Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Cavit

ÜSTAD NECİP FAZIL 100 YAŞINDA/Gülçin Şenel

Recommended Posts

ÜSTAD NECİP FAZIL 100 YAŞINDA

“Fakat Siz Hâlâ Büyümemişsiniz!..”

Gülçin Şenel

 

Bildiğiniz üzere, geçen yıl, Üstad Necip Fazıl’ın 100. doğum yılı olması hasebiyle, “Necip Fazıl Yılı” ilân edildi. Çeşitli faaliyetler düzenlenerek, Üstad Necip Fazıl yâdedildi-ediliyor. Faaliyetler şöyleydi-böyleydi ayrı mevzu... Bizim asıl dikkatimizi çeken, birtakım çevrelerin, bundan rahatsızlığı... Birileri, “Necip Fazıl Yılı”nı fısat bilip, bu toprakların en büyük mütefekkirlerinden Necip Fazıl’a, çalakalem çamur atma telâşı içinde...

Bir insanı tanımak, onun yüz hatlarını, vücut ölçülerini, dışyüz hayat çizgilerini bilmek midir; yoksa onun mücadelesini, ideallerini, hayat ölçülerini anlamak mıdır? Ancak, ne yazık ki, “fikir namusu”ndan habersizler, hâlâ Üstad Necip Fazıl’ı tanımıyorlar; tanımadıkları gibi, onun dışyüz hayat çizgilerine bakıp, orada “takılı” kalıyorlar.

İnkılâbçı bir ideal ve dava adamı, gerekirse Napolyon gibi arabacı kılığına girip şehrin içinden sessizce süzülür, İstanbul Fatih’i gibi gemileri karanın üzerinden yürütür; Tarık Bin Ziyad gibi geri dönmemek üzere “gemileri yakar”; velhasıl olmazları “olur”, olurları “olmaz” yapar!..

Üstad Necip Fazıl, Büyük Doğu davası ve ideali için, dünya üzerinde yaşamış her dava adamı gibi, hayatı boyunca karşısına çıkan herşeyi, herkesi ve her fırsatı, davası lehine verimlendirmeye çalışmış, bu uğurda, bugün her biri siyasetin köşebaşlarını tutmuş, veya bu dünyadan göçmüş pekçok siyaset, fikir ve sanat adamına lâf anlatmış, (Menderes’ten Özal’a, Erbakan’dan Türkeş’e v.s.) akıl vermiş, her seferinde sükut-u hayâle uğramış, hayatının önemli bir bölümü mahkemelerde, hapishanelerde geçmiş, ama ölene kadar mücadele etmekten, üretmekten, düşünmekten, eser vermekten vazgeçmemiş, çilekeş bir fikir adamıdır. Yüzlerce eser kaleme almış, yıllarca Büyük Doğu dergilerini, gerekirse tek başına, zindan-karakol-mahkeme üçgeninde ömrünü fedâ ederek, eşyalarını satarak, matbaalarda sabahlayarak çıkarmıştır. O’nun yüzüne baktığı, etki ve etiket sahibi kıldığı pekçok kişi, çoğu zaman O’nun en şiddetli tenkidlerine maruz kalmıştır...

***

Şimdilerde alâkalı-alâkasız bir sürü tip, Necip Fazıl’ı “tanıyorum” veya “tanıtıyorum” havasında makale çırpıştırıyor. Geçtiğimiz günlerde, değerli bir ağabeyimizin bize gönderdiği makalenin çırpıştırıcısı da bunlardan biri. Üstad Necib Fazıl’ı “tanıyalım” yollu kaleme alınmış, “şununla görüştü, bununla konuştu, onunla da sohbet etti” şeklinde dedikoduvâri bir uslûpla sürdürülmüş, üstelik onun “kadın telâkkisi”ne de değinmiş(!), bir acayip yazı... Anladığımız, “Pazartesi” isimli “kadın” dergisinde yayınlanmış olması. Anlamadığımız, bu dergilerin ve gazetelerin, bu tür kuru-sıkı atmasyon yazılara niçin yer verdiği? Aralarında nitelikli, entellektüel, aklı başında yazar mı yok, yoksa “belden aşağı vuralım, reytingimiz artsın!” türü “Televole” mantığı mı?

