Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Çilekeş

Osman Yüksel Serdengeçti Anıldı..

Recommended Posts

10 Kasım 1983’te hayatını kaybeden Osman Yüksel Serdengeçti, yazdıkları, söldekileri ve yaptıkları ile Türk edebiyat alemi ve siyasi hayatına damgasını vurrmuştu.

 

1917 yılında Antalya'nın Akseki ilçesinde dünyaya gözlerini açan ve Necip Fazıl'ın yakın dostu olarak bilinen, siyaset aleminde laf altına kalmayarak, yaptığı nüktelerle her zaman gündemde kalmayı başaran Osman Yüksel Serdengeçti, bugün mezarının bulunduğu Ankara Cebeci Mezarlığı’nda bugün, yakınları ve hayranları tarafından düzenlenen mütevazi etkinlikle anıldı. Ünlü edebiyat ve siyaset adamı hayır dualarla anıldı ve ruhuna Fatiha okundu.

 

Gerçek adıyla Osman Zeki Yüksel, Serdengeçti adıyla çıkardığı mecmuada inandıklarını pervasızca dile getirdi. Ve zamanla dergisinin adı ile birlikte anılır oldu. Tam bir istibdat yaşanan yıllarda fikirlerini çekinmeden yazan Serdengeçti, pervasızlığının faturasınnı birçok defa hapse girerek ödedi.

 

Politikaya da atılan Osman Yüksel Serdengeçti, Adalet Partisi listesinden Antalya milletvekili olarak Meclis’e girdi. Parlamentoda görev yaptığı 1965-1969 yılları arasında Meclis'te yaptığı sert söylemlerle de dikkatleri üzerine çekti. Batılılaşmayı protesto amacıyla Meclis’e kravatsız gelen serdengeçti, takmak mecburi denilince kravatı beline takarak Meclis’e girmişti.

 

Tek partili dönemde 5 defa hapishaneye gönderilen Serdengeçti, Demokrat Parti döneminde 2, Milli Birlik Komitesi döneminde ise bir kez olmak üzere toplam 8 kez tevkif edilmişti.

 

Osman Yüksel uzaktan akrabası olan bir ailenin kızı olan İsmet hanımla evlenmişti. Bu evlilikten bir oğlu olmuştu fakat,oğlu 2 yaşına gelmeden öldü. Bir daha da çocukları olmadı. Siyasetten çekildikten sonraki yıllarını diyar diyar dolaşarak geçirmeyi tercih etmişti.

 

Parkinson hastalığına yakalanan serdengeçti, aldırmaz, zaman zaman hastalığını da alaya alır. “Parkinson öyle hoş bir isim ki araba markasına benziyor. İnsanın keşke benimde bir parkinsonum olsun diyesi geliyor. Mao’da bu hastalık varmış yahu. Eh yinede büyük adam hastalığı. Ne de olsa serde fukaralık var, bu da proleter hastalığıymış, bize de böylesi yakışır. Siroz olup ta burjuva hastalığına tutulacak değildik ya” der.

 

Bir hemşehri ziyaretinde gece su içmek için kalktığında düşer ve kalçasını kırar. Yatış o yatış bir daha yerinden kalkamaz. Önce Konya Üniversitesinde sonrada Hacettepe Üniversitesinde tedavi görür. Yurdun dört bir tarafından ziyaretçileri gelmektedir. Ve Serdengeçti son esprisini patlatır ve ruhunu hakka teslim eder. . Tarihler 10 Kasım 1983’ü göstermektedir. O, dünyaya, kabına sığmayan insan şimdi Cebeci Asri mezarlığında mütevazı kabrine sığmayı başarmıştır..

 

(haber7.com)

Share this post


Link to post
Share on other sites
İnsanın keşke benimde bir parkinsonum olsun diyesi geliyor. Mao’da bu hastalık varmış yahu. Eh yinede büyük adam hastalığı. Ne de olsa serde fukaralık var, bu da proleter hastalığıymış, bize de böylesi yakışır. Siroz olup ta burjuva hastalığına tutulacak değildik ya” der.

 

 

Vefat ederken de her zamanki üslubunu kullanmış hocamız

 

iğnelemiş...Allah rahmet eylesin bir dönemin akıncılarına, hakiki

 

serdengeçtilerine...Ruhuna Fatiha...(amin.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah rahmet eylesin...

 

Bu ülkenin Serdengeçti'lere ihtiyacı çok.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar

 

Üstadın kader arkadaşı... Nüktedan, mücadeleci, zeki, celadet sahibi, çilekeş, büyük dava adamı... "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" diye haykıranlardan... Samimi bir inanmış, gerçek bir münevver, aktif bir aksiyoner...

 

10 kasımları buruk geçirmemin vesilesi... Allah ona rahmet eylesin.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

10 Kasım 1983 de vefat eden büyük fikir adamı ve eski millet vekili Osman Yüksel SERDENGEÇTİ rahmetle anıldı..

 

Kravatı beline dolayan adam!

