Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mumin

Masonluğun Üç Sarıklı Şövalyesi Afganî, Abduh, Reşid Rıza

Recommended Posts

afgani-abduh-residriza.jpg

 

Şu üç ismi hiçbir uyanık ve şuurlu Ehl-i Sünnet Müslümanı hatırından çıkartmamalıdır: Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza.

Bunların müşterek özelliği üçünün de sarıklı Farmason olmasıdır. Bunların üçü de İslam’da reform, yenilik, değişim taraftarıdır. Afganî, asıl kimliğini gizleyerek Müslümanları aldatmıştır.

O, aslen İran’ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde kendisini Afgan göstermiştir. O, aslen Şiî olduğu halde kendisini Sünnî göstermiştir. Böylece “Bizi aldatan bizden değildir” hadîsinin tehdidi altına girmiştir.

Bunların üçü de Osmanlı Hilafetinin yıkılmasında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak rol oynamıştır. Bunların üçü de Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığına büyük zarar vermiştir.

Masonluk nedir?.. Evrensel, gizli ve özel bir kardeşlik hareketi perdesi altında dünyayı ve insanlığı hakimiyeti altına almak isteyen bir tür dindir. Masonlar iki ana gruba ayrılır: Allah’a inanan Masonlar. Allah’a inanmayan, kimi agnostik, kimi ateist Masonlar.

İki Mason grubu da İslam’a, Kur’ana, Şeriata, Hilafete karşıdır. Masonlar kendi aralarına Hıristiyanları ve Müslümanları alırlar ama Masonluğu diğer dinlerden üstün kabul ederler.

Afganî, Abduh, Reşid Rıza Masonluğun İslam dünyasında üç büyük ajanı, üç şövalyesi olmuştur. Afganî ve Abduh’un Masonlukları dışında Bahailikle de alakaları olduğuna dair iddialar ve belgeler vardır.

Hindistan arşivlerindeki şu belge hayli dikkat çekicidir:

(C:S: B) Report of D. E. McCracken, dated 14 August 1897, in file foreign: Secret E, Sept. 1898, no. 100. pp. 13-14; national archives of the governement of India, New Delhi.

Abduh Abdul Baha ile şahsen görüşmüş ve onun hakkında sitayişkar cümleler yazmıştır.

(Colm Juan R. I., “Rashid Rida on the Bahai Faith: A Utilitarian Theory of the Spread of Religions”, Arab Studies Quarterly 5, 3 (Summer 1983): 278)

Muhammede Abduh’un kendisini yetiştiren mason üstadına kendi el yazısı ile yazdığı “Beni burda bir görsen, şeyhler dervişler gibiyim, İslam dininin başını yine islam dininin kılıcı ile kesiyorum” sözü isbat edilmiş, kanıtlanmıştır.

Bugünkü İslam dünyasındaki modernist, reformist, bazısı aşırı, bazısı ılımlı akım ve hareketlerde bu üçlünün büyük tesirleri ve tuzu biberi vardır.

 

Ehl-i Sünnet uleması, fukahası ve mürşidleri Masonluğa karşı olmuş, onu bir küfür ve fesat hareketi olarak görmüştür.

Hiçbir İslam aliminin, fakihinin, mürşidinin Bahailiğe en ufak bir sempatisi olmamış, görülmemiştir.

(Türkiye’de Bahaî cemaati vardır. Hattâ son birkaç yıl içinde onlardarn birinin bir üniversiteye rektör tayin edildiğini duymuştum.)

Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır. Hilafetin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır. Şeriatın kaldırılmasında Masonların büyük rolü vardır.

İslam medreselerinin kapatılmasında Masonların rolü büyüktür. Bugün Türkiye’de bazı reformcu ve aykırı ilahiyatçılar Afganî’nin, Abduh’un, Reşid Rıza’nın hayranıdır ve onların izinden gitmektedir.

Alim, fakih, arif bir Müslümanın bu üç Masonun peşinden gitmesi, onları sevmesi, onların metot ve doktrinini benimsemesi dinen caiz olur mu?

Âqil ve bilge Müslümanların bu konuyu tartışmaları gerekir.

Kur’an tek hak, muteber, geçerli dinin İslam olduğunu, Allah’ın İslam’dan başka din kabul etmeyeceğini çok açık, çok seçik, çok vâzıh, çok sarih şekilde bildirmektedir.

Bir insan nasıl, hem Müslüman, hem Hıristiyan olamazsa; hem Mason, hem Müslüman olabilir mi?

Birtakım reformcu, yenilikçi, değişimci, yeni İslamcı ilahiyatçıların, Afganî, Abduh ve Reşid Rıza sevgilerini Ümmet’e açıklamaları ve savunabilirlerse kendilerini savunmaları onlar için bir vicdan vazifesidir.

Sünnî Müslümanlar bu üç ismi, bu sacayağını, Masonluk dininin bu üç şövalyesini bir an bile hatırlarından çıkartmamalıdır.

Onlar Osmanlı Hilafetini yıkarak, Müslümanlık alemini perişanlığa, esarete, zillete sürüklemiştir.

İslam alemi onların ektikleri zehirli tohumların ekinleriyle kaplanmıştır.

Onlar, bilerek veya bilmeyerek emperyalizme, sömürgeciliğe, global Kapitalizme ve Liberalizme hizmet etmiştir.

Ehl-i Sünnet Müslümanları böyle şâibeli, bulaşık, karışık, bulanık adamların peşinden gitmez.

Bizim yakın tarihteki imamlarımız Şeyhülislam Mustafa Sabri, Muhammed Zâhid el-Kevserî, Yusuf İsmail en-Nebhanî, Halid-i Bağdadî, Şeyh/İmam Şâmil, Ahmed Zeyni Dahlan, Bediüzzaman, Abdülhakim Arvasî, Muhammed Zâfir el-Medenî, Ebu’l-Hüda es-Sayyadî ve benzeri ehl-i Sünnet uleması, mürşidleri ve mücahidleridir.

Peygamberimizin zuhurundan, risaletini ilanından, tebligatından itibaren önceki dinler ve şeriatlar nesh olunmuş, yürürlüktan kaldırılmıştır.

İslam, tek hak din oluşunda hiçbir ortaklık kabul etmez.

Masonluk, kendini dinlerin üzerinde gören bir doktrin olarak Kur’ana, Sünnete, Şeriata göre merduttur.

Afganî, Abduh, Reşid Rıza merduttur. Onlan Müslümanlara önder olmaz, baş olmaz, örnek olmaz. Onların yolundan gidilmez. Onların eteklerini tutarak Mevla bulunmaz.

Gerçek, icazetli, muhlis, muttaki Ehl-i Sünnet ulemasının, fukahasının, mürşidlerinin peşinden gidenler Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) hidayet yolunda olur ve Mevlasını bulur.

