mahlas 99 Report post Posted December 30, 2011 “Şairim!Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, ayak seslerinden tanırım.Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım.” …diyor şair, yüzyıllar boyu kederlerimizi, sevinçlerimizi, zaferlerimizi, hasretlerimizi hâsılı bizleri dünyaya anlatan türkülerimiz için. Yanıbaşlarında hiç kimseyi bulamayan ümmi ozanlarımız onlarla nakşettiler engin boşluklara sedâlarını. O kadar güçlüydüler ki, kendilerinden gayrı anlatacak da yoktu... Nasıl deyim, türkülere bile türkü yaktık biz. O’nlar diğer kavimlerin sahip olduğu; kulakları patlatıp, nefisleri öldüren tepinme merasimlerinin kamberi değil, gönüllerden sızan duygunun diğer gönüldeki aksiydiler. Bu sebepten yanında müzik aleti olsun olmasın dillenir dinlenirdiler. Aslolan yaşanmışlığın ne kadar remzlendirildiğidir zira. Yani kabuğa değil özedir, kuru gürültü değil manadır türkü, Bu başlık onlara, onlarla kültürümüzün bir parçasınıda olsa bize taşyanlara olsun... Sevgi ve muhabbetle kalınız efendim :) 4 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted December 30, 2011 Türküler Susmaz Davul olur zurna olur tar olur Türküler susmaz dostum bir destan olur Yağmur olur dolu olur kar olur Türküler susmaz dostum türküler susmaz Türküler susmaz türküler güler Akan sulardan daha özgür türküler Uçan kuşlardan daha özgür türküler Halay olur zeybek olur bar olur Her gönülde başka başka yar olur Dert çeken oldukça türkü var olur Türküler susmaz dostum türküler susmaz Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted January 1, 2012 Diyardan Diyara Göçebe kuşlara döndük , Uçtuk diyardan diyara. Turna gibi bölük bölük, Göçtük diyaradan diyara. Felek kırılsın kanadın, Bitmez mi senin inadın? Ardın sıra bir muradın, Koştuk diyardan diyara Dost... Olmaz olsun kisbi kârı, Çektik bunca derdi gamı. Üstü karlı mor dağları, Aştık diyardan diyara dost.. Felek kırılsın kanadın, Bitmez mi senin inadın? Ardın sıra bir muradın, Koştuk diyardan diyara Dost.... Behram sorarlarsa niçin? Sılada zor diye geçim. İki lokma ekmek için, Koştuk diyardan diyara. Felek kırılsın kanadın, Bitmez mi senin inadın? Ardın sıra bir muradın, Koştuk diyardan diyara Dost.... Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted January 6, 2012 Bahçede yeşil çınar Boyun boyuma uyar Ben seni gizli sevdim Bilmedim alem duyar. Bahçelerde gül varı Var git ellerin yari Sen bana yar olmazsın Yüzüme gülme bari. 3 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted January 21, 2012 Turnam Başım Darda Benim Şu Yaban Diyarda Benim Bir Sevenim Var Mı Bilmem Gözden Uzaklarda Benim Çekerim Turnam Sineye Derdi Sineye Bu Yıl Bize Gülmek Haram Belki Seneye Başım Öne Eğdirdiler Yüzüm Yere Değdirdiler Saçıma Kar Yağdırdılar Yaz İle Baharda Benim Çekerim Turnam Sineye Derdi Sineye Bu Yıl Bize Gülmek Haram Belki Seneye Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted January 28, 2012 Ela Gözlüm Ben Bu Elden Gidersem Ela gözlüm ben bu elden gidersem Zülfü perişanım kal melül melül Kerem et aklından çıkarma beni Ağla gözyaşını sil melül melül Elvan çiçekleri takma başına Kudret kalemini çekme kaşına Beni ağlatırsan doyma yaşına Gez benim aşkımla yar melül melül Karacaoğlan der ki ölüp gidince Ben de güzel sevdim kendi halimce Varıp gurbet ile vasıl olunca Dostlardan haberi al melül melül 3 Share this post Link to post Share on other sites
En Son Osmanlı 44 Report post Posted January 28, 2012 "Soran varsa işte buyum! Can çıkmadan çıkmaz huyum! İçmişim aşk şarabını Ben sevdanın sarhoşuyum!'' Ozan Uğur Işılak 2 Share this post Link to post Share on other sites
En Son Osmanlı 44 Report post Posted January 28, 2012 "Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban.........'' Abdurrahim Karakoç 1 Share this post Link to post Share on other sites
