Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
KURGAN

Selamın Fazileti

Recommended Posts

Esselamü aleyküm!

 

Esirgeyen ve bağışlayan Yüce Allah(c.c.)nün adıyla

 

Aziz Okuyucularım, bu yazımızda selamın faziletinden söz edeceğiz İnşaallah.

 

Selam, Müminlerin birbirleri üzerindeki karşılıklı haklarıdır. Hakkını ödeyen, ebedi âlemde büyük mükâfatla sevinir, ödemeyen ise, azapla dövünür.

 

Dinimizde selam vermek sünnet, almak ise farzdır. (farzı kifaye) Bir yere girerken de çıkarken de selam verilir. Selam Allah(c.c.)nün ve Resulü(s.a.v.)in bildirdiği şekilde verilip alındığı müddetçe selamdır. Verilen selamı daha güzeli ile almak da farz değil ise de, çok sevaptır. Selamın manası; yani ben Müslümanım, benden sana zarar gelmez, selamettesin demektir.

 

Cenabı Allah(c.c.) Kuran-ı Kerimde: Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyle mukabele edin. Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. (Nisa: 86)

 

Başka bir ayet-i kerimede de: Evlere girince, kendinize, ehlinize Allahtan bereket, esenlik ve güzellik dileği olarak selam verin. (Nur: 61)

 

Bu nedenle eve girince de evdekilere selam verilmeli, evde kimse yoksa Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin (Allahın selamı bizim ve Salih kulların üzerine olsun) demelidir. Çünkü Müslümanın evinde rahmet melekleri vardır.

 

Bir Hadis-i Şerifte de: Evine girerken selam veren, Allahın himayesinin garantisi altındadır. Diye buyrulmuştur. (Ebu Davud)

 

Selam, İslamın sevgi ve rahmet kapılarının anahtarıdır, müminin gönüllerdeki sevgi hazinelerine o anahtarla girilir. Allah(c.c.)nün rahmet ve mağfiret deryalarına o anahtarla girilir.

 

Selam hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir Hadisi Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. İşlediğiniz takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız. (Müslim, Tirmizi, İbni Mace.)

 

Başka bir Hadis-i Şerifte de: Ey insanlar! Selamı ifşa ediniz. Başkalarına yemek yediriniz, Akrabalarınızı ziyaret ediniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız. (Bunları yaparsanız) selametle cennete girersiniz. Buyurmaktadır.

 

Yukarıdaki hadisi şeriflerden de anladığımız gibi Peygamber efendimiz selamı emretmiş. Selam verdiğimizde hem bir farzı yerine getiriyor hem de Peygamber efendimizin sünnetine uymuş oluyoruz.

 

Selamda sünnet olan öncelik sırası şöyledir: Rütbe ve nimeti çok olan önce selam verir. Büyük küçüğe, bir araç üstündeki yerdekine, yürüyen durana, ayakta olan oturana, az olan çok olana, amir memura, hoca talebesine, baba oğluna, ana kızına, telefon eden edilene, odaya giren odadakine selam verir.

 

Selam; emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi manalara da gelir. Selam vermek, bir kimseye yapılan en güzel duadır.

 

Selam, birbirlerini tanıyanlar arasında muhabbet arttırıcı bir özelliği olmasının yanı sıra, birbirlerini tanımayan insanların ise birbirlerine karşı muhabbet beslemelerine sebep olmaktadır. Selam verilmek suretiyle bireyler arasında sevgi meydana gelmektedir. Selamlaşmak dostluğun, birlikteliğin başlangıcıdır. Selamlaşmak sevgiyi, sevgi kardeşliği, kardeşlik birlik ve beraberliği doğurur. Müminlerin birbirlerini sevmesi ise imanın alametidir.

 

Selam, sadece dünya hayatının değil, Cennet hayatının da esenlik ifadesidir. Kuran-ı Kerimde, Cennette meleklerin inananlara, inananların birbirlerine selam verecekleri bizlere şöyle bildirilmiştir: Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapılar açıldığında, bekçileri onlara: Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin. Derler. (Zümer: 73)

 

Bu nedenle aziz Dostlar; birbirimize karşı her türlü afet ve musibetten selamette olmak- dileği olan selamlaşmayı, hiçbir zaman ihmal etmeyelim. Umulur ki bu sebeple, Allah(c.c.)nun gerçek selamet yeri olan ve Kuranı Kerimin beyanına göre selamdan başka söz işitilmeyecek olan cennetine nail oluruz. Zira hakiki saadet orada, sonsuz huzur orada ve ebedi mükâfat yalnız oradadır.

 

Yüce Rabbimiz bizleri, birbirini seven, dostlukları pekiştiren, günahları afolunan ve cennete nail olan kullarından eylesin.

