Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

Allah razı olsun yazar kardeşimden. kendisini tanımıyorum ama çok mühim bir meseleyi ele almış. karma eğitim sistemini kaldırın, erkek çocua erkek öğretmenler, kız çocuğa kız öğretmenler verilsin ayrıca bütün görevli personel erkek bölümünde erkek kadın bölümünde kadın olmak kaydıyla ayrılsın ben de Allah nasip eder de kız çocuğum olursa neden okula göndermeyeyim?

 

Yanlıştan dönülecek mi?

 

4+4+4'lü yeni model Milli Eğitim Komisyonu'ndan geçti. Hükümet üyeleri dahil her kafadan bir ses çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına da, kimse asıl meseleyi gündeme getirmiyor. “Karma eğitim”den söz ediyorum.

Eğitim silbaştan yenileniyor ama “karma eğitim” hiç sorgulanmıyor.

Türkiye'de “çağdaş”lık kompleksiyle 1973'te yürürlüğe konulan Milli Eğitim Temel Kanunu'nun “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır” şeklindeki 15. maddesi gereğince 39 yıldır uygulamada, karma eğitim.

Batı ise bugün “yüzyılın pedagojik yanlışı” olarak değerlendiriyor, karma eğitimi.

Örnek aldığımız Batı'da yıllardır karma eğitim sorgulanıyor ve son on yıldır bu sistemden ayrılma trendi yaşanıyor.

Kaynaklar New York'ta bugün çok sayıda devlet okulunun tamamen kız-erkek ayrı eğitim verdiğini; Chicago, Dallas, Seattle ve Washington DC'de kız-erkek ayrı sınıfların bulunduğu devlet okullarının bulunduğunu gösteriyor.

ABD'de okul yönetimi, öğrencinin başarısını olumlu etkileyeceğini düşündüğünde, istediği derslerde kız-erkek ayrı eğitim verilmesine karar verebiliyor.

Almanya'da, İngiltere'de, ABD'De yapılan araştırma sonuçlarına göre, kız ve erkek okullarının başarı oranı, karma eğitim yapan okullara göre daha yüksek.

Zararları ise say say bitmez.

Karma okullara giden kızlar nasıl göründükleriyle, sadece kız okuluna gidenler ise kim oldukları ile daha çok ilgileniyor.

Öğrencileri meşgul eden eğlence, kavga, suç işleme, vakti boşa harcama, taciz ve gebelik gibi olumsuzlukların ayrı eğitim veren okullarda en aza indiği gözleniyor.

Batı'da “karma eğitim”in geldiği noktaya dair sonuçlardan söz etmek istemiyorum…

Mide bulandıracak cinsten her biri.

Ama maalesef ülkemizde de liselerimiz aynı “sonuç”lara doğru sürükleniyor.

Çünkü bu dizginlenmesi zor bir sonuç.

Sistem, ergenlik çağındaki kız ve erkeklerde hedef sapmasına yol açıyor, öğrenci dersler yerine karşı cinsle ilgilenmeye başlıyor ve ahlakî yozlaşmaya zemin hazırlıyor.

Ve bir önemli nokta daha:

Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da aileler kızlarını “karma eğitim”den ötürü okula göndermek isteyebiliyor.

Meclis'e tavsiyemiz şudur:

“Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılsın. İsteyen veli çocuğuna ayrı eğitim aldırabilsin.”

 

Fatih Akkaya / Habervaktim.com

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Doğru bahse değinilmis. Ama bu ihtimal uzak gibi. Bırakın muhalif partileri bizimkilerden de bu minvalde ses çıkmıyor ki. Tutturmuşlar bir batı standartı. Bakınız batıda dahi uygulama öyle. İsrail'de dahi sanırım ayrıymış. Millet uyandı bizimkilerin üzerine akşam güneşi doğuyor. Anlamıyorum daha kaç yıl duracaksın orada? Versene hakkını. Liselerde rezillik diz boyu. Af edersiniz bir şeye değineceğim. Elhamdülillah ben imamhatip bitirdim. Ki uslu bir dönemdi bizim zaman. Mescid kütüphane tanıdık kantine zaruri olmadıkça inmezdik. Şimdi isitiyoruz ki kızlarin bekareti gidiyor. Bu imamhatipte oluyor. Subhanallah. Duyan annenin tavrı aman babası duymasın. Allah sonumuzu hayr eylesin. Ama kadın eğitilmelidir. Bunu şiddetle savunanlardanım. Okumayan kadın çocuk kanıyor,kandırılıyor. 17 yaşında kız netten tanıştığı 35 yaşında adama kaçıyor. Saf,körpe inanmış ışte. İslami tarafı Allah'in izniyle pekişmiş insanın her ortamda duruşu klastır, istikamet üzeredir. Karma eğitim rezillik ama bu kızı eğitiminden beri tutmamalı. Şunu her zaman kendime söylerim ama,medresede eğitim almış sabah akşam rahlede duran o nur yüzlü kızların ben tırnağı dahi olamam. Aman entelektüelmis,batıya da vakıfmış doğuya da. Yemeyin bizi be. Bir zamanlar saftık,hani mücerred ihlastan olacak ki o kapının himmetidir biz birşey değiliz. Mahmud Efendi babam "sana orada 3 yılda verileni biz burada 1 haftada veririz" demişti. Gitmedik eşeklik ettik. Farklı bir ihtirastı bizdeki. Neyse Allah rızasından ayırmasın. Şimdi fakülteli "sapuh" ilahiyatçılarla cihat ediyorum hiç mi sevabi yok hocam:-)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Karma sınıf olmasın derken, yurtları birleştirmişler!

 

 

Beklenmedik bir şekilde üniversiteler gündeme gelince, yeni bilgilerle de yüzleştik. Bazı üniversitelerde "iki adet mescit" varken, bazılarında hiç yok. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri başta olmak üzere bazı üniversite öğrencileri okullarında mescit açılmasını isterken idareciler bu talepleri duymazdan geliyor. Elbette, 'sağır sultan'lar dahi duyuncaya kadar üniversitelerde mescit açılmasıyla ilgili haklı kampanyaları yürütmek ve desteklemek gerek.

Kendisi de Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan Prof. Dr. İbrahim Öztürk, mezun olduğu üniversitede yaşanan bir değişikliği gündeme getirmiş ki duyanların itiraz etmemesi mümkün değil. Prof. Dr. Öztürk, geçen dönemki rektörden bahisle şöyle demiş: "(...) Bu çağdaş bilim adamı, sözde solcu abimiz, Starbucks şirketini, öğrencilerin bütün direnişine rağmen zorla getirip kampüsün içine yerleştirdi. Bir şey daha yaptı. Ayrı olan kız erkek yurtlarını 'karma' yaptı! Anadolu'nun mazlum çocukları şimdi her koridora çıktıklarında kendilerini bekleyen 'sürprizlerden' habersiz eğitim almak zorunda. Buna bu ülkenin anaları, babaları, yargısı, tarihi, kültürü ne diyor acaba? Ey YÖK'teki arkadaşlar, sesim geliyor mu? Şimdi Boğaziçi kampüsünde öğrenciler haftalardır namaz kılacak bir mescit için yırtınıyor. Yeni rektör hanımdan ümitliyim. Bakalım kimsenin istemediği işleri yapanlar, talebelerin bu haklı taleplerine nasıl cevap verecek?" (Zaman, 24 Aralık 2012)

Tabiî ki "çağdaş bilim adamı, sözde solcu" rektörün; Starbucks şirketini, öğrencilerin bütün direnişine rağmen zorla getirip kampüsün içine yerleştirmesi hatadır, ama ayrı olan öğrenci yurtlarını birleştirmesi hata üstüne hatadır! Aslında bu davranış "hata" olarak bile isimlendirilemez. Nasıl isimlendirilmek gerekiyorsa milletimiz, 'veli'ler, kamuoyu isimlendirsin...

Ancak mesele isimlendirmekle kalamaz. Umumî anlamda kız ve erkek öğrencilerin sınıflarının dahi ayrı olması gerektiği bütün dünyada tartışılmaya başlamışken, öğrencilerin "yurt"larını birleştirmek hiçbir şekilde eğitim kalitesi ve "çağdaşlık" ile izah edilemez. Elbette kız ve erkek öğrenci yurtlarını bir arada tutan ülkeler ve üniversiteler de vardır. Ama bu hem sınırlıdır hem de itiraz görmektedir. Günümüz şartlarında ve hele ülkemizde böyle bir uygulama kabul edilmemeli ve en üst perdeden itiraz görmelidir. Yanlıştır, hatadır, kusura bakılmasın, ama eğitime de darbedir!

(Yurtlardaki son durumu bir Boğaziçi Üniversitesi mensubu şöyle özetledi: Bütün yurtlar karma değil. Meselâ eski Robert Koleji binası 1. Erkek yurdu ve tamamında erkekler kalıyor. Aynı şekilde 1. Kız yurdu adıyla başka bir bina var ve orada da kızlar kalıyor. Ancak 1. Kuzey ve 2. Kuzey yurtlarının ilk iki katı erkeklere, 3, 4 ve 5. Katları kızlara ait. [bu yurtların hepsinde tuvalet ve banyo kullanımları koridorun sonunda ortak] 3. Kuzey yurdu ise bunlardan farklı olup daire şeklinde ve burada her kat karma. Ama herkesin kendisine ait tuvalet ve banyoları var. Esasında Kilyos Kampüsü önemli bir sorun. Anadolu'dan gelen ve kalacak yerleri olmayan öğrencileri oraya yollayıp bar, parti ve eğlence alışkanlığıyla o öğrencilere muhafazakâr alışkanlıklarını unutturuyorlar. Kampüste mescit ve cami olmadığı gibi oraya en yakın cami de 25 dakikalık uzaklıktaki Kilyos'ta. Birçok arkadaşımız o yıl Cuma'ya bile gidemediler. Fırtınalı zamanlarda biz de gidememiştik. Buradaki öğrenciler şehir hayatından kopuklar diye Kampüsün içine bar açtılar 2010 yılında. Hemen 5 dk.'lık uzaklıkta Tırmata adında bir meyhane var, ama bir mescid yok bu yerleşkede. Kendini koruyan öğrenci mutlaka koruyor, ancak eğlenceyi merak edenler de o çemberde kaybolup gidiyorlar.)

Prof. Dr. İbrahim Öztürk, haklı olarak Ankara'ya seslenmekte ve sesinin duyulup duyulmadığını merak etmektedir. Elbette bu sesin duyulması ve duyurulması lâzım. Her defasında ifade ettiğimiz üzere asıl meseleler bunlardır. Enflasyonu düşürseniz, ekonominiz büyüse, ama üniversitelerinizde mescit olmasa, kız ve erkek öğrenciler aynı 'yurt'larda kalsa neye yarar? Hiç kimse "Bunlar çocuk değil, kâr ile zararı bilir" demesin. Aslında çocuk değil de "genç" oldukları için tehlike daha yakındır, daha büyüktür. Türkiye'yi idare edenlerin bu yapılanlara itiraz etmemesini kabul etmek mümkün değil. Belki şimdiye kadar haberleri yoktu, ancak şimdi haberleri olduğuna göre bu meseleye ciddiyetle el atmalı, çare bulmalıdırlar. Bu ve benzeri yanlışlara itiraz ediyor ve sesleniyoruz: Hatadan dönme fazileti gösterin.İhtiyaç olan her yere mescitler açın ve 'karma yurt'lara son verin.

 

http://www.habervaktim.com/yazar/karma-sinif-olmasin-derken-yurtlari-birlestirmisler-56701.html#.UNvuDylj39M.twitter

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mühim bir meseledir. Benim de altını çizerek söylemek istediğim bir takım şeyler var.

 

Tazir kardeş, tartışılmaya değer bir noktaya parmak basmıştır. Evvela ona teşekkür ediyorum ve farklı bakış açılarıyla başlığa yön verecek arkadaşların da katılımını bekliyorum.

