Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
NFK-Fan

Örtülü Ödenek Meselesi Hakkında Üstad'ın Yazdıkları

Recommended Posts

Selamlar,

 

Üstad'ın Demokrat Parti döneminde örtülü ödenekten cüzi miktarlarda istifade etmesinin bir gazete tarafından gündeme taşınması ve sosyal medyada bu konu ile ilgili devam eden tartışmalar üzerine, Benim Gözümde Menderes adlı eserden alakalı kısımları seçerek istifadenize sunuyoruz. Daha detaylı bilgiye ihtiyaç duyanlar sözkonusu esere müracaat edebilir.

 

 

Üstad'ın Büyük Doğu mücadelesini verirken çektiği maddi sıkıntı ve kaynak bulmaktaki zorluk hakkında yazdıkları:

 

Hapisten çıktıkten sonra bir müslüman fabrikatörün bana sözü:

 

— Evinize yardım için size 30 bin lira ayırmıştım. Fakat götüremedim.

 

— Niçin?

 

— Korktum!

 

— Bu sözü söylerken hicap duymuyor musunuz? Bari, yapamadığınız ve asla yapamayacağınız şeyi içinizde saklayın da samimiyetsiz bir fikri fiil gibi gösterici bir teselliye kapılmayın! Siz, birçok benzeriniz gibi, nefsinizin suçunu şu veya bu mazeretle bağışlatmaya kalkan tiplerdensiniz. Bana 30 bin lira değil 30 kuruş gönderebilir ve kendinizi bildirmeye de lüzum görmeyebilirdiniz. Üstelik, bir de yapamadığınız fedakârlığı öne sürerek minnettarlık kazanmaya bakıyorsunuz!

 

Bu levhada umumiyetle İslâm tüccarlarına mahsus ruh haletiyle, kapitalist ellerdeki İslâm sermayesinin hissizlik ve şuursuzluğunu rahatça okuyabilirsiniz.

 

Benim hapse girişim, ondan sonra 10 yıl rahat yaşayabilecek kadar yardım görmeye vesile teşkil edici bir hâdiseyken üstelik, çoluk-çocuk, her defa aç kalmamıza yol açması bakımından, adetâ ihlâsımızın imtihanı ve Allah uğrunda çile çekmeye liyakatin ifadesi olarak en büyük hamd sebebidir. Allah beni bütün mücadele hayatımda, baş vurduğum teşebbüslerin hiçbiriyle menfaat sağlama noktasından imtihan etmedi. Halbuki, pekâlâ çıkardığım mecmua ve gazetelerden en meşru hakkım olarak kâr edebilir, siyaset dünyasından İslâmî gayemin bir nevi hak ve haracı olarak aldığım paraları da nefsime tahsis edebilirdim. Bana verilen paralar, büyük yatırım isteyen işlerin daima ilk taksiti olarak ödendiği ve sonra devlet kutupları arasındaki çatışmalar yüzünden kesildiği için evimdeki baba mirası öteberiyi de sattırmış, beni gırtlağıma kadar borca saplamış ve elime geçen her vâhid, üzerine iki vâhid eklememi gerektiren bir ziyan sebebi olmuştur. Örtülü ödenek hikâyesinin bütün içyüzü bundan ibarettir ve bu mevzu, ileride Yassıada Mahkemesi karşısında hâkimlere vereceğim cevapla büsbütün aydınlanacaktır.

 

 

Üstad'ın Yassıada mahkemesinde olanları anlatırken, Örtülü ödeneğin kullanım hakları hakkındaki genel değerlendirmesi:

 

Hele şu «örtülü ödenek» dedikleri dâvada Adnan Beyin gösterdiği, yılgın anlayışsızlık veya anlayışsız yılgınlık?..

 

Bu dâvanın ağırlık merkezi aşağı yukarı benim ve mahut Başsavcı, mahut sözü bu vesileyle söylemiş ve artık vesileli, vesilesiz, tekrar etmektedir: "

 

— Said-ün-Nursî'den daha tehlikeli olan bu adam!..

