Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
trradomir

Çalışmak

Recommended Posts

ÇALIŞMAK

 

Tanrıkulu, bugün çok başka... Her zaman merkezinde olduğu İç âleme, bugün dış görünüşİyle de kendini vermiş... Dalgın ve baygın bir hâl içinde... Dünyanın en güzel parmaklarını taşıyan eliyle, iskemlesinin üstünde tempo tutarak mırıldanıyor:

 

- Bir örümcek ağı gördüm. Neyle neyin arasında bilsen!.. Barsakları çürümüş bir asma saatin aptal aptal sarkan rakkasiyle, altındaki masada, güya şaha kalkmış, tozlu bir geyik heykelinin boynuzları arasında...

 

Ve ürpererek düşündüm:

 

- Hayat, her sahada ve tek nokta etrafında ebedî bir hareket... Tek nokta etrafında... İlâhî hakikat merkezi bu nokta... Her şey. amma her şey, maddî ve manevî her şey, bu nokta etrafında ezelî memuriyetinin deveran cümbüşünü yaşamakta...

 

Her şey dönüyor.

 

Gökler gidip gelir, yıldızlar gidip gelir, dünya gidip gelir, dünya yüzünde her şey gidip gelir, vücudumuzda kanımız ve zerrelerimiz gidip gelirken, nisbî tezahür çerçevelerinde hareketsizlik ifade eden her manzaraya, Allah, ne müthiş bir tenkitçi ve takipçi musallat etmiş:

 

Örümcek...

 

Harekete yataklık eden zamanın esrar dolu ahengini saymıya memur bir âlet, rakkas... Tek ân içine teksif edilmek istenmiş bir çeviklik timsali, geyik heykeli... İkisi arasında bu ne ince, ne harikulade iş ve işçilik!.. Bir iş ve işçilik ki, herhangi bir faaliyet ve memuriyetten düşmenin ayıbını, misilsiz bir kesafet uslûbiyle vecizelendiriyor.

 

Oğlum, benim! Allahın bir örümceğe biçtiği vazife payını ve titizliğini gör ve düşün! Bakalım, vazifelerin, payda ve titizlikte en üstünü olarak onu görmiyenleri, yine onun ilmine havale etmekten başka çare bulabilecek misin?

 

Tanrıkulu bugün, ne harikulade!.. Hep aynı mihrak etrafında bu kadar tenevvü zenginliği, aynı şahsiyet iklimi içinde bu kadar değişik hava hiç görmedim. Konuşuyor:

 

- Nerede ki, kımıldama, davranma, el atma, meydana çıkma yoktur; nerede ki, gevşeme, uyuşma, çürüme, kaybolma vardır; orada örümcek hazır...

 

Fatih Sultan Mehmed, yenilerin yenisi ve tazelerin tazesi bir dâva heykeli tavriyle, gevşemiş, uyuşmuş, çürümüş ve kaybolmuş (Bizans)ın eşiğinde ne gördü?

 

Mırıldandığı son cümleyi biliyoruz:

 

"Kayserin sarayında örümcek perdedâr olmuş!"

 

Yıkılan kaç medeniyet şekli tanıyorsanız, kalblerinin içindeki saat rakkasiyle, adalelerinin altındaki geyik heykelinin boynuzları arasında, nihayet örümceklere yol verdiklerine inanınız!

 

Aşk ve imân olmıyan yerde hamle ve hareket olur mu?

 

Ateşi gül bahçesine çeviren ayağı, denizi iki saf asker gibi açan asayı, ölüyü dirilten nefesi ve kameri ikiye bölen parmağı düşünün! Ve bunların ucundaki hamle ve hareket şimşeklerini!...

 

Artık Nemrud istediği kadar okdanlığına sarılsın, Firavun sakalını yolsun, Kayser harmanisine sığınsın; ve Şah uçan kavuğuna yapışsın! Onlar, okdanlık, sakal, harmani ve kavuk değil, birer örümcek yuvasıdır.

 

Tarihin yapraklarını, bir taraftan şimşekler, bir taraftan örümcekler çeviriyor.

 

Ve Tanrıkulu konuşurken ruhunda sular şırıldıyor, teller ihtizaz ediyor, madenler ürperiyor; mânânın musikisi kadrolaşıyor. Ve o, hep konuşuyor:

 

- Ulvî anlayışın gözünde, pislik, hareketsizliktir. Akan su, işte bunun için pislik tutmaz. Bütün bir mevsim boyu kapalı evin küpünde unutulmuş su, kabir azabı yaşıyan ölüden daha müthiş kokmaz mı?

 

örümcek, işte bu kokunun misilsiz haber alıcısı... Saat rakkasiyle geyik heykeli arasındaki örümcek ağı, gözümün önüne daha ne tenasübler seriyor, ne tenasübler:

 

İki makine dişlisinin arasında örümcek ağı...

