Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
adıgüzel

Dindar Nesil Dansta

Recommended Posts

Başbakan'ın 'dindar nesiller yetiştireceğiz' açıklaması günlerce tartışıldı. Manşetlerde, köşelerde, ekranlarda konuşuldu. İktidar ve anamuhalefet için kılıçların karşılıklı çekileceği yeni bir gündemdi 'dindar nesil' tartışması.

 

Bir tarafta dine dair her konunun karşısında kendisini bulan CHP, öbür tarafta 'zinayı suç saymayan' AKP'nin dindar nesil iddiası... AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları'nın düzenlediği Gençlik Şöleni'nde öyle görüntüler fotoğraf karelerine girdi ki... Bu kareler bir söylem maskesini daha düşürdü...

 

 

Dindar nesil dediğiniz böyle bir şey mi?

 

AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları organizatörlüğünde gerçekleştirilen gençlik şöleni AKP'nin maskesini bir kez daha düşürdü. Muhafazakar muteddeyyin kesimlerin oylarına göz diken, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın adını bile istismar etmekten geri durmayan AKP'nin politik duruşunu özetleyen fotoğraflara bir yenisi daha eklendi. Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' açıklamasının tribünlere oynamaktan öteye başka bir anlam ifade etmediğini, AKP'li gençlerin sarmaş dolaş dansı, ortaya çıkardı.

 

Peki bu hangi nesil gençlik?

 

Başbakan Erdoğan 31 Ocak tarihinde AKP'nin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada "Dindar nesil yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuş, gündemde geniş yer bulan bu ifadeler tartışma konusu olmuştu. Daha sonra 6 Şubat tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar gençliğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" diyerek, eleştirilere sert çıkmıştı.

 

Bari söylenilenle yapılan uyuşsun

 

AKP'nin söyledikleriyle yaptığı ilk defa çelişmiyor. 2008 yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği "basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş, şarkılar eşliğinde göbek atılmıştı. Daha da ileri giden AKP İl Başkanı Dilek Alkan, kadın şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla dans eden şarkıcıyı tempo tutmuşlardı.

 

Üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin birbirlerini tanımaları amacıyla yapılan 'Gençlik Şöleni'nde kızlar ve erkekler, dans ederek tanıştılar. Vakfıkebir MYO'nda okuyan bin 422 öğrencinin katıldığı şölenin organizatörlüğünü AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları yaptı. Gecede konuşan AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları Başkanı Ali Madenci, "Onların sıkıntılarını, ihtiyaçlarını belirleyip gidermeye çalışıyoruz. Öğrencilerin sıkıntılarına çözüm bulmak, sürekli yanlarında olmak, rahat huzurlu bir ortam sunmak istiyoruz" dedi. Eski Öğretmenevi salonunda yapılan şölende, gecenin geç saatlerine kadar dans, ettiler.. Bu görüntü Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' sözlerinin içi boş olduğunu gösterdi.

 

Başbakan'ın dindar gençliği

 

Başbakan Erdoğan 31 Ocak 2012 tarihinde AK Parti genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada "Dindar nesil yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuştu. Gündemde geniş yer bulan bu ifadeler çokça tartışılmış ve Başbakan'ın dindar nesli, dindar gençliği nasıl yetiştireceği konusunda soru işaretleri oluşmuştu? Daha sonra 6 Şubat 2012 tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar gençliğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" demişti.

 

Rakı içip göbek atmışlardı

 

2008 yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği "basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş, şarkıcıyla göbek atılmıştı. Artvin Koru Otel'de basın mensupları için verilen yemekte sahne alan kadın şarkıcıya eşlik eden AKP İl Başkanı Alkan, şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla dans eden şarkıcıyı seyretti.

 

Şampanyaların da patlatıldığı geceye katılan kadın partililer arasında başörtülü bulunmaması dikkat çekmişti.

 

Dindar değil Müslüman nesil

 

Sadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı Fatih Aydın, AKP hükümetinin 'dindar nesil' yetiştiremeyeceğini söyleyerek nedenlerini sıraladı. Başbakan'ı söylemden eyleme geçememekle suçlayan Aydın, "Başbakan güzel konuşuyor, 'dindar nesil yetiştireceğiz' diye. Ama yapılanlara bakıyoruz hiçbir şey yok.

 

Domuz etini kasaplık statüsüne koyanlar, zinayı serbest bırakanlar nasıl dindar gençlik yetiştirecek. Avrupa Birliği Bakanlığı kuran, İslam'a aykırı uygulamaları hemen kabul eden bir hükümet nasıl dindar nesilden bahsedebilir. İslam coğrafyasını kana bulayan ABD'yi kadim dost olarak gören iktidar partisi 'dindar nesil' söyleminin içini nasıl dolduracak. Başbakan'ın açıklamaları hiç samimi gelmiyor. Biz Saadet Partisi olarak 'dindar nesil' değil 'Müslüman nesil' yetiştirmenin peşindeyiz. Dindar diyor Başbakan. Peki, kime göre, hangi dine göre dindar? Biz buna 'Müslüman nesil' diyoruz" diye konuştu.

 

Kaynak

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Milli Gazete'yi sevelim veya sevmeyelim, bence şuan toplulumuzda yaşanan gerçeği ifşa ediyor.

Zorumuza gitse de, bu böyledir.

Ben Akp'yi Menderes'in Demokrat Partisi'ne çok benzetirim.

Üstad bence yaşasaydı, Adnan Menderes'in Demokrat Parti'sini nasıl tenkit ediyorsa, aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan'ın Ak Parti'sini de o şekilde tenkit edecektir diye düşünüyorum.

Çünkü yapılan çalışmalar, bana Menderes döneminde yapılanlarla aynı gibi geliyor.