 

Selam Hidayete Tabi Olanlara.

Akibet Muttakilerindir.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

aleykum selam

 

"Selam hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir Hadisi Şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. İşlediğiniz takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim, Tirmizi, İbni Mace.)"

 

bildiğim kadarıyla "sevineceğiniz" değil "birbirinizi seveceğiniz" şeklinde olması lazım.

 

bu arada anladığım kadarıyla yazı alıntı.kaynağını da belirtirseniz iyi olur

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazi Ahmet Tanyeri'ye aittir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

vealeykumselam kurgan kardeşim, ne güzel bir konu seçmişsin.

 

özellikle sokakta birbirini yiyecek gibi dolaşan müslümanlar haline geldiğimiz şu demde, ne kadar manidar bir yazı...

 

Yahudiye,Hristiyana hoşgörü tavsiye edenler biraz da müslümanların öncelikli olarak birbirine hoşgörü göstermesini de tavsiye etseler fena olmaz hani!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cok dogru soyledin kardesim, ilk okudugumda bu yaziyi ayni seyleri dusunmusuz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

4- Kitap Ehli Olanlara Evvela Müslümanın Selam Vermesinin Yasaklanması ve Onların Selamının Nasıl Alınacağı Babı

 

 

6- (2163) Bize Yahya b. Yahya rivayet «tti; (Dedi ki) : Bize Hüşeym, Ubeydullah b. Ebî Bekir'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Enes'i Resûlüllah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, derken işittim. H.

Bana İsmail b. Salim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ebî Bekr, dedesi Enes b. Mâlik'-den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Setlem);

«Size ehl-İ kitap olanlar selâm verirlerse ve aleyküm deyiverin!» buyurmuşlar.

 

7- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana ba­bam rivayet etti. H.

Bana Yahya b. Habib de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni İbni Haris) rivayet etti.

Her iki râvi, bize Şu'be rivayet etti, demişlerdir. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr dahî rivayet ettiler. Lâfz her ikisinindir. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (De­di ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yî, Enes'den naklen ri­vayet ederken dinledim. Peygamber (SatlaUahü Aleyhi ve Sellem)'İn ashabı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e :

— Ehl-i Kitap hize selâm veriyorlar. Onların selâmını nasıl alalım? diye sormuşlar. (O da) :

«Ve aleyküm deyin!» buyurmuşlar.

 

8- (2164) Bize Yahya b. Yahya İle Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler. Lâfız Yahya b. Yahya'nındır. (Yahya b. Yah­ya : Ahberanâ, ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar, dediler ki) :

Bize İsmail (bu zât İbni Ca'fer'dir), Abdullah b. Dinar'dan naklen riva­yet etti. O da İbni Ömer'i şunu söylerken işitmiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki, yahudiler size selâm verdikleri vakit, her biri Essâmu aleykum der. Sen de aleyke deyiver!» buyurdular.

 

9- (...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-durrahmaıı, Süfyân'dan, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da İbni Ömer'den, 6 da Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve SeIİem)*den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız o :

«Siz de ve aleyke deyiverin!» demiştir.

 

10- (2165) Bana Araru'n-Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş: Yahudi­lerden bir cemâat Resûlüllah (SaHaüahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına girmek için izin istediler ve : Essâmualeyküm, dediler. Âişe de: Bilâkis sam ve lanet sizin üzerinize olsun, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ya Âişe! Şüphesiz ki, Allah her işte yumuşaklığı sever!» buyurdu­lar. Âişe ;

— Ne söylediklerini işitmedin mi? dedi. «Ben "ve aleyküm" dedim.» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Hasen b. Ali El-Hulvânî ile Ahd b. Humeyd hep birden Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Her iki râvî Zührî'den bu isnadla rivayet etmişlerdir. Her İkisinin hadîsinde de : «Resûlüllab.

(Saüaüahü Aleyhi ve SeltemJ:

«Ben "aleyküm" dedim.» buyurdular» ibaresi vardır. (Vav)'i anma­mışlardır.

 

11- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâ-viye, Âmeş'den, o da Müslim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Seliem) 'e ya-hudilerden bir takım insanlar geldi. Ve : Essâmu aleyke yâ Ebâ'l-Kâasım! dediler. (O da) :

«Veateyküm...» buyurdu. Âişe demiş kî: Ben:

— Bilâkis sâm ve zâm sizin üzerinize olsun! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Seliem):

«Ya Âişe! Kötü, konuşur olma!» buyurdu. Âişe:

— Ne söylediklerini işitmedin mi? dedi. O da :

«Ben onların söylediklerine karşılık vermedim mi (sanıyorsun)? "V« aleyküm" dedim.» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'la b. Ubeyd haber verdi. (Dedi ki) : Bize A'meş bu isnadla rivayet etti. Yalnız o şöyle demiştir:

«Âişe hemen maksatlarını anladı ve onlara sövdü. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Sus ya Âişe! Çünkü Allah çirkin sözü ve çirkin söz söylemeyi sevmez.» buyurdular.»-

Şunu da ziyade etmiştir :

«Bunun üzerine Allah (Azze veCelle) sana gelirlerse, sana Allah'ın vermediği selâmı verirler. İlâh... âyeti kerîmesini indirdi.»

