Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Cavit

Ne Medeniyeti, ne İttifakı !?

Recommended Posts

İhsan Eliaçık

16.01.06

 

Ne Medeniyeti, ne İttifakı !?

 

Ne işe yarar sizin bu imanınız ey dünyanın bütün dindarları! Şu dünyada zalim, vicdansız gidişata çaresi olamıyorsanız siz de kokmuşsunuz demektir.

 

 

Dünyanın geldiği şu noktada "dinler arası diyaloga" veya "medeniyetler arası ittifaka" acaba ihtiyaç var mı? Bunlar bir tiyatroya, bir komediye dönüşmüş durumda değil mi sizce de?

 

Çünkü eğer "buralardan" konuşuyorsanız din dediğiniz doğduğu topraklara gömülmüş, onun medeniyeti dediğiniz de geçip giden varsa İslâm'ın şu çiğnenmiş diyarından viran olmuş vaziyettedir.

 

Yani ortada ilk doğduğu yıllardaki gibi ne esen bir ruh, ne dalgalanan bir heyecan, ne de bu ruh ve heyecanın ortaya çıkardığı medeniyet diye bir şey kalmamıştır.

 

Tarihten çekilmiş bir dünya, yıkık damlar, viran olmuş evler, barut kokan semalar…

 

Bilakis, olsa olsa kalıntıları turistik amaçla gezilen bir eski uygarlık, harabe olmuş iller, lal olmuş diller, terkedilmiş bir tarih, kalbura dönmüş bir coğrafya ve ashabı kehf gibi üç yüz yıl aradan sonra mağaralarından şehre inen ve modern gökdelenlerin arasında etrafına şaşkın şaşkın bakan, kaybolmuş bir çağın özlemi içindeki nostaljik kuşaklarından bahsedilebilir.

 

Nerede bu ittifakın öbür tarafı?

 

Siz yoksunuz, yok!

 

***

 

Eğer diyalogsa bahis "en yakınından başlamak" gerekmiyor mu?

 

Eğer ittifaksa mesele "Mu'minleri bırakıp gavurla dostluk kurmanın" adı değişti de haberimiz mi yok?

 

"Zalime meyletmek" hiç duyulmamış bir şey midir?

 

"Sırf güçlü ve zengin olduğu için bir adamın karşısında eğilenin dininin yarısı gider" diyen ne demek istemiş acaba?

 

"Hakiki imana sahip birisi dünyaya meydan okuyabilir?" diyen, bunun siyasi manada ne anlama geleceğini hiç düşünmüş müdür acep?

 

Bunlar tefsir derslerinde, ev sohbetlerinde, doçentlik tezlerinin dipnotlarında kaldı anlaşılan? Meydan-ı dünyaya çıkınca hepsi buhar olup uçtu? Bunlar şimdi değilse ne zaman, bugün değilse hangi gün lazım olacak?

 

Görünmeyen bir "söz ve adalet" tanrısı göklere çekildi de, görünen bir "reel-politik" ve "konjöktür" tanrısı, yeryüzünde "tanrılığını" ilan edip kutlama yapıyor da biz mi uyuyoruz?

 

Yoksa güneşe göç var da kalan biz miyiz?

 

***

 

Siz ülke olarak kendi varoluş coğrafyanıza sırtınızı dünmüşsünüz. Uygarlık "Orada bir yerlerde" yaratılmış da hazır bizi bekliyormuş gibi başkalarının hazırına konmaya yönelmişsiniz. Kendi yıkık damlarınızı, ot basmış evlerinizi, viran olmuş illerinizi "Tövbeler olsun bir daha dönüp bakarsam" diye yemin billah terk etmişsiniz. Galipler otur demiş oturmuş kalk demiş kalkmışsınız.

 

Hadi bunu "Elde kalanı kurtaralım" diye yaptınız diyelim. "Bir daha asla" demek de neyin nesi? Hangi tarih, hangi ontoloji bu hakkı verir bir ülkeye? Öyle kolay mı "Koşup gelerek uzak Asya'dan bir mızrak başı gibi Akdeniz'e uzanan" bir ülke olmak? Öyle kolay mı yeryüzünde bir "bayrak" dalgalandırmak? Öyle kolay mı "Korkma..!" diye başlayan bir bağımsızlık marşı "mırıldanıp" durmak?

