülen Hocaefendi Cemaati`ne karşı gittikçe artan bir kırgınlık söz konusu.

 

 

Bizzat yaşayanlardan dinlediğim sayısız örnek var ama kişiler ve kurumlara zarar vermemek için, sadece iki örnek yazacağım, diğerleri bunların türevleri:

 

 

Birincisini, Tarikat ehli bir genç bir dostumdan bizzat dinledim. Bu dostum, devletin en önemli kurumlarından birinde orta düzey bir memur. Bana: "İsmail Bey, burada devamlı birlikte cemaat halinde namaz kıldığım Fethullah Gülen Hocaefendi`nin cemaatinden dostlarım var. Birlikte secde ediyoruz, ayrımız gayrımız yok sanıyordum. Bir gün yurtdışına gittik kafile halinde, sabah namazına beni kaldırmadan kendileri cemaat yapmışlar. Aralarından bana daha yakın olan safça bir tanesine sordum, "Valla ben de anlamadım, sordum Ağabey`e, O gelmese de olur, bizden değil" mealinde bir cevap aldım dedi.

 

 

İkinci olay, nur cemaati dışındaki diğer cemaatlerde bugünlerde sıkça konuşan konulardan biri. İsmi lazım olmayan bir bakanlığa yeni atamalar yapılmış. Yapılan atamalardan %70`inden fazlası sadece Fethullah Gülen cemaatinden olduğu halde, kıyameti kopartıyorlar, "Müsteşarın kellesini isterük" tehditleri savuruyorlarmış.

 

 

İnanın çok daha çarpıcı örnekler var. Bizzat yaşadığımız korkunç işler var. Ama bir yerde durmak zorundasınız, fitne çıkarmak değil amacımız.

 

 

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Yine devletin içinde, hem güvenlik ve istihbaratta, hem de diğer devlet kurumlarında, gördüğümüzde bize "Allah"ı hatırlatan, Nur Talebesi dostlarımız var. Allah onlardan razı olsun.

 

 

Ama cemaat artık yanlışı görmek zorunda ...

 

 

Şu tarikattan desen, "Onlar zaten Milli Görüşcü", bu tarikat desen, "Onlar zaten Ergenekoncu", bu cemaat desen, "Onlar MİT ilişkili", cemaati olmayan cami cemaati desen, "Onlar gerçekleri bilmiyor, biz herşeyi biliyoruz, anlatırız" ... Neredeyse, Fethullah Gülen cemaatinden olmayan kimse "müslüman" kabul edilmeyecek. Herkes hatalı, herkes yanlış görüyor, herkeste kusur var.

 

 

En çirkini ise, iki kelam eleştiri yapanın, özel hayatındaki yanlışların bir sürü "Mütedeyyin" gazete tarafından ortaya dökülmeye başlaması! "Nasıl olsa günahsız insan yok! Buluruz bir açığını sustururuz!". Bu nasıl bir "müslüman ahlakıdır"? Basit bir müslümanın ellerini başına koysa, "ben ne yapıyorum, nereye gidiyorum? Ahlaksızlaştım" diye hayıflanacağı vahim hatalar, bir Cemaat tarafından yapıldığında "kurumsallaşıyor" ve bunun hiçbir sorumlusu olmuyor, öyle mi? Bir de üzerine, "Hızır Aleyhisselam" kıssası anlat, yedirebildiğine yedir! Ayıptır! Günahtır!

 

 

Madem Kur`an meali yazabilecek bir din alimisin, öğrenci evlerindeki binlerce pırıl pırıl Anadolu Evladı`na, "Şura Suresi"ni, "Hurma aşılama" hadisini anlat!

 

 

Allah-u Teala, Kur`an-i Kerim`de, apaçık bir şekilde, hem de Peygamber Efendimiz`e "Herkesin fikrini özgürce söyleyebileceği ortamda karar almayı emrediyor".

 

 

Hadis-i Şerif`de ise, bizzat Peygamber Efendimiz`in ağzından, "Dünya işlerinde bana da muhalefet etmelisiniz" deniliyor.

 

 

Üstad Bediüzzaman, "Asya`nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır" diyor... "Herkesin bir reyi var, benim de bir eşit reyim var" diyor...

 

 

Ali Ünal ise tutmuş, işine gelen gelen şekilde, hem de haddini fazlası ile aşarak, vaziyeti "Hz. Hızır" kıssasına uyduruyor!