En Son Osmanlı 44 Report post Posted January 28, 2012 Parsel Parsel Eylemişler Dünyayı Bir Dikili Taştan Gayrı Nem Kaldı Dost Köyünden Ayağımı Kestiler Bir Akılsız Baştan Gayrı Nem Kaldı Padişah Değilem Çeksem Otursam Saraylar Kursam Da Asker Yetirsem Hediyem Yoktur Ki Dosta Götürsem İki Damla Yaştan Gayrı Nem Kaldı Mahsuni Şerifim Çıksam Dağlara Rastgelsem De Avcı Vurmuş Marala Doldur Tüfeğini Beni Yarala Bir Yaralı Döşten Gayrı Nem Kaldı Mahsuni Şerif 1 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted February 1, 2012 Mihriban Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban. Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban. 'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor Lâmbamda titreyen alev üşüyor Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban. Önce naz, sonra söz ve sonra hile... Sevilen, seveni düşürür dile Seneler, asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor Mihriban. Tabiplerde ilâç yoktur yarama Aşk deyince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor Mihriban. Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne... Şaştım kara bahtın tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban. Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi, gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı... Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban. Abdurrahim Karakoç 3 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted February 7, 2012 GELMESİN Söyleyin o yare meylim kalmadı Hasreti dağlara sürdüm gelmesin Öyküler türküler derman olmadı Aşkın defterini dürdüm gelmesin Söyleyin o yare kader salmadı Ağladım olmadı güldüm olmadı Aşk ile meşk ile işim kalmadı Dönülmez bir yola girdim gelmesin Söyleyin o yare yarim olmadı Bir günde kendime kârım olmadı Artık kavuşmaya sürem kalmadı Azrail'e selam verdim gelmesin Gelmesin, gelmesin, gelmesin yar Halimi derdimi bilmesin yar Ömrümü meçhule adadım ben İstemem gönlümü almasın yar 2 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted February 7, 2012 Ettiğin cevri bile kendime nimet bilirim Küsemem bahtıma ben sevmeyi kısmet bilirim Eremem vaslına, lakin erebilsem de yine Doyamam vuslatına kendimi hasret bilirim 1 Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 7, 2012 Gel Ha Gönül Havalanma Engin Ol Gönül Engin Ol Dünya Malına Güvenme Engin Ol Gönül Engin Ol Şu Dünyanın Hali Böyle Yalan Yahşi Geçer Şöyle Söyledikçe Engin Söyle Engin Ol Gönül Engin Ol Gökde Uçar Huma Kuşu Bilmeyenler Atar Taşı Enginlik Gönülün İşi Engin Ol Gönül Engin Ol Teslim Abdal Özüm Haktır Sözümün Yalanı Yoktur Engin Söyle Büyüklüktür Engin Ol Gönül Engin Ol 1 Share this post Link to post Share on other sites
MÜNZEVİ 202 Report post Posted February 7, 2012 Dünyada Tükenmez Murat Varmış Dünyada tükenmez murat var imiş Ne alanı gördüm ne murat gördüm Meşakkatin adın murat koymuşlar Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm Ölüm var dünyada yok imiş murat Günbegün artıyor türlü meşekkat Kalmamış dünyada ehl-i kanaat İnsanlar içinde çok fesat gördüm Nuşveranı Adil nerede tahtı Süleyman mührünü kime bıraktı Resul u Ekrem’in kanunu haktı Her ömrün sonunda bir feryat gördüm Var mıdır dünyada gelip de kalan Gülüp baştan başa muradın alan Muradı maksudu hepisi yalan Ölümlü dünyada hakikat gördüm Dönüyor bir dolap çarkı belirsiz Çağlayan bir su var arkı belirsiz Veysel neler satar narhı belirsiz Ne müşteri gördüm ne hesap gördüm Kaynak: Asik Veysel 2 Share this post Link to post Share on other sites
vecd_ 166 Report post Posted March 7, 2012 Telli turnam selam gotür Sevgilimin diyarına Üzülmesin ağlamasın Belki gelirim yarına cananıma Hasret kimseye kalmasın Sevdalılar ayrılmasın,ayrılmasın Ben yandım eller yanmasın Sevdanın aşkın uğruna can uğruna Gönüle hasret yazıldı Svgiye mezar kazıldı İki damla yaş süzüldü Gözlerimin pınarına,pınarına Hasret kimseye kalmasın Sevdalılar ayrılmasın,ayrılmasın Ben yandım eller yanmasın Sevdanın aşkın uğruna can uğruna 1 Share this post Link to post Share on other sites
