Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
HİÇ

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmeze Cevaplar

Recommended Posts

Hay Allah razı olsun Faruk Köse inşallah bu minvalde yazıların devamını bekliyoruz. Meydanı boş buldular ağzı olan konuşuyor!!!

 

 

Alevilik hangi İslam'ın yolu?

 

Birilerini yanımıza çekmek, "yanımızda olan"ı bozup "yanımıza çekmek istediğimiz"in hoşlanacağı hale getirmekle mi, yoksa "yanımıza çekmek istediğimiz"e, "yanımızda olanın doğrusu"nu anlatmakla mı olmalı?

Mesela; bir hıristiyanı, yahudiyi, budisti vs. "İslam'a davet" ederken, İslam'ı onun "hoşlanacağı hal"e mi dönüştürüp anlatmalıyız, yoksa onu "İslam'ın hakikatleri" ne ise onunla tanıştırıp, o asla mı davet etmeli, "İslam'ın aslı"ndan hoşlanmasını mı sağlamalıyız?

 

Aynı şekilde, "müslüman"ım deyip hata edenlere, "İslam'a uygun olmayan bir hayat" yaşayanlara "İslam'ın doğrusu"nu anlatmak mıdır aslolan, yoksa onun İslam'dan hoşlanması için aslı eğip bükmek, "hakk"a "batıl" karıştırmak, "dinin aslı"nı bozmak mıdır?

 

"Davet edilen" ve "kendisine davet olunan" doğru tanımlanmazsa, "davet"in mahiyeti bozulmuş ve gerçekleşmemiş olmaz mı?

 

Buraya nereden geldim?

 

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Almanya'da calib-i dikkat bir cümle kurdu:

 

"Alevilik İslam'ın yoludur."

 

Koskoca Diyanet İşleri Başkanı'nın böyle bir cümlenin mana ve mefhumunu, ne anlama geldiğini bilmeyeceğini sanmıyorum elbette. Ama madem ki söyledi, bizim de "bunu neye dayandırdığını sorma hakkımız" teşekkül etmiş oldu.

 

Müslüman, işlerini dinine göre yapar, sözlerini dinine göre söyler, hayatını dinine göre yaşar. Din, elbette Allah indinde makbul olan "İslam"dır. Kimsenin inancıyla derdim yok; ama konu İslam'a dayanınca, dinin eğilip bükülmesine kayıtsız kalma hakkımız da yok. "Alevilik İslam'ın yoludur" cümlesine bu kapsamda bakınca üreyen yüzlerce sualden birkaçını sormak istiyorum.

 

"Alevilik İslam'ın yoludur" demek, "İslam'ın yolu Alevilik'tir" demekle aynı şey. Zaten Başkan Görmez, bir kişinin "Alevilik İslam dışı" demesi halinde karşısında kendilerini bulacağını hassaten vurguluyor. Peki, madem ki "İslam'ın yolu Alevilik" ve "Alevilik İslam içi", o halde Sayın Görmez şu hususları bir vuzuha kavuştursa da "yanlış kanaatlerimiz"i tashih etsek:

 

Geçenlerde Ankara'da, Alevi Bektaşi Federasyonu ve Alevi Dernekleri Federasyonu öncülüğünde, Türkiye'nin her yanından Alevi dernekleri, CHP, ÖDP, TKP, Halkevleri, Halkın Kurtuluşu Partisi gibi bilumum "İslam karşıtı sol kitle örgütleri"nin ve siyasi partilerin katılımıyla bir miting düzenlendi. Mitingin adına dikkat: "Laik ve Demokratik Türkiye İçin Eşit Yurttaşlık Mitingi." Sloganlar da cabası: "Zorunlu din dersine hayır", "Cemevleri Ucube değil, ibadethanedir", "Pir Sultan pirimiz, Kızılbaşlık yolumuz" vs.

 

Sayın Başkan;

 

Görüldüğü gibi Alevilerin yolu "Laiklik" ve "Kızılbaşlık" yoluymuş. Bunu kendileri söylüyorlar, bu adla ve bu sloganla miting düzenleyip polisle çatıştılar. Şimdi, madem ki sizin tabirinizle "Alevilik İslam'ın yoludur", o halde "Laiklik yolu İslami midir?" Laiklik adına eyleme geçen, yolunun Osmanlı'ya ihanet edenlerin teşkil ettiği "Kızılbaşlık" olduğunu söyleyen Aleviler için yapılacak "İslam yolunda" tanımlaması Kur'an ve Sünnet'e uygun düşer mi? Alevilerin gönlünü hoş tutmak için "Laiklik"e razı olmak İslami bir yol mudur?