 

Adnan Beyin, emini bildiği, halbuki, en azılı can düşmanı bir Halk Partiliden daha az emin, Mason tekkesi şeyhi, Müsteşar Salih Korur, örtülü Ödenek hazinesinin muhafızı sıfatiyle nereye ve ne sarfederse yazmaktadır. Adnan Bey «eve bir cımbız alınsın!» demişse, o da yazılmakta... Halbuki yine Adnan Bey, bana bizzat söylediğine göre, maaşlarına ek olarak etrafına dağıttığı ihsanları öz kesesinden ödemekte, odacısından yaverine ve Hususî Kalem Müdürü ve memurlarına kadar, hizmetindeki her ferdi mükâfatlandırmakta ve bunları şahsî geliriyle karşılamaktadır. Her halde onun şahsî parası olarak hususî kalemde bir küçük masraflar kasası da olması icap eder. «Filân şeyi alıp eve gönderiniz!» deyince de bunu «örtülü ödenekten karşılayınız!» mânası çıkmaz. Ama hiçbir şeyin gider ve gelir sistemine aldırmayan, böyle bir murakabeyi adetâ küçüklük sayan Menderes, emri verince, Müsteşar, inadına «örtülü ödenek»ten harcar, sonunda görüldüğü gibi de, kalem kalem tutulan listeyi, bilerek veya bilmeyerek ihtilâlcilere sunar.

 

Ama iş ne şunda, ne bunda... «Örtülü ödenek» dedikleri şu kadar milyonluk fonun esasında, keyfiyetinde!...

 

Örtülü ödenek, Başvekâlet makamını millî irade organının itimat reyiyle ihraz etmiş, millet mutemedi mevkiinde bir adama, siyaset ve hükümet icaplarına göre dilediği gibi harcasın ve kimseye hesap vermek mecburiyeti bulunmaksızın yerini takdir ve tâyin etsin diye verilen bir fondur ve asla, kayıtlık, kuyutluk, hesaplık, bilânçoluk bir tarafı yoktur. Salih Korur'un tuttuğu hesap, ancak Başvekile karşı temize çıkmak için olabilir, öyledir ama, o, bu hesapla Başvekilini kirliye çıkarmıştır. Kaydı olmazsa kimsenin «nereye gitti?» diye bir şey soramayacağı mevzuda, kabahat, harcamaların kaydedilmiş olmasında mıdır?., İsterse bir Başvekil örtülü ödeneğini topyekûn metreslerine verir ve bu takdirde yalnız Allah ile vicdanına karşı sorumlu olur. Başvekillik makamının haysiyeti, bu noktaya kadar suiistimal edilmesi mümkün ve tahkik ve tetkikten masum bir tasarruf hakkı belirtirken, Menderes'in bundan suale çekilmesi ve bu görülmemiş usulsüzlüğe cevap verememesi ne hazindir?

 

Diyecekti ki:

 

— örtülü ödeneğin hesabı, bütün dünyada hiçbir başvekilden sorulamaz! Eğer benim suçum, Müsteşarımın bunları tek tek kaydedip gözlerinizin önüne serilmesini sağlamış olmaksa, cürmümün derecesini tespit etmek için, benden önceki başvekillerin de hesaplarının getirtilmesini ve arada bir kıyaslama yapılmasını talep ederim. O zaman kimin alnı açık olduğu görülür.

 

 

Mahkemede Üstad'ın örtülü ödenekle ilgili açıklaması:

 

Sual:

 

— Örtülü ödenek vaziyetine ne dersiniz?

 

— Evet, aldım. Alırken de bir rejim ve hükümet meddahlığı vazifesini üzerime almadım. Ben, Tanzimattan beri sökün edici ol'uşların köksüz olduğunu, hiç bir zaman Doğu ve Batı arası bir nefs muhasebesine yanaşamadığını ve mahsup sırrına varılamadığını, her kıymetin ruh ve kökünde', yâni İslâmda bulunduğunu ve aklımızı Batıdan devşirirken, ruhumuzu Doğuda tutmamız gerektiği üzerinde bütün bir dünya görüşü ve ideal savunucusuyum. İşte Adnan Beyde, Tanzimat'tan bu yana gelmiş sadrâzamlar ve başvekiller arasında bu dâvayı tutmaya müstaid biricik insanı buldum ve yardımını dâvamın hakkı olarak kabul ettim. Bütün aldıklarımı, mücadelesini ettiğim yolda harcadım. Ve sade harcamakla kalmayıp evimdeki eski koltuk ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin «Bir kere başla da sonu gelir» diye ettiği her yardım, Demokrat Parti iktidarının menfî kutbu tarafından engellenince» kendisine bir ev yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare gibi, elimdeki avucumdakini sarf etmeğe, üstelik müthiş bir borç altına girmeye mahkûm oldum. Yâni örtülü ödenekten bana verilen paralar, şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkânlarımı yedi, bitirdi ve neyim varsa götürdü. Böylece Adnan Menderes, örtülü Ödeneğiyle beni kullanmış değil, asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş, fakat iradesiz ve sebatsız karakteri yüzünden muvaffak olamamış bulunuyorum. Benim, bir dâva uğrunda bir nevi vergi hakkiyle alabildiğim, reklâm parasına bile yetmez, gülünç meblâğlara karşılık, kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu'yu örtülü Ödenek beslemesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters tarafından mükemmel bir ifadesidir. İsterseniz bu gazetelerin hesabını yüksek huzurunuzda ortaya dökeyim...