Afganî’nin, Abduh’un, Reşid Rıza’nın yolundan gidenler, silsilenin sonunda Masonların Hiram Ustasını bulur. Hiram Usta’nın yolu necat yolu değildir. Hiram Usta’nın eteğine tutunarak ebedî saadet bulunmaz, Cennete girilmez.

Fa’tebirû yâ ülü’l-ebsar…

———————————————————-

Cemâluddîn Esedâbâdî adında bir kitap var. Bu kitapta, mutlaka bilinmesi gereken bir hadise anlatılır. Afgânî’nin seferde-hazarda, gece-gündüz yanından ayırmadığı bir çantası vardır. Çantada çok özel belgeleri var.

Bir defasında geceleyin Tahran’da bir arkadaşının yanında uyumaktayken Sultan Abdülhamid’den bir haber gelir. Sultan, Afgânî’yi çağırmaktadır… Afgâni apar-topar hazırlanır ve yola koyulur. Ancak çantasını arkadaşının evinde unutur. Adam çantayla ilgili olarak dostlarıyla istişarede bulunur. Sonunda tarihe bir hizmet olsun diye çantanın içindeki belgeleri çoğaltmaya ve Farsçaya çevirip incelemeye karar verirler. Cemâlüddîn Afgânî’nin 26 farklı imza kullandığı tesbit edilir. Ayrıca, evrakların arasında Afgânî’nin Mason mahfiline sunduğu masonluğa katılma dilekçesi ve masonluğa kabul edildiğine dair belge de vardır. Kabul merasiminin yeri ve zamanı da belirtilmiştir.

Başka bir belge, Muhammed Abduh’un bir mektubudur. İngilizler, Muhammed Abduh’u Mısır halkı nezdinde popülaritesini artırması için –İngilizler Mısır ahalisinin kalbini kazanan bir Arap öncü yetiştirmek istiyordu- Lübnan’a sürdüklerinde mektubu buradan yazmış. Diyor ki Muhammed Abduh: “Biz senin sağlam yolundayız. Dinin başını yine dinin kılıcından başka bir şeyle kesemezsin. Bizi görsen âbid, zâhid, rükû ve secdeden başını kaldırmayan kimseler zannedersin.” Çantada daha birçok belge vardır.

Riyad’da Dr. Fehd er-Rûmî, İmam Muhammed üniversitesinde yaptığı doktora tezinin konusu Menhecü’l-Medrese el-Akliyye el-Hadîse fi’t-Tefsîr (Modern Akılcı Ekolün Tefsir Yöntemi)…

Çalışmanın başında bu akımın öncüleri olan Afgânî, Muhammed Abduh ve Reşîd Rızâ’nın biyografileri var. Benim az önce sözünü ettiğim belgeleri de oraya koymuş. Muhammed Abduh da bu çizgide olan bir kimsedir.

İngilizler Mısır’da Abduh’u ciddî anlamda desteklemiş ve bir “din ıslahatçısı” olarak öne çıkarmışlardır.

İslam dünyasını bütünüyle ifsad etmesi için Abduh’u Mısır müftülüğü makamına atamışlardır.

Çünkü Mısır Ezher’e ev sahipliği yaptığı için tüm İslam dünyasının ilim kıblesiydi. İngilizlere göre Muhammed Abduh’u aktör yaptıkları bu ifsad projesi Mısır’da tutarsa İslam dünyasının diğer ülkelerinde de tutacaktı.

Bu yüzden Muhammed Abduh aleyhine konuşanlara baskı uygulamışlardı. Ama tüm bunlara rağmen ALLAH Teâlâ hak yolunda malını ve canını feda eden kimseler gönderdi.

Bunların en başta geleni Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (rh. a.)’dir. O, Mevkıfü’l-Akl isimli kitabında bu akımın maskesini düşürdü. Bu akımın gerçek yüzünü bilmek için Mustafa Sabri Efendi’nin bu kitabı mutlaka okunmalıdır.

 

__

http://www.sapitanla...duh-resid-riza/

Share this post


Link to post
Share on other sites

İlk zamanlarda mason olanlarla sonradan Mason olanlar arasında fark vardır.

 

Konuya gelirsek:

MASONLUĞU bırakmış ve hatta ağır eleştirilerde bile bulunan yazılar yazan ALİMLER hakkında ileri-geri konuşanlara sadece şunu soruyorum:

Evliyaların, erenlerin dolu olduğunu söylediğiniz Osmanlının en büyük paşalarından olan GAZİ OSMAN PAŞA mason muydu değil miydi? Araştırın lütfen.

 

Müslümanları uyandıran alimlere neden saldırılır? Çünkü bazı egemen anlayışların saltanatı devam etsin diye. Efgani ve talebesi Abduh ne diyordu? Kuran-sahih sünnet doğrultusunda yeni ictihadlar yapılmalı diyordu.

 

Peki buna kim karşı çıkar? Müslümanları "siz kuran-hadis işleriyle uğraşmayın size ne dersek kabul edin, hadis sahihmi-zayıfmı araştırmayın biz ne dersek kabul edin" zihniyetinde olanlar tabi ki EFGANİ ve ABDUHA karşı çıkacak.

 

Çünkü Müslümanlar uyanırsa onları artık dinin içine karışmış hurafelerle aldatamayacaklar.

 

Kuran-sahih hadisler-sahabenin icmasına aykırı olmadan yeni fetvalar verilmelidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"siz kuran-hadis işleriyle uğraşmayın size ne dersek kabul edin, hadis sahihmi-zayıfmı araştırmayın biz ne dersek kabul edin"

 

Kuran-sahih hadisler-sahabenin icmasına aykırı olmadan yeni fetvalar verilmelidir.

 

Kur'an, Sünnet ve Sahabe icmasına aykırı olmadan diyorsunuz... Kıyası unuttunuz galiba... Bir de bunların sonuncusu Kıyas var, değil mi? Unuttunuz herhalde... Aslında Kıyas deyince huylanan arkadaşlar da yok değil... Ha sözüm size değil, siz unuttunuz ne de olsa!

 

Yahu şu tırnak içine aldığınız ifade, bizim bildiğimiz 'Kıyas-ı Fukaha'yımı ima ediyor? Yok canım, daha neler!..

 

Hoş, olsa ne olur!..

 

Ne yalan söyleyeyim, ben Kıyas makamı ne derse onu yapıyorum... Hazır bilgi... Hani çöle deniz deseler inanırım, o kadar yani! Allah başımızdan bu anlayışın egemenliğini eksik etmesin! Saltanat sürsün o beyinden bu beyine ama, eksik etmesin onlardan bizi Allah! Hayır yani, sonra dünyada müslüman başına bir anlayış zuhur eder, her şey karışır, neyime gerek!