 

İkinci olarak meseleyle alakalı sıkıntıları dile getiren ve birtakım haksızlıklardan, şeni icraatlardan yakınan Fatih Akkaya ve Faruk Çakır'a katıldığım hususlar elbette var. Fakat Fatih Akkaya'nın kanıt diye sunduğu örneklerde eksiklik görüyor, ifadelerinde hatalı genellemelere düştüğünü belirtmek istiyorum.

 

Bir kere 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 15. Maddesi şöyle diyor: "Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır." Ve bitmiyor. "Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir."Görüldüğü gibi kanunda bir esnekliğin var olduğu açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur ki bu zamana kadar bu maddeyle ilgili herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir.

 

İkinci olarak "Batı ise bugün "yüzyılın pedagojik yanlışı" olarak değerlendiriyor, karma eğitimini" ifadesi bir hatalı genellemedir. Bazı bilim adamlarının araştırma çıktılarının karma eğitimin zararlarını işaret ediyor oluşu, hatta ispatlıyor oluşu, (tüm) Batı'nın karma eğitimin yüzyılın pedagojik yanlışı olarak değerlendirmesi anlamına gelmiyor ki bunun için henüz yeteri kadar kanıt olmadığını yine batılılar da ifade etmektedir. Ayrıca cinsiyetlerin ayrılmasının olumlu etkilerine dair çalışmaların sonuçlarının da belirsiz olduğunu belirtmekte Smithers ve Robinson (2006).

 

Üçüncü olarak evet, kendisinin ve Prof. Mokrosch'un da belirttiği gibi bu bir trenddir. Bir eğilim. Tıpkı karma eğitimin de bir zamanlar trend olduğu gibi Tak, olmadı. Şimdi çıkar. Hımm oldu gibi. Başka yok mu, bir de şu var. Dene bakalım. Ne bu ya? Tamam eğitim programları gözden geçirilip değişikliğe tabii tutulmalı. Ama bunun bir sistematiği olmalı ki Batı bunu bizden daha iyi gerçekleştiriyor. Biz bunun altından kalkamayız. Denemesi bile iltibasa yol açacaktır. "Örnek aldığımız Batı'da yıllardır karma eğitim sorgulanıyor" evet Avrupa en azından artısıyla eksisiyle tek cinsiyetli eğitimi ve karma eğitimi konuşuyor, tartışıyor, araştırmalar yapıyor ve bunları yorumluyor. Peki biz? Lütfen yok.gov.tr 'ye girin, Ulusal Tez Merkezi'nde aratın bakalım, konuyla ilgili herhangi bir bulguya rastlıyor musunuz? Dolayısıyla ön incelemeler muhakkak yapılmalı, araştırmalarda cinsiyet değişkeni göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizde bir tane araştırma yok ki tek cinsiyetli okullara geçiş yapılma ihtimali olsun.

 

Dördüncü olarak demiş ki "son on yıldır bu sistemden ayrılma trendi yaşanıyor." Valla mı? Benim baktığım kaynaklar öyle demiyor ama:

 

Görelim:

"Kamuya ait tek cinsiyet okulları sadece yedi Avrupa ülkesinde ve bölgesinde yer alır. Avrupa'da tüm seviyelerdeki kamu okullarının çoğu karma eğitim vermektedir. Kamuya ait tek cinsiyet okullarının olduğu yerlerde, bir ülkeden diğerine sayılar değişmektedir. İskoçya'da sadece bir tane, Galler'de 7 ve Malta'da 25, Kuzey İrlanda'da 77, İrlanda'da 120 ve 400'den fazla İngiltere'de bu tür okullar vardır. Yunanistan'da 27 tane erkeklere özel kamuya ait dini tek cinsiyet okulu vardır. İrlanda'da bu tür okul sayısında düşüş gözlemlenmektedir.

 

İrlanda'da tek cinsiyet ilköğretim okullarında okuyan öğrenci sayısında azalma vardır. 1975 yılında çocukların %60'ı bu tür okullardayken bu oran 2005'te %20'ye düşmüştür.

 

Benzer bir durum ortaöğretimde de geçerlidir. Ancak, erkeklerden çok kızlar bu okullara gitmektedir. 1980'de %50'den fazla erkek %60'dan fazla kız tek cinsiyet okullarına gitmekteydi. 2005'te erkeklerin %30'u kızların ise %42'si bu tür okullara yönelmekteydi.

 

Çoğu ülkede kamuya ait tek cinsiyet okulları çok yaygın olmasa da bu okullar tüm ülkelerde özel sektörde bulunur. Bu kurumlar kamudan destek alabilir ama mail olarak tamamen bağımsızdır. Çoğu durumda bunlar dini okullardır (Katolik, Protestan ve Müslüman). Sadece birkaç ülke bu tür okulların kurulmasının temel nedenlerinin özel pedagojik hedefler olduğunu rapor etmişlerdir. Ancak, çoğu ülkede bu sektör gelişmiş değildir. "

 

Yaa böyle işte.

 

Ama Fatih Akkaya'nın son cümlesi çok güzel ve destekliyorum: Meclis'e tavsiyemiz şudur:

"Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılsın. İsteyen veli çocuğuna ayrı eğitim aldırabilsin."

 

Evet arkadaş, seçenekler olmalı. Bu, tek yönde gitme zorunluluğu, olmazsa olmaz bakış açısı ortadan kalmalı. Ama zaten kanunda eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir diyor. Bence Kanunun meclise hatırlatılması, üzerinde düzenleme yapılabileceğinin söylenmesi yeterli olacaktır.

 

Faruk Çakır ise tam ütopik kafa şu durumda. Karma sınıflar kaldırılsın diyor. Bizimki emeklemeden yürümek, yürümeden koşmak istiyor. Türkiye'de zaten ortaöğretim kurumlarında (özel) artık bu imkan var. Örneğini verdiğim yedi Avrupa ülkesinde de özel kurumlarda sunuluyor bu imkan.

 

Bütün bunlara rağmen bu çırpınışların nedenini ise anlıyor, hak veriyorum. Burası lütfen yanlış anlaşılmasın. Yoksa ben karma eğitimi desteklemiyorum. Ben hakikat ehli, gözünün ucunun günaha değmesini istemeyen, kendi doğasına uygun olarak yaşamak isteyen insanların seçenekleri, dini bakımdan yaşam kaliteleri  artsın istiyorum Ve de yazarlarımız dini hususlara uyan & uymayan hal ve hareketleri, yöntem ve teknikleri bilimsel açıdan incelemeye çalışırken, konuyla ilgili kanıt gösterirken ihtiyatlı davransın istiyorum.

 

Çünkü cühuda bu şekilde medar olunabilir. Umarım kastımı anlamışsınızdır. Ayrıca ilgilenirseniz ve tahammül edebilirseniz buyrun:

 

http://eacea.ec.euro...ports/120TR.pdf

 

Eleştirilerinizi bekliyorum

 

Saygılar

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Karma sınıf olmasın" Ü.Y'nin de dediği gibi biraz fazla ütopik duruyor şimdilik. Şu anda sayılı da olsa özel kız liseleri mevcut. Çok yakınımızda bir tane var hatta. Aileler zorlansalar da bu konuda hassasiyetleri varsa bir şekilde orayı tercih ediyorlar. Ama aynı şekilde maddi durumu oldukça iyi olmasına rağmen daha başarılı ve sosyal olduğu gerekçesiyle kızlarını o okulun hemen yanındaki karma liseye gönderen aileleri de azımsayamam. Şimdi tutup nedenlerini de eleştirmem. Tercih. Bu da bir zorunluluk değil tercih olabilir ancak. Günümüz Türkiyesi o kadarını yapabilir. Fazlasını beklemek lükse girer. Eğitim sistemimiz ciddi bir reform istiyor evet. Başta tevhid-i tedrisat olmak üzere birçok konuda yeni düzenlemeler şart. Bir şeyler yapmaya da çalışıyorlar. Fakat bir yönden verilen özgürlük ve bence hak başka yönlerden farklı özgürlükleri getiriyor. Getirmek zorunda. Karma yurt açılmış. Allah aşkına neresi büyük bu olayın yahu? Adını hatırlamadığım bilmem hangi lise kazananlarına burs+yurt hizmeti veriyordu. Yurt dedikleri küçük bir villa site. Ve bu dediğim nerden baksak 7-8 yıl öncesi. Evler kız erkek karma. Birçok üniversite kentinde yine öğrenci evleri kız erkek karma. Ahahah Anadolunun masum çocukları mı? Zorunda mı? Faruk Çakırı en basitinden mazbutluğuyla ünlü küçük sevimli beldemiz Ispartaya davet etmek isterim. Masum Anadolu çocuklarını tekrar bir düşünür sanırım.

 

He şu sözlerimden karma yurt olayını falan desteklediğim zannedilmesin. Ama bazı gerçekler de Ankaranın müdahalesiyle bitemeyecek kadar vahim. Devlette değil insanlarda bitecek olay bunlar. Başbakanın Muhteşem Yüzyıl eleştirisi kadar olur getirisi. Hürrem dizide namaza başladı ya. O kadar. :)

 

Dikkatimi çeken bir nokta da Tazir yöneticimizin kullandığı 'Kız çocuğum olursa neden okula göndermeyeyim?" cümlesi oldu. Maalesef karma eğitimdeki de genel çekince bu. Bir erkeğe de aynı zararı dokunmasına rağmen, kızım olursa karma eğitimde okutmam! E oğlun olursa hacı baba? Farketmez o zaman. Diyorum ya şu anda özel liselerde sadece kızlara eğitim veren kurumlar var. Aranınca bulunuyor. Ama erkekler için aynısı geçerli değil maalesef. Arz-talep meselesi diyelim mi? Ya da şu zihniyet. İleride de eğitim sistemimiz değişmezse ben de oğlumu göndermem abiler okula. Ne işi var. Otursun oturduğu yerde. Di mi ama?

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mühim bir meseledir. Benim de altını çizerek söylemek istediğim bir takım şeyler var.

 

Tazir kardeş, tartışılmaya değer bir noktaya parmak basmıştır. Evvela ona teşekkür ediyorum ve farklı bakış açılarıyla başlığa yön verecek arkadaşların da katılımını bekliyorum.

 

İkinci olarak meseleyle alakalı sıkıntıları dile getiren ve birtakım haksızlıklardan, şeni icraatlardan yakınan Fatih Akkaya ve Faruk Çakır'a katıldığım hususlar elbette var. Fakat Fatih Akkaya'nın kanıt diye sunduğu örneklerde eksiklik görüyor, ifadelerinde hatalı genellemelere düştüğünü belirtmek istiyorum.

 

Bir kere 1973 tarihli Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 15. Maddesi şöyle diyor: "Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır." Ve bitmiyor. "Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir."Görüldüğü gibi kanunda bir esnekliğin var olduğu açık ve net bir şekilde ortaya konulmuştur ki bu zamana kadar bu maddeyle ilgili herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir.

 

İkinci olarak "Batı ise bugün "yüzyılın pedagojik yanlışı" olarak değerlendiriyor, karma eğitimini" ifadesi bir hatalı genellemedir. Bazı bilim adamlarının araştırma çıktılarının karma eğitimin zararlarını işaret ediyor oluşu, hatta ispatlıyor oluşu, (tüm) Batı'nın karma eğitimin yüzyılın pedagojik yanlışı olarak değerlendirmesi anlamına gelmiyor ki bunun için henüz yeteri kadar kanıt olmadığını yine batılılar da ifade etmektedir. Ayrıca cinsiyetlerin ayrılmasının olumlu etkilerine dair çalışmaların sonuçlarının da belirsiz olduğunu belirtmekte Smithers ve Robinson (2006).