 

Adama sormazlar mı; "Medeniyetler arası ittifak ha? Birini anladık da, öteki nerede, öteki? Ortada tek dişi kalmış canavardan başka bir şey mi kaldı?

 

***

Artık gözümüzü açalım ve şunu görelim;

 

Şu kalpsizleşen dünyanın, şu vicdanı kurumuş çağın bu noktada hiç de diyaloğa ittifaka filan ihtiyacı yoktur. Böyle bir şey ontolojik olarak imkânsızdır, çünkü olayın öteki tarafı yok, ortada olanın da afakını çelik zırhlı duvar sarmış.

 

Tam tersi, iyice donmaya yüz tütmüş insanlık vicdanının harekete geçmeye, uyanmaya, kükremeye ihtiyacı vardır. Sözün namusu, adalet, erdem, insaf, vicdan, sevgi ve merhamet kalmamış, ne ittifakı?

 

Önce bunlar göçtü insanlıktan.

 

Sonra da dünya o medeniyet denilen tek dişi kalmış canavara kaldı.

 

 

***

 

Ne ittifakı?

 

Dünyanın çivisi çıkmış?

 

Kalpsiz dünyanın kalbi olan dinin bedeni doğduğu coğrafyaya gömülmüş, ruhu göklere hapsolmuş.

 

Devletler acımasız, aydınlar ruhsuz, din adamları onursuz, insanlar duyarsız…

 

Söz yalama olmuş, kurt kuzu postuna bürünmüş.

 

Yan dairedeki bir ihtiyarın öldüğünden, komşusu kokusu yayılmaya başlayınca haberdar oluyor.

 

İnsanlar birbirine selam vermiyor, kimse kimsenin yanında arkasını dönemiyor.

 

İnsanların organları sökülüyor, bebekler kaçırılıyor.

 

Çekirge sürüsü gibi dünyaya "nataşalar" yayılıyor.

 

Yolda yürüyen Iraklı kız annesiyle birlikte dağa kaldırıyor.

 

Geceler günah kokuyor, gündüzler haram.

 

İçimizi ihtiras yakıyor, dışımızı intikam.

 

Gömleği "arkasından yırtılan" bir Yusuf bulmak masal artık.

 

İlk taşı atacak bir günahsız yok bu dünyada.

 

Bunlar yoksa nedir yaşamak dediğiniz?

 

"Devletlerarası işbirliği", "Uluslararası antlaşmalar", "Dinler arası diyalog", "Medeniyetler arası ittifak" vs. artık içi boş laflar.

 

Yoldan geçen karısı ve kızı gözünün önünde bir manga işgalci asker tarafından dağa kaldıran adam için bunlar laf-ı güzaf artık. Diyalog, ittifak vs. bizzat kendisiyle diyaloğa ve ittifaka girilmek istenenler tarafından hem de dünyanın gözü önünde çiğnenip geçilmedi mi?

 

Zorbalık ve tiranlık ne zaman uygarlık oldu?

 

***

Artık bize "Erdemliler ittifakı" lâzım, büyük insanlık ülküleri lazım.

 

"Dünyanın bütün erdemlileri, yeryüzünün bütün vicdan sahipleri birleşin!" diyen bir ses lazım.

 

Dağa kaldırılan kızlarla, cesedi kokan ihtiyarlarla, açlıktan ölen bebeklerle aynı çağı paylaşıyoruz. En başta Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Budistler, Hindular vs. olmak üzere bütün dindarlar, bütün insanlar bundan sorumludur.

 

Ne işe yarar sizin bu imanınız ey dünyanın bütün dindarları! Şu dünyada zalim ölümlere, vicdansız ayrılıklara çaresi olamıyorsanız siz de kokmuşsunuz demektir. Dünyada işe yaramayan bir dindarlık ahirette ne işe yarar! Dünyada gözü kör olanın ahirette iki katı kördür demiyor mi Kur'an?

 

Çok uzadı bu kış, çok. Bahar gelmez oldu…

 

***

 

Bu ses zaman zaman insanlıkta duyulmaz olur.

