Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
MÜNZEVİ

İbrahimî Dinler’ Mi Dediniz!?

Recommended Posts

Dün dikkate değer bir haber düştü internet sitelerine… “Kilisede ezan sesi” spotu ile sunulan haber, video görüntüleri ile de destekleniyordu.

Olayı nakleden spiker, “ABD’de pazar âyinleri sırasında tarihî bir gün yaşandı” türünden ‘vurucu’ bir cümle ile giriyordu meseleye…

Efendim, bizzat haber metninden aktarmak gerekirse olay şu imiş:

“ABD’nin 32 eyaletindeki kiliselerde Müslüman, Hıristiyan ve Musevi din adamları, birlikte üç kutsal kitaptan bölümler okudu, ilahiler seslendirdi, barış ve kardeşlik mesajı verdi. Washington’daki katedralde ilk kez ezan okundu. Pazar âyinlerine ilk kez Musevî ve Müslüman din adamları da katıldı. 32 eyalette 70’ten fazla kilisede, üç semâvî dinin din adamları, birlikte dua etti, hoşgörü mesajları verdi.”

Haberin devamında, Washington Ulusal Katedrali’nde başrahip, imam ve hahamın, önce kendi dillerinde, daha sonra da İngilizce olarak Kur’an, İncil ve Tevrat’tan pasajlar okuduğu ifade ediliyor.

‘Tören’e müslümanları temsil ettiği düşüncesi ile katılan imam: “Böylesine güzel bir ibadet yerinde birbirimizin kutsal kitaplarından parçalar okumamız, ABD’deki Hıristiyan, Müslüman ve Yahudilerin bağnazlığa, nefret ve hoşgörüsüzlüğe hayır demek için omuz omuza durduğunu gösteriyor.” şeklinde dile getiriyor düşüncelerini…

Başrahip Lloyd da, “Amerikalılar İslâm hakkında çok az bilgi sahibi… Farklı bir dinin zenginliklerini öğrenmek zaman alacak. Ama bu olacak.” cümleleri ile görüşlerini seslendiriyor.

“İnançları Paylaşma” adı verilen mezkûr organizasyonun, “Dinler Arası İttifak” ve “Önce İnsan Hakları” adlı örgütlerin uzun çabaları sonucu hayata geçtiği bilgisi de bir kenara not edilsin.

Elbette işbu “İbrahimî dinler” yahut “semâvî dinler” söylemini ciddiyetle masaya yatırmak gerekiyor ama daha önce Kur’ân’ın, bugün Hıristiyan ve Yahudi olarak tesmiye olunan kesimlerin kendi inanç pozisyonlarına meşruiyet kazandırma çabalarını şiddetle reddettiğini hatırlatalım.

Onların kendilerini ve dinlerini Hz. İbrahim’e (a.s.) nisbet etme gayretlerine ve kendi inançlarını bu kutlu peygamberle refere etme noktasındaki zorlama yorumlarına Kur’ân’ın nasıl mukabele ettiğini görmek için şu âyetlere bakmak yeterli:

“Bu dini İbrahim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Yakup da vasiyet etti ve: "Oğullarım, Allah sizin için o dini seçti, başka dinlerden sakının yalnız müslüman olarak can verin! dedi.”

“Bir de: "Yahudi veya Hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız" dediler. De ki: "Hayır, biz bir tek Allah'a inanan İbrahim'in dinindeyiz ki, o hiç bir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı."”

“Ve deyin ki: "Biz Allah'a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa'ya, İsa'ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O'nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O'nun için boyun eğen müslümanlarız.”

“Eğer onlar da böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu buldular. Yok, yüz çevirirlerse, onlar sadece bir ihtilaf ve çekişme içindedirler. Allah da senden yana onların haklarından geliverecektir. O, herşeyi işiten ve bilendir.”