 

Üçüncü olarak evet, kendisinin ve Prof. Mokrosch'un da belirttiği gibi bu bir trenddir. Bir eğilim. Tıpkı karma eğitimin de bir zamanlar trend olduğu gibi… Tak, olmadı. Şimdi çıkar. Hımm oldu gibi. Başka yok mu, bir de şu var. Dene bakalım. Ne bu ya? Tamam eğitim programları gözden geçirilip değişikliğe tabii tutulmalı. Ama bunun bir sistematiği olmalı ki Batı bunu bizden daha iyi gerçekleştiriyor. Biz bunun altından kalkamayız. Denemesi bile iltibasa yol açacaktır. "Örnek aldığımız Batı'da yıllardır karma eğitim sorgulanıyor" evet Avrupa en azından artısıyla eksisiyle tek cinsiyetli eğitimi ve karma eğitimi konuşuyor, tartışıyor, araştırmalar yapıyor ve bunları yorumluyor. Peki biz? Lütfen yok.gov.tr 'ye girin, Ulusal Tez Merkezi'nde aratın bakalım, konuyla ilgili herhangi bir bulguya rastlıyor musunuz? Dolayısıyla ön incelemeler muhakkak yapılmalı, araştırmalarda cinsiyet değişkeni göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizde bir tane araştırma yok ki tek cinsiyetli okullara geçiş yapılma ihtimali olsun.

 

Dördüncü olarak demiş ki "son on yıldır bu sistemden ayrılma trendi yaşanıyor." Valla mı? Benim baktığım kaynaklar öyle demiyor ama:

 

Görelim:

"Kamuya ait tek cinsiyet okulları sadece yedi Avrupa ülkesinde ve bölgesinde yer alır. Avrupa'da tüm seviyelerdeki kamu okullarının çoğu karma eğitim vermektedir. Kamuya ait tek cinsiyet okullarının olduğu yerlerde, bir ülkeden diğerine sayılar değişmektedir. İskoçya'da sadece bir tane, Galler'de 7 ve Malta'da 25, Kuzey İrlanda'da 77, İrlanda'da 120 ve 400'den fazla İngiltere'de bu tür okullar vardır. Yunanistan'da 27 tane erkeklere özel kamuya ait dini tek cinsiyet okulu vardır. İrlanda'da bu tür okul sayısında düşüş gözlemlenmektedir.

 

İrlanda'da tek cinsiyet ilköğretim okullarında okuyan öğrenci sayısında azalma vardır. 1975 yılında çocukların %60'ı bu tür okullardayken bu oran 2005'te %20'ye düşmüştür.

 

Benzer bir durum ortaöğretimde de geçerlidir. Ancak, erkeklerden çok kızlar bu okullara gitmektedir. 1980'de %50'den fazla erkek %60'dan fazla kız tek cinsiyet okullarına gitmekteydi. 2005'te erkeklerin %30'u kızların ise %42'si bu tür okullara yönelmekteydi.

 

Çoğu ülkede kamuya ait tek cinsiyet okulları çok yaygın olmasa da bu okullar tüm ülkelerde özel sektörde bulunur. Bu kurumlar kamudan destek alabilir ama mail olarak tamamen bağımsızdır. Çoğu durumda bunlar dini okullardır (Katolik, Protestan ve Müslüman). Sadece birkaç ülke bu tür okulların kurulmasının temel nedenlerinin özel pedagojik hedefler olduğunu rapor etmişlerdir. Ancak, çoğu ülkede bu sektör gelişmiş değildir. "

 

Yaa böyle işte.

 

Ama Fatih Akkaya'nın son cümlesi çok güzel ve destekliyorum: Meclis'e tavsiyemiz şudur:

"Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılsın. İsteyen veli çocuğuna ayrı eğitim aldırabilsin."

 

Evet arkadaş, seçenekler olmalı. Bu, tek yönde gitme zorunluluğu, olmazsa olmaz bakış açısı ortadan kalmalı. Ama zaten kanunda eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir diyor. Bence Kanunun meclise hatırlatılması, üzerinde düzenleme yapılabileceğinin söylenmesi yeterli olacaktır.

 

Faruk Çakır ise tam ütopik kafa şu durumda. Karma sınıflar kaldırılsın diyor. Bizimki emeklemeden yürümek, yürümeden koşmak istiyor. Türkiye'de zaten ortaöğretim kurumlarında (özel) artık bu imkan var. Örneğini verdiğim yedi Avrupa ülkesinde de özel kurumlarda sunuluyor bu imkan.

 

Bütün bunlara rağmen bu çırpınışların nedenini ise anlıyor, hak veriyorum. Burası lütfen yanlış anlaşılmasın. Yoksa ben karma eğitimi desteklemiyorum. Ben hakikat ehli, gözünün ucunun günaha değmesini istemeyen, kendi doğasına uygun olarak yaşamak isteyen insanların seçenekleri, dini bakımdan yaşam kaliteleri  artsın istiyorum… Ve de yazarlarımız dini hususlara uyan & uymayan hal ve hareketleri, yöntem ve teknikleri bilimsel açıdan incelemeye çalışırken, konuyla ilgili kanıt gösterirken ihtiyatlı davransın istiyorum.

 

Çünkü cühuda bu şekilde medar olunabilir. Umarım kastımı anlamışsınızdır. Ayrıca ilgilenirseniz ve tahammül edebilirseniz buyrun:

 

http://eacea.ec.euro...ports/120TR.pdf

 

Eleştirilerinizi bekliyorum

 

Saygılar

 

ilk olarak yazarların konuşulmayan hususları gündeme getirmelerini takdirle karşıladığımı beyan etmek isterim. günümüzde maalesef ki olaylara "İslam" gözlüğü ile bakabilme özelliğimiz gittikçe azalmaktadır. "İslam" gözlüğünün yerini "akıl ve mantık" gözlüğü almış ve müslümanlar çevrelerinde gerçekleşen olaylara ve yaşadıkları hayata bu şekilde bakar olmuşlardır.Herşey bir yana dediğim gibi yazarların asıl bakılması gereken bakış açılarıyla bakma gayretleri benim açımdan takdire şayandır. Yazarların, bu gayret içerisindeyken bazı eksiklikleri vardır ki siz de bazılarını tespit etmişsiniz, doğrudur.Fatih Akkaya'nın verdiği örnekler Amerikadan. Bazı eyaletlerden,şehirlerden örnekler vermiş, Batı da bu konularda araştırmalar yapıldığını beyan etmiş. Batıdaki araştırmaları sayısal veri olarak yazmamış olması ve Amerikadan verdiği örneklerle tüm Batıyı genellemesi eksik olarak değerlendirilebilir.Faruk Çakır ise olayın daha vahim noktalara geldiğini belirtmiş. Boğaziçi Üniversitesi'nin yurtlarından örnek vermiş. Benim bildiğim o şekilde yurtlar bu sene faaliyete geçmedi nerden baksanız ben 7-8 senedir bu yurtların olduğunu biliyorum. Yazar önemli noktaya parmak basmakla beraber bu halin uzun zamandır olduğunu yeni öğrenmiş olsa gerek.Böyle bir değişime altyapı olarak sizin fikrinize göre hazırlıksız olabiliriz ancak bu mevzular gündeme gelmezse,getirilmezse kim tutup da çalışma yapacak. Şunu diyebilirsiniz müslümanların onca sıkıntısı var,bunlar çözüme kavuşmamışken bir de bunu gündeme getirmek kime ne fayda getirir? tartışmaya açık.Yazarları bence iyi anlamak lazım. Düşünceleri ütopik gibi görünse de bu adamlar, en azından şu yazılarında müslümanların bazı sıkıntılarını gündeme getirmişler. Bir köşe yazısı bünyesinde de zaten geniş çaplı bir çözüm beklemek garip olur ki yazının hacmi bellidir.Netice:Yazarlardan Allah razı olsun diyorum bu yazıları münasebetiyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Karma sınıf olmasın" Ü.Y'nin de dediği gibi biraz fazla ütopik duruyor şimdilik. Şu anda sayılı da olsa özel kız liseleri mevcut. Çok yakınımızda bir tane var hatta. Aileler zorlansalar da bu konuda hassasiyetleri varsa bir şekilde orayı tercih ediyorlar. Ama aynı şekilde maddi durumu oldukça iyi olmasına rağmen daha başarılı ve sosyal olduğu gerekçesiyle kızlarını o okulun hemen yanındaki karma liseye gönderen aileleri de azımsayamam. Şimdi tutup nedenlerini de eleştirmem. Tercih. Bu da bir zorunluluk değil tercih olabilir ancak. Günümüz Türkiyesi o kadarını yapabilir. Fazlasını beklemek lükse girer. Eğitim sistemimiz ciddi bir reform istiyor evet. Başta tevhid-i tedrisat olmak üzere birçok konuda yeni düzenlemeler şart. Bir şeyler yapmaya da çalışıyorlar. Fakat bir yönden verilen özgürlük ve bence hak başka yönlerden farklı özgürlükleri getiriyor. Getirmek zorunda. Karma yurt açılmış. Allah aşkına neresi büyük bu olayın yahu? Adını hatırlamadığım bilmem hangi lise kazananlarına burs+yurt hizmeti veriyordu. Yurt dedikleri küçük bir villa site. Ve bu dediğim nerden baksak 7-8 yıl öncesi. Evler kız erkek karma. Birçok üniversite kentinde yine öğrenci evleri kız erkek karma. Ahahah Anadolunun masum çocukları mı? Zorunda mı? Faruk Çakır'ı en basitinden mazbutluğuyla ünlü küçük sevimli beldemiz Isparta'ya davet etmek isterim. Masum Anadolu çocuklarını tekrar bir düşünür sanırım.

 

He şu sözlerimden karma yurt olayını falan desteklediğim zannedilmesin. Ama bazı gerçekler de Ankara'nın müdahalesiyle bitemeyecek kadar vahim. Devlette değil insanlarda bitecek olay bunlar. Başbakan'ın Muhteşem Yüzyıl eleştirisi kadar olur getirisi. Hürrem dizide namaza başladı ya. O kadar. :)

 

Dikkatimi çeken bir nokta da Tazir yöneticimizin kullandığı 'Kız çocuğum olursa neden okula göndermeyeyim?" cümlesi  oldu. Maalesef karma eğitimdeki de genel çekince bu. Bir erkeğe de aynı zararı dokunmasına rağmen, kızım olursa karma eğitimde okutmam! E oğlun olursa hacı baba? Farketmez o zaman. Diyorum ya şu anda özel liselerde sadece kızlara eğitim veren kurumlar var. Aranınca bulunuyor. Ama erkekler için aynısı geçerli değil maalesef. Arz-talep meselesi diyelim mi? Ya da şu zihniyet. İleride de eğitim sistemimiz değişmezse ben de oğlumu göndermem abiler okula. Ne işi var. Otursun oturduğu yerde. Di mi ama?