 

Fakat çok geçmez ıssız bir mağaradan, Sina dağının sağ yamacından, zeytin dağının eteklerinden, yaprakları dökülen bir incir ağacının altından sökün eder.

 

İnsanlığın şu an bu sese şiddetle ihtiyacı var.

 

Sadece bu sese değil bu sesin etrafında kenetlenmeye ve bunun için büyük yürüyüşler başlatmaya şiddetle ihtiyacı var.

 

Bu sesin hem de en gür seda ile yankılanmasına ne kadar da muhtacız.

 

İnsanlıkta olmayan bu, dünyayı kalpsizleştiren bu…

 

Galipler düzen, istikrar, ittifak der durur.

 

Mağluplar ise adalet ve devrim ister.

 

İnsanlığın bilinen on bin yıllık diyalektiği bunun üzerine kuruludur.

 

Mağdurlar, mağluplar, mazlumlar, ezilenler tarih boyunca olduğu gibi hep adalet aradı. Bunun için dünyanın kurulu düzenini korumaya değil değiştirmeye yöneldi. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandı. Umudu yaşattı, insanlık vicdanını diri tuttu.

 

Bütün peygamberler bunu yaptı.

 

Köhnemiş düzenleri korumak değildi amaçları, bilakis adalete dayalı yeni bir dünya kurmaktı. Bunun içindir ki statükoların değil sokakların sesi oldular. İnsanlık vicdanının sıkıştığı yerde saf bir yürek temizliği içinde vicdanı ve merhameti harekete geçirdiler. İnsanlığın donmuş dimağını açtılar, zalim ayrılıklara son verdiler, vicdansız kıyımlara mani oldular. Kanlı sarayları sarstılar. Sözün ve adaletin dile gelen soylu sesi oldular. "Âlemlere rahmet için geldiler" yani "İnsanlıkta sevgi ve merhameti yaymaktı" görevleri…

 

Vicdanların kanatıldığı yerde medeniyet, ittifak lafları bir işe yaramaz. İşe kökten başlamak gerekir. İnsanlığa özünü hatırlatacak, titreyip kendine döndürecek bir büyük "zikr" (hatırlatma, sarsma) lazımdır. Çünkü et kokmuş dahası tuz da kokmuştur.

 

Bu durumda protokol sıralarından iş çıkmaz. Çünkü hepsi de boğazına kadar batağın içindedir. Bu sesin sokaklardan, mağaralardan, zeytin dağının eteklerinden, Tur-i Sina'nın yamaçlarından, incir ağacının altlarından gelmesi lazımdır.

 

Bu sesin peşine düşmeliyiz.

 

Birer İbrahim, Musa, İsa, Muhammed olmalıyız.

 

Çünkü dünyayı Nemrutlar doldurmuşsa her doğan çocuk bir İbrahim, şehirleri kanlı Firavun sarayları sarmışsa her doğan çocuk bir Musa, din adamları Roma'ya yurdunu satmaya başlamışsa her doğan çocuk bir İsa, kız çocukları diri diri gömülmeye başlamışsa her doğan çocuk bir Muhammed'dir…

 

Analar çocuk doğurmaya devam ediyorsa "Zamanın Sahibi" insanlıktan ümidini kesmemiş demektir.

 

Büyük şair 1913 yılında bu sesi görmüş;

 

"Gökten inmez bir şey bütün yerden taşar

Kendi ahlakı ile bir millet ölür yahut yaşar"

 

 

 

[email protected]

 

http://entellektuel99.myfreebb.com/viewtopic.php?p=1504#1504

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşekkür ederiz,yazı güzel ama eri olmak zor .Kendi aramızda bile dostu düşmanı karıştırır olduk,toparlanmak ve sadece İslam üzerinde tekrar bir araya gelmeyi öğrenmek zorundayız.Yoksa iş böyle yazıları yazıp durmaktan öteye geçemiyecek.

Share this post


Link to post
Share on other sites

arkadaşlar, link gayet güzel çalışıyor bir sorun yok.

indirdim ve en kısa zamanda okuyacağım, paylaşımın için teşekkürler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...