 

 

Parası ve gücü olmayan kişi ve gruplar küçümseniyor. Gayrimüslimler ile olan "diyalog" çabasının yüzde biri bile öz be öz müslümanlara karşı gösterilmiyor. Diyalog olsa ne olacak? "Ne istiyorsun?" diye sorulacak. Biz söyleyelim, sadece modernist kesim değil, mütedeyyin insanlar da "Cemaat dayanışması"nın "liyakat"in önüne geçmesinden fazlası ile rahatsız. Bırakın devleti, gidin ticaret yapanlara sorun, bir dokunun, bin ah işitin!

 

 

Din alimlerinin bir kısmının caiz görmediği bir iş yapılıyor: Zekat paraları kurumsal olarak toplanıyor. Bu durum ise, "Gayrimüsleri ısındırmak amacı ile caiz görülmüştür" diyerek savunuluyor. Aslında bireylerin bizzat ihtiyaç sahibini bularak vermesi gereken bu paralar ticarethenelerde değerlendiriliyor, üstüne üstlük diğer ticaret erbabına haksız rekabet oluşturuyorsa vay bu işi yapanların haline! Vay ki vay!(Ticarette değerlendirildiği konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz, müfteri durumuna düşmek istemeyiz, ama zekatların cemaatçe toplandığı bilgisi çokça yazılıp çizilen, tartışılan bir uygulamadır)

 

 

ABD`nin beşinci sınıf üniversitesinde üçüncü sınıf bir akademisyen, Fethullah Gülen Hocaefendi ya da Cemaat hakkında akademik değeri meçhul bir çalışma yaptığında, manşetlerden görülüyor, ama pek çok akil insan endişelerini dile getirince her birine ayrı kulp bulunuyor. Bu nasıl bir komplekstir? Irkçı Jirinovski`yi bile, nedendir bilinmez, cemaat hakkında bir iki iyi laf etti diye manşetlerine taşıdılar. Övgüye bu kadar meftun olmak İslam`ın neresinde yer alıyor? Şöhrete bu kadar meraklı olmanın hükmü nedir? Hele ki bu övgüler Jirinovski gibilerinden geliyorsa?

 

 

Müslüman, elinden belinden dilinden emin olunan kimsedir. Eğer mütedeyyin kesimden çok fazla tepki gelmiyorsa, bunun yarı sebebi fitne çıkmasın kaygısı, diğer yarısı ise, insanların Cemaat`in tepkisinden emin olamamasıdır.

 

 

İslam`da, Allah-u Teala`nın zatına tapmak asıldır. Cemaat ise, Allah-u Teala`nın "Muktedir(CC)" sıfatına tutunmuş gidiyor. "Kudret"e kendisinden başka hiçbir ortak istemiyor. Bu durum, Allah korusun, zamanla imani zaafiyetlere de yol açar. Tek sıfatın tecellisi ile kemalat bulunmaz!

 

 

İyi niyetle yazıyoruz, gördüğümüz gerçekleri, gözlemlerimizi aktarıyoruz. Cemaat iyi yolda değil. Rahatsızlık, sadece "laik hassasiyetleri olan şeklinde tabir edilen" kesimden gelmiyor. Bizzat mütedeyyin kesimde büyük bir rahatsızlık var.

 

 

Ali Ünal`ın aşağıdaki yazısı da, artık işlerin zıvanadan çıktığının delili sayılabilir mi, bilemiyoruz. Ama şunu söylemek isteriz: Abdülkadir Geylani Hazretleri(KSA), "Benim ayaklarım tüm evliyanın omuzlarındadır" dediğinde, Ahmed Er-Rufai Hazretleri(KSA) binlerce kilometre uzakta başını eğmiştir.

 

 

Evliyanın kibir gibi gözüken işi aslında kibir değildir, emirle olur. Eğer Hocaefendi`ye böyle bir söz söyleme emri verilir ise, kendi ağzı dili var, kendisi söyler. Bu söz karşısında başını eğecek olan da eğer!

 

 

Ama bu iş, Ali Ünal veya bir başkasının üzerine vazife değil. Herkesin haddini bilmesi gerek!