 

Gemi ve şamandıra arasında örümcek ağı...

 

Ellerle yürekler arasında örümcek ağı...

 

Takvimlerle senetler arasında örümcek ağı...

 

Ruhuma yıldırım gibi inen bir seziş, bütün bunların madde üzerinde hayâlinden, bana, maddeyi aşan bir mânâ çıkartıyor:

 

Nitekim, sedirine uzanmış, nefsine mühletin en cömerdini bahşetmiş, her gün, "yarın!" diye niyet edip "bu gün!" diye yaşıyan şu mütefekkir bozuntusu, istediği kadar sigarasını tüttürsün!.. Sigarasının dumanları, sımsıkı örümcek ağlariyle onun kaskatı yüreğine perçinlidır. Zahirde ben onun, sigara dumanında bile bir hareket bulunduğuna İnanmıyorum.

 

Ve görüyorum ki, bu âlemde mutlak mânâsiyle çalışmamak yok... Kim ve ne, çalışmazsa, onun yerine örümcek çalışıyor.

 

Bir ân duvara baktı:

 

- Bak, bak; tavandan aşağıya doğru, ağzından sızan iplik üzerinde bir örümcek kendisini koyuveriyor! Bak, üstünde "Kuran" duran rafa inmek istiyor sanki... Allahın emrini hatırlıyor musun? Herkes çalıştığı nisbette payını alacaktır. Aman çalış, aman çalış ve örümceğe çalışma payı bırakma!..

 

(1946)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
bu âlemde mutlak mânâsiyle çalışmamak yok... Kim ve ne, çalışmazsa, onun yerine örümcek çalışıyor.

 

Bir ân duvara baktı:

 

- Bak, bak; tavandan aşağıya doğru, ağzından sızan iplik üzerinde bir örümcek kendisini koyuveriyor! Bak, üstünde "Kuran" duran rafa inmek istiyor sanki... Allahın emrini hatırlıyor musun? Herkes çalıştığı nisbette payını alacaktır. Aman çalış, aman çalış ve örümceğe çalışma payı bırakma!..

 

(1946)

 

 

Ne güzel ifadeler aman çalış, aman çalış ve örümceğe çalışma payı bırakma!.. üstad yine çevre çevre nuru içimize döşeyecek ifadelerini yazmış, bize de okumak ve tefekkür etmek ve ÇALIŞMAK kalmış... rüyadan uyanıp hakikate dönmek, hakikatte gerçeklerle yüzleşmek. Örümceğin vücudunda temsil edilmiş, gerçeklere göğüs gerip gerçekleri karşılamak, çalışmak, alışmak,yaşamak, ölmek...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir nirengi noktası ki, kim oradan başlangıç yaparsa sonuç adına fayda görüyor, kim neye niyet ederek o aleti kullanırsa istediği neticeye ulaşıyor. Nedir bu sihirli mefhum ? Çalışmak..

 

Ağacın mazisinde nasıl ki ağaç olmadan önce tohum olarak toprağa düşmesi varsa, bir sona ulaşmak, başarıyı yakalamak hesabında da ilk kıvılcım, ilk adım, ilk basamak, ruha yerleştirilmesi ve ehemmiyetinin kavranması gereken “çalışmak” mefhumudur. Bu mefhum, maddeyi harekete geçiren gayretlerin müşahhas sahada yapılanma imkânını bulduran mücerret bir kıvılcım olarak görevini ifa etmektedir. Bir insanın amacı ne olursa olsun, o amaca ulaşma yolundaki çalışmaya yönelik faaliyetler; az ya da çok, tamamen ya da kısmen, küçük ya da büyük bir şekilde onu bir başarıya taşıyacak, bir neticeye ulaştıracaktır. Asıl önemli olan; çalışmanın ne uğruna, kim adına, ne amaçla yapıldığıdır.

 

Geçmişe dönüp baktığımızda İslam’a göre yaşamayı, yapılan her işte rıza-yı ilahiyi kazanmayı kendine gaye edinen ve çalışmalarını da bu mihverde tanzim eden atalarımız, düşmanına bile intizam kazandıran bir nizamın medeniyetini kurmuşlardır. ( kuru cihangirlik davası olmayan cihat anlayışının neticesi olan mekan ve gönül fetihlerinden tutun da, sevginin ve her canlıya merhametin estetik bir şekilde mimariye dökülmesi sonucu inşa edilen kuş evlerine kadar tüm faaliyetler bu medeniyetin kapsamına girer) Ne zaman ki hareket, hamle ve eserin arka planında olan ve bunların teşekkülüne vasıta kılınan şuurlu kadrolar azalmaya başlamış, o zaman aksiyon yerini reaksiyona bırakmış, Viyana kapılarının zorlanmaya başlandığı zaman diliminde Avrupa için zahirde felaket gibi görünen iki uçtan kıskaca alınma durumu onlar için bir uyanışın ve dirilişin başlangıcı olmuş, muazzam bir dinamizmin ve çalışmanın cehdi içinde kendilerini yeni baştan yoğurmaya başlamışlardır.

