Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
NFK-Fan

Ayın Kitabı-Kasım 2012: Benim Gözümde Menderes

Recommended Posts

Selamlar,

 

Kasım 2012 ayında, Ayın Kitabı aktivitesinde, Üstad'ın şu ana kadar incelediğimiz kitaplarında fazla öne çıkmayan farklı bir kuvvetli özelliğe dikkat çekmek istedik. Sizlerden gelen tavsiyeleri de dikkate alarak seçtiğimiz bu kitap Benim Gözümde Menderes ...

 

Üstad'ın dönemin siyasetini yönlendirmek için gösterdiği çabayı, onun aksiyoner yanının bugüne kadar uzanan tesirini, gayret ve düşünce tarzıyla nasıl yol gösterici olduğunu ve hakkında epeyce konuşulduğu halde, yeterince iyi tanındığını söyleyemeyeceğimiz bir portreyi anlama konularında, bu eserin mühim bir yer tutacağına inanıyoruz.

 

--- Önceki Kitaplar ---

* Ekim 2012 - Reis Bey

* Eylül 2012 - Bir Adam Yaratmak

* Ağustos 2012 - O ve Ben

* Temmuz 2012 - Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Adnan Menderes ile alakalı müthiş çabası bu eserde görülmektedir. 1960 ihtilalinden önce gidişatı kestiren ve defalarca Adnan Menderesi bu konuda uyarmaya çalışan Üstad maalesef ki öngörülerinde haklı çıkmıştır. O yılların siyasi havasını ve yaşananları yakın plandan okuyup,öğrenmek isteyenler için bu ay ki kitap güzel bir fırsat sunmakta. Diğer aylarda ki kitaplara nazaran "Benim Gözümde Menderes" in biraz daha hacimli olması gözümüzü korkutmasın, malum Üstadın akıcı üslubuyla kanaatimce kısa sürede okunacaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geniş hacimli olduğu için kimse herhalde giriş yapmamış, neyse biz giriş yapalım belki bazı arkadaşlar devam ederler.

Kitabı ikinci defa okumaktayım. Giriş malumunuz üzerine, Demokrat Parti'nin nasıl kurulduğuyla başlıyor.

Bende, Üstadı takip edip önce giriş bölümünden başlamayı uygun gördüm.

"Öyle anlaşılıyor ki,basit bir antitez hükmü, yani fikirsizlik fikri etrafında birleşenler Celal Bayar, Adnan Menderes,Refik Koraltan, Fuat Köprülü"

Demokrat Partiyi kuran bu ve önceleri kendi öz dalında, bir ıslahat yapma fikri içerisinde olan, fakat bunu başaramayan daha sonra, kendi öz dalını muhafaza ederek, sanki Cumhuriyet Halk Partisine karşıymış gibi, aslında özünde tam bağlı olan, sadece ve halkın C.H.P'den bıkmasından faydalanan bir partidir diyebiliriz.

Üstad'ın tabiriyle konuya eğilebiliriz, Üstad, kuruluş aşamasında itibaren, tüzüğünden bile eskiden bir kopuş değil, sadece ufak tefek ağacın dalındaki farklıları gibi bir farklılığın oludğunu söylüyor.

Özünde her zaman eskiyi muhafaza ettiğini ve bundan asla kurtulamadığını belirtiyor.

"Tüzük" dedikleri nizamnameleri de, Fransız İnkilabının getirdiği işportacılık iki mefhum olan liberalizm, fert hürriyet ve demokrasi, halk idaresi fikirlerini içiçe ve kaba çizgileriyle benimseyici ve laikliğe aykırılık belirtmeyici beylik bir name... Herşey, Halk Partisine karşı olmak değil, daha iyi bir Halk Partisi olmaktan ibarettir ve karşı oldukları şeyler, Halk Partisinin 23 yıllık ruhiyat ve fikriyatı yerine sadece bir takım fertler ve bazı yanlış tatbikattır. Yoksa esas üzerinde hiçbir ihtilafları yoktur. Yok olan, gerçekte, Halk Partisine karşı herhangi bir ihtilaf değil, şahsiyetli bir dünya görüşüdür."