 

Müslümanlar olarak son 100 yılda çok çetin imtihanlardan,merhalelerden geçtik. Bu süreç zarfında 100 yıl öncesinin müslüman Türkü ile günümüz Anadolu müslümanının şu anki durumu, Everest Tepesine nispetle Marianna Çukuru gibidir. .Üstadımızın da dediği gibi "Türkü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında helak eden" bir devir yaşadık. Şu anki geldiğimiz,içinde bulunduğumuz,amaçsız,gayesiz,hedefsiz,şuursuz yaşamımız ruh planında helak edilişimizin en önemli göstergesidir..Dininize karışan mı var? mahut sualine çok farklı açılardan farklı cevaplar vermek mümkündür.Bence bu soruya verilecek cevaplar içerisinde "müslüman mı bıraktınız dinini yaşayacak?" suali de olmalıdır..Günümüz toplumuna sorulduğunda yüzde 99 luk bir müslüman oranı ve yine sorulduğunda da belli bir oran kendine dindar diyebilmekte. Dindarlığın ölçüsü nedir? Namaz kılmak mı? Tesettürlü gibi davranmak mı? Her ortama girip kalbim temiz demek mi? Mevzubahis din olduğunda mangalda kül bırakmamak mı? Göreceli bir kavram ancak geldiğimiz konumu açıklar bir kavram. Şimdi tesettürlü insanların karışmadığı kalabalık kaldı mı? Girmediği ortam var mı? Otobüste,dolmuşta erkekten çok kadın var! Bu kadar insan nereye gidiyor? Herkes mi dışarıya çıkıyor? Bu sorular üzerinde düşünmek lazım....Yüce dinimiz herkese,herşeye tam olarak hakkını vermiştir. İslam dininde kadının da erkeğin de vazifeleri belirlenmiştir. Avrupada daha 18. yüzyıllara kadar "kadın insan mıdır değil midir" tartışması yapılırken dinimiz 1400 sene öncesinde "Nisa-Kadın suresi" diye sure indirmiştir. Bundan başka Meryem Suresi,Tahrim Suresi,Mücadele Suresi gibi daha başka surelerde de kadınlarla alalakı hususlar anlatılmıştır. Yüce İslam dinidir ki kadının ayakları altına cenneti yerleştirmiştir....Dedik ya müslümanlar çetin merhalelerden geçti diye. Öyle bir sistem geldi ki elindeki önemli kozlardan biri de "kadın" idi. Eskinin perde ardındaki kadını artık her yerde ve her şekilde karşımıza çıkmaktadır.Buna dindarı da dindar olmayanı da,açığı da çarşaflısı da dahildir..Allahu Teala evin geçimi vazifesini malumunuzdur ki erkeğe,çocukların yetiştirilmesi görevini de anneye vermiştir. Bu ikisinin de birbirlerine karşı vazifeleri de en ince ayrıntısına kadar belirtilmiştir. Pek bilinmeyen bir hususu aktarayım. Kadın ev işlerini yapmak zorunda değildir. Yemek yapmam dediyse neden yapmadın deme hakkı erkekte yoktur. Kadın erkeğin;çamaşırını,bulaşığını da yıkamak zorunda falan değildir. Ancak çocuğunu yetiştirmelidir. Üstad diyor ya "gün doğmakta anneler ne zaman doğuracak?" işte bu çocukları doğuracak ve yetiştirecek olan annelerdir. Ama anneler okuma telaşında,kurslarda hocalık yapma telaşında,kariyer düşüncesinde,vs,... başkalarına hizmet etme derdindeyken kendi evlerini ikinci plana atmaktalar..Karma eğitim sistemi sadece kız çocukları için problem değil evet erkek çocuklar için de problemdir. Bu konuyla alakalı önceden yazdığım aşağıdaki yazıda fikirlerimi açıklar mahiyettedir. O yüzden daha fazla yazmayacağım...http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/13323-yerini-bilmeyen-musluman-kadin/

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Büyük Doğu aleminin kadını, bu kılığa girdikten sonra, artık ona, ev, mektep, salon,daire, konser, konferans, merasim; zatiyle dini bir yasak belirtmeyen her yer açık ve serbesttir." İdeolocya Örgüsü- Kadın kılığı

 

Selametle...

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

["Büyük Doğu aleminin kadını, bu kılığa girdikten sonra, artık ona, ev, mektep, salon,daire, konser, konferans, merasim; zatiyle dini bir yasak belirtmeyen her yer açık ve serbesttir." İdeolocya Örgüsü- Kadın kılığı

 

Selametle...]

 

 

 

bu meselede bu alıntıyı yapıp meseleyi kapatmanızın muhatabı " tamam canım üstad demişse doğrudur" veya "canım üstad demiş olabilir ama o da insan sonuçta hata yapmıştır" türünden bir tavır sergilemek zorunda bırakma çabasından kaynaklandığının büyük ihtimalle siz bile farkında değilsiniz.

 

meseleyi tartışmadan, görüş beyan etmeden bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor.burada dava söz konusu meselede "üstadın ne söylediği" "söylediği şeyin ne kadar hakikat ifade ettiği", " haklı olup olmadığı", "hata yapıp yapmadığı" değildir.

 

dava bir meselede şeriatın sınırlarının, hükmünün ne olduğudur.dava bu kadar büyük olunca ilmihal konumunda bile olmayan bir eseri temel referans ve tek kaynak olarak kabul edemeyiz.

 

söz konusu meselede ulemanın görüşü ve ashabın tavrı belli iken ne üstadın sözlerini onların görüşleriyle kıyaslama ahmaklığına ne de bir meselede hata yapmış olduğu gerekçesiyle üstadı yargılama, karalama edepsizliğine düşmek zorundayız

 

mesele din olunca yanlış anlayışlar yanlış hüküm vermekten, yanlış amellerden daha tehlikelidir.onun için mesele islam olunca çok hassas bir anlayışla hareket etmeliyiz.

 

bakınız şu anda amelde 4 itikatta 2 ehli sünnet vel cemaat mezhebi var.bu mezheblerin pek çok mesele üzerinde görüşleri var. ve pek çok mesele üzerinde de farklı görüşler beyan etmişler.hatta aynı mezhep içinde de farklı görüşler var.bu ihtilaf edilen meselelerden öyleleri var ki mevcut görüşlerden sadece birisi doğru olabilir, hatta belki hakikat bütün bu görüşlerin dışındadır.

 

bütün bu ihtilaflara rağmen bu mezheblerin hepsini ehli sünnet vel cemaat yolunda birleştiren şey işte bu doğru din anlayışıdır.

 

umarım meseleyi izah edebilmişimdir.kimseyi itham etme karalama, küçük düşürme gibi bir niyetim, kimseden üstün olma iddiam olmadan gördüğüm bir anlayış hatasını tashihe çalıştım.

 

tartışma kızıştığında uslubum muhatabı kıracak derecede sertleşebildiğinden ve tartışma içinde hakikati daha güzel bir uslubla ifade edenler bulunduğundan mesele üzerinde doğrudan görüş beyan etmedim.tevfik Allah'tan.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu karma eğitimin tartışılmasıyken kadınların sokağa çıkması dalaşmasına kadar gelip dayanmış yine. Fasit daireler...

 

İki mesaj yukarıda paylaşılan alıntı bence önemli bir düsturdur. NFK ile ilgili bir sitede onun görüşüne atıfta bulunulması sakıncalı bir tavır değil, buna kızmamalıyız. Önce bunu bir söyleyelim. Kitabın ilmihal kitabı olmaması da Üstadın görüşünü yoksaymayı gerektirmiyor. Çünkü bu başlıktaki tartışma benim anladığım kadarıyla ilmi hudut içinde kalmıyor ve pratiği de ilgilendiriyor. İlmihal değiller diye üstadın kitaplarını okumayı bırakmıyoruz, bırakmak da cinayet derecesinde bir hata olurdu.

 

Bazı meselelerin ideal dünyada dinin merkeze oturtulmasıyla çözülmesi gerekirken, malesef farklı faktörlerin de işin içine girmesiyle sadece dini bir perspektifle işe bakmak sakınca doğurabiliyor. Çünkü din bazı hallerde uygulama esnekliğini bizzat kendisi  sunuyor. Olaylara kültürel, sosyal, politik vb. açılardan da bakmak zorundayız. En basit bir misal; bugün devlet şeriatla yönetilmiyorken kendi yakaladığımız bir hırsızın elini kesmeye bizim selahiyetimiz yok. Bu sistemin hakiminin de yok. Çünkü ilmihal bilgisi kadar diğer faktörleri de dikkate almalıyız. Din bize "eli kes" derken, "kendi kanununu kendin uygulama" da diyor. Bunu şu yüzden söylüyorum. Hele de çelişkili, tartışmalı hükümler bulunan konularda ilmihalle pratiğimizi belirlemek, bunu söylemekten kesinlikle keyif almıyorum ama yeterli değil. Farklı din adamlarının bu hususlarda farklı görüşleri de varken, yani birtakım alimler kadının tesettür şartlarına riayet ettiği takdirde cemiyette bulunmasını hoş karşılarken Üstad gibi müthiş bir zekanın görüşünü dikkate almanın hiçbir sakıncası olamaz. Öte yandan ilmihalin önerdiği dünya düzenine ulaşmak için kesinlikle çalışmak zorundayız. Fakat bu esnada, pratiğin farklı olduğunu biliyorken ideali olduğu gibi kopyalamaya çalışmak yanlış olur.

 

Tartışılan konuyla çok da alakası olmayan bu teorik girişi yaptıktan sonra kadınların dışarı çıkması konusuna geleyim. Bence Üstad çok doğru söylüyor ve insafla konuşuyor. İslam'da kadın sokağa çıkamaz diye bir kaide kesinlikle yok. Kadın dini kaidelere riayet ettiği sürece istediğini yapabilir. Efendimiz döneminde cephe gerisi hizmetini çocuklar ve diğer bazı erkek sahabiler yapabilecekken kadınlar da bu işin içindeydi. "Canım onlar sahabeydi" diyen sünneti derhal terketsin. Hz. Aişe'yi, Hz. Hatice validelerimizi hepimiz tanır, bilir ve çok severiz. Kendi eğirdiği iplikleri pazarda satarak rızkını temin eden kadınlar İslam tarihi boyunca hep oldu. Yani Müslüman kadınlar belli hudutlarda erkeklerle karşılaştılar. Yahut en klişe fakat çarpıcı örneği düşünelim. Karılarımızı erkek kadın-doğum uzmanlarına emanet etmekten hiçbirimiz hoşlanmazdık herhalde.

 

Benim şahsi bakış açıma göre de bugün ciddi ölçüde kendini geliştirmiş Müslüman kadınların, öncelikle ve özellikle kendi hemcinslerine, sonra da hepimize verebileceği katkıdan faydalanmamız şart. Bir cemiyet halinde, topyekun kalkınmamız ve hiçbir yeteneği, bilgiyi israf etmememiz gerekiyor. Bugün kadınlar da kendilerini geliştiriyor ve biz Müslümanlar olarak bu kaynaktan İslami hudutlar içerisinde faydalanmak zorundayız. Buradan "bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler" mantığıyla konuştuğum asla anlaşılmasın. Bazı meslekler var ki kadının dişiliğini kullanmasını gerektiriyor, yahut kadınların o meslekle iştigal etmesi teseddür mantığıyla bağdaştırılamayacak bir tabiata sahip. Bunlardan elbette uzak durulması lazım. Ama ben kimse kusura bakmasın tesettür şartlarına ve hassasiyetine sahip bir kadının eve kilitlenip yıpranmış psikolojiler ve ziyan edilmiş yeteneklerle hayatlarını geçirmelerini doğru falan bulmuyorum. Hem onlara, hem cemiyete yazık. Çocuk sahibi bir kadının çocuğuna bakması bence de daha doğru. Öte yandan her bayanın çocuğu olmadığı için bu düşünce de kadının eve kapatılmasını mecburi kılan genelgeçer bir meşruiyete sahip değil. Veya bir kadın çocuğunu haftada 2 gün boyunca İslami bilgiyle donatan bir yuvaya bıraksa, o günlerde de cemiyete inip kendini geliştirmeye çalışsa, ne bileyim, tesettürünün ruhuyla çelişmeyen bir işte çalışsa ben buna sadece saygı duyarım.