 

— Hayır!..

 

— Böyleyken huzurunuzda suçlu sıfatiyle oturan dünün Demokrat Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başvekili Adnan Menderes'e, bize gösterdiği yarım, devamsız ve samimiyet derecesi belirsiz alâkadan dolayı minnettar olduğumuzu ve böyle olmakta devam edeceğimizi bildirmek de vazifemdir.

 

Bu sahne karşısında, söyliyeceği bir şey olup olmadığı sorulan Adnan Menderes, bana uzaktan teşekkür dolu gözlerle bakarak, söyliyeceği sözü olmadığını bildirirken aynı suale mahut Savcı, kürsüsünden hafifçe doğrularak, galerinin, hayret bakışları karşısında şu cevabı verdi:

 

— Söyleyecek bir şey yok!»

 

 

Üstad'ın miktar hususundaki değerlendirmesi:

 

Örtülü ödenekten bana verilenlerini 147.000 lira olarak tespit etmişlerdi. 1952'den 1960'a kadar, iki kere günlük, bir defa da haftalık gazete çıkarmam için verilen, üstelik en saf niyetle gazeteme ve dâvama tahsis ettiğim için yetersizliği yüzünden evimdeki baba mirası eşyayı da götüren ve beni çenemedek borca batıran para... Bu 147.000 liranın, üzerine oturup «tamamlanmadıkça bir şey yapamam!» diye onu tasarrufuma geçirmiş olsam ve kendimi pahalıya satmayı bilseydim, o zamanlar oturduğum köşkü bana yüzbin liraya satmaya kalkan ev sahibime «evet!» demekle, bugün, yine dâva ve gayeme mahsus olmak üzere birkaç milyonluk bir servet sahibiydim. Bugün, Feneryolu'nda, Bağdat Caddesi üstünde, 5000 metre karelik bahçesiyle bu mülk 5 milyon lira değerindedir.

 

Fakat bende, gayem ve yolum bakımından mutlaka malik bulunmam gereken böyle bir malî ve ticarî şuurdan hiçbir zaman hiçbir eser olmadı; ve mukaddes hedefe yol açabilmek, bir köprübaşı tutabilmek için en yetersiz yardımlara razı olmak ve bu yüzden evimdeki eşyayı da kaybetmek ve borç denizinde boğulmak gibi bir vaziyet doğdu. Yani mahut 147.000, sırf Islâmî gayeye yol bulabilmek için, olduğu gibi, pişirdiğim yemeğe gitti, üstelik cebimde ve kilerimdekileri de silip süpürdü.

 

İşte, dâvamın baş hakkı olarak aldığım ve bunu iftiharla ilân ettiğim, fakat başta Adnan Beyden milyonlar çimlenip de sonradan onu vatan haini diye teşhir eden namus yoksunu gazetelere nispetle işimi bilemediğim, örtülü ödenek hikâyesi bütün içyüzü ve mahrem karakteriyle bundan ibarettir ve bu hikâye ve içyüzü bütün Büyük Doğu'cuların kavraması lâzımdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

" Said-ün-Nursî'den daha tehlikeli olan bu adam!.."

Bu cümlenin gectigi sayfayi belirtebilir misiniz? Ayrica Ustad Necip Fazilin bu cümleyi ne maksatla yazdigini biliyorsaniz paylasabilir misiniz? Ben Necip Fazil'in Bediuzzaman'a saygi ve muhabbet besledigini dusunuyorum ama bu cumle beni cok sasirtti. Umarim yanlis anlamisimdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bu dâvanın ağırlık merkezi aşağı yukarı benim ve mahut Başsavcı, mahut sözü bu vesileyle söylemiş ve artık vesileli, vesilesiz, tekrar etmektedir: "

 

— Said-ün-Nursî'den daha tehlikeli olan bu adam!..

"

 

anladığım kadarıyla bu sözü üstad değil başsavcı sarfediyor.zaten üstad hakkında sarfediyor.tehlikeden chp diktasına karşı olan tehlike kastedilmektedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Bahsi geçen söz eserin pek çok yerinde nakledilmekle birlikte, bizim alıntıladığımız kısım, 2. baskının 486. sayfasındadır.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hür: 'Necip Fazıl Menderes'ten kumar için para istedi'

Radikal yazarı tarihçi Ayşe Hür'ün Necip Fazıl Kısakürek'le ilgili tweetleri dün geceye damgasını vurdu...Hür'ün twetlerine sosyal medyadan tepki yağdı

 

03 Ocak 2013 Perşembe - 14:52

TIMETURK / Haber Merkezi

 

Hür, gündeme bomba gibi düşen "Necip Fazıl'dan Menderes'e yalvaran mektuplar" haberiyle ilgili olarak "Necip Fazıl parayı davalar için değil, kumar için istiyor" yazdı. Twitter'daki takipçileri ise Hür'e sert tepki gösterdi.

