Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kalemdar

2011 Türkiye'si 2002 İle Kıyaslanamaz

Recommended Posts

2011 Türkiye'si 2002 ile kıyaslanamaz, halk gidişattan memnun

Bu yıl 23 ülkede 'Küresel Eğilimler' anketi yapan PEW'in Türkiye araştırmasından çarpıcı sonuçlar çıktı. Ankete göre, 2002 yılında ülke iyiye gidiyor diyenlerin oranı yüzde 4 iken, 2011'de bu oran 12 artarak yüzde 48'e çıktı. Ekonominin gidişinden memnun olanların oranı da yaklaşık 4 kat yükseldi. Dış politikada ise halkın yüzde 64'ü Başbakan Erdoğan'a güveniyor.

'Küresel Eğilimler' anketleriyle tanınan ABD merkezli araştırma şirketi PEW, 12 Haziran seçimleri öncesinde hükümetin dış politika ve ekonomi performansını değerlendiren anket sonuçlarını yayınladı. PEW'e göre, Türkiye'de ekonominin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı son 9 yılda yaklaşık dört kat; ülkenin genel gidişatını beğenenlerin oranı da 12 kat arttı. Çalışmada, 2002 yılında ülkenin durumunu beğenmeyenlerin oranının yüzde 93 olduğu hatırlatılıyor ve bu oranın 2011'de yüzde 49'a düştüğüne dikkat çekiliyor. Ekonomik gidişatta da benzer tablo ortaya konuluyor. 2002 yazında ekonomik gidişattan memnun olmayanların oranı yüzde 85 iken, gayri memnunların oranının bu yıl yüzde 48'e gerilediği belirtiliyor. Buna karşılık ekonomik durumdan memnunların oranının ise son 9 yılda yüzde 14'ten yüzde 49'a yükseldiği not ediliyor.

"Seçimlerin Arefesinde Türkiye'de İyimser Tablo" başlığıyla duyurulan araştırmada, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dış politikada olumlu not aldığı vurgulanıyor. Türk halkının yüzde 62'sinin bu konuda Erdoğan'a güvendiği belirtiliyor. Araştırmada, Başbakan Erdoğan'a yabancı ülkelerin bakışı da yer alıyor. Erdoğan'a Batı Şeria'da duyulan güven yüzde 61, Gazze'de yüzde 35 olarak ölçüldü. Bu oran Mısır'da yüzde 78, Ürdün'de yüzde 72, Lübnan'da yüzde 64. İsrail'in yüzde 87'si, Fransızların yüzde 59'u, Almanların ise yüzde 69'u Erdoğan'a güvenmiyor.

PEW anketi, ekonomik gidişatta da benzer bir tablo ortaya koydu. 2002 yazında ekonomik gidişattan memnun olmayanların oranı yüzde 85 iken 2007'de bu oran yüzde 51'e düştü. Küresel kriz sebebiyle AK Parti'nin ikinci döneminde yüzde 70'lere tırmanan gayri memnunlar oranı bu yıl ise yüzde 48'e geriledi. Buna karşılık ekonomik durumdan memnunların oranı ise son 9 yılda yüzde 14'ten yüzde 49'a yükseldi.

PEW anketi, ülkenin gidişatını beğenme oranının dindarlar arasında daha fazla olduğunu gösteriyor. Günde beş vakit namaz kılanların yüzde 64'ü, yalnızca cuma namazlarına gidenlerin yüzde 41'i, bayramdan bayrama namaz kılanların ise yüzde 32'si gidişattan memnun. Erdoğan'a dış politikada güven oranı da bu gruplarda sırasıyla yüzde 73, yüzde 60 ve yüzde 42. Yaş yükseldikçe de ülkedeki durumdan memnuniyet oranı artıyor. 50 yaşını geçenlerin yüzde 56'sı ülkenin durumuna olumlu bakıyor. 30-49 yaşındakiler arasında yüzde 46 olan memnuniyet oranı, 30 yaş altındakilerde yüzde 42'ye düşüyor.

İSRAİL NE TÜRKİYE'YE NE DE ERDOĞAN'A GÜVENİYOR

Hükümette ikinci döneminin sonuna yaklaşan Erdoğan, dış politika konusunda da vatandaşlardan olumlu not aldı. Halkın yüzde 62'si Başbakan Erdoğan'a dış politikada da yüksek not vererek, Başbakan'ın dünya ile ilişkilerde doğru şeyler yaptığını belirtti.

Erdoğan'ın dış ülkelerdeki imajını da araştıran PEW, Mısırlıların yüzde 78'i, Ürdünlülerin yüzde 72'si, Lübnanlıların da yüzde 64'ünün Erdoğan'a güvendiğini ve politikalarını olumlu bulduğunu ifade etti. Buna karşılık Başbakan Erdoğan'a güven duymayan halkların başında yüzde 87 ile İsrail geliyor. Onları yüzde 69 ile Almanlar, yüzde 59 ile Fransızlar takip ediyor. İsrail'e karşı çıkışları ile gündeme gelen Erdoğan'a Batı Şeria'da duyulan güven yüzde 61 olurken, ilginç bir şekilde Gazze'de ise yüzde 35 olarak ölçüldü.