Dikkat ederseniz, ikisi de batılı liberal bir politika izliyor, ikisi de alt yapısı olmayan, fikirisiz yer üstü çalışmalarıyla övünüyor.

Yaptığı yolları anlatıyor, barajları anlatıyor, demiryollarını anlatıyor,

Fikirsiz olduğu zaman Üstad bunların hiçbir kıymetinin olmayacağını ve Menderes'i yaptığı çalışmaların da kurtaramadığı söylüyordu.

1-Hedefsiz Gayret

2-Boşuna Zahmet

3-Boyuna Gaflet

Ak Parti ile Demokrat parti arasındaki ortak noktaları Üstadın tabiriyle bu şekilde belirtebiliriz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ak Parti Milli görüşçülerin hayallerinin dahi varamayacağı güzel işler yapmıştır. O yüzden milli görüş ve uzantıları tipik bir muhalefet partisinden öteye geçememektedir. Tabiki Ak Parti mükemmel değildir ancak siyasi partiler arasında en fazla faydası olan oluşumdur. 28 Şubatta korkak tutumu ile malum darbeye engel olamayıp bu ülkede milyonlarca müslümanın zulmüne dolaylı yoldan beceriksizliği ile vesile olanlar şimdi çıkmış sütten çıkmış akkaşık modunda konuşuyorlar.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl D.P'yi eleştirdi, doğrudur... Necip Fazıl Erbakan'ı da eleştirdi... Necip Fazıl yaşasaydı Tayyip Erdoğan'ı da eleştirirdi, bu da doğru... Ama Necip Fazıl'ın eleştirilerini doğru bir eksene oturtmak gerekir. Devletin derinliklerinde kalan yapılanmayı çok iyi bilen Necip Fazıl, bunun için “Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!” demiştir.

 

Necip Fazıl, Menderes'i bazı hususlarda eleştirdi ama arkasından da 'O Zeybek' dedi, muhteşem bir şiir yazdı.

 

Necip Fazıl 'Ulu Hakan' diye övdüğü, evliyalık edasında olduğunu söylediği II. Abdulhamit'i de bazı hususlarda eleştirdi. Onun aksiyon ruhuna sahip olmadığını yazdı.

 

Bu eleştirilere nasıl bakmalı? Asılmesele bu olsa gerek...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ak Parti Milli görüşçülerin hayallerinin dahi varamayacağı güzel işler yapmıştır. O yüzden milli görüş ve uzantıları tipik bir muhalefet partisinden öteye geçememektedir. Tabiki Ak Parti mükemmel değildir ancak siyasi partiler arasında en fazla faydası olan oluşumdur. 28 Şubatta korkak tutumu ile malum darbeye engel olamayıp bu ülkede milyonlarca müslümanın zulmüne dolaylı yoldan beceriksizliği ile vesile olanlar şimdi çıkmış sütten çıkmış akkaşık modunda konuşuyorlar.

 

Mehmet Memiş...

Yazdıklarına katılıyorum ama 'korkak tutum' bahsine katılmıyorum. Erbakan'ın da önemli yanlışları olmuştur ama o zaman ki tutumunu 'korkaklık' kavramı ile açıklayamayız.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burda yanlış anlaşılmasın, Ak Parti ve diğer partiler karşılaştırılmıyor.

Bizim davamızın sadece başarıya ulaşması için, partilerüstü bir anlayışa sahip olmamız gerekir.

Aksi takdirde, körüne taassub sahibi bir birey oluruz.

Üstad'ın Büyük doğu idealinden uzak, fikirsiz, çilesiz, aksiyonsuz, lüpçü bir zihniyet ortaya çıkar.

Ak Parti'deki en büyük sorun budur.

Fikirsizlik, çilesizlik, aksiyonsuzluk, lüpçülüktür.

Baktığımız zaman, parti yönetimine ve kadrolarına, ben bazılarını şahsen tanıdığım için söylüyorum.

Tamamıyla batı tarzı liberal bir politika izleniyor.

Üstad'ın öngördüğü Büyük Doğu ideali bu mudur arkadaşlar?

Kendimizi kandırmayalım, bu kadrolarla belki özgürlük gelir, liberalizm gelir, üstad'ın tabiriyle eşek hürriyeti gelir fakat, kesinlikle Büyük Doğu ideali yani İslami bir rejim ideali gelmez.

Bunu söylerken, biz bir dostumuza onun nasıl iyiliğini düşünerek, kötü bir hareket yaptığı zaman onu tenkit ediyorsak, Ak Parti ve kadrolarına da bu tenkidi yapmak boynumuzun borcudur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Partiler üstü bir anlayış ile, siyaset arenasında başarılı olmanız mümkün değil. Aynı zamanda tenkit bireyi olmaya ne hacet. Sürekli eleştirmek sizlerin mütemadi bir med-ceziriniz esiri kılmış. Ak Parti tabi ki, liberal bir politika sunmak zorunda. İslami rejim ideali için ülkemizdeki zeminin hazır olmadığı da bir gerçek. O yüzden ilk etapta bu zeminin hazır olması gerekir. Keza ben islami rejimi destekleyen bir birey değilim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Partiler üstü bir anlayış ile, siyaset arenasında başarılı olmanız mümkün değil. Aynı zamanda tenkit bireyi olmaya ne hacet. Sürekli eleştirmek sizlerin mütemadi bir med-ceziriniz esiri kılmış. Ak Parti tabi ki, liberal bir politika sunmak zorunda. İslami rejim ideali için ülkemizdeki zeminin hazır olmadığı da bir gerçek. O yüzden ilk etapta bu zeminin hazır olması gerekir. Keza ben islami rejimi destekleyen bir birey değilim.

 

Aslında ne yalan söyleyeyim en fazla destekleyenlerden biri hala benimdir.