 

 

"NECİP FAZIL MENDERES'TEN PARA İSTİYOR"

 

Dünün en çok konuşulan haberlerinden birisi Habertürk'te yayınlanan ve Necip Fazıl Kısakürek'in dönemin başbakanı Adnan Menderes'e yazdığı mektuplar ile ilgili haberdi.

 

Habertürk'ün haberine göre şair, dönemin Başbakan'ı Menderes'e mektup yazarak dergi çıkarabilmek için ve tazminat davalarını karşılayabilmek için "belli miktarda maddi yardım" talebinde bulunuyor. Hatta bu talebini "yalvaran" ifadelerle dile getiriyordu.

 

 

"SÜRÜNMEKTEYİM, 10 BİN LİRA LÜTFEDİLİRSE.."

 

"Sürünmekteyim, 10 bin lira lütfedilirse" gibi ifadelerin yer aldığı mektuplarda Necip Fazıl Menderes'e "Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır" sitemde de bulunuyor.

 

 

HÜR'ÜN TWİTTİ SOSYAL MEDYAYI SALLADI

 

Necip Fazıl'ın yazdığı mektuplar sosyal medyada da günün bombası olurken, konuyla ilgili açılan başlıklar da kısa sürede TT listesindeki yerini aldı. Radikal yazarı Tarihçi Ayşe Hür, Necip Fazıl'la ilgili haberi bir adım öteye taşıyarak ünlü şairin "davalar için değil, kumar oynamak için" Menderes'ten para istediğini öne sürdü.

 

 

"ATATÜRK'Ü ELEŞTİRİRKEN, İYİ NECİP FAZIL'A GELİNCE..."

 

Ayşe Hür'ün gecenin ilerleyen saatlerine kadar Twitter'daki takipçiler ile giriştiği Necip Fazıl tartışmasında konu başka alanlara da kaydı.

 

Ayşe Hür, "Atatürk tabusunu eleştirirken beni alkışlayanların Necip Fazıl tabusuna dokununca ayağa kalkıyor, sizi çifte standartçılar" eleştirileri de sert bir karşılık buldu. Takipçileri ona Necip Fazıl'ın kendi geçmişine yönelik sözlerini hatırlattı.

 

 

GEÇMİŞİ İLE İLGİLİ SÖZLERİ HATIRLATILDI

 

Necip Fazıl'ın, hayatının bir döneminde içki ve kumar düşkünlüğü ile bir hayat sürdüğü bilinirken kendisinin de bu geçmişini "çöplük" olarak değerlendirdiği sık sık dile getirilir. Ayşe Hür'ün Twitter'da giriştiği Necip Fazıl tartışmasında kendisine karşı çıkanlar ünlü şairin kendi geçmişine yönelik sözleriye cevap verdi.

 

 

"BENİM GEÇMİŞİM ÇÖPLÜK, KARIŞTIRAN KÖPEKTİR"

 

Necip Fazıl, geçmişte yaşadığı hayat tarzının ileride kendisine hatırlatılınca "Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım; bu çöpleri ancak köpekler karıştırır" demişti.

 

 

"KUMAR OYNARDI KADINA DÜŞKÜNDÜ"

 

Necip Fazıl'ın hayatının bir döneminde kumar oynadığı gerçeği daha önce de televizyon ekranlarında dile getirilmişti.

 

Tarihçi İlber Ortaylı ile Murat Bardakçı, Habertürk ekranlarında Necip Fazıl hakkındaki değerlendirme yapmışlar, yaşam biçimine ilişkin "Kumar oynardı, at yarışını severdi ve kadın düşkünüydü" yorumları yapılırken, edebiyatçılığı ve şairliği hakkında da övgü dolu sözler söylemişlerdi.

 

 

SOKAKLARIN EFENDİSİ

 

Murat Bardakçı Necip Fazıl'ın sanatçılığı ve edebiyatçılığını överken, "Etiyle kemiğiyle sokakların efendisi bir adamdır" ifadelerini kullandı.

 

 

"NECİP FAZIL KUMAR DÜŞKÜNÜYDÜ"

 

İslami camianın yakından tanıdığı tarihçi Kadir Mısıroğlu ise, Necip Fazıl Kısakürek için ilginç açıklamalarda bulunmuş. Mısıroğlu, Necip Fazıl'ın Abdulhamit'i savunmak için Sultan Abdulaziz'i eleştirdiğini ifade ediyor.