Türkiye'ye duyulan güven Filistin, Ürdün, Lübnan ve Mısır'ın yanı sıra Rusya'da da yüzde 60'ın üzerinde. Halkın yüzde 36'sının Erdoğan'a güvendiği Fransa'da da konu Türkiye olunca bu oran yüzde 61'e çıkıyor. Anketlerin yapıldığı diğer ülkelerde de Türkiye'ye güvenenlerin oranı yüksek. Sadece Almanya ve İsrail bunun dışında kalıyor. Almanların yüzde 54'ü Türkiye'ye güvenmiyor. İsrail'de Türkiye'ye güvenenlerin oranı ise sadece yüzde 13.

TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ NEREDE?

PEW anketi, Türk halkının, geleceğini nerede gördüğüne dair de önemli ipuçları veriyor. Türkiye'nin Avrupa'ya bakması gerektiğini söyleyenlerin oranı yüzde 17'de kalırken, bunun yerine Ortadoğu'ya yönelmesini isteyenler halkın yüzde 25'ini oluşturuyor. Yüzde 37'lik bir çoğunluk ise iki bölgenin de aynı derecede önemli olduğunu vurguluyor. Türklerin yüzde 52'si AB üyeliğine olumlu bakarken yüzde 42'si karşı çıkıyor. 18-29 yaşındaki gençlerin yüzde 61'i AB üyeliğine taraftar. 30-49 yaşındakilerde bu oran yüzde 50'ye iniyor. Daha yaşlılar arasında ise bu oran yüzde 43. Kürt asıllı Türk vatandaşlarının ise yüzde 76'sı Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyor. İspanyolların yüzde 62'si, İngilizlerin de yüzde 51'i Türkiye'yi AB'de görmek istiyor. Litvanya ve Polonya'da da Türkiye'nin AB'de yer almasına taraftar olanların sayısı, karşı çıkanlardan fazla. Anket, AB'nin iki büyük gücü Almanya ve Fransa'da ise Türkiye'nin AB'ye girmesini istemeyenlerin oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Fransızların yüzde 61'i, Almanların ise yüzde 71'i Türkiye'nin birliğe üye olmasına sıcak bakmıyor. Bu çalışmayı her yıl 4 kez yapan PEW son anketini, Türkiye'nin 26 farklı ilinde 21 Mart-12 Nisan tarihleri arasında, bin reşit Türk vatandaşı ile yüz yüze görüşerek gerçekleştirdi. PEW Küresel Eğilimler anketi 2002'den beri yapılıyor. Bu yıl 23 ülkede 30 bin kişi üzerinde anket yapan PEW'in benzer anketler düzenlediği ülkeler arasında İngiltere, Fransa, Rusya, Mısır, İsrail, Pakistan gibi ülkeler var. O ülkelerde de benzer sorular ile halkın hükümetten memnuniyeti ve başka ülkelere bakışı ölçülüyor.




resim2.jpg

Türkiye artık AB'yi bekleyen yoksul ülke değil

Türkiye ile ilgili rapor yayınlayan başka bir kuruluş da Avrupa Dış İlişkiler Konseyi. Raporda 'Kendi dünyasının merkezinde' diye nitelenen Türkiye'nin, artık AB üyeliğini sabırla bekleyen yoksul bir ülke olmadığı vurgulandı. Ekonomik büyüme ve istikrarlı hükümetin Türkiye'nin kendine güvenini artırdığına işaret edilen raporda, Ankara'nın artık kendi çıkarları doğrultusunda siyaset izlediğine dikkat çekildi. London School of Economics'in (LSE) yayımladığı Türkiye raporunda da Türkiye'nin Ortadoğu'nun geleceğinde önemli rol oynayacağı vurgulandı.



resim3.jpg



İngiliz üniversitesinin raporu:

Ortadoğu'nun geleceğini Türkiye'nin nüfuzu belirleyecek


Dünyanın muteber üniversitelerinden London School of Economics'in (LSE) yayımladığı Türkiye raporunda, Türkiye'nin artan siyasi ve ekonomik gücüyle halk ayaklanmalarının yaşandığı Ortadoğu'nun geleceğinde önemli rol oynayacağı ifadeleri yer aldı.