“Yoksa siz: "İbrahim de İsmail de İshak da Yakup da torunları da hep Yahudi veya Hıristiyan idiler." mi diyorsunuz? De ki: "sizler mi daha iyi bileceksiniz, yoksa Allah mı? Allah'ın şahitlik ettiği bir gerçeği bilerek gizleyenlerden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (el-Bakara; 132–140)

Bu âyetler, Hz. İbrahim’in (a.s.) dini ile müşrik Ehl-i Kitab’ın iman ettiği inanç manzûmesinin hiçbir bağı, benzerliği, paralelliği olmadığını veya aralarında bir ‘köken birlikteliği’nden söz edebilmek için Kur’ân’ın sarih nasslarını yok saymak zorunda kalınacağını açıkça gösteriyor.

Çünkü âyetler sarahaten, “Yahudi ve Hıristiyan olmak”la, “Hz. İbrahim’in dinine mensup olma”yı birbirinin alternatifi, zıddı olarak işaretliyor. Hz. İbrahim (a.s.) için kullanılan “O müşriklerden değildi” nitelemesi, âyetlerin bağlamı Hıristiyan ve Yahudilerle ilgili olduğundan, bunların şirke bulaştığını yadsınamaz bir gerçeklik olarak göz önüne getiriyor.

Bu da, İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudilik için kullanılan “İbrahimî dinler” vurgusunun, daha doğrusu bu vurguda zımnen ifadesini bulan “aynı hakikatin tarih içinde şekillenmiş farklı kolları” türü telakkilerin ne ölçüde mesnedsiz ve boşlukta olduğunu belgeliyor.

Mâlûmdur ki, oldukça sık rastladığımız “Yahudilik ve Hıristiyanlık tahrif olmuştur” yargısı gerçeğin ifadesi değildir. Çünkü bu iki inanç manzûmesi, tahrif olduktan sonra bu isimleri almışlardır. Her peygamber için geçerli olduğu gibi Hz. Musa ve Hz. İsa da (a.s.) sadece “Allah katında tek din olan” İslâm’ı tebliğ etmişler, daha sonra haham ve papazlar eliyle muharref Hıristiyanlık ve Yahudilik inançları ihdâs edilmiştir. Şu halde, bu iki inanç pozisyonunun mevcut halleri ile Allah indinde bir değer taşımaları söz konusu olmadığı için, “İbrahimî dinler” terkibinden önce bizâtihi bu ‘dinler’ kavramında ifadesini bulan ‘çoğul’ sigânın ayaklarının yere basıp basmadığını konuşmak gerekir.

Ayrıca, gözümüze sokulup durulan ‘semâvî dinler tekerlemesi’nin, Hıristiyanlık ve Yahudiliği ‘semâ’ ile irtibatlandırma türünden, yer yer ıskalanan çarpık bir tezâhürü var. Kur’ân açıkça reddettiği için, aklı başında bir müslümanın bu iki inanç pozisyonuna bu bağlamda yaklaşmasının mümkün olamayacağı da kendiliğinden tebârüz ediyor.

Zaten kısaca ‘diyalog’ olarak anılan vetirenin, kanımca en önemli zararlarından biri de, Ehl-i Kitab’ın inanç formlarına bir şekilde meşruiyet kazandırma noktasında mülâhaza dairesini açması olmuştur. Kim ne derse desin, süreç içerisinde müslüman kitleler, bu meşruiyet meselesinin –en azından- müzâkere edilebilir bir muhteva taşıdığına inandırılmışlardır. Hakikatin izâfîleştiği, “doğrunun bir bakış açısının tekelinde olmadığı” tarzı içi boş sloganların dolaşıma girdiği, çok önemli itikâdî farklılıkların ‘asgarî müşterekler’ söylemi yedeğinde buharlaştırıldığı meş’um bir süreçten söz ediyorum.

Müslüman kesimden bu vetireye dâhil olanların niyetleri iyi olabilir ama en az niyet kadar üzerinde yol alınan zeminin de sahih olması gereken hassas bir mesele bu…

Şu an ortaya konulan ittifak vurguları, birlikte ve aynı mecliste dua etmeler, “yok birbirimizden farkımız” türü bayağılıklar, “her dinin yekdiğerinin zenginlikleri ile tanışması” türü kof atıflar, kestirilsin ya da kestirilmesin, hedeflensin ya da hedeflenmesin, bu trenin son durağa, yani bir tür ‘insanlık dini’ne doğru olanca hızıyla yol aldığını gösteriyor.