 

 

"ABDULAZİZ'E SİRK HAYVANI DİYOR"

 

Kadir Mısıroğlu'nun iddiasına göre Necip Fazıl Kısakürek, Osmanlı Sultanı Abdulaziz'e "sirk hayvanı" benzetmesi yapıyor. Mısıroğlu, bu sözleri yüzünden kendisine tepki gösterdiğini açıklarken,"Ben onun dostu olduğum için yanlışlarıı söylemeye çalıştım" şeklinde konuşmuştu.

 

Tımeturk

 

Üstad'ın kumarhane baskını hakkında sitemizde yazı olacak linki veremiyorum, ve "Hele kadın kadına asla düşmedim, düşsem kurtulamayacağımı biliyordum" diye tam olmasa da kısmen bunu karşılayan bir beyanı olmalı.

 

Bu mevzuda BD üzerine düşen açıklamayı en sert şekilde vermelidir. Para için Atatürk'e hakaret hatta kumar için para dilenmesi (!) asla uysallık ile karşılanacak iddialar değildir.

 

Menderes'e mektupları da yine sitemizde mevcut. Umarım dışarıdan ziyaretçi arkadaşlar okuyup hakikate vakıf olurlar. Ne acıdır bu ya..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yanıt için çok teşekkürler fakat benim anlamadığım bunca yıl geçtikten sonra, durup dururken, ortada Necip Fazıl ile ilgili bir tartışma yokken, neden böyle bir tartışma başlatmış olabilirler?

Üstad tamam, yaşadığı dönemde çok popülerdi, en iyi ve en etkili şair ve yazarlardan kabul ediliyordu.

Fakat, şu dönemde Üstad'ı çok fazla gencin tanıdığını, daha doğrusu sadece şairlik kişilinden ayrı hakkıyla tanı(ya)madığını düşünüyorum.

Doğrusu bana hakikaten tuhaf geldi.

Ya da toplumda düşündüğümün tam tersi bir yöneliş var.

İnşallah bu konuda ben yanılırım fakat, aklıma takılan neden böyle bir tartışma içerisine girilmek istenmiş olabilir diyorum.

Aynı şekilde "Muhteşem Yüzyıl" ile insanların gönlünde büyüyen Osmanlı imajını kırmaya çalışanlar, bu tartışmalarla, Üstad'ı da, sevenlerin gözünde bakın hiç de sandığınız gibi iyi bir adam değil yaftasını yapıştırmaya çalışmak olabilir.

Benim Üstad hakkında yazılan zırvalıklardan çok, bu düşünce kafamı kurcalıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl'ın bir fotoğrafına bakıyorum; sanık kürsüsünde savunma yapıyor. İçim burkuldu. Kederlendim.

 

Yıl, 1960. Yer, Yassıada duruşma salonu. 27 Mayıs darbesinin ardından cuntanın Yassıada'da kurduğu sözde mahkemede Necip Fazıl, anıt gibi dikildiği sanık kürsüsünde. Üzerinde açık renk bir pardesü. Siyah bir kravat bağlamış, beyaz gömleğine. Kükreyen bir aslan başı kadar haşmetli, ak saçlı başında vakar, metanet ve celal var. Gözleri, elindeki kağıtta:

 

"Bütün aldıklarımı, mücadelesini ettiğim yolda harcadım. Ve sadece harcamakla kalmayıp, evimdeki eski koltuk ve halılara kadar da bu uğurda satmaya mecbur oldum. Zira Adnan Beyin "bir kere başla, sonu gelir" diye ettiği her yardım, Demokrat Parti iktidarının menfî kutbu tarafından engellenince, kendisine bir ev yaptırılmaya başlanıp, birinci katı çıkmadan yüzüstü bırakılan bîçare gibi, elimdekini avucumdakini sarf etmeğe, üstelik büyük bir borç altına girmeye mahkum oldum. Yani örtülü ödenekten bana verilen paralar, şahsıma bir şey getirmek yerine, benim bütün imkanlarımı yedi, bitirdi ve neyim varsa götürdü. Böylece Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle beni kullanmış değil, asıl ben onu idealim uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş, fakat iradesiz ve sebatsız karakteri yüzünden muvaffak bulunmuş olamıyorum. Benim, bir dava uğrunda bir nevi vergi hakkiyle alabildiğim, reklam parasına bile yetmez, gülünç meblağlara karşılık, kendisinden milyonlar devşirip şimdi gözünü oymaya bakan, Büyük Doğu'yu örtülü ödenek beslenesi olmakla suçlayan ve hesap vermeğe davet edilmeyen bazı gazetelerin hali, masumluk ve ulviliğimizin ters tarafından mükemmel bir ifadesidir."