Raporun giriş yazısında AK Parti'yi iktidara taşıyan Anadolu sermayesinin, Türkiye'nin komşularıyla siyasi ilişkilerinden daha fazla ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştiren itici bir güç olduğu değerlendirmesinde bulunuluyor. Raporda "Türkiye'nin nüfuzunun, Ortadoğu'nun siyasi ve ekonomik gelişiminde büyük rol oynayacağı" kaydedilirken, "Ancak Türk dış politikası, bu dönemde sınavdan geçecek. Türkiye, bölgenin siyasi geleceği için vizyon geliştirmeyi, bölge ülkeleriyle ikili ilişkilerin önüne almalı.'' uyarısına yer verildi. Ankara-Şam ilişkilerinin ele alındığı bir makalede, bu yakınlığın Ankara'nın Esed rejimini kurtarmaya çalışacağı anlamına gelmediği belirtilerek Suriye'de rejim değişikliğinin Türkiye'nin çıkarına olabileceği yorumu yapıldı.

Raporda, Brezilya, Çin ve Hindistan gibi yükselmekte olan diğer güçlerin gelecekte izleyeceği politikalarla beraber uluslararası meselelerde Türkiye'nin de takınacağı tavırların dünya siyasetini belirlemede daha etkin olacağı öngörüsüne yer verildi. LONDRA AA

Avrupa dış ilişkiler konseyi:

Türkiye eskisi gibi değil artık kendi dünyasının merkezi


Avrupa'da Türkiye ile ilgili rapor yayınlayan başka bir kuruluş olan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi de (ECFR) 'kendi dünyasının merkezinde' diye nitelediği Türkiye'nin artık AB üyeliğini sabırla bekleyen yoksul bir ülke olmadığını kaydetti. Ankara'nın bağımsız dış politikasına ağırlık verilen raporda, Türkiye'nin NATO'ya desteğinin koşullu olduğu, aralarında Hamas ve İran'ın da olduğu Batı ülkelerinin hoşuna gitmeyen aktörlerle temas ettiği ve genel olarak kendi ticari ve güvenlik çıkarları doğrultusunda bir siyaset izlediği belirtiliyor. Raporda Türkiye'nin AB üyeliğinin bölgedeki saygınlığının kaynaklarından olduğuna dikkat çekilerek, AB ile ilişkilerin önemi vurgulanıyor. Türkiye'nin yaşanan ekonomik büyüme ve istikrarlı bir hükümet sonrasında kendine güvenin arttığı yorumuna yer veren rapor, bu güvenin olumsuz sonuçlarına karşı da uyarılarda bulunuyor. Seçim sonrasında Türk politikası ile tavsiyelerin sıralandığı raporda AB'nin Türkiye'nin gündemine yeniden gelmesinin öneminden bahsediliyor. Bu durumun ülkedeki laik kesimin AK Parti'nin otokratikleşiyor olduğuna ilişkin endişelerini gidereceği ve CHP'nin demokrat sol bir parti haline gelmesine yardımcı olacağı değerlendirmeleri yapılıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tam Zaman Gazetesi'nin ahlakına yaraşır nitelikte kışkırtıcı ve halkın gidişattan memnun olmayan kısmını yok sayıcı bir anlayışı yansıtan klasik haberlerden bir tanesi... Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor. Takdirimizi hızlanan bir ivmeyle kaybeden Zaman Gazetesi toplum içerisindeki kutuplaşma hareketlerine öncülük etmeye devam ederken biz bu gidişatı hayli vahim görmekteyiz. Güçlü bir iddia ile, sonradan görüp bozutanlar olarak addeddiğimiz Zaman Gazetesi ve o mantalitenin ocağı maalesef ki hükümetin içinde yuvalanmış ve mevcut iktidarı da birçok noktada yönlendiriyor. Bizler de bu anlayış tarafından kuşatılmış olan hükümetin orjinal hareketlerden ve doğrulardan giderek sapmaya başladığını eski verimini yitirdiğini ve artık ham yobazların elinde bocalama devrine doğru sürüklendiğini düşünüyoruz... Bu durumu elim bir şekilde takibe devam ediyoruz ve hükümetin kendisini o bakışın boyunduruğundan kurtaracağı günü az bir ümitle de olsa bekliyor ve durumu elim bir şekilde takip ediyoruz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tam Zaman Gazetesi'nin ahlakına yaraşır nitelikte kışkırtıcı ve halkın gidişattan memnun olmayan kısmını yok sayıcı bir anlayışı yansıtan klasik haberlerden bir tanesi... Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor. Takdirimizi hızlanan bir ivmeyle kaybeden Zaman Gazetesi toplum içerisindeki kutuplaşma hareketlerine öncülük etmeye devam ederken biz bu gidişatı hayli vahim görmekteyiz. Güçlü bir iddia ile, sonradan görüp bozutanlar olarak addeddiğimiz Zaman Gazetesi ve o mantalitenin ocağı maalesef ki hükümetin içinde yuvalanmış ve mevcut iktidarı da birçok noktada yönlendiriyor. Bizler de bu anlayış tarafından kuşatılmış olan hükümetin orjinal hareketlerden ve doğrulardan giderek sapmaya başladığını eski verimini yitirdiğini ve artık ham yobazların elinde bocalama devrine doğru sürüklendiğini düşünüyoruz... Bu durumu elim bir şekilde takibe devam ediyoruz ve hükümetin kendisini o bakışın boyunduruğundan kurtaracağı günü az bir ümitle de olsa bekliyor ve durumu elim bir şekilde takip ediyoruz...