Üstad partinin tüzüğüne bu şekilde eleştiri yaptıktan sonra, devam ediyor

"Büyük Doğu'nun 1945-1946 devresinde, bildirdiğim ölçüler yüzünden Demokrat Parti'ye sempatik olamadık ve hatta kapağımıza, birbiri üstünde ters istikametlerde, iki çift resim koyup "Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali" diye yazdık. Yani, ha C.H.P ha ona zıt gibi duran D.P isimli parti"

Üstad kuruluşunda ve mayasında bu partiyi kuranların zihniyet olan C.H.P'den bir farkları olmadığı açıkça belirtiyor.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın Adnan Menderes’e Amerikan elçiliği ziyareti öncesi söylediği şu söz özellikle Tanzimat’la başlayan ‘kendimizden kopma’ talihsizliğimize müthiş bir karşı duruş göstermesi bakımından oldukça mühim : “Şimdi sizi penceresinde bekleyen sefir, kendi malı olan (Kadillak) marka otomobilde görünce şahsiyetinize nasıl inanabilir? Ve bu şahsiyetin zorlayacağı tekliflere nasıl yatabilir? Bir kağnı ile gitseydiniz daha tesirli olurdunuz! “ Kağnı’nın Kadillak ile yarışamayacağı doğru, buna laf yok lakin mesele bunun çok ötesinde olsa gerek. Mesele, kendi yaşamından, kendi giyiminden, kendi araç gereçlerinden tiksinerek, Batı’nın yaşamına, giyimine, araç gereçlerine kucak açmak. Cansız bir manken gibi Batı tarafından giydirilmek mesele. Batı’nın da isteği ve yaptığı bu zaten. Öyle işgal etmiş ki Batı; onun kotunu giyip ona kafa tutar, onun kolasını içip ona tükürür, onun ayakkabısıyla onu çiğnemek, onun silahıyla onu öldürmek ister ona düşman olanlar. O ise artık kendimiz olmuştur çoktan. Batı’nın kulağını çeksen senin burnun acır. Üstadın Menderes’e bu müthiş teklifi ne kadar da asil. Cumhuriyet tarihimizde bir mütefekkirin bir başbakana bundan daha hakiki bir öneride bulunduğunu sanmıyorum. Kendi kimliğimizle yaşamanın bir başkasına kötü gözükmesinin ne önemi var? Kendimiz olarak yaşamıyorsak biz kimiz? Bu şekilde bir şahsiyet sahibi olabilmek mümkün müdür? gibi soruları ve çok daha fazlasını acı bir rüzgarla fısıldıyor Üstadın bu önerisi. Batı (düşman) kılık değiştirerek sinsice avlamayı çoktan aşmış bir hayvan. O artık kendini değil, elinin değdiği her şeyi değiştiriyor.

 

“Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var

Karşınızdakini değiştirmek”

 

Sezai Karakoç (Masal şiirinden)

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu kitap ne basit bir hatıra kitabı, ne de belli bir dönemin tarihini anlamak için okunması gereken herhangi bir eser. Bu eserde çok daha fazlası var. Üstad'ı okuyoruz, onun ne kadar önemli bir fikir ve sanat adamı olduğunu biliyoruz. Eserlerinde ince buluşlara, derin tefekküre, onun mücerrete karşı sahip olduğu kabiliyete şahit oluyoruz. Ama yukarıda da arkadaşların yazdığı gibi, bu eser Üstad'ın dönemin siyasetini nasıl yakından takip ettiğine ve zihnindeki idealin gerçekleşmesi için nasıl bir çaba sarf ettiğine de bizi şahit kılıyor. Onun mücadeleci yönünü, fedakarlığını, en sevdiğim kelimeyle samimiyetini bu eser gayet güzel sergiliyor. İnanıp söyledikleriyle, yaptıkları birbirini tutan insanlara saygı duyuyorum.