 

İşte bu cümleleri okumuş Necip Fazıl, kendisine ve Büyük Doğu'ya yapılan 'örtülü ödenek beslemesi' suçlamasına savunmasını yaparken..

 

ÖRTÜLÜ ÖDENEK DAVASI

 

Türkiye gerçeklerini doğru algılayıp anlamada, taşları yerine koymada, 27 Mayıs darbesine ve Yassıada sözde mahkemesine bakmak önemlidir.

 

Yassıada, tarih sahnesi olduğu kadar, bir tiyatro sahnesiydi o günlerde. Dünya güçlerinin buyruğuyla, o çadır mahkemesinde, milli irade kırıldı; Cumhurbaşkanı, Başbakan; Bakanlar, milletvekilleri ve Genelkurmay Başkanı, Necip Fazıl'ın savunma yaptığı o kürsüden tek tek geçtiler.

 

Yassıada'da Başbakan Adnan Menderes'e açılan örtülü ödenek davası görüşülüyordu. Menderes, örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 Şubat 1961'de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başbakan tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu sözde mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrıs'ta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4, 877,780 (Dört milyon sekiz yüz yetmiş yedi bin yedi yüz seksen) lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın'daki arazilerine el kondu.

 

Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes'in telefonlarını dinlettirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti. Necip Fazıl Kısakürek, işte bu örtülü ödenek davasında suçlanmış, sözkonusu mahut mahkemede kendini savunmak zorunda kalmıştı..

 

Yassıada'da sahnelenen sömürge mahkemesinde, 27 Mayıs cuntasının yargıç kürsüsüne oturttuğu Salim Başol ve Altay Ömer Egesel, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'ya idam cezası verirken "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!" diyerek kukla olduklarını itiraf etti.

 

Tarih, cuntayı ve atadığı mahkeme heyetini, ipleri dünya güçlerinin elinde olan kuklalar, duruşmaları da menfur bir siyasi oyun olarak kaydetti. Tarih, aynı zamanda, cuntacıların emrine giren medyayı da bu oyunun soytarısı olarak kaydetti..

 

Tarih, milletimizin gür ve ödünsüz sesi Büyük Doğu'nun kimlere karşı, nasıl mücadele ettiğini ve onun mücahit kalemi Necip Fazıl Kısakürek'in Yassıada mahkemelerinde yaptığı şanlı savunmasını da kaydetti.

 

Necip Fazıl, Müslüman bir kalem, mücahit bir yazar olarak geçti, tarihin sayfalarına.. Bugün onu 'satılık kalem' ve Büyük Doğu'yu 'besleme basın' olarak niteleyen medya, aslında 27 Mayıs'ta, cuntayı destekleyen, Yassıada mahkemelerini meşrulaştıran yayınlarıyla idam kararlarını savunan İtittihatçı Masonik basının yayın politikasını sürdürüyor. Çünkü 1960 basını, üstad ve Büyük Doğu hakkında aynı nitelemelerle yayın yapmıştı..

 

Mustafa Yürekli - Haber7

Share this post


Link to post
Share on other sites

İki gündür bir medya grubunda Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili bir takım çirkin iddialar var. Necip Fazıl'ın zamanın başbakanı Adnan Menderes'e yalvarıp yakarıp para istediğini, kumar oynadığını güya belgelerden bulup ortaya koyduklarını söyleyerek zafer çığlıkları atan insanların bu zavallı hali beni bayağı eğlendirdi.

 

Yaptıkları haberciliği masum göstermeye yönelik söylemler içine giren, güya gerçekleri ortaya koyduklarını söyleyen bu gazetecilerin aslında ne yapmaya çalıştıklarını bu millet çok iyi biliyor!

 

Muhafazakâr kesime "bakın üstadınız neymiş" kabilinden ince mesaj gönderme kaygısı ve bir de kuyruk acısı olan bir habercilik anlayışıyla karşı karşıya kaldık.

 

Yüzüstü çok sürünen ve nihayetinde ayağa kalkan bu milletin böylesi pespaye haberlere itibar edeceğini sanan bir gaflet ve dalalet hali içindeler.

 

Necip Fazıl Kısakürek gerek fikirleriyle, aksiyoner düşünce yapısıyla, ortaya koyduğu telif ve şiirleriyle bu ülkenin geleceği noktasında çok ciddi hizmetlerde bulunmuş zirve bir şairdir. Türk Edebiyatının Cumhuriyet dönemi Sultanü'ş Şuarası'dır. Yani şairler sultanıdır.

 

Başbakandan maddi yardım talep etmesi noktasında iki gündür bu büyük şair adeta küçük düşürülmeye çalışılmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, Maraş'ın çok önemli ve köklü bir ailesine mensup, hiç kimseye eyvallahı olmayan, sözünü budaktan esirgemeyen duruşu olan bir mütefekkirdir.

