Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
HİÇ

1453 Kere Edep Ya Hu!

Recommended Posts

Fetih 1453 filmi geçtiğimiz günlerde vizyona girdi.

Keşke girmez olsaydı!

Çok konuşuldu, fragmanları yayınlandı, tanıtımları yapıldı. Film hakkında pek çok ayrıntılı şeyler yazıldı çizildi.

İstanbul’un Fethi’nin beyaz perdeye aktarılmasını hep hayal eden, hayal etmekle de kalmayıp zihninde senaryosunu yazan birisi olarak filmi izlemek istedim.

İzlemek istedim, zira kütüphaneci ve sanat tarihçi olarak filmdeki müsbet ve menfi durumları okuyucularımla paylaşmalıydım.

Ve şimdi, insana “Edep Ya Hu” dedirten bu filmi izlemiş birisi olarak bu satırları sizlerle paylaşıyorum.

Filmin kadrosu hakkında zaten olumsuz bir izlenimim vardı. Filmi izledikten sonra da taşlar yerine oturmuş oldu.

Şimdi biraz filmin kadrosundan bahsedelim.

Yapımcı Faruk Aksoy. Kim bu Faruk Aksoy?

Recep İvedik 1-2-3 ün yapımcısı. Recep İvedik kim? Ahlâk abidesi! bir yapımın karakteri.

İşte o karakteri sinemaya taşıyan da Faruk Aksoy.

Şimdi Faruk Aksoy’a sormak lazım: Recep İvedik 1-2-3, Fetih 1453. Bu ne iş, bu ne çelişki Ya Rab?

Duyduğuma göre, filmin yapımcısı ile muhterem Prof. Dr. İlber Ortaylı arasında şöyle bir diyalog geçiyor filmin yapım aşamasından evvel.

Yapımcı, böyle bir film yapmak istediğini söyleyip hocaya film için danışmanlık teklif ediyor.

İlber hoca ona, “Sen bu işi yapamassın” deyip teklifi reddediyor.

Şayet doğruysa, hay ağzına sağlık hocam.

İyi ki kabul etmeyerek akademik itibarınızı muhafaza etmişsiniz.

İlber Hocayı anlamak lazım. Vizyonu ancak Recep İvedik karakterini sinemaya taşımak olan birisi, Cennet Mekân Fatih Sultan Muhammed Han gibi vizyoner, donanımlı, ilim erbabı, gerçek bir kumandanı nasıl beyaz perdeye aktarabilirdi ki?

Hocanın konuya uydun şöyle de bir sözü var:

"Osmanlı Tarihi, ister kalemle, ister fırçayla ya da şimdiki zamanda sinemayla olsun; bilgisiz ve safdil adamların amiyane yorumlarıyla doludur."

Bu bir kültür, medeniyet meselesidir.

Kitapları karıştırmak yetmiyor. Zarfa değil mazrufa bakmak gerekiyor!

Kanaatimce film yapımcısı kitapların sahifelerini hızlı çevirmiş, sindire sindire, ruhuna nüfûz ederek, sadra şifa olacak şekilde okuyamamış.

Film baştan sona Troy, Kingdom of Heaven, Gladiator tarzı Holywood yapımlarından kopyala yapıştır izlenimi veriyor açıkcası.

Filmin yapımına 17 milyon dolar harcandığı söyleniyor.

Amerikalı yönetmen Quentin Tarantino’nun da öğretmeni olan bir şahıs şu tespitleri yapmıştır film sektörü açısından: “Holywood'da hiçbir film açıklandığı bütçe ile çekilmez. Acaba bunlar ne yapmışlar dedirtmek için yapılan bir oyundur.”

Şimdi Fetih 1453’ün gerçek bütçesinin ne olduğunu ancak vergi dairesi bilir. Açıklanan 17 milyon dolar rakamı, “Bunlar acaba ne yapmış?” merakını uyandırmak, böylece daha fazla gişe amaçlamak için yapılmış bir taktik olabilir mi?