Makaleyi kaleme alan kişi-dişi, yazdıklarından anladığımız kadarıyla, Üstad Necip Fazıl’ın “Aynadaki Yalan” romanındaki “Mine” karakterinin tıpkıbasımı. Mine’nin dilinde hangi “klişe” varsa, bunda da var: “Sağcı”, “softa”, “Şeriatçı kalemşör”, “beyzade”, “şımarık oğul”, “şehirli vaiz”... Makaleyi okurken, doğrusu epey eğlendik. Üstad’ın yıllar öncesinden çizdiği “solcu kız Mine” tipinin bugün yaşayan bir numûnesini görmek de bizi şaşırtmadı desek yalan olur... Ve Mine’nin hâlâ “büyümediğini” görmek de!..

Bir kişiyi, bir durumu, bir hâdiseyi değerlendirirken, öncelikle yapılması gereken şey nedir? O kişiyle beraber onun davranışlarına anlam ve değer veren “dünya görüşü”nü, durumu, hadiseyi “bilmek”tir. Sonra o hâdiseyi, durumu, kişiyi, kendi zaviyenden, kendi dünya görüşün bakımından, bulunduğun noktadan değerlendirmek, yanlışını-doğrusunu ortaya koymaktır.

Şimdi bu kızcağız anlaşıldığı kadarı ile “solcu”. Üstad’ı tanımıyor. Eserlerini okumamış. Bunu, “iktibas” yaptığı kaynaklara bakarak kolayca anlayabiliyoruz: (“(1) Büyük Doğuya Doğru / İdeolocya Örgüsü /Hilal yayınları 1959. (2) Akt. Yalçın Küçük / Aydın Üzerine Tezler, Cilt 5”)

Peki ne yapmış? “Madem bu yıl “Necip Fazıl Yılı” ilan edildi, öyleyse, Necip Fazıl’ı biraz tanıyalım” demiş ve başlamış yazmaya. Anlaşıldığı kadarıyla, Üstad Necip Fazıl hakkında araştırmasını “internet” üzerinden gerçekleştirmiş. Kafamızda şöyle bir tablo canlanıyor: Bu kızcağız, “Necip Fazıl” hakkında yazmaya karar vermiş. İnternette “Google” arama motorunu açmış, “Necip Fazıl” yazmış ve “tık”lamış “ara” tuşuna. Açılan sayfalardan derlediği birkaç bilgiyi birleştirmiş, ortaya, bu “ne dediği”, “neyi savunduğu” belli olmayan yazı çıkmış... Aklı başında bir editörün yayınlamaktan imtina edeceği bu yazıyı, mezkur derginin editörü, aklı başında değilmiş ki, yayınlamış... Şimdi bu kızcağıza yüklenmenin veya ona Necip Fazıl’ı anlatmaya çalışmanın bir âlemi yok. Belli ki, cahil; bu yüzden de “cesurluk” yapmış... “Solcu kıza” sadece şöyle bir iyilikte bulunabiliriz: Madem, Üstad Necip Fazıl’ın “kadın telakkisine” değinerek, bizim üzerinde bir nebze kalem oynattığımız, az çok kafa yorduğumuz sahaya da girmiş, öyleyse, “Solcu Kız”ın anlayabileceği dilden, bir çift kelâm edelim...

Diyor ki, çok önemli bir buluşa(!) imza atmış bir edayla: “Necip Fazıl’ın kadınlar için tek önerisi var, o da şeriat!..”