 

Karma eğitimle ilgili yaklaşımda da şöyle bir teorik hata var, onu söyleyip bırakayım vaktim çok az. Karma eğitimin doğru olup olmadığını batılının ondan uzaklaşmaya başlamasıyla ölçmek büyük bir hata. Bunun, "batı diyorsa amenna" demekten hiçbir farkı yok. O yüzden bu husustaki temel iddiamız bu olmamalı, bu ancak temel argümanı güçlendiren bir yan bilgi olabilir ve aslında çok da önemli değildir. İslami referanslar ışığında meselenin doğru olup olmadığını belirleriz, yan argümanlarla durumumuzu kuvvetlendiririz, pratikte idealin ne kadarının uygulanabilir olduğunu gözler ve ona göre karar veririz. Şahsen ben kızım olursa onu herhalde ilk 4 veya 8 yıl boyunca kaliteli bir karma okula gönderir, sonra da ya kaliteli bir İHL'ye, yahut yalnızca kız öğrencilerin okuduğu bir okula yollar, daha sonra da tesettürüyle okuyabileceği bir üniversiteye gönderirdim. Aile içinde de hem ev içindeki sorumluluklarını yerine getirebilecek bilinci, hem de hane dışındaki insanlara da faydasının, katma değerinin dokunabileceği bir donanımı vermek için elimden geleni yapardım vesselam. Tamam, biraz farklılar ama onları da belki insan kabul edebiliriz :D (Espridir.)

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

"

İki mesaj yukarıda paylaşılan alıntı bence önemli bir düsturdur. NFK ile ilgili bir sitede onun görüşüne atıfta bulunulması sakıncalı bir tavır değil, buna kızmamalıyız. Önce bunu bir söyleyelim. Kitabın ilmihal kitabı olmaması da Üstadın görüşünü yoksaymayı gerektirmiyor. Çünkü bu başlıktaki tartışma benim anladığım kadarıyla ilmi hudut içinde kalmıyor ve pratiği de ilgilendiriyor. İlmihal değiller diye üstadın kitaplarını okumayı bırakmıyoruz, bırakmak da cinayet derecesinde bir hata olurdu."

 

üstadın eserlerini okumayı bırakmaya  dair hiçbirşey söylemedim, ima etmedim.yukardaki sözlerimden bunu çıkarmak bahsettiğiniz cinayet derecesindeki hatalardan birisi olsa gerek.yoksayma meselesine gelince yoksaymayı gerektiren şey esasında kitabın ilmihal kitabı olmaması değil üstaddan daha hayırlı kişilerin söz konusu mesele hakkındaki tavrının belli olmasıdır.daha hayırlı olduklarına delil olarak da üstadın kendisini getiriyorum.

üstad ne diyor.

"O'nun kulunun kölesinin kuluyum"

 

siz de takdir edersiniz ki burada ki O Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) dir.kendisini kulu(kölesi) olarak gördüğü kişi de bir Allah dostu'dur

 

ve yine üstadın bir veliden naklederek aynen katıldığı bir ifade var.

 

"velilerin en üstünü sahabenin en alt seviyesindekinin atının burnundaki toz olamaz"

 

yine üstadın vasiyetinde şöyle demişti:

"Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu:İlk yazılarımdan birkaçı asla benim değil;sonrakiler de "en dakik şeriat mihengine vurulduktan",yani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde "bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirascılarımın ve manevi mirasçım gençliğin..."Ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!

"

dikkatinizi çekerim üstad eserlerini en dakik şeriat mihengine vurma vazifesini vefatından sonra büyük doğu gençliğine bırakıyor.yani eserlerimi şeriatın mihengi kabul edin demiyor.eserlerimi şeriat mihengine göre kabul edin diyor.bu demek oluyor ki eğer eserimde bir ifade o mihenge uymuyorsa o benim değildir, ben onu reddediyorum siz de reddedin, bana nisbet etmeyin diyor.şimdi şunu soruyorum.bu mihengi neye kime göre belirleyeceğiz.kendimiz ölçü olmaktan uzağız.şeriat adına konuşan herkesi de ölçü kabul edemeyiz.bir meselede şeriatın hükmünü öğrenmek için ölçü kabul edebileceğimiz kişilere ihtiyaç var.ben diyorum ki bu noktadaki ölçümüz ashab-ı kiram ve rabbani alimlerdir.bu ölçüye itirazı olan olacağını sanmıyorum.

 

 

 

yazınızın devamıysa bana şimdiye kadar hiç ilmihal okumadığınızı düşündürdü.ilmihal pratik hayat dediğiniz şeye dairdir zaten.

 

bu arada lütfen kendiniz hüküm çıkartmaya çalışmayınız.yanlış kıyas yapmanız kuvvetle muhtemeldir.cephe gerisi hizmetindeki hanım sahabilerle günümüzde çarşıda pazarda okulda dernekte çalışan bayanlar arasında yaptığınız kıyas gibi.

 

eğer malzeme arıyorsanız cephe gerisine gitmenize gerek yok bizzat meydan savaşında bulunan mücahide sahabiler de var.ancak hazreti aişe cihat için izin isteyince Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona hanımların cihadının hac olduğunu söylüyor.

 

yine aynı şekilde Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem)in devrinde hanım sahabiler camide cemaate iştirak ediyorlardı. bununlar birlikte hanımların kıldıkları en faziletli namazın evlerinin en ücra odasındaki namaz olduğunu ifade eden hadis-i şerifler mevcut.kaldı ki hazreti ömer(r.a) devrinde hanımların camiye gitmesi yasaklanmıştı.bunun sebebi olarak fitnenin artması söylenir.şimdi sorum şu günümüz fitne açısından hazreti ömer (r.a) devrinden daha mı temiz ki günümüzde hanımların ikiye bir dışarı çıkmasında beis görülmüyor.

 

bir konuda hüküm vermiş kişi ona kendisine kitap ve sünnetten deliller bulabilir bu normal bir durumdur.ancak bu kişiyi hakikate ulaştırmaz.zira bizim yapmamız gereken sünnetten kendi fikrimizi destekleyecek deliller bulmak değil fikrimizi sünnete göre belirlemektir.

 

günümüzde din hakkında konuşan herkes kitap ve sünnetten kendisini destekleyecek deliller getiriyor. hatta sünneti açık bir şekilde reddeden yaşar nuri öztürk bile sünnetten kendisine delil getiriyor.kısaca demek istediğimkendi görüşümüzü destekleyecek bir kaç delilimiz var diye bu kadar rahat konuşmamalıyız.umarım derdimi anlatabilmişimdir

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

dosya: büyük doğu -1

Büyük Doğunun 1945 yılında yayınlanan sayılarından birinde, sayfanın sağ alt köşesine sıkıştırılmış, Neslihan Kısakürek imzalı bir yazı ilişiyor gözüme: Ev ve Kadın Suadiye Tramvayında.

 

Üstad Necip Fazılın talebi üzerine hazırlanan bu köşede, Neslihan hanım iki ana başlık altında, Muaşeret Edebi ve Ev ve Kadın olmak üzere iki önemli meseleyi kendi üslubuyla gayet samimi ve hayatın ta içinden çekip almışcasına okurlarıyla buluşturuyor.

 

Bu konuyla alakalı bir hayli muzdarip oluşumuzdan olsa gerek, ilk etapta kadının ve evinin ele alındığı yazıyı okuma dürtüsü peyda oluyor insanda.

 

Merak ettiğim için sayıyorum, yaklaşık 150 kelimelik kısa bir yazı. Yazının kısalığı aldatmamalı ama, çünkü kadın bir kadının gözüyle ancak bu kadar isabetli anlatılabilir. Üstadın kendi tabiriyle her biri en büyük davalarla alakalı, mecmuanın bu mühim iki köşesini doldurması için eşine teslim etmesinin sebebi de bu olsa gerek. Necip Fazılın bu mantıklı ve yerinde eyleminin tartışılamayacağı gibi, isteğini eşine arz etmesi üzerine aldığı cevabın gerçekliği de tartışılacak cinsten değil.

 

Üstadın yukarıda belirttiğimiz köşeyi hazırlaması için eşine götürdüğü taleb üzerine Neslihan hanım şunları söylüyor:

 

 

[] geçen gün Suadiye tramvayında ne düşündüm: Hemen her muharririn şikayet ede ede bitiremediği tramvaylardaki bu korkunç insan pestili, manevi bakımdan bu kaatilcesine kalabalık, kadın yolcuların erkeklere nisbetle en aşağı yüzde 60 fazla olmasından doğuyor. Buna hiç dikkat eden oldu mu? Kadınlarımız, sabahın en erken saatinden en geç vakte kadar sokaklarda Ev, öz evi, kadının cehennemi oldu! Şehirin deveran süratini sebepsiz ve faydasız, misillerle artmaya sevkeden, şehirli kadınlarımızdır. Acaba beledî, iktisadî, idarî sahada görülen bu hadise, ruhî ve içtimaî bakımdan ne gibi müessirlere dayanıyor?

 

- Aman, dedi kocam, yazına böyle gir, hiçbir başlangıç bu kadar güzel olamaz!

 

[]

 

Düşündürücü ve insana kendi kendisini sorgulaması gerektiği ilhmanı veren kısa ve öz bir anlatım.

 

Neslihan hanımın bundan yaklaşık 60 yıl önce tespit edip kağıda aktardıkları günümüzde hala artmış olduğunu iddia etme cüretinde bulunuyorum devam etmektedir.

 

Kadın son kalesini de terketti

 

Kadınlarımızın sokağa dökülmelerinin tarihçesine girme niyetinde değilim. Fakat şu bir gerçektir ki, eski türk filmlerinin en çok alaya alınan reprliklerinden olan ve kadının hakiki anlamda evinin kadını ve çocuklarının anası olduğu zamanlar hatırlayamayacağımız kadar gerilerde kaldı.

 

Bu şu anlama geliyor ki, en sağlam ve en dokunulmaz olması gereken evlerimiz, yani kadınların son kalesi de içten fethedilmiş, yerle bir edilmiş ve sahipsiz kalmış durumdadır. Böyle bir yıkıntıya sebebiyet veren unsurları herkes kendi hayatında rahatlıkla bulabilir. Yazıla yazıla birçok şeyin anlam ve mahiyetini kaybettiği şu zamanda işaret ettiğim unsurları burada zikretme ihtiyacı görmüyorum. Çünkü kimse onları bilmediğini iddia edemez ve etmemelidir.

 

Peki, ya bu kalenin içindekiler?

 

Kadının, gerek sosyal, gerek mecburi, gerekse keyfi bahanelerle terkederek sahipsiz bıraktığı yalnızca evi olmadı tabi ki. Anne ilgisinden mahrum büyüyen çocukların yetersiz eğitim ve geçersiz hayat bilgisi birikimlerinden doğan onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce olumsuzluk şuan toplulumumuzu ele geçirmiş halde.

 

Hergün kişiliği gelişmemiş bir fert daha kendisini düstursuzca toplumun orta planına yertleştirme çabası güdüyor.

 

Öz kimlik ve kişiliğini bilemeden kendini sokağa atan kadınların çocukları ya kreşlerde, ya parklarda ya da çarşı-pazarda büyüyor.

 

Beşiği sallayan el dünyayı yönetir ilkesine uyan kadınlarımızın sayısı gün geçtikçe azalmakta.

 

Muhakkak ki Haticeyi, Peygamberin (s.a.) gözbebeği ve zevceler sultanı Hz. Hatice yapan bitirdiği mektep, Zeynebi de, Ebul Âsın vazgeçilmezi kılan, onun makam ve mevkisi değildi.

 

Neslihan hanımın yukarıda dikkat çektiği hadisenin ruhi ve içtimai boyutlarına girmek yerine son söz olarak şunu belirtmek daha uygun olur diye düşünüyorum:

 

 

Cennet ayakları altından kaldırılmadan eve dönmeli kadın!