 

12- (2166) Bana Harun b. Abdİllah ile Haccâc b. Şâir rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söyledi : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Câbir b. Abdillah'i şöyle derken işitmiş. Yahudilerden bâzı kimseler Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) e. selâm verdiler. Ve: Essâmü aleyke yâ Ebâ'I-Kâasım, dediler. O da :

«Ve aleyküm...» buyurdu. Bunun üzerine Âişe hiddetlenmiş olarak:

— Onların ne söylediklerini işitmedin mi? dedi.

«Hayır, İşittim. Onlara cevap da verdim. Onların aleyhine bizim dua­mız kabul edilir. Fakat bizim aleyhimize onların duası kabul edilmez.» buyurdular.

 

13- (2167) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülaziz (yâni Derâverdi), Süheyl'den, o da babasından, ö da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seüen; :

«Yahudilerle Hıristiyanlara evvelâ siz selâm vermeyİnS Onlardan birine bir yolda rastlarsanız, onu yolun dar yerine sıkıştırın.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb dahî rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Veki', Süfyân'dan rivayet etti. H.

Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Süheyl'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Veki'in hadîsinde :

«Yahudilere rastladığınız vakit.» İbni Ca'ler'in, Şu'be'den rivayet et­tiği hadîste :

«Ehl-i kitap hakkında ded'ı kİ...» Cerir'in hadîsinde ise:

«Onlara rastladığınız vakit...» ibareleri vardır. Ama müşriklerden hiç birinin adını söylememişlerdir.

Bu babın Enes, Abdullah b. Ömer ve Hz. Âişe hadîslerini Buharı «İstizan» bahsinde tahrîc etmiştir. Bu rivayetler ehl-i kitap denilen hıristiyanlarla yahudilere rastlandığı zaman selâm hu­susunda nasıl hareket edileceğini onların selâmının nasıl alınacağını yol­da onlarla karşılaşıldığı vakit kendilerine nasıl muamele yapılacağını bil­dirmektedirler. Ehl-i kitap selâm verdikleri vakit selâmlarının alınaca­ğında ulema ittifak etmişlerdir. Yalnız onlara: «Ve aleykÜmüsselâm...» denilmez, sadece «aleyküm» sözüyle iktifa edilir. Görülüyor ki : Babımız rivayetlerinin bazısında (vav)'la «ve aleyküm», bazısında da (vav)'sız ola^ rak -aleyküm» denileceği bildirilmiştir. (Vav)'la rivayeti daha çoktur. Bu takdirde cümleye iki türlü mânâ verilir :

1- Yahudiler «essâmüaleyküm» sözleriyle «Ölüm sizin üzerinize ol­sun» derler. Buna karşılık müslümamn «ve aleyküm» diye cevap vermesi «Sizin üzerinize de» demek olur ki; verilenle alınan selâmın mecmuu şöy­le olmuş olur : Ölüm hususunda siz ve biz müsaviyiz, siz bize Ölüm isti­yorsanız, siz de öleceksiniz, biz de, bu hususta hepimiz müsaviyiz.

2- Bu cümledeki (vav) edatı atıf ve teşrik için değil, istinaf içindir. Ve cümle şöyle takdir olunur : Sizin üzerinize de hak ettiğiniz zem ve hakaret gelsin. (Vav)'ı hazfedenlerce cümlenin takdiri: «Bilâkis ölüm sizin üzerinize olsun şeklindedir. Kaadî Iyâz'ın beyânına göre ba­zı ulema cümleden (vav)'in hazfını tercih etmişlerdir. Maksatları hüküm­de müslümanlan ehl-i kitapla ortak olmaktan kurtarmaktır. Mâliki1er'den İbni Habib'in kavli budur. Diğer ulema (vav)'ı hazfet­meden bırakmışlardır. Nitekim hadîsin ekser rivayetlerinde bu cümle (vav) ile gelmiştir.

Bir takımları yahudilere «aleykümüssel&m» diye karşılık verileceğini söylemişlerdir. Selâm taşlar, demektir. Cümlenin mânâsı: «Sizin üzerini­ze taşîar yağsın.» demek olur. Nevevî bunun zayıf olduğunu söyle­miştir.