Mücerret fikir namusu açısından soralım: Peki “solcu kız” ne bekliyordu? “İslâmi dünya görüşünü-Büyük Doğu’yu” örgüleştirmiş, insan ve toplum ilişkisini, kadını, erkeği, aileyi velhasıl cemiyeti “en ideal” seviyesine yükseltmek için mücadele etmiş, ömrünü vermiş, ardında yüzlerce eser bırakmış bir Mütefekkirin; “kadınlıktan çıkmış”, “dişiliği azdırılmış”, “erkekleri peşinden koşturan”, varlığını orasını burasını “göstermek”te bulan, hürriyetten “nerde akşam, orda sabah”ı anlayan bir kadın portresi çizmesini mi bekliyordu? Elbette, Necip Fazıl, kadını, bir “meta”, bir “sirk cambazı”, bir “vahşi dişi”ye çeviren hastalıklı kadın anlayışından kurtarmak için, “tek yol şeriat” diyecektir. Elbette ona, “anneliği”, “hatunluğu”, “gönül sultanlığını” tavsiye edecektir.

Bugün kadını, annelikten, ev hanımlığından, gönül sultanlığından çıkarıp, “ebedî güzellik ve gençlik” peşinde koşan bir tuhaf yaratığa dönüştürmeye çalışan; yazılı ve görüntülü basını ile sürekli bunu pompalayan; hiçbir ahlâkî ilke tanımayan, toplumu çöküşe sürükleyen; bunun adına da “batılılaşma, medenileşme” diyenlerdenseniz, zaten Necip Fazıl’dan fersah fersah uzakta durmalısınız.

Biz, dünyadaki her varlığın “yaradılış maksadı”nı gözetir, niçin dünyada “mekan” işgal ettiğini araştırır ve her varlığın, varoluş gayesine uygun hayat sürmesini herşeyin üstünde tutarız. Bir meyve ağacından, meyve vermesini bekleriz. Bunun için bakımını yapar, suyunu verir, aşısını yapar, onun meyve vermesini sağlayacak her şartı yerine getiririz. Meyve ağacının, “meyve vermiyorum” deme hürriyeti sizce ne kadar “tabiî”dir dostlar?

O halde kadınların herşeyden evvel “anne” olarak yetiştirilmesi gerektiği neden anlaşılmıyor? 80-90 yıllık tecrübe, kadını “anne” vasfının dışında değerlendirmenin feci neticeleri ile dolu değil mi? Liseli kızların, okul tuvaletlerinde çocuk düşürdüğü, evlenmeden anne olduğu bir hayatı tasdik ediyorsanız, o başka mesele!..

Erkek ve kadın da bu dünyada “varoluş gayelerini” yerine getirmekle mükellef değil midir? Bir erkeğin “çocuk” doğurma imkanı var mıdır? Kadında, onu güzel ve farklı kılan tüm uzuvları niçin vardır? Elbette onun “anne” olarak, varoluş gayesini yerine getirmesi için. Başka bir sebeb? Seks mi?.. Ne kadar açık konuşuyoruz değil mi?

Bilmiyorsanız söyleyelim: bir insan evladı, solcu da olsa, bir “anneden” dünyaya gelir. Ve o “annenin” “varlığı”, sadece İslâm’da tasdik ve takdir görür: “Cennet annelerin ayağı altındadır.” Ve “ana hakkı”, ömür boyu çalışılsa bile ödenemeyecek bir “kul hakkı” olarak telakki edilir.

Başka ne diyor?

«“Necip Fazıl, kadınların çalışmasına karşı değildir, kadınların birinci dalga feminizmin etkisiyle gelişen bilincine ise, karşıdır: "İslami inkılâbın kadınlarından yüzde yüz İslami çerçeve içinde ve bilhassa kendi cinsini yetiştiricilik vazifesiyle muallim, doktor, hasta bakıcı, muharrir, sanatçı, alim, kâşif çıkacak ve bilhassa fahişe çıkmayacak, bar artisti çıkmayacak, sarhoş şarkıcı çıkmayacak, göbek atıcı çıkmayacak ve nihayet başı boş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pis ve yırtık nevilerinden hiçbiri çıkmayacaktır." Bu pis ve yırtık neviler, tahmin edeceğiniz gibi haklarını arayan kadınlardır. Necip Fazıl, ağzına hiçbir zaman kadın hakları kelimesini almamış, her zaman Tanzimat'a ve Kemalizm'in kadınlarına olan nefretini ifade etmiştir. Eşitlik peşinde koşan kadın, onun gözünde "kadınlıktan çıkmıştır".»