 

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/5246-islam-ve-kadin/

Share this post


Link to post
Share on other sites

İlk paragrafımda anlattığım şey Üstad'ın alakalı eserlerini ilmihal değil diye tartışmadan dışlamanın yanlışıydı, mesajınızda böyle bir hava vardı. Bu mesajınızda eserin ilmihal olmaması kitabı yoksaymayı gerektirmiyor demişsiniz, güzel. Yalnız kişilerin hayırlı olma derecesi de konuyla alakalı değil. Mevzu hangi alanı ilgilendiriyorsa o kişi okunur. Sözkonusu olan Kuantum fiziğiyse Stephen Hawking okunur, Üstad veya Arvasi Hazretleri' okunmaz. Burada tartışılan konunun pratiğe hitap eden boyutu, Müslüman bir mütefekkir olan Üstad'ın alanını da yakından ilgilendiriyor. Onun yazdıkları, hele de bu sitede yoksayılamaz. Şeriat mihengi mevzuuna gelirsek; bu tartışmalı hususta mihengin ne olduğunu tespit etmek kolay olmadığı için bunca yıldır bu tartışmalar en samimi Müslümanlar arasında dahi bitmiyor. Kaldı ki dediğim gibi mevzuun pratiği de alakadar eden bir yönü olduğu için ideali gösteren şeriat hükümlerinin yanısıra, uygulamada malesef şartlar da dikkate alınmak zorunda.

 

Ölçü konusunda elbette haklısınız. Ölçülerin aynı gaye ile her şarta, her vakte, her cemiyete cevap verebilecek esneklikte olduğunu ve hak mezhepler bile farklı pratikler önerirken, böyle çetrefil hususlarda tek bir uygulama üzerinde teori safhasında dahi anlaşmanın zorluğunu da fark ettiniz mi bu iş tamamdır.

 

İlmihalin kısaca bir Müslümanın nasıl davranması gerektiğini açıklayan eserler olduğunu sizin kadar biliyorum. Siz benim, daha iyi anlaşılsın diye üzerinde örnek de verdiğim, şeriat hükümleri ve pratik hayattan bahsederken neyi kastettiğimi anladınız mı?.. Ayrıca yazımda bahsettiğim hükümleri ilk defa benim kıyasla ortaya attığımı sanıyorsanız bilginizi takviye etmenizi tavsiye edebilirim. Üstelik yapılan kıyasın altında kafi miktarda tarihi ve dini bilgi varsa onu yoksaymak ne hakşinas bir tavırdır, ne de hükmün aksinin doğruluğunu ispatlamaya kafi gelir. Böyleyken tartışmayı başka bir fasit daire olan kıyas-akıl-ilmihal-içtihat eksenine çekip dağıtmamanızı rica ediyorum. Verdiğim örneklerden en alakasız gibi duran birini seçip, örneğin neyi anlattığını ıskalayarak günümüzle "kıyaslamanız" sadece iyi niyetle tartışmadığınızı düşündürüyor.

 

Hanım sahabelerin Uhud'da çarpışmak zorunda kalmalarını, anlatmak istediğim şeye emsal olmadığı için yazmadım. Benim anlatmak istediğim şey, kadın ve erkeklerin hayati bir mecburiyet olmasa dahi belli hükümlere riayet etmek şartıyla bir arada bulunabileceklerini açıklamaktı ve bunun koca bir İslam tarihi boyunca sürüyle misali var. Kıyas etmekle yargılanacağım veya ondan bundan yafta yiyeceğim diye, açık açık duran misalleri görmezden gelecek kadar vurdumduymaz olamam.

 

Hz. Ömer devrinde cemaate katılmanın yasaklanması fitnenin artacağı görüşüne bağlıyken, hayatın tek bir parçası olan bu uygulamanın Peygamber Efendimiz döneminde kadınlar için yasaklanmaması da bir cevazdır. Siz şartları fitne cihetinden görüyorsunuz, bense çağın sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik ve politik şartlarına bakarak o cevazdan faydalanmamanın zulüm olacağına inanıyorum. Bunlardan hangisinin seçilmesi gerektiği konusunda anlaşamıyoruz, anlaşamayacağız ve mevzu da tamamen bundan ibaret.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

anlaşılan derdimi size anlatamayacağım.

 

ben burda şimdiye kadar tartışılan mesele üzerinde doğrudan birşey yazmadım. hatta o tartışmanın içine girmedim.ve hatta girmediğimi girmek istemediğimi ilk mesajımda da söylemiştim.benim itiraz noktam anlayıştaki bir yanlışlıktı.lakin itiraz ettiğim yanlışın sürmesi itirazımın anlaşılmasına da engel oldu. herhalde bunlar gözünüzden kaçmış ki beni konuyu esas mecrasının dışına taşırmakla itham ettiniz. sayenizde farketmeden tartışmanın ortasına dalmış oldum.

 

 

meselenin hayırlı olmak meselesi olmasına gelince herhangi bir meseleden bahsediyor olsaydık yorumunuza hak verirdim ancak burdaki tartışmada tercih sebeplerinden biri sayılır. kaldı ki sıradan bir hayırlı olmak meselesinden bahsetmiyoruz.

 

söz konusu hayırlı kişiler sahabedir.islama dair sözleri başkalarına tercih edilir.bahsettiğim diğer kısım ise rabbani alimlerdir ki biz dinimiz onlardan öğreniriz.üstadda onlardan öğrenir.onlardan öğrenmek gerektiğini söyler.din tahripçileri eserine yazdıkları buna şahittir.

 

şer'i hüküm, ideal, pratik hayat, şartları göz önünde bulundurmak filan falan meselesine gelince:söz konusu şer'i hükümse efendim pratik hayat tarih şartları falan filan diyerek şer'i hükmü görmezden gelemezsiniz.fıkhi hükümlerin örfe göre değişebilecek kısmı bellidir.kalanında örf  değişir.

kaldı ki biz burda kadı huzurunda yargılanılan bir hükümden bahsetmiyoruz. mesele Allah indindeki mesuliyyettir.devletin ikiye bir dışarı çıkan kadına karışması farklı şeydir bu kadının Allah indinde sorumlu olup olmaması farklı şeydir.burda bizim meselemiz ikincisi.

yine başka bir yön olarak burada kadının sadece sokağa çıkması değil ihtilat sözkonusu.

 

hazreti peygamberin (sallallahu aleyhi vessellem) rivayet ettiğim hadislerini görmezden gelmenizde hakikate karşı işlenmiş bir zulum olsa gerek.

 

daha hazreti ömer'in (r.a) sözkonusu uygulamasının fıkhi hüküm olarak kuvvetini bilmeden zaman değişti diyerek yoksaymanız da ayrı bir mesele.

 

"cevazdan faydalanmamanın zulum olacağını" düşünüyorsunuz.Allah aşkına cevazdan faydalanmamaya zulum derken neye dayanıyorsunuz.azimetin ruhsata üstünlüğü nerde kalıyor.hazreti ömer r.a. nın biz şüpheliye düşmek korkusuyla mübahların onda dokuzunu terkederdik demesi nerde kalıyor.ashabta ne zalimmiş(!) be.zaten başından beri ne söylediyseniz düşünüyorsunuz.acaba sözlerinizin sonuna düşünüyorum gibi ifadeler ekleyince o sözlerden sorumlu olmayacağınızı mı sanıyorsunuz.

 

"Bunlardan hangisinin seçilmesi gerektiği konusunda anlaşamıyoruz, anlaşamayacağız ve mevzu da tamamen bundan ibaret. "

bence burdaki ihtilafın sebebi bu filan değil.bu kadar tartışmanızın temeli şu sözünüzü haklı çıkartma çabanızdır:

"Şahsen ben kızım olursa onu herhalde ilk 4 veya 8 yıl boyunca kaliteli bir karma okula gönderir, sonra da ya kaliteli bir İHL'ye, yahut yalnızca kız öğrencilerin okuduğu bir okula yollar, daha sonra da tesettürüyle okuyabileceği bir üniversiteye gönderirdim."

 

 

bir iki hadisten kafanıza göre hüküm vermek yerine ihtilatın hükmünü araştırsaydınız bu tartışmamıza gerek kalmazdı.gerçi hükmü hadisten çıkartmadınız, zaten vermiştiniz.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tartışmanın içine girmenizde mesuliyetim yok, size cevap verdiğim kısımla ilgili fikrinizi beyan etmekle yetinebileceğiniz yerde mesajı toptan cevaplamaya kalkışmak sizin iradeniz dahilindeydi. Bu konu İslami hassasiyeti olan mütefekkir bir kanaat önderinin de bilgisi dahilinde sizin gibi, benim gibi görüş beyan edebileceği bir husus. Görüşlerine katılırsınız veya katılmazsınız; İslami kaynaklardaki bilgiyi sentezleyip günlük pratiği bunlar ışığında yorumlayacak mütefekkirlere de ihtiyacımız var. Bu husus onların da alanına giriyor.

 

Önemli bir kısmını mevzuun aslına değil de, muhattabınıza sataşmaya ayırdığınız bu mesaja bakınca, şeri hükümleri görmezden gelmekle onları uygulayamamak arasındaki farkı anlamanızı beklemenin hata olduğuna karar verdim. Ben ilk mesajda kadınların sokağa çıkması özelinde "şeri hükümlerin terk edilebileceğini" söylememişken, hatta kastımın bu olmadığını açıkça da belirtmişken; "konu o değil, bu" açıklamanızın aslında gereksiz olduğunu görmenizi de aynı şekilde beklemiyorum. Verdiğim misal şeriat hükümlerinin her fırsatta yazıldığı şekliyle uygulanamayabileceğinin genel bir örneğiydi. Ben; "İslam'ın tüm hükümlerinin geçerli olduğu bir toplum için çalışmak hepimizin boyun borcuyken, bunlara ulaşılamayan ortamlarda İslam kendi mensuplarına yeterli esnekliği veriyor" diye genel bir tespitte bulundum. Hatta öyle bir esneklik veriyor ki canınız tehlikedeyken "ben Müslüman değilim" bile diyebiliyorsunuz. Benim tartıştığım asıl konu da "Kadının evinde oturması İslami bir mecburiyet midir?" ve bir sonraki adımda "Evinde mi oturmalıdır?" soruları idi... Hz. Aişe ile ilgili hadis dışarı çıkmamayla ilgili değil, evde namazın daha faziletli olduğu hadisi ise namazı evde kılmamayı yasaklamıyor. Görmezden geldiğim bir şey yok. Heyecanlanmayın.

 

"Zulüm" derken eve kapatıldığı için psikolojisi bozulan insanların ruh haline dayanıyorum. Bir kişi evden çıkmak istemiyorsa çıkmasın, ama tesettür kaidelerine ve İslami hassasiyetlere uygun davranmak kaydıyla evden çıkmak isteyenin bu cevazdan faydalanmasına engel olmak zulümdür. Sert olduysa yumuşatıyorum, yanlıştır. Tesettür, zaten başlı başına namahremlerden korunmaya yönelik bir ibadet. Namahrem görmeyen biri tesettür kaidelerine uymak zorunda bile değil. Şüpheliye düşme korkusu fetvanın değilse bile takvanın gereğidir, bu korkuyla 10 mübahtan 9'unu terk eden başımızın tacıdır ama bunu mecburiyetmiş gibi dayatmak ancak bir yobaza yakışır. Ben Hz. Ömer'in hükmünün fıkhi ehemmiyetini takdir edebilecek vaziyetteyim de, siz Peygamberin cevaz verdiği bir işi tercih ettiğim için utanmasanız beni küfürle itham edeceksiniz. Hem bir defa olsun "düşünüyorum" yazmış mıyım? Ekrana bakarken hipnotize mi oldunuz?

 

"bence burdaki ihtilafın sebebi bu filan değil.bu kadar tartışmanızın temeli şu sözünüzü haklı çıkartma çabanızdır ..."