 

Osman Yüksel Serdengeçti! Batılılaşmayı protesto için Meclis’e kravatsız giren milletvekili olarak da ün kazandı. “Kravat” dayatmasına isyanını, kravatı beline dolayarak Genel Kurul’a girmesi ile gösterdi.

 

Serdengeçti, tepkiler üzerine “Madem kravat takmak şart, ha boynuna takmışsın ha beline.. Ne farkeder!” diyerek, şekilci anlayışla dalgasını geçti.

 

Osman Yüksel Serdengeçti 1917 doğumludur. Kurtuluş Savaşı onun çocukluk rüyası gibidir. O günleri "Bir Nesli Nasıl Mahvettiler" adlı kitabında çok akıcı ve yakıcı bir dille şöyle anlatır: "Seferberlik yıllarıydı. Cepheye gidenler... Cepheden gelenler... Oralarda kaybolup gidenler... Kendileri yerine künyeleri gelenler... Dul kalan kadınlar... Yetim kalan çocuklar... Şehid oğlunun üzerine ağıt yakan bağrıyanık analar... Anadolu baştan başa bir ‘Dullar ve Yetimler Ülkesi’ne dönmüştü..."

 

Tabii ki küçük Osman bütün bunları anlayamaz. Bir gün annesine; "Bunlar nereye gidiyorlar?" diye sorar. Annesi kısa yoldan; "Gâvurları öldürmeye gidiyorlar" der. "Gâvurlar nasıl insanlar?" Annesinin biraz canı sıkılır. "Ne bileyim evlâdım" der, "Şapkalı şapkalı herifler işte."

 

MEKTEBE GÂVURLAR GELDILER

 

Aradan yıllar geçer. Ülke Yunan istilâsından kurtarılır. Cumhuriyet kurulur. Devrimler yapılır. Sarık, fes yasaklanır. Başlara "şapka" takılır. Osman Yüksel Serdengeçti o yıllarda ilk mektep talebesidir. Bir gün mektebe şapkalı şapkalı adamlar gelir. Küçük Osman alı al, moru mor, büyük bir korku ve şaşkınlık içinde eve koşar ve annesine nefes nefese şu haberi verir:

 

"Anne anne!.. Mektebe gâvurlar geldiler! Kara kara, şapkalı şapkalı herifler!.. Hani biz onları denize dökmüştük."

 

Annesinin ne kadar korktuğunu yine kendisi açıklıyor: "Annem, ’Aman oğlum susss!’ dedi. Elleriyle ağzımı kapatarak kuşku içinde etrafına bakındı. Çok şükür söylediklerimi bir duyan olmamıştı..." Osman Yüksel Serdengeçti böyle bir çevrede yetişmişti.

 

Babası Akseki Müftüsü’ydü. Ve eski bir Kuvvayı Milliyeciydi. Serdengeçti, ilk İslâmî terbiyeyi ailesinden almıştı. Hiçbir zaman Kemalist olmadı. 1944 olaylarına karıştı. Tutuklanıp hapse atıldı. Tabutluklarda işkenceler gördü. İdam talepleriyle yargılandı. Sonunda suçsuz olduğu anlaşıldı. Beraat ederek çıktı. Çıktı ama, o günleri hiçbir zaman unutmadı. "Şeflik devri" dendi mi, saçlarının diken diken olduğu söylenir. Tek Parti zulmü onun yüreğinde korkunç bir düşmanlık oluşturmuştu. 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Antalya milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Hiçbir zaman sistemle bütünleşmedi. İçi kan ve nefretle dolu olarak ömrünü tamamladı.

 

MILLETVEKILI SEÇILMESI...

 

Milletvekili seçilmesi onda hiçbir değişiklik yapmamıştı. Yine gösterişsiz, fakir, garip bir Anadolu çocuğuydu. O yıllarda bir söyleşisinde şöyle diyordu: "40 yıl mahpus olduk... Dört yıl mebus olduk." Aleyhinde birçok dava açıldı. Milletvekili seçimleri yenilendiğinde aday gösterilmek istenmedi.

 

Hüseyin Üzmez, bu duruma şöyle bir yorum yapıyordu:

 

“Garip şey... Hazıra konanlar davanın asıl sahiplerini saf dışı ediyorlardı. Dağdan gelen bağdakini kovuyordu. Osman Ağabey aldırmazdı böyle şeylere...

Ömrünün büyük bir kısmı, mahkemelerde ve hapishanelerde geçti. Korkmadı, yılmadı, sinmedi...”