Gelelim oyunculara:

Fatih Sultan rolünü Devrim Evin’e vermişler. Rolünde oldukça sönük kalan Evin, Fatih’in ruhunu yansıtamamış. Belli ki yönetmen beyaz perdeye gerçek sultanı değil, görmek istediği ihtiraslı bir Sultanı taşımış.

Ulubatlı Hasan’ı İbrahim Çelikkol canlandırmış. Hani şu “İffet” dizisindeki âlemci“Cemil” var ya, işte o!

Gerçekte surlara sancağı diken o maneviyat dolu askeri de Era karakterinde bir kadına meftûn ederek iyice saçmalamışlar. Hani Holywood filmlerinde görmeye aşina olduğumuz savaş içindeki şehvet sahneleri. Fark ne? Burda oynayanlar Türk oğlu Türk!

Sinemada profesyonellik esastır, kimseyi oynadığı olumsuz karakterlerden dolayı yargılamak haddimize değil. Lâkin yapımın konusuna ve ruhuna uygun bir oyuncu seçimi yapılamamışsa bunu eleştirmek de en doğal hakkımız.

Sultan’ın en önemli askerlerinden birisi olan Ulubatlı, Holywood’daki imansız senaryolardan alınan taklitlerle canlandırılamaz. Bu, en hafif tabirle o tarihi şahsiyete hakarettir!

Filmin başlangıcında , Hz. Peygamber’i kendi evinde misafir etme şerefine erişmiş kutlu bir sahabe olan Ebû Eyyûb El-Ensarî’nin Medine döneminde, Konstantiniyye’nin fethedilmesi ile ilgili hadisi Peygamber Efendimiz’den dinlediğini konu alan sahne var ki, “Çok yazık” dedim.

Bu kadar amatörce bir sahne olamazdı.

“Kolay ve sabırsız filmcilik” anlayışını burda da ayyuka çıkarmış yapımcı.

Medine döneminde konuşulan Arapça aksan belli ki hiç tahkik edilmemiş, kulak tırmalayan bir Arapça aksan belirlenmiş. Burdan da filmin danışmanlarının iyi bir muhakkik olamadıkları kanaati oluştu bende.

Ebû Eyyûb gibi bir sahabeyi canlandırmak için çok yanlış bir karakter seçilmiş; Tuncay Gençkalan. Eyüp Sultan Türbesi'ne gittiğinizde Allah aşkına aklınıza bu adam mı geliyor?

Hele bir Ak Şemseddin faciası var ki sormayın gitsin. Onu da, göbeği 1 arşın öne doğru çıkmış bir halde yansıtmak hiç ama hiç hoş durmamış. Sosyal medyada "Şarapçı gibi çıkmış" diye yorumlar yapıldı.

Oyuncu seçimindeki en iyi tercih Recep Aktuğ olmuş. Konstantin rolünü canlandıran Recep Aktuğ işinin hakkını vermiş.

Bizans Sarayı’nın eğlence hayatını yansıtmak için film aralarına serpiştirilen müstehcen sahneler oldukça sık tekrar etmiş.

Zira temiz olan temiz olmadan, pis olan pislik olmadan razı olmaz hiçbir şeyden!

Kemalât da yaklaşmaz öyle insanların yanına!

Film tam bir savaş filmi. Hiçbir ayrıntıdan kaçmamışlar. Filmin müziklerini Benjamin Wallfisch yapmış. Müzik, sahne geçişlerine göre Batı standardında yapılmış. Müzisyen Wallfisch Itrî'nin tekbirini de kullanmış.

Film çok sık savaş sahneleri ile kesintilere uğruyor. Tam bir savaş filmi diyebilirsiniz.