 

Yani ben anlamam bu işlerden, bu işin egemenliğini elinde bulunduran büyük alimler bana hangi hadisin sahih olduğunu gösteriyor, hiç sıkıntı çıkmıyor inan... Öyle içimde bir şüphe, bir sıkıntı yok, çok şükür... Büyük egemenler sağolsun... Gerçekten ben araştırmıyorum bunları, sadece egemen güçler araştırır, ben ise işin hikmetini kavramaya çalışırım... Yahu felsefe mi bu, öyle şüphe ile yaklaşayım?!

 

Neyse bu mevzuular böyle... Asıl benim dikkatimi çeken başka bir şey var... Kıyas Makamı, esas üzerinde müthiş birlik içinde, ayrılıklar ise tali mevzuular, esas aynı... Şu birlikteliğe bak... Esasta bir ol canımı ye! Aceba şu başlıkta 'mason' diye verilen 'şahısların' esas üzerinde bir olmadığı noktalar var mıdır? Ne esaslı bir soru, değil mi? Yani... Var mıdır?

 

Neyse de... Yahu bizim ibadetlerimizin çoğu Kıyasa dayanıyor! Eyvah!!! Egemen anlayış kuşattı bizi... Ama bu egemen anlayış çıktığında aradan, geriye de bir şey kalmıyor...

 

Ya bi git... Aklım karıştı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Kur'an, Sünnet ve Sahabe icmasına aykırı olmadan diyorsunuz... Kıyası unuttunuz galiba... Bir de bunların sonuncusu Kıyas var, değil mi? Unuttunuz herhalde... Aslında Kıyas deyince huylanan arkadaşlar da yok değil... Ha sözüm size değil, siz unuttunuz ne de olsa!

 

Yahu şu tırnak içine aldığınız ifade, bizim bildiğimiz 'Kıyas-ı Fukaha'yımı ima ediyor? Yok canım, daha neler!..

 

Hoş, olsa ne olur!..

 

Ne yalan söyleyeyim, ben Kıyas makamı ne derse onu yapıyorum... Hazır bilgi... Hani çöle deniz deseler inanırım, o kadar yani! Allah başımızdan bu anlayışın egemenliğini eksik etmesin! Saltanat sürsün o beyinden bu beyine ama, eksik etmesin onlardan bizi Allah! Hayır yani, sonra dünyada müslüman başına bir anlayış zuhur eder, her şey karışır, neyime gerek!

 

Yani ben anlamam bu işlerden, bu işin egemenliğini elinde bulunduran büyük alimler bana hangi hadisin sahih olduğunu gösteriyor, hiç sıkıntı çıkmıyor inan... Öyle içimde bir şüphe, bir sıkıntı yok, çok şükür... Büyük egemenler sağolsun... Gerçekten ben araştırmıyorum bunları, sadece egemen güçler araştırır, ben ise işin hikmetini kavramaya çalışırım... Yahu felsefe mi bu, öyle şüphe ile yaklaşayım?!

 

Neyse bu mevzuular böyle... Asıl benim dikkatimi çeken başka bir şey var... Kıyas Makamı, esas üzerinde müthiş birlik içinde, ayrılıklar ise tali mevzuular, esas aynı... Şu birlikteliğe bak... Esasta bir ol canımı ye! Aceba şu başlıkta 'mason' diye verilen 'şahısların' esas üzerinde bir olmadığı noktalar var mıdır? Ne esaslı bir soru, değil mi? Yani... Var mıdır?

 

Neyse de... Yahu bizim ibadetlerimizin çoğu Kıyasa dayanıyor! Eyvah!!! Egemen anlayış kuşattı bizi... Ama bu egemen anlayış çıktığında aradan, geriye de bir şey kalmıyor...

 

Ya bi git... Aklım karıştı...

 

KIYAS AKLI İŞLETMEKTİR. Bu durumda akıllarını kullanmayıp alimleri tartışmasız kabul edenler ne kadar KIYASÇI?

 

Merak etmeyin o beğenmedikleri ABDUHLAR, EFGANİLER, mezhep saltanatçılarından daha iyi KIYASÇIDIR.

 

Bu arada konu başlığı çok ilginç. REŞİD RIZA hiç bir zaman mason olmadı ki? Daha baştan yanlış bir yorum. EFGANİ ve ABDUH ise sonradan ayrılmıştır.

 

Bu neye benzer biliyor musunuz? Pekçok sahabe için "onlar puta tapıyorlardı" demeye benzer. Ama onlar "sonradan Müslüman oldular" yani "artık puta tapar" değiller.

Abduh ve Efgani de öyle masonluk ithamı açısından.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

KIYAS AKLI İŞLETMEKTİR. Bu durumda akıllarını kullanmayıp alimleri tartışmasız kabul edenler ne kadar KIYASÇI?

 

Merak etmeyin o beğenmedikleri ABDUHLAR, EFGANİLER, mezhep saltanatçılarından daha iyi KIYASÇIDIR.

 

Bu arada konu başlığı çok ilginç. REŞİD RIZA hiç bir zaman mason olmadı ki? Daha baştan yanlış bir yorum. EFGANİ ve ABDUH ise sonradan ayrılmıştır.

 

Bu neye benzer biliyor musunuz? Pekçok sahabe için "onlar puta tapıyorlardı" demeye benzer. Ama onlar "sonradan Müslüman oldular" yani "artık puta tapar" değiller.

Abduh ve Efgani de öyle masonluk ithamı açısından.

 

Mezhep sanatçıları kim? Açık ol!!! Fikrinden, zikrinden çekinme!!! İsim ver!!!

 

O saydığın şahıslara kıyascı demek, 1000 km'den karıncayı tarif etmeye benzer...

 

Akılımı Afgani gibileri tanımakta kullandım zaten, merak etme... O yüzden uzaklaştım o kanattan ya... Ben demekki aklımla gelmişim buraya ve aklımı sattım gerçek özgürlüğe ulaştım... Sen bendeki aklı, yok olma sanırsın ama, o var olmadır aslında...

 

Herhalde birileri ıslık çaldı, ilk önce tepki vermedin, sonraları iş değişti, ıslıktan sonra kıyas diye bağırdılar... tepki vermeye başladın... En sonra kıyas demesek de ıslık çalınca Kıyas diye tepki verirsin bu sitede artık... Hadi sana kolay gelsin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

MEZHEP SANATÇISI demedim. MEZHEP SALTANATÇILARI dedim. Yani bu ümmete mezhep taassuplarıyla zarar verenleri yazdım.

 

AKLINI İŞLETİYORSAN biraz daha cesur ol ve her alimi sorgula o zaman. Ama o zaman akıl kullanılmıyor dimi? Sorgulamadan kabul etmek gerekiyor o zaman. İşte yanlışda burada başlıyor zaten.

 

Ben kimseyi eleştiri üstü görmem (Allah ve elçileri hariç), ama bana gelipde EFGANİ, ABDUH ya da REŞİD RIZAYI eleştirirken akıllarını kullandıklarını söyleyip, sonrada onları eleştirenlerin en doğruyu bildiğini iddia edenler olursa, o kişilere ancak gülmekten katılabilirim.