Ben mi yanlış okuyorum, yoksa hakikaten şunu mu demek istiyor: “Fahişeler, bar artistleri, göbek atıcıları, başıboş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pis ve yırtık neviler”, “eşitlik peşinde koşan kadınlar” mı oluyor? Yani bir fahişe, toplumun kendi ayıbı değil de, özgürlük ve eşitlik peşinde koşan bir feminist! Yani Manukyan kadın özgürlüğü bayrağını en önde taşıyan bir özgürlük savaşçısı! Yahut bar artisti, aslında barda kendini erkeklere peşkeş çekerken, gizliden gizliye erkek ve kadın eşittir mesajı veriyor, öyle mi? Veya “dişiliğini azmanlığa götürmüş işçi ve memur yaftası altında pis ve yırtık neviler” haklarını arayan kadınlardır?! Peki öyle olsun!.. Ve ne mutlu bu mânâda “hakkını aramayan”, “pak ve temiz” kadınlara!..

Solcu Kız, yazısını şöyle bitirmiş:

“Bu alemde bir kadında üstün özelliğin "fatih"e yani erkeğe teslimiyet olarak görülmesi, ne yazık, şaşırtıcı değil.”

Şaşırtıcı olan şu: Bir kadının(!) kendini bir erkeğe teslim etmeyip, bütün erkeklere peşkeş çekmesi, çekmek istemesi, bunu da, “hürriyet”, “eşitlik” ve “adalet” gibi “ahlakî” kavramlara dayanarak yapmasıdır!.. Erkeğin(!) de, pişkinliğin zirvesinde, bütün kadınları “avlayabileceği” bu hayvanlar âleminden rahatsızlık duymamasıdır!..

***

Şimdi bütün bu gevezelikleri bir yana bırakalım ve “hakiki”, kanlı-canlı bir misâle bakalım. Alev Alatlı’nın “Gogol’ün İzinde” isimli kitabından, sosyalizm, kapitalizm, batılılaşma tecrübeleri geçirmiş Rus kadınlarını tasvir eden ve kadınlarımızın hâline ayna tutan satırlarını okuyalım:

“Olga Şved, “Kimse mütevazı olmaya yanaşmıyor” diye sürdürüyordu, “Günümüzde kızların hepsi kendilerini kanıtlamak, bağımsız olmak, akıllarına estiği gibi yaşamak istiyorlar. Aceleciler. Sonuçta aileler dağılıyor, kişisel ilişkiler bozuluyor, arkadaşlıkların yerini kokuşuk çıkar ilişkileri alıyor. Özellikle de bağımsız kadın denilenler, kederli bir portre çiziyorlar. İsteklerine ulaşmak için yakınlarını ezmek, aşağılamak gibi bir tutum içine giriyorlar. Bu defa, yanlış anlaşılmaktan, yalnızlıktan acı çekiyorlar. Bizim acıklı olduğu kadar da öğretici deneyimimiz başkalarının işine yarayabilir diye anlatıyorum, Bayan Güloya. Biz gerçek kardeşliğin ve sahici insan ilişkilerinin, sadece ve sadece, özgür ve mağrur insanların oluşturduğu bir toplumda yeşerebileceğine inanırdık. Ama uygulamada tam tersi oldu. Mağrur ve bağımsız kadınlar arasındaki ilişkiler iyileşeceği yerde bozuldu. Gördük ki, bir toplum tevazu ve sabır olmadan ayakta kalamıyor. Karşılıklı anlayış, sevgi ve kardeşlik için alçakgönüllülük şart bayan. Biz yine gördük ki, tevazu, dindar olmayan, materyalist insanlar için can sıkıcı bir haslet. Ama dindarlar için öyle değil. Tevazu dindarlara kolay geliyor. Onlar kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki sureti olarak görürlerken, ne kadar kusurlu olduklarının da farkına varıyorlar. Kendilerine hem saygıları var, hem de başlıca meseleleri Tanrı’nın sevgisini kazanmak olduğu için maddi koşulları çok dert etmiyorlar. Bir materyalist için varoluşunun tezahürü de materyal olmak zorunda. Hayatının bir anlamı olması için elle tutulur dünyada aksetmesi gerekiyor. Başarılı, varlıklı, itibarlı olması lazım. Böyle insanlar için tevazu aşağılanmakla eşdeğer. Gururunun bilinçli bir şekilde ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Bu duruma düşmemek için kızlar en derin sulara atlamaktan çekinmiyorlar.” Fuhuşla gurur arasında bir ilişki olabileceğini hiç düşünmemiş olduğumu söyledim, “Hiçbirimiz düşünmemiştik” dedi Olga, “Gurur, bize temel bir haslet olarak öğretilmişti. Hakir görülen, ahlâktı. Bağımsızlığın birtakım istenmeyen sonuçlara gebe olabileceğini anlamamız için aradan epey bir süre geçmesi gerekti. ‘Herşey mübah’ felsefesi, saygısızlık getirdi. Saygısızlık, bağımlılığın artmasıyla sonuçlandı. Söylemeye çalıştığım şu: bağımsızlığınızın sürmesi için sizin dışınızdakilerin size boyun eğmeyi sürdürmeleri gerekiyor. Bu da sizin, sürgit güçlü olmanız, güçlü olduğunuzu göstermeniz demek. Kimseyi sevemez oluyorsunuz ki bu, Dostoyevski’nin cehennem dediği durumdur. Az önce kapıdan girerken, Kutsal Ana’mızın büstüne nasıl baktığınızı gördüm. Haklısınız, biz Hristiyanlığa geri geldik ama naif bir taşralı hüviyetiyle gelmedik. Size bunları naif bir kaçış içinde olmadığımızı anlatmak için söylüyorum! (...) “Rus kadınlarının yaşadıkları, çağdaş dünyanın kadınlarına ışık tutacak mahiyettedir. Bizler, kadının meselesinin ne ezilmek, hatta ne de ekonomik eşitsizlik olduğunu gördük. Bunu kadınlar eşit çalışma için eşit ücret almasalar da olur anlamında söylemiyorum. Kim böyle birşey söyleyebilir ki? Bizim tecrübemiz bize sorunun ruhanî bakış açısının kaybında, kimliğimizin İsa’dan kopmuş olmasında yattığını söylüyor. Tanrı’nın gözünde kadınla erkek eşittirler. Kendilerine evrensel hiyerarşide belirli yerler tahsis edilmiştir. Kadınlar kendilerine tahsis edilen yerin daha aşağıda olduğunu düşünüyorlarsa, bunu alçakgönüllü olmayı öğrenmek için bir fırsat olarak da değerlendirebilirler.” (*)

***

Evet, Üstad Necip Fazıl 100 yaşında!

Fakat siz hâlâ büyümemişsiniz!..

 

 

* Alev Alatlı, Gogol’ün İzinde-Dünya Nöbeti, Everest yay., İstanbul 2005, s. 280-282

 

Aylık Dergi/Sayı:8

[email protected]

 

http://entellektuel99.myfreebb.com/viewtopic.php?t=386

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir şey yazayım dedim yazamadım. sizin yazınızın üstüne artık yazı yazılmaz.Çok güzel teşhis etmissiniz.

Ellerine sağlık.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...