aslıhan 68 Report post Posted March 7, 2012 Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'a(akdağmadeni)gelir.Sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez.Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar,pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla aşağıda ki tüküyü söyler.Yakalandığı amansız bu hastalıktan kurtulamayıp hastanede ölür.Ailesi cenazesini Yozgat'a getiremez,İstanbul'da kalır. HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI hastane önünde incir ağacı doktor bulamadı bana ilacı baştabib geliyor zehirden acı garip kaldım yüreğime dert oldu ellerin vatanı bana yurt oldu mezarımı kazın bayıra düze benden selam söyleyin sevdiğim gıza başını koysun karalar bağlasın gurbet elde kaldım diye ağlasın arkadaşlar ben bu türküyü çok seviyorum hikayesi de bi o kadar hüzünlü bu yüzden hikayesiyle paylaşmak istediim :wave: 1 Share this post Link to post Share on other sites
aslıhan 68 Report post Posted March 7, 2012 Hikayesiyle birlikte bir türkü daha(inşallah göze batmam :utanma: ) Bitliste Beş Minare Bitlis biirinci dünya savaşından önce nufüsu 30000´dir lakin savaş çıkınca halk göç eder ve nufüs 3000´e düşer. kurtuluş savaşında baba ile oğlucepheye gider savaş biter ve baba ile oğul şehre dönerler bir tepede baba heyacandan mıdır yoksa yorgunluktan mıdır bilinmez o tepeden memleketi bitlise bakamaz ve oğluna sorar oğul bitliste ne kaldı.. Oğul "baba bitliste beş minare kaldı" baba; başlar türküye bitliste beş minare beri gel oğlan beri gel... Bitliste beş minare Beri gel oğlan beri gel Yüreğim dolu yare Beri gel oğlan beri gel İsterem yanan gelem Beri gel oğlan beri gel Cebimde yok beş para Beri gel oğlan beri gel Tüfengim dolu saçma Beri gel oğlan beri gel Güzelim benden kaçma Beri gel oğlan beri gel Doksandokuz yaram var Beri gel oğlan beri gel Bir yarada sen açma Beri gel oğlan beri gel 1 Share this post Link to post Share on other sites
aslıhan 68 Report post Posted March 7, 2012 Bi Erzurumlu olarak bunu özellikle paylaşmak istedim :rose: Kırmızı Gül Demet Demet Kırmızı gül demet demet, Sevda değil bir alamet, Balam nenni, yavrum nenni Gitti gelmez ol muhannet Şol revanda balam kaldı, Yavrum kaldı, balam nenni... Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar... Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, REVAN'da satıyor Memet... Memet de Memet hani... Karayağız bir delikanlı... Taşı tutsa, suyunu çıkaracak kadar güçlü. Bir de alışkanlığı var Memet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına.. Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana... Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Memet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Memet üstüne... REVAN yollarını düşlüyor hep. Kimi zaman kara saplanmış görüyor kervanı. Kanter içinde uyanıyor. hayra yormaya çalışıyor. Kimi geceler de toza dumana katılmış kervanın, atının eşeğinin devesinin bir toz bulutu içinde kayboluşunu düşlüyor. Bir hortum, yutuyor kervanı. Koca kervan döne döne göğe çekiliyor. Geride ne bir at, ne de bir deve, ne de insan kalıyor. Memet'i arıyor gözleri. Kara yağız, kaytan bıyık Memet, ellerini uzatıyor anasına. 'Tut ellerimi' diyor. Ama ne gezer. Anasının elleri boşlukta kalıyor. Sözün kısası günü gelip de kervan REVAN'dan dönene kadar bu böyle sürüp gidiyor. Kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor. 2 Share this post Link to post Share on other sites