 

Nedense ben aklımı işlettiğim zaman vicdanım daha rahat ediyor. Ama aklımı işletmediğimde vidanımın rahat etmediği pekçok konuyu kabul etmek zorunda kalıyorum. Çünkü ben Allaha şükür katıkuralcıların görüşlerini çürütenlerin izindeyim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mezhep saltanatçıları kim? İsim ver ki, biz de bilelim bu şahısları!.. Çekindiğin şey ne? Bırak akıl bahsi üzerinden meseleyi boğmaya... Sen isim söyle?

Share this post


Link to post
Share on other sites

İsimlere takılmaya gerek yok. Zaten isim verirsem 100 ü aşar. Hangi anlayışların olduğunu anlamak çok zor değil. Günümüzde hakim olan egemen olan anlayışlar daha ne gerek var isme.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sen fikrini açık açık savunamayacak kadar bilgisiz bir insansın, kusuruma bakma...

 

Bir zihniyetin varabileceği çıkmaz sokağa müthiş bir misalsın!

 

Bu site er meydanı birader...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Forumda bu şahıslarla alakalı çok fazla tartışmalara ve bilgilendirmelere yer verildiğinden konunun gereksiz yere uzamasını ve hakarete varan veya hakarete zemin hazırlayan sözlerin sarfedilmesini huzurun bozulmaması için doğru bulmuyorum. Aşağıdaki iktibasda şahıslarla alakalı gerekli malumatlar verilirken diğer konularında gözden geçirilmesi şahısların tanınması açısından ve referans olarak tercih edilip edilmeyeceği hususunda bizlere yardımcı olacaktır

 

Cemalettin Efgani

 

Sual: Abduhcuların pek methettiği Cemalettin Efgani kimdir?

CEVAP

1838 senesinde Afganistan’da doğup, 1897 de İstanbul'da vefat etti. Din bilgisi azdı. Zındıkların kitaplarını okuyarak dinden çıkmıştır. Bir aralık Ruslar tarafından satın alınarak, ana vatanı olan Afganistan’a karşı casusluk yaptı. Dinine ve vatanına hıyanet etmekten çekinmedi. İngiliz masonları ile de işbirliği yaparak zengin oldu ise de, Osmanlı Şeyh-ül-İslamı Hasan Fehmi efendi, onun cahilliğini ve zındıklığını ortaya koydu. 1944 de, kemikleri, İstanbul’dan, Kabil’e nakil edildi.

 

Mason idi. Mısırlı Edib İshak, Ed-dürer kitabında, bunun Kahire mason locası reisi olduğunu yazmaktadır. Bütün masonlar gibi, çeşitli kılıklara girerek, İslamiyet'i içerden yıkmaya çalışmıştır.

 

Dr. Muhammed Reşad, dört yüzün üstünde önemli kaynaktan hazırladığı Efgani Etrafında Makaleler isimli kitabında özetle diyor ki:

 

Çok önemli bir kaynak olan Sicilli Osmanide Efgani’nin İranlı bir Şii olduğu belirtilmektedir. Manastırlı Naibi efendi ve o devrin Şeyh-ül-İslamı, büyük âlim Hasan Fehmi efendi tarafından kâfir olduğuna fetva verildi. Afganistan hakkında Ruslara casusluk da yapan, dinine ve vatanına hıyanet etmekten çekinmeyen Efgani, mason olmadan önce de, hiç bir zaman masonluğu kötülememiştir. Hatta dehrilere [dinsizlere] yazdığı reddiyede masonluktan hiç bahsetmemesi manidârdır. Gittiği her yerde, sicilli masonlar tarafından himaye görmüş, İngiliz masonları ile de işbirliği yapmıştır. Birden fazla mason locasına kayıtlı olan Efgani, Mısır’daki İskoç locasından kovulmuşsa da, kendisi bizzat mason locası kurmuş, çömezleri bu locaya girmiştir. Edward Brown, Efgani’nin özel mason eldiveni ile bir resmini neşretmiştir.

 

Efgani, hem Türkçü, hem İslamcı görünmeyi başarmıştır. Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, A. Agayef hep Efgani’den destek görmüştür. Mesela M. Emin Yurdakul’un, "Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur" şiirini Efgani çok beğenmişti. O zamanki İslamcı Sebilürreşad dergisi, ırkçılığı tenkit eden makaleler neşrederken, ırkçılar da, Efgani’nin ırkçılığı öven makalesini tercüme edip yayınlayınca İslamcıların sesleri, solukları kesilmişti. Efgani, makalesinde diyordu ki: “Irkçılık dışında saadet yoktur. İnsanları birbirine bağlıyan iki bağ vardır: Biri dil, biri de din birliğidir. Dil birliği, ırk ve milliyet birliği demektir. şüphesiz, bu birliğin dünyadaki beka ve sebatı dinden daha devamlıdır.”

 

Efgani, Mısırda da Arap ırkçısıdır. (Arap ırkının sınırını belirleyecek ölçü din ve mezhep değil, Araplık ölçüsüdür) demiştir.

 

İstanbul yüksek İslam enstitüsü eski müdürü ve öğretim üyesi Ahmet Davudoğlu hoca da diyor ki:

1355 numara ile Şarkın Yıldızı Locasına kayıtlı bir mason olan, İslam’a duyduğu güvensizliği açığa vurmaktan çekinmeyen ve Peygamberlik sanatlardan bir sanattır diyen Efgani, bir ilim adamı değil, siyasetle uğraşan bir nankördür. Fesatçılığı sezilince ulema tarafından İstanbul’dan kovulmuş, Mısır’a kaçmıştır. (Din Tahripçileri)

 

Prof. M. Kaya Bilgegil, Ziya Paşa isimli kitabında, (Efgani, her mason gibi İslamiyet’i içerden yıkmaya çalışmıştır) diyor.

 

Bir konferansın ardından

İlim Yayma Cemiyetinde Efgani Efsanesi üzerine bir konferans verildi. Konuşmacı, Dr. M. Reşad, Prof. M. Kaya Bilgegil, Ziya Paşa isimli kitabında, (Efgani, her mason gibi İslamiyet’i içerden yıkmaya çalışmıştır) diyor.

 

Bir konferansın ardından

İlim Yayma Cemiyetinde Efgani Efsanesi üzerine bir konferans verildi. Konuşmacı, Dr. M. Reşad, medya önüne çıkmayı sevmeyen, mütevazı genç bir araştırmacı idi. Resim çekip konuşmasını gazetede neşredemedik. Efgani Etrafında Makaleler adıyla bir kitap da neşretmişti.