 

 

ÛSAME B. ZEYD anlatıyor:

“Resulûllah aleyhisselam bizi bazı kabilelere gönderdi Onlar da bizim gelişimizden haberdâr olarak kaçtılar Biz bu grubun içinden birisine yetiştik Onu yakalayınca, ‘Lâ ilahe illâllah’ deyiverdi Fakat biz kendisini öldürdük Döndüğümüzde bu olayı Peygamber aleyhisselâm’a aynen anlattım

Peygamber aleyhisselâm:

‘Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?’ dedi

Ben:

‘Ey Allah’ın Resûlü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi,’ diye cevap verdim

Peygamber Aleyhisselâm:

‘Kalbini yarıp baktın mı ki, bunu başka bir sebepten dolayı söylemiş olduğunu bilesin! Kıyamet gününde ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin karşısında kim senin yardımcın olacak?’ buyurdu Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki, ‘keşke Müslümanlığa o günden sonra girmiş olsaydım,’ dedim ”

 

 

Kaynak: Ebû Dâvut, Müslüm

 

Basın ahlakına dair tam yahudi karakterini yansıtıyor? Kanaatinin iki kere iki dört eder katiyetinde kesinlik arz edebilmesini oluşturan faktörler nelerdir acaba? Misalde beyan buyrulduğu üzere yarıp da kalplerine mi baktık yahut kafataslarını ikiye bölüp beyinlerini mercek altına mı aldık ? düşüncelerine hakkal yakin derecesinde muttali mi olduk? Kıymetli kardeşim…

 

Özellikle bu haber için söyleyebileceğimiz, Amerika menşe-ili bir araştırmayı basın yayın organı olması hasebiyle halka arz etmekten başka amaç gütmeyen yayın organına böyle bir yafta vurmak pek insaflı bir tutum olmasa gerek. Benzer haberi diğer gazetelerde harfi harfine yayınlamışlardır yani haberi birebir zaman gazetesi hazırlamış değil, bu mantıktan hareketle aynı ifadeyi onlar için de kullanmak icap eder ki bu tasvip edemeyeceğimiz bir durumdur. Burada elbette ki mevzu bahis gazetenin propagandasını yada avukatlığını yapmıyoruz sadece gündeme ilişkin bir haberi foruma intikal ettiriyoruz ancak tenkidin ölçüsü fazla kaçtığından, Allah rızası için uyarmak ihtiyacı hasıl olmuştur.

 

Dua ve muhabbetle…

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalemdar'a teşekkür ederek..

 

Tam Zaman Gazetesi'nin ahlakına yaraşır nitelikte kışkırtıcı ve halkın gidişattan memnun olmayan kısmını yok sayıcı bir anlayışı yansıtan klasik haberlerden bir tanesi... Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor. Takdirimizi hızlanan bir ivmeyle kaybeden Zaman Gazetesi toplum içerisindeki kutuplaşma hareketlerine öncülük etmeye devam ederken biz bu gidişatı hayli vahim görmekteyiz. Güçlü bir iddia ile, sonradan görüp bozutanlar olarak addeddiğimiz Zaman Gazetesi ve o mantalitenin ocağı maalesef ki hükümetin içinde yuvalanmış ve mevcut iktidarı da birçok noktada yönlendiriyor. Bizler de bu anlayış tarafından kuşatılmış olan hükümetin orjinal hareketlerden ve doğrulardan giderek sapmaya başladığını eski verimini yitirdiğini ve artık ham yobazların elinde bocalama devrine doğru sürüklendiğini düşünüyoruz... Bu durumu elim bir şekilde takibe devam ediyoruz ve hükümetin kendisini o bakışın boyunduruğundan kurtaracağı günü az bir ümitle de olsa bekliyor ve durumu elim bir şekilde takip ediyoruz...

 

BDG -daha önce de başka bir konu başlığında benzer şekilde uyarıldığı gibi- ben yerine biz zamirini yerleştirerek; kendi adına değil, rütbesi adına kanısını doğuracak böyle bir yazıya imza atmıştır. Bunun ne derece rahatsız edici olduğunu hatırlatmak isterim.

 

Bu bir.

 

İkincisi ağız.. Bu ağız değil bir admine, bir üyeye dahi yakıştırılamaz. "Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor."

 

İslam düşmanlarının kirli entrikaları neticesinde yurtdışında yaşamaya mecbur bırakılan -seversiniz sevmezsiniz- cemaat önderinin ikamet yerini ima edip, bunu malzeme saymak ne kadar hamca ve basiretsizce ise; yahudi karakteri ile bağdaştırmak da o kadar edebe muğayir, o kadar "yobaz"cadır.