Elbette burada yine Kur’an’da yer alan ve Hz. Musa ile kardeşi Hz. Harun’un (a.s.) Fir’avn’a tebliği bağlamında gündeme gelen, diğer inanç sâliklerine dönük ‘kavl-i leyyin’ yani yumuşak dil/üslûb tavsiyesi/emri akla gelebilir. Sanırım bu da çoğu kez yanlış yorumlanabilen bir husus…

Kavl-i leyyin, tebliğin esasından ziyâde üslûbuna dâir ölçüler getiren bir muhtevâ taşıyor. Müslümanın tebliğinin huşûnetten, sertlikten ârî, mülâyemetle, hikmet ve teenni ile olması gerektiğini ihsâs ediyor. Gayet sarihtir ki, bu atıf, sâir inanç mensuplarının bâtıl itikatlarına nazar-ı müsâmaha ile bakılmasını, onların sakim kabullerine ilişilmemesini âmir değildir. Özetle, İslâm ve adı anılan iki inanç formunu aynı yatay düzleme sabitleyen, ‘semâvî dinler’ türünden nevzuhur paydalarda eşitleyen bir algının karşılık geldiği tavra ‘kavl-i leyyin’ değil, dense dense ‘hâl-i pürmelâl’ denilebilir.

Bir de “Bu süreçte ne kazandık, ne kaybettik?” tarzında esaslı bir muhasebenin yapılma vakti geldi de, geçiyor bile…

Tamam, hiçbir aklı başında müslüman işin itikâdî boyutlarında yoğunlaşarak, okuyarak, araştırarak İslâm’ı terk edip Hıristiyan olmaz; bu doğru… Çünkü zaten Hıristiyanlık denilen olgu, kendi içinde ciddi itikâdî çelişkiler ve teolojik çarpıklıklar taşıyor. Hatta çoğu kez bunun tersi oluyor ve okuyup araştırarak çokları İslâm’a dehâlet ediyor. Bu doğru ama buna eşlik eden bir doğru daha var: İnanç bazında ‘oradan buraya’ transfer olduğu kadar, hatta bundan çok daha fazla kültür temelinde de ‘buradan oraya’ geçiş var. Bakış zâviyesini, hayat tasavvurunu, yaşam biçimini başka kültürlerin şekillendirdiği bir tipolojinin İslâm ile alâkası da nüfus kâğıdından ibaret oluyor. Kaldı ki, kültürel metamorfoz bir aşamadır ve yaşadığı bu dönüşüm neticesinde eşyâ ve hâdisâtı bir Batılı yordamıyla okumaya başlayan nesillerin zamanla işbu bâtıl inanç formlarına ‘daha anlayışlı’ yaklaşması da az rastlanılır bir keyfiyet olmaktan uzaktır. Sorulması gerekli olan soru, bu ölçüde hızlı seyreden bir kültürel başkalaşımın, işbu kültürel boyutla sınırlı kalıp kalmayacağı sorusudur.

Murat Türker

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tek kelimeyle rezalet bir olay...

 

Uzun vadeli olarak uygulamaya konmuş olan diyalog projesinin bir mahsülü olarak değerlendirilmeli. Bu fikri benimsemiş kişilerin de vazgeçemediği "İbrahimi Dinler" safsatası zaten bunun olmazsa olmazı.

 

uzun söze gerek yok, "Allah indinde yegane din İSLAMDIR"...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazının tamamını okumadım elbette ama diyalog nanesinden bahsettiği ortada. ya arkadaş ben bu kelimeyi duyunca artık sinir küpü olmaya başladım. ne bu ya.. ehl-i sünnet'i bunlar sahipsiz mi sanıyor? diyalog nanesine bel verenleri tanıyalım ve prim vermeyelim artık arkadaşlar. yoksa gidişatı az çok herkes görüyor. bu böyle nereye varacak. papanın elini öpenleri, camiyi kiliseye benzetme gayretiden olanları, eshabı kirama hakaret edenleri, alimleri aşağılayanları, emek ve adalet deyip mümünlerin itikadını baltalayanları görelim artık. bunlara tekmeyi basalım.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

İbrahim’i dinler safsatası altında güdülen emperyal emeller bellidir. İslam'ı protestanlaştırmak! Misyoner faaliyetler, İslam'ı kökünden koparıp, İslami en temel kavramları önce kendi özünden koparıp, sonrada Hıristiyan altyapı ile doldurup "inkültürasyon" yolu ile İslam'ı yenip "isevi Müslümanlık" oluşturulmaya çalışılıyor. Ali'nin külahını Veli'ye giydirip kendini “ben müslümanım” derken, aslında imanlar Hıristiyan limanlarına bağlanmış olacak!

