Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
HİÇ

Üstad Yalvarmaz Ama Yalvartır!

Recommended Posts

Üstad ‘Yalvarmaz’ ama ‘Yalvartır’

 

 

 

 

Haber Türk'ün Üstad Necip Fazıl Kısakürek’i hedef alan "Necip Fazıl'dan Menderes'e yalvaran mektuplar!" başlıklı haberine tepkiler sürerken, en anlamlı cevap Necip Fazıl Fikir ve Sanat Kulübü’nden, Erciyes Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Veysel Aslantaş’tan geldi: “Üstad yalvarmaz ama yalvartır.”

 

Aslantaş'ın yazısında “Ağ babalarınız da çok uğraşmıştı ısırmak için, O ‘mermerden abideyi', fakat dişlerinin kırılması yanlarına kar kalmıştı. Çomarları mı zarar verecek, O tunçtan kavî Şahsiyete?” dedi.

 

ÜSTAD “YALVARMAZ” AMA “YALVARTIR”

 

Üstad “ucuna sinek kondu diye, otuzbeşlik top ateşlenmez” der. Ama biz Üstad değiliz; topu ateşlemesek de, “sineğe” tokat atmaktan kendimizi alamayacağız.

 

Mazoşist misiniz nesiniz? Daha önce Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'na karşı da bir halt yemiştiniz de, boyunuzun ölçüsünü mecliste almıştınız. Haddinizi bildirenlerden bir Milletvekili, kendisine bir başka milletvekilinin “Hocam, size yakışmaz. Siz aydın birisiniz” sözünden bahsedince, “Tam da aydınlığın icabını yerine getiriyorum deseydiniz ya Hocam” sözüme karşılık “Vallahi, aklıma gelseydi söylerdim” demişti.

 

Öyle değil mi ama? İyi aydın demek, “kişiye anladığı dilden konuşan” demektir. Anladığınız dilden konuşulduğunda da, siz yine anlamıyorsunuz. Amma kalın kafalıymışsınız. Omuz üstünde taşıdığınız, baş yerine taş mıdır nedir?

 

Ne sırıtıyorsun? Sana söylüyorum sana.

Angut gibi, ne bakınıyorsun ona buna.

Her halinden belli yumuşak olduğun, lakin

Fikir beton çivisi olsa, girmez kafana.

 

Ağ babalarınız da çok uğraşmıştı ısırmak için, O “mermerden abideyi”, fakat dişlerinin kırılması yanlarına kar kalmıştı. Çomarları mı zarar verecek, O tunçtan kavî Şahsiyete?

 

Sen parmak kadar çocukların önünde yalvar yakar inlerken, O, “üç idam” kararı veren Yassıada mahkemesi karşısında “yalçın kayalar” gibi dimdik duruyordu.

 

Onun bunun önünde, doksan derece “beli bükük” duranlar, nereden bilebilirler ki “dimdik” durmanın ne demek olduğunu?

 

Boynuzlu

Teke, tek

Başına

At göbek.

Eksiğin,

“Tek etek.”

Giyinsen,

Tam köçek

Olursun.

Pis böcek!

 

Mektuplar yayınlamışsın, “Necip Fazıl'ın Menderes'e yalvaran mektupları” manşetiyle. Mektupların tamamı bu kadar mı? On yılda, dört mektup! Orijinalleri nerede? Niçin birinci mektup'u özetlediniz? İkinciyi kırpma sebebiniz ne? Üçüncü ve dördüncü mektuplar, niçin birer paragraflık alıntıdan ibaret? Tamamı yayınlanırsa, “yalvaran” ifadesini kullanan dilinizin, gideceği yerin endişesi mi sizi buna sevk etti?

 

“Şer üzerindeki insan, hiç kimseye hayır gözüyle bakmaz. Zira onun görüşleri kendi içinin dışarıya aksetmiş suretlerinden ibarettir” diyor Hz. Ali (ra). Şimdi anlayabiliyor musunuz, “eşya ve hadiselere” bakışınızdaki çarpukluğun kaynağını? Görebiliyor musunuz, kullandığınız ifadenin “ruh halinizi” yansıttığını?

 

Onun hayatı, nefsi için hiç bir şeye asla tenezzül etmediğinin ve Davası uğruna, Dava hudutları çerçevesinde, herşeyi yapabileceğinin misalleriyle dopdolu. “Madde esaretine” son verecek ve “maddeyi teshir ve zapt edecek” fikrin banisi mi madde için “yalvaracak”? Gülünçlüğün fevkinde, aptallığın da ötesinde bir saçmalık.

 

Siz bilmezlikten gelseniz de, alem bilir ki: Üstad “yalvarmaz” ama “YALVARTIR”.

 

“Mal bulmuş mağribi gibi” sarılmışlar üç beş mektuba, “kendi sıfatlarını” manşet yaparak haberleştirmişler. Malumun ilanı ne kadar haberse, bunların da haber kıymeti o kadar.