Bunu siyasi partizanlık olarak değil, gönülden yapıyorum.

Yaptığım ve yapmaya çalıştığım tenkitlerden aslında tamamiyle bu mihvaldedir.

Fakat dediğim gibi, insanlar olaylara ve durumlara partizanlık ekseninden baktıkları için, bizim doğal olarak yaptığımız eleştiriler bile onlara ağır geliyor.

Ama bizim bu yerinde tenkitlerimizi bile anlamayacak kadar insanlar olaylara sığ yaklaşıyor.

Not: Sevgili Kardeşim, bir Müslüman olarak İslami rejimi destekleyen bir birey değilim derken, tam olarak neyi kasdediyorsun. Bizim dar manada anladığımızı söylüyorsan, bence biran önce tövbe etmen gerekir.

Saygılarımla

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Partiler üstü bir anlayış ile, siyaset arenasında başarılı olmanız mümkün değil. Aynı zamanda tenkit bireyi olmaya ne hacet. Sürekli eleştirmek sizlerin mütemadi bir med-ceziriniz esiri kılmış. Ak Parti tabi ki, liberal bir politika sunmak zorunda. İslami rejim ideali için ülkemizdeki zeminin hazır olmadığı da bir gerçek. O yüzden ilk etapta bu zeminin hazır olması gerekir. Keza ben islami rejimi destekleyen bir birey değilim.

Son cümlenizi okuyana kadar, teşekkür kasdı ile yorumunuza bir rep vermek üzere idim.

 

Merak ediyorum, hangi "İslami" olan kavramları "destek"leyip, hangi "İslami" olan kavramları "destek"lemiyorsunuz? İslam'ı hangi sahalarda "destek"lenebilir buluyor, hangi sahalara karıştırmamak(haşa!) gerektirğini düşünüyorsunuz?

 

İlah olarak iman edip, emir ve yasaklarına göre hayatımızı tayin ettiğimiz Rabbimiz, hükümleri evlerin ve camilerin haricine nüfuz etmeyen; muayyen vakitlerde namaz kılmakla ve muayyen vakitlerde oruç tutmakla vazifelendirip gerisine karışmayan, kıyamette de "Yediğiniz halt, çıkardığınız kanunlara uygunsa ne mutlu size!" diyecek olan bir tanrı değildir.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üzerine gidilip ürgütülmemesi, insanların fikirlerini serbestiyet içinde paylaşması taraftarıyım yalnız islami rejim taraftarı olmayan bir zihniyetin bence neye taraf olduğu sorusunu cevapsız bırakmamasını rica ederim.

 

İslami rejime (bildiğimiz anlamda "şeriat"a) taraf olmayan neye taraftır?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Uygulamada sıkıntı olacağı görüşündeyim, sonuçta uygulamayı yerine getirecek olan insanlar. Bir cemaat diğer cemaat mensubuna pespaye yakıştırmaların yaptığı bir hengame içerisinde yaşıyoruz. Hamurumuz yeterli değil. Hala körü körü bağnaz ve taassup içinde savunmanın dikta etmenin hiç mi hiç hacet yok.

 

Bu açıklamam size yine yeterli gelmez. O yüzden liberal demokratik rejimin bana daha sıcak geldiğini belirtip. Sualinize net bir yanıt vermiş olayım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zeminin uygun olmadığı fikri ayrı ben destekleyen biri değilim demek ayrıdır. Birinde acziyet diğerinde kat'iyyet var. Henüz hazır olunmadığı fikri burada eminim herkeste vardır, ama o ideal herkesin hayalidir yahud hayali olmalıdır. Dayatmıyorum ama İslamın hayatta işlevselliği olan şeriatten, islami nizam ve işleyişten uzak bir yaşam islamı buharlaştırmaktır. Şeriat dinimizin ete kemiğe bürünmüş halidir. Ve onsuz hiçbir kare tasavvur edilemez. Aksi halde alın size Türkiye'nin hali.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türkiye'nin halinde üç beş dipnotlar dışından tenkit ettiğim bir olgu yok. Din üzerinde hassasiyet gösteren bir yapım da mevcut değil. O yüzden hayaliniz hayalim değil. Daha fazla da uzatmak da istemiyorum: İlk defa forum düşünce endeksine zıt olan fikrimi beyan ettim. Bundan sonraki düşüncelerim şahsıma mahdut kalacaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mesele yok azizim. Burası öyle sanıyorum ki medeni bir platform. Kimse de fikrinizi beyan ettiniz diye sizi protesto edecek değil. Saygı duyarım. Bir diğer başlıkta mesela zatın biri deist olduğunu yalnız fikirlerinin değişmeye durduğunu yazmış. Çok renklilik güzeldir. Herneyse.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Keza ben islami rejimi destekleyen bir birey değilim.

 

İslami rejim ifadesi çok geniş bir ifadedir. Dünyada kendisini 'İslami rejim' ismi ile gösteren pek çok devlet var. Bu devletlerin her birinin rejimleri birbirinden çok farklıdır üstelik... Bir bakıma Asrı Saadet dönemini bir kenara bırakırsak, o devirden sonra tam anlamı ile 'İslami rejim' uygulayan devlet çıkabilmiş midir? Mesela günümüzde İran devleti sizce bir 'İslami rejim' ile mi yönetiliyor? Kendilerini belki öyle gösteriyorlar ama sadece gösteriyorlar... Onu geçelim, Osmanlı devleti bir 'şeriat' devleti miydi? Hayır!

 

'İslami rejim' veya 'şeriat devleti' derken, bütün kurumları ile bir devlet yapısı ortaya koyabiliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim'e bakarak, o mukaddes kitaptan hükümler çıkararak bir devlet yapısı ortaya koyabilir misiniz? Ya da şöyle soralım: Dünyadaki bütün müslüman devletler Kitabımıza bakıp bu mevzu ile alakalı hüküm çıkarmaya kalktıklarında, tek bir devlet yapısında birleşebilirler mi? İşte Sudi, işte İran ve diğerleri...

