Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
MÜNZEVİ

Bayındır Doğru Mu Söylüyor?

Recommended Posts

Abdulaziz Bayındır, Hilal tv’den yaptığı bir açıklamada[1] Efendimiz’in Kuran-ı Kerim’i beyan/açıklama görevinin olmadığını savunuyor. Nahl suresinde geçen “biz sana Zikr’i/Kuran’ı indirdik ki onu insanlara beyan edesin” (Nahl, 44) ayetinde yer alan li tübeyyine kelimesini âlimlerin yanlış anladığını ileri sürüyor. Aslında beyanın açıklamak, tafsilata dökmek anlamına gelmediğini, bilakis “gizlememek” anlamına geldiğini belirtiyor. Bu durumda Hz. Peygamber’in görevi Kuran-ı Kerim’i açıklamak değil, onu insanlara iletmek, gizlememektir. Bu sadette Kuran-ı Kerim’den bir başka ayete atıf yaparak görüşünü teyid etmeye çalışıyor Bayındır. Atıf yaptığı ayeti kerime de “kendisine kitap verilenlerden onu insanlara beyan etmeleri konusunda biz söz aldık.” (Al-i İmran, 187) ayeti.

Bayındır bu ayetteki beyan ile Efendimiz’in görevi olan beyan arasında bir fark olmadığını savunuyor. Böylece diyor ki, kendilerine kitap verilenler olarak bizler, ilkokul eğitimi almamış olanlarımız da dahil, Kuran-ı Kerim’i beyanla mükellef olduğumuz gibi Hz. Peygamber efendimiz de aynı beyanla mükelleftir. Bu beyan, ulemanın anladığı gibi tefsir ve şerh etmek değil, gizlememektir. Sıradan bir Müslüman da Kuran-ı Kerim ayetlerini gizlemeyecek, peygamber de gizlemeyecek… Özetle Bayındır’ın iddiası bu.

 

Bu iddiaya kısa bir cevap sadedinde birkaç hususu aydınlığa kavuşturmam gerekiyor. Birincisi, ilgili ayette geçen “tebyin” kelimesinin manasıyla alakalı. Mezkur kelime tef’il babından mastardır. Kelimenin mücerred halinin mastarı/kökü “beyan” dır. Bu da vâzıh olmak manasındadır. Türkçede ayan beyan deriz, açık ve net anlamına gelir. Keza vuzûha kavuşturmak tabirini de kullanırız. Ayrıca izah, tavzih gibi kelimeler de dilimize vuzûh kökünden geçmiştir. Hepsi açıklık, netlik kök anlamında ortaktır.

 

Tebyin ise iki anlama gelir: İlki tavzih, diğeri vuzûh… Bu açıklamalar Arap lügatının en muteber sözlüklerinin belli başlılarından olan Lisanü’l-Arab’a aittir. Diğer Arap dili kamuslarındaki açıklamalar da bu yöndedir.

 

Birinci anlamına göre fiil müteaddî/geçişkendir. Bir tavzih edilen mef’ul/nesne gerektirir. İkincisi lazım/geçişsiz fiildir. Bir şeyi vuzuha kavuşturmayı değil, bir şeyin kendisinin vazıh/açık-net olduğunu ifade eder.

 

İlgili ayette geçen tübeyyinü fiili mef’ul almıştır, geçişlidir. Dolayısıyla kelime tavzih etmek manasına gelir ki Hz. Peygamber Efendimiz’in insanlara indirilen vahyi tebyin, tavzih görevine dikkat çeker.

 

Tavzih etmek de, vâzıh kılmak, vuzûha kavuşturmak, açık ve net kılmak demektir. Şimdi Kuran-ı Kerim’in Arapça bir beyan olduğunu göz önünde bulundurarak Arap dilinin verilerine istinaden ayeti şöyle anlamak durumundayız: Allah (azze ve celle) Hz. Peygamberimiz’den ayetleri açık-net, vazıh biçimde insanlara iletmesini istemektir.

 

Şu halde sorulması gereken soru şudur: Bayındır’ın tebyin kelimesine yüklediği anlam kelimenin doğru anlamı mıdır? Tebyin gizlememek mi demektir? Ayetlerin gizlenmemesi onların açık-net, vazıh biçimde iletilmesi anlamına gelir mi?