 

Bir tek Bahçeliye yakışan bu ağız, bu istihza ve bu denli ağır ithamlar, kusura bakmayınız size, bir admine yakışmıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok değerli yöneticimiz Kalemdar'a teşekkür ediyoruz. Birlik ve beraberliğimize yeri geldiğinde desteklerini gösterdiği ve yeri de geldiğinde yanlış olarak telakki ettiği kısımlara dair görüşlerini belirttiği için. Efendimizin güzel hadislerinden bir tanesini de cuma günü hatırlatmış oldu ki bunu da hikmet dolu bir tesadüfe bağlıyoruz. O'nu anarak kalplerimiz gücünü bir kez daha yenilemiş oluyor... Değerli yöneticimizin kastının iyi; şu veya bu anlayışın savunuculuğunu yapmadığına da kaaniyiz. Bu yüzden hem kendisi hem biz müsterihiz. Allah razı olsun kendisinden.

 

Konuya dair açıklamayı biz de yaptığımızda ortaya koymuş olduklarımızın temeline dair daha net bakış getirilir. Evvela biz Zaman Gazetesi'nin basın ahlakı noktasında tam bir Yahudi karakteri sergilediğini söyledik. Bu doğrudur. Fakat ortaya koymuş olduğumuz teşhis yanlış anlaşılmasın ve farklı tarafa çekilmesin. Zira Yahudi karakteri sergilemiş olması o anlayışın/gazetenin müslüman olmadığını göstermez. Müslüman olduğu halde müslümana yakışmayan ve tahrifçi huylar ortaya konmasının Yahudilerin özelliği olduğu manasındadır. Hemen örneklersek vermek istediğimiz mana anlaşılacaktır. Efendimiz bir hadisinde, “Bizim orucumuzla, ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir.” diye buyurur. Buradan, sahura kalkmayanın orucu ehl-i kitabın orucudur gibi bir mana çıkabilir mi, hayır. Aklın en olgun yöntemleri buradaki manayı çözmeye yeter. Burdaki mana, orucunuzu müslümana yaraşır ölçülerle tutunuz ve sahura kalkınız... ve daha da detayına girebileceğimiz istikameti ifade eder. O yüzden Bizlerin Yahudi karakteri tespiti de bu mana ile paraleldir. İnandım diyen birisine başka bir yafta vurmayacak kadar inanç kaidelerimizi biliyor ve onlara bağlılığımızı gösteriyoruz. İşte bu yüzdendir ki sayın yöneticimizin eklemiş olduğu hadis-i şerifi ne gaye ile koyduğunu anlayamamış vaziyetteyiz. Yoksa bizim Zaman Gazetesi anlayışına sahip kişilere Yahudi dediğimizi mi zannetti ve bu yüzden mi ekledi. Bizlerin onlara Yahudi damgası vurduğumuz düşüncesiyle bize yöneltmiş olduğu "kalplerine mi baktık, beyinlerini mercek altında mı inceledik" lafzı bizleri kuşkulandırmakta ve bize dair yapılan yakışıksız itham ve bizi istediğimiz gibi anlayamamış bir görüş gibi durmakta. Kalplerine bakmak ve beyinlerini incelemek "onlara dair iman şüphemizin göstergesi olabilir", biz ise bunu yapmıyoruz. Onların kalperi ve beyinlerindeki yansımalarını "fikirlerinde, gazetelerinde, hareketlerinde görüyor, bu tür hareketlerin olgun müslümana mı yakışır yoksa yakışmaz mı veya kime yakışır, bunun değerlendirmesini yapıyoruz." Eğer hadis-i şerifin eklenme sebebi bu değilse, ekleme sebebini ilk paragrafımızdaki kısma bağlıyor ve teşekkür ediyoruz. Dediklerimizin hiçbiri değilse izahı merak ederiz... Tekrar yinelersek Yahudi karakteri göstermek ayrı birşeydir ve ağır bir ithamdır, biz de bunu yapmaktayız. Oradaki ince çizgi Yahudi karakteri gösterenlerin müslüman olamayacağı manasının çıkmamasıdır... Bunu herkesin anladığını varsayıyoruz. Anlaşılmadığında daha detaylı izaha girişeceğiz...

 

Yine gazetenin belli minvaldeki tutumuna dair benzer özellikleri diğer gazetelerde de mevcut olduğunu sayın yöneticimiz dile getirmiş. Çok doğru söylemiş, katılmaktayız... Rahatsızlığını dile getiren üyemize de teşekkür eder ve kendilerinin yapmış olduğu eleştirileri de empati ile değerlendireceğimizi belirtiriz. Fakat bize "yobaz" demiş olmasını görüşümüze karşı gösterilen refleks olarak değerlendiriyor ve görmezden geliyoruz. Şunu da özellikle belirtmeliyiz: Eğer zatım sitede yöneticilik yapıyorsa, bu bir yöneticinin değerlendirmesi ve rütbenin görüşü olarak görülmelidir. Aksi durumlar tarafımızdan belirtilir.