 

Bizim cephede ise durum tam tersine işlemeye başlamış ve vahim bir tablo ortaya çıkmıştır. Su uyur düşman uyumaz darbımeseli çerçevesinde düşünüldüğünde, uyumaya başlayan ve ileriye doğru gittikçe de yeni gelen neslin bir öncekinden daha fazla uyuduğu düşünülecek olursa, zaten uyumayan düşman bir de çalışmanın, üretmenin, faaliyetin çevirdiği çarklarla birlikte asırlardır süren atalet devrinin paslarını, yosunlarını üzerlerinden atmış, silkinmiş, titreyip kendine gelmiş ( kendine gelme sadece müşahhas sahadadır, mücerrette değil ) ve gözleri dört açılmış bir şekilde, artık göz kapakları neredeyse gözlerinin tamamını örtecek raddede kapanmaya başlayan ve bu hale çalışmak düsturundan ayrılıp, yan gelip yatmak işi kestirmeden halletmek, rüşvete bulaşmak, emek verip, kafa yorup âlim olmak yerine beşik ulemalığı ile beleşten, meccanen âlim olmak yolarına sapmak yüzünden gelen ve pörsüyen, çürüyen, eriyen, ateşken buz olan hasmının üzerine çeşitli kültür imha silahları ile hücum ederek bir kültürü içten içe kemirip, içten içe oyarak, dışı parlak ve cilalı görünmesine rağmen iç kemirmelerden ve yontmalardan sonra çatırdayıp çöken bir ev gibi koca bir imparatorluk da çökmüştür.

 

Bu çöküşün âmillerinden biri de “çalışmak” cehdinin kaybedilmesi ve o cehdin kaybedilmesi de, her şeyin kökü olan aşk, vecd dolu imanın terk edilmesidir.

 

Avrupa hamle üzerine hamle yapıp bir de kendi boynuna ilerici, ileri medeniyet yaftasını asınca asıl gümbürtü ondan sonra kopmaya başlamıştır. Atalette boğulan ve buna bağlı olarak da uyuşan kafalardan çıkan şuursuz bir “istemezük” çığlığı batıya pek yaramış; çalışmadan, alın teri dökmeden elde edilecek ve ileri bir medeniyetten alındığı için de bu acıklı halden kurtaracak reçeteler artık beleşçiliği yaşama biçimine dönüştüren güruhun eline tutuşturulacaktır. Yüzyıllardır reçetemizi Avrupa yazıyor biz de bir medet umarak reçeteyi uyguluyoruz. Batının amacı belli, pörsütmek, çürütmek ezmek, sömürmek.. Hem de bunu çağdaşlaşıyor, uygarlaşıyorsunuz yaftası altında yaptırmak.

 

“Sen eşek olduktan sonra semer vuran çok olur” lafını buraya taşıyacak olursak, sen çalışmaz, üretmez, ruh köküne, asliyetine, şahsiyetine, mazine sahip çıkmazsan gelip kendi kültürünü dayayan, maddî - manevî değerlerini sömüren çok olur, diyebiliriz.

 

Batıya dönecek olursak, İslam’ın emirlerinden olan ”çalışmak” kuralına uydukları için elde ettikleri madde harikaları, pırıltılı, büyüleyici, göz alıcı müşahhas oyuncakları dışında özenilecek, takdir edilecek, örnek alınacak hiçbir tarafları yoktur. Bu madde harikaların yanında batı medeniyetinin meyveleri de ortadadır. Kanlı ideolojiler, cihan harpleri, ezilen ırklar, sömürülen zayıflar, cani diktatörler ve kendi cemiyetlerinin muhtevası olan âsi nesiler, ruh muvazenesi bozulmuş insanlar, uyuşturucu bağımlısı alkolik gençler ve daha neler neler.. Batının madde planındaki hamleleri, çalışmaları manevi bir özden mahrum olduğu için yapılan her hamle doymak bilmez nefs uğruna yapılmaktadır. Nefs hiçbir zaman doymayacak, batı o manevi özden mahrum olduğu sürece beşeriyete kan kusturmaya devam edecek, beşeriyet topyekûn bir hayat nizamı olan İslamın emirlerine uymadıkça bu dünyada rahat yüzü görmeyecek..

 

O halde “iki günü birbirine eşit olan zarardadır” hadisine muhatap olma şerefine kavuşturan Yüce Allahın rızası için çalışmak, sadece lafta kalmamakla birlikte aksiyon için elzem olan kıvılcımlardan birinin de “çalışmak” ipine bağlı olduğunu bilmek ve o ipi yumak olarak bırakmayıp, yumaklardan insanlığın faydasına olacak hırkalar, kazaklar örmek, nakışlar işlemek, kumaşlar dokumak..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...