Hattâbi umumiyetle hadis ulemâsının bu cümleyi (vav)'la riva­yet ettiklerini, İbni Uyeyne"nin ise (vav)'sız rivayet ederdiğini söylemiş. «Doğrusu da budur,* demişse de Nevevî bu görüşe katıl­mamıştır. O şöyle diyor : «Doğrusu (vav)'m isbatı da, hazfı de caiz olmak­tır. Nitekim rivayetler böyle gelmiştir. Hatta ekser rivayetlerde olduğu gibi (vav)'la rivayet daha güzeldir. Bunda hiç bir zarar yoktur. Çünkü sâm ölüm demektir. Ölüm bize de vardır, onlara da. Şu halde (vav)'la atfederek yapılan rivayette bir zarar yoktur.»

Ekser ulemâya göre- yahudilerle hiristiyanlara evvelâ müslüman se­lâm veremez. Fakat onlar selâm verirse «vealeyküm» yahut «aleyküm» diyerek selâmlarını almak gerekir. Delilleri Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Setlem)'in :

«Yahudilerle Hırİstİyanlara evvelâ siz selâm vermeyin...» hadîsiyîe «Ehl-i kitap size selâm verirlerse "ve aleyküm" deyiverin...» hadîs­leridir. Ulemadan bir taifenin yahudi ve hıristiyanlara evvelâ müslüma-nın selâm vermesini caiz görmüşlerdir. Bu kavil İbni Abbâs, Ebû Ümâme ve İbni Ebî Muhayrîz hazeratmdan ri­vayet olunmuştur. Bu zevatın delilleri hadîslerin umumuyla selâmı ifşa hadîsidir. Fakat Nevevî : «Bu hüccet bâtıldır. Çünkü âmmdır; ya­hudilerle hıristiyanlara evvelâ siz selâm vermeyin hadîsîyle tahsis olun­muştur,» diyor. Bazıları Ehl-i kitaba onlardan önce davranarak selâm vermek mekruhtur. Fakat haram değildir, demişlerse de Nevevî bu­nun da zayıf olduğunu söylemiştir. Çünkü bu husustaki nehiy tahrim ifa­de eder. Kaadî Iyâz'm beyanına göre ulemâdan bir cemâat ih­tiyaç ve zaruret için ,hıristiyanlarla yahudilere selâm verilebilir, demiş­lerdir. Alkame ile İbrahim Nehaî 'nin mezhepleri budur. Evzâî'nin : «Ehl-i kitaba sen selâm verirsen bilmiş ol ki, sulehâ da selâm vermişlerdir; sen selâm vermezsen, suleha da selâm vermemiştir.» deaiği rivayet olunur. Bu sözün manası; versen de caiz, vermesen ae, de­mektir.

Ulemadan bir taife ehl-i kitaba selâm verilemeyeceğine kaildir.

lviusiumanla kâfirden mürekkeb bir cemaata veıev Ki, içlerinde bir tek musiuman buıunsun seıam vermek caizdir. tmraoaKi selamdan müs-lüman kasdedilir.

Zara: Ayıp ve kusur manasınadır. Resûlüllah (SatlailaJıü Aleyhi ve Seilem)in Hz. Âişe'ye:

«Yâ Âişe! Kötü konuşur olma!» buyurmasından murad cna rıfki mülâyemetıe muamelede buıunmasını öğretmek, aceıe etmeyip bir şeyin na-kikatmı araştırması gereKtiğmüe tenpınte bulunmak içindir. Tünakika Kesülüilaiı [sailallahu Aleyhi ve Sellem) kufıâra birçok maııar vererek kaiblenni İslama yatıştırmaya çalışmıştır. Konugunten terbiye ve ııezaKeıe dikkat buyurması buna nısbeue evıevıyette kalır.

 

Bu Rivayetlerden Şu Hükümler de Çıkarılmıştır:

 

 

1- Fazilet sahiplerinin zarar gelmemek şartıyle şaşkınların sefaha­tine göz yummaları müstehabdır. İmam Şafiî: «Tedbirli âkil ken­dini gafil gösteren zekidir.» demiştir.

2- Gayri rmislimler yolun dar tarafından yürümeye mecbur edilir­ler. Yoldan geçen müslüman yoksa istedikleri yerden geçebilirler. Ancak bu sıkıştırma uçuruma düşürecek veya duvar gibi bir şe>e çarptıracak mahiyette olmamalıdır.

3- Sertlik göstermeye hacet olmadıkça rıfk-ı mülâyemet, sabır vç nezaketle muamelede bulunmak müstehabdır

 

Sahih-i Müslim Merhum Davudoğlu Tercemesi

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...