Nasıl mı? Misyonerlik kavramı, dinler arası diyalog ya da İbrahim’i dinler kavramlarına angaje edildi. Asıl gaye tek amaç birdir! Hıristiyan ve Yahudiliğin önüne açmaktır. Ve ideolojinin öncüleri ne yazık ki syonizmin uşakları haline gelmiş sözde hoca, din adamlarıdır. Bu şahıslar öyle bir akıl tutulması yaşıyorlar ki; ehl-i kitaplar ile temel noktada mutabıkız hatta amentude ittifakımız vardır diyecek kadar sapıklıkta taban yapmışlardır. Peygamber ile Allah’ın arasını ayıran “Muhammedur-rasulullah” şart değildir diyecek kadar şuursuzluk içindedirler.

Kur-an bunlara şöyle cevap veriyor: Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah ile peygamberleri arasında ayırım yaparak; `Buna inanır, fakat şuna inanmayız' diyenler böylece, iman ile küfür arası bir yol tutturmak isteyenler var ya, onlar gerçek anlamı ile kafirdirler. Biz kafirler için onur kırıcı bir azap hazırladık. Bakınız ayet bunların yalanlarını meydana vurmaklar kalmayıp bunları “gerçek kafirlerdir” buyurarak elemli bir acı ile muazzep olacağını bildirmiştir. Bunlar iki cami arasındaki binamazlar gibi iki din arası bi-din kaldılar. İşte ayet ile belgesi: Muzebzebîne beyne zâlike, lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi. Ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen). İki taraf arasında yalpalarlar. Ne bu tarafa ve ne de o tarafa yar olurlar. Allah'ın şaşırttığı kimseye sen çıkış yolu bulamazsın. Kur-an-ı Kerim ne güzel vasıflandırıyor sapkınlıklarını! Bunlar nasıl Kur-an okuyorlar, ayetleri nasıl tefsir ediyorlar, neyle besleniyor, hangi havayı teneffüs ediyorlar yahu!

Allah’tan korkunuz kalmadı ise ecdadınızdan utanın! Kâfire ayağını bile öptürmeyen Ecdad’dan, kâfir eli öpen millete haline nasıl geldik biz?

Hangi kitapta okudunuz İbrahim’i Dinler kavramını?

Bu nasıl bir katliamdır, nasıl teslis esasına dayanan Hıristiyanlık ile temel inancı tevhide dayanan İslam ile nasıl bağdaştırılır?

Hangi vasıfla kalkıp; bizler ahlakta da inançta da biriz gerisi teferruattır demek gibi bir sapkınlık içine düşülür. Sen nasıl Allah'a şirk koşup oğul, eş isnat eden dinsizler ve müşrikler ile İslami bir tutarsın?

Maide süresi ayet 5: Şüphesiz ki Allah Meryem oğlu Mesih’tir diyenler andolsun kâfir olmuştur, buyurmuş ve onları “dinsiz” ilan etmiştir. İslam’ın temeli tevhit inancıdır. Şimdi bazı syonist uşaları kalkıp “Kur-an ayetleri çok sert” deme cüretini gösterip yetmedi, bir de beynelmilel bir din oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun adı da İbrahim’in din…Oysa ki, Kur-an da: Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

Hz. İbrâhîm, yahudi veya nasrani olmadı. Fakat hanif (Allah'ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O'na ulaştırılmasının ve Allah'a teslim olmanın farz olduğuna inanan), (Allah'a teslim olmuş) bir müslümandı. Ve o müşriklerden olmadı.

