Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mütereddid

Abdülhamid Böyle Özür Diletmişti!

Recommended Posts

Abdülhamid böyle özür diletmişti!

 

88819.jpg

 

Yahudi Hahambaşı, Abdülhamid'in önünde diz çökerek kendisini ve halkını affetmesi için yalvardı.

 

İsrail'den beklediğimiz özür, askerî krize dönüşürken, Türkiyenin B ve C planlarını devreye sokacağını açıklaması ortalığı karıştırdı. Bundan böyle donanmamızın Doğu Akdeniz'de seyrüsefer halinde olacağı açıklaması da malum lobilerde "Türkiye'ye neler oluyor?" sorusunun kuyruğunu tutuşturmuş oldu.

 

Türkiye'ye bir şey olduğu yok, uykudan uyanıyor sadece. Cüceler ülkesindeki Gulliver, uykudan uyandığında kendisini sımsıkı bağlamış bulunan urganları teker teker koparıyor, hepsi bu. Yarın öbür gün Ayasofya ve 12 Ada dosyalarının açılmayacağını kimse garanti edemez; buraya yazıyorum.

 

Bu tarihî dönemeçte tarihimizle yüz yüze gelmemiz kaçınılmaz; daha doğrusu tarihimizle ve Sultan II. Abdülhamid'le. Abdülhamid Han'ın Yahudiler ile Siyonistleri nasıl hassas bir ölçüyle ayırt ettiğini ve teb'ası olan Yahudilerin haklarının korunmasına ne denli ihtimam gösterdiğini, öte yandan ülkesinin bir parçasını koparma planları yapan Siyonistlere karşı ne denli şiddetli davrandığını görmek için Yahudi tarihi uzmanı Avram Galante'nin "Abdülhamid ve Siyonizm" adlı makalesinden daha güvenilir bir kaynak bulunamaz. Henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olan makalede Abdülhamid'in, çok güvendiği Hahambaşı Moşe Levi'yi alışık olunmadık bir şekilde azarlayıp tehdit ettiği ve ayağına kapandırıp özür dilettiği bizzat Levi'nin torunu Yeşua Eşkenazi'nin verdiği belge ve bilgilere dayanılarak anlatılmıştır. Bu hararetli günlerde Abdülhamid'in zekâ ve dirayetinden günümüze düşecek damlalara ne denli ihtiyacımız olduğunu görüyorsunuz.

 

Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl, yanında Moşe Levi ile kapı kâhyası olduğu halde Sultan'ın huzurundadır. Herzl, Yahudilere gösterdiği ihtimamdan dolayı Sultan'a teşekkür eder ve bir meblağ karşılığında Filistin'e Yahudi göçüne izin vermesi ve Girit'e benzer bir özerklik tanıması teklifinde bulunma cüretini gösterir.

 

Abdülhamid'in cevabı son derece diplomatiktir: "Yahudilere güven duymuş olmam, teklifinizi reddetmeme mani değil." Ardından da topu ustaca bakanlar kuruluna atar. Böylece bir yandan Herzl'in niyet ve çapını ölçmek için zaman kazanırken, diğer yandan ilişkiyi kesmeksizin zamana yayma stratejisini izler. Tecrübesiz Herzl, bunun olumlu bir cevap olduğunu zannederek sevinecek ve yandaşlarına telgraf çekerek 'bu iş oldu' mesajı gönderecektir. Ancak bu cevap, aslında "olumsuz bir evet" demekti, zira 3 ay sonra Filistin'e ne şekilde girmiş olursa olsun bütün Yahudilerin sınır dışı edilmesini emreden iradenin altında da Abdülhamid'in imzası olacaktı. Demek ki, hayır diyemeyeceği durumlarda muhatabının içine gömüleceği bir cevap yumağı sunmak bir Abdülhamid klasiğiydi.

 

Fakat Galante, Abdülhamid'in sanki Filistin'e yerleşme izni verdiği anlamına gelecek bu cevaptan kuşkulanmıştır. Zira tanıdığı Abdülhamid imkânı yok böyle bir şey yapmazdı. Bu işin içinde bir iş vardı ama neydi?