 

Efendi, senin bu yaptığına muhattabın fikir ve şahsına saygısızlık ederek üste çıkma gayreti yahut küstahlık denir. Eğer yazdıklarımın amacı, senin alıntıladığın kısımdaki görüşüme dayanak bulmak değilse sana karşı hiçbir hakkım helal olmasın ve Allah senin belanı versin. Buna razı mısın? Ben tersine razıyım. Sen fikirlerini keyfine hizmet etmesi için mi ediniyorsun da karşındaki hakkında matematik hükmü açıklar gibi bu kadar emin konuşabiliyorsun? burada alimlik taslarken "Kalbini mi oydun?" diye sual edenin kim olduğunu bilmemene imkan yok. Hal böyleyken senin hadisten, ondan bundan bahsetmende samimiyet aramak doğru değilmiş. Terbiyesizlik yapmadan, yalancılık etmeden, şizofreni kusmadan devam edeceksen buyur. Yoksa benim saygısızlıklarına tahsis edecek kadar boş vaktim yok.

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

kardeşlerim;

 

tartışmanın kalitesini belirleyen en önemli unsur fikir olmakla birlikte, tartışma esnasında üslubu korumanın ehemmiyeti de malumunuzdur. takdir ediyorum ki emir abdülkadir ve kelepir nickli arkadaşlarım güzel bir fikir ziyafeti çektiler. ancak arkadaşlar burada hepimiz "müslümanız elhamdulillah". bu hepimizin en temel ortak noktası. ayrıca Üstad Necip Fazıl Kısakürek'i seviyoruz, bu da burada bizi buluşturan en önemli husus.

 

hata bizim için arkadaşlar. Peygamber Efendimiz sav "hepiniz hata edicilersiniz" buyurduğuna göre içinde bulunduğumuz hali bir düşünelim. Ashabı Kiram rae birbirlerinin hatalarını gördüklerinde yaka paça biribirlerini uyardıklarını ve bunun neticesinde ne arkadaşlıklarına ne de dostluklarına zarar gelmeden ayrıldıklarını asla aklımızdan çıkarmayalım.

 

"Selim kalbin" 4 özelliği olduğunu söyler İslam büyükleri;

1)Dünya üzerindekilerle birlikte senin olsa ve senden alınsa üzülmeyeceksin

2)Dünya üzerindekilerle birlikte sana verilse sevinmeyeceksin

3)Kimseyi incitmeyeceksin

4)Kimseden incinmeyeceksin

 

bunları yapabilecek babayiğitler "kalbi selim" sahibi olanlar. 3. ve 4. madde ile ilgili, incitmemek kolay da incinmemek zor derler. bence de öyle. incinmemek zor olanı.

 

Burada ben kimsenin kötü niyet taşıdığına inanmıyorum. Kimsenin birbirini kırmak için yazdığına da inanmıyorum. yazan herkes katkıda bulunmak için yazıyor. Birbirimizden de öğreneceğimiz çok şey olduğunu unutmayalım.

 

o yüzden seviyeli giden bir tartışmayı karşılıklı ithamlara dönüştürmeden fikirlerimizle devam edelim inşallah...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Büyük Doğu aleminin kadını, bu kılığa girdikten sonra, artık ona, ev, mektep, salon,daire, konser, konferans, merasim; zatiyle dini bir yasak belirtmeyen her yer açık ve serbesttir." İdeolocya Örgüsü- Kadın kılığı

 

Selametle...

 

Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile tanıştıktan sonra bütün hayatını İslam davasına adamış bir mücahittir. Yaptıkları,çektikleri,sabrettikleri,mücadelesi,gayreti herkesin harcı olmadığından dolayıdır ki kendisine ÜSTAD dedi bizden öncekiler ve biz de diyoruz. Düşünün ki vefat edeli 30 sene olmuş ama burada adını yaşatmak ve insanlara duyurmak maksadıyla hizmet veren bir sitede, binlerce üye ve yüzbinlerce takipçi, hala Üstadın fikirlerinden istifade etmekteler.Bizde ettik ve hala da etmeye çalışıyoruz. Ama burada bazı hususların da iyi bilinmesi lazım. Üstad dini mevzularda da kitaplar yazmıştır ama hiçbir zaman "ben bir İslam alimiyim" iddiasında bulunmamıştır. Böyle bir yakıştırma yapılsa kendisine zaten ilk karşı çıkacak da kendisi olurdu.(Süper Mürşid olayını bilenler bilir). Tarihi kitaplar da yazmıştır ama hiçbir zaman "ben bir tarihçiyim" iddiasında da bulunmamıştır. Ama şairdir,fikir adamıdır. Fikirleriyle gençliğe yön vermiştir, şiirleriyle kavruk dimağlara su serpmiştir,vs,...Şimdi size bir örnek:Malumunuzdur ki Seyyid Kutub'un "Fizilalil Kuran" adlı bir tefsiri vardır. Seyyid Kutub'un bütün sakat fikirlerini(Hz. Osmana ra dil uzatması,mezhepsiz olması,sosyalizmden etkilenmesi,zekatla alakalı uygunsuz görüşleri,vs,...) bir yana bırakaraktan bir fikir adamı olarak tefsir yazması ne kadar doğrudur? Kendisinde tefsir yazma ehliyeti var mıdır? Her isteyen,önüne gelen,ilahiyat tozu yutan tefsir yazabilir mi? Şu linkte bahsi geçen ilimlere sahip olanların tefsire ehliyeti olduğu beyan edilmişken;http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/13204-tefsir-icin-gerekli-ilimler/Seyyid Kutub gibi bir fikir adamını tefsirine(dediğim gibi bütün olumsuz fikirlerini yok saydığımızı varsayılırsa) itibar edilir mi? Fikir adamı neticede.Şimdi arkadaşlar ülkemizde bazı kardeşlerimiz var ki "Üstad ne dediyse doğrudur" mantığı gütmekteler, bana göre Üstadı anlama noktasında büyük bir hata. Sonuca gelirsek; Üstadın İslam alimi olmadığını ama büyük bir veliden beslendiğini biliyoruz. Sağlam bir tasavvuf bilgisi olduğunu da biliyoruz. itikadının da son derece düzgün olduğunu(elhamdulillah) biliyoruz. Doğru Yolun Sapık Kolları ile Din Tahripçileri ile mücadelesine,eserlerine şahidiz. Hatta günümüzdeki şarlatanları susturacak bir Üstadın olmadığını gördükçe kendisine daha bir fazla özlem duyuyoruz.Ancak; ehli sünnet yolunun yine Üstadın tabiriyle "beyinlerinin zerreleri güneş gibi parlayan" İslam alimlerinin kaleme aldıkları kitapları varken, doğunun,batının,Türkün,Anadolunun,vs,... tahlillerinin yapıldığı ve bir İslam devleti fikrinin müslümanlara sunulduğu ve içinde çok mühim,şaheser çapta cümlelerin bulunduğu "İdeolocya Örgüsü" adlı fikir kitabının bu minvalde fıkhi bir meselede delil olamayacağını "hakikati teslim adına" beyan etmek yükümlülüğü altındayım.Bu sebeple önceki yazdıklarım cevap olma özelliğini korumaktadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gülümseyerek okudum yukarıda yazılanları. İbretlik. Cevap verme zahmetine katlanmamamın ve Üstaddan minik bir görüş aktarmamın sebebi kimseyi karambole düşürme çabası falan değil. Önce şu algıyı değiştirelim. Sadece alakasız bir konuda alakasız bir tartışmanın büyümesini istemedim kendi fikirlerimi daha fazla yazarak. Üstelik kovayla su götürecek bir konu. Ve tebliğe yorulduğum bir bakış açısı. Üstadı anlatmak, anlamak, tanımak amaçlı kurulmuş bir platformda işine gelince onun sözleriyle etrafa dava adamlığı taslayan işine gelmeyince de direk topu şeriat, itikad, dört mezhebe atabilecek insanlarla karşılabileceğimi hesaba katmamıştım. Üstad dedim ondan örnek vereyim dedim, tüh yanlış anlaşılmışız bakar mısınız. Maşallah atı alan Üsküdarı geçmiş.

 

Madem Üstadı bu konuda çok da sallamıyorsunuz. Başka örnekler de veririm problem değil. Ama iyi tanıdığım bu zihniyet muhtemelen gösterdiğim kaynaklara ve şahıslara da bir kulp takacak, işi kendi düşündüğü noktaya getirmeyi başaracaktır. Olsun.

Hazreti Şifa binti Abdullah. Hazreti Ömerin hilafeti döneminde bizzat halife tarafından çarşı pazarın intizam işlerinde görevlendirilmişti

Hazreti Hânsa. Bilen bilir gelmiş geçmiş en büyük şairler arasında gösterilir bu hanım sahabe. Yine Hazreti Ömer zamanında Kadisiye savaşına, dört oğlunu da yanına alarak katılmıştır.

 

Peygamberimizin azatlı kölesi Ebu Rafinin zevcesi de olan Hazreti Selmâ hakkında bir de hadis-i şerif vardır ayrıca. Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) zevcelerinden birine hizmet eden Selmâ adında bir kadın anlatıyor: "Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) bir yara veya bir bere gelecek olsa, bana emrederdi, onun üzerine kına koyardım."

Sadece sahabe hanımlarından örnekleyerek daha da çoğaltabilirim bu yazdıklarımı. Ama benim amacım bu konuda tartışmaya girmek değil. İlk başta da demek istediğim tam olarak bu değildi zaten. Tazir yöneticimiz merakımı celbeden konuya da cevap vermedi maalesef. Günümüzde kız çocuklarını okutmayan ve haram olarak bakan zihniyetin neden bu hassasiyetin aynısını oğullarına göstermedikleri üzerineydi sorum. Aman efendim erkek evinin rızkını sağlamakla mükellef o yüzden şey ediyoruz. Neden illa okul o halde? Eğer sorun buysa tam da mevsimindeyiz gidin hale 30 kilo narenciye alın hele ki İstanbul gibi bir şehirdeyseniz iki saate kalmaz üç dört katına kapatırsınız. Âlâ. Neden onca ateist dinsiz imansız hocanın ağız kokusunu çekesiniz. İlahiyyet mi sapık profesörle dolu. Maazallah zaten bir ucu uçurum her an kayılabilir. Nefs, şeytan, üstüne, binbir cazibeyle donatılmış kadınlar kızlar. Değer mi yani sizin şeri bakış açınıza göre. Bana bir zaruret söyleyin. Ben burada bir kadının okula gitmesiyle bir erkeğin gitmesi arasında zerre fark göremiyorum. Haramsa evet ikisine de haram. Niyete göre cihatsa ikisi için de geçerli. Üstad ne doğru söylemiş gerçekten. Tesettürüne hakkıyla riayet eden bir kadın, hangi ortama girerse girsin her zaman vakarlı, saygın, ve çekinilen bir birey oluyor. İlk bakışta bir erkeğin sakalı cüppesi yoksa rengi kolayca anlaşılamaz belki ama hakkıyla örtünmüş ve bunu davranışlarına aksettirmiş bir kadın kolaylıkla İslam sancaktırlığını yapabilir.

Kadının yeri evidir. Eyvallah aksini belirttim mi? Özellikle anne olan bir kadının yeri evidir. Ve bilinçli donanımlı dini idraki tam olan bir kadın, gerek evinin gerekse eğer istiyorsa- çalışma hayatında İslam temsilciliğini ve hizmetkarlığını en ulvi şekilde yerine getirebilir. Ki dinimiz de buna cevaz vermiştir. Kadınların kızların mümkünse burunların bile evinin dışına çıkmamasını bekleyen zihniyetle karısı için fellik fellik en basitinden kulak burun boğaz doktoru arayan aynı zihniyettir. Yine bu insanlar çocuğu okula başlayacağı zaman aman karım erkek öğretmenle muhatap olmasın diye döne dolaşa bayan öğretmen ararlar. Haklılar da. Çocuğunun öğretmenine aşık olup evi ocağı bırakan kadın kısmı az değil hani. Yine karısının sinirleri bozulduğu zaman gidip saatlerce karşılıklı sohbet edeceği psikolog seçimi elbet kadın olacaktır. Ama fasık kadınlar zaten okuyor. Evet onlar zaten okuyor. Öğretmen oluyor doktor oluyor hemşire oluyor. 7 yaşındaki çocuğunun beynine noel baba portresini nakşeden, inkılap tarihini Peygamberimizin hayatından önce ezberleten bir öğretmen, dinden imandan bi haber en basitinden bir kulak ağrını başörtüsüne bağlayan bir doktor ya da bu ve benzeri meslek erbabı kadınlar olarak dikiliyorlar karşımıza. Bilmem hangi örneklerini sayayım sizlere.Ya da ne sayarsam, anlatırsam anlatayım umurunda olmayacak bir bakış açısına neden uğraşayım?