 

Velev ki aralarının çok iyi olduğunu bildiğimiz Adnan Menderes'ten maddi destek istemiş olsun, bunda yadırganacak ne var Allah aşkına?

 

Bugün dahi medya grupları, gazeteciler hükümete yakın durmayı ne için tercih ediyorlar acaba? Yüz seksen derece dönüş yapanları da gördük yakın zamanlarda. Her iktidar kendi medyasını, kendi kalemlerini ve mütefekkirlerini korur ve gözetir. Bu bizim coğrafyamızda hiç de yabancısı olduğumuz bir mevzu değil ki!

 

Osmanlı'da da Baki gibi, Fuzuli gibi birçok büyük şair dönemlerinin padişahlarına yazdıkları kaside ve gazellerin karşılığında çok ciddi payeler yanında büyük maddi yardımlar da almışlardır. Sanatla uğraşan bir kimsenin gündüzleri esnaflık, ya da çiftçilik yapması, maişet derdiyle kıvranması sanat adına bir kayıptır aslında ve bunu da en iyi Osmanlı padişahları görmüş ve takdir etmiştir.

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok şair ve sanatçıya Meclis tarafından bizzat maaş bağlandığını da biliyoruz. Mesela Âşık Veysel zamanın milletvekili Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilmiş ve kendisine maaş bağlanmıştır. Sonra milli şef zamanında özellikle kendi yandaşlarını paraya boğmalar, onlara devlet kademesinde yer açmalar, lüks ve sefahat içinde yaşatmalar öylesine fazladır ki yazsanız sütunlarınız yetmez.

 

Çok değil beş on yıl geriye baktığımızda bile bu ülkeye yabancı, bu milletin hiçbir derdiyle tanışık olmayan sözde sanatçı geçinen ama sanat adına hiçbir icraatına şahit olmadığımız birçok kimsenin hükümetler ve belediyeleri eliyle himaye edilip paraya pula, mevki ve makama boğulduklarını, milletin parasının nasıl da boş ve beleş işlere harcandığını hüzünle ve acıyla hatırlıyoruz. Hala devlete bağlı birçok kurumda adı sanatçı olan yüzlerce insan boşu boşuna istihdam ediliyor!

 

Ve ne yazık ki bu hiçbir şey üretemeyen sözde sanatçıların ideolojisine bakıldığında hep aynı zihniyeti bulursunuz her nedense! Onlara verilen parayı hiç kimse konuşmuyor!

 

Necip Fazıl banka mı hortumlamış ne yapmış?

 

Dergi çıkarmak için nazının geçtiği, fikirsel anlamda yanında durduğu, meselelerini paylaştığı başbakandan maddi yardım istemeyecek de kimden isteyecekti acaba?

 

Yahudi lobilerinden mi, Amerika, Rus veya İngiliz lobilerinden mi hangisinden yalvara yakara yardım isteyecekti acaba? Zira o dönemlerde ülkesini terk edip Ruslara sığınan, Ruslara dayanan ve onlardan geçinen Nazım Hikmet'in yaptığı daha mı etik bir davranıştır?

 

Ve bu yıkıcı haberi yapan gazeteci arkadaş ölmüş, ahrete intikal etmiş ve toplum nezdinde büyük saygınlığı olan, fikirleriyle kitleleri sürükleyen önemli bir şairi ( üstelik mahrem sayılabilecek -tabii gerçekse -mektuplarını ifşa ederek, kişilik haklarına saldırarak) böyle bir haberle aşağılayarak neyin intikamını almış oluyor acaba? Üstelik bu yalvardığını söylediği mektupları ispatlamış da değil!

 

Özellikle "Büyük Doğu" Mecmuasında fikir cephesinde girdiği mücadeleleri, fikirleri nedeniyle defalarca mahkûm edilişi, çeşitli baskılara maruz kalışı hiç sebepsiz değildir! Necip Fazıl fikir cephesinde öyle büyük bir mücadele vermiştir ki bu düşünce ve fikirler filizlerini bugün vermiş ve ülke insanı Üstadın hayalini kurduğu günleri temaşa etmektedir.

 

Bohem bir hayatı yaşadığı ilk gençlik yıllarından sonra Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanışması onu farklı bir mecraya sürükler. Bu hayatında dönüm noktasıdır aslında.

 

Tarihe geçmişiyle ilgili "Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir" diye bir de okkalı bir söz düşürmüştür ki aslında hala Üstatla uğraşanlara kapak olacak mahiyettedir.

 

Muhabbetle Kalınız.