 

Konferansı da bu kitabının açıklaması mahiyetinde idi. Bu kitap, 400’ün üzerinde kaynak taranarak hazırlanmış, ciddi bir eserdir. Aşağıdaki konuşmaların kaynağı için kitaba bakılabilir. Dr. Muhammed Reşad özetle dedi ki:

Abduh, Efgani’ye diyor ki:

"Azametli mevlâm, siz nefsimizde olanların cümlesini bilirsiniz. Bizi en güzel bir şekilde yarattın ve resminiz ki yeri, kıble-i salâtımızdır."

 

Reşid Rıza da Efgani’yi övmekte, Abduh’tan aşağı kalmaz:

"İrfan ağacı, iyilikler ve lütuf Cennetinin efendisi, her alınan nefeste ecri bulunan büyük İmam, Kendisinde en mükemmel bir biçimde güzellik sırrı tecelli eden.." diyor.

 

Renan; (İslamiyet ilme ve felsefeye daima eza etmiş ve nihayet onları boğmuştur. İnsan zekası için İslamiyet çok zararlı olmuştur) diyor. Efgani, bunca hezeyan karşısında bir misli hezeyan da kendi ilave edip şunları yazdı:

"İlmin tekamülünde İslam’ın bir mani teşkil ettiği doğru ise de, bu maninin bir gün ortadan kalkmayacağını söylemek mümkün müdür? Ben Renana karşı Müslümanlığı değil, cehalette yaşamaya mecbur kalacak yüz milyonlarca insanı savunuyorum. Müslümanlığın, ilmi ve ilmi tekamülü yok etmek istediği bir gerçektir." (10 Ekim 1996, Türkiye)

 

Mason Efgani

Sual: Bir mason Efgani yandaşı, (Mücahit Efgani’yi eleştirenler, düşmanlarıdır. Bir de bu mücahidi, bizim gibi dostlarından dinlemek gerekir. Geçmiş değerlerimizden olan bu yiğit mücahid, II. Abdülhamid’e, “Uyuyan Müslümanları uyandırman şartıyla sana biat ederim” demiştir, ama “İslam birliği” ismini verdiği planını kabul ettirememiştir. Mücahid Efgani’nin Masonluğa girdiği doğrudur, ama daha sonra “Ben masonları adam sandım” demiştir. Efgani, Abduh gibi müstesna âlimler yetiştiren bir mücahiddir) dediği halde, Efgani’den geçmiş değerimiz diye bahsedip de, neden gerçek geçmiş değerimiz olan mezhep imamlarımız ve diğer Ehl-i Sünnet âlimleri hakkında övücü tek kelime etmiyor?

CEVAP

Dinde reformcuları ve masonları övmenin bu kadarı görülmüş değildir. Efgani, nasıl bir yiğit mücahid ki, masonların adam olduğunu sanarak masonluğa giriyor? Müslüman olup da, masonluğun sadece Müslümanlığa değil, bütün dinlere düşman olduğunu bilmeyen insan olur mu hiç? Bu, büyük bir gaflet değil midir? Bir kimse, komünistleri adam sandım diyerek komünist olur mu? Siyonistleri adam sandım diyerek, Siyonist olunur mu hiç? Bunları hangi Müslüman yapar?

 

Ayrıca Efgani, masonluğa girip de çıkmıyor. Güvenilir bir mason olduğu için masonluğun başına geçiriliyor. Masonlar güvenmediği adamı hiç başkan yaparlar mı? Ondan çok memnun olmuşlar ki, yerine çömezi Abduh’u da başkan yapıyorlar.

 

Aslında (Masonları adam sandım) dediği de, gerçek değildir. Mezhepsiz yandaşının uçurduğu balonlardan biridir. Masonluğu bıraktığına dair, uydurma da olsa bir belge yoktur. Yani Efganici mezhepsizlerin, (Efgani masonluğu bırakmıştır) demeleri tamamen yalandır. Masonluğa girip çıkan kimseyi hemen mason locasına başkan yaparlar mı? Başkan olması için yıllarca masonlukta kalması lazım.

 

Zamanın İstanbul Üniversitesi rektörü Sadrazam Reşit Paşa tarafından Paris’te yetiştirilmiş olan ve aşırı derecede İttihat ve Terakki taraftarı olan mason Hasan Tahsin tarafından, hain Efgani’ye konferanslar verdirildi, fakat dine aykırı sözleri yüzünden, o zamanın Şeyhülislamı olan, büyük âlim Hasan Fehmi efendi hazretleri tarafından kâfir olduğuna fetva verildi. Hasan Fehmi efendi hazretleri, zamanın derin âlimlerindendi. Osmanlı devletinin 110. şeyhülislamı idi.

 

Mısırlı Edip İshak, Ed-Dürer kitabında, Efgani’nin Kahire mason locası başkanı olduğunu yazmaktadır. 1960’da Fransa’da basılan, Les franco-maçons kitabının 127. sayfasında da, (Mısır’da kurulan mason localarının başına Cemaleddin Efgani ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar, Müslümanlar arasında masonluğun yayılmasına çok yardım ettiler) deniyor. Kitabın bu sayfasında, İslam ülkelerinden, hoca görünümlü, sarıklı birinin mason locası başkanlık elbisesiyle büyük bir resmi de vardır.

 

Görüldüğü gibi Efgani, sıradan bir mason olmayıp, masonların övgü ve takdirlerini kazanmış bir mason locası başkanıydı. Dr. Muhammed Reşat da, dört yüzün üstünde önemli kaynaktan hazırladığı kitabında diyor ki:

İngiliz belgelerine göre, bir tanrıya inanmayı şart koşan İskoç Mason Locası’na üyeyken, buradan ateistlik ithamıyla kovulmuş, o da ateistliğin makbul sayıldığı Fransız Grand Orient Locası’na başkan olmuştur. (Dr. M. Reşad, Efgani Etrafında Makaleler)

 

Cennetmekân Abdülhamid han, keskin görüşüyle, Efgani’nin hain maksatlarının farkına varıp, kirli emellerine fırsat vermediği için, Efgani’nin yandaşları Ulu Hakana diş biliyorlar.

 

Cennetmekân Ulu Hakan, hatıratında diyor ki:

 

 

(Hilafetin elimde olması İngilizleri hep tedirgin etti. Blund adlı bir İngiliz ile Efgani adlı bir maskaranın el birliğiyle İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Efgani’yi yakından tanırdım. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara, Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti. Derhal reddettim. Bu sefer Blund ile işbirliği yaptı. Kendisini İstanbul’a çağırttım. Bir daha İstanbul’dan çıkmasına izin vermedim.)