 

Konuya dair değerli değerlendirmeler geldiği için gidişattan memnunuz ve farklı görüşleri görmenin mesruriyetini yaşıyoruz.

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben de "BDG" nickli yönetici kardeşim gibi ama yönetici vasfından sıyrılarak "fahri olarak" yani kendi gönlü ile kendi adına ve kendi nefsi ve ruhu hesabına kaydettiği düşüncelerinin ortağıyım (elbet kardeşim kabul ederse)

 

Biz de kamil müslümanın hatlarını çizme, Allah'ın korunmuş kitabı "Kur'an" ve en güzel örnek Peygamber aleyhisselam'ın "Sünnet"i ile aşikar edilmiş ve ta ezelden çizilmiş olan ve ebede dek korunacağı haber edilen bu bozulmaz hattın aslını ve esasını evvela bizzat kendi öznefsinde yaşama ve yaşamakla beraber belli bir zaman sonra "ben müslümanım..." diyen her insana bu hakikati (İslam'ı yaşama ve yaşatma hakikatini) hatırlatmanın farziyyet ihtiva eden bir vecibe olduğunu düşünmekteyiz!...

 

Yukarıda görüp okuduğumuz ve görmeyip okuyamadığımız mesele(ler) hakkında da ufuk açma, tefekküre sevketme ve latifeler sahibi ruhun hücreleri ve odacıklarını açmak noktasında diyelim ki:

 

Allah Teala Hucurât Sûresi'nde mealen: "Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın..." buyuruyorken bir düşünün!...

 

Düşünün ki malum haberin kaynakları neler?...

-Amerika merkezli bir şirket!... Sonra;

-Avrupa Dış İlişkiler Konseyi!... Ve sonra;

-London School of Economics (LSE)

 

Ve sonra, sonra, sonra vesaire

 

E efendim ne olmuş!... Onlar fasık değil ehli kitap!... Öyle mi?!!!... O halde Hazreti Meryem'in babası olan İmran'a ve onun ehli beytine ve O'nun soyundan gelenlerle beraber herkese ve her mekan ve zamana indirilen Son Kitab'da yer alan Âl-i İmran Sûresi'nin 113. ayetindeki; "ehl-i Kitabın hepsi bir değildir(Al-i İmran, 113)" hitabının muhatabı kimler?!!!..."

 

Düşünelim!... İyi düşünelim!... Çok iyi düşünelim!...

 

Hep beraber düşünürken biz; düşünenler için, akledenler için tefekkür eden bir mümin ruhu için ziyafet noktasında bir ilahî beyan daha kaydedelim Maide Sûresi'nin 51. ayeti (mealen): "Yahudî ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zalim topluluğa hidayet etmez" 

 

Bu kadar açık ve net!... Düşünmek için, düşünmek isteyenleri ve tefekkür taliplerini düşündürmek için bu kadarını kafi görmekle beraber diyelim ki: Yarın bir gün bir sel, bir deprem, bir felaket olsa ve Kâbe yerle bir olsa; sonra o Kâbe'yi inşaa için (zahiren) büyük bir aşk ve heyecanla evvela Hristiyan ve Yahudiler ve Ümmet-i Muhammed'in dışında olan; mecusi, budist, putperest, ateist vesaire onca insancık koşuştursa da bu hengameye iltifat etmeyin!... Evet, onlar için dua edin!... Zira onlar da bilmiyorlar!... Ama Hakikat'in elbisesi dışında renkli-renksiz birtakım kisvelere bürünmüş hiçbir kimsenin (gözün gördüğü kadarı ile) hayır olan, iyi olan, güzel olan işine aldanmayın!... Velev ki bu iş Mescid-i Nebî'yi imar dahi olsa!...

 

Muhabbetle vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zaman gazetesinin dış kaynaklardan aldığı bir haber... Neyse ki Akparti'ye kullanın oylarınızı dememiş...

Aslında dış kaynaklardan ülkemiz için yazılanları da okumanızı öneririm... Çok farklı bilgilere ulaşırsınız, yorumlama yeteneğinize farklı kulvarlar açarsınız...