 

Ama İslamda ne vardır? Necip Fazıl bir kitabında şöyle açıklıyor: 'İslamda idare şekli yok, idare ruhu vardır(...)'

 

İslam bize bir idare şekli, bir rejim yapısı sunmuyor. Ya ne yapıyor? İşin ruhunu gösteriyor. Bu mevzu ile alakalı Necip Fazıl şöyle diyor: '...ulvi ve münzzeh İslamiyetin, saltanat, cumhuriyet vesaire gibi toprak seviyesinde kalan basit ve iptidai şekil ve kadro tercihlerine karşı herhangi bir alakası mevcut değildir.' Yani rejimin ismi ne olursa olsun, O işin ruhu ile alakalı... (Tabi burada Komünist bir sisteme İslam ruhu girdirmekten söz etmiyoruz:)) Necip Fazıl yukarıdaki cümlesine devamla: '... O, Hakka esir bir fert hükümranlığını, başıboşluğa mahkum bir hürriyet idaresinden üstün tutar.'

 

Çanakkale Şavaşındaki kahramanlıkları biliyorsunuzdur. Askerlerimiz iki çephe arasında kalmış yaralı düşman askerlerini tepelerinde uçuşan kurşunlara aldırış etmeden tutup sırtlıyor ve kendi yerine geri dönüyor. Orada da o düşman asker ile ilgileniyor. Uzaklara gitmeye gerek yok, daha bir kaç gün önce bizim askerler teröristlere elleri ile yemek yediriyorlardı. Burada şekillerden ziyade zemine yayılmış şeriatı görebiliyor musunuz? Birisi saltanat rejiminde, diğeri Cumhuriyet şeklinde. Burada Cumhuriyetimize hakim olan zihniyeti ayrı tutuyorum.

 

Necip Fazıl bir başka eserinde şöyle diyor: 'Lafın gerçeği:Davaları idari, içtimai, iktisadi, sınai, ilmi, siyasi, edebi, beledi, sıhhi, istediğimiz kadar sınıflara ayırabilir.' Necip Fazıl davaları bu şekilde sıralarken, Ahlak davamıza sözü getiriyor ve şu misalle durumu açıklığa kavuşturuyor: 'Mesela balmumundan yapılan heykel topyekün erirken, o heykelin kayan burnunu, düşen gözünü, çarpılan ağzını ve kopan kolunu ayrı ayrı, müstakil olarak düzeltmeye kalkmaktan bir şey çıkmaz.' Topyekün balmumunu ahlak diye misallendirirsek, her şeyin başı ortaya çıkar. İslamın anlamlarından birinin de ahlak olduğunu düşünürsek, bir anlamda balmumunu 'şeriat' diye düşünebiliriz. Necip Fazıl aynı kitaptan şöyle sesleniyor:' Ruh ve Ahlak herhangi bir fayda mevzuunda, insan iradesini hayra yöneltecek tek müessir olduğuna göre, bu ana müessir üzerinde herhangi bir inhiraf, artık başka şubelerdeki inhirafların o şubelere mahsus çerçeveler içinde düzeltilmesini imkansız kılar.'

 

Bizim rejimimiz henüz bu ruhtan uzak olduğu için, haliyle, bu rejim ile asli bünyemiz arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Hemen başörtüsü misali verilebilir. Bir başka misal ise miras olayıdır. Medeni kanunlar miras konusunda ne der, fıkıh kitapları ne der? İncelendiğinde görülecek ki, çok farklı noktalarda duruyorlar. Tabi daha çok, benzersiz örnekler var. İlk anda aklıma gelenler bunlar.

 

Keza ben İslami rejimi destekleyen biri değilim derken, İslami rejime verdiğimiz anlamlar burada önem kazanıyor. Birisi çıkıp 'ben İslami rejimi desteklemiyorum!' derse, bir başkası da çıkıp 'Ben destekliyorum, seni de anlamıyorum'' bağlamında karşılık verir. Aslında anlaşamayan bu iki insan aynı şeyleri söylüyor olabilirler. Bunu anlamanın yolu ise İslami rejim derken, neyi söylemek istedikleri. Her iki fikir İslami rejimi tam anlamı ile ele alıyorlarsa, aynı kapıya çıkarlar. Yine bu iki kesim İslami rejimi dünyadaki yanlış uygulamalarına bakarak ele alıyorlarsa, yine aynı kapıya çıkarlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

İslami rejim ifadesi çok geniş bir ifadedir. Dünyada kendisini 'İslami rejim' ismi ile gösteren pek çok devlet var. Bu devletlerin her birinin rejimleri birbirinden çok farklıdır üstelik... Bir bakıma Asrı Saadet dönemini bir kenara bırakırsak, o devirden sonra tam anlamı ile 'İslami rejim' uygulayan devlet çıkabilmiş midir? Mesela günümüzde İran devleti sizce bir 'İslami rejim' ile mi yönetiliyor? Kendilerini belki öyle gösteriyorlar ama sadece gösteriyorlar... Onu geçelim, Osmanlı devleti bir 'şeriat' devleti miydi? Hayır!

 

'İslami rejim' veya 'şeriat devleti' derken, bütün kurumları ile bir devlet yapısı ortaya koyabiliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim'e bakarak, o mukaddes kitaptan hükümler çıkararak bir devlet yapısı ortaya koyabilir misiniz? Ya da şöyle soralım: Dünyadaki bütün müslüman devletler Kitabımıza bakıp bu mevzu ile alakalı hüküm çıkarmaya kalktıklarında, tek bir devlet yapısında birleşebilirler mi? İşte Sudi, işte İran ve diğerleri...