Ve birileri kalkıp hala İbrahim’i dinler deyip Kur-anla harp ediyor. Ne büyük bir inanç erozyonudur yahu bu!

Bunların derdi milleti gavur edip Türkiye’ye ekümeniklik verip bu toprakları Vatikan ilan etmek! Yeni bir haçlı seferidir bu, üstelik kansız, kılıçsız! Yazık ki, Merhum Mehmet Akif’in de telaffuz ettiği gibi “lügat pehlivanlığından” öte yolumuz gitmiyor!

Oysaki, İslamiyet’e hizmet Allahın davasını tutup yükseltmek bu her müslümanın vazifesidir. Emr-i bil maruf nehyi anil müker biz ezelde ve ebedde bu görev ile muştulanmışız. Bu adamlar dinin kanunlarını eritip kumdan bina inşa etmeye çalışıyor. Zerre ehli sünnet vel cemaatten sapma canımı feda edeyim yoluna. Ama bunlar hoşgörü deyu deyu sapıttılar kardeşim. Tasvip etmedim asla etmeyeceğim!

 

Bu adamlara dinden ve islami şeri akideleden zerre taviz verilmeyeceğini öğretmediler mi? Ya siyah ya beyazdır.. Biz arada besleme gibi yetişen dinleri kardeş ilen eden ve hatta bu kafirleri kayırmak namına ehli sünnet alimleri yerin dibine sokup sokup çıkarmamayı kendine vazife edinen bu kof batı mukallidlerini asla ve asla ne dünyada ne de ahirette gözümün yancağızıylan dahi görmek istemiyorum!

 

Bakınız dikkat Kuranın tam ortasından bunun tebliğini yapan adamın başımın üstünde yeri var. Ama “a” ya “ b” katıp millete “c” diye pazarlayan ara din oluşturan zihniyet belki de kafirden eşeddir! Çünkü kafirin safını kaftanını bilirsin Allah bunları ya hak ile ıslah eylesin ya da şerlerini, desislerini, emellerini kursaklarında bırakmakla kalmayıp, kendi başlarına çalsın. Veleddâllin Amin…

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Çünkü âyetler sarahaten, “Yahudi ve Hıristiyan olmak”la, “Hz. İbrahim’in dinine mensup olma”yı birbirinin alternatifi, zıddı olarak işaretliyor. Hz. İbrahim (a.s.) için kullanılan “O müşriklerden değildi” nitelemesi, âyetlerin bağlamı Hıristiyan ve Yahudilerle ilgili olduğundan, bunların şirke bulaştığını yadsınamaz bir gerçeklik olarak göz önüne getiriyor."

 

Anlamlı bir yazı...Yukarıda alıntı yaptığım kısım hakkında birkaç şey eklemek istiyorum.

 

Allah bu ayetiyle Hanif dinini Yahudilik ve Hıristiyanlıktan ayırıyor.Sonraki cümlede de müşriklerden ayırıyor Hazreti İbrahimi.Yukarıdaki yorum ayetin başının Yahudi ve Hıristiyanlar ile alakalı olarak başlaması sebebiyle son cümlede yer alan müşriklik atfının Yahudi ve Hıristiyanlara yapıldığını söylüyor. Gerçekten çok güzel. Çok güzel bir tefsiri daha var ki, onda müfessirler,Hazreti İbrahim'i, o dönem kendilerini Hanif olarak gören, Hazreti İbrahim'e bağlı olduklarını söyleyen Mekke müşriklerinden ayırıyor.Yani Hazreti İbrahim ne Yahudi ve Hıristiyandı ne de O'nu kendilerine maleden müşriklerdendi.Böylece Medine'de inmiş bu ayetler, tamamlanmaya yaklaşmış Kur'an mesajını ve o mesajın telkin ettiği Hanif dinini yanlış anlamalardan,yanlış inançlardan sıyırıp adeta tahtına oturtuyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hz. İbrahim'e inandığını söyleyen müşriklerle Hz. İbrahim'i birbirinden ayıran Kuran, Hz. İsa'nın yolundan gittiği iddiasındaki İsevi keferesiyle Hz. İsa'yı da birbirinden ayırıyor. Ben Kuran'ın hanifliği değil, İslamı getirdiğini anlıyorum. Ha evet hepsi İslam, amenna ama Haniflik de, Hristiyanlığın aslı da bu İslam'ın içinde var. Hükmü geçmiş, tadil edilmiş şeriatlar bunlar.