 

Belki de bu dış kaynakların dehlizlerinde bize ait ne bilgiler, belgeler vardır... Hani 20'lerde, 30'lardan günümüze uzanan bir şerit üzerinde, kendi raflarına yerleştirdikleri dosyalar açılır biz güçlendikçe bakarsın... O zaman içeride birbirimize vurarak çözemediğimiz meseleler, adamların elindeki dosyalarla halledirlir bakarsın... Yada bizdeki dosyaların eksik yönlerini oralardan tamamlarız... Bir de bakmışsın hem içeriden hem dışarıdan bizi yıkmaya çalışan adamlar, bu işi yapmaya çalışırken tutukları belgeleri, bilgileri önümüzü düşürmek zorunda kalırlar... 'Bizim iyi çocuklar'ın çetelesini tutan ellerin kimlikleri dış kaynaklardan ulaşır belki, kim bilir... Gecenin gündüzü de var... Belki de bizim en mahrem odalarımızda ev sahipliği yapıyordur bu dış kaynaklar... Belki de onlar dış kaynak değildir de, öyle gözüküyordur... Bir dış kaynak vardır, iç kaynaktan içre...

 

Hani diyorum, İngilizler içerisinde birileri konuşsa, belki de yakın tarihi yeniden yazarız... Amerika ne biliyor bizim için? Bizi bizden daha mı çok biliyor aceba? Lozan'da bu rejimin kırmız kitabı yazılırken dış ile iç birbirleriyle dans ediyordur...

 

Aslında bu ülkenin kültürnü, iyi insanlarını içeriden öğrenebilir de... Kötüleri, haşerileri öğrenmek için iç kaynaklar yetmez, dış kaynakları lime lime etmeliyiz...

 

Yazdıklarımla yukarısı birebir örtüşmez belki ama, oradan gelen hiç bir haberi kaçırmamak lazım... Elbette fasıktan gelen habere hemen inanılmaz, ilk önce doğrulamamız lazım... o zaman hakikat ortaya çıkar... Bu şartla dış kaynaklara bakmak lazım...

 

Hem bakarsın oralarda dolaşırken şu bizim misakımilli belgesine de rastlarız...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli kardeşlerim,

Burada kıymet hükmünüzü çerçevelerken değerli ifadesinin sizlerin yanında ne kadar cılız ve sönük kaldığını ifade etmek mecburiyetindeyim.

Hadisin paylaşılma sebebinin anlaşılmadığına değinilmiş olmasına binaen cevap hakkı zuhur etmiştir. Paylaşmış olduğumuz vakıadan çıkarılacak sonuç nettir ve izaha bile muhtaç olmayacak kadar aşikaredir. Müslüman olduğunu diliyle ikrar etmesine karşın ölümden korktuğu zannı ile hüküm veren Usame Hz. (R.Anh)'ın muhatabını öldürmesine, Rehber-i Ekmel Efendimiz (S.A.V) razı olmamıştır. Hangi gerekçe sunulursa sunulsun su-i zanna asla müsade edilmemiş ve müsamaha gösterilmemiştir.

Gazetesinin ahlakı şöyledir böyledir her nasılsa öyledir. Mühim olan onların nasıl bir seciyeye sahip oldukları değil sizin onlar hakkındaki mülahazalarınızın bir zan üzere bina edilmiş olmasıdır. Hususiyetle üzerinde durmak istediğimiz altını kalın hatlarla çizmeye çalıştığımız asıl mevzumuzun temelini teşkil eden nirengi noktası budur. Binaenaleyh aksel gayemiz onları müdafa etmek değil uçurumun eşiğinde gördüğümüz kardeşimize, bir adım daha atarsan hayatına mâl olur yanlış yoldasın şeklinde bir ikazı boynumuzun borcu bilmek gönüllere ve dimağlara hakikati nakşetmektir.


Hiç şüphesiz burada gayemiz meseleyi girift bir hale getirmek, fikirleri tokuşturmak, polemik çıkmasına sebebiyet vermek değil bilakis hakiki manada kavranmadığına inandığımız veyahut kavranılması müşkil olan meseleyi doğru ve olduğu gibi anlamak ve anlatmak cehdinden ibarettir. Niyetimiz halisane ve gayet samimanedir kimseyi töhmet altında bırakmak yada tahakküm altına almak değildir, böyle telakki edilmesi ricamızdır.

Dua ve muhabbetle...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Rahatsızlığını dile getiren" üyenizin kullandığı tırnak içinde yobaz kelimesi, aklıselim herhangi bir "görüşe karşı gösterilen" bir refleks değil; ancak sadece "görüş" sayılan "ham yobaz", "amerikadan icazet alanlar", "yahudi karakteri" gibi mesnetsiz, ucuz ithamlar ve hakaretlere karşı gösterilen bir refleks olabilir. Ve dikkatinizi çekerim, o da sadece yukarıdan kopyalayıp aşağıya yapıştırılmıştır, tırnak içerisindedir ve "durum tesbiti" mahiyetindedir.

 

Kusuruma bakmayınız, ne tepeden bakıcı bir üslubu görmezden gelme gibi bir haslete sahibim ne de ona reflekssiz kalacak bir tahammüle.