 

 

İsmail Kizir/ tumgazeteler.com

 

 

 

Ali Ünal`ın Zaman Gazetesi`ndeki yazısı

 

 

Hz. Musa-Hz. Hızır kıssasını anlamayan

 

1980 yılında İsmail Kıllıoğlu Bey anlatmıştı: "Bir arkadaşım var. Askerliğini yedek subay olarak bir kurmay subayın yanında yapıyor. Kurmay subayın `Türkiye`de Dinci Hareketler` isimli bir çalışması var. Subay, bu çalışmasında şu değerlendirmede bulunuyor: "Komünistleri anlıyor ve çözebiliyoruz. Ülkücüleri anlıyor ve çözebiliyoruz. Fakat dincilerin örgütlenme ve haberleşme yapısını hiç anlamıyor ve çözemiyoruz. Bir hadise oluyor, Erzurum`daki dinci ile İstanbul`daki dinci aynı anda aynı tepkiyi veriyor; bu haberleşmeyi anında nasıl sağlıyorlar, bir türlü çözemiyoruz."

 

 

Hadiselere sadece zahirî sebep-sonuç ilişkisi penceresinden, yani materyalist açıdan bakan, dinî aklîliği veya rasyonaliteyi bilemeyen, Din`e ya Hıristiyanca veya materyalist bilim açısından yaklaşan insan, İslâm`ı da, Müslüman`ı da, Müslümanların davranışlarındaki maksadı, sebep ve faktörleri de anlayamaz; anlayamayınca herhangi bir hadiseye Erzurum`daki "dinci" ile İstanbul`daki "dinci"nin aynı anda aynı tepkiyi vermesinde bir örgüt yapısı ve örgüt haberleşmesi arar; ortada böyle bir şey olmadığı için aradığını bulamaz; bulamayınca uydurur. İşte, Fethullah Gülen Hocaefendi ve bütün faaliyetleriyle "cemaat", bu anlayamamanın, daha da kötüsü, yanlış anlamanın ve uydurmanın kurbanıdır.

 

 

Kur`an-ı Kerim`de anlatılan Hz. Musa (as) ve Hz. Hızır (as) kıssası, bize Hocaefendi`yi, "cemaat"i ve "cemaat" etrafındaki spekülasyonları anlamamıza ışık tutuyor. Bu kıssada insanlık tarihindeki bütün hadiselerin manâsını, hadiselerdeki hikmetleri, Kader-insan iradesi münasebetini, hiçbir hadisenin başka hadiselerden bağımsız tekil bir hadise olmadığını, konjonktür dediğimiz şeyin aslında Kader-insan iradesi münasebetleri temelinde hadiseler bileşkesi olarak Kader`in örgüsünden ibaret bulunduğunu ve manânın madde üzerindeki hakimiyetini okuruz.

 

 

Söz konusu kıssa, Hz. Musa ile Hz. Hızır`ın bir yolculuğunu anlatır. Hz. Musa, insanlık âleminin zahirinde, Hz. Hızır ise bâtınında vazifelidir. Hadiseleri anlamak, zahir ile bâtını birlikte görmeyi gerektirdiği için, Cenab-ı Allah (cc) bâtında yaptırdığı bu yolculukla Hz. Musa`ya bir bakıma seyr u sülûkünü veya miracını tamamlatır. Bu yolculukta Hz. Hızır, bindikleri gemiyi sağlam gemileri gasbeden kraldan kurtarmak için deler; büyüdüğünde şerli olacak, anne-babasını da yoldan çıkaracak diye bir çocuğu öldürür; yıkılmakta olan bir duvarı doğrultur ve karşılığında ücret almaz. Yapılan bu üç işten birincisi sahibinin izni olmadan yapıldığı için, ikincisi ise mutlak manâda Şeriat`ın zâhir hükümlerine terstir; bu bakımdan Hz. Musa itiraz eder. Önce hemen belirtelim ki, Hz. Hızır, yaptıklarını zâhir veya maddî âlemde yapmamıştır; öyle yapmış olsaydı, Hz. Musa itirazlarında elbette haklı olurdu. Çünkü, meselâ gelecekte şerli biri olacak diye masum bir çocuk öldürülmez. Hz. Hızır, yaptıklarını bâtın, manâ veya sırf Kader âleminde yapmıştır; onları maddi âlemde icra eden ise başkaları olabilir. Yani bir başkası keyfî olarak gemiyi delmiştir veya gemi bir kayaya vurarak delinmiştir. Çocuk zahirde başka bir sebeple ölmüştür. Hz. Hızır, sırf Kader`in elidir, hadiselerdeki manâyı ve asıl hikmeti temsil eder. Onun sırf Kader, bâtın veya manâ âleminde yaptığını, maddî âlemde bir başkası bir başka sebeple icra eder. Kader, hem aslî hem zahirî sebeple neticeye bir bakar; yani sebep ve netice için iki ayrı kader yoktur. Masum çocuk bir sebeple ölür veya onu bir başkası bizzat iradesiyle öldürür; oysa onun ölümüne hükmeden Kader`dir. Fakat Kader hükmünü verirken, onu icra edecek iradeyi de elbette nazara alır. Dolayısıyla kimse yaptığından Kader`i sorumlu tutamaz.