 

IRKÇILIKTAN TEMIZLENDI

 

Kendi deyimiyle "Malatya hadisesi ruhunda bir inkılap yaptı." "Irkçılık ve kavmiyetçilik marazları"ndan tamamen temizlendi. "Şol Asya’nın ırmakları... Akar Türklük deyu deyu" şiirini, "Şol Asya’nın ırmakları... Akar Allah deyu deyu" şeklinde değiştirdi. "İslâmî cihad" yoluna girdi. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri; "Bir oğlum olsaydı, adını Serdengeçti koyardım" dedi. Onu kendisine "manevi evlât" edindi. Akşam-sabah dualarına dahil etti.

 

Serdengeçti bütün hayatı boyunca, fakirlerin, mazlumların, güçsüzlerin, gariplerin, bağrı yanık, gözü yaşlı insanların yanında oldu. Zalimlere asla taviz vermedi. Eğilip bükülmedi. Onlardan hep nefret etti.

Esir Türk ülkelerini hiç dilinden düşürmedi. Onlar için kitaplar yazdı. Ağıtlar yaktı.

Yazık ki "Kızıl Tiranlar" dediği zalim Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşünü göremedi.

Partilere inanmadı. Onların "kahve dövücünün hınk deyicisi" olduklarını söyledi. "Biz parti ve patırtıların üzerindeyiz!" dedi.

Bir konuşmasında şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler, onun için “Kendi döneminde Marksizme karşı demokrasiyi savundu. Serdengeçti büyük bir dava adamıdır. Yaşadığı dönemde devlet tarafından hain ilan edilen Serdengeçti’yi bugün halk rahmetle anıyor” diyor ve devam ediyordu:

 

“Onun Marksizme karşı çıkmasının haklılığı, bugün Marksizmin çökmesiyle ortaya çıkmıştır. Serdengeçti’nin ömrü, vatan için esaretlerle, sürgünlerle geçti. Serdengeçti büyük bir ilim adamıdır. Onu en iyi anlamak için eserlerini okumak gerekir.”

 

Başka bir yazısında Hüseyin Üzmez ondan şöyle bahsediyor:

 

"Bir yılbaşıydı... Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti Ağabeyimin bir yazısını hatırlıyorum. ‘Yine yılbaşı geldi!.. Başımızın belâsı geldi!’ diye bağırıyor ve bugün bile kolay kolay yazamayacağımız cümlelerle yazısını sürdürüyordu.

 

‘Bu gece, nice çamlar dikilecek! Nice pislikler yapılıp nice haltlar yenilecek!..’ gibi sözlerle devam ediyordu. Sonunda sözü içkiye, işrete, dansa, baloya getirir ve şöyle derdi:

 

‘Dansta kadın öpülür, sıkmak sıkıştırmak hiç!..

Her baloda kazanır, memleket bir sürü piç!..’

 

Serdengeçti’ydi bu... Bir-iki dokundurmayla hiç yüreği soğur muydu? Gittikçe dozu artan bir öfkeyle devam ederdi:

 

‘Çağdaşlığın anlamı, edep, irfan demektir!..

Bizdekine gelince, düpedüz b... yemektir!’ "

 

Hüseyin Üzmez, Serdengeçti’nin ‘Ayasofya’ adlı yazısında şöyle dediğini aktarıyor: “Ayasofya!.. Ayasofya!.. Seni bu hale koyan kim?.. Seni çırılçıplak soyan kim?.. Elleri kurusun! Dilleri kurusun! Amin!.. Amin!.. Ağabeyime de sonsuz rahmetler olsun!..”

 

‘ATATÜRKÇÜLÜK VE İNKILAPÇILIK’ ALTINDA TAHRİKÇİLİK

 

Serdengeçti’nin bir yazısından:

“ (...) Yazıları adeta milletin alın yazısı oldu. Ne yazdıysa kanun haline geldi. İmansızlar saltanatı yıkıldıktan sonra, şimdi üç gazetede Atatürkçülük ve inkılapçılık perdesi arkasında tahrikçilik yapmakta, gençliği çileden çıkarmaya çalışmaktadır. Günde yalnız ilandan 2000 lira alan mağrur, büyük bir gazete var. Bu gazetenin kurucusu hakkında bir hadiseyi nakledelim:

 

Devir Atatürk devri... Soyadı kanunu çıkacağı sıralarda bir sürü soysuz Atatürk’ün etrafını kuşatmış, soyadı istiyorlar. Mahut gazetenin kurucusu, ‘Atam bana bir ad ver’ deyince, Atatürk, ‘Sen’ der ‘KÖPEK adını al.’ ‘Köpek mi?’ ‘Evet.’ Dalkavukta cevap hazırdır: ‘Atam, kurtarıcım, senin kapında köpek olmak bile benim için bir şeref!..’ İşte bu adamın veledi, mahut gazetenin başındadır. Bu veled, Beyoğlu’nda bir gecede, bir içki masasının başında, bir fahişenin koynunda üç köyü birden harcar. Para yerine imza bırakır. İmzası Merkez Bankası’nın çıkardığı banknotlardan daha muteberdir.”

 

VAKİT

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...