Savaş filmi olarak değerlendirildiğinde Şahi Topu’nun dökülmesi ve surlara isabet ettiği an, karadan gemilerin yürütülmesi tek etkilendiğim sahneydi diyebilirim.

Film tarihi hatalarla dolu. Araştırmacıların yaptığı açıklamalardan da anlaşıldığına göre yapılan hatalar şöyle:

1- Fethin kronolojik sırası alt üst edilmiş.

2- Kaynaklara göre Eyüp Sultan'ın mezarının fetih sırasında bulunduğuna dair bilgi yok. Tarihçi İbn Kemal Eyüp Sultan'ın mezarının fetihten sonraki yıllarda bulunduğunu ifade etmiştir.

3- Ak Şemseddin kuşatmaya fethin ortasında değil başından beri katılmış ve Sultan'a ve askerlere manevi destek vermiştir.

4- Surların önünde Sultan Fatih ile Bizans İmparatoru'nun bir konuşması yoktur.

5- Bizans imparatorunun cesedi Fatih İstanbul’a girerken bulunmuş gibi gösteriliyor. Bu doğru değildir. İmparatorun cesedi fetihten sonra Fatih’in araştırmaları sonrası bulunmuştur.

6- Kuşatma sırasında Fatih, İstanbul’un kapılarına ve yerleşim yerlerine Türkçe isimleriyle askerlerini yerleştiriyor. Ayvansaray gibi. Fetih’ten önce bu Türkçe veya Türkçeleşmiş isimler kullanılmıyordu.

Ve bazı tarihçilere göre en büyük eksik "Fetih’ten sonra Ayasofya’ya giden Fatih’in buradaki Bizanslılar’a bir konuşma yaptıktan sonra filmin bitirilmesi. Halbuki film Ayasofya’da ezan okunduktan sonra Fatih’in secdeye vardığı anda bitirilseydi çok anlamlı ve etkileyici olurdu."

Ben fetih filmi diyemeyeceğim. Fetih, topyekûn bir medeniyet hadisesi, çağ kapayıp çağ açan bir olgudur. Medine’de ateşlenen ruhun Konstantiniyye’de karşılık bulmasıdır.

Cihân şumul bir devleti âliyye idealiyle yanıp tutuşan, zerrelerine medeniyet nakşolmuş bir Sultan aradım durdum filmde. Ama göremedim. Medine'den başlatılan kutlu davayı okuyamadım Faruk Aksoy’un Fethinde.

Molla Güranileri, Molla Hüsrevleri, Molla Lütfîleri, Ali Kuşçuları, hasılı kelam fethe ruh katanları aradım.

Tam 7 dil bilen Fatih’in çocuklukta aldığı disiplini, adabı erkânı aradım.

Edirne Sarayı’ndaki Fatih’in kütüphanesine ait el yazmalarını aradım.

Fetih sonrasında Eyüp Sultan hazretlerinin kabrinin, Ak Şemseddin ile birlikte büyük bir edep içerisinde nasıl bulunduğunu aradım. Kısacık bir sahne ile geçiştirilmişti.

Fetih sonunda Konstantiniyye’nin yeniden nasıl imar edildiğini, Doğu’dan ve Batı’dan ilim adamları ve sanatkarların şehre nasıl celbolunduğunu müşahade etmek istedim.

Fetih sonrası Ayasofya’da bir Cuma namazı kılmak istedim…Bildiğimiz namaz sahnesi adeta Ortadokslar'ın hatırına feda edilmişti sanki. Acaba bir anlamı da, "Ayasofya ibadete açılmasın" demek miydi?

İstediklerimin hiçbirini Fetih 1453’te bulamadım. Bol bol tribünlere oynanmış bir film.

Açıkcası savaş filmi izlemek, Holywood u yad etmek istiyorsanız buyrun gidin. Ancak benim gibi beklentileriniz çok ise sükût u hayale uğrarsınız!

Film hiçbir medeniyet tasavvuru kesbetmiyor!