 

"Değerli değerlendirmeler" ve "görüşler" bizleri elbet mesrur, memnun eder. Hatta n-f-k.com un "stratejik kararı neticesinde" uygulamaya konulmuş 1 nolu kararına rağmen, makul ölçüler çerçevesinde her meselenin tartışılabilmesi gerektiğini savunurum.

 

Ancak şunu idrak edebilmiş değilim ki, bahis mevzuu bir durumda hemen uygulamaya geçebilen bu kural, aksi bir hal vuku bulunca neden işlemez? Yahut, hangi şartlarda işler, hangi şartlarda işlemek istemez?

 

Neydi 1 nolu kural?

 

*Fethullah Gülen/Diyalog Misyonu ve Salih Mirzabeyoğlu/İBDA-C hakkında hiçbir şekilde hiçbir yazı yayınlanamaz. Bahsi geçen şahıslar / fikirleri hakkında hiçbir yorum yapılamaz, bu kişilere/görüşlere ait yazılar forumumuza taşınamaz. Aynı şekilde bu şahıs/fikirleri eleştirici yazıların da yayınlanması bundan sonra normal şartlar altında mümkün olmayacaktır.

Forumda Uyulması Gereken Genel Kurallar

 

Son olarak, hani bundan böyle, "yönetici değerlendirmelerine" "rütbe görüşlerine" yanlışlıkla refleksif bir harekette bulunarak görmezden gelinecek lüzumsuz çıkışlar yapma durumuna düşmemek açısından soruyorum; herhangi bir rütbelinin beyanı kaç rütbelinin beyanı demektir? "Biz" topyekün kaç kişiye maliktir? Birinci çoğul şahıs, rütbesiyle beraber kaç kişidir?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Maşallah ne güzel konuymuş. Mesajımı yazacaktım, baktım sesi gıcık ama çok çıkan bir saksafon var ortalıkta. Ayrık otu açmış bahçemizde. Sitenin mazisinden bu yana isimleri değişse de varlıklarını hep gördüğümüz fitnebaz ve birliği bozan Yahudi kafalı, kalemsizlere bir örnek daha. Vay kuralcı yobaz vay. On mesajla yirmi saatle siteyi kavradığını zanneden kraldan çok kralcı, yönetim karşıtı ve yönetim yalakası seni. :) Müteredditlikten çok uzak ve net halde adamdaki sakatlığı göstereyim ki yobazlığı ve kendine ters düşüşü anlaşılsın. Hem altını çizerek makul ölçüler çerçevesinde her konunun tartışılması gerektiğini savunuyor, hem de koca koca alıntılarla bu konuların konuşulması yasak, niye konuşuluyor diyor. Aklı sıra yönetimdekileri zan altında bırakacak. :) Dümbelek diyeceksin olmaz, saksafon daha kötü ses çıkartıyor, ya hu saksafon kardeş, madem kuralları ortaya koyuyorsun. Madem sitede bu konunun değerlendirilmesine kural da kural diyerek karşı çıkmak istiyorsun. O halde bu konular, malum gazeteyle ilgili yayınlar sitede yayınlandığında niye yönetime şikayette bulunmadın. Niye dilek kutusunda bunu belirtmedin de senin savunduğun görüşün kabul görmediğini anlayınca kuyruğuna basılanlar gibi yasa da yasa, kralım beni kurtar diye vıykırıyorsun. :) Seni gidi seni, kurallar bana dokunursa işlesin, bana dokunmazsa uygulanmayabilir diyorsun demi. Allah iyiliğini versin yobazcığım. Yazından çok etkilendim. O yüzden sayın yönetimi tutarsızlıkla suçlayacağım. Saksafona kulak vermelerini de söyleceğim. Çünkü o da halktan birisi. Sesi kötü mötü. Fark etmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hay Allah razı olsun, senfonimize hoş bir sada kattınız.

Bendeniz de ne yapsın, forum siteleri her üyeye düttürme hakkı lutfettiği için, o da boşlukta hacim kaplamaya mecbur olduğu için, sinirlerinizde harikulade tahrike yol açıyor.

 

Mesele değil, bütün incilerinizi dökünüz. Mesele ne?

 

Mesele zatıalilerinizin, saksafon cinsinden düttürüleri dinleme, anlama zahmetine girmeden; beyin kıvrımlarını anlama işlevine değil, savaş bandosuna programlamaları...

 

Zerre kadar kulaklarınızı perdeleyen suizan ve peşin hükümden berii olsa idiniz, itirazımın neye olduğunu sezecek, hakkı da hakkına verecektiniz.

 

Bir de..

 

"Yahudi kafalı" kusmuğunu size iade edecek çukurluğa düşmemekle birlikte, müslümanın bu iğrenç, bu pişkin, bu beyin zonklatan haline, -sadece- üzülme olgunluğuna sahip bir derviş olmamamdan dolayı ağzıma doluşmuş incileri, elmasları; binbir tereddütle, boğazımı yırtaaaa yırta yutuyorum!

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...