 

Kuran o dönemin hakiki hanifliğine de, Hz. İbrahim'in getirdiği dinin tıpatıp aynısına da davet etmiyor aslında. Hristiyanlığın olduğu gibi, hanifliğin şeriatını da tadil ederek kemal haliyle ahirzaman insanına sunuyor. Ey müslümanlar, hakiki hanifleri taklid edin değil, yeni bir şeriatla dönen peygamberinizi örnek alın diyor. İman etmenin şartını o peygambere inanmaya bağlıyor. Örneğin bozulmamış hanifliğe inanan bir adam Peygamberimize tabi olmasa paçayı kurtaramıyor.

 

Bir de, meselenin İbrahimi dinler kavramının ele alınan anlamıyla alakasını ben çözemedim. Velev ki Kuran hanifliğin Hz. İbrahim dönemindeki eski şeriatına çağırmış olsun, bu İbrahimi dinler söyleminin bugün kullanıldığı bağlamı akklar mı?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evvela birkaç şeyi netleştirelim.

 

"Hazreti Peygamber'in çağdaşları,İslam ve Müslim kelimelerini duyduklarında onları "insanın Allah'a teslim olması" ve "kendini Allah'a teslim eden kişi" şeklinde anladılar ve bu terimleri herhangi özel topluluk veya zümre ile sınırlandırmadılar. Mesela, Al-i İmran Suresi 67. ayette Hazreti İbrahim'den "kendini Allah'a teslim etmiş oldu" (kane müslimen) şeklinde söz edilmesi yahut yine Al-i İmran 52. ayette Hazreti İsa'nın Havarileri'nin "Şahit ol ki biz kendimizi Allah'a teslim ettik" (bi-enna müslimun) demeleri gibi..." (Muhammed Esed)

 

Biz şimdi İslam ve Müslim kelimelerini kurumsallaştırmışız. Ki bu belki de kaçınılmazdı. Fakat sahabe efendilerimiz daha geniş anlıyordu. Biz sadece Peygamberimiz'in izinden gidenlere Müslim diyoruz. Fakat yukarıda gördüğümüz gibi Rabbimiz Hz. İbrahim'e ve Hz. İsa ve havarilerine müslim diyor. Eğer Kur'an'ı açar müthiş bir tecessüsle Rabbim bana ne indirdi diye sorarak ayetleri ve tefsirlerini okursak en saf en mükemmel bilgiye ulaşacağız.

 

“Bir de: "Yahudi veya Hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız" dediler. De ki: "Hayır, biz bir tek Allah'a inanan İbrahim'in dinindeyiz ki, o hiç bir zaman Allah'a ortak koşanlardan olmadı."”

“Ve deyin ki: "Biz Allah'a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa'ya, İsa'ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O'nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O'nun için boyun eğen müslümanlarız.” (bakara suresi 135-136. ayetler)

 

Bakın F.H kardeşim apaçık gördüğünüz gibi burada Allah müslümanlara İbrahim'in dinindeniz demelerini emrediyor ki Kur'an da "kul bel millete ibrahime hanifa" diye geçer. Yani biz Allah'ın emriyle HANİFİZ. İbrahim Aleyhisselam da müslimdi.

 

Bir şeyi daha hatırlatayım ki, hiçbir Peygamber insanları "Allah'a teslim olmak"tan başka bir şeye çağırmadı. Yani "ben size iseviliği,museviliği yahut yahudiliği hıristiyanlığı getirdim" demediler. Şu ayet ne kadar güzel açıklıyor:

 

" 130.Kendine cahilce kötülük edenden başka kim İbrahim'in inanç sistemini reddeder? Oysa biz, gerçekten onu dünyada seçkin kıldık; şüphesiz ki o, ahirette de iyiler arasında yer alacaktır.

131.Çünkü Rabbi ona,"Bana teslim ol" buyurmuş; o da, "Alemlerin rabbine teslim oldum" demişti.