Bu işi dosdoğru, adam gibi yapacak birileri olmalıydı. Emin olun o birileri de var. Dua edin de o dostlarımız çıksın ve adam gibi bir Fetih filmine imza atsın.

Ez-cümle, Fetih 1453 ekibine diyorum ki: 1453 Kere Edep Ya Hu!

 

Aydın Çakırtaş

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-1453-kere-edep-ya-hu-8032.htm

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gözlerinin gördüğünü yüreğinin gördüğüne değişiyorsan EYVALLAH, Yüreğinin gördüğünü gözlerinin gördüğüne değişiyorsan EYVAH… EYVAH…!!!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sıkı bir tenkid yazısı olmuş. Haklılık payı yüksek. Ben yine derim en azından kısmen de olsa tarihi bir zaviyeden baktırmış olmaları beni sevindirdi. Ben de beklemedim değil o Ayasofya'da en azından vasiyetine bir emare görelim. Bu arada yapımcıyi eleştirmek de ucuz tavır. Ayrıca oyuncuların üzerine rollerini yapıştırdıklari için cemille ulubatli hasani karşılaştiriyorlar. Bu da acemice. Neyse inşallah herşeyiyle maneviyat tüten, tarihi sapmalar olmadan olmadan bizi uyandıran çalışmalar gelir. Bu arada bir kanalda mi ne eve düşen yıldırım mi şimşek mi ne dizisi başlamış bu adamın. Çok muazzam aile yapısı var ya yıkın,darma dağın edın. Evli adam o hafif kıza meyil ediyormuş. Subhanallah ne günlere kaldık ya. Yanlış yapıyorsun Faruk yanlışsın. Insanın düz çizgisi olur ya hüsnü zannımızı yıkma böyle. Allah davasının imarı olan işler ettirsin,paraya kul olma Faruk,adam ol,insan ol,müslüman ol..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Filmi izledim söylediklerinin bazılarına katılıyorum haklılık payı var.Film de genel olarak baya ilgi gördu bence buda milletimizin tarihe olan açlığını gösteriyor tarihimizle ilgili daha gerçekçi daha güzel filmler çekilmeside güzel olacaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biraz daha objektif olmak gerekiyor artık. Film tüm zamanların en çok izlenen filmi oldu. Halkımızın artık bu perspektifte atılacak, tarih hamuru ile şekillendirilmiş filmlerin özlemi içinde yer aldığını bedahet derecede ortada. Artık bir takım köşe yazarları çocukca tenkitleri bir kenara bıraksınlar. Tarihi noktada bir eksikliği söz konusu ise bu dile getirebilir. Fakat filmin yapımcısı Fatih Aksoy'muş bu yapımcı daha öne Recep İvedik gibi filmlere imza atan isim, Ulubatlı Hasan'ı daha önce cemil karakterindeki bir isim canlandırmış mış.. mış... mış.. Bu tenkitler artık marazi bir hal aldı, aklı başında hiç bir ismin ise filmin oyuncuları üzerinden büyük bir emek verilmiş bir projeye tenkit etme hakkını vermez. Vermedi zaten...!!!

Yıl 2012 ve tarihimizde çok önemli bir yere sahip, medeniyet bir çağ atlatmış, zerrelerini medeniyet naksolunmuş, Peygamber'imizin iltifatlarına mazhar olmuş, büyük üstadımız daha yeni yeni ekranlara taşıyor, bu halet-i ruhiye'yi yeni yeni hissetmeye başlıyoruz.Aynı zamanda bu bir film, belgesel değil. Bu noktada çeşitli paranoyolarla tenkit ideolojileri öne süren sözde manevi sözün temsilcileri, değerli köşe yazarlarımız bu zamana kadar neden hiç bir adım atmadılar. Bu noktada neden hiç bir mülahazalarını göremiyoruz. Neden somut atılmış adımları göremiyoruz.