 

Ama İslamda ne vardır? Necip Fazıl bir kitabında şöyle açıklıyor: 'İslamda idare şekli yok, idare ruhu vardır(...)'

 

İslam bize bir idare şekli, bir rejim yapısı sunmuyor. Ya ne yapıyor? İşin ruhunu gösteriyor. Bu mevzu ile alakalı Necip Fazıl şöyle diyor: '...ulvi ve münzzeh İslamiyetin, saltanat, cumhuriyet vesaire gibi toprak seviyesinde kalan basit ve iptidai şekil ve kadro tercihlerine karşı herhangi bir alakası mevcut değildir.' Yani rejimin ismi ne olursa olsun, O işin ruhu ile alakalı... (Tabi burada Komünist bir sisteme İslam ruhu girdirmekten söz etmiyoruz:)) Necip Fazıl yukarıdaki cümlesine devamla: '... O, Hakka esir bir fert hükümranlığını, başıboşluğa mahkum bir hürriyet idaresinden üstün tutar.'

 

Çanakkale Şavaşındaki kahramanlıkları biliyorsunuzdur. Askerlerimiz iki çephe arasında kalmış yaralı düşman askerlerini tepelerinde uçuşan kurşunlara aldırış etmeden tutup sırtlıyor ve kendi yerine geri dönüyor. Orada da o düşman asker ile ilgileniyor. Uzaklara gitmeye gerek yok, daha bir kaç gün önce bizim askerler teröristlere elleri ile yemek yediriyorlardı. Burada şekillerden ziyade zemine yayılmış şeriatı görebiliyor musunuz? Birisi saltanat rejiminde, diğeri Cumhuriyet şeklinde. Burada Cumhuriyetimize hakim olan zihniyeti ayrı tutuyorum.

 

Necip Fazıl bir başka eserinde şöyle diyor: 'Lafın gerçeği:Davaları idari, içtimai, iktisadi, sınai, ilmi, siyasi, edebi, beledi, sıhhi, istediğimiz kadar sınıflara ayırabilir.' Necip Fazıl davaları bu şekilde sıralarken, Ahlak davamıza sözü getiriyor ve şu misalle durumu açıklığa kavuşturuyor: 'Mesela balmumundan yapılan heykel topyekün erirken, o heykelin kayan burnunu, düşen gözünü, çarpılan ağzını ve kopan kolunu ayrı ayrı, müstakil olarak düzeltmeye kalkmaktan bir şey çıkmaz.' Topyekün balmumunu ahlak diye misallendirirsek, her şeyin başı ortaya çıkar. İslamın anlamlarından birinin de ahlak olduğunu düşünürsek, bir anlamda balmumunu 'şeriat' diye düşünebiliriz. Necip Fazıl aynı kitaptan şöyle sesleniyor:' Ruh ve Ahlak herhangi bir fayda mevzuunda, insan iradesini hayra yöneltecek tek müessir olduğuna göre, bu ana müessir üzerinde herhangi bir inhiraf, artık başka şubelerdeki inhirafların o şubelere mahsus çerçeveler içinde düzeltilmesini imkansız kılar.'

 

Bizim rejimimiz henüz bu ruhtan uzak olduğu için, haliyle, bu rejim ile asli bünyemiz arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Hemen başörtüsü misali verilebilir. Bir başka misal ise miras olayıdır. Medeni kanunlar miras konusunda ne der, fıkıh kitapları ne der? İncelendiğinde görülecek ki, çok farklı noktalarda duruyorlar. Tabi daha çok, benzersiz örnekler var. İlk anda aklıma gelenler bunlar.

 

Keza ben İslami rejimi destekleyen biri değilim derken, İslami rejime verdiğimiz anlamlar burada önem kazanıyor. Birisi çıkıp 'ben İslami rejimi desteklemiyorum!' derse, bir başkası da çıkıp 'Ben destekliyorum, seni de anlamıyorum'' bağlamında karşılık verir. Aslında anlaşamayan bu iki insan aynı şeyleri söylüyor olabilirler. Bunu anlamanın yolu ise İslami rejim derken, neyi söylemek istedikleri. Her iki fikir İslami rejimi tam anlamı ile ele alıyorlarsa, aynı kapıya çıkarlar. Yine bu iki kesim İslami rejimi dünyadaki yanlış uygulamalarına bakarak ele alıyorlarsa, yine aynı kapıya çıkarlar.

 

Hacegan kardeşim Osmanlı'nın İslam devleti olmadığı fikrine dayanak noktan nedir? İslam dininin esasları Osmanlının kuruluşuyla birlikte tatbik edilmeye başlamıştır. Osmanlının özünde vardı İslam,şeriat. Osmanlıya İslam devleti değildi demek bence çok eksik ve yanlış bir tanımlama. Osmanlı; halkından padişahına kadar dinini bilen ve o dinin hem halk bazında hem de devlet bazında yaşandığı bir topluluktu.

 

Karacahisar'ın fethinden sonra;

"Bugün şanla şerefle dolu bir gündü.Aşiretten devlete geçişin birinci günüydü. Çünkü o zamana kadar kurulan Türk devletlerinden hiçbirinde kadılık müessesesi yoktu. Her türlü ihtilafa beyler bakıyor, sadece ulemayla istişare ediyorlardı. İslam öncesinden kalma bazı alışkanlıklar ise yer yer sürüyordu. İlk defa bir kadı tayiniyle hukuk işleri de İslama göre tanzim edilmiş ve İslam şeriatı devlet idaresine hakim hale getirilmişti. Osmanlı Devleti yıkılana kadar bu böyle sürüp gidecekti..."