 

Efgani’nin çömezi Abduh da, hocasının yolundan ayrılmamış, o da mason locası başkanı olarak, reformlara devam etmiştir. Efgani, masonluğun yanlış olduğunu anlayıp buradan ayrılsaydı, çok sevdiği öğrencisi Abduh’u da masonluğa sokar mıydı, hattâ yıllarca olgunlaştırıp loca başkanlığına kadar yükseltir miydi? Bu sadık talebesi Abduh, İslamiyet ve Hıristiyanlık kitabında, (Bütün dinler birdir. Dış görünüşleri değişiktir) demekte, İslam birliği adı altında, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların, birbirlerini desteklemelerini istemektedir. Yani “İslam birliği” çığlıkları atan Efgani, Abduh ve bugünkü çömezlerinin asıl maksadı, Müslümanların birliği değil, bâtıl dinleri hak gibi göstermektir. Abduh, Londra’da, bir papaza yazdığı mektupta da, bâtıl olan Yahudilik ve Hıristiyanlığı büyük bir hak din gibi göstererek, (İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki büyük dinin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim. O zaman, Tevrat, İncil ve Kur’an birbirlerini destekleyen kitaplar olarak her yerde okunur ve her milletçe saygı görür) demiştir.

 

Mason Abduh’un açtığı bu kötü çığır bugün de son hızla devam ediyor, ektiği kötü tohumlar dal budak salıyor. Dört İncil’i ve Tevrat’ı okuyorlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar da Cennete gidecek diye, bas bas bağırıyorlar.

 

Cemaleddin Efgani Ve Muhammed Abduh Üzerine Bir Tetkik

 

Muhammed Abduh'un Bazi İtikadî Görüşleri

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sen fikrini açık açık savunamayacak kadar bilgisiz bir insansın, kusuruma bakma...

 

Bir zihniyetin varabileceği çıkmaz sokağa müthiş bir misalsın!

 

Bu site er meydanı birader...

 

Ben fikrimi açıkça söylüyorum sen anlayamıyorsan ben ne yapayım. Senin bilgi olark gördüklerini belki de ben 15 yaşında biliyordum. Hani sen o yola giderken ben dönüyordum olayları vardır ya ondan dolayı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şu konuyu açarken bu arkadaşın ilk taarruza geçecek şahsiyet olacağını tahmin ettim ve hatta emindim. Biz insanın bir cümlesinden anlarız zira kafası nedir, hangi değirmende öğütülen ekmeği yer, ne yanından kalkar, saçını ne yana tarar.. Yok canım o kadar da değil, tamam mübalağa.

 

İyi davranalım arkadaşlar, kazanalım onu :) hem bakınız bizim henüz gittiğimiz yolları o dönüyor, bilgemiz bizlere aydınlatacak, bizi mıhlanmış körkütük cahallığımızdan kurtaracak inşaAllah.!

 

Siz bakar mısnız bana bir;

 

Dün bugün bakıyorum da, ne yazdığınız yorum varsa hem fitneyi besliyor. Yok Üstad'ın bir sözünü alıp çarşafa karşıt buluyırsunuz, "abovv ihvanlar buna ne der diyorsunuz?" öte yandan Bayram Ali hoca'nın bir sözünü alıntılayıp satıhta kalmışlığınızı fotoğraflıyorsunuz. Cübbeli hocaya alimlere dil uzatmışlıkla itham ediyor, bizlerin de zan beslemesine sebep olmuştur diye bir de framboğazlı bir çukura batıyorsunuz ve de en son Abduh'un ve türevi adamlarının düşmüş olduğu sapıklığı dolambaçlı akıl oyunlarıyla meşru kılmaya çalışıyor kötürümlüğünüzü taçlandırıyorsunuz.

 

Yemiyoruz abi, yemiyoruz!

 

Bizler Allah'ın izniyle ehl-i sünnet akidesinde sapasağlam duran muhkem kaleler gibiyiz, fikir örgüsünü de sivri, çilekeş adamlardan kamele erdirmiş, günahkar ama fikirde, ilimde (kısmen) istikameti tutturmuş insanlarız. Onların şeceresini okumuş ve de sindirmiş insanlarız.

 

Ever burası, "er meydanıdır!" kuru fikir bozmaları değil bizi maneviyat doyurmuştur, maddiyat ve de sakat akıl değil bizi batın ve tefekkür doğurmuştur! Hasılı biz bu "ayaklara" tokuz arkadaşım.

 

Hayy Allah, bir diyalogcumuz vardı, Abduhçu da geldi, sırtımız yere gelmez gari.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şu konuyu açarken bu arkadaşın ilk taarruza geçecek şahsiyet olacağını tahmin ettim ve hatta emindim. Biz insanın bir cümlesinden anlarız zira kafası nedir, hangi değirmende öğütülen ekmeği yer, ne yanından kalkar, saçını ne yana tarar.. Yok canım o kadar da değil, tamam mübalağa.

 

İyi davranalım arkadaşlar, kazanalım onu :) hem bakınız bizim henüz gittiğimiz yolları o dönüyor, bilgemiz bizlere aydınlatacak, bizi mıhlanmış körkütük cahallığımızdan kurtaracak inşaAllah.!

 

Siz bakar mısnız bana bir;

 

Dün bugün bakıyorum da, ne yazdığınız yorum varsa hem fitneyi besliyor. Yok Üstad'ın bir sözünü alıp çarşafa karşıt buluyırsunuz, "abovv ihvanlar buna ne der diyorsunuz?" öte yandan Bayram Ali hoca'nın bir sözünü alıntılayıp satıhta kalmışlığınızı fotoğraflıyorsunuz. Cübbeli hocaya alimlere dil uzatmışlıkla itham ediyor, bizlerin de zan beslemesine sebep olmuştur diye bir de framboğazlı bir çukura batıyorsunuz ve de en son Abduh'un ve türevi adamlarının düşmüş olduğu sapıklığı dolambaçlı akıl oyunlarıyla meşru kılmaya çalışıyor kötürümlüğünüzü taçlandırıyorsunuz.

 

Yemiyoruz abi, yemiyoruz!

 

Bizler Allah'ın izniyle ehl-i sünnet akidesinde sapasağlam duran muhkem kaleler gibiyiz, fikir örgüsünü de sivri, çilekeş adamlardan kamele erdirmiş, günahkar ama fikirde, ilimde (kısmen) istikameti tutturmuş insanlarız. Onların şeceresini okumuş ve de sindirmiş insanlarız.

 

Ever burası, "er meydanıdır!" kuru fikir bozmaları değil bizi maneviyat doyurmuştur, maddiyat ve de sakat akıl değil bizi batın ve tefekkür doğurmuştur! Hasılı biz bu "ayaklara" tokuz arkadaşım.

 

Hayy Allah, bir diyalogcumuz vardı, Abduhçu da geldi, sırtımız yere gelmez gari.

 

Ben o ifadeden şunu anlıyorum ki Necip Fazıl demek ki çarşafı uygun görmüyor. Bu da bazı ihvanları şaşırtabilir.