 

Madem Alevilerin yolu İslam yolu, o halde Nusayri Alevilerinden olan Suriye diktatörü Esed de İslam yolunda mı? Bu nasıl bir İslam yolu ki, Ehl-i Sünnet müslümanlara karşı kıyım içinde?

 

İslam, Kur'an ve Sünnet'e göre biçimlenmiş ilahi din ve hayat biçimi olarak siyasi, sosyal, hukuki, iktisadi ve diğer bütün hususiyeteriyle fert, aile, toplum ve devlet hayatında egemen olacak hükümler vazetmiştir. Peki, Aleviler İslam Şeriatı'nı, Devlet düzeninde Şeriat'ın uygulanmasını, "İslam Devleti" mefhumunu kabul ederler mi? Devletin İslam'a göre yönetilmesine, toplumun İslam'a göre yaşamasına razı mıdırlar?

 

Aleviler müslümanın şiarı olan ibadetleri eda ederler mi? 5 vakit namazı kılarlar, Ramazan Orucu'nu tutarlar, zekât verirler mi? Camiye gelirler mi? Cemevlerinde yapılan ritüeller İslam'a, Kur'an ve Sünnet'e göre "ibadet" midir? İbadet olduklarına hangi deliller var?

 

"İslam yolundaki" Aleviler okullarda "din dersleri"ne niçin karşı çıkıyorlar? İslam yolunda olanlar, İslam'ın esaslarının, "İslam'ın kitabı Kur'an"ın, "İslam'ın Peygamberi Hz. Muhammed'in hayatı"nın öğrenilmesine karşı çıkarlar mı? Kur'an'a karşı çıkmakla, hilafına yaşamakla İslam yolunda olunur mu?

 

Alevilerin inancı "tevhid" mi?

 

Alevilerin hal ve gidişlerine, söz ve eylemlerine, savundukları davaya, tuttukları yola baktığımızda, Kur'an ve Sünnet'e dayalı İslam ile bağdaştıramıyorum. Ben mi İslam'ı yanlış biliyorum, -ki o zaman doğrusunu lütfen tanımlar mısınız?-, yoksa başka bir İslam daha mı var? Peki, Allah hangi İslam'dan razı olacak? Kur'an ve Sünnet'e dayalı olandan mı, "Alevilerin yolu"nda tanımlanandan mı?

http://www.habervaktim.com/yazar/alevilik-hangi-islamin-yolu-55077.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Faruk Köse'den Allah razı olsun yaramıza parmak basmış...

 

Anadolu'nun asıl sahipleri Aleviler mi?

 

Geçen yazıda (10.10.2012) Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez'e, Almanya'da söylediği "Alevilik İslam'ın yoludur" sözü üzerine bir dizi soru sormuş ve meselenin aydınlatılmasını talep etmiştim. Ama henüz cevap alabilmiş değilim; bekliyorum.

 

Bu arada Sayın Görmez'in, üzerinde durulması gereken bir cümlesi daha vardı. Diyordu ki:

"Anadolu'nun asli sahibi Alevi vatandaşlarımızdır."

Bu cümleye çok dikkat etmelisiniz. Zira Sayın Başkan, "Aleviler de Anadolu'nun asli sahiplerindendir" demiyor; "Anadolu'nun asli sahibi Alevi vatandaşlarımızdır" diyor.

İyi de Sayın Başkan, biz ne oluyoruz peki? Sığınmacı mı, işgalci mi, yoksa başka bir şey mi?

Neyse, sadece sorup, "Anadolu'nun gerçek sahipleri meselesi"ne geçiyorum. Tarihi kısaca hatırlayalım.