 

Şüphesiz bu sorulara müspet cevap vermek mümkün değil. Vâzıh kılmak ya da açık net ifade etmekle gizlememek arasında fark olduğu aşikârdır. Gizlememek vazıh kılmanın ilk şartıdır. Sözü gizleyen kimse onun muhataplara açık ve net biçimde ulaşmasına mani olmuştur. Ama bir sözü şu veya bu şekilde muhataplara ileten, gizlemeyen kimse onu açık net kılmış demek de değildir. Haddi zatında farklı anlamalara açık olan kapalı ifadeleri olduğu gibi muhataplara aktaran kimse -her ne kadar sözü gizlememiş olsa da- onu açık net kılmış, ayan beyan hale getirmiş değildir. Çünkü sözden maksat birinci derecede ifade ettiği mana ve onun üzerinden muhatabın zihin dünyasına iletilmek istenen mesajdır. Mana ve mesajı anlaşılamayan bir cümleyi gizlememek, titizce muhataplara iletmek onu beyan etmek demek olmadığı gibi nübüvvetin amacı da değildir.

 

Bu demek oluyor ki ilgili ayetten “vahyi gizlememek” gibi bir mana çıkarmanın Arap dilinde mesnedi yoktur. Bu mesnetsiz iddiayı mesnet kabul edip buradan Hz. Peygamber efendimize rol biçmenin, görev alanını sınırlamaya kalkmanın izahı var mıdır, bilen beri gelsin.

 

Tebyin kelimesinin manasına dair bu tahlilden sonra şunu sormak durumundayız: Allah Resulü’nün, Kuran-ı Kerim’de açıkça yer almayan -gerek sözlü gerek fiilî- açıklamaları olmadan Kuran-ı Kerim’in açık ve net biçimde muhataplara iletilmiş olması mümkün müdür? Bunu şöyle de sorabiliriz; sünnet olmadan Kuran-ı Kerim’in açık ve net biçimde insanlara iletilmiş olduğunu söyleyebilir miyiz? Sözgelimi namaz, oruç, zekat vb. Kur'ân emirlerinin Hz. Peygamber’in açıklamaları olmadan açık ve net olduğu iddia edilebilir mi? “ve ekîmû's-salah” (salatı ikame edin) ayetini duyan insanların zihninde salâta dair uygulanabilir açık-net bir karşılık oluşmuş mudur?

 

Soruları uzatmaya gerek yok, böyle bir karşılığın oluşmadığı ve oluşmayacağı açıktır. Çünkü salâtın, –Bayındır’ınki de dahil- bugün uyguladığımız haliyle karşılığı ancak Hz. Peygamber efendimizin sünnetinde vucut bulmuştur. Ve biz yüzyıllardır kesintisiz biçimde salât ibadetini sünnetten öğrendik ve yine sünnete istinaden uygulamak suretiyle bugünlere taşıdık.

 

Allah Resulü’nün Kur'ân-ı Kerim’i açıklamak yahut onu insanlara açık net biçimde iletmek gibi bir görevi olmadığını, aksine bu meyanda munhasıran onu gizlememek gibi bir görevi olduğunu iddia eden Bayındır, salâtın sadece yüzlerce örnekten birini teşkil ettiği bu gibi nebevi açıklamaları, talimleri Hz. Peygamber’in üzerine vazife olmayan bir işi yapması nevinden mi değerlendirmektedir? Hz. Peygamber’in görev alanına girmeyen ve vakıa açık net biçimde iletilmiş olabilmesi için açıklamaya şiddetle ihtiyaç duyulan bu gibi Kur'ân emirlerini insanlara açık net biçimde iletmek kimin görevidir? Yoksa insanlara, Kur'ân apaçık bir kitaptır. Bunları açıklamak diye bir şey sözkonusu olmadığı gibi açıklamak mevzu bahis olsa bile bunları açıklamak kimsenin görevi değildir. Dolayısıyla namazın nasıl kılınacağını peygambere sormak ve ondan cevap istemek gibi bir hakkınız yoktur. Gidin Kur'ân-ı Kerim’i alın elinize ve oradan kendi namazınızı kendiniz öğrenin mi denmiştir? En azından Bayındır böyle mi öğrenmiştir?