 

Meryem Aybike Sinan- Haber7

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kirli odaklarda pişirilip, bazı yazarların eline verilen bir provokasyonla karşı karşıyayız...

Aslında Örtülü Ödenek meselesi, malum medya grubundan önce face gibi sosyal ağlarda dolaşıma koyuldu. Bunun için de Uğur Mumcu'nun bir kitabını kaynak gösterdiler... Bu mesele bundan bir kaç yıl önce de kitaplaştırıldı...

 

Örtülü Ödenek meselesini karşı iddiaların ve iftiraların oklarına karşı savunmak o kadar kolay ki... Necip Fazıl, malum kitaplarında hakikati hem de tutanaklarla birlikte anlattı... O yüzden işin bu kısmı ile ilgilenmiyorum...

 

Beni ilgilendiren kısım başka... Şöyle hafızanızı bir yoklayın... Sosyal paylaşım sitelerinde ve bazı medya gruplarında sistemli bir provokasyonla karşı karşıyayız... İlk önce Necip Fazıl'ın uzunca bir yazısını aldılar, orasından burasından kırptılar ve küçük bir paragraf haline getirdiler. yazının ana konusunu tahrip ettiler ve hükmü bastılar: necip fazıl Amerikancı!!! Sonra Necip Fazıl kumarcı yaftasını yapıştırıp, Necip Fazıl'ın kumarhanede basıldığını yazdılar... Şimdi de malum Örtülü Ödenek hadisesi...

 

Örtülü Ödenek hadisesi ilk önce sosyal paylaşım sayfalarında dönüyor, sonra malum medya gruplarında bu hadise ile ilgili bazı yazarları konuşturuyorlar... Bütün bunlar tesadüf olamaz...

 

Arkadaşlar bazı karanlık odaklarda bu haberler pişirilip, gençlerimizin aklını bulandırmaya çalışıyorlar...

 

Belki bazılarınız fark etmiş olabilir... Bir kaç gün önce, gecenin oldukça geç vaktinde, bir üye Necip Fazıl'a hakaretler edip, çekti gitti... Tam d bu mevzuu ile ilgili... Adam üye oldu, hakaret etti, gitti...

 

Her ne olursa olsun, provokasyonlara gelmeyelim... Sistemli bir hucum karşısında sakin olalım... gereksiz tartışmalara girmeyelim... Zira Necip fazıl ile ilgili ortaya atılan iftiraların hepsine çok net cevaplar verildi...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Suat Ak'tan Star'da şöyle bir beyan vardı:

 

Büyük şair ve fikir adamı Necip Fazıl Kısakürek’in kurucusu olduğu Büyük Doğu Yayınevi’nin editörlerinden Suat Ak, son günlerde üstad hakkında yapılan karalamalara sert tepki gösterdi.

 

 

Suat Ak, Kısakürek hakkında yapılan yayınlardan örnekler vererek örtülü ödenek iddiasının 60 yıldır konuşulduğunu hatırlatarak Üstad’ın Yassıada hakimlerine verdiği “Ben örtülü ödenekten methiyeci, kasideci, eski Roma cenazelerinde ölü arabaları arkasındaki ağlayıcılar gibi vicdan kiracısı olarak para almadım. 1943’ten 1960’a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana süründürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolucu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım ve bu bir fikir karşılığıdır” cevabını aktardı.

 

Bu fikir dalgasını durduramazsınız

 

Suat Ak kumarhane iddiasının da, komplo olduğunu ifade etti. Suat Ak, şöyle konuştu: “Necip Fazıl, şahsı ve davasıyla, Türkiye’de hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar açık ve ortada bir şahsiyettir. Gizlisi - saklısı yoktur. Hangi cepheden bakarsanız bakın o’nda göreceğiniz şey, davasındaki samimiyettir.” Ak, bu karalamaların nedenini de “bir kesimin, ruhunda, Necip Fazıl fikriyatının bir gün mutlaka muzaffer olacağına dair bir ukdenin yaşıyor olması”na bağladı. Ak, “Büyük Doğu Dergisi’nin, Star Gazetenin ilavesi olarak verilen tıpkı basımlarının keskin içerikleri, birilerini cepheleşmeye zorlamış olsa da boşuna!.. Bu fikir dalgasını durduramazsınız!..” diye konuştu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

üstad hakkındaki bu karalama kampanyalarıyla ilgili bir yazı dizisi yayınlanıyor.şahsen dikkatimi çekti, hoşuma gitti.

 

aşağıdaki adresten sırayla takip edebilirsiniz.her yazıının sonunda sıradaki yazıların linki var.

 

http://www.buyukdogu.net/bd-haber/musluman-anadolu-dusmanlarindan-necip-fazila-topyekun-saldiri-h1100.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...