 

Ayrıca Bayram hocanın alıntı yaptığı o söz (İmam Rabbani'den alıntıydı sanırım) sonuçta Kuran-Sünnet açısından ters mi? Ters... Muhammed eşittir Allah demek çok yanlış bir ifadedir. Biz insanları değerlendirirken Kuran-Sünnete göre değerlendirmeliyiz. Ama ben duydum çok büyük biriymiş, ama camide hoca anlattı şöyle kerameti varmış, ama dedem demişti çok mübarekmiş gibi anlayışlarla (100 yıllardır olduğu gibi) ilerleyemiyoruz görüyorsunuz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

DİN TAHRİPÇİLERİ

 

Kurban vesilesiyle, bazı Tv.kanallarında düzenlenen programlarda ve açık oturumlarda arzı-endam ederek ahkâm kesen kimi reformist ilâhiyatçıları izledik. Üzülerek, hatta dehşete kapılarak izlediğimiz Prof. etiketli bu sapık hocalar; İslâm'ın şiarından olan kurban kesmeyi lüzumsuz gördüklerini fütursuzca açıklamışlardır.

 

Zekeriya Beyaz, Y.Nuri Öztürk ve benzeri dini tâmir iddiasındaki din tahripçileri; bilinen misyonları gereği kurban kesmenin, kan akıtmanın gerekli olmadığını, bunun hayvana işkence ve katli-âm olduğunu belirterek, 10 çift ayakkabı alıp fakirlere dağıtmanın daha iyi olacağını ileri sürmüşlerdir.

 

Yıllardır Müslümanların kafasını bulandırmaya ve İslâmiyeti kuşa çevirmeye çalışan bu reformcular; kalp ve ruh temizliğini vurgulayarak, ibadetleri şekilcilik ve gösteriş saymakta, hatta gereksiz görmektedirler.

 

En çok üzüldüğüm ve kınadığım bir husus var ki, bu sapık ve sapkın hocalar; milletin gözünün içine baka baka, Müslümanlara hakaret etmekte ve "Bu din anlayışının İslam dünyasını geri bıraktığını, bilim ve düşünce alanında ilerleme sağlanamadığını, hiçbir ilim adamı yetişmediğini, Müslümanların süründüğünü" iddia etmektedirler.

 

Bu tip hezeyanlar, yabancı müsteşriklerin hatta Hıristiyan misyonerlerin dahî yeltenmediği ve namuslu hiçbir araştırmacının kabul etmeyeceği saçmalıklardır. Müslümanların yardımlarıyla inşa edilmiş okullarda okuyarak, Müslümanların nan-ü nîmetiyle yetişmiş bu kişiler, sanki kaleyi içeriden fethetmek üzere, dini içeriden yıkmaya çalışıyorlar.

 

İslam Enstitüsü hocalarından, Kur'an-ı kerim meâli ve Sahih-i Müslim tercümesi sahibi merhum Ahmet Davudoğlu hocanın yazdığı "Dini tamir davasında DİN TAHRİPÇİLERİ" isimli kitapta bu reformcuların maksatları ve yaptıkları tahribat geniş anlatılmaktadır.

 

Merhum Davudoğlu, söz konusu kitabında özetlediği üzere: Kur'an'dan başka kaynak kabul etmeyen, sünneti reddeden bu müçtehit taslakları, Kur'an-ı Kerimi kafalarına göre yorumlayarak, dinimizin hükümlerini budayıp kuşa çevirmekte, birçok ibadeti inkâr etmektedirler.

 

Çok şükür ki, Müslümanlar uyanıp şuurlanmış olduklarından, bunların hezeyanlarına kanmamakta ve zehirli beyanlarını yutmamaktadırlar. Nitekim milyonlarca Müslüman, ibadet ve ittika ruhu içinde kurbanını kesmiş, kardeşçe kucaklaşarak bayramını yapmıştır.

 

Müslümanların içinden de her devirde sapık görüşlü kişiler maalesef çıkmıştır. Bu kişiler din düşmanları tarafından süslenip, bayraklaştırılmış, yüceltilmiş ve kullanılmak için her yol denenmiştir. Belli Televizyon ve Radyo kanallarında bilerek veya bilmeyerek programa davet edilerek konuşturulmaları boşuna ve rastgele değildir.

 

Ülkemizdeki ve diğer İslâm dünyasındaki reformcu akımın ve mezhepsizlik cereyanının önderlerinden olan, hatta idol kabul edilen Cemâleddin Efgânî'den söz etmek istiyorum. Efgânî'yi iyice anlarsak, onun yolundakilerin de kim oldukları daha iyi anlaşılacaktır.

 

Efgânî 1838 de İran'ın Esedâbâd şehrinde bir Şiî ailenin çocuğu olarak doğmuş, Şiî medreselerinde eğitim görmüş, daha sonra Afganistan'a gitmiştir. Ancak burası bir Sünnî ülkesi olduğu için kendisini Seyyid Rumî (Anadolulu Seyyid) olarak tanıtmıştır. Burada sömürgeci İngilizlere karşı savaşan Afganların aralarına düşmanlık körükleyerek, İngilizlerin işini kolaylaştırmıştır.

 

Efgânî 1869 da İstanbul'a gelmiş ve kendisini Afganistanlı olarak tanıtmıştır. Dârülfünûn'un açılışında yaptığı konuşmada, "elin sanatının demircilik, oymacılık; dilin sanatının edebî yazı ve sözler gibi her âzânın bir sanatı, ruhun sanatının da (hâşâ) peygamberlik olduğunu" ileri sürmesi ile küfrüne fetva verilmesi üzerine İstanbul'u terk etmek zorunda kalmıştır.

 

Daha sonra Mısır'da bir Yahudi mahallesinde ikamet etmiş, Câmiü'l Ezher'de Allah'ı inkâr eden konuşmaları yüzünden dövülerek oradan kovulmuştur. Ancak tesirli ve çekici konuşmaları ile başta Muhammed Abdüh olmak üzere Ezher'den birçok talebe etrafında toplanmıştır. Bu arada Paris'teki ateist mason locasına da kayıt edilmiştir.

 

Sultan 11.Abdülhamîd Hân, Efgânî'yi başta İngilizler olmak üzere batılı hükümetlerle tehlikeli temasları ve Müslümanlara verdiği zarara mâni olmak için İstanbul'a davet etmiş, bir köşke yerleştirmiş, her fırsatta iltifat etmiş, fakat sürekli kontrol altında tutmuştur. Bundan sıkılan Efgânî, İngiliz Sefâreti'ne sığınmak isterken son anda vazifeliler tarafından yakalanarak köşküne gönderilmiştir.

 

Her fırsatta talebelerine çok sigara içmeyi tavsiye eden Efgânî, "batılıların çok sigara içtikleri için kafalarının çok çalıştığını ve ülkelerini kalkındırdığını" anlatırdı. Kendisi de 1897 de fazla sigaradan mütevellid çene kanserinden ölmüştür.