 

 

Hocaefendi, bir bakıma manânın, Kader`in elini temsil eder. Manâ hükmünü verdiği zaman, (donmuş) nazik suyun demiri parçaladığı gibi, madde onun önünde duramaz. Her şeye maddî açıdan bakanlar da ortada örgüt arar, "ordu" arar; bulamayınca da uydururlar ve kendilerini mahkûm edecek hata üstüne hata yaparlar; Bahçeli ve diğerleri gibi.

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Açıkcası Hoca efendiyi düne kadar çok severdim ve sayardımda hatta kitaplarınada yoğun ilgi ve alakam vardı. çünkü yaptığı hizmetler takdire şayandır ama ülke içinde olsun (ergenekonun deşifresi) ama ülke dışında olsun (okullar) binlerce kez Eyvallah dedirtiti bana. yalnız şu dinler arası diyalog yaftalamasına girişmedimi! umarın biran önce bu fitneden uzaklaşır ve bizlerin yüreğine su serper yoksa yaptıkları bu fitne ateşi karşısında buz gibi eriyecek. Allah bu fitneden bu yanan ateşten Ümmet-i Muhammed'i korusun.

 

 

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hani mehmed akif ersoy diyor ya: hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.. diyor ya. cemaati anlamak için dört yıl uğraştım. gerçekten vahim yanlışlıklar yapılıyor. hak namına haksızlık diyerek ne güzel anlatmış mehmed akif. güzel makamlara büyük, hizmetler yapılacak makamlara inançlı insanlar gelsin diyerek diğer insanlara haksızlık yapmayı gözealıyorlar ve buna cevaz veriliyor... üstaddan öğrendiğim kadarıyle ben, inancım konusunda mokta taviz vermemenin doğru olduğunu düşünüyorum ve samimiyetle inanıyorum buna. hangi amaçla olursa olsun nokta taviz yok. güzel işler, hayırlı işler yapılsın diye tavizler veriliyor.. sizce ne kadarı doğrudur bu tutumun ? yanlış konuşmaktan allah'a sığınırım. dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ve ben üniversiteye hazırlanıyorum. sınavlarda ortaya çıkan şaibeler cemaatin üzerine kalıyor. hak namına haksızlık yapılıyor. ve bunu inançlı insanların yapması gerçekten çok üzücü...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu tür tartışmalara girmek pek hoşuma gitmez.bu tür tartışmalarda genellikle iki tarafta bol bol günaha girer.lakin şimdi birkaç şey söylemek istiyorum.

 

evvela kişiler bulundukları cemaatle birlikte bilinirler ayrı olarak değil.bu normal birşeydir.bunun için bir cemaatin içindeki kişiler o cemaate yakışmayan işlere bulaşmaktan sakınmalıdır.lakin her zaman bu tür işlere bulaşanlar olur.bu gibi durumlarla karşılaşıldığında bu hareketlere en sert tepkinin o cemaatten gelmesi gerekir.zira bu hareketler o cemaati lekeler.

 

bu olayı da söylediğiniz gibi üç beş densizin hatası olarak değerlendirsek bile cemaatin suçu sahiplenircesine bu suça yöneltilen eleştirilere karşı koymaya çalışması, o kişileri dışlamaması, bağlantılarını kesmemesi, suçlarını "ama" gibi eklemeler yapmadan kötülememesi onu suçlu durumuna düşürüyor.ve bunun hesabını vermesi gerekiyor.

 

 

ayrıca bir cemaatle bağlanltısı olan hiçkimse bireysel olarak değerlendirilemez hareketleri o şekilde ele alınamaz.

 

şimdi kılıçdaroğlu canlı yayında milletin dinine sövse bu hareket sebebiyle chpden hesap isteyemeyecekmiyiz.

 

veya herhangi bir örgütün bir üyesi gidip şehrin ortasında 30 kişiyi vursa bunu şahsi bir hareket olarak mı değerlendireceğiz.

 

tabiki hayır.

 

cemaat eğer bu tür suçlarla karalanmak istemiyorsa, suçu işleyenleri dışlamayı, onlardan hesap sormayı, suçu kötülemeyi öğrenmek zorunda.yoksa o suçları sahiplenmiş olur.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...