 

Tarihi noktada bir takım eksikliklerin olduğu gerçek. Fakat hakkını da vermek lazım. Bu taassupların egemen olduğu bir ülkede büyük bir adımdır.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir damla bile su yok o bardağın içerisinde değil mi Aydın Çakırtaş ?

 

İsteklerinin hiç birini bulamamış bir de üstüne. Bak hele bak.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

ben filmi izlemedim ama film hakkındaki değerlendirmeleri okuyorum. bence burada aydın çakırtaşın yaptığı analiz ve tespitler yerindedir. aydın çakırtaşın yazdığı yazılara bakarsanız tarihi hususlardaki hassasiyeti ortadadır. özellikle ayasofya hakkındaki fikirleri ve yazıları ortadadır...

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/13842-ayasofya-ybadete-acylyyor/page__hl__ayasofya__fromsearch__1

 

bu zamana kadar tarihi film çekilmedi diye her önümüze sunulanı sahiplenme anlayışı abes kaçmıyor mu? yanlış varsa o yanlışları yazmak kötü birşey mi? elbette ki eleştirilmeli hem de her karesiyle.

 

önümüze sunulanı şartlı refleksle kabul ettiğimiz takdirde özlemi duyulan ancak hayalde kalacaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarihi noktada eksiklikler dile getirilebilir. Fakat kalkıp filmin yapımcısının isminden, şu veya bu rolde oynayan şahısların daha önceki oynadığı rollerden dem vurup projeye tenkitler savurmak marazidir. Tarihi noktada eksiklikleri görebiliyoruz, yalnız film birebir kopyasını ekrana yansıtmazlar reyting kaygısı taşır yapımcılar. Filme tenkitler savurun bu köşe yazarların; Fatih Sultan Mehmet ve Fetih ile alakalı kaç tane köşe yazıları yazmışlar söyler misin bana ?

Tarihimizde çok önemli yere sahip olan bu noktayı kaç kere kalemlerinde dillendirmişler.

 

Bu arada Ayasofya Mehdi A.S. tarafından açılacak inşallah...!!!

 

İşte hadislerle sabit olan ve Akşeyh'in de müjdelediği ikinci fethin kumandanı Mehdi ve yine hadisin ifadesi ile "hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyen" kahraman askerlerden müteşekkil nurani ordusu, evvelemirde kalplerdeki Ayasofya'nın kapılarını açacak ve fethin sembolünün ibadete açılması ile ikinci fetih gerçekleşecek. ("Akşeyh'in Nurlu Müjdesi Ve İkinci Fetih", 25. 05. 2000)

 

"İstanbul'u önce Mehmed fethedecek, sonra İstanbul ehl-i salibin eline geçecek, daha sonra da Mehdi İstanbul'u tekrar fethedecek" diye devrin ulemasına cevap veriyordu. (Risaletü'n- Nuriye, Akşemseddin, A. İhsan Yurd, İstanbul, 1972).

Share this post


Link to post
Share on other sites

aydın çakırtaşın derinlemesine fikirlerini bilmiyorum ama tarih ile alakalı güzel ve yerinde tespitlerine daha önceden de yazılarında şahit olmuşluğum vardır. mevzumuz fetih, fatih ve istanbul olduğu için ve de sorunuza binaen yazarın bu paraleldeki yazılarını aktarıyorum...

 

Vur Pençe-i Âli’deki Şemşir Aşkına!