 

“Solcular Necip Fazıl'ı niçin okumuyor?” sorusuna Can Yücel: “Solda adam mı var, Necip Fazıl'ı anlayacak. Hepsi dangalak...” diyor. Okuyabilseydiniz ve okuduklarınızı anlayabilseydiniz, Üstad'ın bu meseleyi birkaç kitabında bahsettiğini öğrenirdiniz. Böylece hem “dangalak” durumuna düşmemiş, hem de “ayan olanı beyan” etmenin bir haber değeri taşımayacağını anlamış olurdunuz…

 

Geleli hem “malûm” hem de “ayan” olan meseleye.

 

“Örtülü ödenek vaziyetine ne dersiniz?” sualine karşılık, ne diyor Üstad Yassıada duruşmalarında, “Evet aldım. Alırken de bir rejim ve hükumet meddahlığı vazifesini üzerime almadım.”

 

Ceberût mahkeme karşısındaki bu heybetli duruş, “minareyi çukur zanneden”, 28 Şubat'ın “kiralık kalemlerinin” güdük havsalalarına sığmaz, cüce akıllarını da kaçırtır.

 

Niçin kabul etmiş?

 

Davasının hakkı olarak.

 

Nerede harcamış?

 

Aldıklarına, “evindeki eski koltuk ve halıların parasını” da ilave ederek, hepsini birden Davası uğrunda…

 

Mektup yazmasındaki sebep?

Demokrat Parti iktidarının menfi kutbu tarafından engellenen, Menderes'in “Bir kere başla da sonu gelir” diye vaad ettiğini talep etmek.

 

Yalvarmak yok, “vaad edileni” talep var! “Yalvarmak”, sizin halt yemeniz.

 

Kim kimi kullanmış?

 

Adnan Menderes, örtülü ödeneğiyle Üstad'ı kullanmış değil, asıl Üstad onu ideali uğrunda kullanmaya teşebbüs etmiş.

 

“Kullanılmaktan” zevk alanlar, “ideal uğruna” kullanmanın ne demek olduğunu anlayabilirler mi? “Deve hendek atlar belki, bunlara laf anlatmak muhal”.

 

Yassıada duruşmalarında sizin gibileri de ihmal etmemiş. “Büyük gazeteler de aleyhinizde… Ne dersiniz?” sualine karşılık: “Büyük Gazeteden murad nedir? Tiraj sağlamak için işi fuhuş albümcülüğüne döken baldırbacak gazeteleri mi? Büyük gazetenin ne demek olduğunu arz edeyim mi?”

 

Hayır, diye mukabele ediyor hakim.

 

“Arz edebilme” imkanından mahrum edilmesinden dolayı müthiş mutluluk duyuyorsunuzdur, değil mi? Eğer “arz edebilseydi”, “büyük gazete” denilen şeyin, ne menem şey olduğunu, sizi de ihata edecek şekilde çepeçevre izah edecek, ne mal olduklarını ve olduğunuzu bir bir ortaya koyacak, Türk'ün “RUH KÖKÜ”ne olan düşmanlığınızı teşhir edecekti.

 

Ve etti de!

 

İkiye bölelim, insanı. Yok yok, bilinen “ruh” ve “ceset” halinde değil de, “belden aşağı” ve “belden yukarı” olmak üzere ikiye bölelim. Belden üst tarafta, “kalp” ve “beyin”, alt tarafında da “mîde” ve “tenasül uzvu” bulunmakta. İşte bu bütünlüğün dengesini bozup, “belden üst” yanının hakkını gasp ederek, “belden aşağısı”nı gaye edinen ve onun için faaliyet gösteren “belhum adal”lar, Üstad'ı ve Davasını anlayabilirler mi? Ne mümkün!.. Üstad'ın muhatap aldıkları da onlar değil zaten, “eşref-i mahlûk” olma muradındaki istidatlılardır. “Fikir, sanat ve aksiyonuyla” hep bu istidatlılara hitap etmiştir.

 

Üstad “yalvarmaz” ama “YALVARTIR”.

 

Bir misal: Faturası ödenemediğinden evindeki elektriğin dahi kesik olduğu bir mağduriyet içerisindeyken, CHP'liler bir çanta dolusu parayla geliyorlar. Üstad'ın kendi lehlerine ASLA yazmayacağını bildikleri için, “Bu parayı al, tek bizim aleyhimizde yazma.” diyorlar. Üstad içinde bulunduğu o fakr-ü zarurette dahi CHP'lilerin teklifini reddedip, geldikleri gibi geri gönderiyor.

 

Bir başka misal: “Beni Stalin yarattı! Asıl vatanım Moskova'dır.” ifadesiyle cibiliyetini ifşa eden, tapındığınız şairimtrak'ın Moskova'sının yarısını, Türkiye'deki Rus Temsilci, komünist olması şartıyla Üstad'a verebileceklerini teklif ediyor. Ve devamla diyor ki, “Ama zırnık vermeyiz çünkü komünist olmazsınız”.