 

Vay be. Asıl şok son mesajda arkadaşlar. Üstadla Seyyid Kutbun aynı kefeye koyulup örneklendirilme yapıldığında da gördüm ya. Oldum ben sanırım. Seyyid Kutbun Üstadla arasındaki farklara ve sapıklılıklarına değinmiyorum şimdilik. Ama ben Üstada kalkıp İslam Alimi, müctehid, din alimi mi dedim de siz hemen sazanlayarak bu örneği verdiniz? Üstelik bunu söyleyen üç dört cümlede bir yazısına Üstadın sözlerini iliştiren siz zat-ı muhterem mi? Pes!.. Sadece tüm hatlarıyla desteklediğim bir fikrini alıntıladım. Ne var kuzum bunda bu kadar rahatsız olacak? Herkes ayağa kalktı bir anda. Oklar üzerimde falan. Hayır gerçekten ne var? Ben olsam o kadar güzel anlatamazdım. Üstad anlatmış düşündüğümü. Ve alıntıladım. Pişman da değilim. Ayrıca şu da var; Üstad üstad olarak kabul etmiyorsanız- Necip Fazıl evet bir İslam alimi değildi. Kendisi de defalarca belirtmiştir bunu. Ama yazdığı her kelimeyi hatta harfi ileride oluşturabileceği vebali düşünerek yazdığından eminim. Kah benim işime gelmez kah onun, kah bunun, ama her işime gelmeyen mevzuda da kalkıp Üstad zaten İslam Alimi değildiye bağlarsam işi, büyük ayıp etmiş olurum. Üstad demem o zaman. Necip Fazıl derim, iyi bir şairdi derim, fikir adamlığı da vardı derim. Koyarım noktayı. He tıpkı Seyyid Kutb gibi. He.

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazdıklarımı izah etmeye çalışmakla yetineceğim.buyurun tartışmayı bir de benim gözümden görün.ithamlara cevap vermekle uğraşmayacağım zira mesele üstünlük ve muhatabı altetme davasına dönüşüyor.en başından böyle bir iddiada bulunmadığımı bu duruma düşmek istemediğimi ifade etmiştim.inşallah ilk mesajımdan itibaren izah etmeye çalışacağım.uslubumdaki ani değişiklikleri mazur görünüz.heyecanlanınca ölçüyü kaçırıyorum.bunu farkedince geri adım atıyorum.henüz ölçüyü tutturamadım.tabi bu durumu tartışmada zor duruma düşünce yaptığım bir taktik değişikliği olarak değerlendirmek de isteyebilirsiniz. bu sizin bileceğiniz iş.

 

ilk mesajımı şu mesaj üzerine yazmıştım:

""Büyük Doğu aleminin kadını, bu kılığa girdikten sonra, artık ona, ev, mektep, salon,daire, konser, konferans, merasim; zatiyle dini bir yasak belirtmeyen her yer açık ve serbesttir." İdeolocya Örgüsü- Kadın kılığı

selametle"

 

bir mesele üzerindeki şer'i hüküm hakkında tartışılırken sırf bu mesajı yazıp köşeye çekilmek üstadın görüşü budur deyip meseleyi kapatmak, sözkonusu meselede ulemanın görüşünün ne olduğuna bakmayı bile luzumsuz çaba olarak değerlendirmek manasına geliyordu.üstelik muhatabı ya sorgusuz sualsiz sözkonusu görüşü kabul etmeye veya söz konusu meselede hatalı olduğu için üstadı yargılamaya zorluyordu.hem böyle ciddi bir meselenin hafife alınması hem de ulemanın yoksayılması, hem de tartışmadaki muhatabın böyle bir tercihe zorlanması beni rahatsız etti.burada ciddi bir anlayış hatası vardı.bu mesaj islami meselelerde takınmamız gereken hassas tavra aykırıydı. bu anlayış hatasını haber vermek muhatabı bu meselelerde daha hassas olmaya davet için ilk mesajımı yazdım.dikkatinizi çekerim bu mesajda aslında üstadı yoksaymak gerektiğine dair birşey de söylemedim.sadece temel kaynak gibi ve tek referans olarak kullanamayacağımızı ifade ettim.ilmihal konumunda bile değil derken de eserin meseleyle alakasının ikinci veya üçüncü dereceden olduğunu anlatmaya çalıştım.

 

ancak fiyaskoyla sonuçlandı.

çünkü bu mesajımda esas derdimin ulemayı ve bir meseledeki şeri hükmü hafife almak olduğunu ısrarla ifade etmeye çalışmışken ve burada itiraz ettiğim şeyin üstadın haklı veya haksız olmasının ötesinde olduğunu anlatmak için çabalamışken hemen altında birisi cevap yazmış ve itirazımın üstaddann alıntı yapmaya olduğunu vehmedip beni bir cinayetle suçlamıştı:

 

" NFK ile ilgili bir sitede onun görüşüne atıfta bulunulması sakıncalı bir tavır değil, buna kızmamalıyız. Önce bunu bir söyleyelim. Kitabın ilmihal kitabı olmaması da Üstadın görüşünü yoksaymayı gerektirmiyor. Çünkü bu başlıktaki tartışma benim anladığım kadarıyla ilmi hudut içinde kalmıyor ve pratiği de ilgilendiriyor. İlmihal değiller diye üstadın kitaplarını okumayı bırakmıyoruz, bırakmak da cinayet derecesinde bir hata olurdu."

üstelik beni üstadın eserlerini ve görüşlerini doğrudan reddetmek konumuna koymuş binbir emekle yazdığım mesajdan hiçbirşey anlamamayı başarabilmişti.

 

bununda aynı anlayış hatasından kaynaklandığını düşünüp yanlış anlaşılmaları düzeltmek amacıyla ithamlara cevap verip meseleyi tekrar izah etmeye çalıştım.muhatabımın bu tür yanlış anlaşılmaları önlemek için sarfettiğim onca emeğe rağmen üstadın görüşünü tek referans olarak almayı reddetmek ile onu tamamen yoksaymak arasındaki farkı idrak edemediğini farkettiğimden bu meseleyi tekrar izaha çabalamak yerine ve üstadın görüşünü tamamen yoksaymak ithamını kabullenerek cevap yazmanın daha pratik olacağını düşündüm.ve ikinci mesajımı yazdım.

 

önceki meseleyi izah edecektim ancak bu seferki muhatabımda başka bir anlayış hatası gördüm.önce bu noktadaki hatayı düzeltmeye çalışmak gerektiğini düşünerek bu yönde hareket ettim.

bu muhatabımdaki yanlış anlayış hatası kendi görüşüne delil getirmenin kendisini haklı yapacağını düşünmesiydi.bu hatanın doğurduğu bazı ciddi problemlere şahit olduğumdan bu anlayışın yanlış olduğunu izaha kalkıştım.itham olarak algılanmasın diye şahit olduğum o durumları tavır sahiplerinin için düştükleri durumları nakletmedim.lakin biraz da benden kaynaklanan hatalarla muhatabım cevabımın başka yerlerini itham olarak algıladı."ilmi hal hakkındaki sözünün hiç ilmihl okumadığını düşündürtmesi gibi yerler"(belki bu sözler küçük düşürme çabası olarak değerlendirilebilirdi ancak ben öyle birşeyi kasdetmedim.)

heyecanlanıp kırıcı olmamak için binbir emek harcadığım bu cevap da boşa gitmişti.üstelik muhatabımın gözünde çokbilmiş durumuna düşmüştüm.üstelik kendisine rezil etmek için yazdığımı sanmıştı.

 

muhatabım tekrar cevap yazdı:

 

ben yaftalamamak, ithamda bulunmamak kırmamak için o kadar çabalarken ve bunlardan sakınmakta zorlandığım için tartışmadan uzak kalmak istediğimi ifade etmişken muhatabım beni kendisini yaftalamakla itham etmekte, tartışmanın merkezine kasten girmediğimi ifade etmişken beni tartışmayı dağıtmaya çalışmakla suçlamaktaydı.üstüne üstlük bir de tartışmayı ben bilirim sen bilirsin seviyesine indirmişti.

 

bunlara zar zor sabrediyordum ki muhatabım günümüzde hazreti ömerin uygulamasını yapmanın zulum olduğunu iddia etti.bunu da okuyunca gözüm karardı en son mesajımı yazdım.artık muhatabımmın iyi niyetinden umudumu kesmiştim.zira sırf bir meselede haklı olmak için hazreti ömerin tesbit ettiği bir hükmü uygulamayı zulum olarak gösteriyordu.

 

üstelik muhatabımın bu mesajındaki ifadeler kuran tarihseldir ,islamın hükümleri tarihseldir, bütün şeri hükümleri asrımızın şartlarına göre yeniden değerlendirmeliyiz, ulemayı boşverin kitaptan sünnetten kendimiz hüküm çıkartalım vesaire diyen kişilerin (modernistler)söyleyip durdukları ifadelere ciddi biçimde benziyordu.

 

benim son mesajımdan sonra o son mesajını yazdı.

 

son mesajında beni alimlik taslamak,yobazlık, terbiyesizlik yapmak, şizofreni kusmak ve yalan söylemekle, itham etmiş.

 

İtiraz noktamı anladığı için dün siteye girmesine rağmen cevap yazmadığını sandığım ssimeranya'nın da yazdıklarımdan hiçbirşey anlamadığına şahit oldum.üstelik bu sefer de o kendisi sünnetten hüküm çıkarmaya başlamış.

 

ilk mesajımda dediğim gibi tevfik Allah'tan. Ve ben kaybettim.hem derdimi anlatmakta hem tartışmada. Baksanıza muhataplarım nasıl süslü bir uslup, kuvvetli bir dil kullanmuşlar.ben kaybettim, hezimetin zilletini yaşıyorum.zaferin izzetini yaşayan muhataplarımdan nail oldukları galibiyyetin bir şükür ifadesi olarak yazdıklarımı tekrar okumalarını ve itiraz ettiğim anlayış hakkında biraz tefekkür etmelerini istiyorum.lütfen bu sefer değer verdikleri hakikatler hürmetine, Allah rızası için beni kendisiyle itham ettikleri kusurlarımı (veya suçlarımı) görmezden gelerek bir değerlendirme yapsınlar.

 

Eğer onları alimlik taslamam rahatsız ettiyse beni kara cahil olarak değerlendirsinler.şizofreni olduğumu düşünüyolarsa bile gördüğüm şeylerin var olup olmadığını kontrol etsinler öyle teşhis koysunlar. Yobazsam, terbiyesizsem cahilliğime versinler, edebi edepsizlerden öğrenenleri hatırlasınlar, yalancı olduğumu düşünüyorlarsa yazdıklarımdaki yalanlarla hakikatleri tefrik etmek için okusunlar.

 

Bu noktadan sonra derdimi anlatmaya benim gücüm yetmiyor.herşeyi O'na bıraktım.her ne kadar yazdıklarım anlaşılmaz karman çorman yarım yamalak şeylerse de anlatmak istediğim net bir hakikattir. Ve şüphesiz o anlaşılmazı anlatmaya kadirdir.dilerse benim yazdığım bütün bu anlaşılmazlardan o hakikati süzüp muhatabın kalbine yerleştirir.

 

kullandığım bütün kırıcı ifadeler için özür diliyor ve kenara çekiliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...