 

İşte bu coşkulu başlıkla giriş yapalım istedik yazımıza. Zira bundan 557 yıl evvel Sultan II. Mehmed Han da coşkulu ve vakûr bir eda ile girmişti Konstantinepol’ün kapısından şehre… Bu coşkuya ne köhne Bizans’ın muhkem duvarları ne de Doğu Roma’nın son imparatoru Konstantin Palaiologos ve maiyetindekiler karşı koyabilmişti…

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-vur-pence-i-alideki-semsir-askina-4552.htm

 

Şehr-i İstanbul’u Yaşamak

 

Asırlar boyu Peygamber aşkıyla nice yiğitler gelecekler de şehir direnecektir… Ve bir an gelecek… Takvimler 29 Mayıs 1453’ü gösterecek… Topyekün bir Türk ordusu… Önünde, atının yeleleri dalgalanan bir mana eri… Peygamberin müjdesine ermek için heyecanını kılıç kalkan seslerinin, sabah seher vaktiyle gümleyen Şahi seslerinin arasında gizleyen güzel komutan…

Şehir manaya teslim olacaktır…

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-sehr-i-istanbulu-yasamak-4660.htm

 

"Bu Şehri Stanbul ki..."

 

Efendim esasında İstanbul’u mübarek, muteber bir güzel belde yapan ruhun 14 asır evvel ateşlenmesidir.

Hz. Peygamber’in fethi müjdelemesi ve asırlar sonra fethi mübinin vuku bulmasının ardından İstanbul asıl mevkiine kavuşmuştur.

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-bu-sehri-stanbul-ki...-6813.htm

 

İstanbul'un Fethi ve Fatih'in Osmanlı İlim ve Sanatına Katkıları

 

Sultan II. Mehmed’in bu şehri Osmanlı Devleti’nin payitahtı yapması, İstanbul’un fethinin dünya tarihindeki konumunu da belirlemiştir. Avusturyalı tarihçi Paul Wiltek’in şu tespitleri bu noktada mühimdir: “Barbar göçebeler olmaktan çok uzak bulunan galipler, İslâm dünyasında kemalini bulan yüksek medeniyete tamamıyla sahiptiler ve şimdi bunun için yeni bir merkez yarattılar. Bu yeniden ihyâ edilen şehirle, Türklerin bu muhteşem İstanbul’u ile zihinlerimizde bir defa daha beş yüzyıl önce mukadderatı tâyin eden hâdiseye dönelim ve bunu tarihin bir nirengisi olarak görelim; çok zaman önce ölmüş olan Şarkî Roma’nın sonu olarak değil, fakat daha ziyâde, asırlarca devam edecek olan bir imparatorluğun doğuşu olarak bu hâdise Asya’nın ve Avrupa’nın mukadderâtına şekil verdi.”

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-istanbulun-fethi-ve-fatihin-osmanli-ilim-ve-sanatina-katkilari-6900.htm

 

Fethi Mübinin Manevî Kumandanları - I

 

Hz. Peygamber’den alınan fetih heyecanı ta o zamanlardan itibaren Bizans surlarına kadar dayanmış, bu kutlu yolda nice şehitler verilmiştir. Bu hadisi şerifi Abdullah b. Bişr el-Ğanevî’den duyan Mesleme b. Abdülmelik aynı sene Konstantiniyye’yi fethe çıkmıştır.

Bu takdîr ve tebşîr aşkınadır ki Müslümanlar tam on bir kez bu kutlu niyetle bu beldelere gelip mücadele içine girmişler, şehit olmuşlardır.

Bir diğer manevî kumandan Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri’dir. Aynı heyecan ile bu topraklara gelip şehit olan Eyyûp Sultan Hazretleri’nin Konstantinapolis sınırlarındaki varlığı fetih heyecanını ziyâdeleştiren bir gerçekliktir.

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-fethi-mubinin-manevi-kumandanlari-i--6960.htm

 

Fethi Mübinin Manevî Kumandanları-II

 

Bir evvelki yazımda İstanbul’un fethinin manevi kumandanı olarak ilk sıraya Hz. Peygamber Efendimiz’i yerleştirmiştik. Zira, asırlar öncesinden verdiği müjdede fethi gerçekleştirecek komutanı ve askerlerini övmesi İstanbul’un fethini daha anlamlı kılmış ve o övgüye mazhar olabilmek için nice kutlu akınlarlar gerçekleştirilmiştir.