 

Son söz, Kur'ân-ı Kerim’in beyanı onun uygulanabilir, hayata taşınabilir biçimde açık ve net surette ortaya konması, insanlara sunulması demektir. Bu, ayetlerin kelime kelime insanlara iletilmesi yanında mana ve mesajının da zihinlerde şüpheye mahal kalmayacak biçimde ulaştırılması anlamına gelir. Şu halde Hz. Peygamber efendimizin ayetleri tebyin etmiş olabilmesi insanlara Kur'ân-ı Kerim’in lafzını tebliğin yanında mana ve mesajını da tebliğ/tebyin etmiş olmasına bağlıdır. Bu itibarla Kur'ân-ı Kerim’i, hiçbir kelimesini gizlemeden ayet ayet insanlara tebliğ etmek Hz. Peygamber efendimizin görevi olduğu kadar mana ve mesajını –kavlî, fiilî, takrirî sünnetiyle- insanlara açıklamak da görevidir…

 

Talha Hakan Alp

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazının tamamını okumadıgımı belırterek hatırlatmak ıstyrm ki;

hz.Kur'anda namaz ıcın 3 vakıte ısaret buyurur hz.Allah,

bız 5 vakıt kılarız.cunku namazın 5 vakıt oldugunu efendımızden ogrenırız tabı oda hz.cebraıl'den...

aynı sekılde hz.Kur'anda bakara suresı bı ayetı kerımesı olsa gerek buyururki fecrde

beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip için bu ayet sonrası sahabeden bırı yastıgının altına sıyah ve beyaz ıp koyup ıkısı bırbırınden ayrılıncaya kadar yeyıp ıcıyor ama yınede gecenın bıtısını tesbıp edemıyr durumu efendımıze haber edıyor ve efendımız ayette kı sıyah ve beyaz ıp tabırının gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır buyurarak ayetin anlamını acıklıyor.

Insanın aklına tabı soyle bı soru gelıyor madem oyleydı efendımıze ne gerek vardı?summe hasa rabbımın aracısız bır kıtap gondermeye gucu yetmıyor muydu

hındıstandakı bır gurup ınsan gıbı bızım aracıya ıhtıyacımız yok deyıp sadece Kuranı kerımdekı hukumlere bakıp 3 vakıt mı kılmalıydık namazlarımızı

Share this post


Link to post
Share on other sites

abdülaziz bayındır ve mustafa islamoğlu'nun ciğer filmleri çok basit dini bilgilere sahip bir müslüman tarafından kolaylıkla çekilip, gereği yapılacakken ben bizim toplumun müslümanlarını anlamıyorum. bu ne haldir, bu nasıl bir şuursuzluktur, nasıl bir basiret bağlılığıdır. islamoğlu kadere iman yok diyor, takipçileri takibe devam ediyor, bayındır alimler hata etmiş diyor kendi 3 kuruşluk bilgisiyle koskoca İslam tarihini hiçe sayıyor, insanımız da mustafa hoca, abdülaziz hoca diye kendinden geçiyor.

 

DİKKAT! İŞ NE HALE GELDİ!

 

adamlar artık amentüye el attı ey ahali, bir kişinin itikadı imanı bozuk olursa alnını secdeye çivilese fayda eder mi? bu ilmihaller, fıkıh kitapları boşuna mı itikadla başlıyor, sonra abdest, sonra namazı anlatıyor...

 

Allahım sen bizi bu ağzı şerli adamların şerrinden, ahir zamanın tüm fitnelerinden muhafaza buyur. (amin)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahım sen bizi bu ağzı şerli adamların şerrinden, ahir zamanın tüm fitnelerinden muhafaza buyur. (amin)

 

Amin,amin ,amin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendimizin (Aleyhisselatu Vesselam) VEfatından hemen sonra yalancı peygamberler dahil birçok sapkın görüşlü kişinin çıkacağı Hadisi şeriflerle malumdur. Efendimiz Buyurduki Sallalahu Aleyhi vessellem;

 

(Deccal gelmeden otuz kadar veya daha fazla kendilerine yalancılar çıkar. Bunlar, sizde olmayan adetler, bid’atler çıkarır ve dininizi değiştirirler. Bunlardan sakının ve onlara düşman olun.) [Taberani]

 

İşte son dönemin fitnelerinden biri Prof. etiketli A.AZİZ BAYINDIR. Kendi kafasına göre dini yorumlayan bunu da kalkıp Kur-an'a dayandıracak kadar akıl vesiklasını kaybetmiş bu din hırsızının hezeyanlarına, safsatalarına inanmak itibar etmek mi akıllara ziyan efendim.

