Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
ebkem

Fahreddin Paşa Savundu, Biz Seyrediyoruz

Recommended Posts

Fahreddin Paşa savundu, biz seyrediyoruz

 

fahreddin-pasa.jpg

 

Mekke’de, Medine’de Osmanlı bakiyesi eserlerin yıkım haberlerini duyduğumda aklıma Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası geliyor..

 

Güncelleme: 14:00, 14 Aralık 2012 Cuma

 

 

Bu haberi kaleme almamıza sebep, son zamanlarda Mekke’de, Medine’de, Kâbe-i Muazzama etrafında yapılan değişikliklerdir. Bu imanın beşiği şehirler, Kâbe ve etrafı aslî kimliğinden arındırılarak adeta bir tatil beldesine dönüştürülmekte, dev otellerden dolayı görünemez hale getirilmekte. Bütün insanların eşit olduğunun, kimsenin kimseden üstün olmadığının bütün yeryüzüne ilanı olan Hac ibadeti bile neredeyse bir reklama, prestij nesnesine dönüştürülmüş. O kutlu beldeler zenginliğin, şatafatın göstergeleriyle doldurulmakta.

Aynı zamanda buralardaki tarihî yapılar sudan sebeplerle yıkılmakta, yok edilmekte. Özellikle Osmanlı’dan kalan yadigârlar… Bu mütevazı yapıların yerine kibir kuleleri dikilmekte. Göğe ağan isyan bulutları gibi…

Ben Mekke’yle, Medine’yle ilgili bu tür haberleri duyduğumda aklıma Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası geliyor. Gözlerim dolarak bakıyorum o zor yıllara. Aklın, muhayyilenin anlamakta zorluk çektiği mücadeleye. Ancak ve ancak imanla, karşılıksız bir sevdayla anlatılabilecek bir durumdur bu. Ağlayarak yâd ediyorum Peygamber-i Zişan’a olan derin sevginin, muhabbetin ikliminde gerçekleşen Fahreddin Paşa’nın muhteşem destanını.

 

Burası tamamen özerk bir yapıya sahip olmuş

Hicaz-ı Şerif bütün Müslümanlar için bir toprak parçasından, yeryüzünün herhangi bir coğrafyası olmaktan daha büyük değere sahiptir. Orada Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere gibi bütün yeryüzünün elması mesabesinde iki kutlu şehir var. Biri İslam’ın doğuşuna yataklık eden, inancın Hira’sını bağrında taşıyan, derin tefekkürün ışığında insanlığın aydınlığa erişme çağrısının dört bir yanda çınladığı Mekke. Diğeri Nebiler Nebisi’nin arı duru çağrısının bütün yeryüzüne yayıldığı, İslam’ın gayriinsani bütün otoriteleri, iktidarları yerle bir ettiği, insanlığa felah reçetesinin sunulduğu Medine.

Tarih boyunca bütün Müslüman devletler tarafından özel bir statüye sahip olmuştur Hicaz. Önemine binaen titizlikle korunmuş ve aslî yapısı bozulmadan imar edilmiş. Özellikle Osmanlı Devleti zamanında burası tamamen özerk bir yapıya sahip olmuş. Hicaz halkından vergi alınmamış ve halk askerlikten muaf tutulmuş. Hatta bütün Hicaz’da bu mukaddes yerlere saygıdan ve Peygamber soyuna hürmetten dolayı padişah adına hutbe okutulmamış, hiçbir kaleye Osmanlı bayrağı asılmamış. Bugün ise bütün Ümmet-i Muhammed’in ortak mirası olan bu yerler belli bir zümrenin tekeline bırakılmış ve adeta yok edilir gibi. Yağmalanır gibi. Tarihten, maziden, çileden geriye hiçbir şey bırakılmamacasına…

Paşa’nın ve askerlerinin yüreklerinde Resul-ü Ekrem’e karşı sonsuz muhabbet

kitap-1621828.jpgBilindiği gibi Osmanlı Devleti yıkılış sürecinde Avrupa’daki, Balkanlar’daki, Ortadoğu’daki topraklarını yitirdi. Osmanlı’nın Ortadoğu’dan, Arap Yarımadasından çekilişi bir trajedinin, acının, gözyaşının tarihidir. Çekilirken cephelerde verilen mücadeleler ise hepimizin yüz akı. Vatan sevgisinden, İslam diyarını küffara çiğnetmemekten başka sermayeleri olmayan büyük adanmışların yazdıkları, örgütledikleri büyük direnişler… Yokluklarla, yoksunluklarla dolu mücadelenin parmak ısırtan destanı. Medine Müdafaası tam da böyledir. İngilizlerin yönlendirmesi ve cesaretlendirmesiyle Medine’yi ele geçirip krallık kurmak için isyan eden Şerif Hüseyin’e karşı 1916 yılında 4. Ordu Komutanı olarak Medine’ye gönderilen Fahreddin Paşa’nın gerçekleştirdiği Medine Müdafaası akıllardan çıkacak gibi değildir. Zaten akıllardan çıkmaması gerekir.

Lawrence’nin “Çöl Kaplanı” lakabını taktığı Fahreddin Paşa, iki yıl yedi ay gibi uzun bir süre her türlü yokluğa, sıkıntıya, hastalığa, açlığa göğüs gererek Medine’yi müdafaa etti. 1918 yılında Mondros Mütarekesi imzalanmasına rağmen silahlarını bırakmadı. Harem-i Şerif’i bedevilerin yağmasından korumak için canhıraş bir gayretle mücadele etti.

