NFK-Fan 285 Report post Posted February 3, 2007 Selamlar, Kült olmuş romanlardan birisi bildiğiniz gibi Simyacı, bu kitapta ilgimi çeken hoş bir diyalog var. Kitabı okumamış olanlar için kısa bir açıklama yapayım, Santiago isimli bir delikanlı köyünü terk eder ve dünyayı tanımak amacıyla çobanlığa başlar, dünyayı gezmeye koyulur. Rüyasında Mısır piramitlerinin yanında kendisine tahsis edilmiş bir hazine bulunduğunu öğrenir, istikametini piramitlere çevirir. Mısıra geldiğinde başından kötü bir olay geçer ve tüm maddiyatını kaybeder, bu sırada da bir billûriyecinin yanında işe girer. Bu parça da Müslüman billuriyeci ile onun arasında geçen hoş bir diyalog.. Gerçekten çok ilginç bir noktayı yakalamış Paulo Coelho, dini ve mantıki bir gözle yaklaşırsak kabul etmenin mümkün olmadığı fakat sadece bir psikolojik tutumu gözlemlemek amacıyla bakarsak hoş bir anektodun saklı olduğuna kanaat getirebileceğimiz güzel bir parça... Aşağıda. İki gün sonra, sergi tablası konusunu açtı Tüccar: — Değişikliklerden pek hoşlanmam, dedi. Ne sen, ne de ben para babası tüccar Hasan'a benziyoruz. Bir şey satın alırken bir hata yapacak olsa, vız gelir ona. Ama bizler, hatalarımızın bedelini ödemek zorundayız. - Söyledikleri doğru, diye düşündü delikanlı. - Bu sergi tablasını neden istiyorsun? diye sordu Tüccar. - Bir an önce koyunlarıma kavuşmak istiyorum. Talih bizden yanayken, bundan yararlanmalıyız; talihin bize yardımcı olması için biz de ona yardımcı olacak şekilde davranmalıyız, gereken ne varsa yapmalıyız. Buna Lütuf Kuralı derler. Ya da 'acemi talihi.' Yaşlı tüccar bir süre ağzını açmadı. Sonra konuştu: ?| — Peygamberimiz bize Kur'an'ı verdi ve ömür boyu yalnızca beş kurala uymamızı zorunlu kıldı. En önemli şart şudur: Bir tek Allah vardır. Öteki şartlara gelince: Günde beş vakit namaz kılmak, Ramazan'da oruç tutmak - ve yoksullara zekât vermek. Sustu. Peygamber'den söz ederken gözleri yaşarmıştı. Yüreği coşku dolu bir insandı. Kimi zaman sabırsız görünse de İslâm'ın kurallarına uygun olarak yaşamaya çalışıyordu. — Peki beşinci şart hangisi? diye sordu delikanlı. — Sen bana iki gün önce benim hiç yolculuk düşleri görmediğimi söyledin, diye yanıtladı Tüccar. İyi bir Müslüman için beşinci şart bir yolculuk yapmaktır. Hayatımızda hiç olmazsa bir kere kutsal kent Mekke'ye gitmek zorundayız. — Mekke, Piramitlerden çok daha uzakta. Gençken, sahip olduğum az bir parayı bu dükkânı açmak için kullandım. Günün birinde Mekke'ye gidecek kadar zengin olmayı umuyordum. Doğrusunu istersen para kazanmaya başladım, ama kristalleri kimseye emanet edemedim; tabii, kristallere çok dikkat etmek gerekir, naziktirler. Bu süre içinde, Mekke'ye giden bir yığın insan uğradı dükkânıma. Aralarında hizmetçileriyle, develeriyle birlikte yola çıkan zengin hacı adayları vardı, ama çoğu benden daha yoksul insanlardı. — Hepsi mutlu gidip mutlu dönüyor ve evlerinin kapısına hacca gittiklerini gösteren alametler asıyorlardı. Bunlardan biri, hayatını ayakkabı tamir ederek kazanan bir kunduracı, çölü geçmek için bir yıl yürüdüğünü söyledi, ama şimdi kösele almak için Tanca sokaklarında yürümek zorunda kalınca kendisini daha yorgun hissediyormuş. — Peki Mekke'ye şimdi neden gitmiyorsunuz? diye sordu delikanlı. — Beni hayatta tutan Mekke'dir. Hepsi birbirine benzeyen günlere, raflara dizilmiş şu vazolara, iğrenç bir aşevinde öğle-akşam yemek yemeye katlanacak güç veriyor bana. Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak. — Sen, koyunları ve Piramitleri hayal ediyorsun. Sen benim gibi değilsin, çünkü sen düşlerini gerçekleştirmek istiyorsun. Oysa benim istediğim, Mekke'yi düşlemek sadece. Çölü geçişimi, Kutsal Taş Hacer-i Esved'in bulunduğu meydana varışımı, ona el sürmeden önce çevresinde yedi kez dönüşümü binlerce defa hayal ettim. Yanımda kimlerin olacağını, önümde kimin olacağını, konuşacağımız şeyleri, birlikte edeceğimiz duaları bile hayal ettim. Ama büyük bir hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum; bu yüzden hayal kurmakla yetinmeye çalışıyorum. 2 Share this post Link to post Share on other sites
Salihbey 6 Report post Posted February 5, 2007 Evet, simyacı etkileyici bir roman. İlgili/siz bir not: Bu arada haccın zengin müslümanlara farz olduğu gibi yanlış bir inanç var cemiyetimizde..."Gücü yeten herkes" hacca gitmeli, ölçü budur... Share this post Link to post Share on other sites
süvari 3 Report post Posted October 20, 2007 ben bir çobandım, yani önüme katıp merada otlattığım koyunlarım vardı, ve simyacıyı onlarca kez okudum, ve belliki yazar santiago yu tanımlarken koyunları pek iyi gözlemlememiş, yada türk koyunları biraz garip :D neyse, paylaşım için teşekkürler, kitap gerçekten güzel... beni ileri derecede etkilemişti, herkesede tavsiye ediyorum... Share this post Link to post Share on other sites
Guest Şeyda Report post Posted April 14, 2014 Benimde gercekten etkilendiğim, oturup üzerinde düsündüğüm bir bölüm.18 yıllık bir kitap olmasina ragmen hala guncelligini tasiyor.Hakikaten defalarca okunmasi gerekiyor.. Share this post Link to post Share on other sites
ebkem 89 Report post Posted April 15, 2014 Hayal kırıklığına uğramaktan korktugu için hayale hiç varmamak, hep hayal kurmak.. Standart insan psikolojisinin çok üstünde gibi görünşe de aslında her insan hayale mahkumdur ve hatta mahkum olmayı arzular. Bu belki de isteğe erince istek ölür prensibinin mayasında olan birşey. Olsa erişsen hiçbir manası kalmayacaktir belki. Düşünüyorum okyanusun kolayca verdiği inci inci olmazdi. Yahut her defasinda inciyi bulsam inci artık inci değerinde olmaz cisimli bir araz olurdu. Oysa cisimsiz cevher gibisi var mi? Yalnız mana ile ihata edilen.. Yani demek istediğ sanırım net olamadı ama aynanın camında görünen o suretin aslın tıpatıp aynısı olmayacağı besbelli Share this post Link to post Share on other sites