Üçüncü Halife Hz. Osman döneminde Suriye Valisi olan Muaviye Suriye ve Filistin şehirlerinde ilk İslâm donanmasını meydana getirdi ve 649-653 senelerinde Kıbrıs’a düzenlenen deniz seferinde büyük bir başarı elde edildi. Bu başarılar Konstantiniyye’nin fethine giden yollardaki engellerin aşılmasına yönelik girişimler oldu.

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-fethi-mubinin-manevi-kumandanlari-ii-7063.htm

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu da aydın çakırtaş ın konuyla direkt alakalı 2. yazısı...

 

1453 KERE YAZIKLAR OLSUN!

 

 

Sevgili okurlarım,

Konunun önemine binaen ikinci kez sizleri aynı konuya muhatap kılacağım içün affınıza sığınıyorum.

Malum şu “Fetih” filmi.

“1453 Kere Edep Ya Hu” başlıklı bir önceki yazımda filmdeki çarpıklıkları teferruatlı bir biçimde ortaya koymuştum.

Lâkin gerek çevremizdeki, gerekse sosyal medyadaki yorumlara baktığımızda hassasiyetlerimizin tarumar edildiğini gördüm.

İşin şayân-ı dikkat tarafı ise kendisini “mütedeyyin” olarak addeden taifenin de basiretlerinin bağlandığıdır.

Mütedeyyin, “Dîne bağlı, dîn-dâr” manasını ihtivâ eder.

Hamd olsun fakir de dîn-dâr olmasa da o yolda mesafe almaya çalışmaktayım. Tezkiyeyi nefs içre elbette zikzaklarımız zuhur edebiliyor. Ve fakat her dem zerre kadar da olsa hayra hizmet etmek insanı manen huzura erdiriyor.

Zira Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de, “İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun karşılığını görecek” buyuruyor. (Zilzâl,7)

Şimdi ortada bir suimisâl varken onu emsâl alıp şerre mi hizmet edelim?

Dün “Muhteşem Yüzyıl” adındaki harem fantazileri ile Kanuni’den nefret eden halka bugün Fatih gibi mütekâmil bir şahsiyet hırsının esiri aciz bir kul gibi takdîm edilemez!

Kabrine gittiğinizde muhayyilenizde belirmeyen suretler “oyunculuk” namına beyaz perdeye taşınamaz!

Bir kadına aşıklık istidadında bile müthiş bir san’at ve edebiyat mazisi olan has Anadolu genci gayri meşru bir ilişkinin esiri gibi gösterilemez!

Yine tekrarlıyorum: Tarihi şahsiyetler Holywood’un imansız senaryolarına kurban edilemez!

“Daha iyisini yapana kadar en iyisi budur” demek millî ve manevî hassasiyetler bakımından bir basiret tutukluğu değilse, en masumundan bir “sinema tutulması”dır.

Fikirlerine itimâd ettiğim sanat tarihçi ve rehber Talha Uğurluel dostumuz da konuyla ilgili değerlendirmelerini sosyal medyada beyân etti.

“Bir insan ne kadar iyi niyetle yola çıkarsa çıksın eğer anlatacağı kişilerin benzer modellerini kendi hayatında görmezse ortaya işte bu filmde olduğu gibi tipler çıkar. Çocukluğunda gözü yaşlı bir nine, alnı secdeli bir dede görmedi ise, kendisini ne kadar zorlarsa zorlasın inançlı insan portresini veremez. Allah aşkına 1453’te aşklar 2012’deki gibi miydi? Bir asır önce bile nişanlısı bayan mendili uzaktan yere atsa damat adayının kalbi duracak gibi olurdu. Burada Ulubatlı’yı din, ahlâk, nikâh bilmez bir Karaoğlan gibi göstermişler. Sancağı dikerken, o en büyük müjdeyi yerine getirirken sizce neyi düşünüyordu? Yani ne Fatih, ne Ulubatlı, ne Akşemseddin ve Gülbahar Hatun bizim ecdâdımız kişiler değil. Kuşatmaya gidilirken Fatih’e tılsımlı gömlekler giydiriliyor ki o gömlekte ne âyetler ne hadisler yazar!”