 

Bunlar nerden tünedi başımıza leş kargaları misali kardeşim, her ramazan ayaklarının arsız, yüzlerinin nursuzluğu ile kanal kanal gezip ne kadar dal ve mudil fikirleri var ise ekrandan kusuyorlar.

Yok mu abiciğim bunlardan başka hoca ( hocalıkta ayağa düştü) kim dini ipotek etti bunlara? din bu denli ayağa düşecek kadar garip mi kaldı? kim tasallut etti bunları yahu başımıza! Yok mu kardeşim bu freni patlamış tagiyyecilere yeter diyecek olan? Nereye gidiyoruz yahu bunlar vehhabilere rahmet okutacak kadar sapıttılar!

Bunlardan kastım;

 

 

Abdulaziz Bayındr,Yaşar Nuri,Süleyman Ateş,Bayraktar Bayraklı,Adnan Oktar,Hayrettin Karaman ve daha nice din bezirganı ve ruh erozyonu yaşayanlar!

Bu milletin ruh,iman,gelenek köklerine bağlı taşkın zeka ve safi amel sahibi akl-i selim vicdan-i selim muslumanların saf ve ari iman ve amel duygularını sömürüp deforme ederek şer papağanları!

Tüm mukaddesat önlerinde çarşaf gibi durur iken nursuzluk ve döneklikle içlerindeki iman nurunu söndürüp,varlıklarını dinsizlik adına ipotek edenler!

 

İşleri maskaralık,gösteriş ve düzmeceden öte varmayan amma başımıza fazilet abidesi kesilen rezalette çukur yapanlar!

Kendileri kof kafa ve hilkat ve vicdanları mefluca uğramış,kör dimağ ve mizaç bozukluğu yaşayan,dinini basit bir metaya satan adamcıklar hatta zerzavatlar!

 

Bunlar kürsüde başka,minberde başka,ktaplarında ise çok başkalar kekeleyen mantıkları ile özünde saf velakin ilmi cihetten yoksun olan halkın vicdan ve iman yetisini semirerek kendilerini dava adamı ideal musluman rolu çizip sonra söylemleri ve eylemleri ile nasıl rezillikte taban yaptıklarını gösteren kubur fareleri!

 

Cahiliye düzenin; sahte fikir namussuzu,kalp hulusu ve zeka asaletini kaybetmiş densiz ve ayarsızları!

 

Sizler evet deccal kisbeli sizler tvlerde mecmualarda yüksek perdeden zehirlerinizi,kanlı ve köhne fikirlerinizi,taze körpe ve bilgisiz dimağlara geçire durun Ayette ki tabiri ile "dininiz ufacık bir me'taya" sata durun ve ilellahi turce'un, elbette Allah'a döndürüleceksiniz ve o vakit bizler sizin sapık ve dönekliğinize müşahitler olarak sizden mahkeme-i kübrada şikayetçi olacağız, ta ki ila cehennema zumera'ya kadar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ömrünüze bereket kardeşim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

133256.jpg

İmam Beyheki Delail kitabında şöyle rivayet eder:

“Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:

- Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.

İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:

- Sen Kur’anı okudun mu?

- Evet.

- Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekat olduğuna rastladın mı?

- Hayır.

- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekat düştüğüne rastladın mı?

- Hayır.

- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac suresinde (Eski evi [Kabe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kabe’yi yedi defa tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?

- Hayır.

- Allahü teâlânın Kur’anda şöyle buyurduğunu duymadınız mı? (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr, suresi, 7]

Hz. İmran daha sonra buyurur ki: Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha çok şey vardır.”

Bir âyet-i kerime meali: (Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir resul gönderdik.) [bakara suresi, 151]

İmam Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. >>>>>

 

Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir. İki ayet meali şöyledir:

(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl suresi, 44]

(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl suresi, 64]

Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]

İmam Şarani diyor ki:

Ma’lûmdur ki, Sünnet Kitâb üzere kaziyedir. Aksi değildir. Zira sünnet, Kur’ân-ı kerîmdeki icmallerin açıklanmasıdır. Müctehid imamlar, sünnetteki icmalleri bize açıklıyan âlimler olduğu gibi, onlara uyan âlimler de, onların sözlerindeki icmalleri bize açıklarlar ve bu kıyamete kadar böyle devam eder.