 

Benim bu eserden öğrendiğim birkaç husus şöyle: Üstad hayatı boyunca yazıp hiçbir şey yapmayanlardan değildi, düşündüklerinin pratik hayata aksini sağlamak için de elinden geleni yaptı. Bunu yaparken Adnan Menderes gibi, kendisiyle tam uyuştuğu söylenemeyecek bir insanın üzerine oynadı, çünkü o CHP çürüklerinin istila ettiği kadroların başında, iyinin kötüsünü veya kötünün iyisini remzlendiriyordu. 'Hep'in peşinden koşarken, elinde olanın 'hiç' olduğunu fark ettiğinde 'biraz'ıyla başlamak gerektiğini anlayabilecek ferasete sahipti. Mücerret içinde kaybolan pek çok kişi bunu beceremiyor, 'ya hep, ya hiç' dikatomisinde boğuluyor ve adım adım ilerlemenin çok daha doğru olduğunu görmeden ortalığı hiçe teslim ediyor. Yahut gereksiz yere cengaverliğe yeltenip, var olan umudu da mahvediyor. Herkesin kafasında bazı ütopyalar, hatta fanteziler var. Buna ulaşacak gücünüz yoksa, en azından ona yaklaşmayı denemelisiniz.

 

Başka bir husus da Hüseyin Üzmez olayı. Bu olay doğru okunsaydı, 28 şubat dönemindeki sıkıntıların pek çoğu yaşanmayabilirdi. 28 şubattaki aktörlerin çoğu kiralanmış provakatörler de olsa, bu provakatörlerin bazılarının peşinden koşan geniş bir Müslüman kitlenin varlığını hepimiz hatırlarız. Elinizde hiçbir güç yokken gerilimi tırmandırdığınızda, size sahip çıkacak, sesinizi duyup size yardım edecek kullar da yoksa kafanız eziliyor. Hatta size sahip çıkmaya çalışan insanların da sizden yüz çevirmesine sebep olabiliyorsunuz. Adnan Menderes'in İzmir nutkundan sonra çark edişi bunu harika özetliyor.

 

Çok önemli bir başka noktaysa, güç elinizdeyken onu kullanmanın gereği. Adnan Menderes çevresindeki çürümeyi ataletle izledi, kendisini uyaran ve ileri görüşlülüğü ispatlanmış biri var olduğu halde onu dinlemedi. Darbe yanlısı subayları, vaktinde, tamamen haklıyken cezalandırmamasının neye sebep olduğunu eserde görüyoruz. II. Abdülhamid Han'ın durumu da aslında biraz buna benziyor.

 

Üstad'ın kafa yapısını anlamak ve kendini takip edenlere nasıl bir ufuk açtığını görmek için bence bu eser en önemli kaynaklardan biri. Onu takip ettiğimiz iddiasındaysak bu eseri iyi anlamak zorundayız, zira bu kitap bir bütünü tamamlıyor.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Adnan Menderesi haksız yere idam eden zihniyet oğullarını da başıboş bırakmamıştır. Adnan Menderes'in en büyük oğlu Yüksel Menderes evinde intihar süsü verilerek öldürülmüştür. Tüpgazı açarak intihar ettiği beyan edilmiş ancak ciğerlerinde tüpgaz izine rsatlanmamıştır. Bulunduğunda ocak açıktı ama öncesinde öldürüldüğü için nefes alıp verme işlemi olmadığında ötürü gaz ciğerlerine gitmemiştir. Ortanca oğlu Mutlu Menderes Anlara Kızılay'da yaya olarak karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış ve feci şekilde can vermiştir. En küçük oğlu Aydın Menderes ise malumunuzdur ki yine trafik kazasıyla tekerlekli sandalyeye mahkum kalmış ve kazadan sonra vefat edene kadarr sesi soluğu çıkmamıştır.

 

80 küsür senedir bu böyle! Hatta İttihat ve Terakkiden beri bu böyle!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...