 

http://www.habervaktim.com/yazar/din-tahripcileri-55528.html

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İlk zamanlarda mason olanlarla sonradan Mason olanlar arasında fark vardır.

 

Konuya gelirsek:

MASONLUĞU bırakmış ve hatta ağır eleştirilerde bile bulunan yazılar yazan ALİMLER hakkında ileri-geri konuşanlara sadece şunu soruyorum:

Evliyaların, erenlerin dolu olduğunu söylediğiniz Osmanlının en büyük paşalarından olan GAZİ OSMAN PAŞA mason muydu değil miydi? Araştırın lütfen.

 

Müslümanları uyandıran alimlere neden saldırılır? Çünkü bazı egemen anlayışların saltanatı devam etsin diye. Efgani ve talebesi Abduh ne diyordu? Kuran-sahih sünnet doğrultusunda yeni ictihadlar yapılmalı diyordu.

 

Peki buna kim karşı çıkar? Müslümanları "siz kuran-hadis işleriyle uğraşmayın size ne dersek kabul edin, hadis sahihmi-zayıfmı araştırmayın biz ne dersek kabul edin" zihniyetinde olanlar tabi ki EFGANİ ve ABDUHA karşı çıkacak.

 

Çünkü Müslümanlar uyanırsa onları artık dinin içine karışmış hurafelerle aldatamayacaklar.

 

Kuran-sahih hadisler-sahabenin icmasına aykırı olmadan yeni fetvalar verilmelidir.

faize ve heykeltıraşlığa cevaz vermiş birinden bahsediyoruz.hangi ayetten veyahut sahih sünnetin neresinden çıkartmış bunu.

 

kaldı ki ictihad öyle üç hadis okuduk şöyle diyor eh böyle diyiverelim şeklinde yapılmaz.yani rastgele delil seçimiyle ictihad olmaz.yani bu konuda şu delile şu konuda bu delile dayanıyorum diye rastgele delil seçimi olmaz.belli bir fıkıh usulü gerekir.yani delil seçiminde ölçü konumundaki kurallar bütünü.söz konusu şahıslar belli bir fıkıh usulü oluşturmadan hadi içtihad yapıyoruz diye ortaya atılmış kişilerdir.

şimdi size sorsak abduhun hadisin subutu konusundaki kuralı nedir diye ne cevap verebilirsiniz.veyahut ravi rivayet ettiği hadise muhalif amel ederse abduh hadisi mi ravinin amelini mi delil alır diye sorsak ne cevap verirsiniz.bu konularda bir görüşleri yok sözkonusu kişilerin.dünya görüşlerine kendi anlayışlarına uygun olan hangisiyse onu seçiyorlar.bir noktada delil olamaz dedikleri şeyi başka bir noktada delil kabul ediyorlar.

 

yeni içtihadlar yapmalıyız sözü de epey ilginçtir.bu yeni içtihadı hangi ihtiyaç sebebiyle yapacaksın çünkü içtihad ihtiyaçtan doğar bu noktada bir ihtiyaç söyleyemiyorlar.başka bir yönden bakarsak müslümanların hangi yeni sorunu hakkında yapacaksın.yön ve konu bildirilmemiş.topyekün fıkıh anlayışını değiştirmeye yönelik bir teklif.bu teklifin kendisi ağır bir suç olmakla birlikte yıkmaya çalıştıkları fıkıh anlayışlarının yerine yeni bir sistem de öneremiyorlar.yıkalım birşeyler düşünürüz kafası...

 

ve söz konusu kişiler ilmi dürüstlüğe de sahip değiller.sadece mütevatir hadislerin delil olabileceğini iddia ettiği bir konuda haberi vahidi delil diye sunacak kadar dürüst(!) insanlardan bahsediyoruz.böylece kendi naklettiği haberi vahidi mütevatir hadismiş gibi gösteriyor.

 

masonluk meselesine gelince: bu şahıslar (efgani ve abduh) masonluğa gençlik hevesi ve cehaletten girmiş gişiler değiller.kendileri masonluğun mısırdaki yayıcıları.sadece katılmakla kalmamış mason locaları kurmuş kişiler.onun için ittihad ve terakkide olup cahilliğinden mason olanlar gibi değiller.tabi o şekilde girmek te ciddi bir suç ancak arada fark olduğu bariz.

 

abduhcuların o dönemde masonluk bilinmiyordu iddialarına gelince.efgani ve abduhun maceraları 1850 den sonra ancak 1812 yılında masonluğu yaymak için mısıra giden bir mason (ismini hatırlayamıyorum) mısırda masonluğun çok kötü karşılandığından halkın şiddetle düşmanlık beslediğinden yakınıyor.yani abduh ve efgani mason olduğunda masonluk mısırda biliniyordu.ezhere masonluğu abduh ve efganinin soktuğu hususunda şeyhülislam mustafa sabri efendinin ve başkalarının şahitlikleri var.

 

 

evet reşit rıza mason olmamıştı ama hocalarıyla aynı görüşlere sahip birisi.hocasına tefsirini tamamlayacak kadar bağlı birisi.zaten kendi dönemi masonluğun yavaş yavaş dünya siyasetindeki etkisini kaybetmeye başladığı dönem.

 

yinse devam edelim abduhcuların köşeye sıkıştılar mı arasına sığındıkları iki şey var birisi ittihad ve terakki döneminde türkiyede ki masonlar içinde gerçekten saygı duyulan şahısların olması. diğeri ise mehmet akifin onları övmesi.burada anlayamadıkları temel şey söz konusu olayların masonluğu meşrulaştırmayacağıdır.fındık kadar beyniyle anlayamadığı bir ifade yüzünden imam rabbani hazretlerinin üstünü çizen "şeriat müdafiileri"(!) abduha bir türlü kıyamıyorlar.(şahsen "abduh" taki hu'nun Allah' a mı efganiye mi raci olduğu konusunda şüphe içindeyim.efganiye yazdığı o mektuplardan sonra.)

 

bir de bu şahıslar mücahit gibi gösterilirler hindistandaki müslümanlara yaptıkları konuşma sebebiyle(hindistandaki müslümanları ingilizlere karşı cihada teşvik eden efgani nedense abdulhamid han hazretlerinin korkusuyla ingiliz konsolosluğuna iltica ediyor.).ancak cezayirde emir abdulkadir'in cihat hareketini baltalamaları hiç dikkatlerini çekmez.

 

 

bu arada başlık " dini modernizmin üç şovalyesi" olmalı anladığım kadarıyla hasib essamarrai'nin aynı isimde tercüme edilen eserinden esinlenilmiş.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman tanımış. Peygamber'in (sav) adını anmaya cesaret edemeyen bir Efganlı'yı (haşa) Peygamber kadar saygıya layık görmüş"

(Cemil Meriç/Umrandan Uygarlığa)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...