 

(Osman Gazi/Yavuz Bahadıroğlu/16. Baskı/Sayfa 40)

 

Osmanlı, islamın yeryüzünde tatbik edildiği son devletti. O bakımdan madde planında kurtulduktan sonra ruh planında helak edilişimiz ve bunun tatbik edicileri bu bakımdan da değerlendirilmelidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne kadar layığız, "hamurumuz ne kadar yeterli" suali ile, "desteklemiyorum", "hayalim değil" sözleri aynı fikriyatın ürünü değildir.

 

 

Desteklemiyorum. Destekleyenlere de ilk önce zeminin hazır olmadığını ifade ediyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Hacegan kardeşim Osmanlı'nın İslam devleti olmadığı fikrine dayanak noktan nedir? İslam dininin esasları Osmanlının kuruluşuyla birlikte tatbik edilmeye başlamıştır. Osmanlının özünde vardı İslam,şeriat. Osmanlıya İslam devleti değildi demek bence çok eksik ve yanlış bir tanımlama. Osmanlı; halkından padişahına kadar dinini bilen ve o dinin hem halk bazında hem de devlet bazında yaşandığı bir topluluktu.

 

Karacahisar'ın fethinden sonra;

"Bugün şanla şerefle dolu bir gündü.Aşiretten devlete geçişin birinci günüydü. Çünkü o zamana kadar kurulan Türk devletlerinden hiçbirinde kadılık müessesesi yoktu. Her türlü ihtilafa beyler bakıyor, sadece ulemayla istişare ediyorlardı. İslam öncesinden kalma bazı alışkanlıklar ise yer yer sürüyordu. İlk defa bir kadı tayiniyle hukuk işleri de İslama göre tanzim edilmiş ve İslam şeriatı devlet idaresine hakim hale getirilmişti. Osmanlı Devleti yıkılana kadar bu böyle sürüp gidecekti..."

 

(Osman Gazi/Yavuz Bahadıroğlu/16. Baskı/Sayfa 40)

 

Osmanlı, islamın yeryüzünde tatbik edildiği son devletti. O bakımdan madde planında kurtulduktan sonra ruh planında helak edilişimiz ve bunun tatbik edicileri bu bakımdan da değerlendirilmelidir.

 

Değerli kardeşim, şeriat Allah'ın koyduğu kanunlardır... Şeriat İslam'dır... Şeriat bizim biricik yolumuzdur...

 

Bu anlamda Osmanlı Devleti tabiki bir İslam Devletidir. Şeriatı uygulamaya çalışan bir devlettir. Asr-ı Saadet dönemi hariç hiçbir dönemde tam manası ile uygulanmamıştır, diyorum. Osmanlı Devleti de özellikle başarılı dönemlerinde bunu uygulamaya çalışmışıtır. Yukarıda anlatmaya çalıştığım, dünya üzerindeki bütün müslümanların 'İslami Rejime' yüklediği anlamların farklılığı ve bunun yanında şeriatın değişmez ruhu. İran, Sudi misallerini verdim... Osmanlı'da şeriat devleti değil derken, İslamın dışında bir devlet de demiyorum. İranlılar nasıl kendilerine göre bir yorum çıkartıyorsa, Sudiler nasıl kendilerine göre bir yorum çıkartıyorsa, Osmanlı da bu anlamda şeriatı en doğru şekilde uygulamaya çalışıyordu. Mutlak manada şeriatı öne alarak Osmanlının bu anlamda bir şeriat devleti olmadığını ama şeriatı uygulamaya çalışan bir devlet olduğunu söylemeye çalışıyorum.

 

'Keza ben İslami rejimi destekleyen biri değilim' diyen arkadaşa 'İslami rejim' derken, Asrı Saadet dönemi de dahil bu rejimlerden hangisini ele alıyor... Eğer iran veya Sudi uygulamasını ele alıyorsa, bu tür 'İslami rejim' adı ile oluşturulan sistemlerden söz ediyorsa, o arkadaşın 'İslami rejimi desteklemeyen birisi' olduğunu anlarım... ki arkadaşın da hadiseyi böyle düşündüğünü tahmin ediyorum. Yok, Asrı Saadet Dönemi şeriat uygulamasını arıyorsa, bunu Osmanlı da bile bulumaz, diyorum... Bunun yanında İslamı rejimi desteklemeyen arkadaşa karşı çıkan diğer arkadaşlar da İslamı rejim derken, Asrı Saadet dönemine vurgu yapıyorlarsa, bu anlamda İslami Rejimi desteklemeleri kadar doğal bir şey olamaz. Bu anlamda destekleyen de, desteklemeyen de 'İslamı rejime' yükleyecekleri aynı anlamdan dolayı, aynı kapıya çıkarlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Desteklemiyorum. Destekleyenlere de ilk önce zeminin hazır olmadığını ifade ediyorum.

 

Beyanınız sualimi meşrulaştırıyor. Demek ki başka bir soruya vermiş olduğunuz yanıtla sualime cevap vermiş olmadığınızı hatırlatarak, -gerçi uzatmak istemiyorsunuz amma- yineliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

İslami rejim ifadesi çok geniş bir ifadedir. Dünyada kendisini 'İslami rejim' ismi ile gösteren pek çok devlet var. Bu devletlerin her birinin rejimleri birbirinden çok farklıdır üstelik... Bir bakıma Asrı Saadet dönemini bir kenara bırakırsak, o devirden sonra tam anlamı ile 'İslami rejim' uygulayan devlet çıkabilmiş midir? Mesela günümüzde İran devleti sizce bir 'İslami rejim' ile mi yönetiliyor? Kendilerini belki öyle gösteriyorlar ama sadece gösteriyorlar... Onu geçelim, Osmanlı devleti bir 'şeriat' devleti miydi? Hayır!