 

Ya size, bırak Moskova'nın yarısını bir villa teklif edilseydi, ne yapardınız? Sahi, sizinkiler kaç paraya satmışlardı kalemlerini ve vicdanlarını? Bu memleket ve millete ihanetlerinin bedeli karşılığında, ne kadar almışlardı?

 

Fazla söze ne hacet; “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az” demiş ecdadımız.

 

Kedi ve köpekler gibi, çöplük karıştıranlar, Üstad'a karşı müttefik olanlar, Üstad üzerinden bu milletin “milli ve manevi” değerlerine savaş açanlar:

 

Kabul edelim ki, her biriniz birer “top”sunuz. “Top”luğunuzun bütün marifetini kullansanız dahi, “O KAF DAĞININ” bir çakılına bile zarar vermeye gücünüz yetmez.”

 

Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Veysel Aslantaş / Necip Fazıl Fikir ve Sanat Kulübü

 

Habervaktim.com

  • Like 4

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah Yolunun Divanesi Necip Fazıl

 

05 Ocak 2013, 21:11

582705_3546331889967_119123436_n.jpg

Ahmet Kocaoğlu

 

 

1986 yılınında Üstad ın arkadaşı, şırdaşı Hilmi Oflaz ile iftar yemeği yerdik her akşam. Menümüz 2 tabak çorba ve büyükçe bir ekmek. Bir gün o, bir gün ben verirdim ücretini. Bunu duyan üstadı seven Fakir milyoner lakablı biri ile şimdilerde devlette iyi bir yer edinmiş uzunboylu biriside 'bizde bir akşam iftar edelim. Ücretini biz verelim' demişler..

 

Yemek biterken Fakir milyoner 'Üstad ölene kadar at yarışı oynardı. Allah affetsin' dedi. Bende: Ölülerinizi hayır ile yad edin. Bu ne biçim konuşma. Ben kahvede sigarasına okey oynar çoçuk iken aşşık atardım. Oynadıysa dinine zararı mı var? İmanı mı eksildi? Gibi sorularım ile ortam bozuldu. Uzun boylu olan bir şey demeden kalkınca öbürüde kalkıp gitti.

 

Çocuklğumdan beri üstada hakaret ederler.

Hakikat gazetesi üstadı: Kumarhanede bir arkadaşının yanına varırken kurulan komplo gereği kumarhanede yakaladığını yazar. Kadın bacakları şiirini söyleyip biz gençleri sol ve sağ yobazlıktan kurtaran adamın önünü kesmeye çalışırlar.

 

Müslüman günah işler. Ama yalan söylemez. Yaptığı her şeyi kendi ağzından duyduk. 1950 lerde güya islami oluşum ortaya çıkar. Destekçiside Menderestir. O Menderes CHP nin içinden çıkan yeni versiyonudur. CHP halktan kopup yeni efendiler olşunca parti oluşumu ortaya çıkar. O na dini motifler yüklenerek halk kandırılır. Oluşumda DP dir. Bütün bu sahte oluşumların önünü kesen adamında 5 çocuğu ile yaşaması gerekir. 1950 lerde otel odasında gaz ocağının üzerine teneke koyup ısınan onun ailesidir.

 

Büyük Doğu Cemiyetini açıp insanlardaki samimiyetsizliği görünce 'Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor? Çilesiz suratlara tüküresim geliyor! ' diyacektir. 1951 deki sakarya şiiri aslında 'Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun' dizeleri ile söylenecektir.

 

Üstad ın Menderes e yalvartan o mektubun devlet sayesinde zengin olup köşeşinde kahve içen adamların yüzünün kızartmaz. İslam deyip paralarını islam dışı kazananları rahatsız eder. Dincisi dinsizi bu adama düşmandır. Çünkü o islamın yüzyıllar boyu bütün müesseleri ile hayata ve devlete egemen olmasının gereğini aktarır.

 

Zengin müslümanlar utanmalıdır... Üstadı 5 çocukla ortada koyup hapse atılınca. Utanmalılar onu yalvarttıklarına.

 

Tarihi sol, dini hayatlarından kovmuş halkın yanında gibi görünmüşler. Ama halk olamamışlardır. Halkın yanında olunmaz halktan olunur. Üç kuruş para verip yalvartan utansın.

 

Bir insanı günahsız bilmek günahtır. Ölünce hayır ile yad ederiz. 'Hatam deham çapındadır' diyen adama kim ne derse desin kendini söyler. kendine der.

 

Bugün uyduruk kitaplarla milyarlar kazanan uyduruk yazarlardan olmayan "Necip Fazıl'ın hakkını alamadan vefat etti" diyemeyip para istediğini söyleyenlerin kendi ayıplarıdır.

 

Ahmet Kocaoğlu / Büyük Doğu Haber

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...