132.İbrahim de bu dini oğullarına vasiyet etti,Ya'kub da."Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse yalnız O'na teslim olmuş müminler olarak can verin" (dediler).

133.Yoksa Ya'kub son nefesini verirken siz orada mıydınız? O sırada Ya'kub oğullarına, "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" demiş onlar da "Senin ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın ilahı olan tek tanrıya kulluk edeceğiz; biz sadece O'na teslim olduk" demişlerdi."(bakara suresi)

 

Bu muhteşem ayetlerde de gördüğümüz gibi tüm peygamberler İslam'ı getirmiştir. Bu dinde ilk peygamberden son peygambere dek akidevi olarak hiçbir değişiklik olmamıştır.Yalnızca sonra gelen öncekinin şeriatını kısmen veya farklı oranlarda neshetmiştir.

 

Bir de F.H kardeşim "hakiki,bozulmamış haniflik" tabirlerini kullanmışsınız. Bu hakiki, bozulmamış sıfatları doğru değil çünkü hanflik, Allah'a teslim olmak yani İslamdır zaten.O hakikattir yani...Yahudi'nin Hıristiya'nın Hanifliği kendine maletmesi bizde acımaktan başka bir duygu uyandırmaz.Bize apaçık,hakiki delillerle inen Kur'an'ımız var çünkü.

 

 

Allah Mümtehine suresi 4. ayette şöyle buyuruyor bizlere:"Gerçekten İbrahim'de ve O'na uyanlarda sizin için güzel bir örneklik vardı..."

 

"Ey müslümanlar, hakiki hanifleri taklid edin değil, yeni bir şeriatla dönen peygamberinizi örnek alın

diyor." söyleminiz de yukarıdaki ayete göre pek doğru değil kardeşim.

 

Bizim Efendimiz şimdinin Hanif dinini temsil ettiğinden, pek tabiki O'na inanmayan ve ittiba etmeyen en büyük zarardadır.

 

Hasılı Haniflik ve İslam kelimelerinin kasdı aynı şeydir.Vesselam...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İbrahimi dinler ifadesinin bugün kullanıldığı yer ile sözlük anlamı arasındaki bağa temas etmemişsiniz. Bu sebeple ne alaka sorusu hala geçerliliğini koruyor. Bir tarafta İbrahimi dinler nitelemesinin son şeriatın üzerine sis perdesi çekerek hükmü kaldırılmış şeriatlara hayat hakkı tanıyan tehlikeli bir trend olduğundan bahsediliyor, öbür tarafta siz alakasız şekilde Hz. İbrahim'e indirilenin aslına iman ettiğimizi söylüyor üstüne üstlük mızrağının ucuna Kuran sayfası takıp savaşanlar gibi bir yığın meal cımbızlamasıyla tartışıyorsunuz.

İlk dönemden beri gelen tüm hak dinlerin İslam olduğu yorumuna varmak, İslam'ın sadece bir sıfat olduğu yargısına varmaktan daha doğru ve kabul gören bir alternatif. Kur'an'dan ayet verilerek tartışılmasından nefret etmemin sebebi, savunmak istediğiniz fikre konsantre olup bütünü gözden kaçırma riski. Alıntıladığınız ayetlere baktığınızda sanki İslam diye bir özel isim yokmuş gibi anlaşılıyor. Ama Ali İmran/19&85, Maide/3, Bakara/208, Zümer/22 gibi ayetlerde İslam ezelden itibaren dünya üzerinde bulunan hak dini, yani bir inanç bütününü karşılıyor. Ne olacak? Kelimenin terim manasının bulunması, özel anlamının bulunmadığını ispatlamaz. Deniz hem asılmış bir teröriste isim olabilir, hem de sulu bir nesne. Kur'an'ı açıp okurken bütünü kavrayacak altyapıya da sahip olmak lazım, yoksa İslam sıfatmış der ben hanifim diye gezersiniz. Mesela İsevi de Hz. İsa'ya tabi olan demek. Hanif olduğumuz kadar Hristiyanız da diyelim çıkalım isterseniz. Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse..... :)