 

Bu soruyu eski Ayan üyelerinden Behor Efendi'ye sorar. O da, Abdülhamid'in Herzl'e görüşmeden sonra altın bir kravat iğnesi hediye ettiğini, bundan, iğneyi hediye ettiği kişiye çok öfkelendiği ve iğneyi göğsüne saplamak istediği manasının çıktığını söyler. İlk işaret alınmıştır. Gerçekte Abdülhamid bu nezaket gösterisi halinde geçen görüşmeden hiç hoşnut olmamıştır. İç yüzünü Levi'nin torunu açıklar.

 

Herzl Viyana'ya döndükten sonra Abdülhamid Hahambaşı'nı çağırır. Levi sabahın 9'unda Saray'a gider ve huzura girmek için izin ister. Sultan cevap verir: "Biraz beklesin". Öğleye doğru Başmabeyinci Sultan'a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlatır. Cevabı aynı olur. Akşam olurken Sultan bugün gitmesini ve yarın gelmesini söyler. Moşe Levi, Sultan'ın işlerinin çokluğu nedeniyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek ertesi gün aynı saatte Saray'a gelir. O gün de huzura kabul edilmez. Levi bu kez Saray'dan ayrılırken, Sultan'ın kendisine karşı olan tutumundan kuşkulanmaya başlar. Üçüncü gün de aynı şekilde bekletilir. Bu durum Başmabeyincinin de garibine gider ve Sultan'a Hahambaşı'nın beklediğini hatırlatır. O da güneş battıktan sonra huzura getirmesini söyler. (Bu, Abdülhamid'in önemli mevkilerdeki kişileri cezalandırma yöntemiydi. Bu bir tür tutuklamaydı. Moşe Levi bu uygulamaya göre 3 gün hapsedilmişti.)

 

Sultan, Hahambaşı'na soğuk davranır ve birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla "Hahambaşı (normalde "Hahambaşı Efendi" derdi, bu hitap şekli kızgınlığını gösterir), amcam Abdülaziz tahtta olduğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün öncesine kadar sadakatinizi takdir ederdim. Fakat Herzl'in gelişinden sonra bu sadakatten ayrılmış olduğunuzu esefle gördüm. Bir karışlık toprak parçasının bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da İmparatorluğumun, Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözlerinin üzerinde olduğu bir parçasına ilişkin olarak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı buraya getirebildiniz? Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve devletimin başına kim bilir neler gelirdi! O adamın beni ziyaret etmekteki amacından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin konuşulacağını bilmiyor muydunuz? Cevap veriniz!"

 

Üzgün ve mahcup olan Hahambaşı şu cevabı verdi: "Size hep sadık kaldım. Şimdi de sadığım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin ederim ki, burada Siyonizm'den söz edileceğini bilmiyordum; Herzl bu konuda bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben masumum, milletim de masumdur!" Bunları söyledikten sonra, Moşe Levi ayağa kalktı, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini affetmesini istedi.

 

Sultan öfke ile ayağa kalktı ve şöyle dedi:

 

"O adamın ziyaretinden haberinizin olmadığını söylüyorsunuz. Oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir konuda görüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek oluyor bu?!" Moşe Levi gözleri yaşla dolu bir vaziyette şöyle cevap verdi: "Efendimiz, o adam gazeteci, zatıalinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerinizi öğrenmek istediğini zannetmiştim". Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında ağlamasından duygulanmış olan Sultan şöyle dedi: "Şimdi sizin masum olduğunuzu anladım." Mabeyinciyi çağırdı ve Hahambaşı'nı dinlendirmesini emretti. Torununun anlattığına göre Moşe Levi bu azardan sonra 15 gün hasta yatmıştır.

 

Son Sultan'dı gerçekten de. Şu sözünün ışıltısı bugüne kadar geliyor: "Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve devletimin başına kim bilir neler gelirdi!"

 

Kabul etmediğin için başına neler geldiğini biliyoruz Sultanım!

 

MUSTAFA ARMAĞAN - ZAMAN

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

zaman geçtikçe sultan abdülhamid han hazretlerinin büyüklüğü daha da belirgin ortaya çıkacaktır. İslama ve müslümanlara yaptığ hizmetler ortada, Allah razı olsun, cennette kendisini Rasulullah sav e komşu eylesin inşallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vaktiyle forumda Mustafa Armağan'a bayağı yüklenilmişti. Tartışmaya katılanlar bilir. Ne olursa olsun; Mustafa Armağan'ın iyi bir araştırmacı ve tarihi olaylarla günümüz hadiselerini yorumlama/öngörüleme yeteneği gözardı edilemez. Bilhassa ''Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı'' kitapları çok ciddi bir araştırma eseridir.