Bir yandan açlık, diğer yandan hastalıklar, bıkkınlıklar, ihanetler… Ellerinde doğru düzgün silah ve cephaneleri yok. Yardımın geleceği demiryolu Lawrence tarafından havaya uçurulmuş. Hiçbir şekilde destek de gelmiyor. Bir de çölün kendine özgü şartları. Gölgede bile insanın beynini kaynatan sıcaklık, arada bir yağan dolu, sinek, sıtma, çöl rüzgârı… Bütün bu çetin şartlara rağmen Paşa’nın ve askerlerinin yüreklerinde Resul-ü Ekrem’e karşı sonsuz muhabbet. Yüreklerinde sonsuz iman… Bu halde aylarca savundular Ravza-i Mutahhara’yı. Aylarca Ümmet-i Muhammed’in namusu için vuruştular.

Açlığın had safhaya vardığı bir zamanda Fahreddin Paşa hayatta kalmak için çekirge yemenin faydalarını anlatan bir tamim yayınlar. Askerleriyle birlikte çekirge yiyerek ayakta kalırlar. Her şeye rağmen, bütün umutsuzluğa karşın aşağıdaki manifestoyu yayınlar: “..Ey Nâs!.. Malumunuz olsun ki, şecî kahraman askerim bütün İslam’ın teyid-i manevisiyle Hilafetin gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son neferine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna askerce, Müslümanca azm-û cezm etmiştir. Bu asker, Medine’nin enkazı altında ve nihayet ‘Ravza-yı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten mensuc kızıl bir kefende görülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet ‘Mescid-i Saadet’ minarelerinden ve yeşil kubbesinden Osmanlılığın Albayrağı alınamayacaktır…”

Kendileri yurtlarına döner ama gönüllerini orada bırakırlarfahrettinpaa.jpg

Zor şartlarda İngilizlere ve Şerif Hüseyin’e karşı destansı bir mücadele veren Fahreddin Paşa, askerlerinin birçoğunun hastalanması, ölmesi, subaylarının teslim olması için baskı yapmaları ve Halife’nin emriyle teslim olur ama silahını İngilizlere teslim etmez. Ravza-i Mutahhara’ya emanet eder. Böylelikle asırlarca süren Osmanlı hadimiyeti sona erer.

Medine Müdafii Fahreddin Paşa, düşmanlarının bile önünde eğildiği muhteşem bir kahramanlık göstermiştir. Bugün Türk askerine Mehmetçik denilmesine sebep olan şey Medine Müdafaası’dır. Maalesef yıllar boyu bu miras çok hor kullanıldı Türkiye’de. Ordu, kendini var kılan bütün tarihiyle, milletiyle, milletinin değerleriyle kavga etti. Askeriye, üzerine oturduğu tarihsel mirası hoyratça savurup durdu yıllar boyu.

Fahreddin Paşa ve askerlerinin Medine’den ayrılışı çok hazindir. Hasta, yaralı askerler birbirinden destek alarak son defa Harem-i Şerif’i gözyaşları içinde ziyaret ederler. Peygamberimizin kabrine yüzlerini sürerek dua ede ede veda ederler Medine-i Münevvere’ye. Kendileri yurtlarına döner ama gönüllerini orada bırakırlar. Bu tablo karşısında Osmanlı askerine diş bileyen Araplar bile hüngür hüngür ağlarlar.

Evet. Bugün Mekke, Medine tarihsel kimliğinden arındırılma tehlikesiyle karşı karşıya. Kabe-i Muazzama’nın etrafını genişletme bahanesiyle revakları kaldırılan, kalesi yıkılan Osmanlı böyle korumuştu Harem-i Şerif’i düşmana karşı. Canlarını, mallarını, çoluk çocuklarını hiçe sayarak aylarca aç, susuz korumuşlardı bu kutlu beldeleri. Osmanlı revaklarının yıkılması yerine göğe inat gibi yükselen kibir kulelerinin yıkılması gerekir. Kapitalizmin sembolü otellerin. Mesela Hilton’un, Zemzem Towers’in…

 

 

 

Muaz Ergü yazdı

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

verdikleri sözleri tutabilmek için, Çekirge yiyen, Hurma çekirdeğinden ekmek yapan çorba yapan..

Herhangi bir destek beklemeksizin ölüme atılan böyle bir komutan yok. En büyük zaferlerde bile mutlaka maddi imkan vardır, Onlarınki ise en üstünüydü Efendimizin huzuruna yüzlerinin akı ile çıkabilmek.

Allah onlardan razı olsun.

Konu ile alakalı ismail bilgine ait kitap bulunmakta tavsiye ederim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Medine...

 

Zirve şehir...

 

Yaşanılacak ve ölünecek şehir...

 

"Gönlüm uçmak isterken semavi ülkelere

Ayağım takılıyor yerdeki gölgelere"

 

mısralarında geçtiği gibi uçulacak şehir...

 

Öyle bir belde ki bağrında Kainatın Efendisi sav yatıyor. Öyle bir diyar ki Rasulullahın sav hatıralarıyla dolu. İnsanın dünya üzerinde çıkabileceği en üst makam Hücreyi Saadet değil midir? Alemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı,beşeriyetin zirvesi,kulluğun zirvesi Peygamber Efendimizin sav huzuruna çıkabilmek,O sav i ziyaret edebilmek,"benöldükten sonra, bir Müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur"hadis-i şerifinin manasını kavramış bir halde "Babus Selam" kapısından girip "Babı Cibril" kapısından çıkabilmek!

 

Ve o Medineyi Münevverenin şimdi bizim toprağımız olduğunu düşünmek...

Ne büyük nimet olurdu!

 

Peygamber Efendimizin sav şehrini kahramanca müdafaa etmiş olan Fahreddin Paşadan ve askerlerinden Allahu Teala binlerce kez razı olsun. Onlar üstlerine düşeni yaptı, yapmayanlar ve hatta ihanet edenler düşünsün!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...