Ne yani muhterem dostlar, tüm bunları görmezden gelip “Amann, bu tür eksikleri görmüyorum, daha iyisini siz yapın” mı demeliyim?

Milyonlarca insana sessizce yudum yudum yutturulan müstehcenliğe "Eh, o kadarcık olur. Yoksa nasıl gerçeklik olacak" mı diyelim?

En ufak bir müstehcenlik tartışmasında mangalda kül bırakmayanların süt dökmüş kedi gibi kıvırması caiz mi?

Bu tavır, amacı emri bi’l-marûf nehyi ani’l-münker olan bir Müslüman’a yakışır mı?

Bizler doğruları telkîn edeceğiz ki yanlış işler yapanlar yanlışlarını düzeltmeye çalışsınlar.

Dindar kesimin artık anlaması gereken gerçeklik şudur: Siz doğrusunu yapmazsanız yanlış olanlar doğru yerine konur. Ve ortaya çıkan bu menfi tablodan da doğruyu hayata geçiremeyen dindarlar sorumludur!

Ey dindarlığı kimseye bırakmayan banka patronları, holding sahipleri!

Ey lüks içinde yüzen, israf bataklığına saplanmış dindarlar!

Ey lüks jiplerinden inip toprakla temas etmeyen dabbetü'l-arzlar!

Siz dinin hakikatlerini yaşamazsanız, başkalarına yaşatma hamakatinden vazgeçmezseniz ülkemizde hakikat adına "pis" işlerin zuhur etmesinden de siz sorumlusunuz!

Vazgeçin rehavetinizden ve varlıklarınızı hayra sarf edin!

Sizi temin ederim ki yanlış yapanların yaptıkları yanlarına kâr kalıyor. Olansa duyguları ve hassasiyetleri sömürülmüş, tarumar edilmiş halkımıza oluyor.

Hiç İran sinemasına merakınız oldu mu bilmiyorum!

Meselâ bir Bâb Âziz filmini bulup izlemenizi tavsiye ederim.

Zira bu tarz filmlerde medeniyetin filmlere nasıl uyarlandığını seyredeceksiniz!

Batı sinemasının karşısında rüştünü isbat edemeyenler ise bugün yaptıkları gibi tarihle adeta alay ediyorlar. Henüz “Kemalât” derecesine ulaşamamış insanlar ise hamlık derekesinde çırpınmaya devam ediyorlar.

Lafı uzatmayacağım. Sinemanın “Bizce”sini yapamadığımız gibi Batı taklidi senaryoları muhayyilemezde hiçbir karşılığı olmayan tiplerle tarumar etmede üzerimize diyecek yok!

Bunu da geçtim, son sözüm “mütedeyyin” görüntüler sarf edip Fetih 1453 filmini yere göğe sığdıramayanlara:

1453 KERE YAZIKLAR OLSUN!

 

http://www.habername.com/yazi-aydin-cakirtas-1453-kere-yaziklar-olsun-8071.htm

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçen okuduğum bir değerlendirme yazısında müellif, edebiyatımızın yerinde saymasını iyi eleştirmen yetiştirerememize bağlıyordu...

Sadece edebiyat mı efendim sadece edebiyat mı? :)

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

O sadece bir film ve tarih filmlerle ya da dizilerle öğrenilmez, anlatılmaz. Tarih, kitaplarla öğrenilir kitaplarla. Bu yüzden filme film olarak bakıp helal dairesindeyse izlenilip eğlenilir, hepsi bu kadar. İşin adabı da edebi de budur.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...