 

'İslami rejim' veya 'şeriat devleti' derken, bütün kurumları ile bir devlet yapısı ortaya koyabiliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim'e bakarak, o mukaddes kitaptan hükümler çıkararak bir devlet yapısı ortaya koyabilir misiniz? Ya da şöyle soralım: Dünyadaki bütün müslüman devletler Kitabımıza bakıp bu mevzu ile alakalı hüküm çıkarmaya kalktıklarında, tek bir devlet yapısında birleşebilirler mi? İşte Sudi, işte İran ve diğerleri...

 

Ama İslamda ne vardır? Necip Fazıl bir kitabında şöyle açıklıyor: 'İslamda idare şekli yok, idare ruhu vardır(...)'

 

İslam bize bir idare şekli, bir rejim yapısı sunmuyor. Ya ne yapıyor? İşin ruhunu gösteriyor. Bu mevzu ile alakalı Necip Fazıl şöyle diyor: '...ulvi ve münzzeh İslamiyetin, saltanat, cumhuriyet vesaire gibi toprak seviyesinde kalan basit ve iptidai şekil ve kadro tercihlerine karşı herhangi bir alakası mevcut değildir.' Yani rejimin ismi ne olursa olsun, O işin ruhu ile alakalı... (Tabi burada Komünist bir sisteme İslam ruhu girdirmekten söz etmiyoruz:)) Necip Fazıl yukarıdaki cümlesine devamla: '... O, Hakka esir bir fert hükümranlığını, başıboşluğa mahkum bir hürriyet idaresinden üstün tutar.'

 

Çanakkale Şavaşındaki kahramanlıkları biliyorsunuzdur. Askerlerimiz iki çephe arasında kalmış yaralı düşman askerlerini tepelerinde uçuşan kurşunlara aldırış etmeden tutup sırtlıyor ve kendi yerine geri dönüyor. Orada da o düşman asker ile ilgileniyor. Uzaklara gitmeye gerek yok, daha bir kaç gün önce bizim askerler teröristlere elleri ile yemek yediriyorlardı. Burada şekillerden ziyade zemine yayılmış şeriatı görebiliyor musunuz? Birisi saltanat rejiminde, diğeri Cumhuriyet şeklinde. Burada Cumhuriyetimize hakim olan zihniyeti ayrı tutuyorum.

 

Necip Fazıl bir başka eserinde şöyle diyor: 'Lafın gerçeği:Davaları idari, içtimai, iktisadi, sınai, ilmi, siyasi, edebi, beledi, sıhhi, istediğimiz kadar sınıflara ayırabilir.' Necip Fazıl davaları bu şekilde sıralarken, Ahlak davamıza sözü getiriyor ve şu misalle durumu açıklığa kavuşturuyor: 'Mesela balmumundan yapılan heykel topyekün erirken, o heykelin kayan burnunu, düşen gözünü, çarpılan ağzını ve kopan kolunu ayrı ayrı, müstakil olarak düzeltmeye kalkmaktan bir şey çıkmaz.' Topyekün balmumunu ahlak diye misallendirirsek, her şeyin başı ortaya çıkar. İslamın anlamlarından birinin de ahlak olduğunu düşünürsek, bir anlamda balmumunu 'şeriat' diye düşünebiliriz. Necip Fazıl aynı kitaptan şöyle sesleniyor:' Ruh ve Ahlak herhangi bir fayda mevzuunda, insan iradesini hayra yöneltecek tek müessir olduğuna göre, bu ana müessir üzerinde herhangi bir inhiraf, artık başka şubelerdeki inhirafların o şubelere mahsus çerçeveler içinde düzeltilmesini imkansız kılar.'

 

Bizim rejimimiz henüz bu ruhtan uzak olduğu için, haliyle, bu rejim ile asli bünyemiz arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Hemen başörtüsü misali verilebilir. Bir başka misal ise miras olayıdır. Medeni kanunlar miras konusunda ne der, fıkıh kitapları ne der? İncelendiğinde görülecek ki, çok farklı noktalarda duruyorlar. Tabi daha çok, benzersiz örnekler var. İlk anda aklıma gelenler bunlar.

 

Keza ben İslami rejimi destekleyen biri değilim derken, İslami rejime verdiğimiz anlamlar burada önem kazanıyor. Birisi çıkıp 'ben İslami rejimi desteklemiyorum!' derse, bir başkası da çıkıp 'Ben destekliyorum, seni de anlamıyorum'' bağlamında karşılık verir. Aslında anlaşamayan bu iki insan aynı şeyleri söylüyor olabilirler. Bunu anlamanın yolu ise İslami rejim derken, neyi söylemek istedikleri. Her iki fikir İslami rejimi tam anlamı ile ele alıyorlarsa, aynı kapıya çıkarlar. Yine bu iki kesim İslami rejimi dünyadaki yanlış uygulamalarına bakarak ele alıyorlarsa, yine aynı kapıya çıkarlar.

 

Sevgili Kardeşim,

Durumlara göre davranarak ilerlemek ayrı şeydir, şeriat istemiyorum demek ayrı şeydir.

Şeriat istemiyorum diyen birisi kendisini Müslüman olarak addedebilir mi?

"Şeriata karşı çıkanlar, “şeriat istemiyoruz, kahrolsun şeriat!” diyenler, İslam’ın bir kısmını reddediyor, onunla inanç ve yaşama bakımından ilişkilerini kesiyorlar, hatta ona karşı düşmanca cephe alıyorlar. Bu durumda olanların aynı zamanda Müslüman olmaları mümkün ve sahih değildir."

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/9384/kahrolsun-seriat-ifadesini-kullanmak-dogru-mudur.html

 

Bu arkadaş ben şeriata karşıyım diyor, bunu başta söylediğim gibi bizim ilk anladığımız manada kullandıysa kesinlikle tövbe etmesi gerekir.

Osmanlı şeriat devleti değildir demek son zamanlarda bizim bazı islami kesimimizde moda olan bir terim haline geldi.