Müslüman Türkler Anadolu'ya 1000'li yıllarda gelmeye başladı. 1071'deki Malazgirt zaferi, Anadolu'yu Müslüman Türkler'e açtı ve Türkler'in yeni yurdu Anadolu oldu. Malazgirt komutanı Alparslan ve ordusu Alevi değil, Ehl-i Sünnet'ti. O esnada Anadolu'nun güneydoğusunda Ehl-i Sünnet olan Kürtler yaşıyordu.

İlk Kızılbaş Türkler Anadolu'ya "13. yüzyıl"dan itibaren gelmeye başladı. (Başlangıçta "Alevi" değil "Kızılbaş" deniyordu.) Kızılbaşlar geldiğinde devlet ve egemen toplumsal unsur Ehl-i Sünnet idi. Her ne kadar 13. yüzyıldan itibaren gelmiş de olsalar, "Kızılbaşlık"ın Anadolu'da yayılması, ancak "Timur'un Anadolu'yu istilası"ndan sonra mümkün olabildi. Alevilik, Anadolu'daki oluşum sürecini, 13.-15. yüzyıllar arasındaki 200 yıllık zaman diliminde tamamladı.

Yani; Anadolu'yu Bizans'tan alan da, İslam yurdu yapan da, sahiplenen de Aleviler değil, Ehl-i Sünnet Müslümanlardır. Aleviler gelmeden önce ve oluşumunu tamamladığında Anadolu zaten Ehl-i Sünnet Müslümanlar tarafından sahiplenilmişti.

Aleviler güçlenip belli bir toplumsal tabana sahip olduktan sonra ne yaptılar peki?

Ayaklandılar!

"Gerçek sahipler" denilenler, sürekli ayaklanarak eksiğiyle-gediğiyle, Ehl-i Sünnet üzere kurulu devleti zora soktular. Hatta "ilk Alevi ayaklanması" Anadolu Selçuklu Devleti'ni zayıflatarak yıkılışına giden süreci tetikledi.

İlk ayaklanmayı "Alevilik"in Anadolu'da teorik yapısını oluşturan ve örgütleyen Baba İlyas ve Baba İshak başlattı. Daha sonra ayaklanmalar sürüp gitti. Şahkulu Ayaklanması, Nur Ali Halife Ayaklanması, Şeyh Celal Ayaklanması, Şah Veli Ayaklanması, Baba Zunnun Ayaklanması, Atmaca Ayaklanması, Kalender Çelebi Ayaklanması, Zünnuoğlu Ayaklanması, Veli Dede - Seyfi Bey Ayaklanması, Şah Geldi Ayaklanması, Düzmece Şah İsmail Ayaklanması, Sakarya Şeyhi Ayaklanması bunların başlıcaları.

Babailerden sonra "Alevilik"e biçim veren, Hacı Bektaş-ı Veli'dir. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Horasan'dan Anadolu'ya gelişi 1240. "Anadolu Alevilik Felsefesi"nin kurucusu kabul edilen Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğretilerinin dayanağını teşkil eden Baba İlyas'ın Anadolu'ya gelişi ise 1230'lu yıllar. Demek ki, Anadolu'yu sahiplenen bir Alevi varlığından söz etmek mümkün değildi; zira o tarihe kadar Anadolu toprakları zaten sahiplenilmişti. Ancak o tarihten sonra yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan bir akım söz konusu.

Öyle bir akım ki, "Zerdüştlük"ün İslam içinde gizlenmiş hali olan "Kızılbaşlık"a dayanıyor. Nitekim Alevilik, Anadolu'da yaklaşık son 400 yıldır kullanılan bir kelime. Daha önce kullanılan kelime Kızılbaşlık. "Alevi" kelimesinin, öyle sanıldığı gibi Hz. Ali ve onun evi ile hiçbir ilgisinin de olmadığı, "ateşperest" anlamına gelen Horasan kökenli "Allavi" kelimesine dayandığı biliniyor. Araplar'ın kullandığı "Alaui-Alavi" kelimesi ise, "ateş ruhunu benimseyenler" anlamına geliyor.