Altta kopyaladığınız iki ayeti bütüncül okumuyorsunuz. Hz. İbrahim getirdikleri itibarıyla diğerlerine göre daha değerli olduğu için değil, Yahudi ve Hristiyanlar da ona inandığını söylediği ve Kur'an indiğinde hala onun getirdiğine inanan insanlar kaldığı için öne çıkıyor olmalı. Çünkü sonraki ayette Hz. İbrahim ile birlikte Yahudilik ve Hristiyanlığın peygamberlerine inen arasında fark olmadığı, hepsine inandığımız söyleniyor. Ama bozulmuş bir din mensupları tarafından davet edildiğimizde, onların da inandığını söylediği ve küçük bir topluluk içinde dahi olsa saflığını koruyabilmiş kaynağı işaret ediyoruz. Bir de 135. ve 136. ayetlerin bağlamını da gözden kaçırmamanızı rica edeceğim. Böyle yaparsanız fark edeceksiniz ki eski şeriatların tamamen hükmünün geçtiği anlatılıyor, Hz. İbrahim ile yahudilerin peygamberlerinden Hz. Yakub'un aynı yolu izledikleri açıklanıyor. Böyle baktığınız zaman taşlar yerine daha sağlam oturuyor çünkü Hz. İbrahim'in diğer peygamberlerden inanç noktasında farkının olmadığı buradaki ayetlerde bildiriliyor. Peygamberlere inenler arasında itikat noktasında fark yok, fakat tahrifat var, şeriatların birbirini ortadan kaldırması var. Hz. İbrahim'in getirdiğine inanırken ne onun şeriatına inanıyoruz, ne de onun tahrifata uğramış kısımlarına inanıyoruz.

Her peygamberin bugün yalnızca Hz. Muhammed'in ümmeti tarafından temsil edilen İslam'a insanları çağırdığı zaten doğru. Fakat sonra gelen peygamberin, tebliğ sahasında kaldığı takdirde önce gelen şeriatları kaldırdığı da reddedilemez bir hakikat.

Kavram saplantınızı bir tarafa bırakmaya hazırsanız, haniflik tabiriyle alakalı da bir çarpıtma yaptığınızı söyleyeceğim. Evet hanifliğin kelime manası doğruluk olabilir. Malum Moon tarikatının ismi de ay anlamına geliyor. Fakat burada Hz. İbrahim tarafından tebliğ edilen inanç bütününü kastettiğimi anlamayıp sözlük manası üzerinden malumatfuruşluk etmeniz çok tatsız. İslam'ın etimolojik değil, real manası nasıl bugün Hz. Muhammed'e tabi olanları karşılıyorsa Hz. İbrahim'in getirdiği dine bağlı kalan ve Peygamberimizin nübüvveti öncesinde sayıları bir avuç kalan insan da Hanifler kavramıyla karşılanıyor. Bir de kendilerine hanif dostlar diyen ve vakit namazlarının sayısına kadar dil dokundurmadık temel mesele bırakmayan denyolar sürüsü var ama odunları insan saymadığım için kendilerinin üzerinde fazla durmaya gerek yok. Yalnız el çabukluğuyla sözü Hz. İbrahim'in takipçilerini taklit etmeyi savunduğuma getirmişsiniz ki hayal gücünün böylesine ancak şaşırılır. Hz. İbrahim'in şeriatının bozulmamış haline inanan hanifleri, Müslümanlar olarak taklit etmemiz gerektiğini ima etmek şöyle dursun, sözlerim çarpıtılsa dahi bu yargı çıkartılamaz.

Özetle kelimelerin sözlükteki manalarına haddinden fazla takılıp güncel anlamlardan uzaklaştığınızı, bir kelimenin aynı anda iki işlevi yerine getirebileceğini fark etmediğinizi, üstüne üstlük bağlamdan da koptuğunuzu söylüyorum. Haniflik ve İslam kelimeleri sözlükte yakın manaya gelmekle birlikte farklı insanları vurgulayan çatılardır ve bunun şu an konuşulan meseleyle hiçbir alakası yoktur. Bir de ayet kopyalayarak tartışmanızdan şahsen hoşlanmıyorum, başka bir yol bulursanız sevinirim. Vesselam.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...