Osmanlı'da bir hata işlendiği zaman, padişahın birisi hata yaptığı zaman, ya da vezirin birisi hata yaptığı zaman, komple 600 senelik koca İslam devletini suçun kişiselliği ilkesini unutularak, İslam'dan çıkaranlar vardır.

600 senelik koca bir devlette hata olmaması, gelen herkesin İslami bir bağının olduğunun düşünülmesi veya padişahlarının hepsinin çok dindar olması, bu mantıkenden mümkün değildir.

Tabiki o çok dindar görmediğimiz padişahlar bile şuanki liderlerimiz yanında tabirimi caiz görün, zemzem suyuyla yıkanmış kabul edebiliriz.

Padişahın İslam dışı birşey yapması, yüksek rütbeli yönetici,(vezir, kadı, subaşı v.B) kişilerin İslama aykırı birşey yapması o içerisinde bulunulan devletin İslam devleti olmadığını göstermez ve kanıtlamaz.

Osmanlı'da bazı uygulama hataları olsa bile,( 600 senelik cihan devletinde çok normaldir), bu onun şeriat devleti olmasına mani değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Sevgili Kardeşim,

Durumlara göre davranarak ilerlemek ayrı şeydir, şeriat istemiyorum demek ayrı şeydir.

Şeriat istemiyorum diyen birisi kendisini Müslüman olarak addedebilir mi?

 

Bu arkadaş ben şeriata karşıyım diyor, bunu başta söylediğim gibi bizim ilk anladığımız manada kullandıysa kesinlikle tövbe etmesi gerekir.

 

Bak kardeşim, sen de diyorsun ki bunu ilk anladığımız manada kullandıysa, diyorsun... Aksi durumda müslüman olabilir mi, diyorsun... Kesin hüküm içeren bir ifade kullanmıyorsun... Peki, ben ne diyorum? Diyorum ki, bunu ilk kullandığı manada alıyorsa ve buna mukabil dünyadaki yanlış uygulamalarına bakıyorsa, bu anlamda bir 'İslami rejimi' kabul etmiyorum, diyebilir. Bir başkası da dünyadaki yanlış uygulamalarına bakmadan, tamamen saf fikir pençeresinden bakarak, 'İslami rejimi' kabül ediyorum, diyebilir... Bu durumda bu iki kişi aynı şeyi ifade etmiş olurlar. Yoksa bir müslüman 'şeriat gözetilerek yapılan bir uygulamayı' niye istemesin? Üstelik bunu miras konusuyla misalendirdim de... Yani bu iki fikir arasındaki farkı mesela iki hak mezhep arasındaki ince farklar gibi ama esası bozmayacak farklar gibi ele alıyorum... Yoksa çıkar arkadaş ve hiç bir zaman dilimine ve şartlarına bağlı kalmadan der ki: 'Evet, ben şeriatı ilk manasıyla da, saf anlamıyla da ve dahası Asr-ı Saadet dönemi uygulamaları ile de kabul etmiyorun!' der.

 

Osmanlı Devleti bir şeriat devleti değil derken, sen bu ifademden ne anlıyorsun? 'Şeriat istemiyoruz!' sloganı veya 'Şu olsun, bu olsun şeriat!' saçmalıkları ile şu yazdıklarım arasında ne gibi bir bağ var?

 

''Necip Fazıl bir başka eserinde şöyle diyor: 'Lafın gerçeği:Davaları idari, içtimai, iktisadi, sınai, ilmi, siyasi, edebi, beledi, sıhhi, istediğimiz kadar sınıflara ayırabilir.' Necip Fazıl davaları bu şekilde sıralarken, Ahlak davamıza sözü getiriyor ve şu misalle durumu açıklığa kavuşturuyor: 'Mesela balmumundan yapılan heykel topyekün erirken, o heykelin kayan burnunu, düşen gözünü, çarpılan ağzını ve kopan kolunu ayrı ayrı, müstakil olarak düzeltmeye kalkmaktan bir şey çıkmaz.' Topyekün balmumunu ahlak diye misallendirirsek, her şeyin başı ortaya çıkar. İslamın anlamlarından birinin de ahlak olduğunu düşünürsek, bir anlamda balmumunu 'şeriat' diye düşünebiliriz. Necip Fazıl aynı kitaptan şöyle sesleniyor:' Ruh ve Ahlak herhangi bir fayda mevzuunda, insan iradesini hayra yöneltecek tek müessir olduğuna göre, bu ana müessir üzerinde herhangi bir inhiraf, artık başka şubelerdeki inhirafların o şubelere mahsus çerçeveler içinde düzeltilmesini imkansız kılar.'' Yukarıya yazdığım şu ifadeden ne anlıyorsun mesela... Ben burada Şeriatı nereye yerleştirdim, fark edemiyor musunuz?

 

 

Bu arada Adıgüzel'in avukatı da değilim! Yazdıklarımı bir tahmin üzerine yazıyorum, belki bir niyet okumaya çalışıyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Korkarım ki Hacegan Bey, adıgüzel fikrimeçhul arkadaş sizin hüsnüzanlarınızı beyanı ile yalancı çıkartıyor türünün diğer örnekleri gibi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Korkarım ki Hacegan Bey, adıgüzel fikrimeçhul arkadaş sizin hüsnüzanlarınızı beyanı ile yalancı çıkartıyor türünün diğer örnekleri gibi.

 

Uzatmak istemiyorum tekrar söylememe gerek var mı ? Yoksa bir şırınga ile beyninize mi enjekte edebilim bir fikri ? Yalancı çıkartmak gibi bir hedefim olsa, ısrarla zikzak cevaplar vermeyi yeğlerdim. Veya fikirleri pespaye lügatlarla yaftalardım.

 

Biraz zor olacak ama, Saygılarımla..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...