"Anadolu Aleviliği"ni Hacı Bektaş-ı Veli'den sonra en çok etkileyen, Şah İsmail. Mensuplarınca Hz. Ali'nin yeniden bedenlenişi olarak görülen Şah İsmail, "Alevi Cemleri ve erkanı"nın kurumlaşarak bugünkü halini almasını sağlamış, "Alevilik"e son şeklini vermiş. Bu yüzden, Şah İsmail zamanında Anadolu'daki Aleviler bırakın vatana sahiplenmeyi, vatanın önemli bir bölümünü koparıp Şah İsmail'in hükümranlığına teslim etmek için çalıştılar. Halk Ozanı olarak bilinen Pir Sultan Abdal da elebaşılarındandı. Ancak Yavuz Sultan Selim Çaldıran'da bu bölücü taifeyi tepeledi ve Şah İsmail'i yenerek Anadolu'yu işgalden kurtardı.

Görüldüğü üzere, Sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın ileri sürdüğü gibi Anadolu'nun asıl sahipleri Aleviler değil, Ehl-i Sünnet Müslümanlardır. Aleviler ise bırakın sahiplenmeyi, sürekli ayaklanmışlar, Safeviler'le ve Vatikan'la işbirliği yaparak, gerek Selçuklular'ın, gerekse Osmanlılar'ın başına sürekli dert açmışlardır.

Bunlar tarihi gerçeklerin minik bir bölümü. Şimdi Sayın Başkan, bu "sahiplik" konusunu neye dayandırıyor? Lütfedip izah etse de aydınlansak, değil mi?

_______________

Önyargılılara Not: Bu yazının konusu, "Alevi düşmanlığı" falan değil; "başlık"ta ne soruyorsak odur.

 

 

http://www.habervaktim.com/yazar/anadolunun-asil-sahipleri-aleviler-mi-55158.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmet Görmezin açıklamasını okuduğumdan beri hazmedemediğim bu hususu ben de naçizane dile getirmek istedim. Hiç değilse ecdadıma karşı sorumluluğumu yerime getirmeyi arzuladığımı beyan etmek isterim. Faruk Köse de bu konuyu işlemiş Allah razı olsun. Onun yazısı, benim yazdığıma göre daha teknik ama bizim de elimizden gelen budur...

 

 

“Anadolu’nun asli sahibi alevi vatandaşlarımızdır.”

Geçtiğimiz hafta içerisinde Mehmet Görmez’in Alevilik ve alevilerle alakalı açıklamalarına şahit olduk. Açıklama metni içerisinde fazlasıyla zorlama ifadelerin olduğuna da şahit olduk. Mesela “Alevilik İslamın yoludur” gibi. Kendisi zaten Diyanet İşleri’ne başkan olduğundan beri her fırsatta “aleviler Müslümandır” olgusunu empoze etme çabası içerisindedir. Hatta bunun konuşulmasının bile kendisine ızdırap verdiğini de beyan etmektedir. Yalnız atladığı bir nokta var ki son derece ehemmiyet arzetmektedir. “Bizde Müslümanız veya bende Müslümanım” ifadesini neden bir aleviden duyamıyoruz. Müslümanım demek asıl onlara giran geliyor ki sürekli ve üstüne basa basa “aleviyiz” demekteler. Şayet Mehmet Görmezin dediği gibi olsaydı Müslümanız ifadesini az da olsa cümle içerisinde kullanmaları gerekirdi ki bu da vaki olmamıştır.