Üstadım Aliyyülhavas’dan (rahimehullah) duydum.

Buyurdu: Sünnet bize Kur’ândaki icmalleri bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri, fıkıhdaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının farzının üç olduğunu, bilemezdi. Aynı şekilde hiçbir kimse kıbleye dönüldükte yapılan düâda, iftitahda ne söyleneceğini bilemezdi. Tekbîrin nasıl olduğunu, rükû’ ve sücûd tesbihlerini, ta’dili erkânı, teşehhüde oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde bayram namazlarının nasıl kılınacağını, ay ve güneş tutulması namazlarını, cenaze, yağmur duası namazları gibi daha çok şeyleri kimse bilemezdi. Bunun gibi, zekâtın nisabını, orucun ve haccın şartlarını, alış veriş, nikâh, yaralama, kadılık ve fıkhın diğer bâblarının hüküm ve esaslarını bilen olmazdı. İmrân bin Husayn’e bir kimse, bizimle yalnız Kur’ânla konuş dedikte, İmrân ona: (Sen tam ahmaksın. Kur’ân-ı kerîmde farzların rek’atlarının sayısı açık olarak var mı? Yahud bunda sesli okuyun, diğerinde sessiz deniyor mu?) buyurdu. O kimse hayır dedi. İmrân bu sözü ile onu susturdu.

Yine Beyhakî Sünen’inde Müsâfir namazı bölümünde, hazreti Ömerden (radıyallahü anh) bildirir:

Hazret-i Ömere yolculukta namazın kasr edilmesi, ya’nî dört rek’atlı farzları iki rek’ât olarak kılmaktan soruldu ve: «Biz, azîz kitabda korku namazını buluyoruz, fakat seferî namazı bulamıyoruz» denildi. Sorana: «Ey kardeşimin oğlu [yeğenim], Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz bir şey bilmeyiz. Ancak biz, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız. O, seferde, 4 rekatlı farzları iki kılardı. Onu teşrî’ eden Resûlullahdır (sallallahü aleyhi ve sellem)» buyurdu. Bu sözü iyi düşün. Çünkü çok güzeldir.

İmam Süyuti diyor ki:

“Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.” (Miftahu’l-cenne, s.18)

Mehazlar

1. İmam-ı Süyuti, Miftahu’l-cenne fi’l-ihticac bi’s-sunne (Sünnetin İslamdaki Yeri), Rağbet Yayınları, İst. (Tercüme: Doç Dr. Enbiya Yıldırım)

2. İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra (Dört Hak Mezhebin Büyük Fıkıh Kitabı), Berekat Yayınevi, İst. (Tercüme: A. Faruk Meyan).

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu adam bir sapıktır. İşi-gücü ehl-i sünnet ve'l cemaat itikatıdır.

Bize burada düşen iş, bu adam gibilerinin fikir hezeyanlarına, safsatalarına "acabalarımızla" dahi katılmamak. Bu gibiler, Allah korusun, insanı imandan dahi edebilir. Tekrar ediyorum ki bu adam bir sapıktır. Allah ıslah eylesin bu ve bu gibileri.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu adam bir sapıktır. İşi-gücü ehl-i sünnet ve'l cemaat itikatıdır.

Bize burada düşen iş, bu adam gibilerinin fikir hezeyanlarına, safsatalarına "acabalarımızla" dahi katılmamak. Bu gibiler, Allah korusun, insanı imandan dahi edebilir. Tekrar ediyorum ki bu adam bir sapıktır. Allah ıslah eylesin bu ve bu gibileri.

 

sapık olduğu açıkca ortadadır...

bizim işimiz ,bu ve bunun gibi ahir zamanda sapık ve bidat fikirleriyle ortaya cıkan kişilerin zihin bulandırma faaliyetlerini gözler önüne sermek kafalarında acabalar olan insanlara delilleriyle yol göstermektir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ayinesi işidir kişinin, lafa bakılmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...