mahlas 99 Report post Posted March 19, 2012 Hayal hayal olmuş Hayal hayal olmuş karşıki dağlar Muhannet gözlerin dolukmuş ağlar Esti sam yelleri bozuldu bağlar Onun için bende gam telaşı var Alim derdin alim bin telaşı var Yıkılsın dünyanın pembe irengi Dinlemez öldürür yoksulu begi Kimi yemez baklavayı böreği Kiminin akşama nan telaşı var Alim derdin alim bin telaşı var Ey Emrah elveda yüklendi göçüm Affeyle yarabbi çoğoldu suçum Okuyum kuranlar musaflar açın Azrail göğsümde can telaşı var Alim derdin alim bin telaşı var 1 Share this post Link to post Share on other sites
muhalif 48 Report post Posted May 14, 2012 Niçün susmus ki burası? O türkü her şeyin üstünde; 'güven' ve 'huzur' demekti. Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted May 14, 2012 Kadir Mevlam Senden Bir Dileğim Var-1 Erzincan-Fidan Engin-Turan Engin Kadir Mevlam Senden Bir Dileğim Var Beni Muhannete Muhtaç Eyleme Eğer Muhannete Muhtaç Eyersen Akan Deryalara Gark Eyle Beni Muhannetin Suyu Dolayı Akar Aktığı Yerleri Sel Olur Yıkar İyilik Etmeden Başına Kakar İşte Böylesine Muhtaç Eyleme Muhannetin Sözü Zehirden Oktur Lûtfuna Kerem Et İnsafı Yoktur Sol Gözün Sağ Göze Faydası Yoktur Sağ Gözü Sol Göze Muhtaç Eyleme 1 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted May 14, 2012 "Amenna (Yaşayanlar Bir Gün Ölür)" Türkü Sözü Yaşayanlar bir gün ölür Bir gün ölür elbette Ağaçlarla balıklarla Kuşlarla ben amenna Ağlayanlar bir gün güler Bir gün güler elbette Uyanmakla anlamakla Bilmekle ben amenna Kısa çöp uzun çöpten Hakkını alır elbette Direnmekle kurtulmakla Barışla ben amenna 2 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted May 14, 2012 Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar Çok eskiden köyün birinde Zeynepi simli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde yabancı köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış. Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır. Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur. Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler Annesinin bir tanesini hor görmesinler Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim Babamın bir atı olsa binse de gelse Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse Kardeşlerim yolları bilse de gelse Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim 1 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted May 14, 2012 Hekimoğlu Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir. Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır. İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır. Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder. Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır. Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında : 1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor. 2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya kadar geliyor ve burada ölüyor. Hekimoğlu,mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır. Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de aynalı martini dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen aynalı martinin özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. Bu yüzden Hekimoğlu'nun, adı, Hekimoğlu'nun adı aynalı martinle özdeşleşmiştir. Hekimoğlu derler benim de aslıma Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime Konaklar yaptırdım döşetemedim. Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi Çiftlice Muhtarı puşttur pezevenk Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek Hekimoğlu derler bir ufak uşak Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek... 1 Share this post Link to post Share on other sites
HEZ-EZ 96 Report post Posted May 14, 2012 "Siirt Beyaz Bir Gelin" Türkü Sözü Siirt beyaz bir gelin Gel güzel uzat elin Fıstıkların altında Yar hem güzel hem serin Bu yol Siirt'in yolu Hem kar yağar hem dolu Bu şehirde kız seven Mutlaka mutlu olur Share this post Link to post Share on other sites