Neyse bizim bu yazımızda asıl vurgulamak istediğimiz Mehmet Görmez’in açıklamasında olan diğer yanlışlardan ziyade bin yıldır İslamın bayraktarlığını yapmış Selçuklu ve Osmanlının yurdu olan Anadoludur. Nasıl bir garabettir ki “Anadolunun asli sahibi alevilermiş”. Din hususunda bilgisizliğini açıklamalarından anladığımız Mehmet Görmez’in tarihi ve coğrafyayı da bilmediğini bu söylemlerinden anlıyoruz. Birazcık da olsa ortaöğretim seviyesinde tarih kitaplarını karıştırsa bu vatanın ehli sünnet yurdu olduğunu kolayca anlayacaktır. 1000 yıldır ne Selçukluda ne de Osmanlıda ehli sünnetten başka bir mezhebi kabul eden bir hükümdar ben bilmiyorum ve tanımıyorum. Tuğrul ve Çağrı Beyler, Alparslar, Melikşah, Kılıçarslan, Alaaddin Keykubat, Gıyaseddin Keyhüsrev, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, 1. Murat, Yıldırım Bayezit, Çelebi Mehmed, İkinci Murat, Fatih Sultan Mehmed, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman,…..,2. Abdülhamid, Mehmed Reşad ve Sultan Vahdettin; bütün idarecilerimiz ehli sünnete mensuptu. Ayrıca bu muhterem zatlar ehli sünnete mensup oldukları gibi diğer ehli sünnet düşmanı cereyanlara karşı da Anadoluyu ve Anadoluluyu muhafaza etmişlerdir. İşte Akkoyunlu Uzun Hasan’ı Otlukbeli Savaşı’nda yenilgiye uğratan Fatih Sultan Mehmed, işte 1514 de Çaldıran’da Safevi Şahı İsmail’i bozguna uğratan Yavuz Sultan Selim, işte Osmanlıya karşı haçlılarla ittifak teklif eden Şahı İsmail’in oğlu Tahmasb’a Tebrize kadar girerek haddini bildiren Kanuni Sultan Süleyman…Ahmed Akgündüz ve Said Öztürk’ün kaleme aldıkları “Bilinmeyen Osmanlı” adlı kitapta Osmanlının ilayı kelimetullah mücadelesinin sadece küffara karşı olmadığı bununla birlikte İslamın özüne aykırı hareket eden yani ehli sünnete muhalif görüşlere dekarşı olduğu beyan edilmektedir. Anadoluyu her daim şiileştirmeye dönük politika izleyen Farslılar hiçbir zaman bunda Mehmed Görmezin dediği gibi başarılı olamamışlardır.

Hele ki Osmanlı gibi İslamın bayraktarlığını yapmış bir devlet örneği az önce de bahsettiğimiz gibi ortadayken nasıl olur da bu şekilde mesnetsiz ve dayanaksız, asılsız ve yersiz bir açıklama yapılabilmiştir çözmek çok güç. Anladık ki Mehmed Görmez din ve tarih konularında yeterli bilgiye sahip değil ya da coğrafyayı da bilmiyor ve Anadolu ile Acem diyarı İranı birbirine karıştırıyor. Böyle birinin de diyanetin başında vazifeli olması “vay halimize” dedirtecek cinsten.

Bu şekliyle diyanetin Anadolunun 1000 yıldır sahibi olan bizleri temsil etmediği ortaya çıkmaktadır. Eğer Mehmed Görmezin amacı alevileri savunmaksa bıraksın diyanet işlerini, versin istifasını daha sonra nerede nasıl yaparsa yapsın ve isterse bir cemevine dede de olabilir ama Müslümanların yakasından düşsün bir zahmet…

 

tazir/nfkkfn 14.10.2012

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu alevilikten açılığı zaman, öğrencilik dönemlerimde anı muhayyileme oturur. Din dersinin kallavi eğitimlerini dinlemek istemeyen bir öğrenci sırada boylu boyunca yatar. Derken mütedeyyin kişilik hocamız, daha fazla sabredemez ve öğrenciyi kaldırır ve sorar ?

 

-Neden dersi dinlemiyorsun ?

- Sizin dersiniz bana hitap etmiyor ( Hoş mevzuat bakımından bize hitap ettiği pek söylenemez )

- Neden ?

- Ben aleviyim, sizin dersiniz bana hitap etmez ?

- Hoca bir politikacı edası ve bir peygamber sabrı ile, ''Ben kanunun, müfredatın bana izin verdiği müddetçe size bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum, ne olur şurada iki kelime öğrensen'' der

- Öğrenci yine ısrar ve şımarık bir inatla, sizin dersiniz bana hitap etmez. Siz 30 gün orucu farz kılarsınız, oysa biz 9 gün oruç tutarız.

-Neden 9 gün tutarsınız diye hoca sorar ?

-Öğrenci, ''Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimize(s.a.v.) aslında 9 gün oruç tutulmasını vahiy etmiş. Peygamber efendimiz sehven 30 gün anlamış'' der.

-Hoca kendinden beklemediğim bir kurnazlıkla cevap verir. ''Peki Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimize(s.a.v.) vahiyleri TÜRKÇE mi indiriyormuş. Hiç Arapça'daki otuz ile dokuz birbirine benzer mi'' der. Öğrenci kem kümlerle dakikaları tüketir ve yerine oturur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...