 

Özellikle birinci kitap müthiş derlenmiş. Bunu belirtmek istedim. zaten okuyanlar bunun farkında olmuşlardır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vaktiyle forumda Mustafa Armağan'a bayağı yüklenilmişti. Tartışmaya katılanlar bilir. Ne olursa olsun; Mustafa Armağan'ın iyi bir araştırmacı ve tarihi olaylarla günümüz hadiselerini yorumlama/öngörüleme yeteneği gözardı edilemez. Bilhassa ''Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı'' kitapları çok ciddi bir araştırma eseridir.

 

Özellikle birinci kitap müthiş derlenmiş. Bunu belirtmek istedim. zaten okuyanlar bunun farkında olmuşlardır.

...

 

 

Bana sorarsanız Mustafa Armağan tarihçi bile değildir. Ha kitapları çok güzel, bilgilendiricidir ona lafımız yok. Fakat bu onu tarihçi yapmaya yetmez. Ben yazarın nesnel olması gerektiğine inanıyorum. Yani Cennet Mekan Sultanın övülmeye ihtiyacı yokken bu kadar övgü neden? zaten 100 yıl dolmadan tarih veriyor hakkını. Kalkıpta Abdulhamid üzerinden tarihçilik yapması benim pek hoşuma gitmiyor doğrusu. Yok o şöyleydi o böyleydi vs. Önemli olan geniş kitlelere hitap edebilmektir oysa. Mustafa hoca böyle yaparak bir kesimin nefretini bir başka kesimin ise hayranlığını kazanıyor ve dolayısıyla tarafsızlığını yitiriyor. Belgecilik ve araştırmacılık konusunda yaptıkları takdire şayandır bu konuda da hakkını yemiyorum. Belki hoca o belgeleri bulup çıkarmasaydı bi on yıl daha bekleyecektik belki de görmek hiç nasip olmayacaktı. Ayrıca şimdi burada böyle tek cümleyle ya da bir kaç mesajla halledilecek bir husus olmasa da devleti aliyyenin de çok ciddi hataları olduğunu da yazmak isterim. Mukaddes emaneti taşıyamamaya başladı bir zaman sonra. Tüm bunlar araştırılıp ders alınmalı ki tekrarı zuhur etmesin fakat Mustafa hocamın kitaplarının ismi dahi onun ne derece yanlı olduğunu ve baştan kabullerle işe giriştiğini gösterir. Oysaki bir İlber Ortaylı sözüm ona entellektüellere de hitap ediyor. Kendisi bir rivayette söylenene göre yirmiye yakın dil bilmektedir. Hemen hemen tüm milletlere kendi tarihini kendi dillerinde anlatacak kadarda bilgilidir. Tabi niyetlerini bilemeyiz ancak gördüklerimizle konuşuruz, gaybı ancak Mevla bilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarihçi dediğimi göremiyorum ya da hatırlamıyorum. Araştırmacı.. Evet, araştırmacı. Hep tartışılır, tarih nesnel midir, öznel midir? Tarafsız olunur mu, olunmaz mı? Bunlar tarih ilmiyle iştigal olanların (akademik olarak) cevaplayacağı sorulardır. Benim bildiğim: Tarih, milletlerin hafızasıdır, yaşanmışlığıdır, inkar edilemez. Fakat, milli ve dini duygular bu ilmin her daim içinde ve yorumlanmasında varolmuştur.

 

Mustafa Armağan konusunda polemik yapacak değilim Cihandar kardeşim. Yaptığı çalışmalardan Genelkurmay bile etkilendi (aslında rahatsız oldu desek daha uygun olur) ve Kazım Karabekir'in birileri tarafından (o birileri M.A oluyor) suistimal edildiğini, Genelkurmay'ın bu İstiklal Harbi komutanına her daim sahip çıktığını, paşayla ilgili öne sürülen tarihi bilgilerin yanlı ve ideolojik olduğunu beyan etti.

 

Gayreti, kurcalamaları, derlemeleri, birleştirmeleri, bol kaynaklı tarihi olayları kamuoyuna sunması gayet güzel ve takdir edilesidir. Tam mıdır? Elbette değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...